Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Thursday, 09.11.2025, 04:14 AM (GMT)

News - Haberler

Naci Ağbal görevden alındı

Naci Ağbal görevden alındı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal görevden alındı.  Naci Ağbal yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu getirildi. Ayrıntılar geliyor... cumhuriyet.com.tr

Twitter Türkiye'de temsilci bulunduracak

Türkçe Haberler En Son Başlıklar Twitter Türkiye'de temsilci bulunduracak Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, Twitter'ın Türkiye'de temsilci bulunduracağını bildirdi. Sosyal medya platformları Youtube ve Facebook'un ardından Twitter da Türkiye'de temsilci bulundurak.Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, Twitter'ın Türkiye'de temsilci bulunduracağını açıkladı.Günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcılarının Türkiye'ye temsilci ataması gerekiyordu.  Bu düzenleme kapsamında, uzun süredir temsilci atama kararını hayata geçirmeyen ve bu nedenle reklam cezasıyla karşılaşan Twitter temsilci bulunduracağını bildirdi.Daha önce Twitter'dan açıklama yapan Twitter Türkiye'nin avukatı Gönenç Gürkaynak, şunları kaydetti:"Sayın basın mensupları: Twitter'ın Türkiye'de temsilci atayıp atamadığı konusu müvekkile ait bir konu. Serbest avukat olarak herhangi bir müvekkilimin konusu üzerinde hiçbir zaman basına açıklama yapmadım, yapmıyorum. Çok sayıda telefon aldığım için, topluca affınıza sığınıyorum." AA

‘Edebiyatla Ahmaklaştırma FelsefeyleÇökertme’Özdemirİnce'nin yazısı...

‘Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme’ Özdemir İnce'nin yazısı... “Taylan Kara’nın kitabı 600 adet basılmış ama 6 bin, 60 bin, 600 bin basılıp okunması gereken bir kitap. Ben bu yazıyı yazmasam başkaları -barış içinde birlikte yaşama yandaşları- asla yazı yazmazlar. Onlar çorbayı içmek için sıra beklerler. Övmek gerekmez ki yerin dibine batırın! Onu da yapmazlar, yapamazlar çünkü güçleri yetmez. Yazar, bu uyutan ve ahmaklaştıran edebiyatın neden ve nasıl yaratıldığını, nasıl palazlandığını, nasıl egemen olduğunu anlatıyor zaten.” /Archive/2021/3/19/171208461-ic1.jpgTaylan Kara, Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme kitabının üçüncüsünün Ön söz’üne André Lefevere’den, “Dünyanın nasıl olması gerektiği konusunda ileri sürülen düşünceye ideoloji denir” tanımını alıntılayarak başlıyor. Tanımın devamı da var, onu da ben aktaracağım: “Edebiyatın nasıl olması gerektiği konusunda ileri sürülen düşünceye estetik denir.”Çeviribilimin oluşturucularından biri olan André Lefevere çevirinin operasyonel biriminin sözcük ve metin değil kültür olduğunu söyler. Taylan Kara, aydınlanmanın, modernitenin yeterince bilinmediği Türkiye’de postmodernizmin, yapısalcılığın (ben ekledim) öne çıkartılması eylemini ameliyat ederken bu kültürel, felsefi ve siyasal tuzağı pek güzel sergiliyor.Ben burada susup sözü kitabın yazarına bırakıyorum:[Tekelci kapitalizmin en büyük başarısı sadece kültürü değil aynı zamanda ‘karşı kültürü’ de biçimlendirebilmiş olmasıdır.19. ve 20. yüzyılda felsefe, neredeyse bütün toplumsal hareketlerin ve devrimlerin motoru işlevini görüyor, toplumsal dönüşümlere yol gösteriyordu. 19. ve 20. yüzyıl devrimlerinin önder kadrosunun felsefeyle çok yakından ilgileniyor olması bir tesadüf değildir. Bu kişiler gündelik siyasetin yanı sıra zamanlarının önemli bir kısmını felsefe okuyarak, yazarak ve yaparak geçirmişlerdir.Bundan 100 yıl önce teori, yaşamı güçlendirip gelişmesine ve dönüşmesine neden olurken bugün teori yaşamı tahrip etmektedir.Sermaye 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren felsefeye el koymuştur.Yüz yıl önce felsefede özgürleştiren, mücadele ettiren bir damar hâkimken bugün dolaşıma sokulan felsefe çoğunlukla aptallaştıran, mücadeleden kaçıran bir güç haline gelmiştir.21. yüzyılda bilgi körleştirmekte, felsefe toplumu devrimsizleştirme işlevini yürütmektedir. Cehalet, artık sadece imkânsızlıktan ya da “bilgi eksikliğinden” değil bizzat “bilgi”nin kendisinden kaynaklanmaktadır./Archive/2021/3/19/171220914-ic2.jpgTOPLUMUN DEVRİMSİZLEŞTİRİLMESİGünümüzde topluma sunulan felsefe ya da geniş anlamıyla sosyal bilimler, sürmekte olan sermaye sisteminin hiçbir şekilde sarsılmadan sürmesi için düzenlenmiştir. Bu düzeni tehdit edebilecek bir akımın bu felsefeden çıkma olasılığı yoktur.Topluma sunulan, akademilerde işlenen, çevirileri yapılan ve teşvik edilen felsefi çerçevede şekillenen bir pratiğin gideceği en uç yer bile asla sistemi tehdit etmemektedir.Son derece kalın çizgilerle belirlenmiş bu felsefi çerçevede ne yaparsanız yapın düşeceğiniz yer, yine bu sistemin içinde bir yer olacaktır.Soğuk savaş döneminde somut bir blok, somut bir ülke ve ideolojiye karşı kullanılan kültür silahları artık daha radikal ve çok daha etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Tekelci kapitalizm düşmanını yenmekle yetinmemiştir; artık düşmanı olduğu ideolojinin toplumda oluşma şartlarını da hedef almaktadır.ENTELEKTÜEL SUİKASTBu toplumun 90’lı ve 2000’li yıllarda yaşadığı şeyin adı “entelektüel suikast”tır. Bu toplumda akıl, uzun süren bir suikastın kurbanı olmuştur.Zamana yayılmış, uzun soluklu bu suikast bugün de sürmektedir. Kültür kuramlarından akademisine, felsefesinden edebiyata kadar topluma sistematik bir yıkım uygulanmış, bu toplumu akılsızlaştırmak ve düşünme yetilerini felç etmek için son derece bilinçli bir uğraş verilmiştir.Bu toplum, ince bir bilinç terziliğinin, son derece hassas bir “sosyal nanoteknoloji”nin son ürünüdür. Bu topluma kaba şiddetin dışında son derece programlı ve sistematik bir ideolojik şiddet uygulanmıştır.Kaba şiddetin etkisi kısa vadeli ve geçici iken ideolojik şiddetin etkileri uzun vadeli ve çok daha kalıcıdır. Bugün gördüğünüz toplumsal, kültürel, sanatsal yapı, bu sistematik şiddetin doğrudan ürünüdür. Bu ideolojik müdahalenin girmediği hiçbir yer yoktur ve en şiddetli biçimde edebiyat ve felsefe alanında kendini göstermektedir. Buna karşı yapılacak ilk iş öncelikle bu ideolojik şiddetin farkına varmaktır./Archive/2021/3/19/171238445-kapakic3.jpgGÖMÜLMEYİ BEKLEYEN CESETİçinde yaşadığımız kültür-sanat iklimi, kokusuna hemen heınen her kesimin alıştığı gömülmemiş bir cesettir. Kültür, sanat ve edebiyat üzerine koca koca kitaplar yazanların bu çürümeyi görmemesi mümkün müdür? Mümkündür! Çünkü onlar da bu cesedin bir parçası, bir uzantısıdır. Çürümeyi izleyenler de çürümeye dâhildir; sessizce izIeyenlerin yüzüne çürümeden çıkan o fosfor, metan ve azot saçılır. Çürümenin artıkları, izleyicilerin yüzünü ele geçirir. Çürümeyi izlemek de çürütücüdür. Çürümeye direnen insan, çürümeye direnme inadını yitirdiği an çürümeye başlar.] (s.8-11)Çok mu kötümser. Evet! Ben de kötümserim! Ama yazar ve ben umutsuz değiliz!Cumhuriyeti boğmak isteyenler bu operasyon için ilk adım olarak Türk solunu boğmak istediler ve boğdular. Sadece eski Ceza Yasası’nın 141 ve 142 maddeleriyle değil, “Halka inin, İslamcıları kucaklayın, onlarla anlaşın” tavsiyeleri ile.İmam-Hatip okullarının çoğalması, Fetullah okullarına yapılan övgü yarışı, mesleklerin İslamileştirilmesi… 30 yıldır işaret ettiğim tuzaklar… Bu tarihsel ve toplumsal gerçekleri Taylan Kara’nın kitabının “Türkiye’nin Dönüşümü” bölümünde (s.202-228) okuyabilirsiniz.Solcu, cumhuriyetçi, devrimci, liberal vb) birey ve örgütlerin İslamcılarca işbirliğinde her zaman İslamcılar kârlı çıkmıştır. Örnek mi istiyorsunuz? Şener Yurdatapan-Abdurrahman Dilipak ve Toktamış Ateş-A.Dilipak ortaklıkları. Türk soluna yapılan “Radikal gazetesi aşısı”nı unutmayın. Öğrenmeniz ve unutmamanız gereken cafcaflı adlar da var ama bunları okumanıza bırakıyorumBen bu kitabı ve yazarını övüyorum. İkisi de züccaciye dükkanına giren fil gibi. Benim şu bilinen deyişimle: Önündekini ısırıp arkasındakini tepiyor ve bunu çok güzel yapıyorlar!Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 1 / Taylan Kara / Hayal Yayınları / 208 s. / 2019.Edebiyatla Ahmaklaştırma Felsefeyle Çökertme 2,3 / Taylan Kara / Bulut Yayınları / 256 s, 280 s. / 2020, 2021. Özdemir İnce

Kendi içsesinde bir yolcu: Cioran! Feridun Andaç'ın yazısı...

Kendi iç sesinde bir yolcu: Cioran! Feridun Andaç'ın yazısı... Bir düşten düşünceye, bir duygudan zamanın labirentlerine döndürür sizi Cioran. İşte orada kendi olma yolculuğunuza başlamanın da işaretleri vardır. Kimi kez Borges’e, Dostoyevski’ye yakın durur; onların söyle(ye)medikleriyle bir patika kurar kendine. Düşte düşüncede beraber olmasanız da; çıktığınız duygu yolculuklarında size eşlik eder. Bu da, kendinde olma kendine dönme uğrakları yaratmanızda size ivme katar. İnsanın kendi olma yolculuğu da işte böyle başlar. Kendinize dönük bir bakış edinebilmek için Cioranvari bir düşünürün size eşlik etmesi anlamlıdır. /Archive/2021/3/19/170939210-ic1.jpgCioran, mutlak olandan yana değildir. Kırılgandır düşünceleri. Zamanın ruhunun yansımalarını bulsanız da; onunla kendi zamanınızı yaratmanın yolculuğuna çıkarsınız. Kuşkusuz sizi etkiler, hatta yer yer kaygılandırır. Bir yerde şunu da der: “Biz, hepimiz huzurun anahtarını yitirmiş, artık büyük acının sırlarından başka bir şeye varamayan öfkelileriz, çılgınlarız.” (s. 8, Varolma Eğilimi)Çağrısı yaşama dinginliğini var eden akıl ve duygu bileşkesinin yoludur. Orada hem kendine karşı düşünmeyi hem de seni sağlayanları görmeyi öğrenirsin. Düşüş ve düşkünlük, bağımlılık ve bağlılık nedir bunların ayırdına varırsın. Seni sen eden bazı kavramları yeniden var edip anlamlar yüklersin.Örneğin; onun şu sözlerinden yola çıkarsak eğer; “Derinliklere inme, sessizliği, sarsıntılarımızın hatta yetilerimizin durdurulmasını gerektirir,” ister istemez kendi sesinize döner, orada yol almayı öncelersiniz.Öyle ki; kendi derinliğine varma yolu başka seslerin sessizliğiyle (nasıl) başlar bunu hatırlatır size, Cioran.İnsan eylemdedir. Onu sıradanlıktan, sığlıktan kurtaran da budur. Duyguda, düşüncede, yaşayıştaki eylemlilik hali; aykırı olanı değil, gerekli olanları gösterir size. Ki diğerlerini ayıklayarak varmışsınızdır zaten oraya.İşte orada boyun eğiş, hatta baş edememe değil, kendi varoluşunun sesi, soluğu ve rengi vardır. Ki, ilk ve son söze yakın olma yolculuğuna çıkmışsınız madem: kendini görme/kendi olma bakışı kaçınılmaz. Bunu size “ne” verirse oradasınızdır. Bunu “nasıl” eyleyebileceğinizi de işte donandığınız o duygu/düşünce magması var edecektir. Kendine gitmek de diyebiliriz buna.Şunu diyordu Cioran: “Kurtuluşu gerçekten istiyorsak, bizden kaynaklanmalı: Onu başka bir yerde, hazır bir sistemde ya da Doğulu bir öğretide aramamak gerekir.”İnsan, kendini avutmak için böyle bir yolu seçmez, gerekli/yararlı olduğunu bildiğinden öylesine bir seçimi “adanış” görür. Evet, kendini adamak… Yani, o yolculukta insanın “düşüncesi varlığına, varlığı düşüncesine dönüşür.” Buna şunları da ekler, Cioran: “Her şeyden yoksundur, salt kendisidir, direnir.”/Archive/2021/3/19/170950882-ic2.jpgZAMAN VE VAROLUŞ SORGUSUSözü değil düşünceyi, değişken bir bakış edinmek için gönüllü sürgünlüğü seçendir, Cioran. Bu, aynı zamanda onun yer/yurt ve dil değişmesidir. Başkalarının sesi olmak yerine, kendi sesinin arayışındadır. İnsanın birey olma derdi bunu kaçınılmaz kılar.İçinde ve dışındadır hayatın. Yani zaman içi-zaman dışı yaşamdadır. Tutunmak için yaşamak bakışını yıkar kendinde. Hiçliğe sarılması da sanki bundandır! “Ben” olmak sorunsalını aşınca, kendi duvarlarını da yıkar.Kaçış ve sığınış derdi olanın sanrısını bilir. Gizde, gizemde değil; sırlı olanın düşünce ivmesindedir. Yani varoluşun duyumudur onda esas olan. Orada doğum-yaşam-ölüm vardır.Bize anlamak değil, yaşamak ve anlamlandırmak için varolduğumuzu düşündürür. Onun arayışında bir “kanıt” yoktur; görüp hissetmek, bunun üzerine düşünmek yeterlidir. O nedenle ikilemlerden yola çıkar sıklıkla.Madem ZAMAN varlığın göstergesi, hatta göstereni; öyleyse oradan başlamalı. 1964’te yayımladığı Zamana Düşüş hem onun zamana bakışını hem de zamanlar arası geçişlerin düşünsel yolculuğunu anlatır.Bir yerde şunları söyler: “Zaman kanımdan çekildi; birbirine destek olur ve birlikte akarlardı; şimdi donup kalmışlarken, artık hiçbir şeyin olmamasına şaşmak mı gerekir?”Dağılıp giden, çözülen zamanın tanıklığında hissederek düşünerek varoluşsal bir bakışla kurar her bir denemesini. Cioran’ı tanımlayan da budur: Denemeci.1949’da yayımlanan Çürümenin Kitabı’na 1947’de Fransa’da başlar, Fransızca yazar. 1937’de Gözyaşları ve Azizler’i Romanya’da yayımlar. Onun aykırı kimliğinin izleri bu yapıtına yansır. Bu anlamda Cioran’ı “yeni tip filozof” olarak tanımlayabiliriz! Yani kendi dünyasını kendinden yola çıkarak kuran… Onu ayrıksı kılan da budur. Bir okul’dan, bir akademi’den gelmez. Gene de ben onun Montaigne’in, Bacon’ın yanında anılması gerektiğini düşünürüm.Açık düşüncelidir. Karanlık yanları olsa da sorgulayıcılığı, melankolisi, sayıklamaları yaşama arzusunu önde tutması düşünce dünyasındaki çeşitliliği gösterir.YABAN DİLDE KONUMLANMAKKendini göçmen/sürgün/vatansız gören biridir Cioran. Onun kaçışı, dilde düşüncede sığını barınakları yaratır benliğinde. Oradan bakar kendine, varoluşumuza, evrene. Doğmuş olmanın sakıncasından söz eder ara ara…“İnsan olma şaşkınlığından önce, olma şaşkınlığı gelir,” der. Kuşkucu yanı onu nihilist kılmıştır. Unutmayalım ki; savaş çağında var olmuştur. Onun nihilizme yönelimi, tarih sorgusu, tanrı ve kötülük kavramına bakışı, ölümle yolu, intihara bakışı, ütopyanın karanlığı ...aşınan/çözülen dünya karşısında insanın “ne”liğini irdeleyişi…İşte tüm bunlar onda bir zaman sorgusuna dönüşür. O nedenle 1950’lerde yazdığı Zamana Düşüş, içimizdeki kötüyü gösterirken, onu kovmanın yolları üzerine de düşündürür bizi. Kendi sorgusu, Cioran’ın en temel bakışıdır. Dünyaya oradan bakar/baktırır.Coran, kendi zaman eğrinizin postulatlarını çizmenizde size pencere açar. Kuşkusuz orada, onun da etkilendiği çağın/zamanın ruhu vardır. Avrupa felsefesinin aklı/düşünce sistematiği Cioran’ın bakışındadır her daim.Cioran’ı okurken ister istemez “üç Romen”i yan yana düşünürsünüz: Ionesco/Mirca Eliade/Panait Istrati.Onu “olduğu yerde göçebe” kılan nedir düşüncesinin kıyılarında gezinirken bu üçlüye de dönmeden edemezsiniz.Cioran’ın izine düşerek kapsamlı bir biyografi yazan diğer bir yurttaşı Ilinca Zariffopol-Johnston şunun altını çizer: “Cioran’ın kendisi için bir orta Avrupalı kimliği oluşturma arzusu o denli güçlüydü ki, tarihi gerçekleri kendi amacına uyacak şekilde hafifçe değiştirmekte bir beis görmedi.”Cioran’ı inşa ettiği kimliğinin izlerinden giderek okumak için bir başlama noktası olabilir bu biyografik yapıt…Okuma Önerileri:E.M. Cioran:* Zamana Düşüş, Çev.: Haldun Bayrı, 2020, Metis Yay., 143 s.* Tarih ve Ütopya, Çev.: Haldun Bayrı, 1999, Metis Yay., 115 s.* Burukluk, Çev.: Haldun Bayrı, 2011, Metis Yay., 94 s.* Çürümenin Kitabı, Çev.: Haldun Bayrı, 2000, Metis Yay., 166 s.* Doğmuş Olmanın Sakıncası, Çev.: Kenan Sarıalioğlu, 2017, 194 s.* Ilinca Zariffopol, Cioran’ın İzinde; Çev.: Ümid Gurbanov, 2020, Ketebe Yay., 444 s. Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap Eki

Sayıların saldırısı!

Sayıların saldırısı! Hem birey hem de toplum olarak geleceğimizi şekillendiren kara kutu modellerinin; yani matematiksel imha silahlarının özgeçmişleri nasıl sıraladığını, kimlere nasıl kredi verdiğini (veya vermediğini), çalışanları nasıl değerlendirdiğini, seçmenleri nasıl hedeflediğini ve sağlığımızı nasıl izlediğini göz önüne seren Cathy O’Neil, Matematiksel İmha Silahları’nda modelcileri ve politikacıları algoritmalarla ilgili daha fazla sorumluluk almaya davet ediyor. /Archive/2021/3/19/170723493-ic1.jpg Algoritma çağında yaşıyoruz. Yaşamlarımızı etkileyen kararlar - okula gittiğimiz yer, araba kredisi alıp almadığımız, sağlık sigortası için ne kadar ödeyeceğimiz - insanlar tarafından değil matematiksel modeller tarafından veriliyor.Teoride bunun daha fazla adalet sağlaması gerekir çünkü bu şekilde herkes aynı kurallara göre değerlendirilmiş olur, dolayısıyla önyargı ortadan kalkar.Cathy O’Neil, aslında bu durumun tam tersinin yaşanmakta olduğunu söylüyor.Bugün kullanılan modeller, şeffaflıktan ve tartışılabilir olmaktan çok uzaklar. En rahatsız edici olansa, ayrımcılığı güçlendirmeleri...“Demokrasi için zehirli bir kokteyl” yaratan Büyük Veriler’in karanlık tarafına hoş geldiniz!Yine de günün sonunda, hayatlarımızı yöneten modeller hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak bize kalmış. Matematiksel İmha Silahları zor soruları sormamıza, gerçeği ortaya çıkarmamıza ve değişim talep etmemize yardımcı olacak./Archive/2021/3/19/170652806-kapakic2.jpgCATHY O’NEIL: Veri bilimci ve mathbabe.org blogunun yazarı. Harvard U¨niversitesi’nden matematik doktorası aldıktan sonra Barnard Koleji’nde dersler verdi. Ardından o¨zel sekto¨re gec¸ip D.E. Shaw isimli serbest yatırım fonu ic¸in c¸alıs¸maya bas¸ladı. Daha sonra c¸es¸itli giris¸imci firmalarda veri bilimci olarak go¨rev yaptı. Buralarda insanların satın alma davranıs¸larını ve web sitelerinde yapacakları tıklamaları o¨ngo¨ren modeller kurdu. Columbia’da Lede Veri Gazeteciligˆi Programı’na bas¸ladı ve Doing Data Science [Veri Bilimini Yapmak] adlı kitabı yazdı. O’Neil her hafta Slate Money isimli podcast programında yer alıyor.Matematiksel İmha Silahları / Cathy O’Neil / Çeviren: Akın Emre Pilgir / Tellekt Yayınevi / 256 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Vitrindekiler...

Vitrindekiler... Cumhuriyet Kitap Dergi, çeşitli alanlardan yayımlanmış kitaplara ilişkin yetkin bir seçki sunmayı sürdürüyor... /Archive/2021/3/19/170220515-ic1.jpgSandım ki Göğün Cennet / Feridun Andaç / Eksik Parça Yay. / 416 s.Feridun Andaç’ın Kaplıcada Son Yaz üçlemesi, bir yere, bir zamana ve bir döneme bakışın anlatısı. Yaşanan zamanlarla akıp giden günlerin kesişme noktalarında buluşan insanların öyküsü… Değişen, dönüşen her şeye tanıklığı içeren İğdebeli Hoca’nın yalnızlığında, ülkenin yakın dönemine bakışla başlayan öykü, yurdun en ücra köşesindeki Kaplıca’ya, oradan yaşanan dünyanın sessizliğine uzanıyor. 1960’ların Türkiye’sinden günümüze süregelen insan/dönem manzaraları… Çalkantılı yıllar… Üçlemenin ilk kitabı Sandım ki Göğün Cennet; içinden geçilen iyi zamanların, kötü zamanların öyküsü. Savrulmaları, geçişleri, kendi olma derdindeki insanların varoluşlarını bir araya getiriyor.. Yaşanan alacakaranlıktan kendi arayışlarına çıkan Kerem ile Aslı’nın, hep kendileri olan Ömer ile Neclâ’nın, yaratıcı yalnızlıklarındaki Şair ile İğdebeli Hoca’nın, yaşadığı kentte sıkışıp kalmış Muharrem ile aidiyetinin, Anlatıcı’nın sesinin yalnızlığındaki arayış ve sürükleniş öyküleri./Archive/2021/3/19/170229281-ic2.jpgTürkçe İbadet / Cemil Kılıç / Kırmızı Kedi Yay. / 180 s.İslam Bu, İslama Kurulan Pusu, Cami ve Siyaset kitapları da bulunan Cemil Kılıç’ın bilimsel verilere de dayanan yeni kitabı Türkçe İbadet, “Müslüman Halkların Anadilde İbadet Hakkı”, “Arapça Ezan Meselesi”, “Kuran’daki Surelerin Türkçeleri Üzerine”, “Türkçe Hutbe” konularını işliyor. İmam Hatip ve ardından İlahiyat Fakültesi eğitiminin ardından Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimi almış Cemil Kılıç, incelemesinde yetkin bir kaynakça da sunuyor./Archive/2021/3/19/170243015-ic3.jpgHatırlıyor Musun? / Ayşe Reisoğlu / Yeni İnsan Yayınevi / 168 s.Almanya’da dünyaya gelen ve elli sekiz yıldır Türkiye’de yaşayan Ayşe Reisoğlu, geçmiş yıllarla ilgili anılarını, evliliğini, ilerleyen yıllarda profesör olan eşi Seza Reisoğlu’nun akademik yaşamını, Türkiye’deki yaşamı, kültürü artık Türkleşmiş bir Alman’ın gözünden anlatıyor. Almanya ve Türkiye’nin bir kadın gözünden yakın tarihi de niteliğindeki kitabında; yazar bir Alman olarak doğduktan sonra Türkiye’ye yerleşmesinin yol açtığı kültür karmaşası ve bu zorlukların üstesinden nasıl geldiğini başka başka şehirlere ve ülkelere de yolculuklar eşliğinde aktarıyor./Archive/2021/3/19/170256421-ic4.jpgHoca - Baba - Amca - Ben / Murat Uyurkulak / Can Yay. / 160 s.Kitap, Uyurkulak’ın 2017-2020 arası yazdığı öyküleri bir araya getiriyor. Kitaba ismini veren ilk bölümde dört karakter üzerinden anlatılan hikâyeler yer alıyor. Karakterlerden üçü, anarşistlikten komünistliğe uzanan muhtelif muhalif tonları olan üç alkolik. Gururlu, dürüst, yoksul, dışarıdan bakıldığında “kaybeden” diyebileceğiniz, yaşam, memleket, dünya ve insanlar hakkında söyleyecek bolca sözleri olan, entelektüel karakterler. Rakıları, muhabbetleri, şehirleri ve ufaktan yaşadıkları gönül maceralarıyla her şeye karşın kendileriyle barışık ve eğlenceli insanlar. İkinci bölüm “Tuhaf Şahıslar Albümü”ndeyse ilginç karşılaşmalar, anekdot ile anılar ve kimini okurların yakından tanıdığı çeşitli figürlerin dokunaklı portreleri yer alıyor./Archive/2021/3/19/170319077-ic5.jpgModernizm Kavramı ve Türkiye’de Modernist Sanatın Doğuşu / Ali Artun / İletişim Yay. / 371 s.İncelemesinde 1848 Devrimi’nden kolonyalizme birçok durağa uğrayan Artun, modernlikle modernizm arasındaki farka da dikkat çekerek, Türkiye’de modernist sanatın doğuşunu dünyadaki tarihiyle ilişkili olarak ele alıyor. Tarihle sanatı iç içe geçiren bu kitapta Ali Artun, sanatı kavrama yolunda adımlar atmak isteyenlere kılavuzluk ediyor. “Estetik modernizm” kavramına ve post-kolonyal çağdaş tarihyazımına değindikten sonra bu birikime bir pencere açıyor. Sonra da Tu¨rkiye’deki kalıplaşmış sanat tarihi anlatısını irdeleyerek, modernist kırılma ve sanatın özerkleşme su¨recini esas alan çağdaş bir tarih tezi geliştiriyor. Gu¨nu¨mu¨zde geçerli olan tu¨m sanat, modernizmle ilgisi u¨zerinden kendini tanımlıyor./Archive/2021/3/19/170334686-ic6.jpgSeni Yazdım - ‘Bir Otizm Hikayesi’ / Filiz Serin / Gece Kitaplığı / 200 s.Dicle’nin kıyısındayız. Güneydoğunun nazlı gelini kıvrılırken yatağında, ellerim onları ölümsüzleştirmekle meşgul. Bu dakikalarda Dicle uzaktan bakıyor ve gururla gülümsüyor. Çünkü bugün bir sevgiye daha tanıklık ediyor. Annesi sadece Caner’in sesini duyuyor. Duygular dize geliyor. Tarih kulaklarımıza fısıldarken serin serin, bir tarih daha yazılıyor. Tarihin inkar edemediği tek şey ise yine sahnede: Sevgi! Seni Yazdım-Bir Otizm Hikâyesi, Filiz Serin’den çarpıcı bir sevgi öyküsü./Archive/2021/3/19/170347608-ic7.jpgVarolma Anıları / Virginia Woolf / Çev.: İlknur Özdemir / Sia Kitap / 256 s.Woolf’un tanımladığı gibi, ‘varoluş anları’, bireyin bilinçli yaşamının çoğuna egemen olan ve o anların içinde koruyucu bir örtü ile gerçeklikten ayrılan ‘yokluk’ durumlarının aksine, bireyin gerçeklik hissini tattığı anlardır. Varoluş anları, yaşanılan şokun, yapılan keşiflerin ya da aydınlanma anlarının sonucunda yaşanabilir. Virginia Woolf’un hayattayken yayımlatmadığı, ölümünden sonra terekesinde bulunan, gençliğinden başlayarak kaydettiği anıları, aileyle ilgili notları ve otobiyografik yazılarının toplandığı Varolma Anları, ölümünden sonra yayımlanan en önemli kitaplarından biri./Archive/2021/3/19/170402702-ic8.jpgDikbaşlılar - Bilimi ve Dünyayı Değiştiren 52 Kadın / Rachel Swaby / Çev.: Akın Emre Pilgir / Koç Üniversitesi Yay. / 312 s.Virginia Apgar’dan Barbara McClintock’a, Chien-Shiung Wu’dan Sophie Kowalevski’ye, Hedy Lamarr’a… Rachel Swaby’nin eğlenceli kaleminden süzülen 52 yaşam öyküsü, bilimi ve dünyayı değiştiren 52 bilim insanı, uğradıkları haksızlıklara ve ayrımcılığa karşı bilime tutunan 52 kadın… Swaby’nin dikbaşlıları bir yandan DNA’nın yapısını çözüyor, doğanın kanunlarını baştan yazıyor ya da yepyeni bir bilim dalı kuruyor; diğer yandan alay ediliyor, görmezden geliniyor ve hakarete uğruyorlar. Ne olursa olsun farklı dönemlerden ve bambaşka coğrafyalardan gelen bu kadınlar başkalarının kanaatlerine değil, bilime inanmaktan asla vazgeçmiyorlar. Bunlar dikbaşlı kadınlar!/Archive/2021/3/19/170423639-ic9.jpgHatça’nın Dünyası / M. Tahir Hatipoğlu / Selvi Yayınevi / 144 s.Kitap; Ege’de öksüz-yetim büyüyen bir genç, cesur, tek sermayesi aklı olan bir kızın başından geçenlerin öyküsü. Ege’nin Nikfer Köyü’nde Hatice isimli bir kız vardır. Onların köyünde Hatice’ye ‘Hatça’ derler. Hatça kız yetim doğmuş, yetim ve öksüz büyümüştür. Hatice anasının karnında iken babası, doğduktan altı ay sonra da anası ölür. Hatipoğlu kitabında; köylü-yoksul kadınların geçmişte nasıl yaşadıklarını, neler çektiklerini, ikinci eş ve çok çocuklu olmanın zorluklarını, sevmeden sevişemeden ömür geçiren kadınların ve yaşadıkları köylerin, 80-100 yıl önceki durumuna dikkat çekiyor. Kısa ömründe, on sekiz yılda dokuz doğum yapan, yüzü bir türlü gülmeyen bir Anadolu kadının yaşamındaki derin kırılmalara tanık ediyor./Archive/2021/3/19/170437702-ic10.jpgCassandra Düğünde / Dorothy Parker / Çev.: Avi Pardo / Yapı Kredi Yay. / 184 s.Üniversite öğrencisi Cassandra Edwards, ikiz kardeşi Judith’in düğününe katılmak üzere aile çiftliğine doğru yola çıkar. Daima öbür yarısı olarak gördüğü Judith’le birlikte, entelektüel anne babasının gözetiminde müzik, edebiyat ve felsefeyle iç içe büyümüş olan Cassandra için burası vazgeçilmez anılarla doludur. Kız kardeşinin ufuktaki düğününü sabote etmeye kararlı olan Cassandra’nın gelişiyle çiftlikte işler çığırından çıkacaktır. Aile nereye kadar bir sığınak, nereden sonra boğucu bir odadır? Dorothy Baker’ın 1962 tarihli romanı evin dışındaki dünyayla yüzleşmeye, aile bağlarına ve özellikle kardeşlere dair sorular soran, unutulmayacak bir roman, trajikomik bir başyapıt./Archive/2021/3/19/170507154-ic11.jpgSuda Ayak İzleri 1,2 - Anılar ve İzdüşümleri / Özdemir Nutku / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 1280 s.İstanbul’da başlayan, Ankara ve İzmir’de süren yaşamı boyunca çocukluğundan başlayarak tek bir odak noktası vardır Özdemir Nutku’nun; tiyatro. Şiire yöneldiği Ankara yıllarında Mavi Hareketi’nin içinde yer alır. Dönemin en dikkat çeken eleştirmeni ve Devlet Tiyatroları’nın edebi heyet üyesi ve bir dönem başkanı olarak tanınır. Uzun akademik yaşamı boyunca pek çok öğrenci ve oyuncu yetiştirir; dünya tiyatrosundan yaptığı çevirileriyle Türk Tiyatrosu’nun derin yatağını yeni ırmaklarla besler; yönettiği oyunlarla farklı oyunculuk ve sahneleme tekniklerine kapı açar. Almanya ve Amerika’daki tiyatro deneyimlerini kitaplaştırarak tiyatro ufkunun genişlemesine katkıda bulunur. Suda Ayak İzleri, yaşamı boyunca öğrendiği, öğrettiği her şeyi ve hissettiklerini de özgün biçimde paylaştığı bir yaşam dersi, belki de tek perdelik uzun bir oyun./Archive/2021/3/19/170452201-ic12.jpgUzun Günlerin Hasadı / Hasan Onur Kuşkaya / Holden Kitap / 68 s.Kaya’nın dört öyküden oluşan ve yaşamı katı gerçekliğiyle sunan ilk öykü kitabı; Okmeydanı’nın küçük burjuvası, İskandinavya’nın işçisi, Taksim’in sahafı ve insanlık hallerinin gözlemcisi yazarın dört dönemde çıkardığı bir yaşam muhasebesi. Gecekondu mahallesindeki anti-kahraman, kendinden kaçan şair, aşkı bir parkta bırakmış kulak misafiri... Katıldığı bir cenazeden yola çıkarak taşra insanını eleştirirken kendi şehirliliğinin eksikliklerini ortaya koyuyor, konfeksiyon atölyelerinden siyasal mücadelelere bir kentin panoramasını sunuyor. Dünyanın her yerinden gelen üniversite arkadaşlarının kültürleriyle çatışırken işçiliğe soyunuyor ve yalnızlığını imgelerle, şiirlerinin gücüyle ortaya koyuyor. Sahaflara uğrayan Taksim’in insanları çıkıyor sahneye sonra, hayat kadınları, translar, siyasi suçlular arasında bir gezgine dönüşüyor./Archive/2021/3/19/170528545-ic13.jpgMitoloji: Kahramanın Yolculuğu / David Adams Leeming / Çev.: Ilgın Yıldız / Say Yay. / 408 s.Mitoloji: Kahramanın Yolculuğu, birçok kültürün mitlerindeki evrensel temalara vurgu yaparak mitoloji konusuna farklı ve etkili bir yaklaşım sunuyor. James Frazer, C. G. Jung, Karl Kerényi ve alanın önde gelen isimlerinin, mitlerin evrensel anlam arayışımızda bütün toplumlara nasıl hizmet ettiğini gösteren metinlerine yer veren bu antoloji, kahramanın doğumundan sınav ve arayışlarına, düşüş ve yükselişine, ölümüne ve yeniden doğumuna uzanan geniş kapsamlı bir mit araştırması. Leeming, kadın kahraman mitlerinin yanı sıra Navajo, Endonezya, Hint, Çin ve Afrika masallarından örnekler de sunuyor. Cumhuriyet Kitap Eki

Edebiyat ve hikâyat... M. Sadık Aslankara'nın yazısı...

Edebiyat ve hikâyat... M. Sadık Aslankara'nın yazısı... Dinlenip anlatılan, duyulup söylenen, yazılıp okunan, sonuçta bir yolla kurulan her hikâye ediş, görece bir edebiyat biçimidir elbette. Ancak edebiyat dediğimiz estetik ulam, bunlara indirgenemez yine de. /Archive/2021/3/19/165957735-ic1.jpgYAŞAMDAN ROMAN KURMAK, ROMANDAN YAŞAM ÇIKARMAK18 Mart’la 25 Nisan arasında kalan ve Çanakkale Şehitleri’nden Anzak Günü’ne uzanan otuz-kırk gün, 1915’in bu dramatik topraklarında, erguvanların patlayıp şahlanma, şelale halinde akma zamanıdır. Kimileri bu tarihlerde koltuk altında cüzleri, ziyaretçiler arasında gide gele dura koşa bir yandan Gelibolu için menkıbeler uydurur bir yandan da dualar mırıldanıp inayet bekler.Derken erguvanlar sönmeye koyulur, gerçeklikle yüzleşmek için belki de bütün o yanışlarla renklerin, eylemlerin geride kalması ama her birinin kavramsal tortuya dönüşmüş imgeler halinde zihne yerleşmesi gerekir. Bu da soyutlayım, dönüştürüm anlamına geliyor kuşkusuz; böyle olunca bir şeyi anlatmak şurada kalıyor, anlatma hüneriyse alıp başını başka yerlere gidiyor. Edebiyatın nadası işte tam da bu eşikte yaşanıyor.Masamdaki birkaç romana, bu düşünceler eşliğinde göz atalım istiyorum. Hangileri bunlar? Aydın Köksal; Arayış (Toroslu, 2020), Kırmızı Kedi’den Demet Altınyeleklioğlu; Sustum Anne (2019) ve Nurten Yalçın Erüs; Leon Bahar’ı Takdimimdir (2019), Nehir Gencay Divitçioğlu; Müellifler Zamanı (Kanes, 2019), Leyla Draman: Gülistan (Potkal Kitap, 2019).Yazarlar gerçek hayatlara yöneldiğini başta açıklıyor ya da bu, kitabın kapağında belirtiliyor. Bilimci-yazıncı Aydın Köksal, özyaşamöyküsünü, romanla örtüşen “anı-roman” biçemiyle sunuyor. Kendi yaşamına yönelen tek ad olarak Köksal, kimi satırlarını “folklorumuzun parçası” (61) gibi alsa da yapıtların tümü, kapsayıcı dil-mantık yapısıyla üretilmiş anlatılar yine.Demet Altınyeleklioğlu, Sustum Anne’de Şükûfe Nihal’i, kurmacasının temel karakteri alıyor; Nurten Yalçın Erüs, Leon Bahar’ı Takdimimdir’le “Varlık Vergisi sürgünü Leon Bahar’ın” yaşamına yönelip “biyografik roman” koyuyor ortaya. Nehir Gencay Divitçioğlu, Müellifler Zamanı’nda, Halide Edip’i öne çekip kuşaktaşı kimileriyle birlikte işleyerek anlatısını kuruyor.Yaşam öyküsel nitelik taşımasa da hep olgusal yaşamda karşılığı olan kişiler seçiliyor. Her yazar sözlü tarih belgeselini hedeflemiş görünüyor böylece.Ne ki karakterler, yaşam öyküsel veriler ve bunların çevrelemesi, ister istemez okuru sınırlayıp kuşatıyor. Layla Draman, “biyografik roman” olarak nitelese de Gülistan’da yaşamda tanımayan Gülistan’ın Sudan’dan Türkiye’ye uzanan “hikâyesi”, karakterin yaşamöyküsü, okuru görece daha özgür kılıyor.Sonuçta ilk dört yazar, verili konumdaki karakterleri, bunlara dolanık salkım hikâyeleriyle kurmacayı geliştirirken bir şeyleri söyleyip göstermek, anlatmak, paylaşmak, uyarmak, öğretmek vb. bilişsel yanlarla harmanlayıp romanın üzerine ağırlık yükleyebiliyor bir biçimde.Leyla Draman da bunu yapıyor, ancak bilinirlik sergilemeyen karakterleri nedeniyle olgusal kısıtlardan enikonu kurtuluyor okur. Son yıllarda geçmişi bu yolla öğrenip kavramaya yeniden kurmaya dönük iştah, dizilerle atak yaptı belki ama 1980 sonrasının başat eğilimlerinden biri bu.Ancak romanda, okuru yaratıcı kılan diyalektik kuşatıcılık, determinist kavrayışla konserve ediliyor böylece. Soyutlayım, dönüştürüm odaklı alımlanma gücünü yitiren yapıt, o zaman okuru, uslu bir dinleyici gibi alıyor; gazetelerde hikâye edilen, daha çok öğreni merakını karşılayan, böylece etik, dramatik vb. haz üretip popüler habercilikle örtüşen bir yazarlık gölgesi giriyor araya./Archive/2021/3/19/170009313-ic2.jpgBELGE ROMAN, BELGESEL ROMAN“Siyasal roman”, belgeler eşliğinde olayları sıralayan bir anlatıma dayalı yapıt anlamına gelmez. Sözgelimi Kafka romanları siyasal başyapıttır, bunu söylemek gerekmese de. “Belgesel roman” denildiğinde belgelerin soyutlayımı, dönüştürümüyle ortaya çıkan yapıtlar anlaşılır aynı şekilde, oysa “belge roman”, belgelerin sıraya alınıp roman diline uygun düz değiştirimle yansıtılmasıdır.Tanrı-romancının, “halk romancılığı” alt başlığıyla bu ulama alınabilecek pek çok romanı, herhangi artalan açılımına girmeden salt ön yüzüyle okunan, hoşa giden serpintilerle okuru mutlandıran anlatılar haline getirip önümüze bıraktığı söylenebilir.Bu anlayış, yüzyıllardan bu yana işlevsel tutumla üretilen yapıtlarda hep görülüyor. Öyleyse kimi belgesel romanları belge roman olarak almak daha doğru bu nedenle.Dramatik döngüsüyle, melodramatik uçlara açılımıyla böyle bir roman etki sağlasa da estetik açıdan bilimsel-düşünsel temelde kavramsallaşmanın sağlandığı bir roman sanatının öteden beri yine bizimle olduğu unutulmamalı.BİÇİMLENDİRME, YAPILANDIRMA ARAYIŞLARITadeusz Borowski, Bizim Burada Auschwitz’te ve Diğer Öyküler (Çev.: Seda Köycü, Alakarga, 2019) adlı yapıtında, Halide Edip’in Türkün Ateşle İmtihanı’nda (1962) sergilediği yaşam deneyiminden damıtılan yazarlık hüneri benzeri hikâye edişle örtüşen bir kavrayışla yaşadıklarını doğrudan anlatmaya kilitli öyküler toplamı getiriyor denebilir.Yaşadığı kahırlı acılarla otuzuna varmadan intihar eden şair, yazar Tadeusz Borowski, toplama kamplarının ağır koşullarında insanların sınıfsal tutumunu da ortaya dökebiliyor. Yapıta eklediği farklı sözlük kavramsal açılımını gösteriyor onun.Sonuçta Auschwitz odaklı, sıra dışı bir yansıtım. Borowski gibi kuşkusuz öteki yazarlar da okunmayı hak ediyor. Ama her hikâyat edebiyat olamıyor.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

‘Yazarlık yapıştırma bıyık değildir!’Ülkerİnce'nin yazısı...

‘Yazarlık yapıştırma bıyık değildir!’ Ülker İnce'nin yazısı... “Yukarıdaki cümle Salah Birsel’e ait. Yazarlık öyle takma bıyık gibi iğreti, takılıp çıkarılacak bir şey değildir, insanın hamurunda olan bir şeydir anlamında söylüyor bunu. Ben de bu anlamda bu sözü Gelirken Ekmek Al adlı öykü kitabının yazarı Şermin Yaşar’a yakıştırdım. Kitapta, dünyanın yüzlerce ülkesinde, o ülkelerin kalabalık ailelerle dolu milyonlarca köşesinde hiç tanımadığımız insanların, milyonlarca farklı biçimde yaşadıkları şeyler anlatılıyor. Onların hepsinin öyküleri bunlar. Bir başka deyişle, havasız yaşayan insanların öyküsü.” /Archive/2021/3/19/165815752-ic1.jpgHavasız yaşanır mı? Şermin Yaşar’ın Gelirken Ekmek Al isimli kitabındaki öyküleri okuyunca yaşandığını görüyorsunuz. Öykü kahramanları havasız yaşayabiliyorlar çünkü hayatta kalma güdüleri o kadar güçlü ki, en olumsuz koşullarda bile ne yapıp edip kendilerine bir hava deliği açmayı başarıyorlar. Çok zekice ve hayran olunası bir biçimde hem de.Ama Şermin Yaşar bu kitabı, bakın insanlar ne büyük baskılar altında, ne büyük mutsuzluklar, yoksulluklar, yoksunluklar, çaresizlikler içinde yaşıyor, demek için yazmamış, “Gelirken Ekmek al” demenin ne büyük bir mutluluk, ne büyük bir mucize olduğunu, her şeyin tıkırında gittiğine işaret ettiğini anlatmak için yazmış. O yüzden öykülerden dışarı taşan canlılık, yaşama isteği ısısı okuru da içine alıyor, o yüzden o ağır öyküleri hafif bir ruh haliyle okuyorsunuz.BÜYÜK AİLELER, DEMİR YASALAR!Öykülerde en başta aileler var, bilmem ne ailesi, bilmem ne oğulları gibi, daha sonra anneler, babalar var, oğullar, kızlar, gelinler damatlar var, dayılar, amcalar, teyze ve halalar var, yengeler, enişteler, eltiler, görümceler, kayınlar var. Büyük, kalabalık ve sandık gibi sımsıkı kapalı aileler var, onların demir yasaları var. Hiç kimsenin söz hakkı yok. Söz hakkı varmış gibi görünenlerin de bir zamanlar hiç söz hakkı olmamış.Peki o zaman kimin söz hakkı var? Hiç kimsenin. Hepsi hayatın elinde birer oyuncak. Atılıp tutulmuşlar, hala da atılıp tutuluyorlar. İyilik, kötülük, dostluk, düşmanlık, sadakat, ihanet, merhamet, acımasızlık, dürüstlük, üçkağıtçılık hepsi onlarda, “insanlıkları bir gelmiş bir gitmiş yıllarca”.Hayat nasıl su gibi, durmamacasına akıp gidiyorsa metindeki insanların hayatları da öyle, hızla akıp gidiyor. Öykü metinleri de aynen öyle, hızla akıp gidiyor, hiç durup geriye bakan yok, ölen ölüyor, kalan kalıyor, tıpkı hayattaki gibi. Yazarın anlatım tarzının, okura algılatmak istediği gerçekle çok örtüştüğünü söylemek istiyorum./Archive/2021/3/19/165825376-kapakic2.jpgYETER Kİ HAYAT DURMASIN!Öykü kişileri genelde hızla akan hayata ayak uydurmaya çalışıyorlar. Onlara göre hayat akmalıdır, bu akışa engel olmak, işleyebilecekleri en büyük günahtır. Engel olmamak için her şeye katlanabilirler, sevmedikleri kadınlar ya da erkeklerle evlenebilirler, sevmedikleri işleri yapabilirler, sevmedikleri insanlara katlanabilirler. Yeter ki hayat durmasın. Oysa biz hayatı durdurmadan içine bakılamayacağını biliriz, yazarların, sanatçıların, bilim adamlarının, felsefecilerin hayatı durdurmak zorunda olduklarını, hayatı durdurmadan içini göremeyeceklerini biliriz. Öyküdeki insanlar arasında böylesi hiç yok, hayatı anlamaya çalışmak diye bir şey yok.Payına düşen hayat neyse onların çoğu onu yaşıyor ama aralarında tek tük de olsa, kendi hayatı yerine taklit, özenti bir hayat yaşamaya çalışanlar da var. Onlar o kadar sevimsiz ki onların yanında ötekiler, kötü şeyler de yapsalar, yalnızca hayatta kalma içgüdüsüyle, kendilerine bir hava deliği açmak için yaptıkları için çok sevimli görünüyorlar.Örneğin, iki günlüğüne ziyarete gelen kayınvalidesiyle kayınpederini kahvaltı masasına buyur ederken, belki de “Nasıl oturmak istersiniz,” diye sorması beklenirken, “Siz şöyle buyurun, siz böyle oturun,” diyerek yer gösteren gelin Filiz öylesine sevimsiz geliyor ki bize. Ya da insanların teknoloji düşkünlüğünü sömüren, onlara her çıkan yeni ürünü satarak köşeyi dönen, hava kirliliğiymiş, çevrenin yok edilmesiymiş, hiç bunlara aldırmadan her yeni teknoloji ürününü onlara sevdiren açıkgöz tüccar öyle sevimsiz ki.‘DUYGULARI HİSSETTİREN BİR YAZAR’Şermin Yaşar’ın yazış tarzında beni en çok etkileyen şeyi söylemeye geldi sıra şimdi. Duyguları doğrudan anlatmaması. Öykü kahramanları, başlarına gelen çok acı verici olaylar karşısında sanki hiçbir şey hissetmez çünkü onların duyguları asla doğrudan betimlenmez, onun yerine küçücük bir ayrıntıyla o acıyı okurun hissetmesi sağlanır.Ne demek istediğimi tam anlatabilmek için size Dostoyevski’den aklımda kalmış bir örnek vereceğim. Dostoyevski’nin bir kahramanı, çılgınca sevdiği kadını kaybettiği zaman günlerce evden çıkmaz, sonra bir gün sokağa çıktığında sanki gözleri kör olmuş gibidir, hiçbir şey görmez, herkese çarpa çarpa yürümeye başlar.Yazar o adamın duygusunu tanımlamaz, belki tanımlamaya çalışsaydı, okur o gevezelikleri bir “tanımlama, betimleme” olarak okuyacaktı. Ama kör olmadığı halde hiçbir şey göremeyen, sokakta, herkese çarpa çarpa yürüyen adamın ne durumda olduğunu okur hemen anlar, kendisine daha başka bir şeyin anlatılmasına gerek yoktur. Şermin Yaşar’ın bazı öykülerini bitirdiğim zaman, ağlamamak için durdum, burnumu çektim.Bir de Nazım Hikmet’in ünlü bir dizesi vardır, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?” diye. (Aslında o daha önce Lunarçarski’nin Renoir için kullandığı bir sözdür: “Mutluluğun resmini yapan adam,” demiştir.) İşte Şermin Yaşar, “Bize Bi Çay” öyküsünde mutluluğun resmini öyle güzel çizmiş ki. O mutluluk katiyen parayla pulla, hiçbir şeyle olmaz.Gelirken Ekmek Al / Şermin Yaşar / Doğan Kitap / 196 s. Ülker İnce

OscarÖdülleri'nde yeni karar: Katılımcıların istekleri kabul edilmedi

Oscar Ödülleri'nde yeni karar: Katılımcıların istekleri kabul edilmedi Yapımcılar, 2021 Oscar ödül töreninin Perşembe günü, yüz yüze ve Zoom uygulaması kullanılmadan gerçekleştirileceğini duyurdu. Covid-19 önlemleri kapsamında, sadece adaylar, sunucular ve davetlilerin katılacağı törende tüm katılımcıların Covid-19 testine tabi tutulacağı da belirtildi. Oscar ödül töreni yapımcıları, törenin yapılacağı alana Zoom uygulaması üzerinden görüntülü olarak bağlanma isteklerine olumsuz yanıt verdi. Yapımcılardan Steven Soderbergh, Jesse Collins ve Stacey Sher tarafından 200'den fazla adaya gönderilen mesajda, “Tören için Zoom seçeneği olmayacak” ifadeleri yer aldı.Yapımcılar tarafından yapılan açıklamada, 25 Nisan'da gerçekleştirilmesi planlanan törenin, ABD'nin Los Angeles kentinde bulunan Union Tren İstasyonu'nda yüz yüze gerçekleştirileceği ve Zoom üzerinden canlı katılım olmayacağı belirtildi.COVID-19 SAHA GÜVENLİK EKİBİ DE GÖREV ALACAKÖte yandan yeni tip koronavirüs (Covid-19) önlemleri kapsamında, sadece adaylar, sunucular ve davetlilerin katılacağı törende, tüm katılımcıların Covid-19 testine tabi tutulacağı belirtildi. Açıklamada ayrıca tören esnasında bir Covid-19 güvenlik ekibinin de sahada olacağı bilgisi paylaşıldı.Yapımcılar, adayların ve misafirlerin Union Tren İstasyonu'nda bulunan geniş avluda toplanacağını, gösterinin diğer kısımlarının ise alandan yaklaşık 13 kilometre uzakllıkta bulunan Dolby Tiyatrosu'nda canlı olarak sergileneceğini aktardı.Kaynak: Sputnik cumhuriyet.com.tr

Ali Erbaş'tan 'yeni meal' mesajı

Ali Erbaş'tan 'yeni meal' mesajı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "Günümüz insanının aklına, kalbine, idrakine hitap eden bir meal çalışmasına çok ihtiyaç var" ifadesini kullandı. Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulunca Kur'an-ı Kerim meallerinin geliştirilmesi amacıyla çevrim içi olarak düzenlenen "Meallerde Geliştirilmeye Açık Alanlar Çalıştayı"nın kapanış programına katıldı.Programda konuşan Erbaş, çalıştay boyunca yetkin hocaların önemli konularda sunum yaptığını belirterek, "Bu tebliğ ve müzakerelerden çok faydalı sonuçlar çıkacağını ümit ediyorum. En kısa zamanda bu yoğun çalışmaların neticesini görmeyi arzu ediyorum" diye konuştu.Çalıştayda yeni bir meal hazırlıklarının yapıldığını bildiren Erbaş, şöyle devam etti:"Günümüz insanının aklına, kalbine, idrakine hitap eden bir meal çalışmasına çok ihtiyaç var. Günümüz insanı Kur'an’ın mesajları ile ilişkisini önemli oranda mealler üzerinden kuruyor. Dolayısıyla bugün mevcut meallerin ötesinde, okuyucuya Kur'an-ı Hakim'in mesajlarını doğru ve anlaşılabilir bir yöntemle, akıcı ve yormayan bir üslupla, meal kavramının malul olduğu anlam kaybını mümkün mertebe en aza indirecek şekilde bir çalışma elzem hale gelmiştir."Bugün sayıları yüzleri bulan meal-tercüme eserlerin bulunduğunu ifade eden Başkan Erbaş, "Bugün Diyanet İşleri Başkanlığımıza, İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerimize düşen görev, Kur'an tercümeleri ile ilgili örnek bir çalışmayı ortaya koymaktır. Bu çalışma, aynı zamanda şimdiden bundan sonra yapılacak bütün meal çalışmaları için her açıdan bir standart oluşturacak, nitelik zemini haline gelecek ve rehberlik edecek düzeyde olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.Eserlerin emek verildiği oranda kalıcı olacağına dikkati çeken Erbaş, çalıştayda emeği geçenlere teşekkür etti.Kapanış programına, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Abdurrahman Haçkalı, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İbrahim Hilmi Karslı, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri ve kurul uzmanları ile birçok üniversiteden akademisyenler katıldı. AA

DSÖ’den AstraZeneca aşısınıkullanmaçağrısı

DSÖ’den AstraZeneca aşısını kullanma çağrısı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ilaç şirketi AstraZeneca’nın Covid-19’a karşı geliştirdiği aşının faydalarının zararlarından daha çok olduğunu belirterek, ülkelere AstraZeneca aşısını kullanma çağrısında bulundu. Oxford Üniversitesi ve AstraZeneca tarafından geliştirilen Covid-19 aşısının kan pıhtılaşmasına neden olduğu şüphesi ile 20’den fazla ülkede tedbir amaçlı kullanımı askıya alınmış, Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ise aşının "güvenli ve etkili" olduğunu açıklamıştı. EMA tarafından yapılan açıklamanın ardından aralarında İtalya, Almanya, Hollanda, İspanya, Fransa’nın da bulunduğu bazı ülkelerde aşının kullanımı tekrar başlarken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bugünkü toplantısında AstraZeneca aşısınıa ilişkin güvenlik konusunu ele aldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Küresel Aşı Güvenliği Danışma Komitesi’nin Oxford-AstraZeneca aşısı olan bazı kişilerde kan pıhtıları hakkındaki verileri gözden geçirmek için toplandığını hatırlatan DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, "Komite, Oxford-AstraZeneca aşısının uygulanmasının ardından mevcut verilerin pıhtılaşma koşullarında genel bir artışa işaret etmediği sonucuna vardı" dedi.İnsanların AstraZeneca aşısının güvenliği konusunda endişeleri olabileceğini ifade eden Ghebreyesus "AstraZeneca aşısı, ölümleri önleme konusunda büyük bir potansiyele sahip. Komite, aşının faydalarının Covid-19 kaynaklı enfeksiyonlar ve risklerden daha ağır bastığını açıkladı. Bu durumda soru yok. Covid-19 ölümcül bir hastalık ve Oxford-AstraZeneca aşısı bunu önleyebilir. Covid-19’un kendisinin kan pıhtılarına neden olabileceğini hatırlamak da önemli" ifadelerini kullandı.“ASTRAZENECA COVAX’İN YÜZDE 90’ININI OLUŞTURUYOR”Ghebreyesus, gelir düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelere korona virüs aşısına eşit erişim sağlamayı amaçlayan küresel girişim olan Covax aracılığıyla dağıtılan aşıların yüzde 90’ından fazlasını oluşturduğu için AstraZeneca aşısının son derece önemli olduğunu vurguladı.Doğu Karayip Devletleri Örgütü liderleriyle görüştüğünü belirten Ghebreyesus, "Ülkelerin çoğu çok sayıda Covid-19 enfeksiyonu ve can kayıplarını önlemeyi başarmış olsa da, ağırlıklı olarak turizme dayanan ekonomileri büyük ölçüde yok oldu. Açık bir mesajları var, ‘Covid-19 aşısına ihtiyacımız var ve onlara şimdi ihtiyacımız var’" sözlerini kaydetti.Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü ile görüşme Aşı üretiminde ve dağıtımında ciddi engellerle karşı karşıya olduğunu ifaden eden Ghebreyesus, önümüzdeki hafta, Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Dr Ngozi Okonjo-İweala ile Covid-19 aşı üretimini artırmak için görüşeceğini duyurdu. (İHA)

Foça eski Belediye Başkanıaracıyla kaza yaptı

Foça eski Belediye Başkanı aracıyla kaza yaptı İzmir'in Foça ilçesinde, kontrolden çıkarak, takla atan otomobilin sürücüsü Foça eski Belediye Başkanı Gökhan Demirağ yaralandı. Kolunun kırıldığı öğrenilen Demirağ'ın tedavisi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde devam ediyor. Kaza, saat 20.00 sıralarında Foça ilçe merkezine 5 kilometre kala meydana geldi. Foça eski Belediye Başkanı Gökhan Demirağ’ın kullandığı 35 MDD 95 plakalı otomobil, sürücüsünün kontrolünden çıkarak, takla attı.Kazayı gören diğer sürücüler, durumu sağlık ekiplerine bildirdi. Gökhan Demirağ, sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından Foça Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Kolunun kırıldığı öğrenilen Demirağ, buradaki tedavisinin ardından Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi./Archive/2021/3/19/222543606-5b1174695bcbf298d7d206593ead8b7c.jpg (DHA)




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter