Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Sunday, 11.09.2025, 07:15 AM (GMT)

Ankara’da vakalar artışa geçti, aşıtemininde de sorunlar yaşanıyor

Ankara’da vakalar artışa geçti, aşı temininde de sorunlar yaşanıyor Ankara’da şubat ayında 100 bin kişide 39.84 olan vaka sayısı, normalleşme sürecinin ardından 107.99’a yükseldi. Bu durumun filyasyon ekiplerine de yansıdığını belirten Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Muharrem Baytemür, hastaneye ya da aile sağlığı merkezlerine gidemeyen yaşlı yurttaşların evde aşı olması için oluşturulan ekiplerin, filyasyon görevine kaydırıldığını söyledi. Baytemür, “Aşı ekiplerini filyasyona aldılar. Filyasyondakilerin iş yükü arttı. Henüz ek insan desteği verilmedi. Filyasyon günde dört binlere çıktı” bilgisini paylaştı. Aşı temininde de sorun olduğunu belirten Baytemür, “Aşılamada yeni grup açmadılar. Aşı temininde sorunlar sürüyor. Geçen hafta merkezlerden aşı getirmek yerine, elinde aşı olan ASM’lerden olmayana götürdüler. Bazı yerlerde de aşının 2’nci dozu için verilen randevularda sorunlar yaşanıyor. Vakti geldiği halde insanlar randevu alamıyor. Ankara’da aşıya talep diğer illere göre daha yüksek. Aşı sıkıntısını çözmek için çevre illerden Ankara’ya aşı temin etmeye çalıştıklarını duyduk” dedi.‘HASTANELER DOLUYOR’Ankara’da hastanelerin dolmaya başladığı uyarısında bulunan Baytemür, “Hastane yoğun bakım ve servisinde yatanlar arttı. Gazi Hastanesi’nde servis yatakları doldu” dedi. Baytemür, Ankara’daki aşılama hızına ilişkin de “Aşılamada iki doz olan kişi sayısı 19 Mart itibarıyla 420 bin civarında. Bu da Ankara halkının yüzde sekizine yaklaşıyor. Yani çok yavaş giden bir bağışıklama var. Bağışıklamayı artırmadığınız sürece aşılamanın da anlamı kalmayacak. Bunu yapmadan pandemideki bulaşı kesemezsiniz. Aşılama bu kadar azken de bu düzeyde bir açılım doğru değil” diye konuştu. Aile hekimlerinin hasta takibinin de arttığını kaydeden Baytemür, “Bir aile hekimi, ‘Bir ay önce bir pozitif hastam vardı. 3-4 de temaslı takibi yapıyordum’ diyordu. Geçen hafta yaklaşık 10 hastası olmuş, 26 da temaslı takibi var. Aile hekimlerinin temaslı takibi ve pozitif hasta takibinde 3-4 kat artış var” dedi. Sarp Sağkal

'Andımız okutulsun' diyenlerin oranıaçıklandı: AKP tabanının Erdoğan’dan farklıdüşündüğüortayaçıktı

'Andımız okutulsun' diyenlerin oranı açıklandı: AKP tabanının Erdoğan’dan farklı düşündüğü ortaya çıktı Aksoy Araştırma’nın Andımız’a yönelik araştırması, yurttaşların büyük çoğunluğunun “Andımız okutulsun” dediğini ortaya konuldu. Araştırmaya göre, yüzde 76.6’sı, karar verici kendileri olsa Andımız’ın yeniden okutulmasına karar vereceklerini belirtti. Aksoy Araştırma, Türkiye Monitörü Mart Ayı 3. Hafta Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. Araştırmada, Danıştay’ın Andımız kararı da anımsatılarak, seçmenlere, Andımız’ın okullarda okutulup okutulmayacağına ilişkin “Siz karar veriyor olsaydınız hangisini seçerdiniz?” sorusu yöneltildi.Partilere yönelik dağılıma yer verilen araştırmada, CHP seçmeninin yüzde 96’sı, İYİ Parti seçmeninin 92.9’u, MHP seçmeninin yüzde 83.8’i, AKP seçmeninin yüzde 74.9’u ve  HDP seçmeninin yüzde 39.5’i “Andımız’ın okullarda okutulmasını devam ettirirdim” yanıtını verdi. “Okutulmasını kaldırırdım” görüşü ise HDP’lilerde yüzde 60.5, AKP’lilerde yüzde 25.1, MHP’lilerde yüzde 16.2, İYİ Partililerde yüzde 7.1 ve CHP’lilerde yüzde 4 olarak gerçekleşti.Türkiye geneli ortalamasında ise seçmenlerin yüzde 76.6’sı Andımız’ın okutulmasına karar vereceklerini, yüzde 23.4’ü ise Andımız’ı kaldıracaklarını kaydetti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Milli andımız İstiklal Marşı’dır” açıklamasını yapmıştı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Andımız’ın okutulmaması yönünde karar almıştı.  cumhuriyet.com.tr

Laiklik ve Cumhuriyet karşıtıaçıklamalara tepki: Anayasa ihlaliyle suçişliyorlar

Laiklik ve Cumhuriyet karşıtı açıklamalara tepki: Anayasa ihlaliyle suç işliyorlar Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı ile bilinen Yeni Akit, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının tartışmaları sürerken, hilafet tartışması başlattı ve “Meclis isterse hilafeti ihya edebilir” iddiasında bulundu. 3 Mart 1924’te, hilafet makamının yasa olarak açık bir şekilde kaldırıldığını vurgulayan hukukçular, tartışmayı “Cumhuriyete savaş açmak” olarak yorumladı. İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararı ile kaldırılmasının ardından tarikatlar teşekkür sırasına girdi. Konu üzerinden laiklik eleştirileri de başlarken Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, laikliği hedef alarak “Laiklik adına bu ülkenin evlatlarının eğitim hakkını ellerinden aldılar” savunması yapmıştı. Yeni Akit, tartışmalar sürerken hızını alamadı ve hilafetin Meclis tarafından canlandırılabileceğini öne sürdü.Hukukçular son dönemdeki çıkışları Cumhuriyet’e değerlendirdi.Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, “Bu, Cumhuriyetin bütün nitelikleriyle korunması konusunda ne kadar uyanık olmamız gerektiğini gösterir. Bunlar, Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaktır” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliğinin, “devlet düzeninin değişmez nitelikteki din kurallarına değil, insanlar tarafından toplumun ve devletin gereksinmelerine göre koyulan ve yine insanlar tarafından değiştirilebilen kurallara dayalı bir hukuk düzeni olması” olduğunu vurgulayan Türk, halifeliğin ise sadece din işleri ile ilgili olmadığını, devlet yaşamına da müdahale ettiğini hatta yönlendirmek istediğini kaydetti. ‘SADECE HAYAL EDERLER’Eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücetürk ise “Kafalarının arkasında olan Türkiye’nin laiklik ilkesinden vazgeçmesini gerçekleştirmeleri; bunu teklif bile etmeleri mümkün değil. Böyle bir şey olamaz. Sadece hayal edebilirler. Böyle bir şeye kalkışılmasının da cezai müeyyidesi var. Ne Meclis ne de başka kurumlar buna teşebbüs edebilir” diye konuştu. Hukukçu Ömer Lütfü Avşar da söz konusu haberin, anayasayı ihlal ettiğini belirterek “Bunu basın, fikir ve düşünce hürriyeti olarak değerlendiremeyiz. Çünkü bu, laiklik ilkesini bertaraf etmeye yönelik” dedi.  Sefa Uyar

YÖK‘geçit yok’dedi ama MarmaraÜniversitesi’nde‘adrese teslim’ilan verildi

YÖK ‘geçit yok’ dedi ama Marmara Üniversitesi’nde ‘adrese teslim’ ilan verildi Yüksek Öğretim Kurumları’nın (YÖK) önceki hafta “adrese teslim” kadrolara karşı önlem adımı atmasına rağmen Marmara Üniversitesi’nde çıkarılan ilanlarda bir çalışma alanına işaret edilen şartlar sıralandı. Marmara Üniversitesi, fen edebiyat fakültesine bir profesör, iki doktora öğretim üyesi ve iktisat fakültesine bir doçent almak üzere ilana çıktı. Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümü Klinik Psikoloji Ana Bilim Dalı’nda profesör kadrosu ilanındaki şartlar arasında “Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, majör depresyonda antioksidatif enzim aktivitesi konularında bilimsel çalışmaları olmak. Son beş yılda klinik psikoloji alanında ders vermiş olmak” yer aldı. Deneysel Psikoloji Ana Bilim Dalı’nda doktora öğretim üyesi ilanında “Beyin görüntüleme, nörorehabilitasyon ve nörobilim alanında deneysel çalışmalar yapmış olmak” şartı dikkat çekerken Sosyal Psikoloji Ana Bilim Dalı’nın doktora öğretim üyesi ilanında “Üstün zekâlı çocuklar ve ebeveynleri, irade, duygu kontrolü alanlarında bilimsel çalışmaları bulunmak” şartında da bir çalışma alanına işaret edildi. İktisat Fakültesi İktisat Tarihi Ana Bilim Dalı’nın doçent kadrosuna alınacak kişide ise “Yüksek lisans ve doktorasını iktisat tarihi bilim dalında yapmış olmak, doçentlik unvanını iktisat tarihi alanından almış olmak, Osmanlı İktisat Zihniyeti konusunda bilimsel yayınlar yapmış olmak, iktisat tarihi ve Osmanlı iktisat tarihi konularında ders verme tecrübesine sahip olmak” şartları sıralandı. YÖK, önceki hafta kişiye özel ilanlara karşı “İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara yer verilemez” açıklamasında bulunmuştu. Marmara Üniversitesi’nin ilanlarındaki tüm şartlarda özellikle bir alanla ilgili bir çalışmaya işaret edilmesi, iki kadro ilanında ders verme tecrübesi şartı aranırken diğerlerinde bu hususun göz ardı edilmesi adrese teslim kadro şüphesi oluşturdu.  Çağatan Akyol

Ankara-Washington arasında S-400 görüşmesi

Ankara-Washington arasında S-400 görüşmesi Ankara-Washington arasında Rus S-400 başta olmak üzere kritik maddeler gündemdeki yerini korurken gözler NATO zirvesine katılan iki ülke dışişleri bakanlarının görüşme trafiğinde. NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanları, bir yılı aşkın bir süre sonra ilk kez yüzyüze düzenlenecek toplantıda Brüksel’de bir araya gelecek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun katılacağı toplantıda, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken de ilk kez yer alacak. Koronavirüs salgını nedeniyle bir yılı aşkın bir süredir videokonferans yöntemiyle görüşen NATO üyesi ülkelerin dışişleri bakanları, bugün Belçika’nın başkenti Brüksel’deki NATO Karargâhı’nda toplanıyor. İki gün sürecek NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı, Genel Sekreter Jens Stoltenberg ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in sabah saatlerinde birlikte basına yapacakları açıklamayla başlayacak. Stoltenberg ve Blinken, daha sonra “Transatlantik bağları güçlendirmek” başlıklı panelde konuşacak. Ardından öğle saatlerinde tüm üye ülke bakanlarının katılımıyla Kuzey Atlantik Konseyi Dışişleri Bakanları oturumu gerçekleştirilecek. Yarın da Dışişleri Bakanları, NATO üyesi olmayan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri dışişleri bakanları ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in katılımıyla düzenlenecek toplantıda bir araya gelecek.‘İHTİMAL DAHİLİNDE’Dışişleri Bakanlığı, bugünkü toplantıda 2021 NATO Liderler Zirvesi’nin hazırlıkları, ittifakın siyasi rolünün güçlendirilmesi amacıyla yürütülen NATO 2030 Değerlendirme Süreci ile Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğiyle bağlantılı gelişmelerin ele alınacağını bildirdi. Bakanlık açıklamasında Çavuşoğlu’nun toplantı vesilesiyle “bazı mevdikaşlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştireceği” belirtildi. Çavuşoğlu’nun ABD’li mevkidaşıyla görüşüp görüşmeyeceği ise henüz netleşmedi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, olası Çavuşoğlu-Blinken görüşmesiyle ilgili “NATO toplantısı marjında her türlü ikili görüşme ihtimal dahilinde” değerlendirmesi yapmakla yetindi. Gerçekleşmesi durumunda Blinken-Çavuşoğlu görüşmesi, ABD’de Joe Biden’ın göreve başlamasının ardından yeni yönetimle gerçekleşen ilk yüzyüze temas olacak.Biden’ın göreve başlamasının ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, İbrahim Kalın’la, Blinken da Çavuşoğlu’yla birer telefon görüşmesi gerçekleştirdi ancak Biden ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında bir görüşme yapılmadı.Çavuşoğlu, 12 Mart’ta yaptığı açıklamada “Sadece S-400, YPG/PKK meselesi değil tüm meseleler, öbür konular, oturup hepsini konuşalım bir çözüm konusunda neler yapabileceğimizi değerlendirelim dedik. Telefonda bu tür meseleleri konuşmak doğru olmaz” diyerek yeni ABD yönetimiyle yüzyüze görüşmeyi beklediklerini dile getirmişti.ÇAVUŞOĞLU, SATTERFİELD İLE GÖRÜŞTÜBlinken’ın Brüksel ziyaretiyle ilgili 19 Mart’ta yapılan brifingde Çavuşoğlu ile görüşme olup olmayacağı konusunda ise ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Philip Reeker, ABD’li Bakan’ın görüşmelerinin netleşmediğini, buna karşın NATO toplantısının Blinken’ın mevkidaşlarıyla yüzyüze tanışması için ilk fırsatı olacağını belirtmişti. Bu arada Çavuşoğlu’nun dün ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield ile bir araya geldiği aktarıldı. AA’nın diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberinde, NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’ndan önce gerçekleşen görüşmede, iki ülke gündeminde yer alan konuların ele alındığı kaydedildi.Yunanistan’ın Türkiye sınırına yakın Dedeağaç bölgesi çevresinde ABD’nin ardından İngiliz askeri birliklerinin konuşlanmaya başladığı belirtildi. Sözcü gazetesi haberi Yunan basınından aktardı. Daha önce ABD’nin bölgede Yunanistan’la tatbikat yaptığı, NATO manevrası için bölgeye asker gönderdiği haberleri gündeme yansımıştı. Hüseyin Hayatsever

Küçük beyin tümörlerinin tedavisinde gamma knife dönemi

Küçük beyin tümörlerinin tedavisinde gamma knife dönemi Prof. Selçuk Peker, Hastadaki tümör küçükse ve radyasyonla tedavi olabilecek özellikler taşıyorsa, Gamma Knife radyocerrahisi uygulanabilmektedir. Bazen tümörün bulunduğu yer nedeniyle de ameliyat hasta için problem yaratabileceğinden bu yöntem tercih edilir. Genellikle şiddetli baş ağrısı, bulantı, kusma, görmede ve konuşmada zorluk, kol ve bacaklarda karıncalanma gibi belirtilerle kendini gösteren beyin tümörlerinde erken tanı ve tedavi oldukça önemli. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Peker, beyin tümörlerinde ameliyatsız tedavinin de mümkün olduğunu belirterek “Eğer tümör boyutları büyük ve beyinde baskı yapıyorsa, derhal ameliyat gündeme gelmektedir. Bazı tümörlerde ise tümör küçük olsa da tek seçenek ameliyat olmaktadır. Eğer hastadaki tümör küçükse ve radyasyonla tedavi olabilecek özellikler taşıyorsa, bu durumda da Gamma Knife radyocerrahisi uygulanabilmektedir” dedi. ŞAŞILIK DA OLABİLİR - Beyin tümörleri nasıl belirti verir?Genellikle baş ağrısı, bulantı ve kusma gibi belirtiler kafa içi basıncının arttığını gösterir. Bundan başka, tümörün bulunduğu yere göre bazı fonksiyonların bozulması da belirti olarak ortaya çıkar; örneğin kuvvet kaybı, felç, uyuşmalar, görme ve işitme azalması, dengesizlik, konuşma bozukluğu gibi. - Şaşılık, gözkapağı düşüklüğü gibi belirtiler de sık görülüyor mu?Evet. Eğer tümör göze doğru giden sinirlere zarar veriyorsa, bu belirtiler de görülür. - Ameliyatlar nasıl yapılıyor? Bazı tümörlerde tümör küçük olsa da tek seçenek ameliyat olmaktadır. Ameliyatla genellikle kafatasında geçici bir pencere açılmakta, buradan tümöre ulaşarak tümör çıkartılmaktadır. Beynin alt kısımlarında yerleşen bazı tümörlerde ise burundan girilerek tümör çıkarılması işlemi uygulanmaktadır. Eğer hastadaki tümör küçükse ve radyasyonla tedavi olabilecek özellikler taşıyorsa, bu durumda da Gamma Knife radyocerrahisi uygulanabilmektedir. Bazen tümörün bulunduğu yer nedeniyle de ameliyat hasta için problem yaratabileceğinden, Gamma Knife radyocerrahisi uygulanabilmektedir.‘KIZIM ARTIK MUTLU’7 yaşında Esui, gözkapağı düşüklüğü, şaşılık ve baş ağrısı şikâyetleri ile Moğalistan’da gitiği hastanelerde kendisine iyi huylu beyin tümörü tanısı konuldu. Tedavi için Türkiye’ye gelen Esui’nin, sol gözünün arkasında yer alan tümöre üç ay önce Gamma Knife Radyocerrahisi uygulandı ve Esui’nin ilk kontrolünde tümörün oldukça küçüldüğü gözlendi. Baba Ganbileg Batbileg, kızının 2020 Ağustos ayında ilk gözkapağı düşmesiyle hastaneye başvurduklarını belirterek yaşadıkları süreci şöyle özetledi: “Kızımız için Moğolistan’da ameliyat yapamayacaklarını söylediler ve tümör yerleşim yeri olarak çok tehlikeli bir bölgede olduğundan, gelişmiş ülkelere gitmemizi önerdiler. Biz de araştırmalara başladık ve geçen yıl kasım ayında İstanbul’a geldik. Bir gün sonra Prof. Dr. Selçuk Peker ve ekibiyle görüştük. Moğolistan’da yaptırdığımız tetkikleri incelediler, hikâyemizle tanıştılar. Bir sonraki gün bizi Beyin Cerrahisi’nden Prof. Dr. Talat Kırış ile görüştürdüler, bizim için en doğru ve etkili tedavi yönteminin Gamma Knife olacağı bilgisi verildi. Gamma Knife sonrası tamamen kapalı olan gözkapağı yavaşça açılmaya başladı ve zamanla tamamen açıldı. Kızım da çok mutlu.” Sibel Bahçetepe

SEDDK BaşkanıGürsoy: BES topluma yayılıyor

SEDDK Başkanı Gürsoy: BES topluma yayılıyor Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) Başkanı Türker Gürsoy, yeni açıklanan ekonomi paketindeki sigortayla ilgili düzenlemeleri değerlendirerek “Sigorta ve emeklilik sektörümüzü daha da güzel günler bekliyor” dedi. Gürsoy, bu kapsamda uzun yıllardır gündemde olan 18 yaş altına BES’e giriş imkânının sağlanmasının BES’in toplumun tüm katmanlarına yayılması anlamında milat olabilecek bir düzenleme olduğunu söyledi. Gürsoy bu düzenlemenin 23 milyonluk bir kesimi kapsayacağını belirtti.TÜRKİYE’DE 65 YAŞ ÜSTÜ NÜFUS ORANI YÜZDE DOKUZAvivaSA Pazarlama ve Transformasyon Genel Müdür Yardımcısı Yeşim Taşlıoğlu, 18-24 Mart Yaşlılar Haftası kapsamında dün bir basın toplantısı düzenleyerek güncel açıklamalar yaptı.Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 21.9 artarak 2019’da yedi milyonu aştığını ve toplama oranının yüzde dokuzu bulduğunu belirten Taşlıoğlu, TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre Türkiye’de yaşlı nüfusun 2023’te yüzde 10.2, 2060 yılında ise yüzde 20’yi aşacağının öngörüldüğünü hatırlattı. Taşlıoğlu şöyle devam etti: “Tüm bu verileri incelediğimizde Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus artmasına ve bir demografik dönüşüm sürecinde olmamıza rağmen yaşlanma ve yaşlılık çalışmalarının gündeme henüz hak ettiği ölçüde giremediğini söylemek mümkün.” Bu süreci değiştirmek için başlattıkları “Her Yaşta” kurumsal sosyal sorumluluk projesiyle ilgili de bilgi veren Taşlıoğlu “17 Kasım’da başladığımız kampanya ile 1.5 ay gibi kısa bir sürede kampanya filmimiz ve medya çalışmalarımızla toplamda 22 milyon erişim elde ettik” dedi. Serhat Aligil

Mesafe olsun, varsın yemekler geçgelsin

Mesafe olsun, varsın yemekler geç gelsin Hotel Letoonia Başkanı Cihat Gazel “yeni normal”in “yeni tatil” biçimlerini de zorunlu kıldığını söyledi. Pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri turizm. Seyahat yasakları ve yeni kurallar insanların büyük bölümünün tatil planlarını ertelemesine neden oldu. Bu süreç içerisinde misafirlerini kabul eden tesisler olduğu gibi hizmet vermeyen kurumlar da oldu. 200 bin geceleme yapan ve tesisi tam kapasite çalıştığında 1800 konuğa, sezonda 700 çalışanla hizmet veren  Club & Hotel Letoonia Yönetim Kurulu Başkanı Cihat Gazel ise bu sektörde var olmak isteyen tüm turizmcilerin 2020’yi yenilenme ve planla ile geçirdiklerini anlattı.Geçen yılı Cumhuriyet’e değerlendiren ve 2020’yi “turizm Ar-Ge”sine odaklanarak tesisi “yeni normal” kavramına adapte ederek geçikdiklerini dile getiren Cihat Gazel, “Evlere kapandığımız süreç tatil, keşfetme ve kendine dönme motivasyonlarımızı artırdı. Doğadan, temiz havadan ve yeni deneyimlerden mahrum kaldığımız bu süreçte insanların tatil iştahlarının da kabardığını ifade edebiliriz. Elbette her sektörde olduğu gibi turizm sektöründe de geleceğe ‘yeni normal’ perspektifinden bakılıyor” yorumunu yaptı.AÇIK BÜFEYE ELVEDAPandemi uzasa da insanların tatil gereksinimlerinin arttığını belirten Gazel’e göre tatil anlayışında en büyük değişiklik geniş alana kurulmuş, doğayla iç içe ve sosyal mesafe kurallarına uygun bir şekilde tasarlanmış tesisler tercih edilecek. Bu süreçte  en önemli konulardan biri yiyecek servisi ve bağlantılı hizmetler olacak. Açık büfe sistemi ortadan kalacak. Bu yemek servisinini bir parça daha yavaş ilerlemesine neden olacak ama bu yeni normalin bir gereği. Gazel ayrıca yarattıkları ekosistemle bölge çiftçisi, organik pazar esnafına destek verdiklerini, her yıl turizm eğitimi almış 100 genci sektöre kazandırdıklarını belirtti.SALGIN KEŞİF DUYGUSU AŞILADITesislerini sosyal mesafeye uygun olarak yeniden yapılandırdıklarını ifade eden Cihat Gazel, şunları belirtti: “2.5 kilometrelik sahil ve 165 bin metrekarelik doğayla iç içe alanda kimseyle temas etmeden tatili mümkün hale getirdik. Tatillerde artık aktiviteler ve sağlıklı beslenme önerileri daha fazla önem kazanacak. Pandemi birçok insana hayallerini ve yeni yönlerini keşfetmeyi ertelememe duygusu aşıladı. Elbette sosyal mesafe açısından daha güvenli, doğayla iç içe ve kalabalığın içerisine karışmadan bir tatil deneyimi önem kazandı.” Olcay Büyüktaş

Merkez BankasıBaşkanıŞahap Kavcıoğlu faiz, kur ve enflasyon hakkında ne düşünüyor?

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu faiz, kur ve enflasyon hakkında ne düşünüyor? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 19 Mart'ta görevden aldığı Naci Ağbal'ın yerine Merkez Bankası Başkanlığına atadığı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, 2018'den beri Yeni Şafak gazetesindeki haftalık köşesinde ekonomi hakkındaki görüşlerini aktarıyor. Kavcıoğlu'nun yazılarını inceleyerek faiz, kur ve enflasyon gibi kilit öneme sahip göstergeler hakkındaki fikirlerini derledik. TWITTERŞahap KavcıoğluCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 19 Mart'ta görevden aldığı Naci Ağbal'ın yerine Merkez Bankası Başkanlığına atadığı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, 2018'den beri Yeni Şafak gazetesindeki haftalık köşesinde ekonomi hakkındaki görüşlerini aktarıyor. Kavcıoğlu'nun yazılarını inceleyerek faiz, kur ve enflasyon gibi kilit öneme sahip göstergeler hakkındaki fikirlerini derledik.Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, 19 Kasım'daki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu'nda alınan politika faizini yüzde 10,25'ten 15'e çıkarma kararından 5 gün sonra yazdığı yazıda, "Soros ekibinin" Türkiye'yi faiz artırımı yönünde köşeye sıkıştırmak için tüm yolları kullandığını söyledi.Kavcıoğlu, o dönem Merkez Bankası'nın yanı sıra Hazine ve Maliye Bakanlığı yönetiminin de değişmesinin "faiz lobisi ve destekçilerini" umutlandırdığını belirtti ve bu grupların bağımsız bir Merkez Bankası Başkanı istediğini aktardı.Piyasalarda daha fazla faiz artırımı beklentisi olması hakkında ise şu yorumları yaptı:"Öyleyse neden ısrarla faiz artırımı istiyorlar. Çok basit. Yüksek faizle Türkiye'nin yatırımlarının önünü kesmek. Diğer taraftan da oluşacak bu yüksek faizle Türkiye'yi sömürmeye devam etmek ve gücünü zayıflatmak. Yani döviz kurunu bir siyasal mühendislik aparatı olarak belki de daha da ötesi bir silah olarak kullanıyorlar."Kavcıoğlu, 9 Şubat'taki yazısında ise Merkez Bankası'nın faizleri yükseltmesiyle birlikte kurun bir miktar dizginlendiğini yazdı ve "Fakat kurda elde edilen bu kazanımların, ne kadarı faiz artırımı kaynaklıdır? Parasal genişleme etkisiyle başlayan süreçte maliye politikasından ziyade faizin tercih edilmesinin bedeli ne? Nereye kadar kullanılmalıydı?" sorularını sordu.Tüm kesimlerin alışıldık politikaları bir kenara bırakıp yapısal çözümler üzerinde uzlaşması gerektiğini belirten Kavcıoğlu, gelişmiş ülkelerde negatif faiz uygulanırken Türkiye'deki ekonomi yazarlarının, bankacıların ve iş kuruluşu temsilcilerinin yüksek faiz uygulanması gerektiğini söylemesinin "gerçekten üzücü" olduğunu yazdı.Pek çok kişinin yüksek faiz uygulanmadığı durumda Türkiye'de hukuk ve adalet bulunmadığı; itibar, güven ve şeffaflık sorunları olduğu; insan hakları, düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün çiğnendiği; enflasyon, bütçe açığı ve cari açığın yüksek olması gibi gerekçelerle Türkiye'nin yatırım çekemeyeceğini düşündüğünü aktaran Kavcıoğlu, dünyanın çoğu ülkesinde aynı sorunların yaşandığını ama bu ülkelerin negatif faiz vermeyi başardığını iddia etti.'Yüksek faiz, düşük kur politikasından kaybeden hep ülkemiz oldu'Kavcıoğlu aynı köşe yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iktisatçılar tarafından eleştirilen "Faiz neden, enflasyon sonuçtur" görüşüne paralel bir şekilde, faiz artışının enflasyonda da artışa yol açacağını öne sürdü."Yüksek faiz düşük kur politikasından kaybeden hep ülkemiz oldu" diyen Kavcıoğlu, üreticilerin yüksek faizle borçlanmasının üretim maliyetini artırdığını, bunun da vatandaşa enflasyon olarak döndüğünü ve ayrıca kuru artırdığını yazdı.Getty ImagesTürk lirasının değer kaybı nedeniyle döviz büroları bugün hareketliydiKavcıoğlu bundan bir hafta önceki yazısında da Merkez Bankası'nın yüksek faiz politikası nedeniyle yalnızlaştığını öne sürdü. TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB ve TESK'in Merkez Bankası'nın kararını desteklediğini söyleyen Kavcıoğlu, yüksek faiz kararıyla "faiz lobisini oluşturan tüm kesimlerin, özellikle de TÜSİAD'ın" ile yüreğine su serpildiğini, fakat "faize karşı duyarlı olması gereken" MÜSİAD'ın da bu kararı desteklemesinin dikkat çekici olduğunu belirtti.Naci Ağbal başkanlığındaki Merkez Bankası yönetiminin IMF tarafından takdir edilmesini "manidar" bulan Kavcıoğlu, muhalefetin de yüksek faiz uygulamasını desteklediğini belirtti ve "Tüm bu açıklamaları okurken Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği 'Kimler kimlerle beraber' sözü aklıma geldi" dedi.'Merkez Bankası rezervleri ihtiyaç anında kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak?'Kavcıoğlu 2 Mart'taki yazısında ise muhalefetin eleştirdiği, 2020'de Merkez Bankası rezervlerinin kullanılması durumunu savundu.Türkiye'de reel sektörün döviz borçlarını azalttığını ve "çıkışların TCMB rezervlerinden karşılandığını" söyleyen Kavcıoğlu, Türkiye'de reel sektöre kullandırılan kredilerin 2020'de yüzde 35 arttığını, "Yaklaşık 1 trilyon TL olarak kullandırdığı kredilerin, kısa vadeli olarak yaklaşık 600 milyar TL'si TCMB'den borçlanarak kullandırıldığını" yazdı.Getty ImagesKavcıoğlu "İhtiyaç olduğunda rezervler kullanılmayacaksa ne zaman kullanılacak? Eğer rezervler böyle zamanlarda kullanılmasaydı, USD/TL kuru ne olurdu? Enflasyon ya da faizler kaça yükselirdi?" sorularını sordu ve 2020'de Çin hariç tüm büyük ekonomiler küçülürken Türkiye'nin yüzde 1,8 büyümesini rezervlerin kullanımına bağladı.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 12 Mart'ta açıkladığı "ekonomik reform paketinden" dört gün sonra, bazı ekonomistlerin yetersiz bulduğu paket hakkında bir köşe yazan Kavcıoğlu, "reform paketi, geçmişten bu yana gelen talepleri içermesinden dolayı iş dünyasında oldukça tatminkâr bir hava oluşturdu" ifadelerini kullandı.Kavcıoğlu, Naci Ağbal'ın yönetimindeki Merkez Bankası'nın aldığı kararları önceki aylarda da eleştirmişti.19 Ocak'taki köşe yazısında, Naci Ağbal'ın göreve geldikten sonra yaptığı ikinci faiz artışı olan yüzde 2'lik artışın "Bankaların faizleri yükseltmesine yaramaktan başka bir fayda sağlamadığını" öne sürdü.Çözüm önerileri: Yurtdışındaki paranızı getirin, dövizinizi bozun2021'de Türkiye'nin önündeki en önemli sorunun ödemeler dengesi sorunu olduğunu belirten Kavcıoğlu, çözüm önerilerini şöyle sıraladı:Tüm teşvik ve öncelikler enerji, ihracat ve turizm sektörlerine ayrılmalıİş dünyası yurt dışındaki parasını Türkiye'ye getirmeli, ellerindeki dövizi satıp Türk Lirası almalıVatandaşlar bankalardaki dövizlerini bozdurup TL yatırım araçlarına yönelmeliMerkez Bankası, bankaların ucuz kredi vermesine yardımcı olmalıGetty ImagesTürkiye'de daha önce de döviz bozma kampanyaları yapılmıştıKavcıoğlu'nun bu yöndeki fikirleri yeni değil.Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanlığı'na atandığı Kasım ayında da köşesinde "herkes döviz olarak tuttuğu parasının sadece %20'sini TL'ye çevirse, kısa sürede ülkede hem kurlar hem de faizler önemli oranda aşağı gelecektir" yazmıştı.Kavcıoğlu aynı yazıda "Bu ülkede kazanırken bu ülkenin tüm nimetlerinden faydalanırken bu ülkeyi çok güvenilir bulup, konu parayı değerlendirmeye gelince ülkenin güvenilmez olduğunu düşünmek çok ahlaki değil" ifadelerini kullanmıştı.Kavcıoğlu Yeni Şafak'taki ilk köşe yazısına "Farklı bir milli kalkınma ve büyüme stratejisi ortaya koymalıyız" başlığı atmış, Türkiye'nin 10 yıl boyunca yüzde 8 büyüyerek kişi başı milli gelirini 25 bin dolara çıkarmasının mümkün olduğunu yazmıştı. BBC Türkçe

Prof. Dr. Aziz Konukman: Erken seçim olabilir

Prof. Dr. Aziz Konukman: Erken seçim olabilir Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aziz Konukman, Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Ağbal’ın görevden alınmasını ve ekonomideki gidişi Cumhuriyet’e yorumladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” görüşünün uluslararası literatürde karşılığı olmadığını hatırlatan Konukman, ancak bu görüşe uygun hareket edilmediği için TCMB başkanlarının değiştirildiğine işaret etti. Ayrıca Ağbal’ın görevden alınmasında 128 milyar dolar konusunda hiçbir açıklama yapmamasının da etkili olduğunu belirten Konukman, iktidarın yeniden “büyümenin birazcık kımıldadığı” günlere dönmek istediğini dile getirdi. Ancak bunun gerçekçi olmadığını, çünkü kuru kontrol etme şansları bulunmadığını vurgulayan Konukman, şöyle devam etti:“İmkansız üçleme diye bir kural var. Uluslararası sermaye hareketleri serbest dediğiniz zaman, dalgalı kura geçtiğiniz zaman hem faizi hem kuru kontrol edemiyorsunuz. Cumhurbaşkanı ikisini de kontrol etmek istiyor. Teoride yok böyle bir şey. Böyle bir cennet yok.” Konukman, Türkiye’nin ihracat yapabilmek için yüzde 65-70 düzeyinde ithal girdilere bağımlı olduğunu, kur yükseldiğinde ithal girdilerin fiyatının da artacağını bunun da enflasyonu yükselteceğini vurguladı. “Bütün evlere ateş düşmüş olacak. İnanmadığımız, güvenmediğimiz resmi enflasyon bile katlanacak” diyen Konukman, bunun da “fakirleşmeye” neden olacağını kaydetti.        ERKEN SEÇİM OLABİLİRAyrıca “Sürecin bir erken seçimi zorlayacağı açık” yorumunu yapan Konukman, “Çünkü bu yapının sürdürülebilme şansı yok. Faiz artıyor, başkanı değiştiriyorsunuz. Bir süre böyle gidiyor, sonra faizler yeniden yükseliyor. Bu nereye kadar sürdürülebilir? İktidar, ödemeler dengesinde kriz çıkmadan, ithalat-ihracatta sorun çıkmadan, ekonomi daha fazla dibe vurmadan erken seçimi düşünebilir” diye konuştu. Mustafa Çakır

İŞKUR’dan CHP’li belediyeye ret

İŞKUR’dan CHP’li belediyeye ret CHP’li Kırşehir Belediyesi, İŞKUR il müdürlüğünden yüzde 50 istihdam garantili üç aylık işbaşı eğitim programı kapsamında 100 personel talebinde bulundu. Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü bu talebe olumsuz yanıt verdi. Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü üç aylık işbaşı eğitimi projesi başlattı. Proje kapsamında anlaşma imzalanan firma ve kurumlarda 20’şer kişi üç ay boyunca İŞKUR’dan maaş alarak işbaşı eğitimine tabi tutuluyor. üç ay sonunda ise istihdam sözü veren firma ve kurumlar bu 20 kişiden 10’unu işe alacak. Şu ana kadar projeden BİM, ŞOK Marketler zinciri ve ÇEMAŞ faydalandı. Yüzde 50 istihdam garantili üç aylık işbaşı eğitimi programına Kırşehir Belediyesi de başvurdu. Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü’nden üç ay için 100 kişi talebinde bulunan Kırşehir Belediyesi, üç ay sonunda bu 100 kişiden 50’sini işe alacağının taahhüdünü de verdi. Ancak Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü bu talebe olumsuz yanıt verdi. İŞKUR il müdürlüğünün olumsuz yanıtına bir anlam veremediklerini belirten Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu bu duruma tepki gösterdi.Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü üç harfli marketler ve bazı özel firmalarla üç aylık yüzde 50 istihdam garantili işbaşı eğitimi anlaşması imzalıdığını belirten Ekicioğlu şunları kaydetti:“Biz geldiğimizde de 570 kişi İŞKUR aracılığıyla Kırşehir Belediyesi bünyesinde çalışıyordu ancak daha sonra bir kişi dahi verilmedi. Kırşehir Belediyesi bünyesinde üç ay boyunca işbaşı eğitim projesi kapsamında 100 kişi talebinde bulunduk. Bu 100 kişiden 50’sini de üç ay sonunda istihdam edecektik. Ancak Kırşehir İŞKUR İl Müdürlüğü bu talebimize olumsuz cevap verdi. Çok yazık, yani özel şirketlere, üç harfli firmalara ‘evet’, Kırşehir Belediyesi’ne ise sırf siyasi nedenlerden ötürü ‘hayır’ diyorlar. Kırşehir AKP Milletvekili Mustafa Kendirli diyor ki: ‘Attıkları her adımdan haberim var.’ Biz bu 100 kişi için resmi talepte bulunduk. Herhalde bundan da haberi vardır. Şimdiden belirtelim de yarın çıkıp inkâr etmesin.” Ömer Duran

Taylan Kulaçoğlu’nu 8örgüteüye yaptılar, enönemli tanık ise FETÖitirafçısı

Taylan Kulaçoğlu’nu 8 örgüte üye yaptılar, en önemli tanık ise FETÖ itirafçısı 8 Yıl önce Fransa'dan Türkiye'ye gelen ve yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle bir daha dönemeyen Taylan Kulaçoğlu, artık Balıkesir il sınırları dışına dahi çıkamıyor. Kulaçoğlu, "Asıl mesele ben değilim, amaç sosyal medya kullanıcılarına gözdağı vermek. Korku gibi cesaret de bulaşıcıdır. Bu süreç de geçecek" diyor. 39 yaşındaki Taylan Kulaçoğlu 3 aydır Balıkesir'deki bir otelde 'şehir hapsi'nde, 24 Mart'ta görülecek duruşmasını bekliyor. Şehrin dışına çıkma yasağı var. DHKP-C, TİKKO, MLKP ,MKP, RedHack, Kızıl Dayanışma, Kızıl Kadın Dayanışması ve Kızıl Öğrenci Dayanışması'na üye olmaktan, "terör suçundan" yargılanıyor. Davadaki tek tanık da bir itirafçı.Kulaçoğlu, 'gerçek hayatında' Kadıköy'de kafe-bar işleten bir esnaf. "Kafe-barı olan bir adamı kendi istese bile örgüt almaz" ona göre.  Hayatı boyunca bilgisayar işleriyle hiç alakası olmamış, "Nereden çıkardılar hiç bilmiyorum. Bir profil varmış ben de ona uyuyormuşum. Söylenen tek şey bu" diyor.Yargı Reformu'nun tartışıldığı bu günlerde Kulaçoğlu'nun hikayesi oldukça ibretlik. Kulaçoğlu'na açılan davalar ve soruşturmaların tamamı sosyal medya paylaşımları ile ilgili. Davaların birinde,  Berkin Elvan'ın mahkemesine katılma çağrısı yaptığı ve Twitter'da 'tek yol devrim' yazdığı için terör örgütü propagandasından cezalandırılması isteniyor.Her şey Gezi'den sonra 2013 Kasımı'nda düzenlenen RedHack operasyonuyla başlıyor. Kulaçoğlu başına gelenleri şöyle anlatıyor:8 YILDIR  İDDİANAME YOK, SORUŞTURMA VAR2013'te Fransa'dan Türkiye'ye gelmek üzere biletimi  aldım. Ülkeye daha girmeden,  yurt dışına çıkış yasağı konulmuş.22 Kasım'da gece yarısı yüzlerce polisin katıldığı bir operasyonla gözaltına alındı. Toplamda 14 kişiyi, Barış Atay'ı RedHack sözcüsü, beni de yöneticisi olarak gözaltına aldılar.  4 gün sonra hepimiz serbest bırakıldık. Ancak ertesi gün savcılığın yaptığı itiraz ile beni tutukladılar. 10 gün sonra tahliye edildim. O günden bugüne ortada yalnızca süren bir soruşturma var. Bir iddianame dahi düzenlenmedi. Son olarak soruşturmayı  Organize Kaçakçılık Şubesi'ne vererek, "çete" dosyasına evirdiler.RESTORAN DA ELLERİNDEN GİTTİ2013'ten bugüne yurt dışı yasağım kaldırılmadı. Erkek kardeşim o süreçte kanser hastasıydı. 13 yıldır Fransa'da idim, orada bir işim vardı ve bir daha geri dönemedim.Bunun üzerine kardeşimle Beyoğlu'nda restoran  işletmeye başladım. Ancak ne hikmetse restoranımızın bulunduğu bina, Erdoğan'a yakın olan bir isme satıldı. Binayı aldıktan sonra kentsel dönüşüme soktular ve 2020'ye kadar sözleşmemiz olmasına rağmen 60 gün içerisinde tahliye etmemizi istediler. Bina için depreme dayanıksız raporu aldılar. Biz İTÜ'den binanın 9.5 şiddetinde  depreme bile dayanıklı olduğuna ilişkin ayrı bir rapor aldık. Direnmemize rağmen bizi kapı dışarı ettiler. Hapisle uslandıramadılar, parasızlık ve yoklukla uslandırmaya çalıştılar.ÇIPLAK ARAMA, İTİRAFÇILIK2016 yılında ise Berat Albayrak'ın elektronik postalarının ele geçirilmesiyle birlikte yine gözaltına alındım. 15 Temmuz sonrası süreciydi ve çok kötüydü. O dönemde işkenceye uğrayanlardan oldum. Çıplak aramaya direnince dövdüler, saçımı kesmekle tehdit ettiler, Filistin kelepçesi denilen yöntemle kelepçelendim. 13 gün boyunca benden e- postaları istediler. E-postalar henüz yayınlanmamıştı. 'Bunları bize verirsen hemen bugün senin çıkışını veririz' diyerek itirafçılıktan yararlanmamı teklif ettiler. OHAL süreci olduğu için gözaltı süresi 30 gündü.SİLAHLI SALDIRIYA UĞRADIAynı yıl  benim, avukatımın arkadaşlarımın bütün sosyal medya hesapları çalındı. Hesaplarımızı çalan grup 'Berat Albayrak'ın intikamını aldık' diye haberler yaptırdı. 10 gün sonrasında da sokakta silahlı saldırıya uğradım. Üzerimde para olmasına rağmen telefonlarımı alıp gitmişler.'PROFİLE UYMA' SUÇUBenim RedHack yöneticisi  "Manyak" kod adlı kişi olduğumu iddia ettiler. Gerekçe de profilin uymasıymış. Profil ise şöyle uyuyormuş; Ben 2013 yılında Fransa'dan geldiğimde bu bahsettikleri yöneticinin Fransa ile bağlantısı varmış. Sanırım Ekşi Sözlük'te böyle bir şey yazılmış. Soruşturmayı yürüten polis ise savcılık sorgusunda benim RedHack'le ilişkimi şöyle açıkladı: "Manyak" ile benim dedem aynı zamanda ölmüş. O da Fransa'da yaşıyormuş ben de. Fransa'da yaşayıp dedesi ölenleri 6 bin kişi olarak tespit etmişler, daha sonra bunu 600'e düşürmüşler. Bu 600 kişi içerinde de en iyi bilgisayar kullanan benmişim. Bu polis fezlekesi.Benim RedHack'le hiçbir zaman ilgim olmadı. Açık ve net olarak mahkemelerde de her zaman da söyledim; muhalif bir kimliğim var ve sosyalistim. Bu kadar.KİM BU İSİMSİZLER?Son olarak kurucusu olduğum İsimsizler Hareketi nedeniyle gözaltına alındım. İsimsizler'i kurma amacım ise; sosyal medyada trollerin etki alanını kısıtlamak. Onlar  binlerce kişilik gruplar kurmuşlar ve insanların tutuklanması için hedef gösteriyorlar. Benim tutuklanmama neden olanlar da onlar. Biz de meşru müdafaa hakkımızı kullanmak istedik. Yasalara uygun bir grup.Son olarak Sevda Noyan'ı hedef gösterme suçlamasıyla Ayvalık'ta Emniyet'e götürüldüm. Konu Noyanken bir anda örgüt propagandasına döndü ancak hangi örgüt olduğu söylenmedi. O an bulacaklar ya örgütü.Bu soruşturmadan serbest bırakılmamın ardından aynı mahkeme tarafından tekrar gözaltına alındım.Bu kez, evdeki Afrika bayrağının renklerini taşıyan şal nedeniyle PKK üyeliği iddiasıyla tutuklandım.ANNEYE  SORUŞTURMA, ABLAYA GÖZALTI7 ay tutuklu kaldım ve ben hapisteyken kız kardeşim ile avukatımı gözaltına aldılar. Anneme soruşturma açıldı. Gözaltına alınma gerekçeleri de sosyal medyada 'Taylan Kulaçoğlu serbest bırakılsın' etiketini en çok konuşulan konular arasına sokmaları.Binlerce gazeteleri, medya organları var ama sosyal medya onların elinde değil. Bu onların canını çok sıkıyor. Biz de sosyal medyada gerçekleri dile getirebiliyoruz çünkü başka alanımız yok. Sosyal medyada öne çıkan insanları içeriye alarak arkadaki insanlara gözdağı veriyorlar. Bunda başarılı da oldular. Çok sayıda insanı korkuttular.'DERİN' GİZLİ TANIK2013 Redhack davasında bir gizli tanık çıkardılar. Mahkeme bu kişinin yalan söylediğini düşünerek ciddiye almamış o dönem. İtirafçının beyanına göre, ben 1996'da Ankara Beypazarı'nda DHKP-C yöneticisi Dursun Karataş ile görüşmüşüm ve bana talimatlar vermiş. Biz 'sanal alemin yaramaz çocukları' isimli bir örgüt kuracakmışız. Ben o yıllarda 14 yaşındayım ve eminim ki Beypazarı'nda bilgisayar bile yoktu. Kod adı Derinmiş. Ne hikmetse bu tanığın ifadesi şu an yargılandığım davada mahkemeden bir gün önce dosyama sıkıştırıldı. Mahkeme dinlenmesini istedi, Ankara Emniyeti  dinlenemez dedi. Çünkü böyle bir tanık aslında yok.Bu kez de 4-5 gün önce yeni bir tanık yargılandığım davaya dahil edildi. Bu kişi daha önce hapis cezası almasının ardından 'FETÖ'ye ilişkin bilgim var' diyerek itirafçı olmak istemiş. Mahkeme cezadan sıyrılmak için itirafçı olduğuna kanaat getirmiş. Daha sonra benimle ilgili itirafçı olmak istemiş ve mahkeme yine ciddiye almamış. Ancak birileri bu şahsı alıyor ve benim dosyama itirafçı olarak getiriyor. Hakkımdaki davanın en büyük tanığı bu şahıs şu an. Tuğba Özer




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter