News - Haberler
Yeliz: Artık yüreğimin götürdüğüyere körükörüne gitmem
Yeliz: Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem Yeliz bu yıl 45. sanat yılını kutluyor. Şimdi, 1995 yılında Ahmet Kaya tarafından yorumlanan Beni Vur’la müziğe döndü. Yeliz bu yıl 45. sanat yılını kutluyor. Hepimizin kulağında bir Yeliz şarkısı mutlaka var.. Bu ne Dünya Kardeşim, Yalan, Sel Suyu Gibi, Hoşgeldin Bahar... Şimdi, 1995 yılında Ahmet Kaya tarafından yorumlanan Beni Vur’la müziğe döndü. “Yıllarca bir sürü hata yaptım. Şımarıktım, aklım on karış havadaydı, paranın pulun kıymetini bilmezdim… Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem” diyor. - Astroloji merakınızı duydum.Daha çok astronomi. Galaksi beni çok cezbediyor. Morgan Freeman’ın belgeselini izliyorum. Gökyüzüne, uzaya çok meraklıyım. Uçaktan ödüm kopar, ama şimdi beni çağırıp uzaya yollayalım deseler, koşa koşa giderim. -Ben sizi sanatçı olarak da, deli dolu ve harbi yanınızı da hep çok sevdim.Ah çok teşekkür ederim. Deli dolu ve harbiyim, doğru! - Fenerbahçelisiniz, Bebeklisiniz, mahallenin içten kızısınız.Çok Fenerbahçeliyim, doğru. Hepsi doğru. Şimdi 17.00’da sokağa çıkacağım, tanımazsınız beni. Hırpani, eşofmanlarla hayvanları beslemeye çıkıyorum. Buradaki komşularım 20 kişi beni dinlemeye geldiler bir akşam. “Biz sizi hep hayvanları beslerken görüyoruz, tanıyamadık Yeliz Hanım” dediler. Orada başka bir Yeliz oluyorum ben. Birçok Yeliz var da; şarkıcı ve günlük hayat Yelizleri’yle çok iyi geçinmem lazım. Sahnenin Yeliz’i, mücevherlerle bezenmiş bir elbise. Eve gelince onu çıkartır asarım…- Çıkartmadığınız zaman oldu mu?Olmaz mı hiç? Yıllarca oldu. Bir sürü hata yaptım. Onlardan ders alabildiğim için de ödüllendiriliyorum bence. - İnsan ders almayı nasıl beceriyor? Ders aldığını nasıl anlıyor?Şu arkanızdaki ayna var ya, o aynaya geceler boyunca baktım. Kendimi kendimden çıkartıp o aynaya konuştum. Hatayı bulup kendinizi bundan sonra nasıl onaylayacağınıza karar veriyorsanız, sorun yok demektir.- Hata nerelerdeymiş?Şımarıktım, aklım 10 karış havadaydı, paranın pulun kıymetini bilmezdim… Artık yüreğimin götürdüğü yere körü körüne gitmem.- Sanıyorum zengin ve okumuş bir ailenin kızı olarak doğdunuz.Zengin bir aileye doğmadım. Ben doğduğumda varlıklarını kaybetmişlerdi. Altyapı, görgü, asalet parayla olmuyor zaten. Kimler biliyorum, beş kuruş parasız, elli tane sosyete hanımefendiye şapka çıkartırlar… Ben mahalle kültürüyle büyüdüm. O tarafımı çok seviyorum. Sitede, rezidansta oturamam ben. Çıkıp bakkalımla, sokaktaki esnafla, caddedeki işportacılarla konuşmayı çok seviyorum. Muhtarlığa adaylığını koy diyorlar bana! Seviyorum böyle yaşamayı. Kedilerle, köpeklerle konuşurum… Deli diyecekler bana… Ama sahne başka.- Çok mu şık olursunuz?Tuvalet giymem, ama çok şıkırtılıyımdır. Çok aksesuar kullanırım. Küpesiz yatamam bile, o derece. Sahnede daha da fazla. - Bu İtalyan Lisesi’nin şarkıcı yetiştirmede ciddi bir rolü var herhalde. Baktım da, siz, Nilüfer, Parla Şenol, Asu Maralman; kimbilir başka kimler…Asu önceydi tabii. İtalyan Kız Ortaokulu’ydu o zaman ilk başlanan okul. Ben hazırlıktayken, Nilüfer Orta 2’deydi. Öğle aralarında ona şarkı söyletirlerdi. Ay bu ne güzel ses diye içim giderdi. Sonra liseye geçti, Dünya Dönüyor’u yaptı. Baktım onun gibi ben de söylüyorum. Hemen Nilüfer’i aradım.- Arkadaşlığınız var mıydı?Tabii, vardı. Ben de şarkı söylemek istiyorum dedim, çok yardım etti. 45 sene evvel yani. Lise 1’deyken okulu bıraktım maalesef. Koşturmaktan okulu bıraktım. O zaman tabii kavak yelleri. Gerçi biz o yaşlarda çocuktuk, şimdiki gençler birer küçük kadın – adam. Biz çocuk çocuk yaşadık./Archive/2021/2/27/011205646-cmt24-yeliz1-y30.jpg- Bir de o dönemlerde Eurovision elemeleri var, değil mi?Evet, 1975 yılıydı. Rahmetli Selmi Andak’ın bestesi, Hayalimdeki Adam. Sözler de Çiğdem Talu’ydu. Çiğdem Abla Bebek’te bizim sokakta otururdu.- En sevdiğiniz şarkınız hangisi oldu?Hiç ayırt edemiyorum ki… Bundan bir önceki albümde Soner Arıca’nın bestesini ve söz yazarlığını yaptığı Gidiyorum’u, çok zor bir parça olmasına rağmen çok seviyorum. Ondan sonra Tamer’in bestesi, Aysel Gürel’in son sözleri Bekle Yağmur Geliyorum’u çok seviyorum. Türk Sanat Müziği albümü de yaptım ben. Orada Gündüzüm Seninle Gecem Seninle’yi çok güzel okumuşum. - Sahnede TSM, arabesk de okuyorsunuz zaten.Evet, çok da seviyorum. 80’lerin sonunda zaten herkes arabesk okudu. Ama ben severim zaten.- Geldik son single’a. Nasıl çıktı?Ben evde oturup bangır bangır müzik dinlerim. Kayahan ve Ahmet Kaya, benim hastalık derecesinde bağlı olduğum iki müzisyen. İnşallah Kayahan’dan da bir şarkı okurum. Ahmet’in şarkılarını sahnede okurum hep. Beni Vur’u okumadım bile.- Neden?Biri duyar da okur diye! Yıllardır korkuyordum birisi okur diye, ödüm patlardı. Özgür Aras aradı, hadi 45. Yıl’a özel bir şey yapalım dedi. Samsun Bey’le (Demir) konuştuk, DMC’den, o da çok sevindi. İlk menajerim Şenay Düdek’le konuştum. Ne okusam diyoruz, sürekli yazışıyoruz falan. Birdenbire “Yeliz n’apıyorsun, ‘Beni Vur’ var ya” dedim. Hemen Samsun Bey’i aradım. Şarkıyı çok güzel sözlerle emanet ettiler bana. - En çok neresi vurdu?“Sana bir sırrımı söyleyecektim, seni alıp götürecektim…” Beni mahvetti burası. Hep ağladım. Çok ağladım. Bu benim Ahmet Kaya’da bir numaram. Alper Atakan muhteşem bir altyapı yaptı. Gitarla ortak bir ton bulduk. Bir saatte okudum stüdyoda. O kadar dolmuş ki içim zaten… - Ne heyacanlıdır o bekleme de…Hem de nasıl. Yayınlanınca da ağladım. Zaten şarkıyı dinleyip hala ağlıyorum. Çok duyguluyum zaten.- Zaten sanatçı öyle oluyor biraz da.Aslında sanatçı duygulu olacak diye bir kural yok. Çok duygusuz okuyanları da biliyorum ben. Duygulu kişi kendini belli eder. Duruşun başka olur. Yıllardır benim duruşum hep aynı, hiç bozmadım. Beni yeni tanıyanlar, hep tahmin ettiğim gibisiniz derler. Başka nasıl olacaktım ki?- Yeni jenerasyonlar da sizi keşfettiler; hatta belki de hiç unutulmadınız…Yalan’la gençler keşfetti. Bir de Bu Ne Dünya Kardeşim’i biliyorlar.- Aslında hep çalıştınız, hep sahnedeydiniz…Evet, hiç kopmadım. İki yılda bir albüm hep yaptım. Çoğunlukla romantik şarkılar, öyle severim. Muhakkak içinde hüzün olan şarkılar severrim.- Hayatta da öyle değil mi, bir tarafta hüzün hep vardır.Ya burnumuzun direği sızlar, en mutlu anımızda bile gözümüz dolar…- En güzel, en tutkulu aşkınız kimdi?0ooo, çok! Bir tane olmadı. Aşk yaşa göre boyut değiştiriyor. 20 yaşındaki heyecan bambaşka, 50’de başka türlü bir heyecan var. Ama Ahmet, benim hayat boyu hiç unutamadığım tek aşkım. Hiçbir zaman birliktelik yaşamadık, ama benim için çok özeldir.- Birlikte olmadık ne demek?Cinsel anlamda birliktelik yaşamadık. Telefonumda yanında bir kalp emojisiyle kayıtlıdır. Aşk zaten kavuşamamaktır bence. Kavuşunca, sevgi büyüyor, yıllar içinde de arkadaşlığa, alışkanlığa evriliyor. Aşk, vuslata erememektir bence. - Murathan Mungan’ın o şahane şiiri gibi.Hah, tam öyle. Fatih TürkmenoğluMario Levi: Mutluktan hiçbir yazıçıkmaz
Mario Levi: Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz Mario Levi ile buluşup yeni kitabından, hayattan uzun uzun konuştuk. İstanbul Serisi’nin üçüncü kitabı O Pazartesi'nde okuru bizi Eminönü'ne davet ediyor ve yaşadığımız günleri, İstanbul’u geçmişle köprü kurarak anlatıyor. - O Pazartesi romanınız, tarihî esnaf lokantalarından çarşılara, tatlıcılardan kahvecilere, balıkçılardan mezecilere, bugünün gözüyle İstanbul yolculuğu gibi adeta. Bir yandan da hüzünlü çünkü hiçbiri yaşamıyor o mekânların. Geçmişimizi hatırlatan aidiyetliklerimiz bir bir yok oluyor hatta o ruh ölüyor. Ne dersiniz?Sorunuz gizliden gizliye cevabını da taşıyor! Hayatımda deri izler bırakmış, bana gördüğünüz gibi, bir roman bile yazdırmış Eminönü, bir cehaletin istilasına uğramış gibi adeta. Geçmişe övgüler düzmek istemiyorum. Romanı da bunun için yazmadım. Böyle bir duygum yok çünkü. Ama sadece bazı değerlerin yok olduğunu görmek değil, bu yok oluşun farkında bile olmayanlarla o sokaklarda gezmek insanın içini acıtıyor doğrusu. Ben bu romanda dizinin diğer romanları gibi bugünün resmini görmeye ve göstermeye çalışıyorum. Trajedi de buradan doğuyor zaten.- En son romanınızda kendi hayatınızdan izler vardı. “Oiram” karakterinde özellikle. O Pazartesi’nde de karakterlerden sizden, anılarınızdan bir parça var mı?Elbette! Hepsi anılarımdan ve tanıdığım insanlardan izler taşıyor! benim bütün romanlarım öyle. Önemli bir farkla. Bu insanların hiçbiri bu hikâyelere geçtikleri şekliyle gerçekte var olmadı. İzler taşıyor lafını boşuna söylemiyorum. Bir veya birkaç iz bir kahramanın inşa edilebilmesine yetiyor. Onu inşa etmenize imkân veren unsurlar da tecrübelerinizde gizli. Şimdi edebiyatın hayatın birebir anlatımı olmadığında edebiyat olacağını da hatırlatalım mı?- Nasıl bir çocukluk geçirdiniz. Romanda baba-oğul ilişkisi de oldukça irdelenmiş. Sizin babanızla ilişkiniz nasıldı?Terapi seansına hoş geldiniz! (gülüyor) Ebrucuğum uzun uzun nasıl anlatayım burada. Hepsini romanlarıma ve hikâyelerime gizledim. Arayan bulur. Yazar olmama yetecek kadar kederli ve kırgınlıklarla yüklü yıllar yaşadım diyelim. Ben en çok kendimi yeteri kadar anlatamama duygusundan çektim. Hâlâ da çekiyorum. Belki de bunun için yazmakta direniyorumdur kim bilir.- Hocapaşa Sokağı tam bir lezzet sokağı... Namlı Rumeli Köftecisi efsane. Sahici bulduğumuz lezzetlerin tadına varmanın bir yaşama ustalığı duygusunu yaşattığı da aşikâr. Tarihi, şehrin kimliğini inşa etmiş o müthiş lezzetler artık bilinmiyor. İlham kaynaklarımız birer birer yok olurken ruhumuzu da kaybediyor muyuz? Hocapaşa Sokağı ile alakalı yorumlarınıza kesinlikle katılıyorum. O sokak benim bu çevreden, kayıpların uyandırdıklarına rağmen, hepten kopmama sebeplerimden biridir. Şehrin lezzetlerinin tadına varmak bir yaşama ustalığı mıdır, bilmiyorum. Ustalık payesi hakkında hep şüphelerim olmuştur çünkü. Bir şehrin tarihine ve duygu iklimine sahip çıkmaktır, bir coğrafyada yaşadığını hissetmektir ama bu kesin. Bu yolun yolcuları azalsa da hâlâ var, görmezlikten gelemem. Bakalım ama nereye kadar.- Romanda yer alan fotoğraflar, kişiler, günlük, samimi ve gerçek. Aslında tam da Eminönü. Bu durumda bireyler de mekanlar gibi bir şehrin hafızasını inşaa eder mi? Tabii. Giderek anlamsız bir dünyada, bu yaşadığımız dünyada yazmak aksi halde nasıl meşru, hatta kaçınılmaz hale gelebilir ki.- Biraz da hayattan konuşalım. Burdan geriye baktığınızda geçmişte saplanıp kaldıklarımızı, bocalamalarımızı görüp bazı meseleleri ne kadar da büyütmüşüz diyoruz ve üzüldüğümüze üzülüyoruz. Anlıyoruz ki acılar olmadan mutluluk da olmuyor. Hepsi bir bütün. Hayatın anlamı ve manasının şifresi burada mı?Burada! Tam da burada! Bunu öğrencilerime de söylüyorum. Edebiyat tarihine bakın. Yazarların yaşadıklarına da... Mutluktan hiçbir yazı çıkmaz. Yazabilmek bir mutluluk verebilir, gerçeği göz ardı edemem. Ama onun için de, hele inandıklarınızı yazmak için çok çetin sınavlardan geçmeniz gerekiyor. Hem yaşadığımız bu dünyada ben mutlu bir insanım diye ortalıkta dolaşan, üstüne üstlük bir de bu duruşunu marifet sayıp yaymaya çalışan ya aptaldır ya da sahtekâr. Geçmişte yaşadığımız acıları bazen gülümseyerek hatırlamamız meselenin ciddiyetini örtmeye yetmez, olsa olsa büyüdüğümüzü ve acılar karşısında biraz donanım kazanmaya başladığımızı gösterir. O kadar haksızlığın, çocuk ölümünün, yoksulluğun, kadın cinayetinin olduğu bir dünyada hâlâ mutluyum mu diyorsunuz? Gidin yaşayın o zaman mutluluğunuzu! Ama edebiyata bulaşmayın!- Kapitalist düzenin modern köleleri olarak sevmediğimiz işlerde çalışıp konforlu alanlarımıza bağlılığımızla, çemberin dışına çıkmaya cesaret edemiyoruz. Çocuğun okul taksitlerini ya da evin kirasını düşünürken “anı yaşamak” anlamsız geliyor. Halbuki yine aynı bu düzende “anı yaşa”, “niyet et olsun” gibi gerçek dışı söylemler pazarlanıyor. Yazdıklarınızla tarihe tanıklık yapan biri olarak “an” da kalmak ne kadar mümkün? Yoksa bu gerçeğimizden kaçmak için bir aldatmaca mı? Bu konularda birçok içi boş kitabın yazıldığı doğru. Saçma sapan görüşlerin marifetmiş gibi pazarlandığı, bu pazarlamalardan hatırı sayılır kazançlar elde edildiği, etrafımızda tabiri caizse birçok lüzumsuz insanın dolaştığı da doğru. Medeniyetimizin kölelerinin bu aldatılmaya ihtiyacı var! Asıl acıklı görünen de bu. Öte yandan bunu yapmanın, yani ‘an’ı yaşamanın o kadar da zor olmadığını düşünebiliriz ama. Büyük laflara gerek yok. Yaşanan günlerin zorluğunu da haksızlıklarını da ortadan kaldırmaz ama, biraz yemek artığını, bayatlamış ekmeğinizi, sokaktaki aç köpeklere vermeyi düşündünüz mü? Ya boş bir sıvı yağ şişesinde bir avuç toprakla çiçek yetiştirmeyi? Direniş... Anlatabiliyor muyum?- Günümüze gelirsek en severek gittiğiniz, ilham aldığınız yerler ve müthiş lezzetleri bize anlatsanız..Bunun için başka bir kitap yazmam lazım! İstanbul’un çarşılarını ve pazarlarını gezmeyi seviyorum. Oradan her an beni etkileyecek, içimde bir hikâye fikrini doğuracak bir yüz ifadesiyle karşılaşmam mümkün. Deniz kıyılarını seviyorum. Bu şehrin deniz duygusunu taşımadan yaşanamayacağını düşünüyorum çünkü. Esnaf lokantalarını seviyorum. Yemek geleneğimizi en çok onların yaşattığına inandığım için. Sokak lezzetlerini seviyorum. Onlar da bana tuhaf bir özgürlük duygusu yaşatıyorlar. Bir de ben sinemaları çok özledim!- Çocukken en sevdiğiniz yemek?Ben çocukken pek bir iştahsızdım. Ama en çok sevdiğim evde palamut balığından yapılmış lakerda idi galiba. Ona dayanamazdım işte! Dedemin evinde her pazar öğle yemeklerinde yediğimiz mayonezli levreğe de, fırın makarnaya da kayıtsız kalamazdım, babaannemin cuma sabahları erkenden kalkıp yaptığı dana dili söğüşün yağlı tarafından birkaç parçayı dumanı üstündeyken, suyuna ekmek banarak yemeyi de... Bir de tabii, vazgeçilmez bir çocuk klasiği! Izgara köfte ile kızarmış patates!- Bizimle paylaşabileceğiniz özel bir tat ve tarif var mı?Kaşkarikas.Orta büyüklükte sakız kabaklarının her iki tarafını kesip ortadan ikiye bölüyorsunuz. Kabağı oymadan önce kabuklarını salatalık soyar gibi soyuyorsunuz. Çıkan şeritleri ikişer üçer santimlik parçalara bölüyorsunuz. O parçaları tuzlu suyun içinde bekletiyorsunuz ve süzgeçten geçiriyorsunuz, iyice yıkıyorsunuz. Bir tencereye koymadan önce (ölçü 8 sakız kabağı ölçüsü içindir) iki limonun suyu, dört çorba kaşığı zeytinyağ, bir tatlı kaşığı şeker, yarım tatlı kaşığı tuz koyuyorsunuz. Yarım bardak kadar da su... Tencerede iyice karıştırıyorsunuz. 5-6 diş sarımsak da koyuyorsunuz. 15 dakika haşlıyorsunuz, sonra soğumasını bekliyorsunuz. Bunu bir zeytinyağlı çeşnisi olarak sunuyorsunuz. - Aile geleneğinizde müthiş lezzetler olduğunu biliyorum. Ki romanlarınızda da karşılaşabiliyoruz bu tatlarla. Özel günlerde bu lezzetleri yapıyor musunuz? Kızlarınız bu lezzetleri seviyor mu? Sofranız nasıl?Bu yemekleri elime geçen her fırsatta yapıyorum. Yapmadan anlatamazsınız zaten. İki büyük kızım, Deniz ile Pınar bu yemekleri biliyor. Bazılarını çok sevdiklerini düşünüyorum. Küçük kızım Masal, henüz pek azını biliyor. Ağzının tadını biliyor görünüyor ama. Bir gün öğreneceğinden hiç şüphem yok. İstemesi halinde ona da öğreteceğim. Daha yedi yaşında. Şimdilik omlet, salata ve kurabiye yapmakla yetiniyoruz!- Hâlâ aşk var mıdır? Yoksa romanlarda mı kaldı?Romanlarda kalması olmadığı anlamına mı gelir? Aşk tabii ki var. Yaptığını aşkla yapmak, hayata aşkla sarılmak da en önemlisi.- Romanlarınızca zeki mizahınızı hiç bırakmadığınız ve bize bu eski tatları, mekanları kısaca İstanbul’u hatırlattığınız için çok teşekkürler.. Son söz alsam sizden..Geçip gidiyoruz bu dünyadan. Ben en çok edebiyata ömrünü adamış bir insan olarak anılmak istiyorum. Öteki meziyetlerim hakkında da, o da varsa tabii, başkaları karar versin. Bir de artık en vazgeçilemez değerin iyilik olduğuna inanıyorum. Birilerinin bu tercihime bir aptallık ve saflık diyeceğini bile bile... Ebru D. DedeoğluDoğallığın peşinden yaylalara döndü
Doğallığın peşinden yaylalara döndü Nebyan Doğal’ın kurucusu Nazlı Uyanık Yıldız, “1990’lardan itibaren nasıl hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyor. London School of Economics’ten yüksek lisans yapmak, mühendis olmak, uzun yılla profesyonel hayatta çalışmak onu ata topraklarına dönmekten alıkoymamış.Nazlı Uyanık Yıldız, kızı doğduktan sonra doğal ete ve gıdaya ulaşmanın zorluklarını fark etmiş ve memleketi Samsun’da Bafra yaylalarında erkek kardeşiyle birlikte hayvancılığa başlamış. Hayvancılık öyle bilmediği iş değil üniversite yıllarına kadar zamanının geçtiği yer. Kuzuların, koyunların peşinden az koşmamış yaylalarda. İki kardeş 2014’te kurdukları Nebyan Doğal markasıyla doğal et ve organik ürünler satıyorlar.Nebyan Doğal’daki başarısı Nazlı Uyanık Yıldız’a dünya çapında 60 ülkeden girişimcilerin yarıştığı ‘Yılın Tarım Girişimcisi’ yarışmasında 3’üncülük ödülü ‘Yılın Kadın Girişimcisi Yarışması’nda da Yöresinde Fark Yaratan Girişimci ödülünü de getirmiş. “1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını. hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyen Nazlı Uyanık Yıldız ile konuştuk .* Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?Anadolu lisesini okumuş, iyi puan alırsan mühendislik okursun mottosuyla yetiştirilmiş bir jenerasyonuz. Koç Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudum. Mezun olduktan sonra London School of Economics’de yüksek lisans yaptım. Bir süre Londra’da çalıştım. Ama sonra ülkemde yaşamak istedim. 10 yıl profesyonel hayatta çalıştım. Hatta bir eğitimle ilgili bir iş denemem oldu ama başarısız oldum. Ama profesyonel çalışırken hep aklımın bir köşesinde kendi işimi kurma hayalim vardı.* Bu hayalin ürünü mü Nebyan Doğal?Samsunlu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokuldan lise sona kadar hayatım Samsun’da geçti. Bafra’nın Soğuksu Yaylasında dedemlerin yaylası var, babamların, annemlerin atlarla gittiği yer. Yazlarımız, kışlar da hafta sonu hep bu yaylada hayvanlarla iç içe geçti. Hayvancılık hayatımızın büyük bir parçasıydı. Duygusal anlamda çok bağlı olduğum bir yer yayla. Ama 1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını, kentlere göç edildiğini, hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Çocukluğumuz boyunca her yıl birer birer azalarak bunlara tanık olduk.Yaylalara dönüşü nasıl sağlarız, insanları nasıl buralarda tutarız diye düşünürdüm hep. En yakınlarımız bile dağda koyun peşinde koşacağıma gider inşaatta çalışırım dedi maalesef. Köylerde sadece yaşlıların kaldığını yaşayarak gördük.Nebyan’ı hayata geçirmemiz biraz da benim annelik sürecimle oldu. Organik gıda, serbest geze hayvan, tam bizim yaylalarda olan şeydi aslında. Doğal et bulmak büyük problemdi. 2014’ten bahsediyorum. Kentlerdeki insanların bu isteğini fark ettim, bir de yaylalarımızda emeğinin karşılığını alamayan ve hayvancılığı bırakan insanları... Sonra dedik ki bu iki tarafı bir araya getirebiliriz. Nebyan Doğal böyle başladı.* Bir iş denemeniz başarısız olmuş, Nebyan’ı kurarken endişelenmediniz mi?İlk yıl bizim için bir denemeydi. Bize göre yaylamızın eti dünyanın en lezzetli etiydi, ama bakalım insanlar beğenecek mi dedik. Türkiye’de küçük baş hayvancılık azaltıldığı gibi insanlarımıza da unutturuldu. Daha çok büyükbaş ithal hayvanlar tercih ediliyor. O yüzden başlarken de çok emin olamadık. Hayvanları kendi yaylalarımızdan getirip 2015’te İstanbul Riva’da kendi üretim tesisimizi kurduk. İlk başta kendi sürümüzle başladık. Sonra orta Karadeniz bölgesindeki yaylalardan koyun almaya başladık. Adeta bir üretici birliği oluşturduk. Şu anda da 200’den fazla üreticimiz var. Yıllık 15 bin küçük baş tüketimimiz var.* Yurtdışında da eğitim aldınız hayalinizdeki iş bu muydu?İnsanların hayatına dokunabileceğim bir iş yapmak istiyordum. Hayvancılık yapmayı Londara’daiken hayal ediyor muydum hayır. Ama geldiğim noktadan da çok mutluyum. Bizim amacımız tarım ve hayvancılığa değer katmak. Şu anda Nebyan’da 40 kişi çalışıyor. 200 de üreticimiz var.* Kaçı kadın?Kadınların emeği çok fazla. Ama çiftçi kayıt sistemi ve banka hesaplarına baktığımızda her şey erkeklerin üstüne. Belki iki üç tane kayıtlı kadın üreticimiz vardır. Et işleme tarafında daha çok erkekler çalışıyor, yönetim ekibimizde ise çoğunluk kadın.* İnsanlar pandemiyle doğal ürünün önemini daha iyi mi anladı?Kurulduğumuz ilk dönemde insanlara neden doğal eti tercih etmeleri gerektiğini anlatarak geçirdik. Doğal ürün nedir, serbest gezen hayvanın ne tür faydaları var diye hakikaten o zaman ciddi bir efor harcadık. Biz 2015’te internetten satışa başladık. Soğuk zincirle etleri insanların evlerine götürüyoruz. Ama geçen yıl perakende satış noktalarımızı açmaya başladık. Çekmeköy’de, Kanyon’da ve Ankara’da birer mağazamız var.* Et önemli bir besin, ama fiyatlar çok yüksek değil mi?Maalesef üretmediğimiz için fiyatlar bu kadar yüksek. Başta yem olmak üzere her türlü girdide dışarıya bağımlıyız. Üreticiyi destekleme politikalarını benimsemediğimiz sürece bu gidişatın aşağıya döneceğini de düşünmüyoruz. Nebyan olarak bizin de yapmaya çalıştığımız üretimi artırmak. Bizimle birlikte ikinci jenarasyonun köylere döndüğünü gördük. Bu bizim için büyük mutluluk kaynağı. Üretimi desteklemediğimiz sürece de fiyatlar daha da yükselecektir.KADINI YİNE KADINLAR KURTARIR* Başarıyı yakalamak isteyen kadınlara ne önerirsiniz?Kadınlar bir araya gelerek kooperatif kursunlar. Birlikte bir şeyler üretirlerse güçleri artar. Önemli olan doğru ürünü üretebilmek./Archive/2021/2/27/005942449-kavaknuy.jpg* Kadına şiddet çok arttı, bunun önüne nasıl geçilebilir?Hem kadın hem erkek kadını sadece anne ve eş olarak gördüğü sürece kadınlar ezilecek. Şiddet her eğitim seviyesinde her yerde görülüyor. Tabi adalet sistemimizin bunların karşılığını vermesi gerekiyor. İyi hal indirimlerini, tecavüzcüsüyle evlendirme, kravat taktı diye cezadan indirim gibi uygulamalara izin verildiği sürece şiddetin artmasına destek vermiş oluyoruz.Gerçek işleyen bir adalet mekanizması oluşturulmalı. Her alanda eşitlikçi politikaları uygulanmalı.Siyasi partilerden bağımsız olarak tüm kadın milletvekillerinin ülkedeki kadın problemini kabullenip bununla yüzleşip, buradaki değişimin öncüsü olmaları gerekiyor. Bu yükü öncelikle onlar üstlenmeli. Kadını yine kadınlar kurtarır.İki kız çocuğum var. Annelere çok iş düşüyor. Kızlarımıza prens, prenses masallarının gerçek olmadığını anlatmalıyız. Kendilerini bağımsız bireyler olarak yetiştirmesi gerekiyor. Erkek çocuklara kadınlara nasıl davranılması gerektiğini küçüklükten anlatmalıyız.ÖZGÜRCE YAŞANAN BİR ÜLKE HAYALİ* Günlük rutininiz nasıl, ne tür tutkularınız var?İki kız çocuğum ve bir işim var hepsini birden büyütmeye çalışıyorum. Güne çok erken başlarım. Doğa sporları tutkum. Kayak yapmak en mutlu olduğum yer. Bir kaza geçirmeme rağmen bırakmadım. Doğanın içinde olmak tutkum. Kano, sörf yapıyorum. Oturup zaman geçiren biri değilim, sürekli hareket halindeyim. Ancak zihnimi bu şekilde dinlendiriyorum.* Ne dinler, neler okursunuz?Müzik kulağım çok iyidir. Hatta lisedeyken konservatuvar mı okusam gibi bir yol ayrımına da gelmiştim. Piyano çalıyorum.Başucumda mutlaka işimle ve ebeveyn krizleriyle ilgili bir kitap olur. Son dönemlerde, sürdürülebilir tarım hayvancılık okuyorum.* Dostlarınızı neye göre seçiyorsunuz?Bir şekilde hayatımız kesişmiş yürümeye başlamışız. Karşılıklı dürüstlük ortak noktamız olmuş.* Bir idolünüz var mı?Çok fazla biyografi okuyorum. Hamdi Ulukaya, Nevzat Aydın, Gamze Cizreli gibi insanların hayatı beni motive ediyor.* Nasıl bir Türkiye haliniz var?Gençlerimizin kendi memleketine umutla baktığı, kadın, erkek barış içinde kardeşçe, özgürce yaşayabildiğimiz bir Türkiye. Teknolojiyi, bilimi, hayvancılıkta, tarımda kendine yeten, meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum. ŞEHRİBAN KIRAÇDoğru beslen, menopozu hafif atlat
Doğru beslen, menopozu hafif atlat Menopoz da bu mevsimlerden sonbahar gibi gözüküp doğru yönetildiğinde hiç kışa dönmeyen bir mevsim olarak kalabilir. Burada beslenme çok önemlidir. Kadınların hayatında dönemler kendi içlerinde iç içe geçmiş mevsimler gibidir.Menopoz da bu mevsimlerden sonbahar gibi gözüküp doğru yönetildiğinde hiç kışa dönmeyen bir mevsim olarak kalabilir. Burada beslenme çok önemlidir.Menopoza ve ötesine geçiş sırasında, östrojen hormonu azalmaya başlar ve normal döngüsel östrojen ve progesteron düzeninizi bozar.Azalan östrojen seviyeleri, metabolizmanızı olumsuz etkiler ve potansiyel olarak kilo alımına yol açar. Bu değişiklikler aynı zamanda kolesterol seviyenizi ve vücudunuzun karbonhidratları sindirme şeklini de etkileyebilir. Çoğu kadın, bu geçiş döneminde sıcak basması ve uyku güçlüğü gibi semptomlar yaşar. Ek olarak, hormon değişiklikleri, kemik yoğunluğunun azalmasına yol açar ve bu da kırık riskinizi artırabilir. Neyse ki diyetinizde değişiklik yapmak menopoz semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabilir.GIDALAR YARDIMCINIZBazı yiyeceklerin sıcak basması, zayıf uyku ve düşük kemik yoğunluğu gibi bazı menopoz semptomlarını hafifletmeye yardımcı olabileceğine dair kanıtlar vardır.SÜT ÜRÜNLERİSüt, yoğurt ve peynir gibi süt ürünleri, hepsi kemik sağlığı için gerekli olan kalsiyum, fosfor, potasyum, magnezyum ile D ve K vitaminlerini içerir. Süt, uykuyu iyileştirmeye de yardımcı olabilir. Bir inceleme çalışması, örneğin süt ve peynirde bulunan glisin amino asitinde yüksek gıdaların menopoz dönemindeki kadınlarda daha derin uykuyu teşvik ettiğini buldu.Ayrıca, bazı kanıtlar süt tüketimini 45 yaşından önce ortaya çıkan erken menopoz riskinin azalmasıyla ilişkilendiriyor.SAĞLIKLI YAĞLAROmega-3 yağ asitleri gibi sağlıklı yağlar menopoza giren kadınlara fayda sağlayabilir. 483 menopozlu kadında yapılan bir inceleme çalışması, omega-3 takviyelerinin sıcak basma sıklığını ve gece terlemelerinin şiddetini azalttığı sonucuna varmıştır. Test etmeye değer olabilir.Omega-3 yağ asitleri bakımından en yüksek yiyecekler arasında uskumru, somon ve hamsi gibi yağlı balıklar ve keten tohumu, chia tohumu ve kenevir tohumu gibi tohumlar bulunur TAM TAHILLARTam tahıllar, lif ve tiamin, niasin, riboflavin ve pantotenik asit gibi B vitaminleri de dahil olmak üzere besin maddeleri bakımından yüksektir. Tam tahıllar açısından zengin bir diyet, kalp hastalığı, kanser ve erken ölüm riskinin azalmasıyla ilişkilendirilmiştir Bir incelemede, araştırmacılar günde üç veya daha fazla porsiyon tam tahıl yiyenlerin, çoğunlukla rafine karbonhidrat tüketenlere kıyasla kalp hastalığı ve diyabet geliştirme riskinin yüzde 20-30 daha düşük olduğunu buldular.11.000'den fazla postmenopozal kadında yapılan bir araştırma, günde 2.000 kalori için 4.7 gram tam tahıllı lif yemenin, 2.000 kalori başına yalnızca 1.3 gram tam tahıllı lif yemeye kıyasla erken ölüm riskini yüzde 17 azalttığını belirtti Tam tahıllı yiyecekler arasında esmer pirinç, tam buğday ekmeği, arpa, kinoa, Horasan buğdayı (kamut®) ve çavdar bulunur.MEYVE VE SEBZELERMeyve ve sebzeler, vitamin ve mineraller, lif ve antioksidanlarla doludur. 17.000'den fazla menopoz dönemindeki kadında yapılan bir yıllık bir müdahale çalışmasında, daha fazla sebze, meyve, lif ve soya yiyenler, kontrol grubuna kıyasla sıcak basmalarında yüzde 19'luk bir azalma yaşadı. Bu azalma, daha sağlıklı beslenme ve kilo kaybına atfedildi.Turpgillerden sebzeler özellikle menopoz sonrası kadınlar için faydalı olabilir. Bir çalışmada, brokoli yemek, meme kanserine bağlı bir östrojen türünün düzeylerini düşürürken meme kanserine karşı koruyan bir östrojen türünün düzeylerini artırdı. Koyu meyveler menopoza giren kadınlara da fayda sağlayabilir. 60 menopozlu kadında yapılan sekiz haftalık bir çalışmada, günde 25 gram dondurularak kurutulmuş çilek tozu, bir kontrol grubuna kıyasla kan basıncını düşürdü. Bununla birlikte, daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır .91 orta yaşlı kadında yapılan sekiz haftalık bir başka çalışmada, günlük 200 mg üzüm çekirdeği özü takviyesi alanlar, bir kontrol grubuna kıyasla daha az sıcak basması, daha iyi uyku ve daha düşük depresyon oranları yaşadı. FİTOÖSTROJEN İÇEREN GIDALARFitoöstrojenler, vücudunuzda zayıf östrojen görevi gören gıdalardaki bileşiklerdir. Bunları diyete dahil etme konusunda bazı tartışmalar olsa da, en son araştırmalar, özellikle menopoza giren kadınlar için sağlığa fayda sağlayabileceğini öne sürüyor Doğal olarak fitoöstrojen içeren yiyecekler arasında soya fasulyesi, nohut, yer fıstığı, keten tohumu, arpa, üzüm, çilek, erik, yeşil ve siyah çay ve çok daha fazlası bulunur. Soya ile ilgili 21 çalışmanın gözden geçirilmesinde, en az dört hafta soya izoflavon takviyesi alan menopoz sonrası kadınlar, plasebo alanlara kıyasla yüzde 14 daha yüksek östradiol (östrojen) seviyelerine sahipti. Ancak sonuçlar önemli değildi. 3 ila 12 ay arasında değişen 15 çalışmanın başka bir incelemesinde, soya, izoflavon takviyeleri ve kırmızı yonca dahil olmak üzere fitoöstrojenlerin, ciddi yan etkileri olmaksızın, kontrol gruplarına kıyasla sıcak basma insidanslarını düşürdüğü bulundu KALİTELİ PROTEİNMenopoz, östrojendeki düşüş, kas kütlesi ve kemik gücünün azalmasıyla bağlantılıdır.Bu nedenle menopoza giren kadınların daha fazla protein yemesi gerekir. Yönergeler, 50 yaşın üzerindeki kadınların günlük vücut ağırlığının kilogramı başına 0.45-0.55 gram (kg başına 1-1.2 gram) veya öğün başına 20-25 gram yüksek kaliteli protein yemesini önermektedir (28 Güvenilir Kaynak).ABD'de, protein için Önerilen Diyet Ödeneği (RDA), 18 yaşın üzerindeki tüm yetişkinler için vücut ağırlığının kilogramı başına 0.36 gramdır (kg başına 0.8 gram) ve bu, sağlık için gereken minimum miktarı temsil eder.Protein için önerilen makro besin dağılımı aralığı günlük toplam kalorinin yüzde 10-35'idir 131 postmenopozal kadında yapılan yakın tarihli bir yıllık çalışmada, günde 5 gram kolajen peptidi alanların, plasebo tozu alanlara kıyasla önemli ölçüde daha iyi kemik mineral yoğunluğu vardı. Kolajen vücudunuzdaki en bol proteindir.50 yaşın üzerindeki yetişkinlerde yapılan büyük bir çalışmada, süt proteini yemek yüzde 8 daha düşük kalça kırığı riski ile bağlantılıyken, bitki proteini yemek yüzde 12'lik bir azalma ile bağlantılıydı Protein içeriği yüksek yiyecekler arasında yumurta, et, balık, baklagiller ve süt ürünleri bulunur. Ek olarak, smoothie'lere veya unlu mamullere protein tozu ekleyebilirsiniz.KAÇININBazı gıdalardan kaçınmak, sıcak basması, kilo alımı ve yetersiz uyku gibi menopozla bağlantılı bazı semptomları azaltmaya yardımcı olabilir.ŞEKER EKLENMİŞ VE İŞLENMİŞ KARBONHİDRATLARYüksek kan şekeri, insülin direnci ve metabolik sendrom, menopoz dönemindeki kadınlarda daha yüksek sıcak basması insidansı ile ilişkilendirilmiştir. İşlenmiş gıdalar ve ilave şekerlerin kan şekerini hızla yükselttiği bilinmektedir. Bir gıda ne kadar işlenirse kan şekeri üzerindeki etkisi o kadar belirgin olabilir. Bu nedenle, beyaz ekmek, kraker ve unlu mamuller gibi ilave şeker ve işlenmiş gıda alımınızı sınırlamak, menopoz sırasında sıcak basmaları azaltmaya yardımcı olabilir.ALKOL VE KAFEİNAraştırmalar, kafein ve alkolün menopoza giren kadınlarda sıcak basmaları tetikleyebileceğini göstermiştir. Menopoz dönemindeki 196 kadında yapılan bir çalışmada, kafein ve alkol alımı sıcak basmaların şiddetini artırırken sıklığını artırmadı. Öte yandan, başka bir çalışma, kafein alımını daha düşük sıcak basma insidansı ile ilişkilendirdi. Bu nedenle, kafeini ortadan kaldırmanın sıcak basmalarınızı etkileyip etkilemediğini test etmeye değer olabilir.BAHARATLI YİYECEKLERBaharatlı yiyeceklerden kaçınmak, menopoza giren kadınlar için ortak bir öneridir. Ancak, bunu destekleyecek kanıtlar sınırlıdır.Baharatlı yiyeceklere tepkiniz kişisel olabileceğinden, diyetinize baharatlı yiyecekler eklemek söz konusu olduğunda en iyi kararınızı verin ve belirtilerinizi kötüleştiriyorlarsa onlardan kaçının.YÜKSEK TUZLU YİYECEKLERYüksek tuz alımı, menopoz sonrası kadınlarda düşük kemik yoğunluğu ile ilişkilendirilmiştir. 9.500'den fazla menopoz sonrası kadında yapılan bir çalışmada, günde 2 gramdan fazla sodyum alımı, yüzde 28 daha yüksek düşük kemik mineral yoğunluğu riski ile bağlantılıydı. Ek olarak, menopozdan sonra östrojendeki düşüş, yüksek tansiyon geliştirme riskinizi artırır. Sodyum alımınızı azaltmak bu riski azaltmanıza yardımcı olabilir. Taylan Kümeliİzmir'de sinemalar 1 ay daha kapalıkalacak
Türkçe Haberler En Son Başlıklar İzmir'de sinemalar 1 ay daha kapalı kalacak İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger yönetiminde toplanan İzmir İl Hıfzıssıhha Kurulu, sinema salonlarının kapalı kalmasına devam edilmesi kararı verdi. İzmir İl Hıfzıssıhha Kurulu, İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger idaresinde toplanarak yeni tedbir kararları aldı. Toplantıda İçişleri Bakanlığı genelgeleri doğrultusunda daha önce 1 Mart 2021 tarihine kadar ara verilen sinema salonlarının, 1 Nisan 2021 tarihine kadar kapalı kalmasına karar verildi.Kurul, 1 Mart 2021 tarihinde açılması beklenen sinema salonlarının açılış tarihi 1 Nisan 2021’e kadar uzattı. Toplantıda 27 Şubat Cumartesi günü yapılacak Diyanet İşleri Başkanlığı Mesleki Bilgiler Seviye Tespit Sınavı ve 28 Şubat Pazar günü yapılacak Yükseköğretim Kurumları Yabancı Dil Sınavı için Bornova İlçe Nüfus Müdürlüğü’nün açık olmasına da karar verildi. İZMİR / CumhuriyetBuğra Gökçe,İzmir'in afetlerle mücadelesini ve kalkınma projelerini anlatıyor
Buğra Gökçe, İzmir'in afetlerle mücadelesini ve kalkınma projelerini anlatıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, İzmir'in afetlerle mücadelesini ve kalkınma projelerini bugün saat 16.00'da TELE1'de anlatacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, TELE1'de yayınlanan "Ege'den Esintiler" programında, İzmir'in afetlerle mücadelesini, dikkat çeken ulaşım ve alt yapı projelerini ve kırsal kalkınmada örnek tarım politikalarını anlatacak.Eda Eren'in sunduğu program bugün saat 16.00'da izleyici ile buluşacak./Archive/2021/2/27/131637615-33.jpg İZMİR / CumhuriyetBioNTech'in kurucularından Prof. Dr. UğurŞahin: Koronavirüs aşısının tekrarlanmasıgerekebilir
BioNTech'in kurucularından Prof. Dr. Uğur Şahin: Koronavirüs aşısının tekrarlanması gerekebilir BioNTech'in kurucularından Prof. Dr. Uğur Şahin, Spiegel dergisine açıklamalarda bulundu. Şahin açıklamasında, koronavirüs aşısının tekrarlanmasının gerekebileceğini ifade etti. /Archive/2021/2/27/133005608-biontech-ugur-sahin-koronavirus-asisi.jpgKoronavirüse karşı dünya çapında eşi Dr. Özlem Türeci'yle birlikte, mRNA teknolojisi ile ilk aşıyı üreten, BioNTech'in kurucusu ve yöneticisi Uğur Şahin, Spiegel dergisine açıklamalarda bulundu.DW Türkçe'nin haberine göre, aşı olan kişilerin önümüzdeki yıl yeniden aşı olup olmaması gerektiği yönündeki soruyu yanıtlayan Şahin, "Ben olunması gerekeceğini düşünüyorum. Sadece halk içinde aşının sağladığı kitlesel korumayı canlı tutabilmek için bile buna ihtiyaç olacaktır" dedi.Şahin, gelecekte insanların yeni varyantlara karşı her iki yılda bir aşılanmasının gerekebileceğini de belirterek, şunları söyledi:"Aynı gripte olduğu gibi. Bu durum normal hayatımızın bir parçası olabilir" 'VAKA SAYILARI MAYIS SONU GİBİ AZALACAK'Almanya'daki vaka sayılarıyla ilgili de konuşan Prof. Dr. Şahin, aşılamaların planlandığı gibi yapılması durumunda mayıs ayı sonu ya da haziran başında vaka sayılarının hissedilir derecede azalacağı öngörüsünü dile getirdi.İngiltere varyantı ile ilgili olarak, "Şu an B.1.1.7'nin Almanya'da yayılmaya başlaması gibi bir sorunumuz var. Mart ayının ortasından itibaren, aşı olan ilk grupta yer alan yaşlı kişiler arasında ölüm vakası sayısı düşecektir" dedi.YAZ SONUNU İŞARET ETTİ55 yaşındaki bilim insanı Şahin ayrıca, yeterince insanın aşı olması durumunda koronavirüs salgınının Almanya'da yaz sonuna doğru çok daha iyi kontrol altına alınabileceğini dile getirdi. Bunun bir daha yeni enfeksiyonlar görülmeyeceği anlamına gelmediğini vurgulayan Şahin, "…ancak yeniden normal hayatımıza dönebiliriz" ifadesini kullandı. cumhuriyet.com.trAzerbaycan Milli Piyangosu da Demirören'in
Azerbaycan Milli Piyangosu da Demirören'in Türkiye'de Milli Piyango idaresini elinde bulunduran Demirören Holding, Azerbaycan Milli Piyangosu, Azerlotereya yönetimini de devraldı. Azerbaycan'ın şans oyunları kuruluşu olan Azerlotereya, bugün Azerbaycan Ekonomi Bakanlığı ile atılan imzalar sonucu Demirören Holding'e devredildi.Azerbaycanlı yetkililer ile Demirören Holding arasında imzalanan anlaşmayla birlikte 10 yıl boyunca Azerbaycan'daki şans oyunlarını Demirören Holding gerçekleştirecek.İmza töreninde konuşan Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören, "Türkiye'nin en büyük medya gruplarından biriyiz. Şans oyunlarında ise dünyanın büyük şirketlerinden biriyiz. Bu alandaki tecrübemizi Azerbaycan'a aktaracak olmaktan mutluyuz. Bu sayede binlerce kişiye iş imkanı sunacağız. Ayrıca bu alandaki tecrübemizi Azerbaycan Cumhuriyeti'nin şans oyunları sektörüne aktaracak olmaktan da kıvanç duyuyoruz. Bu anlaşmanın ilk yatırımımız olduğunu, bundan sonrada Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yatırımlar yapmak istediğimizi beyan etmek isterim" ifadelerini kullandı. cumhuriyet.com.trAfgan golfçüler Türkiye'de turnuvaya katılıp, eğitim aldı
Afgan golfçüler Türkiye'de turnuvaya katılıp, eğitim aldı Afgan sporcular 10 gün boyunca hem golf eğitimi aldı hem de kentin tarihi yerlerini görme fırsatı buldu. Afganistan'dan özel davetle gelen golfçüler Antalya'nın Serik ilçesinde düzenlenen Golf Mad Junior Open 2021 Turnuvası'nda mücadele etti. Afgan sporcular 10 gün boyunca hem golf eğitimi aldı hem de kentin tarihi yerlerini görme fırsatı buldu.Serik'te düzenlenen Golf Mad Junior Open 2021 Turnuvası'na 18 Afgan golfçü de Türkiye Cumhuriyeti hükümet yetkililerinin özel davetlisi olarak katıldı. 10 gündür Türkiye'de bulunan Afgan golfçülere eğitim verilirken, şehrin tarihi ve turistik yerleri de gezdirildi.Golf Mad Türkiye Direktörü Bekir Kara, "Kardeşlerimizi burada ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Çok uzun mesafeden geldiler. Tüm oyuncularla birlikte onları aynı sahada görmek çok gurur verici. Umarım ilerleyen sürede yine gelirler. Afganistan'da golf çok yeni. Bizler özel davet ettik kendilerini. Bölgemizde sahalarımız çok güzel. Buraya geliş amaçları bizlerin davet etmesi ve Afganistan milli takım kampıydı. Eğitim ve ekipman anlamında her konuda yardımcı oluyoruz. Türkiye golf milli takım eski hocası Edward Lanchbury burada kaldıkları süre içerisinde golf eğitimi konusunda destek verdi. İlerleyen günlerde de kendisini Afganistan'a göndereceğiz" dedi.'TÜRKİYE'DEKİ BU TÜR TURNUVALARA KATILMAK İSTİYORUZ'Afganistan Golf Federasyonu Genel Sekreteri İmran Ali de "Bizi buraya davet eden Türk hükümetine sonsuz teşekkür ederiz. Sahalar ve bölge çok güzel. Oyuncularımız turnuvaya katıldı ve çok memnun olduk. Türkiye'deki bu tür turnuvalara katılmak istiyoruz. Türkiye ile dostluk ilişkilerimiz daha da gelişecek. Ülkemizde 2 golf sahası var. Türkiye'deki gibi yemyeşil çimlere sahip değiliz. Afganistan'da golfün gelişmesi için Türkiye'den destek bekliyoruz" diye konuştu. DHAAmerika’nın saldırısıneyin işareti?
Amerika’nın saldırısı neyin işareti? Suriye’deki İran hedeflerine düzenlenen ABD saldırısı Biden’ın Ortadoğu’da Rusya’nın Suriye’de İran’ın etkili olmalarına katlanamayacağının ifadesi. Peki, İran yanlısı grupların ABD güçlerine saldırıları Irak’ta gerçekleşmişken ABD neden Suriye’de İran hedeflerini vurdu? Saldırının Biden’la İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki ilk görüşmeden sonra gelmesi rastlantı mı? Suriye’deki İran hedeflerine Perşembe günü gerçekleşen saldırı ABD’de Başkan Joe Biden’ın onayıyla yapılan ilk askeri operasyon olarak hayli önem taşıyor. Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun Biden’la görüştükten sonra “ABD’nin liderliğini özlemişiz” sözlerinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki evet, ABD geri döndü. Bundan Donald Trump dönemi daha barışçıldı sonucu çıkmamalı tabii. Onun döneminde de operasyonlar yapıldı ama Trump siyasi olarak asla ilişki kurmadığı İran'a karşı ekonomik yaptırımları kullanma eğilimindeydi daha çok. Biden izlerini silmeye çalıştığı Trump döneminin o yaptırımlar düzeyinde kalan tutumunu, deyim yerindeyse, daha koltuğunu bile ısıtmadan silaha başvurarak sürdürmede son derece hızlı davrandı.NETANYAHU’NUN BAŞARISIBiden’ın, 17 Şubat'ta İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile ilk telefon görüşmesini yaptığını anımsayalım. Görüşmede İran “tehdidine/tehlikesine” ilişkin “yakın istişare ve işbirliği” konusunda uzlaşıldı. Saldırının bu görüşmeden kısa bir süre sonra gelmesi Netanyahu’nun Biden’a istediğini yaptırabileceğinin ilk örneği oldu. Kabul edilmeli ki “Suriye’deki İran hedeflerine” saldırı İran’a saldırıdır. Aynı zamanda bu, Biden’ın Ortadoğu’da Rusya’nın, Suriye’de İran’ın etkili olmalarına katlanmayacağının da ifadesidir. NEDEN IRAK’TA DEĞİL DE SURİYE’DE?Selefi Trump’ın, Irak’ta ABD hedeflerine saldırmakla suçladığı İran yanlısı grupları Irak içinde vurması adı geçen ülkenin egemenlik hakkının ihlali olarak hem Irak yönetiminin hem de dünyanın tepkisini çeken bir operasyondu. Biden Irak yönetimini kızdırmadan, İran’a ABD’nin gücünü, dileyenin dilediği gibi bombaladığı Suriye topraklarında gösterme yolunu seçti. Saldırıdan sonra ABD’ye yönelik küresel bir tepki gören var mı?Bu konuda hayli kurnaz davranan Biden, İran konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyor. Trump’ın iptal ettiği İran’la Nükleer Anlaşma’yı yeniden sürdürmek istiyor ama İran’ın başta Suriye olmak üzere bölgede “kımıldamamasını” da istiyor. Bunun nasıl mümkün olacağı belli değil. Biden Anlaşma’yı istiyor gibi yapıp aslında istemiyor belki de. Çünkü ABD’nin Anlaşma konusundaki isteğine İran henüz yanıt vermedi. Şimdi saldırı sonrası olumlu yanıt vermesi beklenebilir mi? Eğer her şeye rağmen ABD Anlaşma’ya dönerse anlaşmada ABD’nin İran’ın Suriye’deki faaliyetlerine karışmaması şartı da olmayacağına göre, nükleer konuda anlaştığı(!) İran ile düşmanlığını sürdürecek Biden. Nükleer konuda “yola getirilmiş” bir İran’a bölgede kargaşaya yol açtığı için askeri operasyonlar dahil her türlü önlemi alacak. Bu, Trump’ın, Kudüs’ü başkent yapmak gibi, diğer Başkanların 22 yıl erteledikleri bir kararı yaşama geçirmesine rağmen pek de sıkı olmayan ABD-İsrail ilişkisinin Biden döneminde daha da gelişeceği anlamına geliyor. Son saldırı hem İran’dan hem de Suriye’den memnun olmayan başta Suudi Arabistan olmak üzere birçok Arap ülkesini İran’a karşı daha aktif olmaya cesaretlendiren bir özellik de taşıyor. Yani görünen Biden’dan daha derin bir Biden olduğu herhalde fark edilmiştir. Mustafa K. ErdemolBeşiktaşBelediyesi’ne Avrupa Konseyi'nden yerel demokrasiödülü!
Beşiktaş Belediyesi’ne Avrupa Konseyi'nden yerel demokrasi ödülü! Beşiktaş Belediyesi hayata geçirdiği uygulamalarla Avrupa Konseyi tarafından koordine edilen Avrupa Yerel Demokrasi Haftası (European Local Democracy Week - ELDW) kapsamında 2020 Avrupa Demokrasi Haftası Partneri unvanını aldı. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, “Avrupa Konseyi’nin koordine ettiği Avrupa Yerel Demokrasi Haftası kapsamında yaptığımız çalışmaların Avrupa Demokrasi Haftası Partner Kuruluşu unvanına bu yıl da değer görülmesi oldukça gurur verici” dedi. Beşiktaş Belediyesi, Avrupa Konseyi tarafından koordine edilen Avrupa Yerel Demokrasi Haftası (European Local Democracy Week - ELDW) kapsamında 2020 Avrupa Demokrasi Haftası Partneri unvanını aldı. Beşiktaş Belediyesi’nin bu unvanı almasında 2020 yılında gerçekleştirdiği; ‘Halk Sağlığı Dijital Yönetim Merkezi’, ‘Online Tıbbi Danışma Hizmeti’, ‘Atık Maske ve Eldiven Kutuları’, ‘Dayanışma Askısı’, ‘Eşitlik Evde Başlar Kampanyası’, ‘Beşiktaş Belediyesi Kadın Cinayetlerine ve İstanbul Sözleşmesi'ne Dikkat Çekiyor Kampanyası’, ‘Modüler Kent Parkı Barbaros Meydanı’nda’, ‘Stresle Topyekûn Mücadele Hareketi’ gibi çalışmaları etkili oldu./Archive/2021/2/27/123123439-whatsapp-image-2021-02-27-at-12.19.08.jpegAvrupa Konseyi üye ülke belediyelerinin sunumları ile başlayan Avrupa Yerel Demokrasi Haftası’nda Yıllık Koordinasyon Toplantısı bu yıl pandemi sebebiyle 26 Şubat 2021 tarihinde online olarak gerçekleştirildi. Toplantıya katılan 16 belediye, ödül almalarını sağlayan etkinliklerle ilgili birer sunum yaptı. Sunumlar, İngilizce, Fransızca ve Türkçe çeviriler ile gerçekleştirildi. Beşiktaş Belediyesi sunumunu, Dış İlişkiler Müdürlüğü Proje Koordinatörü F. Ekin DANACI İngilizce olarak yaptı. Sunumların bitimiyle, sanal olarak her bir belediye adına hazırlanan sertifikalar tek tek belediye temsilcilerine bağlanılarak takdim edildi. Online ödüller Birleşik Krallık İngiltere'den Avrupa Konseyi Üyesi ve ELDW temsilcisi olan toplantı başkanı Bryony Rudkin ve İşbirliği Birimi ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Dmitri Marchenkov tarafından verildi./Archive/2021/2/27/123138299-whatsapp-image-2021-02-27-at-12.19.09-1.jpeg“MODEL OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”Bu anlamlı ödülü bir kez daha almaktan onur duyduğunu ifade eden Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Beşiktaş ülkemizde demokrasinin, katılımın ve hesap verebilirliğin örnek ilçesi olmaya, ülkemizin demokrasi mücadelesine katkı sunmaya devam edecektir. Demokratik yaşamın bütün kurum ve kurallarıyla yaşama geçirmeye çalıştığımız Beşiktaş, halk iradesinin her an yönetime yansıdığı bir belediye olarak yeni ve özgün uygulamalarla model olmaya devam edecektir.”Etkinlikte bu unvana layık görülen Türkiye’deki belediyelerin yanı sıra, Portekiz, Ukrayna, Tunus, Romanya, Sırbistan ve İsveç’ten belediyeler de hazır bulundu.GEÇEN YIL DA ALMIŞTIGeçtiğimiz yıl da bu unvanı alan Beşiktaş Belediyesi 2019 Avrupa Demokrasi Haftası Partneri ödülünü Strazburg’da almıştı. /Archive/2021/2/27/123151095-whatsapp-image-2021-02-27-at-12.19.10.jpeg cumhuriyet.com.tr