Memur ve memur emeklilerine yüzde 4.37 enflasyon farkı ödenecek
figure >
Yıllık enflasyonun yüzde 14.60 olarak açıklanmasıyla memur ve emekliye verilecek zamlar da belli oldu. Milyonlarca yurttaşın beklediği zamlar SSK ve Bağ-Kur emeklisi için yüzde 8.36, memurlar için de yüzde 7.36 olarak hesaplandı.
Yılın ikinci 6 ayında TÜFE’nin yüzde 8.37 olmasıyla memur ile memur ile işçi emeklilerinin zamları da belli oldu. 2020’nin ikinci 6 ayı için yüzde 4 zam alan memur ve memur emeklilerine yüzde 4.37 enflasyon farkı ödenecek. Bu kesim ayrıca 2021’in ilk 6 ayı için yüzde 3 toplusözleşme zammı da alacak. İşçi ve Bağ-Kur emeklileri ise yılın ikinci 6 ayındaki enflasyon kadar, yani yüzde 8.37 zam alacak. Buna göre en düşük memur maaşı 3 bin 812 liradan 4 bin 92 lira en düşük emekli memur aylığı 2 bin 814 liradan 3 bin 21 liraya çıkacak. En düşük işçi emeklisi aylığı 1335 liradan 1447 lira, esnaf emeklisi aylığı 1627 liradan 1763 lira ve çiftçi emeklisi aylığı 1534 liradan 1662 liraya yükselecek. Tüm Emekliler Sendikası Genel Başkanı Salman Hürkardeş, son zamlara işaret ederek “Emekliye hiçbir şey kalmayacak. Bu ücretlerle yaşayabilme imkânı yok. İnsanlar aylardır maske takıyor. Bu zam maske parasına bile yetmez” derken, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Mehmet Balık şunu dile getirdi: “Kamu çalışanlarının bırakın artan refahtan pay almayı, sadece satınalma gücünün korunabilmesi için bile maaş ve ücretlerin en az yüzde 30 oranında zamlanması gerekir.” Zammı eleştiren Büro-İş Sendikası Genel Başkan Alay Hamzaçebi ve sendika yöneticileri ise bir de eylem yaparak “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, memur muhtaç olmuş kuru ekmeğe” sözlerini türkü şeklinde okudu ve soğan kırarak kuru ekmekle yedi.
cumhuriyet.com.tr
İSO’nun açıkladığı Türkiye İmalat PMI Endeksi, 2020 Aralık’ta 50.8’e geriledi
figure >
Salgının hızlanmasıyla yeniden sosyal hayatı kısıtlayıcı önlemlerin alınması, sanayicinin üretim ve yeni siparişlerini yavaşlattı.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) açıkladığı ve büyümenin öncü verisi olarak kabul edilen Türkiye İmalat PMI Endeksi, 2020 Aralık’ta 50.8’e geriledi. Böylece İmalat PMI, son 7 ayın en düşük seviyelerine işaret etti. Veri bir önceki ay 51.4 düzeyindeydi.TL’DEKİ ERİMEİSO’dan yapılan açıklamada, “Birçok ihracat pazarında virüsün ikinci dalgasının yaşanmasına bağlı olarak yeni ihracat siparişleri de yavaşladı” denildi. Teslimat sürelerinin Haziran 2005’ten beri ikinci en yüksek oranda artması, arz tarafında yaşanan sorunları öne çıkardı. Teslimat sürelerindeki en belirgin artış, salgının nisan ayındaki zirvesinde görülmüştü. Arz yetersizliklerinin para birimindeki zayıflık ile birleşmesi, girdi maliyetlerinde keskin ve önceki aya göre hızlanan bir artışa yol açtı. En güçlü büyüme tekstilde, en belirgin ivme kaybı giyim ve deri ürünlerinde kaydedildi. IHS Markit Ekonomi Direktörü Andrew Harker, “Tedarik zincirindeki ciddi aksamalar, firmaların ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etme imkânını sınırladı ve maliyet yüklerinde zaten yüksek seyreden artışı hızlandırdı” diye konuştu.
cumhuriyet.com.tr
Batı illerindeki sınır kapıları açıkken, Van’daki kapalı. Yatırımlar atıl kaldı
figure >
Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Necdet Takva, Batı şehirlerindeki sınır kapılarının her türlü önlem alınarak açık tutulurken, Van’daki Kapıköy Sınır Kapısı’nın kapalı olmasınındaki çifte standarda tepki gösterdi.
Takva, “Pandemi öncesi 1 milyona yakın girişin sağlandığı kapı bugün kapalı. İran’dan gelen turistlere yönelik yaptığımız yatırımlar atıl kaldı. Oysa test yaparak Batı kapılarında ne yapılıyorsa aynısını yaparak Kapıköy’ü de kontrollü olarak açabiliriz” dedi. Ekonomi Gazeteciler Derneği’nin (EGD) “Türkiye Ekonomiyi Konuşuyor” isimli çevrimiçi toplantıda konuşan Takva, şöyle devam etti: “Türkiye’nin 80 kentinden farklı olarak çok uzun bir süredir yerelde kayyımla yönetiliyoruz. Bunun sıkıntılarını yaşayan bir kentiz. Van, öncelikle merkezi yönetimden olmak üzere herkesten sevgi ve ilgi bekliyor. Kamu yatırımları çerçevesinde hâlâ çok eksiğimiz var” diye konuştu.
cumhuriyet.com.tr
Onur Bilge Kula: 'Toplumsal adaletsizlik, eğitimi de niteliksizleştiriyor bunun çaresi de yine eğitim...'
figure >
Onur Bilge Kula, Eleştirel Aydınlanma eğitiminin ırkçılık ve ayrımcılık karşıtı değerlerin oluşmasında önemli bir rol oynadığını, insanın özgürleşme / özgür düşünebilme yeteneği kazanmasının eğitimle olanaklı olduğunu ele aldığı Aydınlanma, Eğitim Felsefesi, Eğitim ve Bilimin Sefaleti’nde, Aydınlanma düşünürlerinin eğitim sistemi üzerine görüşlerini inceliyor. Eğitimi de niteliksizleştiren toplumsal adaletsizliğin yine eğitimle giderilebileceğini gösteriyor.
- 1784’te, eğitimde özellikle aklı güçlendirmeye odaklı bir tasarım sunan Kant’la başlıyor “Aydınlanma Eğitim Felsefesi - Eğitim ve Bilimin Sefaleti” isimli incelemeniz. Başta Kant, Fichte, Schelling, Hegel ve Feuerbach’ın olmak pek çok düşünürün hür yaklaşım ve katkılarını inceliyorsunuz. Bu düşünürler eğitimi nasıl bir süreç olarak tanımlar?Kant’ın “Eğitim, salt insanlığı amaçlamalıdır; insanın insanlaşmasına ortam hazırlamalıdır” sözünü izleyen aydınlanmacılar eğitimi, eşitlikçi, özgürlükçü, üretken ve çok yönlü insanlar yetiştirme süreci olarak tanımlar. Böyle bir eğitim dizgesi geliştiren toplumlar ilerler, bu ilkelere uymayanlarsa geriler. Özgürlüğü bir insan hakkı olarak gören Aydınlanmacı eğitimin başlıca amacı, insanı her türlü bağımlılıktan kurtarma, salt özünün egemeni durumuna getirmektir. Öğretmenler bu amaca göre yetiştirilmeli; ders kitapları bu amaca göre hazırlanmalıdır. Eğitim, Marx’ın deyişiyle, dünyayı anlamayı, değiştirmeyi ve her türlü sömürüyü ortadan kaldırmayı hedeflemelidir.AKP BAĞIMLILAŞTIRIYOR- Günümüz eğitim kuramında bu düşünürlerin katkıları ne denli göz önünde bulunduruluyor sizce?Atatürk Devrimleriyle kurumsallaştırılan Cumhuriyetin kuruluş aşamasında bu ilkeler uygulanmış ve ilerleme gerçekleşmiştir. AKP eğitimde Aydınlanma birikimini yok saymakta, eğitimi, eğitilenleri bağımlılaştırmak için araçsallaştırılmaktadır. Kitabımın “Eğitim ve Bilimin Sefaleti” alt başlığı taşımasının nedeni budur. “Dindar ve kindar” insan tipi yetiştirmeyi amaçlayan dincilikırkçılık karışımı anlayış, özgür akıl ve eleştirel düşünceyi köreltmek suretiyle, uydu kişilikler yetiştirmek istemektedir. Ancak bu anlayış ve uygulama sürdürülemez; çünkü toplumun yüzde 60’ından fazlası çocuklarının laik-bilimsel-çoğulcu bir eğitim almasını istemektedir.EĞİTİM, SÖMÜRÜYÜ AZALTMALI- N. Konstantinovna Krupskaya’nın “Dünyasal Okul Üzerine” (1918) adlı yazısının Türkiye’de eğitimin bugünkü durumuyla ilişkilendirilerek değerlendirilmeye elverişli olduğunu vurguluyorsunuz. Bu bağlamda hangi sonuçlara vardınız?Ekim Devrimi’nden sonra toplumcu ve üretken eğitim düzeninin kurulmasına önderlik eden Krupskaya’nın dört ciltten oluşan toplu yapıtlarını taradım. Krupskaya açısından eğitim, sömürüyü ve bağımlılıkları ortadan kaldırdığı ölçüde demokratik-toplumcu bir nitelik kazanabilir. Eğitimin dünyasallaşması ve demokratikleşmesi için, devletin din karşısında “yansız” olması gerekir. Devlet, dini, halkı tutsaklaştırmak için kullanamaz. Sosyalist toplum düzeninde genç bireyler, bir dinin ya da inancın savaşçısı durumuna getirilemez.- Eleştirel Aydınlanma eğitiminin temel ilkeleri ve ülkülerini irdelerken, ırkçılığın eğitime sinme yöntemlerini nasıl çözümlüyorsunuz ve karşısındaki Aydınlanma duvarını nasıl ortaya koyuyorsunuz?Aydınlanma eğitimi, ulusseverlik ile etnik ulusçuluğu ayırır; çünkü ulus ve ulusseverlik önemli değerlerdir; ırkçılık ise bu değerleri değersizleştiren ideolojidir. Bu nedenle, aydınlanmacı eğitim, ırkçılık karşıtı eğitimdir. Irkçılık, eğitim dizgesini kullanarak uygarlığı barbarlığa dönüştürmeye uğraşır. Öte yandan, aydınlanmacı eğitim, özgür ve eleştirel düşünen öğretmenler ve çoğulcu-demokratik içerikli ders kitaplarıyla olanaklıdır. Bu bakımdan, TÖS, TÖBDER, Eğitim-Sen ve Eğitim-İş gibi öğretmen örgütlerinin önderliğinde toplumsal ilerleme için savaşım veren öğretmenler, aydınlanmacı eğitimin güvencesidir.TOPLUM YOKSULLAŞIYOR- Soru net: İncelemenizde “Ulusların düşüşü ve yükselişi neye bağlıdır” sorusuna getirdiğiniz yanıt nedir?İlerleme-gerileme, coğrafya, kültür ve din ile açıklanamaz. Her ulus, her kültür ve her din, ilerleme ve gerileme gizil gücünü içinde taşır. Devlet aygıtını, kapsayıcı demokratik kurumlara ve evrensel hak ve özgürlüklere dayandıran bir ulus ilerler. Bunu yapmayan devlet ve toplum ise geriler. Gerileme ise tek kişi ya da çok küçük bir kümede toplanan devlet erkinin, dar bir çevrenin çıkarları için kullanılmasının bir sonucudur. Böyle bir devlet yönetiminde bağımsız yargı denetimi olmadığı için, söz konusu küçük topluluk sürekli varsıllaşırken, toplum yoksullaşır.ÜNİVERSİTE ÖZERK OLMALI- Eğitim düzey ve yaklaşımlarını yüksekokul ve üniversite bağlamlarında kıyaslarken dünyadan verdiğiniz örnekler arasında Almanya başı çekiyor. Alman eğitim sistemi nasıl?Bilimin kaynağı, kuşku, eleştirel düşünme ve özgür akıldır. Bilim nesnel tindir, bu nedenle bilimci nesneldir. Üniversite hazır bilgileri yinelemez, yeni bilgi üretir. Bilimci, yeni bilgiler geliştiren yeni ufuklar açan çok yönlü insandır. Yeniyi üretmek, sınırları aşmakla olanaklıdır. Bilimci özünden de özgür olan insandır. Üniversiteyi üniversite yapan akademik özgürlük, bilmeyi engelleyen her şeyin karşıtıdır. Bilimci, Feuerbach’ın deyişiyle, cesaretli bir hak ve hakikat savaşımcısıdır. Saygınlık ve varsıllık peşinde koşmaz. Üniversite özerkliğiyse, bilimciler ve öğrencilerin özgür seçimleriyle, üniversite yöneticilerini ve yönetim ilkelerini belirlemeleri demektir. Türkiye’deki üniversiteler bu niteliklerden tümüyle yoksundur. Ülkemizde akademik özgürlük, bilimcilerin çoğunluğu ve politik erk tarafından bir “değer” olarak görülmemektedir. Türkiye’de üniversitelerin ve bilimin durumunu “sefalet” olarak nitelendirmemin nedeni budur. Ancak bu böyle sürmez. Bilim ve üniversitenin sefaletini, sayıları giderek azalsa da, yine özgür ve eleştirel bilimciler ortadan kaldıracaktır.
Gamze Akdemir
Ahmed Adnan Saygun aramızdan ayrılışının 30. yıldönümünde sunum, söyleşiler ve dinletilerle anılacak
figure >
Çağdaş Türk Müziği’nin önemli ismi Ahmed Adnan Saygun aramızdan ayrılışının 30. yıldönümünde unutulmadı.
Saygun, 6 Ocak’ta saat 13.00-17.00 saatleri arasında Maltepe Üniversitesi Konservatuvarının düzenleyeceği, sunum, söyleşiler ve dinletilerle programla anılacak. Müzikolog Ersin Antep’in tarihsel ve basılı kaynaklardan hazırladığı sunum, sanatçının öğrencileri ve yakınlarının, hakkında çalışma yapanların katılacağı söyleşiler ve bestecinin eserlerinin seslendirileceği dinletiler Maltepe Üniversitesi YouTube, Twitter ve Facebook hesaplarından eşzamanlı olarak izlenebilecek. Antep, “Türk bestecileri ile müzikbilimcileri üzerine gerek kitaplarla gerek yazılarla ve gerekse düzenlediğim etkinliklerle; aslına bakarsanız hem onları daha yakından tanımayı hem de toplumun tanımasını amaç edindim. Belediyeler, üniversiteler ve kültür merkezleri bünyesinde etkinlikler düzenledim, gazete ve dergilerde yazılar yazdım, radyo programları yaptım. Bu çabaların başarıya ulaştığını görüyorum ama daima yenilenen bir kuşak da bulunuyor, etkinlikleri sürdürmek gerekiyor” diyor ve ekliyor: “İlk Osman Zeki Üngör konferansını verdiğimde, Türkiye’de ‘İstiklal Marşı’nın bestecisi kim’ sorusuna; söz yazarı olan büyük şairimiz Mehmed Akif Ersoy’un ismi cevap olarak veriliyordu. Neyse ki büyük çoğunluk artık biliyor. İşte bu şekilde, kültürel değerlerimize dair emekleri sürdürmeliyiz. Ne mutlu bana ki özellikle Türk Bestecileri Eser Kataloğu kitabımdan dolayı adeta ‘Türk Bestecileri Muhtarı’ gibi neye ihtiyaç varsa danışılıyor. Bestecinin vârisine ulaşmak isteyenlerden, eserin notasının nerede bulunacağına, bir şairin şiirlerini kimlerin bestelediğinden eserlerin yapılan/yapılmış kayıtlarına değin.” Maltepe Üniversitesi’ndeki etkinlik fikrinin, Keman Sanatçısı Çiğdem İyicil’den geldiğini söyleyen Antep, “İyicil’in müdüresi olduğu Maltepe Üniversitesi Konservatuvarı bünyesindeki ‘Türk Bestecileri Dizisi’ne, 2019’da Ekrem Zeki Ün hakkındaki etkinlikle başladık. Benim besteciye dair sunumlarımın yanında, öğrencileri, yakınları, o besteci hakkında çalışanları bir araya getirerek söyleşiler yaptığım ve nihayet keman sanatçısı Prof. Çiğdem İyicil’in kurumları bünyesinden ve/veya konuk sanatçılardan oluşturduğu dinleti planlamasıyla, adeta bir televizyon programı gibi içerik oluşturduk. Hem düzenleyenler ve yer alanların sıkılmayacağı hem de derinlemesine bilgi sahibi olmak durumunda olmayan izleyicinin anlayacağı bir etkinlik” diyor. Etkinlikte, farklı okul ve kuşaklardan Saygun’un öğrencileri, yakın dostları ve Saygun hakkında araştırmaları bulunan, kitapları bulunan, Saygun’u farklı bir disiplinin aracılığı ile irdeleyen konuklarla söyleşiler yapılacak ve sanatçılar Saygun eserlerini yorumlayacak. Ayrıca Antep, 6 Ocak’ta Açık Radyo’daki Alla Turca programı için hazırladığı özel bölümde, bu tezleri yazan genç sanatçılarla bilim insanlarının değerlendirmelerini saat 14.30 itibarıyla yayımlayacak. Antep, “Onların yansıttığı bilinç, Saygun’un yalnız eserleriyle değil, düşünce yapısı ve yaşamı ile de hayli kök saldığını işaret ediyor. Özellikle Gülsin Onay başta olmak üzere öğrencileri de onun eserlerini seslendiriyor veya sahneye konması için çaba sarf ediyor. Bu bilince bir müzikbilimci olarak katkı sağladığım için de ayrıca mutluyum. Öyle anlaşılıyor ki Saygun; bir düşün ve bilim insanı olarak, büyük bir besteci olarak, Muammer Sun’un tanımlamasıyla ‘Çağdaş Türk müziğinin Kutupyıldızı’ olarak yaşamaya devam edecek” diyor.‘ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİNİN KUTUPYILDIZI’1907 yılında İzmir’de dünyaya gelen Ahmed Adnan Saygun Osmanlı’nın son yıllarını, I. Dünya Savaşı’nı, Yunan işgalini ve nihayet Kuvayi Milliye sayesinde kurtuluşu gören İzmir’de çocukluğunu geçirmiş, gençliğinde Cumhuriyet’e kavuşmuş bir kuşağa mensuptur. Girdiği sınavda başarılı olarak devlet adına Paris’te Schola Cantorum’a öğrenime gönderilmiş, dönüşünde Musiki Muallim Mektebi, İstanbul Belediye Konservatuvarı, Ankara Devlet Konservatuvarı, İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda öğretmenlik, kısa süre Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefliği, Halkevlerinde müfettişlik görevlerinde bulunmuştur. Etnomüzikoloji alanında da çalışmalar yapmış olan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu” başta olmak üzere yerli ve yabancı sanatçılarla birçok kez seslendirilen yapıtları, yetiştirdiği ve halen önemli başarılara imza atan değerli öğrencileri bulunmaktadır. Besteci Muammer Sun onu “Çağdaş Türk müziğinin Kutupyıldızı” olarak nitelemektedir.
Öznur Oğraş Çolak
Hocaların hocası Kayıhan Güven yaşama veda etti
figure >
Cumhuriyet gazetesine büyük emek veren Kayıhan Güven, dün sabah saatlerinde tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu.
“Yaşar Kemal gibi yazmalı, gezerek görerek ve konuşarak. Herkes ile konuşmalı yani ayrım yapmadan. Sokakta koşan çocuklarla da çiçek satan kadınlarla da... Bir bakkala girip sormalı, bir manava girip sormalı... Hep sormalı, merak etmeli gazeteci. Herkesin derdini merak etmeli...” Kayıhan Güven, bu geleneği devam ettiren, her öğrencisine bunu öğreten hocaların hocası... Bu meslekte çok şey öğrendim ondan, öğretmeyi bile. Arkasında sayamayacağım kadar Kayıhan Güven bıraktı. Öğrencileri onun bu mesleğe hatta ülkeye en büyük mirası. Onun dersleri bir sınıfın için de olmazdı çoğu zaman. Fotoğraf çekmek ve yazmak için gezmek gerekir derdi. Bir gün salaş bir pidecide çay içerken bardağı sildiğimi görünce “silme, gazeteci her koşulda yaşamayı öğrenmeli iç o çayı” diye bana kızdığı günü hatırlarım bazen. “Öyle elinde puro, önünde bilgisayarı ile holding gazeteciliği yapanlardan olmayın, olacaksanız gerçek birer gazeteci olun” derdi. Pandemi öncesi bana “Bir gün ben olamayacağım ama sana anlattıklarımı ve öğrettiklerimi sakın unutma, çünkü sen de artık öğretmeye başladın bu mesleği seçenlere” demişti. Güven’i son yolculuğuna bugün uğurluyoruz. Usta, öğle namazının ardından, ailesinin yaşadığı, Tekirdağ’ın Şarköy ilçesinde toprağa verilecek.UZUN SÜRE CUMHURİYET GAZETESİNDE ÇALIŞTIBirçok gazeteci ve akademisyen yetiştiren, iletişim alanında birçok uygulama alanının ve yayınının kuruluşunda görev alan Güven, 2011 yılından bu yana İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde görev yapıyordu. 1952 Kahramanmaraş doğumlu olan Kayıhan Güven, sırasıyla İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre askeri hâkimlik ve 1982 yılında Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi alanında yüksek lisans yapan Güven, 1980’li ve 1990’lı yıllarda Cumhuriyet gazetesinde aktif gazeteciydi. 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başlayan Güven, Yeditepe, İstanbul Ticaret, Marmara ve Galatasaray üniversitelerinde görev yaptı. Bu süreçte İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama gazetesi İletim’i, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Haber Ajansı MİHA’yı, yine bu birimin yayın organı MİHABER’i, Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama yayını Yeditepe Postası’nı, İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama yayını İtalik’i, İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi uygulama birimi İstanbul Aydın Haber Ajansı’nı (İAHA) ve bu birimin yayın organı GÖZ dergisini kurdu. Marmara Üniversitesi’nde üç defa “Yılın Hocası” ödülüne layık görülen Güven, ayrıca öğrencileriyle birlikte 30’a yakın fotoğraf sergisine ve birçok kitaba imza attı.
Öznur Oğraş Çolak
Akif’in filmi üzerinde tartışma bitmiyor
figure >
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy’un hayatının canlandırıldığı film, milli marşın kabul edildiği 12 Mart’da gösterime girecek.
İstiklal Marşı’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilişinin (12 Mart 1921) 100. yıldönümünde, 12 Mart 2021’de, gösterimi yapılacak olan, Akif filminin tanıtımı, çekimlerinin tamamlandığı gün yapıldı. Akif filminde, Atatürk’ü canlandıran Fikret Kuşkan’ın, Atatürk’ten, “Mustafa Kemal” diye söz ettiği filmin tanıtımında, Mehmet Akif Ersoy’u canlandıran başrol oyuncusu, şarkıcı Yavuz Bingöl ise medyadan şikâyetçi oldu. Bingöl, medyanın kendisini cahillikle suçladığını belirterek iyi bir tarih bilgisi olduğunu ve filmden önce rolüne hazırlanmak için Mehmet Akif Ersoy ile ilgili ciddi kaynaklardan beslendiğini söyledi. Neyzen Tevfik ile Mehmet Akif Ersoy’un yakın dostluğuna filmde, nedenli yer verildiği ile ilgili olarak sorduğumuz soruya Yavuz Bingöl’ün sessiz kalması üzerine, Fikret Kuşkan, “Ne demek istediğinizi anlıyorum. Biz sadece, 1919-1921 dönemini anlattık” diyerek filmde Neyzen’e hiç yer verilmediğini söyledi. Oysa performanslarından para almayan, yoksulluk içinde yaşarken kendisi için tek kuruş yardım kabul etmediği halde zor durumdakilere yardım için neyi ile ünlü dinletilere imza atan Neyzen Tevfik’ten, oda arkadaşı, can dostu Mehmet Akif çok etkilenmiştir. İstiklal Marşı’ndan kazandığı parayı reddettiği gün, Neyzen Tevfik’e, “Bugün ben de senin gibi davrandım” demesi de ikilinin ünlü anekdotlarındandır. Film ekibi, Akif filminin tanıtım toplantısında fragman da paylaşmadılar ama filmdeki kıyafetleriyle katılarak tanıtım yaptılar. Akif filminin başrol oyuncusu Yavuz Bingöl, Mehmet Akif Ersoy’u canlandırırken, Fikret Kuşkan da Atatürk’ü canlandırıyor. Filmin yönetmeni Sadullah Şentürk; senaryo ise Ömer Erbil’in. Mine Çayıroğlu, Mehmet Akif’in eşi rolünde. Diğer rollerde ise Murat Han, Erkan Bektaş ve Atılay Uluışık oynuyor.
Emel Seçen
Pandemide, diş hekimine giderken nelere dikkat edilmelidir?
figure >
Prof. Dr. Serhat Yalçın: Salgın döneminde hastaların diş kliniklerine giderken, yanlarında refakatçi buldurmamasını öneriyoruz. Mümkünse bekleme odalarında hastaların bekletilmeside önlenmelidir.
Diş hekimleri bulaşma açısından en fazla riski olan meslek gruplarından biri. Hastaların büyük çoğunluğu hasta olduklarını bilmeden hastalığı yayıyor. Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Serhat Yalçın, “Salgın döneminde hastaların diş kliniklerine giderken, yanlarında refakatçi buldurmamasını öneriyoruz. Hastalar kliniğe, geniş aralıklı randevu ile gittikleri için, kalabalık bir ortam oluşmuyor olsa da hasta tedavileri arasında klinikler, ultraviole C (UV-C) ve hipokloröz gibi dezenfektanlar ile dezenfekte etmelidir Yüzey dezenfeksiyonu yapılmalıdır. Hasta aralarında ortamın havandırılması da gerekir” dedi. Prof. Dr. Yalçın ile koronavirüs döneminde diş hekimleri ve hastaların durumları hakkında merak edilenleri konuştuk.‘TEDBİRSİZ ÇALIŞMAYIN’- Diş hekimleri virüsle mücadele döneminde hastaları ve kendileri için nelere dikkat etmeliler?Diş nekimleri Covid-19 pozitif olup asemptomatik (belirtisiz) hastalarla yakın temas halinde olduğundan yüksek risk grubundadır. Hastalarda aeratörlerin (dişin en sert dokusu olan mine dokusunu kaldırmakta kullanılan döner alet) kullanımı, aerosol (hava karışımı) ve sıçrama oluşumu ile bakteri, virüs, mantar ve kanın sıçrayarak bizleri ve çevreyi kontamine (bulaşma) etmesine neden olur. Diş hekimleri için N95 veya üstü solunum maskelerinin kullanılması önerilmektedir. Solunum maskelerinin yanı sıra yüz kalkanı, gözlük, eldiven ve izolasyon elbisesinin kullanımı, hem diş hekimlerinin hem de hastaların sağlığı için son derece önem arz etmektedir. Yapılacak en büyük hata hastalığın geçtiği veya etkisinin azaldığını düşünüp gerekli tedbirleri almadan çalışmaktır.- Pandemi döneminde diş sorunu yaşayan hastalara nasıl müdahale diliyor?Hastaların büyük çoğunluğu hasta olduklarını bilmeden hastalığı yaymaktadırlar. Bu nedenle diş sorunu nedeniyle kliniklere başvuran hastalar, Covid-19 pozitif olarak değerlendirip o şekilde önlem alınması çok önemlidir. Covid-19 pandemisi başladığı ilk dönemde Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu, diş hekimlerine karantina döneminde sadece acil tedaviler yapması gerektiğini önermişti. Bugünkü koşullarda ise diş hekimlerinin gerekli önlemleri alarak çalışması ve hastaların da tedbirlerini alarak tedevilerini yaptırması önerilmektedir.‘PCR TESTİ YAPILMALI’- Pandemi sürecinde cerrahi müdahalelerde tedavi planlaması nasıl yapılır?Kliniklerin tedaviye kabul edeceklerin hastalar için bazı temel kriterleri olmalıdır. Hasta seçimi mevcut bilgilerin ışığında kliniklerin kendi koşullarına göre değişiklik gösterebilir. Hastanın; 65 yaşından genç olması, tıbbi anamnezinde tansiyon, kalp kapak hastalıkları, iskemik kalp hastalıkları gibi kardiolojik rahatsızlıklarının olmaması, diyabet gibi metabolik hastalıklarının olmaması, immünsupresif ve steroid kullanmaması, akciğer hastalığı olmaması, iyileşmemiş kanser, kemoterapi ve radyoterapi hastası olmaması gerekir. Ayrıca hastaların çevresinde, Covid-19 hastası ile temas edip etmedikleri, evde gönüllü karantina altında olup olmadıkları, toplu taşıma kullanıp kullanmadıkları sorularak hastalık için risk teşkil edip etmedikleri araştırılıp ona göre tedavinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmelidir. Çene cerrahisi girişimi planlanan hastalara PCR testi yapılması önerilebilir. Temel olarak test olsun veya olmasın, her olgunun pozitif çıkmasının mümkün olacağını bilip ona göre her türlü önlemimizi almamız gerekir.
Sibel Bahçetepe
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 05 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları
figure >
Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz.
BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/5/033523313-ana.png/Archive/2021/1/5/033537704-3.png/Archive/2021/1/5/033537688-2.png/Archive/2021/1/5/033537376-1.png05 OCAK 2021 TARİHLİ CUMHURİYET GAZETESİ'NDE YAYIMLANAN DAYANIŞMA İLANLARI
cumhuriyet.com.tr
Gözaltında 'çıplak arama': Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi
figure >
Anayasa Mahkemesi, gözaltında götürüldüğü polis merkezinin çay ocağında polislerin çıplak aramasına maruz kalan Rüya Ağdaş Sönmez'in "kötü muamele yasağının ihlal edildiği" iddiasıyla ilgili başvurusunu görüşerek, hak ihlali yapıldığı kararını verdi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında götürüldüğü polis merkezinin çay ocağında polislerin çıplak aramasına maruz kalan Rüya Ağdaş Sönmez'in "kötü muamele yasağının ihlal edildiği" iddiasıyla ilgili başvurusunu görüşerek, hak ihlali yapıldığı kararını verdi.Anayasa Mahkemesi'nin online "Kararlar Bilgi Bankası"nda yayımlanan karar metnine göre Rüya Ağdaş Sönmez, 2016 yılında İstanbul Aksaray'da götürüldüğü Aksaray Ş.V. Ulusoy Polis Merkezi'nde çay ocağında polisler tarafından kötü muameleye ve çıplak aramaya maruz kaldı.Uğradığı kötü muamele ile ilgili başvurduğu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "yeterli kanıt olmaması" gerekçesiyle kovuşturmaya gerek görmemesi sonrası Sönmez, 18 Aralık 2017'de Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurdu.Anayasa Mahkemesi 3 Aralık 2020 tarihli kararında Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalde" bulunduğuna hükmetti ve ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma başlatılmasını istedi.Kararda "Başvuruda, Polis Merkezindeki çay ocağında tutulma sırasında kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen kötü muamele iddialarına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır." denildi.NE OLMUŞTU?Mahkeme kararındaki bilgilere göre Sönmez, 9 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Yenikapı'da bulunan Marmaray hızlı tren istasyonunun ana girişindeki polis arama noktasından geçerken, çantasını aramak isteyen kadın polis memuru Y.T. ile tartıştı. Sönmez daha sonra kadın polis memurları Y.T. ve S.K. tarafından İstanbul Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi'ne götürüldü.Sönmez'in polis merkezinde yaşananlara dair anlatımı şu şekilde:"...Daha sonra polis merkezine bu polislerle beraber geldik. Burada çay ocağında üst aramamı yapmak için, [Y.T.] ve [S.K.] isimli polisler, beni polis merkezinin çay ocağına soktular. Kapıyı kilitlediler, beni aralarına aldılar. [Y.T.] isimli polis memuru beni saçımdan çekip yere düşürdü. 'Şimdi bakalım ne yapacaksın, Vatan haini diyerek' bana hakaret etti. Sonra beni [Y.] ayağa kaldırdı, [S.] isimli polis memuruna ben tuttum diyerek 'Vur hadi' dedi. Bunun üzerine [S.K.] bana vurmadı, ama [Y.T.] isimli polis tutmuş olduğu kollarımı bırakarak, yüzüme tokat vurdu, daha sonra hıncını alamayıp, üstünü arayacağız diyerek, beni çırılçıplak soyunmamı istedi, bende soyundum, daha sonra iki bayan polis çırılçıplak vaziyette çöküp kakmamı istediler, bunu bana seri halde yaptırdılar. [...] Daha sonra bu bayanlar beni doktor raporu için Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdüler. Burada Y. isimli bayan tek başına doktora muayene oldu, buna rağmen ben [S.K.] isimli polis memuru ile muayeneye girdim ve bu polis yanımda olduğu içinde, tekrar başıma bir şey gelir korkusu ile bir şey anlatmadım"ÇIPLAK ARAMA İDDİALARI GÜNDEMDETürkiye'de cezaevlerinde ve karakollarda çıplak arama yapıldığı iddiaları, HDP Milletvekili Ömer Gergerlioğlu'nun Uşak Emniyet Müdürlüğü'nde kadınların çıplak arandığına ilişkin açıklamasının ardından gündeme geldi.Hükümet, Uşak Emniyet Müdürlüğü'nde çıplak arama yapıldığı iddiasını yalanladı, cezaevlerinde çıplak aramanın ise yönetmeliklere uygun olarak yapıldığını kaydetti.BBC Türkçe'ye konuşanlar, çıplak aramanın yasal düzenlemeye aykırı bir şekilde uygulandığını ve bunun kendilerinde utanç duygusu yarattığını söylediler.
BBC Türkçe
İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın, ülkede artan koronavirüs vakaları nedeniyle dün akşam açıkladığı ulusal çapta sokağa çıkma kısıtlamaları İngiltere gazetelerinde nasıl yer buldu?Habere Gitmek için Tıklayın
İtalya'da Covid-19 aşısı olanların sayısı 150 bini geçti
figure >
İtalya'da yeni tip koronavirüse (Covid-19) karşı aşı yapılanların sayısının 151 bin 606'ya ulaştığı bildirildi.
İtalya Başbakanlık Acil Tedarik Komiserliği’nin akşam saatlerinde güncellediği verilere göre, aşılamanın başladığı 27 Aralık'tan bu yana 151 bin 606 kişi aşılandı.Ülkede şu ana kadar aşılananların 134 bin 255'ini sağlık çalışanları, 8 bin 771'ini yaşlı bakımevlerinde kalanlar, 8 bin 580'nini de sağlık çalışanı olmayan kişiler oluşturdu.İtalya'ya 27 Aralık'tan bugüne kadar 479 bin 700 doz aşı teslim edilirken, şu ana kadar kullanılanların oranının yüzde 31.6 olduğu belirtildi.Ülkede en çok aşılamanın yapıldığı yer olarak, aşıların dağıtımının yapıldığı başkent Roma'nın da içinde bulunduğu Lazio Bölgesi 28 bin 134 ile ilk sırada yer aldı. Lazio'yu, Toskana ve Veneto bölgeleri izledi.Salgında şubattan bugüne kadar 25 bin 344 can kaybı ile en çok Covid-19 kaynaklı ölümün kaydedildiği bölge olan Lombardiya'da ise şu ana kadar 6 bin 973 kişi aşılandı.Lombardiya ile diğer bölgelerin aşılamada geride kalması ülkede tartışma konusu oldu.İtalyan basınında çıkan haberlerde, yetkililer, yılbaşı tatil dönemi olması, personel yetersizliği ve organizasyondaki aksaklıklar nedeniyle bazı yerlerde aşılama kampanyasının yavaş gittiğini belirtti.Bu arada, ülkeye bugün 470 bin doz daha Pfizer-Biontech aşısının gelmesinin beklendiği bildirildi.Covid-19'dan en çok etkilenen ülkelerin başında gelen İtalya’da şubattan beri 75 bin 680 kişi yaşamını yitirirken, 2 milyon 166 bin 244 kişiye virüs bulaştı.
cumhuriyet.com.tr