Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Tuesday, 07.01.2025, 11:51 AM (GMT)

News - Haberler

Dönüşen doğa, dönüşen yaşam

Dönüşen doğa, dönüşen yaşam Ayşe Pınar Köprücü’nün yazdığı, Pelin Turgut’un çizimleriyle görsel bir şölen yarattığı, İletişim Yayınları tarafından yayımlanan ‘Bir Sonbahar Öyküsü; büyüme korkusunu şefkatle ele alırken her yaştan okura yaşama sevinci ve cesaret aşılayan şiirsel bir hikâye. Kahramanı da sonbaharın gelişiyle sararmaya başlamış, yuvası bildiği ağacında bir başına kalmış, kendini dönüşüme ve yeniliğe bırakamayan belki de her gün karşılaştığımız bir yaprak. /Archive/2021/1/27/000204513-ic1.jpg“Atlayamıyordu.” Vakti gelmesine rağmen, dalından bir türlü atlayamıyordu yaprak. Artık “evinde” işlevini yitirdiğini bilmesine ve yeni yollara, başlangıçlara bakması gerektiğini bilmesine rağmen, yine de kendini rüzgâra bırakamayan yaprak. Yaşam böyle bir şey değil mi zaten? Hele ki global olarak, güç bela içinden geçmeye çalıştığımız pandemi sürecinde… İnsan her şeyi kontrol edebileceğini zannederken; aslında akışa kapılması gerektiği halde nasıl da kendini bırakamıyor ve hâlâ kontrol etme çabasıyla tüm gücünü harcıyor…Böyle sıkışık zamanlarda, bunları fark edebilmek için uzman olmanıza gerek yok. Etrafı gözlemleyebilmek çoğu zaman yeterli oluyor aslında. Neyse ki, yine de bir “fark edebilme alanı” açan unsurlar da söz konusu ve kanımca bu unsurların büyük çoğunluğunun çocuk kitapları olması da tesadüf değil.SONBAHAR’DAN ÇOK DAHA FAZLASIİletişim Yayınları’ndan çıkan Bir Sonbahar Öyküsü isimli çocuk kitabı, belki de çoğumuzun içinde bulunduğu, evi bildiği yerden; vakti geldiği için gitmesi gereken yere yumuşakça varmasını sağlayacak. Ayşe Pınar Köprücü’nün yazdığı, Pelin Turgut’un çizimleriyle görsel bir şölen yarattığı kitap; ilk bakışta bir mevsim geçişi gibi, tatlı bir sonbahar hikâyesi gibi görünüyor. Aslında bundan çok daha fazlası…Kitabın, doğanın renklerine eşlik eden, gerçekten büyük ve öykünün bütünlüğüne de katkı sağlayan çizimleri kitabın duygusunun okura geçmesine de bu anlamda ayrıca katkıda bulunuyor.Kitabın kahramanı, sonbaharın gelişiyle sararmaya başlamış, yuvası bildiği ağacında bir başına kalmış, kendini zamanı gelen dönüşüme ve yeniliğe bırakamayan ve bırakmak istemeyen, belki de her gün karşılaştığımız bir yaprak./Archive/2021/1/27/000246700-ic2.jpgDÖNGÜYE DİRENEN BİR YAPRAK!Sonbaharın renk şöleni içinde, en başta renginin dönüşümüyle aslında uyum sürecini, kendiliğinden, doğası gereği başlatmış ama yine de korkusundan, fark ettiği bu dönüşümü bir türlü kabul edemeyen ve buna direnen bir yaprak. Aslında döngüyü biliyor: Yaşam-ölüm-yaşam. Zamanı gelmiş olmasına karşın yapamadığı için de oldukça hayıflanıyor. Kendine, yapması gereken şey için bir neden arıyor.Yaprağın, ağaçtaki tüm arkadaşları ile iyi ve kötü günleri olmuş. Bazı yaprak arkadaşları başka sebeplerden ağaçlarını terk etmek zorunda kalsalar da; şimdi kendisini gösteren bu yenilik hali hepsinin başına geliyormuş. Hiçbirini diğerinden ayırmadan, tek tek ve sırayla… Hatta kendinden önce düşen tüm arkadaşları, ona destek olmaya ve yardım etmeye söz vermişler.Yapabileceğinden emin olması için arkadaşlarını inandırmaya çalışmışlar, ona ineceği yerde yumuşak bir zemin bile hazırlamışlar. Yine de atlamak öyle kolay mı? Değil tabii… Çünkü o hep temkinli olmuş. Güçlü rüzgârlarda dalına sımsıkı tutunmuş, ufacık bir titreme yetmiş de artmış ona. O kadar gözü pek ve korkusuz olamamış belki de hiç.Şimdi de etrafındaki herkes, ona ne yapması gerektiğini söylese de, yardımcı olsa da yapamıyormuş bir türlü. Ta ki bir yerden beklemediği bir neden gelip, içinde sonsuz bir merak duygusu uyandırana dek. Yeni ve farklı olana ilişkin bir merak…/Archive/2021/1/27/000328340-kapak.jpgBÜYÜME, ÖĞRENME, ANIMSAMABir Sonbahar Öyküsü, tam da yukarıda bahsettiğim gibi, bir çocuk kitabından çok daha fazlası… Aslında bir büyüme, farklılaşma, yeniden öğrenme ve belki de unuttuklarını yeniden anımsama öyküsü. Yaşam tam da buna işaret etmez mi zaten?İnsan yaşamının en zor olduğu zamanlar, aslında ne kadar yıkıcı görünse de, bir yandan da büyümeye ve belki de olduğumuz yerden farklı bir noktadan yaşama bakmaya ve görülemeyen ne çok şey olduğunu göstermeye çalışır.Her ne kadar, değişim ve dönüşüm doğa için bizim deneyimlediğimizden daha kolay gerçekleşiyor gibi görünse de; her dönüşümün bedeli de beraberinde mutlaka gelir. Kahramanımız yaprak için de bu dönüşüm evi bildiği ağacından ayrılmak zorunda kalmak, bu dönüşümün en büyük bedeli belki de…Ayşe Pınar Köprücü, doğa üzerinden çok sıcak bir değişim ve dönüşüm öyküsü yaratmış. Yarattığı öyküyü çocuklara en somut şekilde anlatabilecek aracı, doğayı seçerek kurgulamış. Doğadaki dönüşümle yaşamın dönüşümü neredeyse paralel, sadece görmeyi ve bakmayı bilmek gerekiyor belki de.Yetişkinler için de bu kadar “basit” aslında ama yetişkinlerin, o meşhur ve bitmek bilmeyen, sonsuz “yetişkin” gibi davranma görevi ve ihtiyacından ve çocuk kalmayı bir an önce terk ederek, çocukluğun içinde kalmayı beceremediklerinden; aslında özünde varoluşsal bir nitelik barındıran anlatımı, bir çocuk öyküsü olarak paylaşmak ve okurlara sunmak son derece etkili bir yol gibi görünüyor. Çünkü tüm bunları bir yetişkin hikâyesi olarak anlatmak, kanımca bu kadar etkili olamazdı.Tam da bu sıkıcı yetişkin hâl ve tavırlar yerine, çocuklar gibi hislerinin, değişimlerin, dönüşümlerin, büyümelerin, doğanın ve çevrenin farkında olabilsinler diye… Püren Mutlutürk Meral

Bilim insanları'çoközel' bir yıldız sistemi keşfetti

Bilim insanları 'çok özel' bir yıldız sistemi keşfetti Gökbilimciler garip bir ritme tutulmuş, 6 gezegenden oluşan "çok özel" bir yıldız sistemi buldu. Söz konusu gezegenler yıldızlarının etrafında rezonans içinde hareket ediyor, yani yörüngelerinde dönerken ritmik bir dansa hapsolmuş durumda.Independent Türkçe'nin aktardığına göre, araştırmacılar son derece sıra dışı bir gezegen sistemini gözlemlemenin yanı sıra yaklaşık 200 ışık yılı uzaklıkta, TOI-178 diye bilinen bir yıldızın etrafında hareket eden gezegenlerin, Güneş Sistemimizdekiler de dahil olmak üzere gezegenlerin nasıl doğup geliştiğine ışık tutabileceğini umuyor.Bilim insanları yıldızın etrafında hareket eden gezegenlerin sıra dışı ritmik düzeninin aksine, gezegenlerin kendilerinden beklenen düzenin çok dışında kaldığını söyledi.Çalışmaya dahil olan, İsviçre'deki Cenevre Üniversitesi'nden Nathan Hara, "Görünüşe göre, Neptün'ün yarı yoğunluğuna sahip epey yumuşak bir gezegenin hemen yanında Dünya kadar yoğun bir gezegen var, onu da Neptün yoğunluğuna sahip bir gezegen izliyor" dedi.Araştırmacılar bulguları açıkladıkları ve Astronomy and Astrophysics dergisinde yayımlanan makalede sistemin, birlikte ele alındığında, bizimkinden çok farklı bir gezegen yöresine epey sıra dışı bir bakış sunduğunu yazıyor.Sistemdeki 6 gezegenin yıldıza en yakın olanı haricinde hepsi, yörüngelerini tamamlarken ritmik bir dansla hareket ediyor. "Rezonant" hareketleri, gezegenlerin yörüngelerinde dönerken tekrar eden örüntüler çizdiği ve zaman zaman aynı hizaya girdiği anlamına geliyor.Benzer bir olay daha önce Jüpiter'in etrafındaki uydularda da görülmüştü. Fakat TOI-178 gezegenleri çok daha karmaşık bir "rezonans zinciri" içinde hareket ediyor, öyle ki şimdiye kadar bulunan en uzun örüntüye işaret ediyor.Gezegenler; 18:9:6:4:3 zincirinde hareket ediyor, yani zincirdeki ilk gezegen yörüngesini 18 kez tamamladığında, ikincisi 9 kez tamamlamış oluyor ve sırasıyla devam ediyor. Örüntü o kadar güvenilir ki bilim insanları başlangıçta yalnızca 5 gezegeni gözlemleyebilmiş olsa da eksik olanı zincirdeki yerine göre çıkarsayabildi.Araştırmacılar bu muntazaman rezonansın gezegen sisteminin geçmişinin göstergesi olduğunu söylüyor. Araştırmanın Bern Üniversitesi'ndeki ortak yazarlarından Yann Alibert "Sistemdeki yörüngeler çok iyi dizilmiş, bu da bize sistemin doğumundan sonra epey usulca geliştiğini gösteriyor" dedi.Fakat bu, gezegenlerdeki olağan dışı düzensizlikle tuhaf bir tezat oluşturuyor. Kendi Güneş Sistemimizde kayalık ve yoğun gezegenler merkez yıldıza daha yakın duruyor, daha yumuşak ve yoğunluğu az gaz gezegenlerse sınıra daha yakın bulunuyor. AncakTOI-178 sistemindekiler çok daha karışık görünüyor.Araştırmaya liderlik eden, Cenevre ve Bern üniversitelerinden Adrien Leleu, "Yörünge hareketinin ritmik uyumu ve yoğunlukların düzensizliği arasındaki bu tezat, gezegen sistemlerinin oluşumuna ve evrimine yönelik anlayışımıza kesinlikle meydan okuyor" diye konuştu.Bilim insanları sisteme ilk baktığında aynı yörüngede birlikte dolaşan iki gezegenden oluştuğunu düşünmüştü. Gördüklerinin aslında bundan çok daha karmaşık olduğunu ancak daha sonra fark ettiler.Leleu "Daha fazla gözlemin ardından yıldızın etrafında, onunla aşağı yukarı aynı mesafede iki gezegenin dönmediğini, çok özel bir konfigürasyona sahip birden fazla gezegen olduğunu fark ettik" dedi. cumhuriyet.com.tr

Aynılaştıkça yoksullaşıyoruz!

Aynılaştıkça yoksullaşıyoruz! 'Altı Kırk Dört Dalgası'nda bir toplum fotoğrafı çekiyor Behiç Ak; farklı kesimlerden insanların yer aldığı, iç içe yaşadığı, birbirine dokunduğu... Karşı çıkıyor ezberlerimize... /Archive/2021/1/26/234547758-ic1.jpg“Ben bu hikâyenin yazarıyım.”Kapıyı bana “yazar” açınca gözlerimi kısıp bu yapıtta beni nasıl bir yolculuğun beklediğini düşlemeyi denedim. Aslında bunu, her kitabın ilk tümcesinde hep yaparım. İlk tümcenin, yalınlığına yaslanan, vaat ettiklerinin varsıllığı başka bir sevinç kaynağıdır.Her şeyi baştan tasarlayan, kahramanlarının nerede ne zaman ne yapacağını en ince ayrıntısına değin önceden belirleyen yazarlardan değildi bu hikâyeci. Öyle ya “tesadüfler, beklenmedik olaylar, hesapta olmayan tipler, aniden kişilik değiştiren kahramanlar olmazsa...” ne tadı kalırdı öykünün.İlk harfi kâğıda düşürmeden her şey bütünüyle tasarlanmışsa kahramanların hepsi yazarın birer kopyası olmaz mıydı? Hem Edebi Karakter Hakları Evrensel Sözleşmesi’ne aykırı düşmez miydi bu tutum? Yazarlığın nasıl mükemmel bir uğraş olduğundan da söz etmiyordu. Dahası konuyla ilgili ne biliyorsak çöpe atmamızı istiyordu. Kolay mıydı “üstüne konacak harfleri sessizce bekleyen kâğıtlar”a ulaşmak!Sonra şu sokakta dolaşan kahramanlar; bir koşu tutturmuşlar, öyküde küçük büyük demeden bir rol kapmak için... Onu anlayabilmek ancak bir hikâyenin başına oturursak mümkün olabilirmiş...Derken biraz sert çıktığını düşünmüş olmalı ki sözü “Sevgili okurlarım...” inceliğine bağlıyor. Meğer onun da şu gelip geçici dünyada sonsuza kadar yaşamak için bu öyküye bir yerinden girme isteği varmış!Öykü başlamadı ama sımsıcak ve içtenlikli dili, kendinden mizahı, adına gizlenen merak öğesiyle kitap da yakamı bırakmıyor!GÜN OLUR HAYAT TUTAR ELİNİZDENGün olur bir satır bile yazmak gelmezken içinizden, hayat tutar elinizden. Sesler, renkler, kokular, tatlar... Muzaffer bir horoz öter çığlık çığlığa, gökkuşağı gülümser, el sallar ya da... Hayali bir köpek ansızın yiter gider, bir kedi dolanır ayağınızın dibinde. Bir koku alır her yanı ki nereye döneceğinizi bilemezsiniz! Bir de bakmışsınız, tam da orta yerindesiniz öykünün.Kahramanların ağırdan ortaya çıkışında sokakların ne çok “kahraman”ı bağrında taşıdığını, inceden duyumsatıyor Behiç Ak. İşte yıllardır bir problemi çözmeye uğraşan Matematik Profesörü İzzettin Bey; “Nasılsınız?” sorunuzu, “Nereden baktığınıza bağlı!” kurnazlığıyla yanıtlayan Su Tesisatçısı Durmuş Bey!..İkisi de yer almıyor öyküde ama onların karışımı, Mecnun Bey çıkageliyor. Eşi Nigar, oğlu, mahallenin haylazı Doğan, Doğan’ın kankası, hayali köpeği... Başkaları da boy gösterecek öykünün yol boylarında. Örneğin sınıfın en ilginç kızı, sabahları gazete dağıtan, ayaklı gazete, düz duvara değilse de ağaç balkon ayırmadan tırmanan Şehrazat!..Bir de günlüğü var Şehrazat’ın ama yazmadığı, yaşadıklarının resmini yaptığı... belki de anı defteri. Nereden mi esinlenmiş? Amerika’nın yerli kabilelerinden biri olan “Siyular”dan. Bir belgeselde görmüş. Bizon derisine resmediyormuş Siyular her gün başlarından geçeni... Doğan’ın da var anı defteri ama yazacak bir anı yaşamadığını düşünüyor!Kitaptaki birçok bölüm gibi, buranın da altını çiziyorum. Yazarın “Kızılderililer” demeyişi hoşuma gidiyor. Çünkü edebiyat, ezberlerimize içeriden bir karşı duruştur; sözcük seçimlerinde de yapar bunu. Dolayısıyla ezberlerin, kulağımıza doldurulmak istenenlerin kolaycılığına kapılmaz.Ben de tıpkı yazarın yaptığı gibi, ara ara metne sızıp duruyorum işte! Tamam bir daha yapmam!/Archive/2021/1/26/234617086-kapakic2.jpg‘TOPRAK DİYOR BEHİÇ AK’Behiç Ak, hayatın içinden aldığı/ var ettiği kahramanlarla yolculuğunda hayata yeniden baktığı ışıklı pencerelere okurunu da çağırıyor hatta alıp götürüyor. Toprak, diyor; hafifleyelim, kıymetsize kıymet vermeyelim, kötü budanmış ağaçlara dönüşmeyelim... diyor.Daha önce belki defalarca gelip geçtiğimiz yerlerden bu kez bambaşka tanıklıklarla yürüyoruz. Ve sorular çoğaltıyoruz hepimiz için...Bugün yakındıklarımız yarın ilgi duyduklarımıza dönüşür mü? Hayal kurmazsak hayal kırıklığına uğramaktan da kurtulur muyuz? Büyüdükçe hayallerimiz terk eder mi bizi? Ya da artık bir hayalimizin olmadığı sanısına mı kapılırız?Nigar Hanım da bir yerlerde unutmuş olmalı ki “gezici kütüphane” hayalini, Mecnun Bey’in seslenişiyle anımsar köy köy dolaştırmak için kütüphaneye dönüştüreceği otobüsü.Çalışmalar hızla ilerler. O artık bir işe yaramaz denilen otobüs, bakımdan ışıl ışıl çıkar; koltuklarının yerini raflar, küçük okur masaları alır. Ve raflara yepyeni kitaplar sıralanır.Bu “yepyeni kitaplar” sözü de başka bir gerçeğimize götürdü beni: Kitap bağışı istendiğinde amaca uygun kitaplar yerine kitaplığımızın eskilerini, kurtulmak istediklerimizi yollamalarımıza... Siz, öyle yapmıyorsunuz değil mi? Nigar Hanım’ın gözü üstünüzde, benden söylemesi!VE YOLCULUK BAŞLAR!Ve yolculuk başlar. İlk durağımız Şehrazat’ın annesinin köyü Elmalıca. Bildik köylerimizden biri. Koca çınar ağacının duldasına yerleşmiş kahvehanelerde pinekleyen yetişkin erkekler, ortada görünmeyen kadınlar ve çocuklar, hiç bitmeyen sınır sorunları... Ne ki “topraktan öğrenip kitapsız bilen”lerden Koca Mehmet’in bahçesini çevreleyen çitin benzersiz dokusu Mecnun Bey’i hayran bırakacaktır. Günümüzün, köyde, kasabada, kentte aynılaşmış yapıları, beton bağ bahçe duvarlarıyla ne yakınlığı ne de benzerliği vardır bu çitin.Çocukluğumdan bildiğim, her evin cümle kapısının biricikliğinin böylesine kısa bir zaman diliminde yitip gidişinin hüznü gelip oturdu içime. Yapıların, kapıların, pencerelerin aynılaştığı yerde bireysel farlılıklarımızın hızla ortadan kaldırılmak istendiği açık değil mi?Kitap üzerine diyeceklerim bitecek gibi değil ama “yerim dar!” Oysa siz belki de hâlâ “altı kırk dört dalgası”nı merak ediyorsunuz. Yok, onun ne olduğunu yazmayacağım. Tıpkı “utangaç irisler, filozof keçiler, gıcık makarnalar, tembel kuru fasulyeler” gibi.“Rastlantılar olmazsa, yazdıklarımızı kimse okumaya değer bulmaz.” diyor Behiç Ak. Tıpkı hayat gibi... Durağan, dünden yarına aynı “minval üzre” akıp giden, ansızın bir köşe başından eski bir arkadaşın seslenmediği bir hayatı hangimiz yeğleriz?Altı Kırk Dört Dalgası / Behiç Ak / Günışığı Kitaplığı / Ekim 2020 / 184 s. / 9+ Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

Var ol Kierkegaard!

Var ol Kierkegaard! Varoluşçuluk deyince akla gelen isimlerin başında her ne kadar Sartre yer alsa da bu harekete yön veren, felsefenin gamlı baykuşu Søren Kierkegaard. Onunla beraber girdiği yol ayrımı belirginleşen Varoluşçuluk, “Hıristiyan” ve “Tanrıtanımaz” olarak adlandırılmaya başladı. Yasemin Akış, Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı adlı çalışmasıyla filozofun kaygıya yüklediği anlamı inceliyor. /Archive/2021/1/26/234019374-ic4.jpgVaroluşçuluk deyince akla gelen isimlerin başında her ne kadar Sartre yer alsa da bu harekete yön veren, felsefenin gamlı baykuşu Søren Kierkegaard. Onunla beraber girdiği yol ayrımı belirginleşen Varoluşçuluk, “Hıristiyan” ve “Tanrıtanımaz” olarak adlandırılmaya başladı.Kierkegaard ilkin “ben başka kişilerden ayrı olmam nedeniyle varım” diyerek işe koyulur ve Hegel’le hesaplaşmaya girişir.İnsan aklının güçsüzlüğüne paradoks kavramıyla değinirken kesinlik (rasyonellik) yerine belirsizliği, umut yerine umutsuzluğu, mantıksallığın ve ahlaki rahatlığın yerine duyguları öne çıkarır.Aklımızla ve bilgimizle kavrayamayacağımız pek çok şeyin bulunduğu evrende Kierkegaard’un Hegel’i eleştirisi tam buraya denk gelir: Kişisel duygu yoğunluğu ve öznellik ağır basar ve Kierkegaard bir anlamda Hegel’i ters yüz eder.AHLAKİ KÖTÜLÜKHıristiyan Varoluşçuluğu’ndaki temel kavramlardan biri olan ahlaki kötülüğü Kierkegaard da sıkça işler. Bunun yanında yazgı Kierkegaard’un vazgeçemediği bir kavram.Nihayet paradoks, öznellik, umutsuzluk, duygu yoğunluğu ve bir başınalık gibi dönemeçler bizi asıl durağa; kaygıya götürür.Yasemin Akış, Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı adlı çalışmasıyla bu durakta olup bitenleri inceliyor.Akış, Kierkegaard’un kaygı kavramını Hıristiyanlık’taki günah ve kalıtsal günahla bir arada işleyişine ve eğitici bir tavır takındığına da değiniyor.Kaygıyı besleyen bu iki kavramın yanı sıra korkudan da bahseden Kierkegaard, korkunun belli bir nesne veya olaydan kaynaklandığını söyler ama kaygının membaında hiçlik bulunur.Kierkegaard için kaygı günahın koşulu değil. Günahın aktif hale gelip kişinin kaygılanmasına neden olan şey, bireyin kendi sorumluluğuyla yaptığı eylemler; bu yüzden Kierkegaard psikolojiyi esas yöntem olarak belirleyip çözümlemeler yapar.Buradan bakınca, Akış’ın da altını çizdiği gibi Kierkegaard, psikoloji ve felsefi antropolojinin harcını karmaya başlar.Kierkegaard’un kaygıyı “kişiyi ele geçiren ve korkulan” bir durum değil de insan olmanın bir parçası şeklinde ele alması kendi dönemi için büyük yenilik. Akış bunu “olağan dışı olan, var oluşun kendisi” diye özetliyor./Archive/2021/1/26/234132311-ic5.jpgTİTREYEN İNSANKierkegaard’a göre insan nedensel olarak var olmaz, önce kendisi olması gerekir. Onu kendisi yapan şey ise tarihselliği, aklı, inançları ve özgürlüğü.Akış’ın da belirttiği üzere Kierkegaard insanı bu bakımdan bir sentez olarak algılar. Söz konusu sentez içinden özgürlük uçsuz bucaksız imkânlar sununca kişi tutumlarıyla, kararlarıyla ve seçimleriyle doğadan uzaklaşır.İşte Kierkegaard’un bahsettiği özgürlük karşısındaki tutum önce sancıyı sonra da kaygıyı doğurur.Kaygı aynı zamanda özgürlüğü kısıtlayan bir şekle bürünür ve kişi kaygı içinde yaşamayı öğrenmeye başlar. Yani “kaygı, belirsiz ve bizi sürekli takip eden niteliğiyle hayatımızda varlığını sürdürür.”Dolayısıyla Kierkegaard için kaygı, hem özgürlük hem de umutsuzlukla bir aradadır; umutsuzluk ve özgürlük insan varlığının değerlendirilmesinde çok önemli birer tutamaç olur.ÖZGÜRLÜĞÜN OLANAĞIÖzgürlüğünü kavrayan insan kaygıyla da yüzleşir. Bu nedenle Kierkegaard, Akış’ın da hatırlattığı gibi kaygıyı “özgürlüğün olanağı” şeklinde tanımlar. Yani kişi seçimde bulunur ve bundan sonra da kaygı devreye girer.İnsan iyiyi tercih edip seçebileceği gibi kötüye de yönelebilir, bu da seçme sorumluluğunun yaratacağı korkuyu ve en sonunda kaygıyı gündeme getirir; insana bir titreme gelir.Akış, kaygıyı dillendiren Kierkegaard’un aslında insanın en halis tecrübesine atıf yaptığını söyler. Bu kaygı tecrübesi ise özgürlüğün ve var oluşun anlamına işaret eder./Archive/2021/1/26/234327218-ic1.jpgAkış’ın kitapta “ilk günahtan” başlayarak Kierkegaard’un bir başınalık, korku, titreme, paradoks, duygu ve özgürlük gibi kavramlardan kaygıya uzanan yolculuğunu anlatırken kaygı karşısında insanın sessizlikle çığlık atma arasında kaldığı anları da özetliyor sanki.Zamanın kuşatıcılığıyla savrulan insanın yaşadığı gerilimin bir yansıması olması bakımından Kierkegaard’un kaygı kavramı, Akış’ın yaptığı gibi dikkatle incelenmeli. Varoluşçuluğun anlaşılıp kavranabilmesi için bu gerekli.Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı / Yasemin Akış / Ayrıntı Yayınları / 192 s. Deniz Yılmaz

Ahır yapımısırasında buldu: Gizemininçözülmesini istiyor

Ahır yapımı sırasında buldu: Gizeminin çözülmesini istiyor Karslı Sezgin Ancı, temel kazı çalışmalarında bulduğu ve üzerlerinde çeşitli figür ve resimler bulunan taşların değerli olduğunu söyleyerek incelenmesini istedi. Merkez Halitpaşa Mahallesi’nde yaşayan Sezgin Ancı, bir süre önce ahır yapmak için temel kazdığı sırada, üzerlerinde çeşitli figür ve resimler olan taşlar buldu. Çıplak gözle ilk bakıldığında ne olduğu anlaşılmayan fakat dikkatlice incelendiğinde 3 boyutlu olduğu ve içlerinde gizli resimlerin bulunduğu taşlarda Hz. İsa'nın kanatlı resmi, Meryem Ana ve kutsal kase gibi figürlerin yanı sıra değişik şekillerde objeler de görülüyor. Taşların üzerinde fil, köpek, geyik, boğa olarak tasvir edilmiş resimler de yer alıyor. 'BİLİM İNSANLARININ DİKKATLE İNCELEMESİ LAZIM'Arazisinde ahır yapımı için temel kazısı sırasında taşları bulduğunu belirten Sezgin Ancı, "Taş biçimde fakat kırık bir tandırın içinde olması ve kül içerisinde olması dikkatimi çekti. Müzeye getirdiğimde taş olarak isimlendirdiler ama ben bunların üzerinde belirli bir zaman sonra yoğunlaştım ve insan eliyle yapıldığından şüphelendim. Ben bunların pişmiş toprakla yapıldığına inanıyorum. Bunlar daha sonra taş şeklini almışlar. Ben bunların Maden Tetkik Arama’ya (MTA) göndererek kimyasal yapısını incelettirdim. Tarihlendirilmesi için de Ankara Üniversitesi'ne gönderdim. TÜBİTAK'ta tarihlendirilmesi gerektiğini belirttiler. Bu objeleri bilim insanlarımızın dikkatle araştırmasını istiyorum. Çünkü bu şekilde bende olması bir şeyi değiştirmez. Bunlar incelenmeli ve ne zaman ne şekilde yapıldığının, içlerinde nelerin olduğunun teknolojik imkanlarla belirlenmesi gerek. Ben bunların tarihi bir öneme sahip olduğuna inanıyorum. Değerli taş da olabilirler çünkü içlerinde ayrıntılar var. Bunları çözmek benim tek başıma yapacağım bir iş değil" diye konuştu./Archive/2021/1/26/224202845-tas-1.jpg'DİKKAT ÇEKEN RESİMLERİ BARINDIRIYOR'Taşların detaylı incelenmesinden farklı sonuçlara ulaşılabileceğini kaydeden Sezgin Ancı, “Taşlar dikkat çeken resimleri barındırıyor. Kafa insan, gövde kuş, kanadında haç işareti olan taşın stüdyo ortamında yüksek çözünürlüklü fotoğraf makinesiyle görüntüsü var, orada surat hatları belirgin gözyaşı ve tebessüm ifadesi görülmekte. İşaretli yerde Hz. İsa'nın kanatlı resmi var. Alnında demir tel, arkasında kutsal ışık ve gölge şeklinde kanatlı resim mevcut. Çarmıha gerildikten sonra gökyüzüne yükselişini tasvir eden kanatlı resim. İsa'nın yakınlaştırılmış resmi. Meryem Ana’nın elinde kutsal kase ve yanında erkek çocuk var. Nuh'un gemisi tasviri ters yöne bakan insan suratı ve orta kısmında kapı yeri işaretlenmiş. Ayrıca başka bir taş insan kafasını andırıyor. Kuş kanadında haç işareti objenin diğer yüzü, işaretli yer gözler, kanatları var. Melek olarak tasvir edilmiş. İnsan kafası, Mısır firavunu tasviri işaretli yerde gözler dikkatli bakıldığında belirgin şekilde görülüyor" dedi. DHA

Putin ve Biden telefonda görüştü: "İlişkilerin normalleşmesi tüm dünyanınçıkarına olacak"

Putin ve Biden telefonda görüştü: "İlişkilerin normalleşmesi tüm dünyanın çıkarına olacak" Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, telefon görüşmesinde ABD Başkanı Joe Biden'ı tebrik etti. Kremlin'den yapılan açıklamada, "Putin, Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin, tüm dünyanın çıkarına olduğuna işaret etti” denildi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, telefon görüşmesinde ABD Başkanı Joe Biden'ı tebrik etti.Kremlin'den yapılan yazılı açıklamada, Putin ile Biden arasındaki telefon görüşmesinin detayları kamuoyu ile paylaşıldı.Açıklamada, “Putin, Biden'ı ABD Başkanı olarak göreve başladığı için tebrik etti. Putin, Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin, her iki ülkenin yanı sıra, bu ülkelerin küresel güvenlik ve istikrarı sağlamak için özel sorumlulukları dikkate alındığında tüm dünyanın çıkarına olduğuna işaret etti” ifadesine yer verildi.Görüşmede, Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması'nın (Yeni START) uzatılmasına yönelik konuların da istişare edildiği belitilen açıklamada, “Önümüzdeki günlerde taraflar, nükleer füze cephaneliklerinin karşılıklı olarak sınırlandırılmasına yönelik bu önemli uluslararası yasal mekanizmanın daha fazla işlemesini sağlamak için gerekli tüm prosedürleri tamamlayacaklar” değerlendirmesinde bulunuldu.Açıklamada, görüşmenin “sağduyulu ve açık sözlü bir atmosferde” geçtiği belirtildi. AA

Erdoğan'ın ziyaretinin ardından Saadet Partisi'nden ittifak açıklaması

Erdoğan'ın ziyaretinin ardından Saadet Partisi'nden ittifak açıklaması Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, Oğuzhan Asiltürk'ün sözlerinin ardından katıldığı canlı yayında açıklamalarda bulundu. Kaya, ittifak tartışmalarına ilişkin, ''İşbirlikler seçim zamanı konuşulur'' dedi. Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmeye ilişkin konuştu. Erdoğan’ın açıklamalarının üzerine bir şey söylemeyeceğini belirten Asiltürk, partisinin ittifak politikası için "Açıklarsam bir bölünme meydana gelir. Ben bunu açıklamam. Ne yapacağım kalbimde durur" dedi.Halk TV canlı yayınında Asiltürk'ün sözlerini değerlendiren Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, ''İşbirlikler seçim zamanı konuşulur'' ifadelerini kullandı.Kaya’nın açıklamaları şöyle: "Cumhur İttifakı'nın ülkeyi sürüklediği durumu doğru bulmuyoruz. İtirazımız devam ediyor. Aynı noktaya durmaya devam ediyoruz. Biz her partiyi eşit aktör olarak görüyoruz. Saadet Partisi ittifakalarla eklenmez. O ittifakları diğer aktörlerle birlikte oluşturur. Oğuzhan Asıltürk Yüksek İstişare Kurulu'nda. Bir karar dayatması partimizde yok. Saadet Partisi kendisini kullandırtmaz." cumhuriyet.com.tr

Kılıçdaroğlu, Muharremİnce'nin partisine katılacağıiddia edilen 3 vekil ile görüştü

Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce'nin partisine katılacağı iddia edilen 3 vekil ile görüştü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partiden ayrılarak Muharrem İnce'nin kuracağı partide yer alacağı öne sürülen 3 vekil ile görüştü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti içindeki bazı konuları yazdıkları mektupla eleştiren İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Hüseyin Avni Aksoy ile Yalova Milletvekili Özcan Özel'i Meclis'teki makamında kabul etti. Ellerindeki dosyalarla Kılıçdaroğlu'nun odasına giren 3 milletvekilinin de CHP'nin eski Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'ye yakın olduğu belirtildi. Geçiğimiz günlerde vekillerin İnce'nin kuracağı yeni partiye geçeceği öne sürülmüştü.Kılıçdaroğlu ve vekillerin Meclis'te gerçekleştirdiği sürpriz görüşmeye ilişkin CHP'den ve vekillerden henüz resmi bir açıklama gelmedi. DHA

Türkiye’ye yaptırım sinyali veren Blinken, ABD senatosundan onay aldı

Türkiye’ye yaptırım sinyali veren Blinken, ABD senatosundan onay aldı ABD Senatosunda yapılan oylamada, Başkan Joe Biden'ın Dışişleri Bakanlığına aday gösterdiği Antony Blinken onay aldı. Senato Genel Kurulunda yapılan oylamada, Blinken'ın bakanlığa adaylığı 22'ye karşı 78 oyla kabul edildi. Blinken, geçen haftaki oturumda, Türkiye'yi ABD'nin müttefiki gibi davranmamakla suçlamıştı. Blinken, yeni yönetimin Ankara'ya Rusya'dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi nedeniyle daha fazla yaptırım uygulama gerekliliğini yeniden değerlendirmesi gerektiğini belirtmişti.Savunma Bakanı Lloyd Austin, Hazine Bakanı Janet Yellen ve Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines'ten sonra Biden'ın kabinesinde Senatodan onay alan dördüncü isim Blinken oldu.BLİNKEN KİMDİR?ABD'nin küresel imajını düzeltmesi beklenen 58 yaşındaki Blinken, Obama döneminde hem Beyaz Saray, hem Dışişleri Bakanlığı hem de ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesinde önemli görevlerde bulundu.Uzun yıllar Biden ile çalışan ve dış politikada 30 yıllık tecrübesi olan Blinken, Obama döneminde 2015-2017 yıllarında Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü. Yönetimin DEAŞ'a karşı mücadele, Asya ile ilişkileri yeniden dengeleme ve küresel mülteci krizi gibi konularda yürüttüğü diplomaside başı çeken Blinken, eski Başkan Barack Obama'nın Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcılığını görevinde de bulundu. Obama'nın ilk döneminde Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın ulusal güvenlik danışmanı olan Blinken, Senato Dış İlişkiler Komitesinde de 2002-2008 yılları arasında Biden ile çalıştı.Blinken, 1994-2001 yılları arasında eski Başkan Bill Clinton'ın Ulusal Güvenlik Konseyi'nde de yer aldı.Biden ve Başkan Yardımcılığına seçilen Kamala Harris'e seçim kampanyası döneminde dış politika danışmanlığı yapan Blinken, öncesinde ise "Penn Biden Center for Diplomacy and Global Engagement" adlı düşünce kuruluşunun direktörlüğünü yaptı. AA

Türk askerinin Aden Körfezi'ndeki görev süresi 1 yıl uzatıldı

Türk askerinin Aden Körfezi'ndeki görev süresi 1 yıl uzatıldı TBMM Genel Kurulu'nda Türk askerinin Aden Körfezi'ndeki görev süresini 1 yıl daha uzatan tezkere kabul edildi. TSK deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.AYRINTILAR GELİYOR... AA

Anadolu Efes'in Avrupa'da 'Yıldız'ıparladı

Anadolu Efes'in Avrupa'da 'Yıldız'ı parladı Anadolu Efes - Kızılyıldız: 86-72 SALON: Sinan ErdemHAKEMLER: Juan Carlos Garcia, Jakub Zamojski, Artem LavrukhinANADOLU EFES: Beaubois 11, Sertaç 12, Moerman 7, Micic 13, Simon 10, Anderson, Dunston 6, Larkin 23, Singleton 2, Doğuş 2, Musa, BuğrahanKIZILYILDIZ: Walden 5, Radanov, Dobric 12, Jagodic-Kuridza 7, Nnoko 4, Loyd 7, Lazic 6, Reath 10, O'Bryant, Davidovac 12, Hall 9, Colom1’İNCİ PERİYOT: 29-13DEVRE: 56-353’ÜNCÜ PERİYOT: 75-52THY EuroLeague’in 22’nci haftasında Anadolu Efes, evinde ağırladığı Sırbistan temsilcisi Kızılyıldız’ı 86-72 mağlup etti. Karşılaşmanın en skorer ismi 23 sayıyla Anadolu Efes’in yıldız ismi Larkin oldu.Karşılaşmaya hızlı başlayan Anadolu Efes, Simon, Moerman, Beaubois ve Sertaç’ın basketleriyle ilk 3 dakikayı 12-3 önde geçti. İlk periyottaki rahat oyununu sürdüren Anadolu Efes, art arda basketlerle bitime 3 dakika kala farkı 14 sayıya kadar yükseltti: 22-8. İlk periyotta konuk ekibin farkı kapatma çabaları yeterli olmadı ve Anadolu Efes 1’inci periyodu 16 sayı farkla 29-13 önde kapattı.İkinci periyotta 2 sayılık basket bir de faul ile başlayan Kızılyıldız, ardından bulduğu 5 sayı ile 8-0’lık seri yakaladı ve Hall ve Nnoko’nun basketleriyle farkı 8 sayıya indirmeyi başardı: 29-21. Bu seri sonrası toparlayan Anadolu Efes, Larkin'in 8, Sertaç’ın ise 2 sayılık katkısı ile 5 dakika 49 saniye kala farkı tekrardan 17 sayıya kadar yükseltti: 39-22. Anadolu Efes, kalan dakikalarda farkı giderek açtı ve Larkin’in performansıyla devreyi 21 sayı farkla 56-35 önde kapatmayı başardı.Üçüncü periyotta Hall’un 5 sayılık basketiyle başlayan Kızılyıldız, Reath’ın 3 sayılık basketiyle farkı 16 sayıya çekmeyi başardı: 56-40. Periyot ortalarına gelinirken kontrolü tekrar eline alan Anadolu Efes, farkın kapanmasına izin vermedi. Karşılıklı basketlerle geçen sürede bitime 4 dakika 22 saniye kala Efes, rakibini 19 sayılık farkta tutmayı başardı: 66-47. Kalan saniyelerde hücumda etkili oyununu sürdüren Anadolu Efes, karşılaşmanın bu ana kadarki en farklı skoru olan 23 sayı farkla periyodu tamamlamayı başardı: 75-52.Son periyotta da rahat bir oyun sergileyen Anadolu Efes, mücadeleden 86-72 galip ayrıldı. DHA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter