Covid-19'un sebep olduğu 'mutlu oksijen yetmezliği'nin gizemi çözülüyor
figure >
Covid-19'un en büyük gizemlerinden biri olan sessiz veya mutlu hipoksi olarak da bilinen oksijen yetmezliğinin nedenlerini araştıran bilim insanları, koronavirüsün akciğerlere ve vücudun diğer kısımlarına nasıl saldırdığını çözmeye başladı.
Covid-19’un, sessiz veya mutlu hipoksi olarak da bilinen oksijen yetmezliğine nasıl sebep olduğu, hastalığın en büyük ve tehlike arz eden gizemlerinden biri. Ancak araştırmacılar, vücudun oksijen seviyesinin anormal derecede düşük olduğu ve uzun süre boyunca tespit edilmezse hayati organlara geri dönülemez şekilde zarar verecek bu rahatsızlığın üstündeki sis perdesini kaldırmaya başladıklarını belirtti.Independent Türkçe'nin Medical News'den aktardığına göre, Boston ve Vermont Üniversitesi’nden bilim insanları, gerçek hastaların verilerini karşılaştırarak ve bilgisayarda modellemeler yaparak koronavirüsün akciğerlere ve vücudun diğer kısımlarına nasıl saldırdığını çözmeye başladı.Sağlıklı bir kişideki akciğerler, kandaki oksijen seviyesini yüzde 95 ila 100’de tutuyor. Eğer bu yüzde 92’nin altına düşerse, doktor müdahalesi dahi gerekebiliyor.Ancak daha önceki çalışmalar, birçok Covid-19 hastasının, tehlikeli derecede düşük oksijen seviyesine sahip olmasına rağmen, nefes darlığı belirtisi göstermediğini ortaya koymuştu.Söz konusu hastalarda, enfeksiyonun önce akciğerlere zarar vererek bazı kısımlarının düzgün çalışmamasına neden olduğu düşünülüyor. Bu dokular, oksijen kaybedip çalışmayı durduruyor. Böylece oksijen yetmezliği ortaya çıkıyor.Ancak bu “domino etkisinin” tam olarak nasıl meydana geldiği şimdiye kadar bilinmezken söz konusu çalışmanın eş yazarı Boston Üniversitesi Profesörü Bela Suki, durumun fizyolojik olarak mümkün olduğunun da bilinmediğini söyledi.Profesör Suki, kanlarındaki bu düşük oksijen seviyesine rağmen bu hastaların çoğunun akciğer taramalarında ya herhangi bir anormalliğin görülmediğini ya da çok hafif belirtiler ortaya çıktığını da belirtti.Nature Communications’da yayımlanan çalışmanın baş yazarı Biyomedikal Mühendis Jacob Herrman ise, muhtemelen Kovid-19 hastalarının akciğerlerinde aynı anda gelişen bir biyolojik mekanizma kombinasyonunun oksijen yetmezliğine sebep olduğunu ifade etti.Üç nedenin birleşimiUzmanlar bu çalışmada, Covid-19 hastalarında akciğerlerin oksijen sağlamayı nasıl ve neden durdurduğunu açıklayabilmek adına üç farklı senaryo belirledi ve bunları bilgisayarda test etti.İlk olarak, akciğerlerin kanın nereye gideceğini düzenleme kabiliyetine bakıldı ve Covid-19’un söz konusu kabiliyeti nasıl etkilediğini incelendi.Normal şartlarda, enfeksiyondan kaynaklanan hasar sebebiyle akciğerler fazla oksijen toplamazsa kan damarları bu bölgede daralıyor ve bu aslında iyi bir şey. Çünkü damarlar daralınca, oksijenle dolu kan akmaya zorlanıyor ve bu sayede vücudun geri kalanına oksijen verilebiliyor.Ancak Herrmann’a göre, bazı Covid-19 hastalarının akciğerleri, kan akışını. hasar görmüş bölgeyle sınırlandırma kabiliyetini kayberek muhtemelen damarları daha çok açtı. Bu da CT taramasında tespit edilmesi veya ölçülmesi zor bir durum.Ekip daha sonra, pıhtılaşmanın, akciğerlerin farklı kısımlarındaki kan akışını nasıl etkileyebileceğini inceledi. Uzmanlar, kan damarları zarının, Covid-19 enfeksiyonu sebebiyle iltihaplandığında, akciğerlerin içinde tıbbi taramalarda görülemeyecek kadar küçük pıhtılar meydana gelebileceğini söyledi. Bunun oksijen yetmezliğine neden olabileceğini belirtilirken hastalarda görülen seviyelerdeki kadar düşük oksijen yetersizliğine tek başına yol açamayacağı da vurgulandı.Son olarak araştırmacılar, Covid-19’un, akciğerlerin standart seviyede çalışabilmesi için ihtiyaç duyduğu havadan kana akış oranına müdahale edip etmediğine baktı.Uyumsuz havadan kana akış oranı, halıhazırda astım gibi birçok solunum yolu hastalığında ortaya çıkan bir durum.Çalışma, bunun oksijen yetmezliğine neden olması için, akciğerin, taramalarda yaralı ya da anormal gözükmeyen kısımlarında uyumsuzluk olması gerektiğini ortaya koydu.Bulgular, bu üç nedenin birleşiminin, Covid-19 hastalarındaki oksijen yetmezliğinin sorumlusu olduğunu öne sürdü.Profesör Suki, her bir hastanın virüse farklı tepki verdiğini ve kandaki oksijen düşüklüğünü anlamanın, hastaya uygun tedavi geliştirme adına önemli olduğunu da ifade etti.
cumhuriyet.com.tr
Jancar ile ‘Mayıs, Kasım’
figure >
Viyana’dan Ljubljana’ya uzanan bir savruluşu konu ediyor Mayıs, Kasım. Drago Jancar, okurunu bu kez devasa şirketlere, başarısızlığı taç hâline getirmiş bir müzisyene ve bolca aryanın olduğu uzak bir bakışa davet ediyor.
/Archive/2020/11/22/115250735-ic1.jpg“Herkesin ona güveni tamdı zira hepsi biliyordu ki Dobernik onu bir metro istasyonundan çıkarıp getirmişti. Çünkü Ciril hiç kimseydi. Şirketten hisse kapmaya, kimsenin işine burnunu sokmaya kalkışmayacak bir hiç kimse. Adam yerine konduğu, hem de kısa zamanda benimsendiği için şükran duyması gereken bir hiç kimse. Öyle bir hiç kimseydi ki başka bir hayatta işsiz güçsüz bir aylak, bir sokak müzisyeni, bir kemancıyken, kendinden ne beklediklerini anlamadığı kişilerin kurduğu yeni hayatında, televizyon kameralarının önünde Piscanec’i şantiyede tozun içine yuvarlanmaktan kurtarmak zorunda kalmıştı.”/Archive/2020/11/22/115303500-ic2.jpgCiril gündüzleri metrolarda, geceleri üçüncü sınıf bir barda müzik yapan bir kemancı. Ne akademiye girecek kadar yetenekli ne müstakil bir evde yaşayacak kadar paralı ne de gönlünce bir aşk yaşayacak kadar şanslı. O, her şeyin ortalaması; bir vasatlık prensi.Ve bu prensin, Stefan Dobernik’le tanışmasıyla bütün hayatı değişiyor, altüst oluyor. Her adımda hayallerinden daha da uzaklaştığını bildiği hâlde yürümek zorunda kalıyor.Viyana’dan Ljubljana’ya uzanan bir savruluşu konu ediyor Mayıs, Kasım. Drago Jancar, okurunu bu kez devasa şirketlere, başarısızlığı taç hâline getirmiş bir müzisyene ve bolca aryanın olduğu uzak bir bakışa davet ediyor.Mayıs, Kasım / Drago Jancar / Çeviren: Neşe Ay Başman / Dedalus Kitap / 352 s.
Cumhuriyet Kitap Eki
Piyasa değeri 4 milyon lira, Çanakkale'de ele geçirildi
figure >
Çanakkale'de polis ekipleri, milyonlarca yıl öncesine ait ve piyasa değeri 4 milyon lira olduğu değerlendirilen 2 deniz canlısı fosili ele geçirdi.
/Archive/2020/11/22/115354578-fosil.jpgÇanakkale Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yaptıkları istihbari çalışmalar sonucu K.T.'nin kullandığı aracı Lapseki-Çanakkale yolu üzerinde durdurdu. Araçta yapılan aramada, milyonlarca yıl öncesine ait ve piyasa değeri 4 milyon lira olduğu değerlendirilen 2 adet taşlaşmış deniz canlısı fosili bulundu. Ruhsatsız silahın da ele geçirilidiği aracın sürücüsü K.T. ile yanındaki M.A. gözaltına alındı. Haklarında 2863 sayılı 'Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet' suçundan işlem yapılan 2 şüpheli, daha sonra serbest bırakıldı.
(DHA)
'Görünmeyen Ordular'
figure >
Birçok coğrafyada 4000 yıldır varlığını sürdüren gerilla savaşlarını derinlemesine inceleyen akademisyen Max Boot, Görünmeyen Ordular’da; savaşların, mücadelelerin tarihe yön veren etkilerini gözler önüne seriyor.
/Archive/2020/11/22/114931362-ic.jpgBirçok coğrafyada 4000 yıldır varlığını sürdüren gerilla savaşlarını derinlemesine inceleyen akademisyen Max Boot, Görünmeyen Ordular’da; Roma-Yahudi Savaşlarından Büyük İskender’e, Mezopotamya’nın kanlı nehirlerinden Çin’in uçsuz bucaksız bozkırlarına, İngiltere ile İrlanda arasındaki güç savaşlarından Haiti’nin özgürlük mücadelesine, Garibaldi’den Arabistanlı Lawrence’a, Kızıl Ordu ile Mücahitlerin yüzleşmesinden El Kaide’nin günümüzdeki etkilerine dek süregelen savaşların, mücadelelerin tarihe yön veren etkilerini gözler önüne seriyor.Görünmeyen Ordular / Max Boot / İnkılâp Kitabevi / 712 s.
cumhuriyet.com.tr
Fenerbahçe Kulübünden Galip Kulaksızoğlu için anma
figure >
Fenerbahçe Kulübüne futbolcu, teknik direktör ve başkan olarak hizmet veren Galip Kulaksızoğlu'nun 81. ölüm yıl dönümü nedeniyle anma mesajı yayımlandı.
Fenerbahçe Kulübüne futbolcu, teknik direktör ve başkan olarak hizmet veren Galip Kulaksızoğlu'nun 81. ölüm yıl dönümü nedeniyle anma mesajı yayımlandı.Kulübün Twitter hesabında yer alan anma mesajında, "Kulübümüze futbolcu, teknik direktör ve başkan olarak uzun yıllar hizmet eden, unutulmazlarımız arasında yer alan, efsanemiz Galip Kulaksızoğlu'nu saygı, sevki ve rahmetle anıyoruz." ifadelerine yer verildi.1889'da doğan Galip Kulaksızoğlu, Fenerbahçe'nin ilk kadrosunda yer aldı. Kulaksızoğlu, Fenerbahçe'de futbolculuk ve teknik direktörlüğün yanında vekaleten başkanlık da yaptı.
AA
Yaşayan ve yaşatan bir kütüphane
figure >
Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi, Türkiye’de bir ilk ve tek. Sadece fantastik sevenlerin müdavimi olduğu bir kütüphane değil, aralıksız düzenlenen ve alanında yetkin isimlerin söyleşiler düzenlediği etkinliklerle bir kültür merkezi de. Kütüphanenin müdürü Bülay Doğan’la kütüphanenin kuruluş sürecini konuştuk ve fantastik edebiyata ilişkin değerlendirmelerini aldık.
/Archive/2020/11/22/114545801-kapakic1.jpgTürkiye’nin ilk ve tek bilimkurgu kütüphanesine ismi verilen Özgen Berkol Doğan, doktorasını yaptığı Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde deneysel yüksek parçacık fiziği üzerinde uzmanlaşmış ve CERN’e (Centre Européen des Recherches Nucléaires) kabul edilmiş geleceği parlak bir fizikçiydi. Fizik dışında bilimkurgu, dans, resim, fotoğrafçılık ve dağcılıkla da ilgilenen çok yönlü bir kişiliğe sahipti.Özgen Berkol Doğan, 30 Kasım 2007 tarihinde, fizikçi arkadaşları ve hocalarıyla yüksek fizik kongresine giderken Isparta’da düşen uçakta yaşamını kaybeden 57 kişiden biriydi. 27 yaşındaydı.Anısını onurlandırmak isteyen ailesi, annesi Ferhan Özgen Doğan’ın oğlunun bir bilimkurgu hayranı olmasından yola çıkarak kütüphane kurma fikrini dile getirmesi üzerine harekete geçti. Ve babası Prof. Dr. Nevzat Doğan, kız kardeşi Bülay Doğan, halası Şehnaz Yüzer Doğan ve amcası Necdet Doğan ile birlikte çalışmalara başladı.Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi, Türkiye’nin ilk ve tek bilimkurgu kütüphanesi olarak bugün Moda’daki yeni yerinde (Kadıköy Anadolu Lisesi’nin karşısındaki - Eski Maarif Koleji - Safa Sokak No: 20) tüm bir kültür merkezi olarak hizmet veriyor.Özgen Berkol Doğan’ın kız kardeşi olan ve kütüphanenin müdürlüğünü üstlenen Bülay Doğan’la, hem kütüphanenin kuruluş sürecini, misyonunu, kitap seçkisini, aralıksız düzenlenen etkinliklerle bir kültür merkezine evrilen yapısını konuştuk hem de fantastik edebiyata ilişkin değerlendirmelerini aldık.Fotoğraflar: KURTULUŞ ARI/Archive/2020/11/22/114559254-ic2.jpgBÜLAY DOĞAN: Kütüphaneyi 2012 Aralık’ta kurduk, 2007’de abim Özgen Berkol Doğan’ı kaybettikten sonra onun anısına sevdiği, hayatını anlamlandırdığı alanlar üzerinden birkaç girişimde bulunmuştuk. Öğrencilere burs vermeye başladık, bir yıl kadar sonra lisedeyken abimin dans grubunda olduğu Robert Kolej’de bir dans festivali düzenlemeye başladık.Bilim adamıydı, CERN’e kabul edilmiş geleceği parlak bir fizikçiydi. Boğaziçi Üniversitesi’nde Fizik doktorası yapıyordu aynı zamanda asistandı. Yanı sıra çok yönlü, sosyal bir kişilikti. Fotoğrafçılığa, dağcılığa meraklıydı. Bilim kurguyu çok seviyordu ki kütüphane fikri oradan yeşerdi. Bütün bunlar bize ilham verdi.Evde de birçok kitabı vardı. Kütüphane tam anlamıyla kurumsallaşınca abimin kitaplarının yanı sıra kendi yaptığı maketleri, oyuncakları da buraya getirdik. Artık bizim için tam anlamıyla anıların somutlandığı bir yer haline de geldi.Kütüphane kurma fikri özellikle annemin desteklediği bir şeydi. Kitaplık denemelerimiz olmuştu. Tam teşekküllü bir kütüphane kurmaya çok cesaretlenememiştik çünkü maddi olarak bir yerden destek almıyorduk. Bazı destekler almaya çalıştık, belediyelerle görüştük fakat öyle bir yardım bulamadık.Kütüphane fikri tam olarak oluştuktan sonra ise bize destek veren, neden olmasın, ufak da olsa bir yerden başlanabilir diyerek cesaretlendiren insanlar oldu. Onlara kütüphane dostlarımız diyoruz. Bütün ilanlarımızı, duyurularımızı da “kütüphane dostlarına” seslenişiyle veriyoruz.Kadıköy’de yaşadığımız için bu bölgeyi tercih ettik. Kadıköy özellikle son 10-15 yıldır bir kültür merkezi konumunda. Dolayısıyla Moda Caddesi’nin sonunda Kadıköy tarafında Balıkçılar Çarşısının bir üst sokağında eski bir Ermeni evinin birinci katını uygun bir fiyata kiraladık. İlk yer orasıydı. Küçük de olsa atmosferi çok sıcak bir yerdi. İlgilenmeye başlayan insanları hemen kütüphane dostu yapıyorduk ve hatta onun bir göstergesi söyleşiler esnasında sandalye taşımak oluyordu. 30 Kasım abimin hayatını kaybettiği kazanın yıl dönümüydü, biz 1 Aralık 2012’de kütüphaneyi açtık.Metis Yayınları çok destek oldu. Fantastik, bilimkurgu alanında yayın yapmasa da Pan Yayınları, kısa süre önce yitirdiğimiz Refik Durbaş çok destek oldu. Ülkü Tamer sonra… Ülkü Tamer de Robert Kolej mezunudur, o da hem dans festivaline hem kütüphaneye çok destek oldu.Bir kütüphane kurarken bir yandan şunu da öğreniyorsunuz; kitap aldığınız kadar kitabı seçip elemeniz de gerekiyor. O nedenle dermemizin çok nitelikli olmasına özen gösterdik. Edebiyat alanında dermeyi Refik amca yaptı meselâ. Biz daha çok sosyal bilimler alanında yaptık.Bilimkurgu, fantastik diye yola çıkmıştık ama daha sonra ona korkuyu da ekledik. Ayrıca ortalama bir üniversite öğrencisinin ya da araştırmacının tatmin olabileceği kadar bilim alanında, sosyal bilim, iletişim bilimleri, sinema, doğa bilimleri alanlarında referans kitaplar yanı sıra yine ortalama bir okuyucuyu tatmin edecek kadar da edebiyat eserlerinin bulunmasını hedefledik.Kitap sayımız 10 bini aştı. Harry Potter serisi 27 dilde, diğer tüm kitaplar ise 37 dilde kütüphanemizde mevcut. Büyük kütüphanelerin bilimkurgu bölümleri bu kütüphaneden çok daha büyük ama tek başına, kurum olarak Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi Türkiye’de ilk ve tek.Pek çok etkinlik düzenliyoruz. 2013 Ocak’tan itibaren yaz dönemi dışında her hafta söyleşiler yapmaya başladık. Bir kütüphaneyi sadece kitapla doldurup bırakmamalı, yaşayan ve yaşatan bir mekân haline getirmeliyiz diye düşündük. Bunun için bu eserlerin tartışıldığı bir yer olmalı dedik. Hatta ilk açılış metnimizi yazarken şu ifadeyi kullandık: “Eski hayalleri yenileriyle buluşturmak”. Üretici, psikolojik açıdan da destekleyici bir yer olmasını, insanların hem kendilerini iyi hissedebilmesini hem de gelişmeye açık olabilmesini hedefledik.2013’ten bu yana her hafta farklı konularda gerçekleştirilen Perşembe söyleşilerimiz var. Ayın ilk perşembesi doğa bilimleri; ikinci Perşembe edebiyat; üçüncü Perşembe serbest yani sosyoloji, ekonomi olabilir, sinema, çizgi roman olabilir; son Perşembe ise bilimkurgu, fantastik sineması üzerine bir film gösterisi ve söyleşisi oluyor.Benim fantastik edebiyata ilgim ortaokul dönemimde başlamıştı. Yüzüklerin Efendisi ile başladım. Kısa süre sonra Yerdeniz serisi (Metis Yay.) sayesinde Ursula K. Le Guin’le tanıştım. Le Guin’in bilimkurguyla fantastiği, edebiyatla bu türler arasında ve hatta edebiyatla toplumsal yazın arasındaki sınırları muğlaklaştıran ve bir arada nasıl var olabileceğini gösteren büyük bir yazar olduğunu düşünüyorum.Aynı zamanda, ki bu kütüphaneyi kurma amaçlarımızdan biri de odur: Günümüzdeki her şeyin, toplumsal düzenin, sistemin aslında bambaşka şeyler olabileceğini gösteren bir kapı aralıyor size bilimkurgu, fantastik edebiyat. Ve aslında günümüze dair metinlerdir ve hatta şu da vardır, baskı dönemlerinde bu tür yapıtlar daha da artar.Şunu netleştirmek istiyoruz: Buranın bir tarzı ve dünya görüşü var. Belli konularda siyasi bakıyoruz meselâ ırkçı birini, nefret söylemini tetikleyen birini, kadın düşmanı birini söyleşilerimize, etkinliklerimize çağırmıyoruz.Şu an yayınevleriyle yeterli bir iletişimimiz olduğunu söyleyemeyiz. O konuda kırıldığımız bazı yayınevleri de var. Yayınevlerinin bu alandaki yayınları konusunda katkılarına, desteklerine açığız.Etkin olarak devam edebileceğimiz projelerimizden biri Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’yla ortak gerçekleştirdiğimiz bir proje. Çok destek oldular bu anlamda. Bu alanda çıkardıkları kitapların üzerine kütüphanemizin adını koymaları üzerinden ilerleyen bir proje./Archive/2020/11/22/114617895-ic3.jpgFANTASTİK SEVİYORLAR ÇÜNKÜ…Alan edebiyatını sıkı takip eden iki fantastik okuru da sayfalarımıza konuk ediyoruz. Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’nde buluştuğumuz Cankut Değerli ve Sena Akyüz İbrişim, fantastik edebiyata bakışlarını yapıtlar üzerinden değerlendirmeleri eşliğinde paylaştılar./Archive/2020/11/22/114639051-ic4.jpgCANKUT DEĞERLİ: 25 yaşındayım. 10 yıldır Kayıp Rıhtım forumlarında aktif olarak yorumlar yazıyorum. Fantastikle lise yıllarımda tanıştım. 15 yaşındaydım. O zamanlar Hortkuluk Avcısı vardı Harry Potter sitesi. Çok ciddi takipçisiydim. Kayıp Rıhtım’a da o sitede paylaşılan Percy Jackson ve Olimposlular (Doğan Egmont) serisine ilişkin verilen linki takip ederek girdim. Giriş o giriş! Bir daha da bırakamadım.Fantastiğe başlamam biraz şöyle oldu; ben görme engelliyim. Görmeyen birinin kitap okuması zorludur. Biz okuyamayız ama annemiz babamız okur ya da kendim tarar, Word formatında bilgisayar ekranında okuyucuyla okurum. O zamanlar annem babam okuyordu. Derken Dönüşüm (Altın Kitaplar) adlı çocuk serisini okudum. Sonra sinemaya Harry Potter’ın ilk filmi Felsefe Taşı’nı izlemeye gittim ve devamı gelişerek geldi. Harry Potter benim için bir ilk sayılabilir. Harry Potter’dan önce hiç sinemaya gitmemiştim çünkü çok gürültülü geliyordu.Ses betimleme var, bazı filmleri betimleyen bir dış ses aracılığıyla takip edebiliyorsunuz. O dönemler çok olmasa da bazı filmler için yapılmaya başlanmıştı. Sonrasında Harry Potter’ın kitaplarını (Yapı Kredi Yay.) keşfettim. Fakat tam olarak ilk okuduğum Percy Jackson ve Olimposlular serisi oldu. Bende çok özel bir yeri var; arkadaş tavsiyesiyle başladığım ve taradığım ilk seridir.Fantastik edebiyatı tercih ediyorum çünkü bir kere o epik aksiyonu, o gizemciliği, karakterlerin atıldığı maceraları okumayı çok seviyorum. Ayrıca fantastiğin insan ruhunu ana akım kurgudan, klasiklerden çok daha iyi bir şekilde işlediğini, çok daha güzel anlattığını düşünüyorum.Meselâ Robert Jordan’ın serisi Zaman Çarkı’nın (İthaki Yay.) bir bölümünde yazar tek tek, satır satır altı yedi ana karakterin neden savaştığını öyle şiirsel, öyle etkili yazmış ki nutkum tutulmuştu.Fantastik edebiyatta güçlü bir evrensellik var. O evrenselliği en iyi fantastik edebiyat yakalıyor çünkü doğrudan ruha odaklanıyor. Ciddi yaratıcılık gerekiyor. Masallar falan deyip azımsayanlar olabiliyor oysa masallar insanlara ciddi değer yargıları verir. Masalların ahlâk bekçiliği yapmak için yazıldığını düşünmüyorum elbette ama yine de fantastik edebiyattan da insanlar neler neler çıkarabilir.Meselâ Brandon Sanderson’ın Sissoylu (Akılçelen Kitaplar) diye bir serisi var. O seride yazar asla mesaj vermiyor, okurun kendi mesajını çıkarmasını sağlıyor. Fırtınaışığı (Akılçelen Kitaplar) adlı bir serisi de var Sanders’ın ki bence başyapıtıdır. Özgün, mükemmel bir dünyası vardır. Orada Aletiler vardır, bir ülke. Sanders, “Ben bu ülkeyi Moğollara bakarak tasarladım” dedi.Fantastiğin her türünü okurum. Urban fantastik de okurum şehir fantastiği de. Epiklerin yanı sıra şehir fantastiğinden de özellikle de daha günümüz şehirlerine ilişkin fantastiklerden çok ilginç yapıtlar çıkabiliyor. Meselâ Londra Nehirleri (Epsilon Yay.) buna çok iyi bir örnek. Kevin Hearne’in Demir Druid Günlükleri (Artemis Yay.) serisini de çok severek okudum. Zaten Jim Butcher’ın Dresden Dosyaları (İthaki Yay.) kanayan yaramız! Keşke devam etseymiş.Kılıç ve büyü çok okuduğum bir tür değil ama Andrzej Sapkowski’nin The Witchers’ını (Pegasus Yay.) çok seviyorum. Ustaca yazılmış bir seri. Yazarın manzara anlatımı o kadar başarılı ki kendimi oradaymışım gibi hissediyorum. Öyle bir yoldan geçmeyi anlatıyor ki sanki o kırdan ben geçiyormuşum gibi hissediyorum. Yapıtta zaten Doğu Avrupa havası çok belirgin. Kitabın teması da çok farklı mesela “Sürpriz Kanunu”nun mitolojide bir karşılığı yok, yazarın iyi düşünüp yarattığı bir nokta.David Eddings kitaplarını da çok seviyorum. Hiçbir fantastik edebiyat kitabında The Belgariad gibi bir büyücü göremezsiniz. Silk var Garian var. Karakterler arasındaki bağlar güçlü ve doğal. En gergin ortamda bile sizi güldürecek anları da var. David Eddings’in Malloryon serisini (Metis Yay.) deli gibi okudum, bir hafta içinde bitirdim.Robert Jackson Bennett’ın İlahi Kentler (İthaki Yay.) serisini de tavsiye ederim. Anatolia efsaneleri de kesinlikle okunmalı. Barış Müstecaplıoğlu’nun Perg Efsaneleri (İthaki Yay.) aynı şekilde. İblis Döngüsü (Epsilon Yay.) güzel bir seri sonlara doğru aksıyor olsa da okunmalı derim. Tracy Hickman ve Margaret Weis’in Ejderha Mızrağı (İthaki Yay.) serisini sonra yine eski ama özgün bir seri olan Raymond E. Feist’in Gedik Savaşları’nı (İthaki Yay.) önemli bulurum.Robert Jordan’ın Zaman Çarkı (İthaki Yayınları) serisini mutlaka okuyun derim ama şöyle uyararak; bir kere çok zorlu bir seri ama sabrınız varsa ve o kadar detayı okumayı seviyorsanız pişman olmazsınız. Zaman Çarkı’nı seven var, sevmeyen var ama biraz sevdim diyen yok; böyle bir seri.Bir Guy Gavriel Kay tarihi fantastiğin başarılı yazarlarındandır. Ayrıca Terry Pratchett’ın Diskdünya serisini (DeliDolu Yay.) mutlaka tavsiye ederim. Tolkien’e gelince beni taşlayacaklar ama Tolkien’ın dünyası güzel olsa da olarak bana hitap etmiyor, yavan geliyor./Archive/2020/11/22/114656269-ic5.jpgSENA AKYÜZ İBRİŞİM: 30 yaşındayım. Fantastik seviyorum çünkü bence bu insanın hayalleri, rüyalarıyla ilgili bir şey. Yaşadığım, büyüdüğüm yer küçük bir sahil kasabasıydı. Evimiz de kasabanın merkezine de uzak, orman kenarında göle yakın bir yerdi. Benim için çocukluğum zaten fantastik bir hayattı. Çok eğlenceli bir düş dünyam vardı. Çocukken görünmez ördeklerin olduğuna inandığım bir dünya.Büyük ihtimalle alışık olduğum şeyi aradım hep. Ve fantastik kitapları okuyup, onların içine girdiğimde evet, burası ait olduğum dünya dedim. Beni mutlu ettiğini ve o özlediğim yere götürdüğünü düşündüğüm, her korktuğumda, her yalnız hissettiğimde onlara sarılıyorum. Evet, güvendeyim diyorum.İlk duyduğum hikâye Kral Arthur’unkidir, dedemden dinlemiştim. Okuduğum her mitte ayrı büyüleniyorum. Büyük bir Harry Potter hayranıyım. İlk filme gittiğim günü hatırlıyorum, dehşete kapılmıştım. İçinde tasvir edilen hiçbir güzel şey yoktu. Nasıl yani diye hayretle sorgulamıştım. Fakat kitaplarda o duyguyu hissetmemiştim. Film olarak bir tek sonuncusu bu anlamda kültleşebildi diyebilirim.Terry Pratchett’ları öneririm, DiskDünya serisi (DeliDolu Yay.) özellikle. Derek Landy’nin Dedektif Kurukafa serisi (Artemis Yay.) çok keyifli ve sıra dışıdır. Ve bir de Mary Poppins’ten (Kelime Yay.) vazgeçemem. Benim hayatımı değiştiren kitap o olabilir. Mary Poppins’i okuduktan sonra bir daha ayaklarım yere değmedi. Michael veya Jane olmak istedim hep.
Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki
Rusya’dan Libya Başbakanı Serrac’a mektup: Vatandaşlarımızı bırakın
figure >
Rusya Ulusal Değerleri Koruma Vakfı Başkanı Aleksandr Malkeviç, Libya’da tutuklu bulunan Rus sosyolog Maksim Şugaley ve tercümanı Samer Sueyfan’ın serbest bırakılmaları için Libya Başbakanı Fayiz es-Sarrac’a hitaben bir rica mektubu kaleme aldı. Malkeviç, daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a benzer bir mektup göndermişti.
Malkeviç’in Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac’a gönderdiği
mektupta, “Rus vatandaşlarının serbest bırakılması için mümkün olan bütün
etkinizi kullanmanızı sizden rica ederim. Eminim ki, Rus vatandaşlarının
serbest bırakılması, bütün uluslararası aktörler tarafından iç diyalog yolunda
iyi niyet göstergesi ve tarafların anlaşma arzusunun garantisi olarak
algılanacaktır” ifadeleri yer aldı.Mektubun bir kopyasının da Libya İçişleri Bakanı Fethi
Başağa’ya gönderildiği bildirildi. Malkeviç, daha önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
benzer ricalar içeren bir mektup göndermişti. İşte, Malkeviç'in, Başbakan Serrac'a gönderdiği o mektubun orijinal metni: /Archive/2020/11/22/114015571-41d02c00-f065-4d25-8fd7-69f7b4b062d5.jpg"SERBEST KALIRLARSA VETO HAKKI KULLANILABİLİR"Malkeviç mektupta ayrıca, Rusya Federasyonu Dışişleri
Bakanlığı’nın Rus vatandaşların serbest bırakılması için BM Güvenlik Konseyi’nin
Libya hakkındaki kararına dair veto hakkını kullanmak dâhil imkânlarını
seferber etmekten geri durmayacağını da sözlerine ekledi.NE OLMUŞTU?Rusya Ulusal Değerleri Koruma Vakfı’nın iki çalışanı
sosyolog Maksim Şugaley ve çevirmeni Samer Hasan Ali Sueyfan, devlet başkanlığı
seçimlerine müdahale suçlamasıyla Mayıs 2019’da, selefi RADA güçleri tarafından
Libya'da tutuklanmış ve Mitiga Cezaevi’ne konmuşlardı. Rusya'nın, iki ismin serbest bırakılması için ortaya koyduğu girişimler bugüne
dek sonuç vermedi. Rus basını, Şugaley ve tercümanının kısa kısa bir süre önce
hapishaneden çıkarılarak Türk üssüne götürüldüğünü iddia etti.
Mustafa Birol Güger
Ütopya edebiyatının peşinde
figure >
İnsanlar tarihin başlangıcından bu yana daha iyi bir hayatın, refah içinde bir düzenin özlemini duyar ve bu özlem elbette edebiyatta da kendine yer bulur. Yüzyıllardır var olan “daha iyi bir yer” tahayyülü, ismine Thomas More’un Utopia adasında kavuşmuştur. Bu adadan ayrılıp tüm dünyaya yayılan ütopyacılık, disiplinlerarası bir kavram olarak pek çok alanda karşımıza çıkıp gelişmeyi sürdürüyor. Gregory Claeys tarafından derlenen Ütopya Edebiyatı, yüzyıllara uzanan bu geleneğin doğuşunu, gelişim aşamalarını ve günümüzdeki durumunu ele alan, kavramsal ve kuramsal meselelere eğilen 11 makaleden oluşur.
/Archive/2020/11/22/114009930-ic1.jpgÜTOPİK TARTIŞMALAR!J.C. Davis, Jacqueline Dutton, Alessa Johns, Patrick Parrinder, Nicole Pohl, Kenneth M. Roemer, Lyman Tower Sargent gibi alanında uzman isimlerin katkısıyla oluşturulmuş bu kaynak kitap, Tarih ve Edebiyat olarak iki bölüme ayrılır:İlk bölümde “ütopya” kelimesinin etimolojik kökeninden, bir edebiyat türü olarak dizgedeki yerini alma sürecinden ve diğer edebi türlerle olan ilişkisinden bahsedilir. İkinci bölümde ise bilimkurgu ve romans gibi türlerin ütopyalarla olan ilişkisi, feminizmin ve sömürgecilik sonrası kuramların türe etkileri, batılı olmayan ütopya gelenekleri ve ekoloji - distopya ilişkisi ele alınır.Böylece bir bütün olarak Ütopya Edebiyatı, tarihi, politik ve edebi bir alanın uzun süreli, zengin geleneğinin evrimini ve mevcut halini; geleneğin nasıl yeniden inşa edildiğini ve ütopya edebiyatını çevreleyen temel entelektüel tartışmaların neler olduğunu okuyucuya sunar.HÜMANİZMİN BİR UZANTISI1516 yılında Thomas More, Utopia adlı kitabında betimlediği adaya bir isim verme ihtiyacıyla “ütopya” sözcüğünü türetir. Sözcük başta hayali yerleri çağrıştırmak üzere doğsa da daha sonra belli bir tür anlatıya atfen kullanılır. More’un ütopya düşüncesi, insanın geleceği inşa etmek için aklını kullanabileceği inancıyla temellenen hümanizmin bir uzantısıdır.More “ütopya” sözcüğünün mucidi olsa da daha iyi bir hayata olan arzuya yönelik ütopyacılığı ilk kullanan o değildi; Antik Yunan’daki arketiplerde ve Platon’un Devlet’inde de (M.Ö. 370-360) bu tahayyüller karşımıza çıkar.Ütopyacılık fikri mevcut toplumun bu dünyada tasavvur edilen yeni düzeni ile insan ilişkilerinin tesisine ve insanların doğaya karşı tavırlarının daha uyumlu şekilde yapılandırılmasına odaklanır.Fátima Vieira, kitabın giriş makalesi olarak kaleme aldığı “Ütopya Kavramı” adlı yazısında, hem “ütopya” sözcüğünün kökenini ve doğuş sürecini hem de bu fikri yaratan zemini inceler./Archive/2020/11/22/114030414-ic2.jpgBİLİMKURGUYLA KESİŞME VE H.G. WELLS!“Ütopya” yeni bir kavramı adlandırmak üzere türetilmiş bir neolojizm olmakla birlikte, daha sonrasında başka yeni sözcüklerin oluşumunda da kök olarak kullanılmış ve distopya, anti-ütopya, heterotopya, ekotopya gibi türetimsel neolojizmler yaratılmıştır.Ütopya, distopya ve bilimkurgu arasındaki geçişliliğe dikkat çeken Peter Fitting’e göreyse, modern bilimkurguyla ütopyanın kesişimi, bilimkurgunun geleceğe dair umut ve korkularımızı bilim ve teknolojiyle ilintilendirme becerisiyle başlar. Bu geçişliliğin içinde H.G. Wells ayrı bir yerde durur.Wells hem “bilimsel roman” olarak adlandırdığı distopyacı imalarla yüklü bilimkurgu eserleri Zaman Makinesi, Dünyalar Savaşı, Doktor Moreau’nun Adası’nı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kaleme almış, hem de daha klasik ütopyalar (Tanrı İnsanlar, Modern Bir Ütopya) yazmıştır.DİSTOPYACI YAZARLAR VE TOPLUMSAL TAHAYYÜLWells, kariyerine 19. yüzyılın sonlarına özgü bir karamsarlık havasıyla başlamış, bu muhtelif distopyalarından sonra ütopyayı benimseyerek bozulmanın yerine yenilenmeyi koymuştur. Wells, 1901 yılından başlayarak toplumsal tahayyüllere ve dünya devleti fikrine yönelik çalışmalara ağırlık verir.Wells, Orwell, Zamyatin ve Huxley gibi yazarlarla birlikte, 1900’den sonra distopyacı eğilimler artış gösterir. Jack London’ın ilk distopya örneği olarak kabul edilen Demir Ökçe’si kapitalizmi hedef alır, Charlotte Gilman Perkins kendi ütopyacı eseri Kadınlar Ülkesi’ne bir nevi yanıt olarak Bizim Ülkemiz’i yazar. Ray Bradbury’nin ünlü Fahrenheit 451’i de batılı toplumlardaki hedonizmi lanetleyen ithamları resmeder./Archive/2020/11/22/114045430-ic3.jpgTOPLUMUN SİSTEMATİK TASVİRİÜtopyacı anlatı, yazarın kendi toplumundan daha iyi olan ve onun karşısında yer alan bir toplumun sistematik tasviridir. Dolayısıyla ütopya, kadınlar için de mevcut toplum yapısına yönelik eleştirilerini sunmalarına yardımcı olacak güçlü bir araçtır.Modern feministlerin daha adil ve eşitlikçi bir toplum arzularını dile getirmek amacıyla, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başında ütopyacı vizyona geri dönmesi ve 1970’lerin özgürleşme hareketleri feminist ütopyacılığı yeşertmede rol oynamıştır.Feminist ütopyacı yazarlar eğitime, insan psikolojisine, doğaya yönelerek ataerkil sistemi tadil etmenin ve toplumdaki güçsüzlerin yaşamını iyileştirmenin yollarını arayan farklı dünyalar tahayyül ederler. Erişilebilir olmayan bir geleceğin aksine, filizlenebilir bir gelecek önermek için yüzlerini ütopyaya dönerler. Belki de Gayatri Spivak’ın sorduğu “Madun konuşabilir mi?” sorusunun yanıtı bu ütopya metinlerinde gizlidir, onlar bu metinler aracılığıyla konuşurlar.GOGOL’UN PALTOSU, PLATON VE MORE’UN ADASI!Lyman Tower Sargent, “Sömürgeci ve Sömürgecilik Sonrası Ütopyalar” ve Jacqueline Dutton da “Batılı Olmayan Ütopya Gelenekleri” adlı makaleleriyle, ideal toplumu tahayyül etmenin batılı yolu addedilen ütopyanın epistemolojik temellerini sorgular, batılı ütopya geleneğini indirgeyici bir sınıflandırma olarak ele alırlar. Batılı kalıpların ötesinde, Doğu’nun da bize anlatacakları olduğunu hatırlatırlar.Nasıl ki Dostoyevski, Rus edebiyatındaki gerçekçilik akımına atfen “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık” demişse, biz de ütopya edebiyatının Platon’un kurduğu Devlet’ten ve More’un tahayyül ettiği adadan çıktığını söyleyebiliriz. 2007 yılında Isparta’daki uçak kazasında aramızdan ayrılan genç fizikçinin ismini yaşatan Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın ilk ortak yayını olan bu kitap, More’un adasından günümüze uzanan ütopik yolculuğu takip edip anlayabilmek için önemli bir kaynak olacaktır.Ütopya Edebiyatı / Gregory Claeys / Çeviren: Zeynep Demirsü / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi / 424 s.Utopia / Thomas More / Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Mina Urgan / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 224 s.Devlet / Platon / Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu, M. Ali Cimcoz / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 392 s.
Damla Göl
Türkçe Haberler En Son Başlıklar
İBB’nin kreş planına AKP-MHP’den geçit yok
figure >
İstanbul Eyüp’te üzerinde yıllardır İETT peronu ve kreş bulunan yaklaşık 5 dönümlük parselin imar planları mahkeme tarafından iptal edilince İBB yönetimi tarafından yeni bir plan hazırlandı. Ancak plan AKP ve MHP'li üyeler tarafından kabul edilmedi.
Planda mevcut duruma uygun olarak “belediye hizmet alanı, kreş, yeşil alan” düzenlemesi yapıldı. Ancak Cumhur İttifakı, çoğunluğunu kullanarak parselin tamamını “yeşil alan” ilan etti.Sözcü'den Özlem Güvemli'nin haberine göre; Eyüpsultan'da yıllarca boş kalan alanın ne olacağı yılan hikayesine döndü. Arazi 2003 tarihli planda yeşil alandı. 2010 yılında da parsel; “kültürel tesis, dini tesis ve yeşil alan” fonksiyonuna alındı. Plan, açılan dava sonucu 2012'de yeşil alan miktarının azaldığı gerekçesi ile iptal edildi. Karar 2019'da kesinleşti.TEKLİF REDDEDİLDİYeni İBB yönetimi de parsel için plan teklifi hazırladı. Parsel, “kreş, yeşil alan ve belediye hizmet alanı” olarak düzenlendi. Teklif, 18 Kasım tarihli meclis oturumunda gündeme geldi.AKP-MHP grubunun çoğunlukta olduğu İmar ve Bayındırlık Komisyonu, plan teklifini reddederek arazinin tamamının “yeşil alana” alınmasını uygun buldu. Komisyonun raporu, Millet İttifakı'nın ret, Cumhur İttifakı'nın “evet” oyları ile kabul edildi. Böylece üzerinde İETT peronu ve Akşemsettin Anaokulu bulunan parselin tamamı “yeşil alan” ilan edildi.
cumhuriyet.com.tr
ABD Başkanı Trump'tan kabinesini oluşturmaya başlayan Joe Biden'e tepki
figure >
ABD Başkanı Donald Trump, başkanlık yarışını kazanan Joe Biden'ın kabinesini oluşturmaya başlamasına tepki gösterdi.
Twitter hesabından Biden'ın kabine kurma çalışmalarını eleştiren Trump, "4 eyalette seçim sonuçlarını değiştirmeye yetecek yüz binlerce usulsüz oy tespit edilmişken ve bu, seçimi kazanmak için fazlasıyla yeterliyken Joe Biden neden hızla kabine oluşturuyor?" paylaşımında bulundu.Trump, "Umarım, mahkemeler ve kanun yapıcılar, seçimlerin ve ABD'nin güvenilirliğini korumak için ne yapılması gerekiyorsa gereken cesareti gösterir. Dünya izliyor." ifadesini kullandı.Twitter ise Trump'ın bu paylaşımına uyarı etiketi koydu.
AA
Gemi parçaları meydanları süsleyecek
figure >
Dünyanın yaşayan en eskisi, 565 yıllık Haliç Tersanesi, bu kez sadece gemilere değil, metal talaş tozları ve atık saç parçalarından sihirli dokunuşlarla heykeller yaratan sanatçılara ev sahipliği yaptı.
Her şey, bakmak değil, görmekle ilgili. Ne çok bakan var, hangisi görebiliyor baktığını? Siyasal bir şey değil, sanatsal, mimari bir bakıştan bahsediyorum! Haliç Tersanesi’ne bir gün bir heykeltraş ziyarete geliyor. Tesviye, torna atölyelerini gezerken yerdeki metal taşları, atıkları, talaş tozu gibi metal artıklarını görünce heyecanlanıyor. “Bunlar çok değerli, bunlardan çok güzel heykel yapılır, hatta zaten bunlar bu haliyle bile heykel gibi” diyor. Ve tersanedeki atıklardan heykel yapma fikri böyle doğuyor./Archive/2020/11/21/183309801-manset2-kulturmaxrnk.jpgİKİ HAFTADA YAPILDIBir süre önce İBB Şehir Hatları Genel Müdürü olarak atanan Sinem Dedetaş, İBB Kültür ile birlikte İnşa Atölyesi’nde “Tersane-i Amire’de Çağdaş Sanat” etkinliği düzenliyor. Tersanedeki zanaatkarlar ve yedi heykeltraş, heykeltraş Kemal Tufan’ın küratörlüğünde, tersanenin yerlere dökülüp saçılmış atık malzemelerinden heykeller yaratmak için çalışmaya başlıyor. Heykeltraşlar Sevgi Karay, Ayla Turan, Kadriye İnal, Bülent Çınar, İlker Yardımcı ve Bahadır Çolak çalışmaya başlarken tersanenin yıllanmış ustaları biraz şaşkın, biraz tedirgin. Hele bu kadınların o metal parçalarını ne yapacağını çok merak ediyor. Ne zaman ki kadın sanatçılar, iş kıyafetlerini giyinip, kaynak makinelerini ellerine alıp metal parçalarını kesip biçmeye, çekiçle hamur gibi yoğurmaya ve giderek şekillenen eserler yaratmaya başlıyor, heyecanla yardımcı oluyorlar onlara, kesmeye, bükmeye, inançla, keyifle. Bu çok zevkli atölye çalışması iki hafta sürüyor ve sonunda eserler ortaya çıkıyor. Şimdilik yaratıldıkları yer olan Haliç Tersanesi’nde bekleyen heykeller buradan Kadıköy’e gidecek ve bir süre Kadıköy Belediyesi tarafından yeni restore edilen Gazhane’nin bahçesinde sergilenecek. Daha sonra ise İstanbul’un farklı kamusal alanlarına yerleştirilerek halkla buluşacak./Archive/2020/11/21/183309301-mansetson-kulturmaxrnk.jpgHEYKEL SEVMEYİZ AMAOlmayan meydanlarında olmayan heykelleri olan bir kent İstanbul. Bir iki Atatürk heykelini nasıl saklayacaklarını şaşırmıştı AKP belediyeleri. Güzel İstanbul heykelinin başına gelmedik kalmadı, Yıldız Parkı’nda saklandı. Bilindik bir Boğa heykeli var, Kadıköy ahalisinin hoşgörüsüyle ayakta kalan. Sadece heykel düşmanlığıyla kırıp dökme değil, halkımızın tavrı, bir de vandalizmin yanında hırsızlık var. Heykellerin malzemelerini çalmaya çok meraklılar! Kamusal alanlardaki heykellerin çoğuna zarar veriliyor ama göre göre alışacaklar diye bir umut besliyor sanatçılar! Kemal Tufan’la birlikte heykelleri ve tersaneyi geziyoruz. Heykeltraş arkadaşlarının ilk kez bir tersanede çalıştığını ve mekânın ruhundan çok etkilenip heyecanlandıklarını, motive olduklarını anlatıyor./Archive/2020/11/21/183308769-img-0910.jpgEN ESKİ TERSANENasıl heyecanlanmasınlar ki denizi ve her türlü deniz taşıtını çok sevdiğim için midir, yoksa burası herkesi büyüleyecek kadar tarihi ve güzel bir mekân olduğu için mi, 565 yıllık Tersane’yi gezmeye doyamıyorum. Geçmiş yönetim tarafından bu tersanenin kapatılmak istendiğini, bunun için ölüme terkedilmiş, hiçbir bakım ve yenileme yapılmamış olduğunu gördükçe hem üzülüyor, hem sinirleniyorum. Haliç Tersanesi, dünyanın yaşayan en eski tersanesi! /Archive/2020/11/21/183307816-manset5-kulturmaxrnk.jpeg2. Mahmut döneminde inşa edilmiş ve o günkü teknikle bile hâlâ çalışabiliyor ve işe yarıyor. Çoğu çok eski olan ve sık sık bakıma ihtiyaç duyan Şehir Hatları gemilerinin bakımı burada kolayca yapılabiliyor. Burası mahkeme kararıyla kurtarılmamış ve kapanmış olsaydı o gemiler Tuzla’ya da gönderilemeyeceği için hurdaya çıkarılacak ve böylece Şehir Hatları da kapatılacaktı! Zaten AKP iktidarının en büyük başarısı bu: çürümeye bırak, öldür, yok et, yerine ithal et. Gemileri işletme, köprüler yap, oradan geçsinler! Bakmasını değil, görmesini bilmek gerekiyor. Ekrem İmamoğlu, tersanenin ve gemilerin çalışması gerektiğini görüyor. Bu işi yapabilecek birini de buluyor. Şehir Hatları’nın başına Genel Müdür olarak getirilen Sinem Dedetaş, birilerinin yakını değil, İTÜ’den Gemi İnşaatı ve Deniz Teknoloji Mühendisi olduğu, yüksek lisansını Gemi Makinaları Ana Bilim Dalı’nda tamamladığı ve çeşitli firmalarda gemi mühendisi olarak çalıştıktan sonra TMMOB Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüttüğü için burada. Tersaneye yeniden can suyu verip çalıştırmaya başlamış, kâra bile geçmişler. İstanbul’a yeni gemiler kazandırmak için de çalışıyor, hem de düdüklü tencere gibi değil, martı gibi süzülecek irili ufaklı gemiler. İki ayrı kıtanın etrafında gelişmiş bir kentin belediyesinin deniz ulaşımından çekilmesi söz konusu olabilir mi? Bunu da en iyi işinin uzmanı, deneyimli bir mühendis yapabilir, yapıyor, güzellik de katıyor, arada heykel de yaptırıyor! Flash Dance filmini seyretmiş miydiniz? Konservatuvara bale öğrenimine başlamak için sınava hazırlanan, o çok güzel dans eden genç kadının işini hatırladınız mı? Kaynakçıydı! Tersanede heykellerin arasında gezerken o kadınları heykellerini yaparken göremediğime hayıflanıyorum. Tersane, içinde kızağa çekilmiş gemileri, havuzları, atölyeleri ile heykeller kadar büyüleyici ve güzel. Biz bakınca böyle görüyoruz. Kimileri ise buraya bakınca boşaltılmış arsasının üzerinde yükselen bir AVM görüyordu halbuki!Heykeller: İlker Yardımcı: Lirik İletiSevgi Karay; Zümrüt AnkaBülent Çınar. Ses KatedraliAyla Turan : UmutKadriye İnal: Geleceğe BakışKemal Tufan; Maviye UçmakBahadır Çolak; Sessiz Evren
Yazgülü Aldoğan
‘Cinsiyetçi söylemle’ imza kampanyası
figure >
Görevden alınacağı iddia edilen CHP Diyarbakır İl Başkanı Gönül Özel, görevden alınması için bir grup partilinin imza toplamaya başladığını belirterek “Kimler olduğunu biliyorum ama isimlerini açıklamak istemiyorum. Onların işlerine çomak soktuğum için beni göndermek istiyorlar ama biz çalışmaya devam edeceğiz” dedi.
CHP’nin Diyarbakır’daki ilk kadın il başkanı Gönül Özel’in görevden alınması için bir grup partili, “Diyarbakır, kadın başkanı kaldıramaz” iddiasıyla olağanüstü kongre için imza toplamaya başladı. ‘CİNSİYETÇİ YAKLAŞIM’İmza girişimini Cumhuriyet’e değerlendiren Özel, “bazı kesimlerin siyasi rantını kestiği için” imza topladığını belirtti. Özel, görevden alınıp alınmamasına ilişkin genel merkezden aranmadığını ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konudan haberdar olduğunu anlattı. Gönül, “Benim çalışmalarımdan, sahadaki geri bildirimlerden oldukça memnun. Tabii takdir yine de genel merkezimizindir” diye konuştu. Delegelerin imza toplamak için “Diyarbakır kadın başkanı kaldıramaz” sözlerinin cinsiyetçi bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Özel, “Burası büyük ve politik bir şehirdir. ‘Diyarbakır’ı kadın kaldırmaz’ şeklinde söylemlerle yaklaşıyorlar. Kadınların siyasette yeri daha fazla olmalı. Her yerde olmalıyız. Siyaset kirli denir ya kadınlar siyaseti temiz tutan yüz. Bu şehrin kadın il başkanı olarak daha fazla çalışmaya devam edeceğim” dedi.
İlayda Kaya