News - Haberler
İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'inat' yanıtı: 23 Haziran'ıhatırlatıyorum
İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'inat' yanıtı: 23 Haziran'ı hatırlatıyorum İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız” sözleriyle ilgili değerlendirmesini soran gazetecilere, “İstanbul’la inatlaşmayı hala kendisine marifet görenlere, ben, 23 Haziran’ı hatırlatıyorum. “İstanbul’la inatlaşılmaz. ‘İlla inatlaşacağım’ diyenlere de açıkçası ben, ‘İstanbul, burada’ diyorum. Ama unutulmasın, İstanbul, bir şeyi kanıtlamıştır; İstanbul, 1’den büyüktür. Nokta” yanıtını verdi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İSKİ’nin Ataköy’de başlattığı atık su tüneli inşaatını gerçekleştirecek TBM cihazının yer altına indirilme törenine katıldı. Törende İmamoğlu’na; Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi ve İBB Sözcüsü Murat Ongun eşlik etti. Törende ilk konuşmayı yapan İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu, yaklaşık 1,5 yıllık görev süresi boyunca yaptıkları çalışmalar ve hizmetlerden örnekler verdi. Şehrin 36 farklı noktasında kronik su baskını sorununu yaşayan bölgelerdeki problemleri çözdüklerini belirten Mermutlu, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’na 72 farklı noktadan atık su girişine son verdiklerini aktardı. /Archive/2021/2/25/125954823-whatsapp-image-2021-02-25-at-12.57.01-2.jpegMERMUTLU: “TÜNEL, 2022’DE TAMAMLANACAK”“450 kilometre atık su ve 105 kilometre yağmur suyu hattı inşa ettik” diyen Mermutlu, 22 km dere ıslahı gerçekleştirdikleri bilgisini paylaştı. Yapımı devam eden ve önümüzdeki dönemde hayata geçecek projelerden örnekler veren Mermutlu, “Bugün burada TBM kazısını başlatacağımız Ataköy atık su tünelimiz, toplam 9 kilometre uzunluğunda olacak ve 4,5 metre dış çapı ile Küçükçekmece Gölü’ nün doğu yakasında kalan Başakşehir, Küçükçekmece ve Bakırköy İlçelerinin atık sularını alarak, hemen yanımızda bulunan ve 2. etabı geçtiğimiz Kasım ayında Sayın Başkanımız tarafından hizmete alınan Ataköy Atık Su İleri Biyolojik Arıtma Tesisimize ulaştıracak. Tamamen yer altından, kazısız olarak gerçekleştirilecek olan tünelimizin inşaatı, İstanbul’un günlük yaşantısına da hiçbir olumsuzluk oluşturmayacak. Yaklaşık 180 milyon TL’ye mal olacak olan tünelimizi 2022 yılı sonunda tamamlayarak hizmete almayı hedefliyoruz” dedi. İMAMOĞLU: “BATAKLIK GÖRMEK İSTEYENLER GEÇMİŞE BAKSIN”Mermutlu’nun ardından konuşan İmamoğlu, kentin sorunlarına çözüm odaklı olarak yaklaştıklarını vurguladı. Bu kapsamda imalata alınan tünelin, 3 ilçede yaşayan milyonlarca insana hizmet vereceğini belirten İmamoğlu, tesisin Marmara Denizi’nin temizliğine önemli katkısı olacağının altını çizdi. “İstanbul, bizden önceki dönemlerde böyle bir kısım batak görüntüsü veriyordu” diyen İmamoğlu, “Hatta bir kısım baskın görüntüleri ile İstanbul’a hiç yakışmayan görüntü içine alıyor ve bunu vatandaşlarımıza ne yazık ki yaşatıyordu. Birilerinin hafızasında öyle kalmış olacak ki, hala bu noktaların batak şekliyle görüldüğünü düşünüyor ve bunu dile getiriyor. Halbuki gezmelerini öneririm. 40'a kadar yakın noktada, bu kronik sorunları giderdik. 40'a yakın noktada çalışmalarımız devam ediyor. Aslında bahsedilen o su baskını, batak görüntüsü olan birçok yerin, geçmiş dönemden de birçok ihmal edilmiş yatırımın akılla, bilimle, araştırmayla insanların ihtiyaçlarını algılayarak, onların neyi istediğini hangi sorunların çözülmesi gerektiğini hissederek çözüme kavuşturuyorlar; inatla hareket etmiyorlar” ifadelerini kullandı. /Archive/2021/2/25/130012401-whatsapp-image-2021-02-25-at-12.57.01-1.jpeg“İNATLA YAPILAN HİZMETİN MİLLETİN YARARINA OLMA ŞANSI YOKTUR”Hizmetin inatla yapılamayacağını vurgulayan İmamoğlu, “İnatla yapılan hizmetin de milletin yararına olma şansı yoktur. Bu anlamda, İstanbul'da İSKİ’nin yaptığı bu dönemdeki yatırımlar gerçekten önemsiyorum. Zira yerinde görüldüğünde çok daha kıymetli işlerin yapıldığını da hissedileceğini, bütün yetkililere duyuruyorum. Buyursunlar, gelsinler. Sadece İSKİ bünyesinde bile ne kadar insan odaklı bir süreç yönettiğimiz de onlara zevkle gösterelim, anlatalım. İstanbul, değerli bir şehir, kadim bir kent. Her hizmet kıymetli; yeter ki siz İstanbul'u hissedin, İstanbul ile beraber hareket edin. Onların aklına hürmet edin. Onların düşüncelerini ve ihtiyaçlarını tespit edin. Size İstanbul'un bu anlamda geri dönüşü de aynı oranda samimi ve kuvvetli olacaktır. İstanbul'a dair önemli bir karakter bizim için; İstanbul'a asla ihanet ettirmemek. Zira İstanbul’a ihanet edenlere vatandaşımızın cevabını geçmiş seçimde hep beraber gördük, yaşadık. Bu saatten sonra elbette biz de İstanbul'a asla ihanet etmeyeceğiz ve asla ihanet edilmesine de imkan tanımayacağız, fırsat vermeyeceğiz” diye konuştu. “GÜNDEM DEĞİŞTİRME ÇABALARINA ALET OLMAYACAĞIM”İmamoğlu, beraberindeki Kerimoğlu, Çebi ve Mermutlu ile birlikte butonlara basarak, TBM cihazını yer altına indirdi. Gazeteciler, bu sırada İmamoğlu’na, “Dün, İstanbul’da kalabalık bir kongre vardı. O kongrede Cumhurbaşkanı’nın size yönelik sözleri de vardı. Önce Kanal İstanbul’a değindi. “İnadına Kanal İstanbul’u yapacağız” açıklamasını nasıl değerlendireceksiniz” sorusunu yöneltti. İmamoğlu, bu soruya şu yanıtı verdi: “Gündem değiştirme çabası. İnadına diye bir şey olmaz. Şu anda belki birileri unuttu ama bizim unutmamızın mümkün olmayacağı bir acı var ortada. Üstünden daha 4-5 gün geçti. Gara’da şehitlerimiz oldu. 6-7 yıl, PKK terör örgütünün elinde tutulan polisimiz, askerimiz şehit edildi. Ben, bütün aileleri tek tek aradım. Hepsiyle görüştüm. Birebir ziyaret ettiğim aileler de oldu. Öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Acıları çok büyük. Birilerinin müjde açıklamasının, daha sonra, ‘Niçin başarısız olduk’ açıklamasına döndüğünün henüz milletin vicdanında cevabı verilmedi. Böylesi acı bir olayı unutturmak, başka gündemlerle süreci alabora etme çabası bu. Kesinlikle ve kesinlikle, insanların bu günlerde yaşadığı o acının dışında bir gündeme taşıma çabası. Ben, buna alet olmayacağım. İstanbul’da; kanalmış, vesaireymiş başka gündemler yaratmak… Halbuki bugün, şehitlerimizin acısı var. Daha başka gündemler de var; yoksulluk var, işsizlik var. Türkiye tarihinde ilk defa insanlar ekmek kuyruğuna giriyor. Pandemiyle mücadele var. İnsanlar, can mücadelesi veriyor. Bunlar varken, beni açıkçası tıka basa dolu kongre salonlarında söylenenler, bu şekilde gündem dışı akılla söylenenler ilgilendirmiyor.” “İSTANBUL’LA İNATLAŞMAYI MARİFET GÖRENLERE 23 HAZİRAN’I HATIRLATIYORUM”İmamoğlu, gazetecilerin, “Cumhurbaşkanı’nın size yönelik, ‘Fantezi peşinde, bizse dertliyiz’ şeklinde sözleri oldu” hatırlatmasını ise, “Tatilmiş, şuymuş, buymuş gibi… Neredeyse 2 yıl geçmiş bu gündemin üzerinden, hala bunların konuşuluyor olması üzücü. Ama şaşırmıyorum. Siz de biliyorsunuz ki, 4,5 yıl önceki, 5 yıl önceki konuşmaları birebir tekrar eden bir anlayıştan başka bir şey beklemem zaten. Aynı metinle, aynı dille konuşma yapılan anlayıştan başka bir şey beklemiyorum. İstanbul’un gündemi başka. İstanbul’la inatlaşmayı hala kendisine marifet görenlere, ben, 23 Haziran’ı hatırlatıyorum. İstanbul’la inatlaşılmaz. ‘İlla inatlaşacağım’ diyenlere de açıkçası ben, ‘İstanbul, burada’ diyorum. Ama unutulmasın, İstanbul, bir şeyi kanıtlamıştır; İstanbul, 1’den büyüktür. Nokta” şeklinde yanıtladı. cumhuriyet.com.trİmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'inat' yanıtı:İstanbul 1'den büyüktür
İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'inat' yanıtı: İstanbul 1'den büyüktür İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız” sözleriyle ilgili değerlendirmesini soran gazetecilere, “İstanbul’la inatlaşmayı hala kendisine marifet görenlere, ben, 23 Haziran’ı hatırlatıyorum. “İstanbul’la inatlaşılmaz. ‘İlla inatlaşacağım’ diyenlere de açıkçası ben, ‘İstanbul, burada’ diyorum. Ama unutulmasın, İstanbul, bir şeyi kanıtlamıştır; İstanbul, 1’den büyüktür. Nokta” yanıtını verdi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İSKİ’nin Ataköy’de başlattığı atık su tüneli inşaatını gerçekleştirecek TBM cihazının yer altına indirilme törenine katıldı. Törende İmamoğlu’na; Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi ve İBB Sözcüsü Murat Ongun eşlik etti. Törende ilk konuşmayı yapan İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu, yaklaşık 1,5 yıllık görev süresi boyunca yaptıkları çalışmalar ve hizmetlerden örnekler verdi. Şehrin 36 farklı noktasında kronik su baskını sorununu yaşayan bölgelerdeki problemleri çözdüklerini belirten Mermutlu, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı’na 72 farklı noktadan atık su girişine son verdiklerini aktardı. /Archive/2021/2/25/125954823-whatsapp-image-2021-02-25-at-12.57.01-2.jpegMERMUTLU: “TÜNEL, 2022’DE TAMAMLANACAK”“450 kilometre atık su ve 105 kilometre yağmur suyu hattı inşa ettik” diyen Mermutlu, 22 km dere ıslahı gerçekleştirdikleri bilgisini paylaştı. Yapımı devam eden ve önümüzdeki dönemde hayata geçecek projelerden örnekler veren Mermutlu, “Bugün burada TBM kazısını başlatacağımız Ataköy atık su tünelimiz, toplam 9 kilometre uzunluğunda olacak ve 4,5 metre dış çapı ile Küçükçekmece Gölü’ nün doğu yakasında kalan Başakşehir, Küçükçekmece ve Bakırköy İlçelerinin atık sularını alarak, hemen yanımızda bulunan ve 2. etabı geçtiğimiz Kasım ayında Sayın Başkanımız tarafından hizmete alınan Ataköy Atık Su İleri Biyolojik Arıtma Tesisimize ulaştıracak. Tamamen yer altından, kazısız olarak gerçekleştirilecek olan tünelimizin inşaatı, İstanbul’un günlük yaşantısına da hiçbir olumsuzluk oluşturmayacak. Yaklaşık 180 milyon TL’ye mal olacak olan tünelimizi 2022 yılı sonunda tamamlayarak hizmete almayı hedefliyoruz” dedi. İMAMOĞLU: “BATAKLIK GÖRMEK İSTEYENLER GEÇMİŞE BAKSIN”Mermutlu’nun ardından konuşan İmamoğlu, kentin sorunlarına çözüm odaklı olarak yaklaştıklarını vurguladı. Bu kapsamda imalata alınan tünelin, 3 ilçede yaşayan milyonlarca insana hizmet vereceğini belirten İmamoğlu, tesisin Marmara Denizi’nin temizliğine önemli katkısı olacağının altını çizdi. “İstanbul, bizden önceki dönemlerde böyle bir kısım batak görüntüsü veriyordu” diyen İmamoğlu, “Hatta bir kısım baskın görüntüleri ile İstanbul’a hiç yakışmayan görüntü içine alıyor ve bunu vatandaşlarımıza ne yazık ki yaşatıyordu. Birilerinin hafızasında öyle kalmış olacak ki, hala bu noktaların batak şekliyle görüldüğünü düşünüyor ve bunu dile getiriyor. Halbuki gezmelerini öneririm. 40'a kadar yakın noktada, bu kronik sorunları giderdik. 40'a yakın noktada çalışmalarımız devam ediyor. Aslında bahsedilen o su baskını, batak görüntüsü olan birçok yerin, geçmiş dönemden de birçok ihmal edilmiş yatırımın akılla, bilimle, araştırmayla insanların ihtiyaçlarını algılayarak, onların neyi istediğini hangi sorunların çözülmesi gerektiğini hissederek çözüme kavuşturuyorlar; inatla hareket etmiyorlar” ifadelerini kullandı. /Archive/2021/2/25/130012401-whatsapp-image-2021-02-25-at-12.57.01-1.jpeg“İNATLA YAPILAN HİZMETİN MİLLETİN YARARINA OLMA ŞANSI YOKTUR”Hizmetin inatla yapılamayacağını vurgulayan İmamoğlu, “İnatla yapılan hizmetin de milletin yararına olma şansı yoktur. Bu anlamda, İstanbul'da İSKİ’nin yaptığı bu dönemdeki yatırımlar gerçekten önemsiyorum. Zira yerinde görüldüğünde çok daha kıymetli işlerin yapıldığını da hissedileceğini, bütün yetkililere duyuruyorum. Buyursunlar, gelsinler. Sadece İSKİ bünyesinde bile ne kadar insan odaklı bir süreç yönettiğimiz de onlara zevkle gösterelim, anlatalım. İstanbul, değerli bir şehir, kadim bir kent. Her hizmet kıymetli; yeter ki siz İstanbul'u hissedin, İstanbul ile beraber hareket edin. Onların aklına hürmet edin. Onların düşüncelerini ve ihtiyaçlarını tespit edin. Size İstanbul'un bu anlamda geri dönüşü de aynı oranda samimi ve kuvvetli olacaktır. İstanbul'a dair önemli bir karakter bizim için; İstanbul'a asla ihanet ettirmemek. Zira İstanbul’a ihanet edenlere vatandaşımızın cevabını geçmiş seçimde hep beraber gördük, yaşadık. Bu saatten sonra elbette biz de İstanbul'a asla ihanet etmeyeceğiz ve asla ihanet edilmesine de imkan tanımayacağız, fırsat vermeyeceğiz” diye konuştu. “GÜNDEM DEĞİŞTİRME ÇABALARINA ALET OLMAYACAĞIM”İmamoğlu, beraberindeki Kerimoğlu, Çebi ve Mermutlu ile birlikte butonlara basarak, TBM cihazını yer altına indirdi. Gazeteciler, bu sırada İmamoğlu’na, “Dün, İstanbul’da kalabalık bir kongre vardı. O kongrede Cumhurbaşkanı’nın size yönelik sözleri de vardı. Önce Kanal İstanbul’a değindi. “İnadına Kanal İstanbul’u yapacağız” açıklamasını nasıl değerlendireceksiniz” sorusunu yöneltti. İmamoğlu, bu soruya şu yanıtı verdi: “Gündem değiştirme çabası. İnadına diye bir şey olmaz. Şu anda belki birileri unuttu ama bizim unutmamızın mümkün olmayacağı bir acı var ortada. Üstünden daha 4-5 gün geçti. Gara’da şehitlerimiz oldu. 6-7 yıl, PKK terör örgütünün elinde tutulan polisimiz, askerimiz şehit edildi. Ben, bütün aileleri tek tek aradım. Hepsiyle görüştüm. Birebir ziyaret ettiğim aileler de oldu. Öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum. Acıları çok büyük. Birilerinin müjde açıklamasının, daha sonra, ‘Niçin başarısız olduk’ açıklamasına döndüğünün henüz milletin vicdanında cevabı verilmedi. Böylesi acı bir olayı unutturmak, başka gündemlerle süreci alabora etme çabası bu. Kesinlikle ve kesinlikle, insanların bu günlerde yaşadığı o acının dışında bir gündeme taşıma çabası. Ben, buna alet olmayacağım. İstanbul’da; kanalmış, vesaireymiş başka gündemler yaratmak… Halbuki bugün, şehitlerimizin acısı var. Daha başka gündemler de var; yoksulluk var, işsizlik var. Türkiye tarihinde ilk defa insanlar ekmek kuyruğuna giriyor. Pandemiyle mücadele var. İnsanlar, can mücadelesi veriyor. Bunlar varken, beni açıkçası tıka basa dolu kongre salonlarında söylenenler, bu şekilde gündem dışı akılla söylenenler ilgilendirmiyor.” “İSTANBUL’LA İNATLAŞMAYI MARİFET GÖRENLERE 23 HAZİRAN’I HATIRLATIYORUM”İmamoğlu, gazetecilerin, “Cumhurbaşkanı’nın size yönelik, ‘Fantezi peşinde, bizse dertliyiz’ şeklinde sözleri oldu” hatırlatmasını ise, “Tatilmiş, şuymuş, buymuş gibi… Neredeyse 2 yıl geçmiş bu gündemin üzerinden, hala bunların konuşuluyor olması üzücü. Ama şaşırmıyorum. Siz de biliyorsunuz ki, 4,5 yıl önceki, 5 yıl önceki konuşmaları birebir tekrar eden bir anlayıştan başka bir şey beklemem zaten. Aynı metinle, aynı dille konuşma yapılan anlayıştan başka bir şey beklemiyorum. İstanbul’un gündemi başka. İstanbul’la inatlaşmayı hala kendisine marifet görenlere, ben, 23 Haziran’ı hatırlatıyorum. İstanbul’la inatlaşılmaz. ‘İlla inatlaşacağım’ diyenlere de açıkçası ben, ‘İstanbul, burada’ diyorum. Ama unutulmasın, İstanbul, bir şeyi kanıtlamıştır; İstanbul, 1’den büyüktür. Nokta” şeklinde yanıtladı. cumhuriyet.com.trKayseri'de El Nusra sanığına tahliye
Kayseri'de El Nusra sanığına tahliye Kayseri’de terör örgütü El Nusra davasında tutuklu yargılanan Suriye uyruklu Sami K. (25), 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edildi. Suriye uyruklu Sami K., geçen yıl ekim ayında polisin düzenlediği operasyonda, terör örgütü El Nusra ile bağlantısı olduğu iddiasıyla gözaltına alındı. Sami K., nöbetçi mahkemece, "Silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan tutuklanarak, cezaevine konuldu.Kayseri 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın karar duruşmasında Sami K., hazır bulundu. Tercüman eşliğinde savunma yapan Sami K., El Nusra ile bir alakasının bulunmadığını söyledi.Mahkeme heyeti, yargılama sonucu "Silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan Sami K.'yı önce 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Ardından etkin pişmanlık hükümleri kapsamında cezayı 2 yıl 6 aya düşürerek, yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tahliyesine hükmetti. (DHA)Rusya’dan Ermenistan açıklaması
Rusya’dan Ermenistan açıklaması Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın kendini istifaya çağıran Genelkurmay Başkan Gasparyan'ı görevden almasına ilişkin "Gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz. Ancak yaşananlar, Ermenistan’ın içişleri meselesidir" dedi. AYRINTILAR GELİYOR... cumhuriyet.com.trKafa vuruşu futbol kariyerini bitirdi
Kafa vuruşu futbol kariyerini bitirdi İngiltere 3. Lig takımlarından Peterborough’da oynayan İngiliz stoper Bobby Copping 19 yaşında futbolu bırakmak zorunda kaldı. Peterborough forması giyen Bobby Copping, geçtiğimiz yıl temmuz ayında antrenmanda topa kafayla vurduktan sonra beyninde oluşan sorunlar nedeniyle futbolu bırakmak zorunda kaldı. İngiltere 3. Lig takımlarından Peterborough’da oynayan İngiliz stoper Bobby Copping 19 yaşında futbolu bırakmak zorunda kaldı. BBC’de yer alan haberde, Copping’in geçen seneki antrenmanda yapmış olduğu kafa vuruşu sonrasında bir nöbet geçirdiği, görme yeteneğini kaybederek vücudunun bir tarafının uyuştuğu belirtildi. Hastaneye kaldırılan genç oyuncu tedavisinin tamamlanmasının ardından taburcu edildi. Sonraki antrenmanda da aynı sorunu yaşayan Copping, futbolu bırakmak zorunda kaldı. HÂLÂ ACI ÇEKİYORUM BBC’ye konuşan İngiliz stoper, ‘’ Hala semptomların acısını yaşıyorum. Hafıza sorunları yaşıyorum ama umarım zamanla düzelir. Arabayla bir yere gidemiyorum çünkü baş ağrılarım oluyor. Bu sadece benim için değil, ailem için de korkunç bir durumdu. Şimdi ise amacım başkalarına yardım etmek. ‘’ ifadelerini kullandı. Futbolu genç yaşta bırakmak zorunda kalan Bobby Copping’e Peterborough’un saha dışı bir rolde çalışması için iş verdiği belirtildi. cumhuriyet.com.trSabahattin Ali 114 yaşında
Sabahattin Ali 114 yaşında 41 yıl süren hayatında yazdığı öyküler, romanlar ve şiirlerle Türkiye'de edebiyatın en büyük kalemlerinden biri olan Sabahattin Ali, 114. doğum gününde anılıyor. Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden, yazar ve şair Sabahattin Ali; İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Kuyucaklı Yusuf, Değirmen gibi eserleriyle, kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Eserleriyle Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürdü. Cinayete kurban giden Sabahattin Ali, bugün 114. doğum gününde anılıyor. Peki Sabahattin Ali kimdir? İşte ünlü yazarın hayatı ve eserleri…SABAHATTİN ALİ KİMDİR?Sabahattin, 25 Şubat 1907’de, Edirne’nin Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere’de, Hüsniye Hanım ve Ali Selahattin Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Ali Bey, Eğridere’de zabit olarak çalışırken tanışmıştı Hüsniye Hanım’la, kendisinden 16 yaş küçüktü. Evlendiler. Ali Bey, dönemin entelektüel kesiminden Prens Sabahaddin ve Tevfik Fikret ile derin bir dostluk içindeydi. Hüsniye Hanım, evlendiğinde henüz 16 yaşındaydı ve ruhsal sorunlar yaşıyordu. Defalarca intihara kalkıştı. Evet, hayatta kalmayı başarmıştı; ama Sabahattin’in pek yanında olamamıştı. Çok küçük yaşta anne olmasından mütevellit onunla ilgilenememiş; diğer oğlu Tevfik’e daha yakın durmuştu. Bu durum Sabahattin’in içine kapanık bir çocukluk yaşamasına sebep olacaktı. Sabahattin arkadaşlarıyla oynamaktansa evinde kitap okumayı ya da resim yapmayı tercih ediyordu. Yine de başarılı bir öğrenci oldu.Sabahattin Ali, eğitimine 7 yaşında İstanbul, Üsküdar’da Doğancılar mahallesinde “Füyûzâtı Osmâniye Mektebi”nde başladı. Çanakkale’ye gitmek söz konusu olduğunda eğitimine “Çanakkale İptidai Mektebi”nde devam edecekti. Ancak bu sefer de seferberlik ilan edildi ve okul öğretmensiz kaldığı için kapatıldı. Daha sonra Edremit İptidai Mektebi’nde başarılı bir öğrenci oldu. Okumaya fazlasıyla özeniyordu. Özellikle babasının arkadaşı Mehmet Şah Bey’in özel ilgisi, bu konudaki en güzel teşvikiydi. 1921’de Edremit İptidai Mektebi’nden mezun oldu ve bir yıl kalmak üzere İstanbul’a büyük dayısının yanına geldi. Ardından Balıkesir’e döndü; “Balıkesir Muallim Mektebi"ne kayıt yaptırdı.ARKADAŞLARIYLA OKUL GAZETESİ ÇIKARDI, GÜNLÜK TUTTU…Muallim Mektebi’nde şiir ve hikâye konularında deneyim kazandı. Kendini geliştirmek için gazete ve dergilere yazılarını göndermeye başlamıştı. Arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı. Sessiz geçen çocukluğunun üzerine belki de sosyalleşerek kendini buluyordu. Günlük tutmaya da başlamıştı. Sanata olan ilgisini ve bağını güçlendirmek için daha çok sinema ve tiyatroya gitti. Okul müdürü bunu fark ettiğinde Sabahattin’i ailesinin yanına göndermekle tehdit etti. Çok geçmeden okul müdürünün yardımlarıyla İstanbul’a naklini aldırdı. Eğitimine devam ederken “Çağlayan ve Akbaba” gibi dergilerde şiir ve hikâyeleri yayımlandı. Hayatı bir düzene girmiş gibiydi. Bu sefer de annesinin sağlık sorunları artmıştı. 21 Ağustos 1927’de öğretmenlik diplomasını aldı.ÖĞRETMEN SABAHATTİN ALİ: İLK GÖREV YERİ YOZGATSabahattin’in ilk görev yeri Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu oldu. Dayısı Rıfat Ali Ertüzün, Yozgat Devlet Hastanesi’ne başhekim olarak atanınca yeğeninin de yanında olmasını sağlamıştı. Bir süre sonra ailesi de Sabahattin’in yanına gitti. Çevresi dayısının da etkisiyle oldukça genişlemişti; ama yazdıklarını okutacağı, paylaşacağı birilerini bulmakta zorlanıyordu. İLK KARŞILIKSIZ AŞKINahit Hanım ile öğretmenlik stajı sırasında tanışmıştı. Başta dostluk havasında olan bu arkadaşlık, zamanla tek taraflı bir aşka dönüştü. Burada yazdığı bütün şiirlerde Nahit Hanım vardı. Hatta 2 Şubat 1928’de “Servet-i Fünun” dergisinde yayımlanan “Bir Macera” adını verdiği şiirini yine Nahit Hanım’a ithaf etmişti. Karşılık bulamadığı aşkını 1927’de “Ne Kazandık”, “Kalbimde Aşkınız”; 1928’de “Ebedi”, “Yat ve Uyu”, “Bütün İnsanlara”, “Firar”, ve “Kudurmak” adını verdiği şiirlerinde anlattı.ALMANYA YILLARIYetkililer kendisinin genç bir öğretmen olmasına dikkat çekerek onu Avrupa'ya gitmeye teşvik etti. Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti tarafından 1928 yılı Kasım ayında Almanya'ya eğitim amacıyla gönderildi.Sabahattin Ali, 15 gün Berlin'de kaldıktan sonra Potsdam'a yerleşti. İlk olarak dil öğrenmek için yaşlı bir kadının evine pansiyoner olarak girdi. Daha sonra Almancasını güçlendirmek için özel bir kurum olan Deutsches Institut Auslander'ın kurslarına başladı. Ayrıca I. Dünya Savaşı'nda Türkiye'de bulunan ve biraz Türkçe bilen eski bir subaydan dersler aldı. Yazar burada Almanya'ya giden ekipten olan Melahat Togar'la da görüşmekteydi. Melahat Togar "Arkadaşım Sabahattin Ali" yazısında yazarın Almancayı tam öğrenmeden Almanca üzerinden Rus yazarlarını okuduğunu belirtti. Sabahattin Ali bu yönü sayesinde İvan Turgenyev, Maksim Gorki, Edgar Allan Poe, Guy de Maupassant, Heinrich von Kleist, ETA Hofmann ve Thomas Mann gibi isimleri tanıdı ve onların eserlerinden ilham aldı.TÜRKİYE’YE DÖNÜŞÜ VE HAKKINDAKİ SORUŞTURMALARSabahattin Ali'nin Almanya'dan dönüşü 1930 yılının Mart ayı ortalarına denk geldi. Döndükten sonra İstanbul Yüksek Muallim Mektebi'nde yatılı okumakta olan Nihal Atsız, Pertev Naili Boratav, Orhan Şaik Gökyay, Nihad Sâmi Banarlı gibi arkadaşlarının yanında kaldı. Daha sonra bu okulun müdürünün de yardımıyla Bursa'nın Orhaneli ilçesine ilkokul öğretmeni olarak atandı. Aynı yılın Eylül ayında ise Gazi Terbiye Enstitüsü'nde açılan Almanca yeterlilik sınavına girdi, ardından da Aydın Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı. Burada komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında soruşturma açıldı. 1931'in Mayıs ayında mahkeme için İstanbul'a sevk edildi,[37] iki gün sonra mahkeme tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Daha sonra soruşturmalar derinleştirildi ve kendisinin tutuklu yargılanmasına karar verildi. 9 Eylül 1931 tarihine kadar Aydın Hapishanesi'nde tutuklu kaldı. Serbest kaldıktan yirmi bir gün sonra ise Konya Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak atandı.Sabahattin Ali, Yozgat'ta iken Nahit Hanım'a, Almanya'da iken Frolayn Puder'e, Aydın'da iken bir miralayın kızına ve Konya'da ise Melahat Muhtar adlı öğrencisi ile Muhsine adındaki bir şarkıcıya ilgi duydu. Melahat Muhtar'a duyduğu ilgi karşılık buldu, ona atfen "Çocuklar Gibi" adlı şiiri yazdı. Bu şiirde eski aşklarını birkaç günlük düşkünlükler şeklinde yorumladı. Bu sevgisinden Pertev Naili Boratav'a yazdığı mektuplarda bahsetti. Fakat yazarın bu ilgisi ilerleyen dönemlerde tutuklanması ile yarım kaldı. Bir toplantıda okuduğu şiir ile Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi Türk devlet yöneticilerini yerdiği iddiasıyla 22 Aralık 1932 tarihinde tekrar tutuklandı. Tutuklanmasına sebebiyet veren şiiri "Hey anavatanından ayrılmayanlar" şeklinde başlamaktaydı. Bu şiiriyle Atatürk'ü tahkir ettiği iddiasıyla Konya Asliye Ceza Mahkemesi tarafından bir yıllık cezaya çarptırıldı. Fakat daha sonra davaya temyizde iki ay daha eklendi ve ceza 14 aya çıkarıldı.GENEL AFTAN YARARLANARAK SERBEST KALDI14 Nisan 1933'te Konya cezaevinden Atatürk'e suçsuz olduğunu ifade eden bir mektup yazdı. 29 Nisan 1933 tarihinde memurluktan kaydı silindi. Daha sonra Konya'dan Sinop Cezaevi'ne gönderildi. Koğuştan bazı arkadaşları yazarın cezaevinde geceleri sürekli okuduğunu, gündüzleri ise bir sandık üzerinde yazı yazdığını söyledi. Yaşamındaki değişimleri eserlerine yansıtan yazar, bu cezaevinde edindiği tecrübe ve gözlemlerini de "Bir Şaka", "Kanal", "Kazlar", "Bir Firar", "Katil Osman" ve "Çaydanlık" adlı hikâyelerinde kullandı. On ay yedi gün süren tutukluluğunun ardından Cumhuriyet'in 10. kuruluş yıl dönümü sebebiyle çıkan genel aftan yararlanarak serbest kaldı.Yeniden göreve atanabilmek için Ankara'ya gitti. Burada dönemin Orta Öğretim Genel Müdürü Reşat Şemseddin Sirer ve Müsteşar Vekili Rıdvan Nafiz Edgüer'e danıştı. Tutuklu kalma gerekçesi Atatürk'ü tahkir etmek olduğu için bu kişiler sorumluluk almaktan kaçındı. Ancak Reşat Şemseddin Sirer bu durumdan Hasan Âli Yücel'e bahsetti. Yücel ise yazarın durumunu yakın arkadaşı olan maarif vekili Hikmet Bayur'a bildirdi. 1934 yılında kendisinden Atatürk hakkında bir kaside yazması istendi. Kendisi de bu istek doğrultusunda Varlık dergisinin 15 Ocak 1934 tarihli 13. sayısında "Benim Aşkım" adında bir şiir yazdı. Fakat bu şiirinden sonra da göreve atanabilmek için bir süre daha bekletildi. Ardından Maarif Vekili ile görüşen yazar, kendisine atfedilen edilen komünist sıfatının doğru olmadığını ispat edebilmek için yazılar yazdığını ve Esirler adlı oyununun halkevleri tarafından sahneye konacağını söyledi. Göreve atanabilmek için beklerken arkadaşı Ayşe Hanım'a yazdığı mektubun sonuna bir not bırakarak kendisine evlenme teklifi etti. Ayşe Hanım ise 22 Şubat 1934 tarihli mektubunda Sabahattin Ali'nin bu teklifini şaka olarak niteleyerek geri çevirdi. Yazar sonrasında ise Atatürk'ten izin alınarak önce geçici olarak Orta Tedrisat Şube Müdürlüğüne (Mayıs 1934), ardından da asli olarak Milli Talim ve Terbiye'ye atandı.ALİYE HANIM İLE EVLENDİAliye Hanım'la 1932 yazında İstanbul'da eczacı Salih Başotaç'ın evinde tanıştı. Aliye Hanım'ın ailesi Sabahattin Ali'nin poliste sicil kaydının bulunduğunu gerekçe göstererek evliliğe mesafeli yaklaştı. Fakat sonradan Aliye Hanım'ın da isteği ile evliliğe izin verdiler. Nikâhları 16 Mayıs 1935 tarihinde Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde kıyıldı. Sabahattin Ali ve eşi nikâhtan sonra Ankara'ya gittiler ve buradaki düğünün ardından Ulus'ta bir apartman dairesine yerleştiler. Sabahattin Ali ilerleyen dönemlerde "mümeyyizlik" görevinden başka bir göreve atandı, ayrıca bir ortaokulda Almanca dersleri verdi. Bu dönemlerde maddi açıdan rahatlayan yazar, Varlık'ta "Kağnı", "Arap Hayri", "Pazarcı" adlı hikâyelerini yayınladı, Knut Hamsun, Liam O'Flaherty ve Panteleymon Romanov'tan tercümeler yaptı; Ayda Bir adlı dergide ise "Kamyon", "Bir Şaka", "Apartman", "Arabalar Beş Kuruşa" ve "Düşman" adlı öykülerini yayınladı.SOYADI OLARAK BABASININ ADINI KULLANMAK İSTEDİSabahattin Ali'nin ailesi Soyadı Kanunu sonrasında "Şenyuva" soyadını aldı. Fakat yazar babasının ön adı olan "Ali"yi kullanmak istedi. Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan şiir ve hikâyelerinde "Sabahattin Ali" imzasını kullandı. Yazar soyadını bu yönde değiştirebilmek için nüfus müdürlüğe gitti fakat "Ali" ismini soyadı olarak kullanmasına izin verilmedi. Kendisi de buna karşılık olarak "O halde 'Alı' olsun." şeklinde beyanat bildirdi (1936). Ramazan Korkmaz çeşitli sıkıntılar yaşamış ailenin "Şenyuva" soyadını almasına yazarın tahammül edemediğini belirterek "Ali" tercihinin babasına duyduğu sevgiden olduğunu belirtti. Aliye Ali ise "Alı" soyadını "Ali" tercihi için bilinçli bir gerekçe olduğunu söyledi.30 yaşına gelince İstanbul Eski Harbiye'de askerliğe başladı ve 2 ay er, 6 ay da yedek subay öğrencisi olarak eğitim gördü. Eşi Aliye Ali'yi de askerlik süresince bulunduğu şehirlere götürdü. İstanbul'da askerlik yaptığı dönemde kızları Filiz Ali (1937-) doğdu. Askerlik bitiminde ise Musiki Muallim Mektebi'ne Türkçe öğretmeni olarak atandı ve Ankara'ya yerleşti. Ankara'da geçirdiği dönemlerde Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Mediha (Berkes) Esenel ve Niyazi Ağırnaslı gibi isimlerle yakın ilişkiler kurdu. İlerleyen dönemlerde Devlet Konservatuvarı'na atanarak Carl Ebert'in asistanlığını yaptı. Çevresindeki hareketliliğin azalması sonrasında edebi çalışmaları yoğunlaştı ve İçimizdeki Şeytan adlı eserini (1939) yazdı. Bu roman yayımlandıktan sonra siyasi tartışma konusu haline geldi. Nihal Atsız bu romana karşılık olarak Sabahattin Ali'nin hayatı hakkında çeşitli bilgiler de içeren İçimizdeki Şeytanlar adlı eserini yayınladı. II. Dünya Savaşı öncesinde çıkarılan seferberlik sonrasında tekrar askere alındı ve dört ay İstanbul'da askerlik yaptı. İkinci kez askere alındığı bu dönemde Kürk Mantolu Madonna'yı yazdı ve Hakikat gazetesinde tefrika ettirdi (18 Aralık 1940-8 Şubat 1941). Ankara'daki çevresi genişleyen yazar, dönemin siyasileriyle de yakın ilişkiler kurdu. Aliye Ali, eşinin Şükrü Saracoğlu ile siyasi düşünceleri farklı olmasına rağmen iyi anlaştığını ve bazen de ailecek görüştüklerini belirtti.Sabahatin Ali 1940 - 1943 yılları arasında Adelbert von Chamisso, Ludwig Tieck, Heinrich von Kleist ve Friedrich Hebbel gibi isimlerden çeviriler yaptı. Yine bu dönemlerde çeşitli dergilere yazılar gönderen yazar, ayrıca Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı Türk Dil Kurumu ve Tercüme Odası gibi yerlerde görev yaptı.NİHAL ATSIZ İLE OLAN TARTIŞMALARINihal Atsız, Orhun dergisinde Şükrü Saracoğlu'na atfen yazdığı yazıda (1 Nisan 1944) Sabahattin Ali'nin "herkesçe bilinen bir komünist olduğunu, Hasan Âli Yücel'in şahsi sempatisi yüzünden göreve getirildiğini ve daha önceden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Ali Çetinkaya gibi isimlere hakaret ettiğini" söyleyerek yazarı vatan haini olarak niteledi ve devlet tarafından korunmasını kınadı. Bu mektup üniversite öğrencileri ve halk arasında etki uyandırdı, Nihal Atsız ise görevden alındı.Sabahattin Ali mektup sonrasında Nihal Atsız'a hakaret davası açtı ve ilk duruşma 2 Nisan 1946'da yapıldı. Dava öncesinde adliye sarayı önünde toplanan ve çoğunluğu Siyasal Bilgiler ve Tıp Fakültesi öğrencisi olan kişiler yazarın aleyhinde gösteri yaptı. Davaya Sabahattin Ali avukatsız olarak katılırken, Nihal Atsız'ı ise Hamit Şevket İnce başkanlığındaki avukatlar savundu. Dava görülürken içeride ve adliye önünde "İstiklâl Marşı" okundu, ortam gerilince dava başka bir tarihe ertelendi.İlerleyen dönemlerde Hamit Şevket İnce, Nihal Atsız'ın avukatlığından istifa etti. Yine bu dönemde Falih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde Sabahattin Ali lehinde seri yazılar yazdı. İkinci duruşmada savcı Nihal Atsız'ın Sabahattin Ali'ye vatan haini diyerek hakaret ettiğini söyledi ve cezalandırılmasını talep etti. Üçüncü duruşmada ise Nihal Atsız altı ay ceza aldı fakat "mazisinin temiz olması" ve "millî tahrik" gibi gerekçelerle bu ceza dört ay indirilerek tecil edildi. Dava sonrasında konservatuvardaki görevine bir süre devam etti, ardından da üçüncü kez askere çağrıldı. Çankırı'da bir buçuk ay görev yapan yazar, mesleğine geri döndü. Daha sonra ise bakanlık emrine alınarak konservatuvardan ayrıldı. 4 Aralık 1945 günü İstanbul'da çıkan komünizm karşıtı gösterilerde Sabahattin Ali'nin de faaliyet gösterdiği bazı kurumlara çeşitli saldırılar oldu.AZİZ NESİN İLE MARKOPAŞA DERGİSİNİ ÇIKARDI1944 sonrasında Markopaşa, Malum Paşa veya Ali Baba gibi yerlerdeki yazılarında daha sert ve daha eleştirel bir dil kullandı. Zekeriya Sertel'e 1946 yılında söylediğine göre siyaset ve politikayla daha fazla ilgilenmek istiyordu. Yine aynı yıl ailesini Ankara'da bırakarak İstanbul'a geldi ve Aziz Nesin'le beraber Markopaşa dergisini çıkardı. Markopaşa ilk üç sayısında tırajını artırarak yayın hayatına devam etti. Daha sonra da mizahî yönünden çok siyasi yönüyle tartışmalara neden oldu. İlerleyen dönemlerde dergide çıkan ve çoğu imzasız olan yazılardan ötürü derginin sorumluluğunu üstlenen Sabahattin Ali'ye davalar açıldı. Davaya konu olan yazılardan biri dışındaki yazılar Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'a aitti; fakat derginin sorumlusu olduğu için Sabahattin Ali hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul ve Paşakapısı Cezaevi'nde bir süre yatan yazar, 10 Eylül 1947 tarihinde tahliye oldu. Yine bu dönemlerde Markopaşa kapatıldı, bunu takiben de Merhum Paşa ve Malum Paşa gazeteleri çıkartıldı.İlerleyen dönemlerde yazar hakkında tekrar tutuklama kararı çıkartıldı fakat tutuklama işlemi gerçekleşmedi. Bu dönemlerde Ali Baba dergisini çıkardı ve "Sırça Köşk" adlı öyküsünü yayınladı. Bu öykü Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı, kendisi de Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildi. 31 Aralık 1947 tarihinde serbest kalan yazar, ekonomik sıkıntılar çekti ve Ali Baba dergisi kapatıldı. Daha sonra nakliyecilik yapmak istedi ve Adalet Cimcoz'un da yardımlarıyla bir kamyon aldı. Eşi Aliye Ali bu dönemler için "1947'de Markopaşa'nın çıkmasıyla hayatımız bozuldu. Yurt dışına gitmek istiyordu: İngiltere veya Fransa'ya falan" ifadelerini kullanmıştı. Niyazi Berkes'in aktardığı bilgiler Sabahattin Ali'nin Fransa'ya gitmek istediğini fakat kendisine pasaport verilmediği yönündeydi. Sabahattin Ali 1948 yılı Mart ayı sonlarında arabasının tamirini yaptırdı ve "Edirne'ye peynir götüreceğim" diyerek M. Ali Cimcoz'la sabah beş civarı vedalaşarak ayrıldı.ÖLÜMÜSabahattin Ali'nin Edirne'ye gitmekteki amacı peynir taşımak değil, Bulgaristan sınırını aşarak Avrupa'ya ulaşmaktı. Kendisine yasal yollardan pasaport verilmediği için kaçak yollarla bu amacına ulaşmaya çalıştı. Bulgaristan sınırını denemeden önce de Suriye sınırından kaçmak istedi fakat başarılı olamadı. Avrupa'ya kaçmak istediği dönemler ise hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği zamanlardı. Sabahattin Ali, tanıştırıldığı Ali Ertekin ile Kırklareli’ye doğru kamyonla yol aldılar. Başta bir de şoför vardı. Sonra onu bırakıp yola ikisi devam etti. İlerleyen vakitlerde Ertekin, kitap okuduğu sırada Sabahattin Ali’yi, kafasına elindeki sopayla vurarak öldürdü. Öldürmesine gerekçe olarak da millî hislerini tahrik ettiğini öne sürdü. Ayrıca Ali Ertekin'in Millî İstihbarat Teşkilatı mensubu olduğu da iddia edildi. Ölüm tarihi kayıtlara 2 Nisan 1948 olarak geçti.Ali'nin bedenini bir çoban buldu ve 16 Haziran 1948 günü jandarmaya giderek durumu bildirdi. Yapılan incelemeler sonucunda ölünün kimliği teşhis edilemedi. Bu dönemlerde İstanbul polisi Bulgaristan'a adam kaçıran bir şebekeyi yakaladı. Sabahattin Ali'yi öldüren Ali Ertekin de bu şebekenin mensubuydu ve yakalanınca Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf etti. Ali Ertekin idam cezasıyla yargılanmasına rağmen 4 yılla hüküm giydi, kısa bir süre sonra da serbest kaldı. Sabahattin Ali'nin cesedi üzerinden çıkan giysilerle Ali Ertekin'in verdiği bilgiler doğrultusunda ele geçirilen eşyaları yakın çevresi tarafından teşhis ettirildi.ESERLERİRoman Kuyucaklı Yusuf (1937)İçimizdeki Şeytan (1940)Kürk Mantolu Madonna (1943)ÖyküDeğirmen (1935)Kağnı (1936)Ses (1937)Yeni Dünya (1943)Sırça Köşk (1947)ŞiirDağlar ve Rüzgâr (1934)Kurbağanın Serenadı (1937)Öteki Şiirler (1937)OyunEsirler (1936) cumhuriyet.com.trORSAM'dan Covid-19 araştırması: 'Türkiye'de yaşan Arapların devlete güveni arttı'
ORSAM'dan Covid-19 araştırması: 'Türkiye'de yaşan Arapların devlete güveni arttı' Orta Doğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) tarafından yayımlanan "Arap Dünyasında Covid-19 pandemisinin Sosyo-Ekonomik Etkileri" başlıklı raporda, Covid-19'un Arap ülkelerini etkileme şekli incelendi. Rapora göre; devlete güvenin en zayıf olduğu ülkeler, Irak, Yemen ve Libya iken, güvenin en çok arttığını söyleyenler ise Ürdün ve Türkiye'de yaşayan Araplar oldu. Araştırma kapsamında Irak, Mısır, Cezayir, Ürdün, Libya, Tunus, Fas, Lübnan, Yemen ve Filistin ile Türkiye'de yaşayan Araplardan olmak üzere toplamda 1535 kişiden internet üzerinden çevrim içi anket tekniği ile veri toplandı.Covid-19 salgınının Arap toplumlarındaki etkilerini ölçmek üzere katılımcılara "devlete, devlet başkanlarına, dine ve bilime olan güveninin" ve çeşitli değişkenlerin etkisini tespit etmeye yönelik sorular yöneltildi.Salgın sürecinde Arap halklarının devlete olan güveninde büyük oranda düşüş kaydedildiği gözlemlendi. Ankete katılanların yüzde 67,4'ü salgın sonrası devlete olan güveninin azaldığını belirtirken, güveninin arttığını söyleyenlerin oranı yüzde 15,5'te kaldı.KAOSUN DEVAM ETTİĞİ ÜLKELERDE DEVLETE GÜVEN ZAYIFDevlete güvenin en zayıf olduğu ülkeler, diğer sorunların yanında kaos ve iç çatışmaların halen devam ettiği Irak, Yemen ve Libya iken, güvenin en çok arttığını söyleyenler ise Ürdün ve Türkiye'de yaşayan Araplar oldu.Devletlere en az güvenenlerin 30 yaş ve altı gençler olduğu görülürken, erkeklerin kadınlara oranla devlete daha az güvendiği tespit edildi. Gelire göre, devlete en az güvenenler işsizler, düşük gelirliler, en çok güvenenler ise emekliler ve yüksek gelirliler olarak belirlendi.Araştırmada, "devlet sistemleri ve kurumlarının yöneticiler ile özdeşleşmiş" olması nedeniyle, devlet başkanlarına olan güvende de benzer şekilde bir yansıma tespit edildi.DEVLET BAŞKANLARINA GÜVEN AZALDIAnketi cevaplayanların yüzde 54,3'ü salgın sürecinde devlet başkanlarına güvenlerinin azaldığını ifade etti. Arttığını söyleyenler ise sadece yüzde 22,7'de kaldı.Erkeklerde devlet başkanına güven düşüşü kadınlardan daha fazla olurken, devlet başkanına güvenleri artanlar sırasıyla Türkiye'de yaşayan Araplar, Ürdün, Tunus ve Fas olarak sıralandı. Bu konuda en çok güvensizliğin olduğu ülkeler ise benzer şekilde devlete olan güvenin en az olduğu Irak, Yemen ve Libya'da ortaya çıktı.Anket sorularını cevaplayanların yüzde 84,1'i dine olan güveninin salgın sonrası arttığını belirtirken, azaldığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 5,4 olarak kayıtlara geçti. Rapora göre, dine güvende yaş, cinsiyet, hanenin gelir durumu, yapılan iş ya da eğitim gibi çeşitli değişkenlerde anlamlı bir farklılaşma bulunamadı.LİBYA VE MISIR’DA DİNE GÜVEN ARTTIDine güveninin arttığını söyleyenlere en fazla iç savaş ve yakın dönemde darbe yaşayan Libya ve Mısır'da rastlandı. Öte yandan, dine en az güven Irak'ta görüldü.EĞİTİM SEVİYESİ YÜKSELDİKÇE BİLİME GÜVEN ARTIYORAnketi cevaplayanların yüzde 64,8'i salgın sonrası bilime olan güveninin arttığını belirtirken, yüzde 13,8'lik bir kesim ise, güveninin azaldığını kaydetti.Erkekler arasında "bilime güvenim arttı" diyenlerin oranı kadınlara göre daha fazla bulundu. Bununla beraber, eğitim seviyesi arttıkça bilime duyulan güvenin de arttığı belirlendi. Buna göre, ilköğretim mezunlarının yüzde 31,3'ü bilime güveninin arttığını belirtirken, yüksek lisans ve üstü eğitime sahip olanlarda bu oran yüzde 74,4 olarak kayıtlara geçti. cumhuriyet.com.trÇiğli Belediyesi'ne Avrupa’dan 'Yerel demokrasi'ödülü
Çiğli Belediyesi'ne Avrupa’dan 'Yerel demokrasi' ödülü Çiğli Belediyesi, Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından verilen “Avrupa Yerel Demokrasi Sertifikası” ödülünü 2020 yılının ardından 2021 yılında da kazandı. Çiğli Belediyesi, 47 ülkenin üye olduğu Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından verilen Avrupa’nın en prestijli ödüllerinden biri olan Avrupa Yerel Demokrasi Sertifikası ödülünü ikinci kez kazandı. 2020 yılı içerisinde hayata geçirilen İşte Çiğli projesi, Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında düzenlenen online spor ve konser etkinlikleri, sportif yatırım ve planlamalar ile katılımcı demokrasi uygulamaları ödülün kazanılmasında etkili oldu. Çiğli Belediyesi Avrupa Konseyi tarafından 26 Mart tarihinde düzenlenecek koordinasyon toplantısının ardından ödülünü alacak.Ortak akılla hayata geçirildikleri hizmet ve projelerin ödülün Çiğli’ye ikinci kez gelmesi noktasında fark yarattığını ifade eden Başkan Utku Gümrükçü, “Göreve gelirken ‘yaptım oldu’ zihniyetini kaldırarak kentimizin geleceği için alınacak her kararı istişare ve iş birliği içerisinde alacağımızın sözünü vermiştik. Düzenlediğimiz 500 gün sunumlarımızla da bu sözümüzü yerine getirdik. Çiğlimize kazandırdığımız hizmet ve projeleri tüm detaylarıyla siyasi parti örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına, muhtarlarımıza, dernek ve vakıf temsilcilerine, Belediye personellerimize anlattık. Görüş, öneri ve şikayetlerini dinledik. Gelen bu önerileri dikkate alarak hizmet etmeye devam ettik” dedi. Çiğlili çocuk ve gençlerin kaliteli eğitim alması amacıyla yoğun mesai yaptıklarını belirten Başkan Gümrükçü, “Covid-19 salgını toplum sağlığımızı olduğu kadar, çocuklarımızın eğitimini de olumsuz etkiledi. Bu süreçte öğrencilerimizin derslerinden geri kalmaması adına okul aile birliği yöneticileriyle düzenli olarak toplantılar yaptık. Atılması gereken adımları kararlaştırdık. Bunun yanı sıra ilçemiz sınırları içerisindeki okullarımızın fiziki ihtiyaçlarını belirleyerek bir an önce karşılanması noktasında çalışmalarda bulunduk. Çocuklarımızın geleceğe rahat, güvenilir ve huzurlu bir ortamda hazırlanması adına çalışmalarımıza devam edeceğiz” diye konuştu. Temel Belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra yerel anlamda istihdama destek olmak adına İşte Çiğli ofisini kurduklarını söyleyen Gümrükçü, “En önemli toplumsal sorunlarımızın başında gelen işsizlik sıkıntısı pandemi süreciyle birlikte iyice arttı. Çiğli Belediyesi olarak, ilçemiz sınırları içerisinde yer alan Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nin potansiyelini de doğru değerlendirmek için işverenler ile işbirliği yaparak İşte Çiğli istihdama destek ofisimizi kurduk. AOSB’nin yanı sıra çevre ilçelerden ve kentlerden firmlarla görüşmelerde bulunuyoruz. İşverenler ile iş arayan vatandaşlarımızı Pandemi koşullarına da uygun olarak online platformda bir araya getiriyoruz. İş arayan vatandaşlarımıza CV hazırlama eğitimleri veriyoruz. Üniversite öğrencilerini iş yaşamına hazırlayacak eğitimler düzenliyoruz. Kentimizin genç nüfusu ile iş potansiyelini üretim kapasitesine doğru yansıtabilmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz” ifadeleriyle sözlerini noktaladı. İZMİR / CumhuriyetTrabzon'da, cezasıkesinleşen eski Emniyet Müdürleri yakalandı
Trabzon'da, cezası kesinleşen eski Emniyet Müdürleri yakalandı Trabzon’da düzenlenen operasyonda, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında haklarında kesinleşmiş 7 yıl 6 ay hapis cezası bulunan eski emniyet müdürleri A.U. ve C.P. gözaltına alındı. Trabzon Emniyet Müdürlüğü ekipleri, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan haklarında kesinleşmiş 7 yıl 6 ay hapis cezası bulunan eski emniyet müdürleri A.U. ve C.P.'yi teknik takibe aldı. Düzenlenen operasyonda biri saklandığı evde, diğeri ise arabasında yakalanarak gözaltına alındı. Trabzon Emniyet Müdürlüğü sosyal medya hesabından operasyonu "Kaçamayacaksınız" başlığı ile paylaştı./Archive/2021/2/25/125122531-7646f1e78297ffa7f4b0226e36ac8b74.jpg (DHA)Çin lideri "Aşırıyoksulluk bitirildi" dedi
Çin lideri "Aşırı yoksulluk bitirildi" dedi Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ülkede aşırı yoksulluğun bitirildiğini açıkladı. Kırsal bölgelerde geçen 8 yılda yaklaşık 100 milyon kişinin "aşırı yoksulluk” seviyesinden kurtarıldığını belirten Çin lideri Şi, aynı dönemde yoksullukla mücadele çalışmaları çerçevesinde yaklaşık 1,6 trilyon yuan (yaklaşık 246 milyar dolar) tutarında yatırım yapıldığını aktardı. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ülkede aşırı yoksulluğun bitirildiğini açıkladı.Xinhua ajansının haberine göre Şi, başkent Pekin’de yaptığı açıklamada "Aşırı yoksulluğun kökünün kazındığını" duyurdu. Kırsal bölgelerde geçen 8 yılda yaklaşık 100 milyon kişinin "Aşırı yoksulluk” seviyesinden kurtarıldığını belirten Çin lideri Şi, aynı dönemde yoksullukla mücadele çalışmaları çerçevesinde yaklaşık 1,6 trilyon yuan (yaklaşık 246 milyar dolar) tutarında yatırım yapıldığını aktardı."Kırsal bölgelerde yoksulluğu yok etmek, tüm taraflarıyla orta seviyeli bir refah toplumu inşa etme hedefinin başarılmasına kilit önemde katkıda sağlar." ifadesini kullanan Şi, yoksulluğun bitirilmesinde ÇKP’nin liderliği ve ülkenin sosyalist yönetim sisteminin getirdiği avantajlardan övgüyle bahsetti.Çin’de aşırı yoksulluk sınırında yaşayan insanların yıllık geliri 4 bin yuandan az (yaklaşık 620 dolar) olarak tanımlanırken Dünya Bankası tanımlamasına göre yıllık geliri yaklaşık 694 dolar altında bulunanlar aşırı yoksul kabul ediliyor.Çin Başbakanı Li Kıçiang, Mayıs 2020'de yaptığı açıklamada nüfusun yaklaşık 600 milyonunun aylık gelirinin 1000 yuanın (yaklaşık 155 dolar) altında olduğunu açıklamıştı. AAGuardian'danÇakıcıanalizi: Erdoğan'ın başkaçaresi yok
Guardian'dan Çakıcı analizi: Erdoğan'ın başka çaresi yok İngiliz Guardian gazetesinde Bethan McKernan imzasıyla çıkan "Türk gangsterler gölgelerden sıyrılıp kamusal alana çıkıyor" başlıklı makalede, "Türkiye'nin en kötü şöhretli gangsteri" şeklinde tarif edilen suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'nın cezaevinden çıkışıyla birlikte Türkiye'de, "karanlık figürlerin kucaklandığı yeni bir siyasi iklimin ortaya çıktığı" öne sürüldü. MHP lideri Devlet Bahçeli ve Çakıcı'nın dostluklarına ilişkin tarihsel anektodların paylaşıldığı makalede, "Geçmişin oyuncuları hapiste ya da dışarıda saklanarak onlarca yıl geçirdikten sonra kamusal alana cesur bir şekilde yeniden giriyorlar..." ifadeleri yer aldı."TÜRK SAĞININ HALK İDOLLERİ""Eroin, Organize Suçlar ve Modern Türkiye'nin İnşası" kitabının yazarı, California Donanma Yüksek Lisans Okulu'ndan Profesör Ryan Gingeras'ın sözlerine de yer verilen makalede Gingeras'ın, "Çakıcı gibi gangsterlerin yeniden ortaya çıkması, mafyanın geri dönüşünü değil, bu adamların Türk sağında halk idolleri haline gelme şeklini temsil ediyor" ifadelerine yer verildi."ERDOĞAN'IN BAŞKA ÇARESİ YOK"McKernan, siyasal İslamcı Erdoğan'ın 'sorunlu müttefiki' olarak nitelendirdiği Bahçeli'nin, seküler tarzda bir milliyetçiliğe inandığını ve bu durumun, önemli iç ve dış politika meselelerinde Erdoğan ile arasında anlaşmazlık yarattığının altını çizdi.McKernan'a göre, "Son 20 yılda diğer bütün potansiyel siyasi ortaklarını yabancılaştıran Erdoğan'ın, AKP'nin popülaritesinin azaldığı bu günlerde, iktidarda kalmak için MHP'ye bağlı kalmaktan başka çaresi yok." cumhuriyet.com.tr