Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 05.20.2025, 06:56 PM (GMT)

News - Haberler

Ece Temelkuran:‘Dünyaçözülüyor!’

Ece Temelkuran: ‘Dünya çözülüyor!’ “Ece Temelkuran, son yıllarda bazı dergilerde yer almış yazılarını derlediği, yeni deneme kitabı Bu da Geçer’de (Everest Yayınları); otoriter rejimlerin insanlarda “Dibi görünce yukarı zıplarız” yanılgısı yarattığını, bunun da politik bir pasifliği beslediğini söylüyor ve ekliyor: “Yok öyle bir dip!”. /Archive/2021/3/3/161041742-ic1.jpgEce Temelkuran yeni deneme kitabı Bu da Geçer ile çıkageldi. Gerçi bu ‘çıkageldi’ sözü elbette mecazi, yoksa hala yerinden yurdundan uzakta, Zagreb’de yaşıyor, bir dünya vatandaşı olarak.Son yıllarda bazı dergilerde yer almış yazılarını derlediği ve kısa bir süre önce geri döndüğü Everest Yayınları etiketiyle basılan Bu da Geçer’de ayrıca İngilizce yazılıp yayınlanmış ve Çağatay Yavuz tarafından dilimize çevrilmiş yazıları da yer alıyor.Yazar, otoriter rejimlerin insanlarda “Dibi görünce yukarı zıplarız” yanılgısı yarattığını ve bunun bir politik pasifliği beslediğini söylüyor ve ekliyor: “Yok öyle bir dip!”.E-posta yoluyla ulaştığımız Temelkuran’a hem son kitabını hem de pandeminin damgaladığı yeni yaşamımızı sorduk; “Bu da geçecek mi?” dedik kısacası.‘DÜNYA ÇÖZÜLÜYOR!’- Seninki gibi deneme yazılarından oluşan kitaplarla ilgili söyleşi yapmayı hep biraz daha zor bulmuşumdur; zira soracağım soruların bir çoğunun yanıtı zaten o kitaptadır. Şöyle başlayayım en iyisi, şu sıralar seni en çok meşgul eden, kafanda en çok dönüp dolaşanlar neler? Neleri düşünüyorsun, dert ediyorsun kısaca?Hepimize ne oluyor sorusunu cevaplamaya çalışıyorum son iki yıldır. Günlük politikanın “çıldırtıcı gürültüsüne” mesafe alınca dert ettiğim şey şu olmaya başladı: 21. yüzyılda insana ne oluyor? Türkiye’nin son yirmi yıldır yaşadığı ve “Uzaylılar acaba ne zaman delireceğiz diye deney yapıyor” hissi yaratan politik ve toplumsal meseleler artık dünyanın da meselesi oldu.Artık Hindistan’dan Amerika’ya kadar herkes bu uzaylı esprisini anlıyor mesela! Türkiye’de erken başlayan ama şimdi bütün dünyayı içine alan bir çözülme hali. Sadece politik kurumların değil, temel ahlaki değerlerin de saldırı altında olduğu bir dönüşüm bu. İnsan da zamanın ruhuna bir karşılık veriyor.Kitaptaki ‘Gürültüde’ ana başlığı altında toplanan seri, bu soruya bakıyor. Güncel bir örnekle söyleyecek olursam, Boğaziçili öğrenciler rektör yardımcısının karşısına geçip “Utanmıyor musun?” diyor. Utanmazlığın gururla kullanılan bir politik araca dönüştüğü bu yeni dünyada, başkaları adına utanan bizler nasıl bir değişimden geçiyoruz, soru bu. Derdim bu.‘İKTİDARIN DRAMASI DÜŞÜK, HİKÂYESİ BAYAĞI!’- Ömrümüz hakikaten de ‘Bu da geçer’ demekle geçmedi mi? Geçecek mi sahi tüm bunlar?Elbette geçecek. Ama içinden geçtiğimiz dönemin bizden istediği tam itaat talebine biz nasıl direneceğiz, bizim meselemiz bu. Meselâ şimdi bu pandemi meselesi. Bu pandemiye kadar kaçımız İspanyol gribinin 2. Dünya Savaşı’nın öldürdüğünün iki katı insanı yok ettiğini biliyorduk? Demek ki o bile unutulmuş.Draması eksik felaketler çabuk unutulur. Bu iktidarın da draması düşük, hikayesi bayağı. Dolayısıyla unutulacak. Ama şu da var: 12 Eylül öncesi “faşist” olduğu bilinen kaç kişi Türkiye’de demokrat kılığıyla göklere çıkarıldı? Sivas Katliam’ından sorumlu olmalarına rağmen kaç insan bu ülkede ferah feza politika yaptı?Bu soruların cevabını en duyarlı olanlarımız bile şıp diye veremez. Biz bu dönem geçsin istiyoruz bir yandan, ama bir yandan da unutulmasın istiyoruz./Archive/2021/3/3/161051133-ic2.jpg‘YOKMUŞUZ GİBİ HİSSEDİYORUZ!’- Kitabın giriş bölümündeki Okura Mektup’ta “Sadece birbirimizin sebebi değil, aynı zamanda birbirimizin kanıtıyız” diyorsun okurlarına... Bunun biraz açmak ister misin?Kanıtıyız çünkü bizim gibi insanların yok sayıldığı, vatandaş hatta insan yerine konmadığı bir dönemden geçiyoruz. Boğaziçili genç arkadaşlar “Dinlenmediğimi hissediyorum, ülkem adına utanıyorum” diye videolar çekiyorlar. Hepimiz öyle, yokmuşuz gibi hissediyoruz.2007’de AKP ikinci kez iktidara geldiği gece “Biz artık bu ülkenin garnitürüyüz” diye yazmıştım çünkü Erdoğan zafer konuşmasında “Bize oy vermeyenler DE bu ülkenin renkleridir” demişti.O zaman iktidardan hala demokrasi bekleyenler kızmışlardı o yazı için bana. Ama şimdi görüyoruz ki biz bu ülkenin garnitürü bile değiliz. Yokuz biz. Böyle bir dönemde bizim birbirimizden başka kanıtımız yok. Dayanağımız da yok. Birbirimize iyi bakmalı, birbirimizi çarçur etmemeliyiz.‘AHLAKIMIZI VE POLİTİKAMIZI ARA SIRA YOKLAMALIYIZ!’- Pandemi sonrası yazdığın yazılardan birinde “Görünüşe bakılırsa insanlık tarihi bütün sürprizleri biriktirip bizim kuşağa sakladı” diyorsun. gerçekten de dibi gördük mü sence, bundan sonrası aydınlık mı? Yoksa aksine daha mı kötüsü gelecek, kötü sürprizler devam mı edecek?Politika doğanın yasalarına göre işlemez. Orada yerçekimi olmadığı gibi dip diye bir şey de yoktur. İngilizce yazdığım How To Lose A Country kitabında otoriter rejimlerin insanlarda “Dibi görünce yukarı zıplarız” yanılgısı yarattığını ve bunun bir politik pasifliği beslediğini yazmıştım. Hala da var bu dip beklentisi. Yok öyle bir dip. Ama biz toprağa ya da tohuma değil, tohumu atan elimize inanacağız.‘HAPİSTEKİ ARKADAŞLARI DÜŞÜNÜYORUM EN ÇOK’- Asıl mesele tüm bunlara karşı bakış açımızı nasıl güncelleyeceğimiz ve kendi duruşumuzu nasıl bozmayacağımız galiba, ne dersin?Elbette. Ama aynı zamanda kendi ahlakımızı ve politikamızı da ara sıra yoklamak gerekiyor. İnsana inancımız tam mı? En önemli soru bu. Çünkü en sıkı muhaliflerin bile zor dayanabileceği bir sosyal ve kültürel dönüşüm geçiriyoruz.Durmadan ve sonsuz kere insanoğlunun en kötü örneklerini görmek, sürekli olarak en pespaye insan örneklerine zorla maruz bırakılmak hepimizin insana olan inancını sarstı. Türkiye ana akım televizyonlarını iki gece üst üste izlerseniz, mesela, insanın “kurtarılmaya” değmeyecek bir varlık olduğunu düşünebilirsiniz meselâ.Bizim de insan nedir, sevilesi bir şey midir sorusuna aklı başında, ayakları yere basan ve umutlu bir cevabımız olması gerekiyor. Bu da Geçer esasen biraz da bu soruya benim yanıtım./Archive/2021/3/3/161100304-ic3.jpg- Bu kitabı okuyanlar da görecektir, çok yer gezdin, gördün... Hala da adını söylediğinde ‘Hangi ülkedeydi orası’ dedikleri bir kentte yaşıyorsun. Bunca ‘göçebelik’ bir yandan “Bu da Geçer” duygusunu da getiriyor olmalı elbette ama senden neler alıp götürdü dersin, ya da tam tersi neler kattı sana?Annem hep şaka yollu söyler, “Biz senin göbek bağını taşınırken, iki ev arasında kaybettik” diye. Duramamak belki benim kaderimdir ve durmadan ev kurmaya çalışmak.Muhtemelen ben ölünce yazdıklarım ikinci bir bakışa değer görülürse bir edebiyat doktora öğrencisi külliyatımdaki ev-yol meselesi üzerine güzel bir makale yazar? Ben artık benden ibaretim.Bu kayıp mıdır kazanç mıdır, uzun konu. Ama yazarlık hiç kimse olmanın evidir. O bakımdan kendi evimdeyim belki de.- Neyi özledin peki en çok, buralarda ya da başka yerlerde, nedir burnunda tüten?Lüfer! Lüfer İstanbul’un ve belli bir an’ın balığı. O an’ı özledim. Ve o anda Türkçe konuşarak rakı içmeyi.- Pandemiyle aran nasıl, sosyal mesafeyle, dokunamamakla, sarılamamakla?Başlangıçta “Bu tam bana göre” diye düşünüyordum, yalnızlar zaten böyle yaşıyor çünkü. Yazarlar ve yalnızlar. Ama sonra bir ara ağaca filan sarılasım geldi. En çok da hapishanedeki arkadaşları düşünüyorum. Osman Kavala’yı mesela. İnsan sarılmadan kaç yıl geçirebilir? Ayşe Buğra’ya sarılmasını diliyorum en kısa zamanda.- Yeni neler var tezgahta, okurların ne zaman yeni kitabını okuyacak ve ne okuyacak?İngilizce bir kitap yazdım, Mayıs’ta İngilizce sonra İspanyolca, Almanca, İtalyanca, Fransızca yayınlanacak. Türkçede de olacak bu sefer. Adı “Hep Beraber: Daha İyi Bir Şimdi İçin On Seçenek”. İnsanlık onuru nedir sorusu üzerine yazmaya başladığım bir kitap. 21. Yüzyılda onur kavramını politikaya nasıl tercüme edebiliriz. Çünkü toplumsal sınıfların daha iyi bir dünya kurması için etrafında birleşebilecekleri belki de tek sözcük bu. En kudretli sözcük bana sorarsan.Bu da Geçer / Ece Temelkuran / Everest Yayınları / 174 s. / 2021. Emrah Kolukısa

Talat Parman’dan‘Freud’un Makara Oyunu’

Talat Parman’dan ‘Freud’un Makara Oyunu’ Talat Parman, Freud’un Makara Oyunu - Haz İlkesinin Ötesinde Metninin Çağrıştırdıkları’nda (Yapı Kredi Yayınları) nasıl bir yöntemle ilerlediğini şöyle anlatıyor: “Bu kitapta kuramsal önermeleri tartışmak yerine 'Haz İlkesinin Ötesinde'yi Freud’un özel yaşamıyla koşutluklar kurarak okumayı ve yorumlamayı yeğledim. Böylece o’nun bir kuramcı, bir klinisyen ve bir bilimin kurucusu olmasının ötesinde aynı zamanda bir eş, bir baba ve bir dede kısaca bir insan olduğunu da vurgulamak istedim”. /Archive/2021/3/3/155935345-kapakic.jpgKüçük Ernst’in bir buçuk yaşındayken ip sarılı bir makarayla oynadığı oyun onu psikanaliz tarihinin en ünlü çocuğu yapacaktı, zira onu izleyen dedesi Sigmund Freud oyunu anlamlandırmakta ve yineleme zorlantısı, ölüm dürtüsü gibi kavramları psikanaliz kuramına katmakta gecikmeyecekti.Yüz yıl önce yayımlanan ve kısmen bu çocuk oyununun esinlettiği “Haz İlkesinin Ötesinde” Freud’un en kişisel metnidir de. Yazılış süreci Freud açısından, kızının ani ölümü başta olmak üzere kayıplarla dolu, kendi kanser olma ihtimalinin gündeme geldiği bir dönemdir. Belki de Freud bu metni yazarken kendi makara oyununu kurmuştur.Talat Parman, Freud’un Makara Oyunu - Haz İlkesinin Ötesinde Metninin Çağrıştırdıkları’nda (Yapı Kredi Yayınları) nasıl bir yöntemle ilerlediğini şöyle anlatıyor:“Bu kitapta kuramsal önermeleri tartışmak yerine 'Haz İlkesinin Ötesinde'yi Freud’un özel yaşamıyla koşutluklar kurarak okumayı ve yorumlamayı yeğledim. Böylece o’nun bir kuramcı, bir klinisyen ve bir bilimin kurucusu olmasının ötesinde aynı zamanda bir eş, bir baba ve bir dede kısaca bir insan olduğunu da vurgulamak istedim”. Cumhuriyet Kitap Eki

Bugünden geleceğe bir belge!

Bugünden geleceğe bir belge! Aydın Cıngı, Siyasal İslamın Cumhuriyet ile Kavgası isimli kitabı; bir tür tarih kitabı; bugünden geleceğe bırakılan ve ileride hepimize bu karanlık yıllarda nelerin yaşandığını anımsatacak bir belge. Cıngı kitabında; siyasal İslamın Türkiye’ye yönelik iddiasını, AKP’nin kimliğinde somut biçimde ortaya koyduğu 12 Eylül 2010 Referandumu’ndan 2020 sonlarına değin geçen süreyi, üç ana bölümde inceliyor. /Archive/2021/3/3/155419238-ic.jpgCUMHURİYET’İ TAHRİP SÜRECİ!Aydın Cıngı’nın, Siyasal İslamın Cumhuriyet ile Kavgası isimli incelemesinin ilk bölümü, 12 Eylül 2010 Referandumu ile 17-25 Aralık 2013 “Yolsuzluk Haftası” arasını ele alıyor. Bu dönemde AKP, Gülen Cemaati’nin iş birliğiyle yargıyı ele geçirerek -başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere- tüm Cumhuriyet kurumlarının yıpratıp hizaya sokuyor veya onları olabildiğince yok ediyor. Özetle bu dönem, “Cumhuriyet’i ele geçirip onu tahribe başlama” süreci.İkinci bölümde, Aralık 2013 ile 2017 “şaibeli” Anayasa Referandumu arası dönem ele alınmış. AKP, Cemaat ile 17-25 Aralık’ta yolları ayırdıktan, hele 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişiminden bir tür sivil darbe ürettikten sonra Gülenciler’den başka -hatta onlardan çok- aydınlar, solcular, HDP vb muhalif grupları baskı altına alıyor.MUHALEFETİ TASFİYE VE OTORİTERLEŞME!Bu arada yolsuzluklar alenileşiyor; PKK ve IŞİD terörü azdırılıp bütün baskılara ve yanlış uygulamalara kılıf olarak sınırların dışında serüven aranıyor. Özetle, bu dönem “Muhalefeti kısmen tasfiye ve otoriterleşme” süreci.Üçüncü bölüm olarak gözden geçirilen, “Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı” 16 Nisan 2017 Referandumu ile günümüz arası dönemde ise, topluma baskı adım adım artırılıp otoriterleşilerek bugünün “tek adam” rejimine ulaşılıyor. Tüm Cumhuriyet kurumları ve ekonomi yerle bir ediliyor.Özetle, bu dönem ise, halen sürüp giden “Saray Rejimi’nin yerleştirilme” ve iktidardan düşme korkusu arttıkça tüm muhalif seslerin bastırılma süreci.Bu üç esas dönem arasında ara dönem ve süreçler de var. Onlar da on yıllık sürenin tümü yıllara göre gözden geçirildiğinde saptanıyor.GELECEĞE BİR BELGEYazar kıvrak bir üsluba sahip; sıklıkla mizahi öğeler kullanarak bilgiyi güler yüzle sunuyor. Konular, genel olarak güncel gelişmelerle ilgilenen tüm okurların rahatlıkla kavrayabileceği bir anlatımla aktarılıyor. Aradaki bazı kuramsal irdelemeler de okuru yormadan öğretici olmayı amaçlıyor.Aslında “Siyasal İslamın Cumhuriyet ile Kavgası”, bir tür tarih kitabı; bugünden geleceğe bırakılan ve ileride hepimize bu karanlık yıllarda nelerin yaşandığını anımsatacak bir belge.Ne var ki, yaşanmakta olan ve henüz sonu gelmemiş bir sürece ilişkin kesin hükümlere varmak, bir yandan tanığı olunan söz konusu sürecin tarihini yazmak zor bir uğraştır. Aydın Cıngı’nın çabası, bu zorluğu başarıyla göğüslemiş olması bakımından takdire değer.Siyasal İslamın Cumhuriyet ile Kavgası (2010-2020) / Aydın Cıngı / Tekin Yayınevi / 336 s. / 2020. Ercan Karakaş

Haftanın güncelçocuk kitapları.... Emek Yurdakul'un yazısı...

Haftanın güncel çocuk kitapları.... Emek Yurdakul'un yazısı... Güncel çocuk kitaplarında bu hafta dört yeni kitapla karşınızdayız: Şaşırmaya Hazır mısınız? (Ferit Avcı), Karga ve Ceviz Ağacı (Songül Bozacı), Ayı Saate Karşı (Jean-Luc Fromenta), Unutkan Dede’nin Maceraları (Gülay Pamuk). /Archive/2021/3/3/155300177-ic1.jpgŞaşırmaya Hazır mısınız? / Ferit Avcı / Smirna Yay. / 104 s. / 10+ / 2020.Açelya’dan Ziya’ya, dünyanın bütün çocuklarına ithaf ettiği bu yapıtında Ferit Avcı, güçlü bellekleri sayesinde öğrendikleri sözcükleri sürekli taklit eden papağanlarla açtığı pencereyi, dört yüz türü olduğunu belirttiği can dostlarımız köpeklerle kapatıyor. En yükseğe çıkandan en hızlıya, en derine inenden en uzun yaşayana, cama tırmanandan suda yürüyene, yukarıdan bakandan uçamayan kuşa, unutamadığımız kitaplardan bitmeyen kum yığınlarına... ilgimizi çekebilecek, hepimizi şaşırtacak yüzlerce varlığı, eylemi, yapıtı gerek yalın anlatımı gerekse başarılı resimleriyle ilgimize sunuyor. Sanırım ilginizi çekecek çok şey vardır./Archive/2021/3/3/155215474-ic2.jpgKarga ve Ceviz Ağacı / Songül Bozacı / Resimleyen: Rukiye Ulusan / Abm Yay. / 31 s. / 4+ / 2020.Karga ve sürüsüyle bahçe bahçe gezip ağacımızı bizim gibi sevecek bir insan arıyoruz Songül Bozacı’nın hikâyesinde. Neden evsiz kargamız ve sürüsü? Yaşadıkları bahçenin sahibi cimri mi cimri cevizlerini paylaşmakta da ondan. Kendi ağaçlarını dikmeye karar veren karga sürüsü de bahçe bahçe dolaşıp hayvanlara, ağaçlara ve insanlara dost birini arıyorlar. Sonrası mı? Sonrası pek keyifli akıyor, sonunda kendi ceviz ağacınızı dikmekte size eşlik ediyor, ceviz kabuğundan “kastanyet” yapmayı da anlatıyor. Bozacı ve Ulusan’a okuma keyfimize keyif kattıkları için de teşekkürler…/Archive/2021/3/3/155157333-ic3.jpgAyı Saate Karşı / Jean-Luc Fromental / Resimleyen: Joelle Jolivet / Çev.: Ece Erbay Nahum / Redhouse Kidz / 48 s. / 7+ / 2021.Ayı’nın başı zamanla büyük dertte! Ne kahvaltıya yetişebiliyor ne okula. Tamam, bitmek bilmeyen bir uykusu var ama asıl sorunu saati bilmemek. Aç kalıp pastanede hırsızlık da yapınca, onu karakoldan çıkaran ailesi işi çözmeye karar veriyor. Saati öğrenince hep tam vaktinde gitmesi gereken yerde oluyor ama bir sürü de boş zamanı kalıyor. Gönüllü itfaiyecilik, su balesi, pizza dağıtımı... koşturmaya başlıyor. Sonunda Tükenmiş Ayı Sendromuna yakalanıyor. Doktor inzivaya gönderiyor yorgun Ayı’yı. Zaman su gibi akıyor, Ayı kalbini dinlemeye vakit bulabiliyor… Günümüzde uydurulmuş yaşama biçimlerine yetişebilmek için çırpınan insanın başına gelenlere, kuşbakışı anlatımla güldürüyor Ayı’nın macerası. Çevirisi için Ece Erbay Nahum’un diline sağlık./Archive/2021/3/3/155134255-ic4.jpgUnutkan Dede’nin Maceraları / Gülay Pamuk / Resimleyen: Hasan Karaca / Yakın Yay. / 32 s. / 7+ / 2020.Unutkan Dede neleri unutuyor bir bilseniz… Tüm maceraların da başından geçmesine bu sebep oluyor. Örneğin mesleği ne acaba, hiç hatırlamıyor. Şarkı söylediğinde kulaklarımızı tıkadık, anladık ki şarkıcı değil; ilaç olarak verdiği tariflerden anladık ki eczacı da değil; yazdığı reçeteler derman olmadığına göre doktor hiç değil… Bir gün hatırlarsa biz de öğreniriz belki. Evinin yerini de unuttuğu oluyor, kaç yıllık komşusu Titiz Teyze’yi de, yaşını da… Bunca unutkanlıktan ötürü kafası da bir hayli karışık. Ama tatlı mı tatlı komik mi komik bir dede bizim Unutkan. Okurken de bizi çok güldürdü. Kalemi de akıcı olan Gülay Pamuk, iyi ki tanıştırdı bizi Unutkan Dede’yle. Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Öyküoyun el ele... Y. Bekir Yurdakul'un söyleşisi...

Öykü oyun el ele... Y. Bekir Yurdakul'un söyleşisi... Renkgiller’in kapısı, siz çalmadan açılıyor. Yola mı düşersiniz, doğanın koynunda bir kamp mı olur, belki de oyunlarda yitip gidersiniz. Gönlünüz ne isterse... Veriliye, dayatılana, alışılmışa bir türlü içi ısınmayan Defne Ongun Müminoğlu; Renkgiller dizi öykülerinde doğayı ve hayatı bütünlüklü ve tutarlı bir kavrayış sergiliyor. /Archive/2021/3/3/151837960-ic1.jpgNüfusun hızla kentlere akışı, “dışarı”nın gün günden güvensiz oluşuna teknolojik gelişmelerin hepimizi tutsak ettiği durağan ve hareketsiz yaşamın eklenmesiyle sokakları bizim bildiğimiz oyunların da görece uzağına düştük. Açık havada buluşmalarımız bir kısıtlılığa sürüklenirken ortaya çıkan salgın, bu kez ev hapislerini getirdi.İşte Renkgiller; birbirimizden uzak düşmelerimizle baş etmenin bir yolu olarak öykülerle, kitaplarla, sanatla daha sıkı dostluklar kurmaya; çocukluğumuzu varsıllaştıran oyunlarla yeniden buluşmaya, doğanın yüreğinden sesler duymaya çağırıyor.Renkgiller’i, Defne Ongun Müminoğlu’yla konuştuk.RENKLER RUHA İYİ GELİYOR- Renkgiller ailesinin ve dizinin ortaya çıkış öyküsü nedir?Renkleri çok seviyorum. Renklerin insan ruhuna iyi geldiğini, ortamı ısıttığını veya yeri geldiğinde ferahlattığını, duygularımızı etkilediğini düşünüyorum. Bu işin bir tarafı?Diğer tarafı da içimdeki hep sıra dışı olma çabasındaki Defne. Kendimi sık sık toplumun “normal” olarak gördüklerini sorgularken buluyorum.Kızların mutlaka pembe sevmesi, oğlanlarınsa maviyle temsil edilmesi; çocuklardan mutlaka cıvıl cıvıl, hareketli ve sosyal olmalarının beklenmesi; biraz derin düşünene, “Amma da düşünüyorsun!” denilmesi… Size sayabileceğim öyle çok örnek var ki. Toplumca “normal” kabul edilenin azıcık dışında olunduğundaki garipsenme hâli…Bu nedenden istedim ki yeni ailem sıra dışı olsun. Kendileri, evleri, tüylü dostları, yaşam şekilleri… “Aaaa öyle de olur mu?!” dedirtsin azıcık. Ben de kendi köşemden keyifle bu itiraz ve şaşkınlıkları izleyeyim. Eskiden televizyondaki “Değerli” isimli köpeğin yaramazlık yapıp sonra köşede kıs kıs güldüğü gibi?- Çocukluğunuzda adı geçen oyunlar hayatınızda ne oranda yer aldı?Çoğunu ben de oynadım. Bezirgânbaşı, seksek, lastik, yılan… Ama oynamadıklarım da vardı. Harika bir 70 yaş üzeri danışma grubum var. Bilmediklerimi de onlardan öğrendim?/Archive/2021/3/3/151845522-ic2.jpgÇİZİMLER: MERVE ERGENOĞLU- Gerek doğayla ilişkilerimiz, kamp yapma, geziler gerekse ülkemizi gezme, tanıma bağlamında sizin şansınız ne oldu?Çocukluğum Mersin’de geçti. Her yaz okul sonrası Silifke yakınlarındaki kamping alanına giderdik. Bölgedeki pek çok aile de ister çadırları ister karavanlarıyla buraya gelirlerdi. Bunun dışında yurtdışından veya ülkenin farklı yerlerinden gelenler olurdu. Kamping alanı biber ağaçlarının dallarının yerlere kadar uzandığı, yemyeşil ve aynı zamanda da kayalık, tertemiz denizi bulunan bir yerdi.Tüm gün deniz kenarında ahtapotların, deniz kabuklularının peşinde olurduk. Kendi kendimize oyunlar yaratır, gizli geçitler bulur, sular çekilince kayalıkların üzerinde dolaşır girintilerdeki deniz canlılarını görmeye çalışırdık.Geceleri ise sahilde kumlara uzanır, dalgaların kayalara vuruş sesi eşliğinde Samanyolu’nu seyrederdik.Unutulmaz günlerdi benim için. O nedenle her çocuğun bir şekilde doğada vakit geçirmesini çok önemsiyorum. Şehirdeki vızıltıları bir tarafa bırakıp doğayla bütünleşmek, tanışmak, keşfetmek belki de en önemli hayat dersi.Seyahat konusuna gelirsek, burcumun üzerimde etkisi olduğuna inanıyorum?? Yay burçluların en birincil özelliği özgürlüklerine düşkün birer gezgin olmaları?Şaka bir yana, eskiden çalıştığım ajanstaki müdürüm benim seyahat merakıma çok gülerdi. O seneki izinlerimi bitirip bir sonraki seneye “mahsuben” izin alan tek elemandım sanırım?Ülkemizi de yabancı ülkeleri de gezmeyi, tanımayı, yerel halka sohbet etmeyi, turistin gitmediği yerlere de gidebilmeyi çok ama çok seviyorum.Özellikle küçük şehirler, kasaba ve köyler beni çok etkiliyor. İnsanları daha samimi, konuştuğunuz daha insan kokan konular. Hoşuma gidiyor gerçekten.Tüm bunların harmanlanmasıyla Renkgiller serisi oluşmuş olabilir.- Bu yaşantılardan uzak düşmek nasıl bir sonuç doğuruyor çocuklarımız için?Bence onları derinden etkiliyor. Çünkü insan yapısı doğada olmayı istiyor, arkadaşlıkları, olumlu iletişimi istiyor. Pandemi döneminde mecburen yalnızlaştık. Çocuklar arkadaşlarından ve sosyal ortamdan koptular. Oysa onları besleyen pek çok unsur evlerinin dışındaydı. Parka gitmek, oyun oynamak, oynarken öğrenmek, kedi köpek görmek, onları şöyle bir sevmek, yeni arkadaşlar edinmek, aile büyüklerini ziyaret etmek, okul tatilinde şehir dışında farklı bir yere gitmek, keşfetmek, keşfederek yaşamak ve öğrenmek…Şu dönem bu konuda elimiz kolumuz bağlı ama yapabileceklerimiz de var. Çocuklarımızın günlerini olabildiğince renklendirmemiz önemli diye düşünüyorum. Bu tabii çalışan anne-babalar için de zorlayıcı. Çünkü aslında bizler de adapte olmaya çalışıyoruz. Üstelik bizler belki daha da zorlanıyoruz. Bir yandan işimizi yürütmeye çalışıyoruz, diğer yandan moralimizi yüksek tutup çocuklarımızın da manevi açlıklarını doyurmaya gayret ediyoruz. Ancak ortamı beslemede ve çocuklarımızın çocukluklarını yaşayabilmeleri için bize çok iş düşüyor. Bunu göz ardı etmemeliyiz diye düşünüyorum. /Archive/2021/3/3/151853663-ic3.jpg- Yalnızca Oyun izleği değil, Yolculuk ve Kamp izleklerini de oyunlarla ustaca harmanlamışsınız. Sosyal ortamlarda oyunlar neden bunca önemli? Çocukların arkadaşlarıyla dışarıda (sokakta, bahçede, kırda) oynamaktan uzak kalmaları ne kaybettiriyor onlara?Oyun oynamak öğrenmenin ilk adımı bence. Bebeğimizle kurduğumuz tahta küpleri üst üste dizme oyunu aslında bir öğrenme (ve fiziksel gelişim) oyunu. Veya ailece bir kutu oyunu oynadığımızda seçtiğimiz oyunun içeriğine bağlı olarak pek çok şey öğreniyoruz. Bununla birlikte sosyalleşiyoruz. Birlikte oynadığımız kişi ve kişilerle olan bağımız artıyor. Birlikte gülüp heyecanlanıyoruz. Yeri geliyor seçtiğimiz oyun, takım çalışması ve planlama gerektiriyor. Kimi zaman kazanıyor, başka zaman kaybediyoruz. Bazen aldığımız yanlış kararlara kızıyor, bazen de akılcı adımlarımızla gurur duyuyoruz.Bu saydıklarımın hepsine dönüp baktığınızda yaşamdan kesitler sunuyor aslında.- Üç kitabınızda da alanın/ konunun ilgililerine danışma yolunu seçtiğinizi teşekkür notlarınızdan da anlıyoruz. Bu yaklaşımın öykülerinize kattıklarından söz edelim mi?Memnuniyetle? Doğru kaynaktan gelen bilgiye değer veriyorum. Her mesleğin de incelikleri olduğuna inanıyorum. Ülkemizde maalesef herkes her işi yaparım diye ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımın kabul görmesini garipsiyorum.Çocuklara aktardığım bilgilerin doğru kaynaklardan teyit edilmiş olmasını gerçekten önemsiyorum. Tüm serilerim için bu böyle. Burcu ve Berk ile serimizde konu başlıklarına göre birbirinden değerli uzmanlarla çalıştık. Çılgın Sörfçüler serisinde rüzgâr sörfüne senelerini vermiş sporcular ve eğitmenlerle çalıştım.Renkgiller’de de aynı yaklaşımla, konu kampsa, farklı ortamlarda farklı şekillerde hayatlarına kampçılık girmiş kişi ve kurumlarla görüşerek hikâyemin içerisindeki bilgi akışını destekledim.Bunun en öncelikli sebebi, öykülerimde çocuklara bilgi de akıtabilme arzusu. Ufak ufak, hikâyeyle harmanlanmış şekilde. Çünkü pek çok durum ve ortam çocuklar için yeni. Kitaplarımız ülkemizin her yerine gidiyor. Birbirinden çok farklı kültür seviyesinde çocuğa ulaşıyor. Ben de istiyorum ki bu kitaplar başkalarının onlara gösteremeyeceğini aktarsın. Örneğin kampa hiç gitmemiş bir çocuk bu kitabı okuduğunda gözünde canlansın, heyecanla kendi de kamp yapmak istesin.Veya Türkiye’yi Renk Rock grubuyla gezerken, “Aaa dünyanın ilk güzellik yarışması Kaz Dağları’nda yapılmış!” diye şaşırsın.Bu ilginç bilgileri ancak o konunun uzmanından alabilirsiniz. O nedenle farklı kişilerden bilgi akışı olmasını çok önemsiyorum.- Resimleme sürecinde sevgili Merve Ergenoğlu’yla çalışmanızdan da söz etseniz...Sevgili Merve bence harika bir iş çıkardı. Onun çizim tarzına, renkli kesitler sunmasına, yarattığı karakterlere bayılıyorum. Henüz dijital çizime geçmediği dönemde sosyal medyada dikkatimi çekti. “Ben artık dijital de çiziyorum,” dediği noktada Renkgiller’i ona emanet ettik. O da karakterleri ve onların yaşam tarzını çok benimsedi. Hikâyeleri içselleştirdi. Hâl böyle olunca kendisinden de pek çok yaratıcı öneriler, çözümler geldi. Bu beni çok mutlu etti. Birlikte bu renkli ve sıra dışı aileyi hayata kavuşturduk âdeta. /Archive/2021/3/3/151902475-kapakic4.jpg- Doğayı paylaşmamız gereken canlıların ayrımsız hepsine eşit yakınlıkta bir tutum sergiliyorsunuz. Birlikte yaşama, birbirimizi anlama kültürü edinmeye ve tutarlı davranmaya çağrı diye de algılıyorum bu yaklaşımınızı; ne dersiniz?Kesinlikle! Benden daha iyi analiz etmişsiniz bu durumu? Doğa ve doğadaki canlılara çok hoyratça davrandığımızı düşünüyorum. İnsan, davranışlarına baktığınızda oldukça vahşi bir varlık. Girdiği ortamlara zarar veriyor. Doğayı yok ediyor, sırf korktuğu için hayvanları öldürmek istiyor… Nihayetinde çevreye verdiği zarardan herkes olumsuz yönde etkileniyor.Çocukluğum türlü tüylü dostla geçti. Pek çok köpeğimiz oldu. Babam onları çok güzel eğitirdi. Dedem kangal, kurt gibi büyük köpekler beslerdi. Sürekli kedilerim oldu ve bu da yetmezmiş gibi sokak kedilerine bakardım. İlkokula yürürken tekir bir sokak kedisi yolun yarısına kadar bana eşlik ederdi. Tam o noktada da bir kurt köpeğinin evi vardı. Andy herkese havlardı çünkü çocuklar onu korkutur, kızdırırdı. Bense Andy için cebimde kurabiye taşırdım. Evinin bahçesindeki parmaklıklardan uzanan elimden kibarca kurabiyeyi alır, onu uzun uzun sevmeme izin verirdi. Ben de etraftaki büyüklerin, “Aman kızım o çok vahşi. Dikkat et!” demesine hiç aldırış etmezdim.Muhabbet kuşlarım, civcivlerim, tavşanım da oldu. Akrep yakalamayı, örümceği öldürmeden yakalayıp bahçeye atmayı da çocukken öğrendim.Şimdi de evde istenmeyen varlıkları bana bildirirler? Görevim, zarar vermeden onları dışarı çıkarmak.Bu nedenle kitaplarımda mutlaka farklı canlılar olsun ve kabul görsün istiyorum. Onların da bizler kadar yaşam hakkı var.- Sanırım merak duygusu, keşfetmek/ fark etmekten duyulan haz/sevinç yalnızca çocuklukla sınırlı kalmamalı; bu özeliklerimizi yaşam boyu taşımalıyız, değil mi?Keşke? Ama evet. Öyle olmalı. İnsan bir noktada kısır döngüye kapılıyor sanıyorum. O zaman da esas olması gerekenleri, aslında hayatın özü olan keşfetme isteğini yitiriyoruz. Soru sorulmasını bile sorgulama olarak algılayan bir kültürüz. Karşısındakinin sorularını cevaplayamadığı için ezilen, bunu da kızgınlıkla gösteren kişiler çok. Veya çocuğunun meraklı hâllerinden bıkan, “Böyle saçma soru mu olurmuş?!” diye onu susturarak kendince işi çözdüğünü sananlar çoğunlukta. Cevabını bilmediği bir soruyla karşılaşınca öğrenmek için bir vesile çıkmasından ötürü sevinen kaç kişi vardır etrafımızda?- Şunu da sormadan edemeyeceğim: Kitapların hazırlık süreçlerinde epeyce eğlenmiş olmalısınız... ne dersiniz?Hem de nasıl! Özellikle oyunları planlarken tabii ki hepsini hatırlamam ve denemem gerekti. Çok zor günler geçirdim??- Çok teşekkür ederim.- Bu birbirinden güzel sorular için ben teşekkür ederim. Karşılıklı keyifli bir kahve sohbeti tadındaydılar.Renkgiller (Yollarda / Oyun Peşinde / Kampta) / Defne Ongun Müminoğlu, Merve Ergenoğlu / Artemis Yayınları / 60 / 64 / 56 s. / 4+ / 2021. Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Toyota yeşil teknolojiler için 500 milyar yenlik tahvil ihraçedecek

Toyota yeşil teknolojiler için 500 milyar yenlik tahvil ihraç edecek Japon üretici Toyota'nın, güvenlik ve yeşil teknolojilerin geliştirilmesi için toplamda 500 milyar yen (4,7 milyar dolar) değerinde şirket tahvili ihraç edeceği bildirildi. Toyota'dan yapılan açıklamaya göre firma, Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) projelerine katkı sunmak için kaynak toplanmasını hedefliyor.Japon üretici, güvenlik ve yeşil teknolojilerin geliştirilmesi için toplamda 500 milyar yen (4,7 milyar dolar) değerinde şirket tahvili ihraç edecek.Bu kapsamda bireysel yatırımcılara yönelik yıllık Japon yenine bağlı 100 milyar değerinde (935 milyon dolar) şirket tahvili 5 yıl süreli ihraç edilecek.Ülkenin Fuji dağı eteklerinde inşası süren, mobilitenin geliştirilmesine öncülük yapacak yüksek teknolojiye sahip "Woven City" şehri yatırımı için fon ayrılacak.Öte yandan araçların karbondioksit salınımlarının düşürülerek, elektrifikasyonlarının geliştirilmesine yönelik projeler de hızlandırılacak.Doğanın korunması ve trafik kazalarının azaltılması için Toyota, kurumsal yatırımcılara yönelik Japon yeni ve dövize bağlı en fazla 10 yıl süreli toplamda 400 milyar yen (3,75 milyar dolar) tahvil ihraç edilecek. AA

Yeni Zelanda'da 3 köpek balığıtürünün "karanlıkta parlama"özelliğine sahip olduğu keşfedildi

Yeni Zelanda'da 3 köpek balığı türünün "karanlıkta parlama" özelliğine sahip olduğu keşfedildi Yeni Zelanda kıyılarında araştırma yapan bir grup bilim insanı, 3 köpek balığı türünün "karanlıkta parlama" özelliğine sahip olduğunu keşfetti. Guardian'ın haberine göre, Belçika’daki Catholilique de Louvaim Üniversitesi ve Yeni Zelanda’daki Ulusal Atmosfer ve Su Enstitüsünden (NIWA) bilim insanları, Yeni Zelanda kıyılarında köpek balıklarıyla ilgili bir çalışma yürüttü.Yeni Zelanda'nın doğu kıyısındaki Chatham Rise'da 2020'de yapılan araştırmada, bilim insanlarınca daha önce bilinen 3 tür köpek balığında, biyolüminesans (canlıların ışık üretmesi ve saçması) özelliği tespit edildi.Araştırmayla 180 santimetreye kadar büyüyebilen küt burunlu köpek balığı (Kitefin) cinsi, "bilinen en parlak omurgalı" oldu.Araştırmacılar, "ışıklı dev köpek balığı" şeklinde nitelendirilen türün tehditlerden korunmak için ışık saçma özelliğine sahip olabileceğini belirtti. AA

Microsoft,Çin'i "ABD'deki kurumların elektronik postalarına siber saldırıdüzenlemekle" suçladı

Microsoft, Çin'i "ABD'deki kurumların elektronik postalarına siber saldırı düzenlemekle" suçladı Amerikan teknoloji şirketi Microsoft, Çin'i ABD'deki çok sayıda kurum, kuruluş ve şirketin elektronik postalarına siber saldırı düzenlemekle itham etti. BBC’nin haberine göre, Microsoft, e-posta sunucularına saldıran Çinli bilgisayar korsanlarının "devlet destekli, oldukça yetenekli ve bilgili" olduğunu belirtti.Bu saldırılarda, sunucu yazılımının faklı versiyonlarında daha önce tespit edilmeyen zayıf noktaların kullanıldığını aktaran ABD teknoloji şirketi, siber saldırıyı yapan Çinli hacker grubunun adının "Hafnium" olduğunu bildirdi.Siber saldırılarda salgın hastalıklar araştırmacılarının, hukuk firmalarının, yükseköğretim kurumlarının, savunma sanayisi şirketlerinin, düşünce ve sivil toplum kuruluşlarının hedef alındığı bilgisini paylaşan Microsoft, yazılımdaki zayıflıkları gidermek için güncelleme yaptıklarını duyurdu.ÇİN'DEN MİCROSOFT'A "SORUMLULUK" ÇAĞRISIÇin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Vınbin, başkent Pekin’de düzenlediği olağan basın toplantısında, Microsoft’un suçlamasına ilişkin siber saldırıların izini sürmenin teknik ve karmaşık bir konu olduğunu belirtti.Bu saldırılarla bir hükümeti doğrudan ilişkilendirmenin oldukça hassas siyasi bir mesele olduğu değerlendirmesinde bulunan Vang, "Çin, ilgili medya ve şirketlerin profesyonel ve sorumlu bir tavır benimsemesini, siber saldırıların karakterlerini temelsiz tahmin ve suçlamalar yerine yeterli kanıtlara dayanarak belirlemesini umuyor." ifadesini kullandı. AA

WhatsApp'a yeniözelliğini duyurdu

WhatsApp'a yeni özelliğini duyurdu WhatsApp, Snapchat'teki gibi gönderildikten hemen sonra 'kendi kendini imha eden fotoğraf' özelliğinin uygulamaya ekleneceğini duyurdu. Yeni gizlilik sözleşmesi sonrası birçok kullanıcısını kaybeden WhatsApp, kaybettiği kullanıcıları kazanmak için yaptığı değişikliklere devam ediyor.'Kendi kendini imha eden fotoğraf' özelliği, gönderen tarafından karşı tarafla paylaşılan görselin, bir süre sonra hem alıcı hem de gönderen kişinin ulaşamayacağı şekilde iki hesaptan da silinmesini içeriyor.İlk olarak Snapchat uygulamasında kullanılan özelliğin uygulamaya ekleneceğini duyuran WhatsApp, bu değişikliklerle 'gizlilik kuralları' konusunda mevcut hassasiyet seviyesini giderek artırmayı planlıyor. Birçok uygulama tarafından kullanılan özellik, aynı zamanda Instagram'ın mesaj kısmında da bulunuyor. cumhuriyet.com.tr

TikTok'a rakip uygulama geliyor: 'YouTube Shorts'

TikTok'a rakip uygulama geliyor: 'YouTube Shorts' YouTube, 'kısa video paylaşım özelliği' bulunan YouTube Shorts'u ABD'de kullanıma sundu. TikTok'a rakip olacağı düşünülen uygulamanın, kısa süre içerisinde küresel çapta kullanıma açılacağı tahmin ediliyor. YouTube, kısa video paylaşım özelliği bulunan yeni platformunu ABD'de kullanıma açtı. YouTube Shorts adı verilen platformun, son dönemde yükselişte olan TikTok'a rakip olacağı düşünülüyor. Özelliğin şimdilik beta test aşamasında olduğu belirtilirken, yakın zamanda dünya çapında kullanıma açılacağı tahmin ediliyor.Uygulamada, tıpkı TikTok'taki gibi, dikey olarak 1 dakikalık videolar çekilip paylaşılabiliyor.YouTube Shorts'un beta sürümünün şu anda 3.5 milyardan fazla görüntülemeye sahip olduğu belirtildi.Uygulamanın küresel çapta kullanıma ne zaman açılacağı ise henüz belli değil. cumhuriyet.com.tr

Twitter'ın Clubhouse'u: 'Spaces' Android'e geliyor

Twitter'ın Clubhouse'u: 'Spaces' Android'e geliyor Twitter'ın Clubhouse'a rakip olmayı amaçlayan hizmeti Spaces, artık sadece iOS kullanıcılarına özel değil. Twitter Spaces, Android'de de kullanılabilir hale geliyor. Twitter'ın Spaces adını verdiği ses tabanlı bir sohbet özelliğini Aralık ayında deneysel bir şekilde test etmesine sebep oldu ancak bu test sadece iOS üzerinde mevcuttu.Twitter, yaptığı duyuru ile Spaces'ı Android cihazlarına genişlettiğini duyurdu. Sesli sohbet özelliği bugün itibariyle bazı sınırlamaları olmasına rağmen Android üzerinde beta testine başlıyor.Hem Spaces'a ev sahipliği yapabildiğiniz hem de katılabildiğiniz iOS sürümünün aksine Android betası sadece herhangi bir sesli sohbet odasına katılmanıza ve konuşmanıza imkan tanıyor. Ancak Twitter yeni oda açma yeteneğinin yakında sunulacağını söylese de henüz bu imkanın ne zaman tanınacağına yönelik bir açıklama yapmadı. cumhuriyet.com.tr

‘Ölü’sanılan adam otopsi masasında canlandı

‘Ölü’ sanılan adam otopsi masasında canlandı Hindistan'da motosiklet kazası geçirmesinin ardından hastaneye kaldırılan ve öldüğü sanılarak solunum cihazından çıkarılan adamın hayatta olduğu otopsi sedyesinde kıpırdamasıyla anlaşıldı. Ailenin hastaneye dava açacağı belirtildi. Mahalingapur kasabasında motosikletle trafik kazası geçiren ve durumu ağır olan 27 yaşındaki bir adam bölgedeki özel bir hastaneye getirildi. Birkaç gün solunum cihazına bağlı kalmasının ardından doktorların öldüğünü söyleyerek cihazdan çıkardığı adam, otopsi yapılmak üzere yakınlardaki bir devlet hastanesine götürüldü. Sputnik'in yerel medyadan aktardığına göre, doktorlar otopsiye hazırlanırken adamın sedyede hareket ettiğini fark etti. Adam, acilen en yakındaki başka bir hastaneye götürülerek tedaviye alındı. Adamın sağlık durumunun iyileştiği belirtilirken, ailesinin ise özel hastaneye dava açacağı öğrenildi.  cumhuriyet.com.tr




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter