News - Haberler
CHP'li Toprak:İktidar, Albayrak ve kadrolarının izlerini silme telaşında
CHP'li Toprak: İktidar, Albayrak ve kadrolarının izlerini silme telaşında CHP Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak, İktidarın, görevinden istifa eden eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ve kadrolarının izlerini silme telaşına düştüğünü belirterek, "Ülke ekonomisinin liyakatsiz bir eski bakan ve atadığı bürokratlara emanet edilmesinin, deneme-yanılma yöntemiyle ekonomiye verdikleri olağanüstü zararların hesabı, izler silinmeye çalışılsa da günü geldiğinde mutlaka yasal zeminde ve halk nezdinde sorulacaktır" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, hazırladığı Haftalık Değerlendirme Raporu’nda ülke ve dünya gündemine ilişkin gelişmeleri ele aldı. Toprak’ın raporu özetle şöyle:HESABI GÜNÜ GELDİĞİNDE SORULACAKİktidar, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ve kadrolarının izlerini silme telaşına düştü. İktidarın ekonomi yönetiminde kendi içinde yaşanan kavgalar ve giderek sertleşen bürokratik etkinlik mücadelesi artık gözle görülür, elle tutulur hale geldi. Albayrak dönemi ekonomi politikalarını sahiplenmeyen ve sanki bir başka iktidarın politikalarıymış gibi muhalif bir tutuma yönelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Albayrak sonrası göreve getirdiği isimler, süratli bir silme süpürme operasyonuna girişti. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda bir gecede görevden alınan Albayrak dönemi bakan yardımcıları tasfiye edilirken, son hamle TÜİK’te geldi. TÜİK’in verileri makyajladığı, verileri önceden Albayrak’a sızdırdığı ve buna göre yeniden düzenleme yapıldığı iddialarıyla iyice itibarsızlaştırılması sonrasında TÜİK Başkanı görevden alındı. Görevden alınan 9 aylık TÜİK Başkanının yerine kurumun içinden yetişen ve bugüne kadar TÜİK’in çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra başkan yardımcısı olan ODTÜ’lü Ahmet Kürşad Dosdoğru getirildi. TÜİK’in itibarsızlaştırılması ve verilerinin güvenilirliğinin yok olmasında eski Bakan Albayrak’ın Kurumu siyasallaştırıp, partizanlaştırmasının etkisi büyüktü. Anlaşılan yeni ekonomi yönetimi şimdi bu itibarı geri kazanmak istiyor. Albayrak izlerini silme ve unutturma icazetinin en somut sonucu Ocak 2021 Bütçe Uygulama sonuçlarında kendisini gösterdi. Ocak ayında bütçenin 24,1 milyar TL açık verdiği açıklandı. Rekor tutardaki bu aylık açık tutarı geçen yılın Ocak ayında eski bakan Albayrak tarafından 21 milyar TL fazla olarak açıklanmış ve bunun bütçe-maliye politikalarında elde edilen olağanüstü başarıdan kaynaklandığı duyurulmuştu. Bakan Lütfi Elvan ve MB Başkanı Naci Ağbal bu ‘hülle’ yöntemini uygulamayı kabul etmediler, reddettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna ettiler. Böylece Albayrak’ın ‘bütçe makyajlamayla sanal fazla verme’ formülü devreden çıktı, bütçenin gerçeği kamuoyuna açıklandı. Ülke ekonomisinin liyakatsiz bir eski bakan ve atadığı bürokratlara emanet edilmesinin, deneme-yanılma yöntemiyle ekonomiye verdikleri olağanüstü zararların hesabı, izler silinmeye çalışılsa da günü geldiğinde mutlaka yasal zeminde ve halk nezdinde sorulacaktır!GİDEREK DOZU ARTAN NEFRET SÖYLEMİİktidarın, hamaset ve hakaret ekseni üzerinde siyasi mücadeleyi sertleştirme ve nefrete dönüştürme hedefi iyice açığa çıktı. Gara’ya yönelik rehine kurtarma operasyonundaki başarısızlığın üzerini örtme çabasındaki iktidar bu nedenle yargıyı devreye sokarak gözdağı vermeye yönelirken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısının CHP’ye oy veren seçmenleri lanetlemesi siyasette nefret dilinin zirve noktasıdır! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti kongrelerinde, grup toplantılarında ve açılış törenlerinde yaptığı konuşmalarda giderek dozunu artırdığı hamaset, hakaret, nefret söylemi iktidar ittifakının siyasi mücadelesini şiddet ekseni üzerine oturtmaya yöneldiğini ve bundan medet umar hale geldiğini göstermektedir. Cumhurbaşkanının bu tutumu AK Parti yöneticileri ve sözcüleri tarafından da örnek alınarak, başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerine, yöneticilerine ve seçmenlerine yönelik bir hakaret, aşağılama, nefreti körükleme harekâtı adeta fiilen siyaset sahnesine sürülmektedir. Giderek bu kervana iktidar bürokratları, atanmış memurları da katılarak kendilerini halkın, toplumun dışında üstün ve ayrıcalıklı bir sınıf olarak konumlandırmaktadırlar.BENİM VALİM, BENİM BAKANIMCumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘benim valim, benim savunma bakanım, içişleri, sağlık bakanım’ tarzındaki ifadeleri, devletin kurumsal yapısını kendisiyle özdeşleştirdiğinin, kendisini devlet yerine koyduğunun, toplumu ve atadığı yöneticileri de tebaası olarak gördüğünün en somut dışa vurulmasıdır. Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı unvanını da taşıdığı için AK Parti yöneticileri de kendisini emsal alıp, adeta halkı, kendilerine oy vermeyen seçmeni aşağılama ve hakaret etme yarışına girmiş durumdadır. Nitekim Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybeden AK Parti Kayseri Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı, katıldığı açılış töreninde, CHP’ye ve HDP’ye oy veren seçmenleri hedef alıp, ‘Onlara oy verenlere lanet olsun’, ‘Allah onların oylarının belasını versin’ diyerek seçmen iradesine saygısızlığını, demokrasiye inançsızlığını, seçim sonucuna ilişkin hazımsızlığını sergilemektedir. 2019 seçimlerinde seçimi CHP kazanırsa, Ankara Belediyesine 15 bin PKK’lının alınacağı, su sayaçlarını okumak için evlere belediye memuru olarak teröristlerin gönderileceği yalanına sarılan da çocuğa cinsel tacizden mahkûm olan senet sahtekârının (N. Kesgin) seçim kampanyasında kahraman olarak ekranlara çıkartan da aynı kişidir.FIRSATI KAYBETMİŞ OLMANIN ÖFKESİŞayet Gara operasyonu başarıyla sonuçlanmış olsa, askerlerimiz, polislerimiz şehit edilmeden sağ salim ülkeye getirilerek ailelerine kavuşabilselerdi, Erdoğan ve AK Parti bundan bir siyasi nema çıkartma yoluna gidecekti. Operasyondan üç gün önce Erdoğan’ın AK Parti il kongresinde 10 Şubat’ta Millete Sesleniş konuşmasında güzel ve müjdeli haberler vereceğini dile getirerek, o konuşmayı mutlaka izlemeleri için herkese çağrıda bulunması, rehineler üzerinden siyasi çıkar sağlama hesaplarının, önceden hazırlandığı anlaşılan senaryoların ifadesidir. Bu kızgınlık ve hırçınlığın, hakaret ve hamaset yağmurunun arkasında, şehitlerimizin acısını yüreğinde hissetmek yerine, hiçbir insani ve vicdani tavırla bağdaşmayan şekilde, kendilerine siyasi nema sağlamasını planladıkları bir fırsatı kaybetmiş olmanın öfkesi yatmaktadır. Bu çok ayıptır, izahı yoktur ve siyasi akıl tutulmasıdır. Mezarlıkta şehit oğlunun cenazesini defneden acılı anneyi AK Parti Rize İl Kongresi’ne telefonla bağlatıp konuşturmak, gündelik siyaset, parti ve makam uğruna her türlü insani, vicdani ve manevi değeri yok sayan, acıların istismarından bile medet uman, acımasız bir tavırdır.İLİŞKİLERİN ZORLU DÖNEME GİRECEĞİNİN SİNYALLERİDoğu Akdeniz'deki gerginliklerin de ele alındığı görüşmede ABD tarafı, NATO müttefikleri Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmelere desteğini bildirdi. Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Bakan Blinken’in Kuzey Irak’ta 13 Türk vatandaşının ölümünden, net ifadelerle PKK’yı sorumlu tuttuğunu Türk mevkidaşına ilettiğini de resmi açıklamada yer verdi. Açıklamada, ‘Bakan Blinken, Irak’ın kuzeyindeki Türk rehinelerin ölümünden dolayı taziyelerini iletti ve bundan PKK’lı teröristlerin sorumlu olduğu yönündeki görüşümüzü teyit etti’ ifadeleri yer aldı. ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Çavuşoğlu ile görüştüğü aynı gün Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias ile de telefon görüşmesi gerçekleştirmesi oldukça dikkat çekici! ABD’nin Türkiye-Yunanistan arasında denge gözetmeyi benimsediği öngörülebilir. Ancak ABD Dışişleri’nin Blinken - Dendias görüşmesi hakkındaki resmi açıklamada ABD-Yunanistan arasında ikili ilişkilerin güçlendirilmesinden duyulan memnuniyetin belirtilmesi, Yunanistan’a methiye ve övgüler düzülmesi, ilginç! İsrail-GKRY-Yunanistan ve ABD arasında 3+1 ittifakının vurgulanması önemli ve Türkiye’ye de mesaj niteliğindedir. Batı Balkanlarda Yunanistan’ın ‘liderliğine’ övgüde bulunulması, aynı bölgede Türkiye’nin etkinliğinin önünü kesmeye dönük bir yaklaşım olarak görülmelidir. Genişletilmiş Doğu Akdeniz Bölgesi’nin istikrarı vurgusu ise Yunanistan’ın Doğu Akdeniz Enerji Forumu (EASTMED) ile Doğu Akdeniz Dostluk Forumu girişimlerine övgü ve destek anlamına geliyor. Her iki oluşumda da Türkiye dışlanırken, Mısır, İsrail, Ürdün, Filistin dahi yer alıyor. Son olarak Atina’da gerçekleştirilen Dostluk Forumu’nda ise Irak, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün de yer aldı. Antony Blinken-Çavuşoğlu ve Blinken-Dendias görüşmelerinden yansıtılan atmosfer, ABD’nin Türkiye-Yunanistan dengesini gözettiği şeklinde yorumlansa da bu dengenin Yunanistan ağırlığını daha fazla gözettiğini söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Biden yönetiminin Türkiye’ye ve iktidara yaklaşımı açısından ilişkilerin zorlu bir döneme gireceğinin sinyalleri veriliyor. ANKAÜnlüÇığlık tablosundaki 'deli' yazısınıressam Edvard Munch'un yazdığıbelirlendi
Ünlü Çığlık tablosundaki 'deli' yazısını ressam Edvard Munch'un yazdığı belirlendi Kızılötesi taramalar, ünlü Çığlık tablosundaki gizemli yazıyı yazanın ressam Edvard Munch'ın kendisi olduğunu gösterdi. National Museum of Norway1893 tarihli ünlü eser 2022'den itibaren Norveç Ulusal Müzesi'nde sergilenecek.Kızılötesi taramalar, ünlü Çığlık tablosundaki gizemli yazıyı yazanın ressam Edvard Munch'un kendisi olduğunu gösterdi.Dünyanın en çok tanınan tablolarından birindeki küçük ve zor seçilebilen yazıyla yazılan bir cümle, sanat dünyasında birçok varsayımın üretilmesini beraberinde getirmişti.Resmin sol üst köşesine kurşun kalemle "Sadece bir deli tarafından çizilebilir" yazılı.Norveç Ulusal Müzesi'nin yaptığı testler, yazıyı yazanın Munch'un kendisi olduğunu belirledi.İlk olarak 1893'te, o dönem Kristiania adıyla bilinen Munch'un memleketi Oslo'de sergilenen eser, kaygının evrensel bir ifadesi haline gelmişti. Resmin etkileri 90'ların Hollywood korku filmi serisi Çığlık'tan (Scream) günümüz emojilerine kadar görülüyor.Sanat eleştirmenleri uzun süredir yazıyı öfkeli birilerinin mi, yoksa hayatı boyunca psikiyatrik sorunlar yaşayan Munch'un kendisinin mi yazdığını sorguluyordu.Müze, Munch'un kendi günlükleri ve mektuplarındaki el yazısıyla, resimdeki yazıyı yeni bir teknoloji kullanarak karşılaştırdı ve yazının ressamın kendisine ait olduğu sonucuna vardı.Eser Oslo'da gelecek yıl açılacak yeni bir müzede sergilenmek üzere elden geçirildi.Getty ImagesEdvard Munch, 1907'de Almanya'da kendi portresini yaparken.Müzenin küratörü Mai Britt Guleng "Yazının Munch'un kendisine ait oludğuna şüphe yok. Hem el yazısının kedisi hem de Munch'un resmi Norveç'te gösterdiği 1895'te yaşananlar hep aynı sonuca işaret ediyor" dedi.1994'te Çığlık tablosu Norveç'teki bir müzeden çalınmış ve İngiliz dedektiflerin gizli operasyonuyla yeniden bulunmuştu.'Derin anksiyete'Eser ilk görüldüğünde yoğun eleştiriler almış ve Munch'un akıl sağlığı konusunda tartışmalara yol açmıştı.Günlüklerine göre Munch bu tartışmalardan çok üzülmüştü ve yazıyı bu tepkilerin ardından yazdığına inanılıyor.Munch'un hem babası hem de kızkardeşi depresyon yaşamış ve ressam 1908'de yaşadığı bir sinir krizinin ardından hastaneye yatırılmıştı.Munch'un annesi ve ablası ressam 14 yaşına girmeden ölmüştü. Babası da 12 yıl sonra hayatını kaybederken, bir diğer kardeşi akıl hastanesine yatırıldı.Munch "Kendimi bildim bileli derin bir anksiyete yaşadım ve bunu sanatımda ifade etmeye çalıştım. Bu anksiyete ve hastalık olmadan dümensiz bir gemi gibi olurdum" diye yazmıştı.Çığlık, Munch'un diğer bazı eserleriyle birlikte 2022'den itibaren Norveç Ulusal Müzesi'nde sergilenecek. BBC TürkçeÇiğli Belediyesi’nden salgın sürecinde işyüküartan eczanelere destek
Çiğli Belediyesi’nden salgın sürecinde iş yükü artan eczanelere destek Çiğli Belediyesi ile İzmir Eczacı Odası arasında, salgın sürecinde iş yükü artan eczanelerin kalifiye eleman ihtiyacının karşılanmasına destek olmak amacıyla iş birliği protokolü imzalandı. Salgına karşı toplum sağlığını korumak amacıyla görev yapan sağlık emekçilerinin her türlü ihtiyacıyla yakından ilgilenilen Çiğli’de, son olarak eczacılara yönelik önemli bir uygulamaya imza atıldı. Pandemi sürecinin etkisiyle iş yükü artan eczanelere teknik personel desteği sağlanması amacıyla Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü ile İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan arasında iş birliği protokolü imzalandı. İmzalanan protokol doğrultusunda, eczanelerde çalışmak isteyen vatandaşlara teknisyen eğitimi verilecek. İzmir Eczacı Odası’na bağlı eczacılar tarafından verilecek eğitimler Mart ayında başlayacak. Çiğli Belediyesi tarafından duyurusu yapılacak eğitimler, Pandemi şartlarından ötürü dijital mecrada gerçekleştirilecek."CZACILAR RAHAT NEFES ALACAK"Özellikle Pandemi sürecinde eczanelerin iş yükünde ciddi bir artış olduğunu ifade eden Başkan Gümrükçü, “Covid-19 salgını dolayısıyla yaklaşık bir yıldır olağanüstü bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte eczacılarımız, toplum sağlığını korumak için fedakarca çalıştı. Sürecin uzamasını ve yoğunluğun devam etmesini göz önünde bulundurarak eczacılarımızın yükünü hafifletmek için İzmir Eczacı Odası ile önemli bir protokole imza attık. Eczanelere teknisyen desteği sağlamak adına eğitimler düzenleyeceğiz. Bu sayede hem iş arayan vatandaşlarımızın istihdamına destek olacak hem de eczacıların iş yükünü hafifletmiş olacağız” dedi./Archive/2021/2/22/121645640-2.jpgSAYILKAN: NİTELİKLİ PERSONEL İHTİYACIMIZ VARTeknik personel eksiğini kapatmak için çalıştıklarını belirten Sayılkan, “Eczanede çalışan tekniker statüsündeki personelimiz sayı olarak yeterli değil. Nitelikli personele ihtiyacımız var. Bu doğrultuda Çiğli Belediyesi ile yaptığımız işbirliği doğrultusunda hızlandırılmış eğitim vererek sınavlar gerçekleştireceğiz. Eczacı Odası olarak, bu işi meslek edinmek isteyen kardeşlerimize bir yol açmış olacağız. Eğitimleri başarıyla tamamlayan kardeşlerimizin eczanelerde iş bulmasıyla iş yükümüzün de bir nebze olsun hafiflemesini sağlayacağız” dedi. İZMİR / Cumhuriyetİstanbul'da bir erkek boşanma aşamasındaki eşini dambılla katletti
İstanbul'da bir erkek boşanma aşamasındaki eşini dambılla katletti İstanbul Pendik'te bulunan bir sitede, iddiaya göre bir kişi boşanma aşamasında olduğu eşinin kafasına dambıl ile vurarak öldürdü. İstanbul Pendik'te bulunan bir sitede, iddiaya göre bir kişi boşanma aşamasında olduğu eşinin kafasına dambıl ile vurarak öldürdü. Şüpheli daha sonra polis merkezine gelerek teslim oldu. Olay Pendik Çamlık Mahallesi Meşe Sokak üzerinde bulunan bir sitede meydana geldi. 5 katlı bir binanın giriş katında oturan Erol Yenisu ve Hanife Yenisu boşanma aşamasındaydı. Bugün saat 10.00 sıralarında ikili arasında çıkan tartışmanın ardından Erol Yenisu, evde bulunan dambıl ile Hanife Yenisu'nun kafasına vurarak öldürdü. Ardından polis merkezine giderek teslim oldu. İhbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri olay yerinde incelemelerde bulundu./Archive/2021/2/22/121300954-90efd8e412c0dfb445b399e4e891d546.jpg/Archive/2021/2/22/121236986-8e585fbdaa53fad556bc5273081636c9.jpg (DHA)İzmir'de 50 günde 90 bin eve gıda yardımı
İzmir'de 50 günde 90 bin eve gıda yardımı Ekonomik kriz derinleşiyor, geçim sıkıntısı çeken yurttaşlar gıda harcamalarını dahi karşılayamıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, ekonomik güçlük yaşayan yurttaşların gıda taleplerini karşılamak için mesaileri haftada 7 güne çıkardı. Ekipler, son 50 günde 90 bin hanenin kapısını çaldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, artan gıda talebini karşılamak için haftanın yedi günü çalışıyor. Bizİzmir ve Hemşehri İletişim Merkezi (HİM) üzerinden alınan gıda ve hijyen paketi talepleri değerlendiriliyor. Bebek bezi ve mama ihtiyacı ile yakacak da gelen talepler arasında yer alıyor. Ekipler, talepleri aldıktan sonra 2 gün içerisinde yurttaşlara bunun ulaştırılmasını sağlıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1 Ocak'tan itibaren destek talebinde bulunan yaklaşık 90 bin hanenin kapısını çaldı./Archive/2021/2/22/120908395-1.jpgGÜNDE 5 BİN HANEYE GİDİYORLAREkipler, gelen taleplere yetişmek için yoğun mesai harcıyor. Bir günde 5 bin hanenin kapısını çalan personel, sayısız insana dokunuyor. Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Ulaş Aydın, yurttaşların özellikle gıda paketi talebinde bulunduğunu, bunun yanı sıra soba, battaniye ve odun isteyenlerin de olduğunu söyledi. Gıdaya talebin hiç bitmediğini belirten Aydın, “Günlük başvuru sayısı bin 500'ün altına düşmüyor. Bazı günler başvuru sayısı 9 bini buluyor. Taleplere yetişiyoruz. Bu hafta sonu toplam 10 bin hanenin kapısını çaldık. Geriye dönük bir buçuk günlük başvuru var. O da listeler yapıldıktan sonra dağıtım başlıyor. Yurttaşlar en fazla iki gün bekliyor” dedi./Archive/2021/2/22/120906738-3.jpgİçerisinde ayçiçek yağı, pirinç, makarna, çay, toz şeker, un ve zeytin bulunan gıda kolileri, 30 ilçenin tamamında dağıtılıyor. Metropol ilçelerde Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı, kırsal ilçelerde de İzmir Büyükşehir Belediyesi Yerel Hizmetler Şube Müdürlükleri üzerinden yardımlar yurttaşlara ulaştırılıyor. İZMİR / CumhuriyetMakina Mühendisleri OdasıGenel BaşkanıMustafa Yener,“Denetimsizlik de işcinayetleri de sürüyor”diye tepki gösterdi.
Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, Bursa, Elazığ ve Balıkesir’de 4 emekçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan iş kazalarına “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Makina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, Bursa, Elazığ ve Balıkesir’de 4 emekçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan iş kazalarına “Denetimsizlik de iş cinayetleri de sürüyor” diye tepki gösterdi. Yener, Balıkesir’de hayatını kaybeden Hakan Arslan’ın oda kaydı aranmadan işe alınmasının da denetimsizliği gözler önüne serdiğini ifade etti.Balıkesir’in Gönen ilçesinde 13 Şubat 2021 tarihinde bir döküm fabrikasındaki patlamada makina mühendisi Hakan Arslan, Elazığ’ın Palu ilçesinde 19 Şubat günü bir maden ocağında, asansör olarak kullanılan vagonun halatının kopması sonucu iki emekçi, Bursa’nın İnegöl ilçesindeki bir mobilya fabrikasında 20 Şubat günü meydana gelen buhar kazanı patlamasında bir emekçi yaşamını yitirdi.ODA'YA ÜYE OLMAYAN MAKİNA MÜHENDİSİMakina Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mustafa Yener, yaptığı yazılı açıklama ile bu iş kazalarının da ‘denetimsizlik nedeniyle’ gerçekleştiğine dikkat çekerek, makina mühendisi Arslan’ın ölümüne ilişkin “Arslan Makina Mühendisleri Odası üyesi değildir ve işe girerken iş yeri Makina Mühendisleri Odası kayıt belgesini istemesi gerektiği halde bu belgeyi istememiştir” diye bilgi verdi.Yener yazılı açıklamasında, Türkiye’de her gün en az 5 emekçinin iş kazası sonucu, 30 emekçinin de meslek hastalığı sonucu yaşamını yitirdiğine dikkat çekilerek, iş yerlerini denetlenmesinden sorumlu Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın görevini yerine getirmediğini ifade etti. Yener, Bakanlık verilerine de atıfta bulunularak, “Türkiye’de 1 milyon 879 bin 771 işyerinin bulunduğu belirtilmektedir. Yani her bin iş yerinden yalnızca 1,6’sı İSİG yönünden denetlenmiştir. Bu koşullarda iş yerlerinde İSİG’in sağlanması mümkün müdür” dedi.Yener, gerçekleşen üç iş kazasının teknik nedenlerini şöyle açıkladı:“Her iş kazası için bir teknik neden söyleyebiliriz, yukarıda saydığımız iş kazaları için, buhar kazanlarının, basınçlı kapların, kaldırma araçlarının, halatların periyodik kontrollerinin yapılmaması ya da ehil ellerce yapılmaması nedenlerini sayabiliriz. Bu olaylara son halkada bu vurdumduymazlıklar neden olmuştur, ancak son halkaya gelinceye kadar asıl neden mevzuat kurgulanmasındaki eksiklikler, denetimsizlik ve ceza uygulanmamasıdır.”Yener açıklamasında emekçilerin iş kazalarında ölmemesi için şu tavsiyelerde bulundu:-6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ile Türk Ceza Kanunu yeniden düzenlenmelidir, İSİG’nin sağlanmasının işveren yükümlülüğü olduğu gerçeğinden hareketle iş güvenliği uzmanları, iş yeri hekimlerinin “rehber-danışman” olduğu, dolayısıyla kazalar ve meslek hastalıklarından yalnızca işverenler ya da işveren vekilleri yargılanmalıdır.-Basınçlı kaplar, kaldırma araçları vb. araçların periyodik kontrolleri kamusal bir hizmettir ve kamusal anlayışla düzenlenmeli ve usulüne göre yapılıp yapılmadığının izlenmesinde Makina Mühendisleri Odası yetkilendirilmelidir.-İş yerleri İSİG yönünden denetlenmelidir. Denetimler sonucunda İSİG yönünden tespit edilen eksiklikler için, mutlaka etkili idari para cezaları uygulanmalıdır.-Özel sektörde Mühendislik-Mimarlık hizmetlerinin Meslek Odasına kayıtlı mühendis ve mimarlarca yürütülmesi zorunludur; işverenlerce işe alımlarda, meslek odası kayıt belgesi aranmalıdır. Özel sektörün, kamu ile her türlü ilişkisinde, hangi kamu kurumu tarafından yapılırsa yapılsın, denetimlerde ve SGK bildirimlerinde Oda kayıt belgesi mutlaka istenmelidir.-Yılda yaklaşık olarak 10 bini emekçinin öldüğü meslek hastalıklarının tespit edilmesi için kararlı ve ısrarcı olunmalıdır.” ANKAErdoğan koltuğu kime devredecek? "Kendisiyle otorite yarışına girmeyeçalışmayacak bir isim"
Erdoğan koltuğu kime devredecek? "Kendisiyle otorite yarışına girmeye çalışmayacak bir isim" Gazeteci-yazar Murat Yetkin, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın partisinin Mart ayında gerçekleşecek büyük kongresinde genel başkanlık koltuğunu devredeceği iddia edilen isimlerle ilgili konuşulan senaryoları yazdı. Gazeteci-yazar Murat Yetkin, AKP'nin Mart ayında gerçekleşecek 7'nci Olağan Büyük Kongresi öncesi, parti yönetiminde yapılması beklenen değişiklere ilişkin dikkat çekici bir iddiada bulundu.Yetkin, konuya ilişkin Yetkin Report'ta kaleme aldığı yazısında AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP yönetim kademelerini yeniden yapılandırma çabası olduğunu belirterek "Erdoğan’ın bir yandan da içeride ve dışarıda parti-devlet, tek adam eleştirilerine karşı AK Parti’nin başına, kendisiyle otorite yarışına girmeye çalışmayacak bir isim getirme ihtimali de konuşuluyor Ankara’da" dedi.Yetkin, buna karar verilmesi halinde, partinin genel başkanlık koltuğuna getirilmek üzere Binali Yıldırım, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu gibi isimlerin konuşulduğunu ifade etti.'SIRA ERDOĞAN'A GELECEK' ENDİŞESİMurat Yetkin, CHP’nin "Damat nerede? 128 milyara ne oldu?" kampanyasına dava açan eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la ilgili de, AKP’nin 19 yıllık iktidarı boyunca ‘nadir görülen bir savunma pozisyonuna geçtiğini’ belirterek, “Belli ki AK Parti, Albayrak için müdafaa hattı kurmazsa sıranın ‘Ekonominin sorumlusu benim’ diyen Erdoğan’a geleceği endişesinde” yorumunu yaptı.Yazının tamamı cumhuriyet.com.trAylin Nazlıaka: "Bizi değil katilleri yargılayın"
Aylin Nazlıaka: "Bizi değil katilleri yargılayın" Ayşe Özdemir hakkında, devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın karar duruşmasına, Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da katıldı. CHP Aydın İl Kadın Kolları Başkanı Ayşe Özdemir'in, kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetlere tepki olarak gerçekleştirdiği “Las Tesis” protestosundan dolayı “Devlet büyüklerine hakaret” suçlaması üzerine karar duruşması bugün görülüyor.Ayşe Özdemir hakkında, devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla açılan davanın karar duruşmasına, Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka da katıldı.Davaya ilişkin açıklamada bulunan Aylin Nazlıaka, “Bugün burada bütün dünya kadınlarının şiddete karşı dans etmesi yargılanıyor. Bizi değil, katilleri yargılayın” dedi.Ayşe Özdemir’in yanında olduklarını belirten Nazlıaka, “Herhalde kadınların şiddete karşı ses çıkarmasından; tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmeden yaşamak istemesinden rahatsızlar” ifadelerini kullandı./Archive/2021/2/22/114547188-5555.pngNazlıaka’nın açıklaması şöyle:Değeli Basın Mensupları, Bugün burada bütün dünya kadınlarının şiddete karşı dans etmesi yargılanıyor. Bizi değil, katilleri yargılayın! Yanlış duymadınız; Aydın CHP İl Kadın Kolları Başkanımız Ayşe Özdemir’in yargılanma gerekçesi; Şili’de başlayan ve ardından tüm dünyaya yayılan, kadına yönelik şiddeti protesto etmek için yapılan ‘Las Tesis’ dansıdır. Kadınlar artık bu ülkede şarkılar söyleyip, yaşadıkları şiddete karşı ses çıkarıp, dans ettikleri için yargılanıyorlar. Herhalde kadınların şiddete karşı ses çıkarmasından; tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmeden yaşamak istemesinden rahatsızlar. Şarkının orijinal sözlerinin Türkçe çevirisi ile dans edildi. Las Tesis dansının sözleri diyor ki; kadına yönelik cinsel saldırı ya da şiddet kadınların giyimlerinden kuşamlarından değil, ataerkil toplum düzeninin ve yargı sisteminin kadınlara reva gördüğü yerden kaynaklı. Bu sözleri çarpıtarak ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye tutanak tutan polisler, kovuşturmaya izin veren savcılar ve ‘suç’ olduğuna kanaat getiren hakimler; bugün burada bütün dünya kadınlarını yargılıyor. Bizler, bütün dünya kadınları; -'Yaşamak istiyoruz' diye İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınlar darp edilerek gözaltına alındıkları için,-Dava açılarak para cezalarına çarptırıldıkları için, -Çocuğunun babası tarafından istismar edildiğini kamu kurumlarından defalarca aldığı raporlarla kanıtlayan annenin akıl sağlığı sorgulandığı, istismarcı baba ise hâkimlik görevine devam ettiği için, -Kadınlar kendi kanlarıyla katillerin adını yazarak adalet aradığı için ? Başörtü özgürlüğünü savunurmuş gibi yapıp, kendisiyle aynı görüşten olmayan bir başörtülü kadın hedef gösterildiği için -Çıplak aramaya maruz kalan kadınların, yapılan akla ziyan açıklamalarla utancına utanç eklenildiği için -Katiller sırtları okşanarak “iyi hal” ve “tahrik” indirimleri ile ödüllendirildiği için-“Benim ölümüm gerçekleşince mi yardım edeceksiniz” diyerek çantasında 23. şikâyet dilekçesiyle katledilen Ayşe Tuba Arslan’ı korumak yerine işini yapmayan kamu görevlileri korunduğu için İsyandayız! Bu nedenle dans ettik. Susmayacağız! Sinmeyeceğiz! Korkmayacağız! Sesimiz daha da gür çıkacak. Bizler, dayanışma, örgütlenme, kazanılmış haklarımıza sahip çıkma ve eşit yaşam talebimizden asla geri adım atmayacağız. Hiçbir kız kardeşimizin feryadı havada asılı kalmasın diye, hiçbir kardeşimizin kirpiğini yere düşmesin diye mücadelemizi günden güne büyüteceğiz. Sözümüz söz: 2021 yılı kadın cinayetleriyle değil, kadın dayanışmasıyla anılan bir yıl olacak ve bu dayanışma, ilk seçimlerde sizi sandığa gömecek.” cumhuriyet.com.trBakan Elvan: Esnafımızıyalnız bırakmayacağız
Bakan Elvan: Esnafımızı yalnız bırakmayacağız Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, "Esnaf kardeşlerimin karşılaştığı sorunları en aza indirmek adına farklı destek mekanizmalarını devreye aldık, bundan sonraki dönemde de esnafımızı yalnız bırakmayacağız" dedi. Bakan Elvan, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken ve yönetimi ile bir araya geldi.Toplantıya ilişkin fotoğrafları Twitter hesabından paylaşan Bakan Elvan, "Esnafımız bizim için değerlidir, kıymetlidir. Pandemi sürecinden ne denli etkilendiklerini biliyoruz. Esnaf kardeşlerimin karşılaştığı sorunları en aza indirmek adına farklı destek mekanizmalarını devreye aldık, bundan sonraki dönemde de esnafımızı yalnız bırakmayacağız. TESK yönetimiyle gerçekleştirdiğimiz toplantıda esnafımızın sorunlarını, beklentilerini ve taleplerini ele aldık. Sayın Bendevi Palandöken ve heyetine değerli fikirleri için teşekkür ediyorum. Birlikten kuvvet doğar!" ifadelerini kullandı.1. Esnafımız bizim için değerlidir, kıymetlidir. Pandemi sürecinden ne denli etkilendiklerini biliyoruz.Esnaf kardeşlerimin karşılaştığı sorunları en aza indirmek adına farklı destek mekanizmalarını devreye aldık, bundan sonraki dönemde de esnaflarımızı yalnız bırakmayacağız. pic.twitter.com/MmnQ05gJNr— Lütfi Elvan (@lutfielvan) February 22, 2021 DHACovid krizi küreselleşmeyi nasıl etkileyebilir?
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Covid krizi küreselleşmeyi nasıl etkileyebilir? Küreselleşme tartışmaları Covid-19 krizinden sonra "Küreselleşmenin sonu mu geliyor?", "Yeni bir küreselleşme dönemi mi başlıyor?" soruları etrafından yeniden yoğunlaştı. İktisatçı Ergin Yıldızoğlu bu alandaki güncel tartışmaları aktarıyor. Getty ImagesKüreselleşme tartışmaları Covid-19 krizinden sonra "Küreselleşmenin sonu mu geliyor?", "Yeni bir küreselleşme dönemi mi başlıyor?" soruları etrafından yeniden yoğunlaştı.Geride kalan 30 yıl boyunca dünya ekonomisi ve uluslararası ilişkilerden, 'küreselleşmeye' değinmeden söz etmek olanaksızdı.Başlangıçta küreselleşme insanlığın doğal evriminin ürünü olarak tanımlanıyordu. Zamanın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Ekim 1999'da bir konuşmasında "küreselleşme bir seçenek değil geri çevrilemez bir süreçtir" diyordu.2000'li yılların başında savaşlar, finansal krizler, ülkeler içinde ve arasında servet dağılımındaki bozulmalara ve göçmen dalgalarına karşı ulusalcı korumacı tepkiler, gündeme önce "Küreselleşmenin bozulması nasıl önlenebilir?" sorusunu getirdi sonra da küreselleşmeden geri dönüş (de-globalisation) gözlemlerini ve savlarını…Ve tüm bunlar, ABD ile Çin arasında başlayan ticaret savaşlarından ve Covid-19 krizinden önceydi.HANGİ KÜRESELLEŞME?Yukarda değindiğim gibi "geri çevrilemez bir süreç olarak küreselleşme" ve "küreselleşmeden geri dönüş"(de-globalisation) savlarıyla yeni bir küreselleşme, örneğin "Küreselleşme-2" ve "Küreselleşme-4" beklentileri arasında ilerlerken, sanırım önce bu yeni kavramların tanımını kesinleştirmek gerekiyor.Küreselleşme-2 1990'larda hızlanan malların, sermayenin, insanların ve kültürlerin serbestçe dolaşma eğiliminde son 10 yılda görülen belirgin yavaşlama içinden çıkacak yeni bir atılım beklentisi anlamına geliyor.Küreselleşme-4 ise daha tarihsel bir yaklaşım. Kapitalist dünya ekonomisinde yaşanan genişleme ve gerileme devrelerine işaret ediyor.Bu yaklaşımda 1. Dünya Savaşı öncesi yaklaşık 100 yıllık genişleme, yeni pazarların açılması dönemi "Küreselleşme -1" olarak tanımlanıyor.Sonra dünya ekonomisi savaşlarla ve ekonomik krizle parçalanıyor.2. Dünya Savaşı sonrasında ekonomisi düzenlenen, ticareti ve sermaye hareketleri denetlenen siyasi (ulusal) birimlerin karşılıklı ilişkilerinden oluşan, 19 yüzyılın serbest ticaret serbest dolaşım ortamından farklı bir "Küreselleşme-2" dönemi başlıyor.Bunu 1990'larda Kofi Annan'ın tanımladığı dönem, "Küreselleşme-3" olarak, izliyor. Bugün, bu yaklaşım, "küreselleşmeden geri dönüş" savlarına karşın, dünya ekonomisinin merkezinin doğuya kaymaya başlamasından, gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisi içindeki ağırlığının artmakta olmasından hareketle bir Küreselleşme-4'ün gündemde olduğu savunuyor.EPADÖRT BOZUCU ETKENCovid-19 krizi uluslararası tedarik zincirlerini küresel turizm ağlarını kırmaya, dünya ekonomisini depresyona itmeye başladığında "küreselleşmeden geri dönüş" savları daha da güçlendi.Dünyanın en büyük bono fonu yöneticisi uluslararası yatırım şirketi PIMCO'nun 2020 Ekim ayında yayımladığı "Tırmanan Bozulma" (Escalating Distruption) başlıklı raporu, Covid-19 krizinin güçlendirdiği dört bozulma dinamiğine işaret ediyordu.Bu dinamiklerin başında Çin'in bir ekonomik güç olarak yükselmesi geliyor. Bu yükseliş dünyanın başka yerlerindeki yüksek katma değerli üretim yapan üreticilerin konumlarını sarsıyor.Çin'in Covid-19 krizinden diğer ülkelerden önce çıkmaya başlayarak yeniden yüksek ekonomik büyüme trendine yerleşmesi, "Çin Malı 2025" (Made in China 2025) starejik planı, ekonomisinin küresel piyasalara ve teknolojiye bağımlılığını azaltmayı amaçlayan "İkili Dolaşım" stratejisi hem dünya ekonomisinin geleneksel merkezlerinin Çin'i etkileme gücünü azaltıyor hem de ABD egemenliğinde şekillenmiş küresel jeopolitik düzeni değişmeye zorluyor.PIMCO'nun listesinde ikinci sırada "popülizm ve onun yakın akrabası, korumacılık ve ulusalcılık" eğilimleri var.Bu iki eğilim Covid-19'un gelir dağılımındaki bozulmayı hızlandırmasıyla daha da ağırlaşıyor. Buna Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres'in işaret etiği gibi "Pandemi içinde suçlu arama çabalarını, artan yabancı düşmanlığını" da ekleyebiliriz.Üçüncü bozcusu dinamik, iklim krizinin insanların yaşamı üzerindeki yıkıcı etkilerinin giderek artmasıyla ilgili. 2020 yılında büyük çaplı ve olağanüstü sıklıkta orman yangınları vardı. 2021 yılı ABD'nin enerji merkezi Teksas'ta, enerji, su şebekelerini, iletişim ağlarını çökerten, hayatı durduran bir soğuk dalgasıyla başladı.İklim krizine yol açan etkenlerle, virüs salgınları arasında gittikçe daha belirginleşen ilişkiler de iklim krizi, virüsler ve finansal ekonomik sarsıntı risklerini birbirine bağlamaya başlıyor.PIMCO raporu son alarak, teknolojinin hem yararlı hem de bozucu etkilerinin Covid-19 krizinin etkisiyle daha da ağırlaştığına dikkat çekiyor. PİMCO raporu evden çalışma ve internetten alışveriş gibi eğilimlerinin kriz öncesi trendlerine ve özelliklerine büyük ölçüde dönmesini bekliyor.PA MediaAncak teknoloji şirketlerinin kriz sırasında artan, veri toplama ve finansal kaynaklarının, gelecekte onların bozuculuk gücünü daha da arttıracağına inanıyor.DÜNYA EKONOMİSİ KRİTİK BİR KAVŞAKTABu dört bozucu etkenin Covid-19 kriziyle ağırlaştığı ortamda IMF'nin son "Dünya ekonomisine bakış" raporu, dünya ekonomisinin 2020 yılında yüzde 3,5 oranında daraldığı tahmin ediyor.IMF devreye girmeye başlayan Covid-19 aşılarının katkısıyla dünya ekonomisinin, 2021 yılında yüzde 5,4, 2022'de de yüzde 4,2 büyümesini bekliyor.Dünya ekonomisi için yüzde 2,5-3 büyüme hızının resesyon sınırı sayıldığı anımsanırsa, 2020 yılında yüzde 3,5'luk bir gerileme resesyon sınırının yaklaşık 6 puan altında bir performansa işaret ediyor.Bu noktadan yüzde 5,5 büyüme dünya ekonomisinin mutlak büyüklüğünün resesyon sınırının altında kalmaya devam edeceğini gösteriyor.Araştırma şirketi IHS Markit'ın açıkladığı son veriler 2020 yılında gerçek değerlerle yüzde 13,5 daralan dünya ticaretinin 2021 ve 2022 yıllarında sırasıyla yüzde 7,6 ve 5,2 büyüme beklentisine işaret ediyor.Böylece 2023 başlarken dünya ticaretinin 2019 yılı düzeyinin yaklaşık 1 puan altında kalacağı anlaşılıyor.IMF'nin ve IHS Markit tahminleri, dünya ekonomisinin Covid-19 resesyonunda çıkarak düşük oktanlı da olsa büyüme trendine geri dönmeye başladığını düşündürüyor. Bu noktada da gündeme bu büyüme süreci "Hangi biçimde ve hangi bölgelerin etkisi altında ilerleyecek?" sorusu geliyor.Gerçekten de IMF gelişmiş ekonomilerin 2020'de yüzde 4,9 gerilediğini, Çin'in ise yüzde 2,55 büyüdüğünü hesaplıyor, 2021 yılında da bu oranların yüzde 4 ve yüzde 8 olmasını bekliyor.IHS Markit verileri de Avrupa Birliği ve Japonya'da toparlanma sürecinin özellikle hizmetler sektöründe ABD'den geride kaldığını gösteriyor, imalat sanayinde toparlanmanın bu grup içinde daha eşit dağıldığına işaret ediyor.RESİM HENÜZ BELİRGİNLEŞMEDİBu büyüme eğilimleri içinde "küreselleşmeden geri dönüş" devam mı edecek?Yoksa yeni bir küreselleşme mi (2 ya da 4) başlayacak?Bu soruların cevabının büyük bir kısmı PIMCO'nun saptadığı "bozucu dinamiklerin" olası gelişme sürecinde yatıyor.ABD'de Trump döneminde Çin'in birincil stratejik rakip olarak saptanması, gerek ihracat gerekse de teknoloji alanında Çin kaynaklı ticarete engeller getirilmesi, ABD-Çin ekonomik ilişiklerinde kopma riskini beslemeye başlamıştı.Biden döneminde ABD yönetiminin Çin'e bakışı değişmemiş olmakla birlikte iki etken kopma riskinin azaltacağını düşündürüyor.ReutersBirincisi Çin ile ticarete getirilen korumacı uygulamalarının ABD ekonomisinde birçok sektörü ve işsizlik oranlarını olumsuz yönde etkilediği, bir Reuters araştırmasına göre yaklaşık 250 bin kişilik istihdam kaybına yol açtığı, buna karşılık Çin ile dış ticaret dengesinde, belirgin bir iyileşme yaratmadığı (milyar dolar olarak 2019: 345, 2020: 310) anlaşılıyor.İkincisi ABD Ticaret Odaları Çin ile ticari bağların kopmasına kesinlikle karşı. Ticaret Odası'nın projeksiyonlarına göre, Çin ile bağların kopması yalnızca uçak ve havacılık sektöründe 50 milyar dolara yakın bir satış kaybı, 225 bin istihdam kaybı yaratabilir.Yarı iletkenler sektöründe kayıplar sırasıyla 83 milyar dolar ve 124 bin yeni işsiz olarak gerçekleşebilir.ABD-Çin ticaretinde bir kopuş olasılığının zayıflamasına ek, Çin ile Avrupa Birliği arasındaki ticari ilişkiler de gelişiyor.Bunlar da "küreselleşmeden geri dönüş" savının en azından ticaret alanında zayıfladığını düşündürüyor.Ancak, küreselleşmenin bir diğer dayanağı da uluslararası finansal hareketler. Portföy yatırımlarında ve kredilendirmede 2020 ortasından bu yana gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında bir artış gözlenmekle birlikte, küresel çapta doğrudan yatırımlar 2020'de bir önceki yıla göre yüzde 42 gerilemiş.Gerileme gelişmiş ekonomilerde yüzde 69, gelişmekte olan ekonomilerde genelde yüzde 12, Latin Amerika ekonomilerinde de yüzde 37 olarak gerçekleşmiş.UNCTAD ekonomistleri 2021 yılında teknoloji ve sağlık sektörleri dışında yatırımlarda bir iyileşme beklemiyorlar.Diğer taraftan Uluslararası Finans Enstitüsü (IFF) verileri Covid-19 krizi sırasında, 2020 yılında toplam devlet, şirket ve hane halkı borçlarının 24 trilyon dolar daha artarak, dünya hasılasının yüzde 355'i düzeyine ulaştığını gösteriyor.Bu da genelde ekonomik büyümeyi ve istihdamı, sermaye hareketlerini besleyen genişlemeci para ve kredi politikalarının sürdürebilirliğine ilişkin kuşkuları arttırıyor.Küreselleşmenin bir diğer ayağı da küresel internet ağlarıydı. Bu alanda da parçalanmaya yol açacak gelişmelerin gündeme gelmeye başladığı görülüyor.Science Photo LibraryÖrneğin sosyal medya şirketleri küresel alanda ama siyasi ve yasal ortamı birbirinden farklı ülkelerde çalışıyorlar.Demokrasisi gerileyen, ırkçılığın, nefret suçlarının, komplo teorilerinin ve sahte haberlerin çoğalmakta olduğu ülkelerde sosyal medya şirketlerinin ülkenin siyasi kültürel yaşamı üzerindeki etkilerini kısıtlama, bu şirketlerin mali ve ticari statüsünü belirginleştirme, daha etkin vergileme, hatta internet ulaşımını kısıtlama çabaları artıyor.Bu gelişmeler bir New York Times yorumunda vurgulandığı gibi "Splinternet" (ayrışan internet) kavramını yarattı ve uluslararası bilgiye ve habere ulaşma özgürlüğünün geleceği üzerine bir soru işareti koydu.Özetle ekonomik büyüme, ticaret ve sermayen hareketleri hatta küresel iletişim özgürlüğü alanlarında küreselleşmenin geleceğine ilişkin henüz bir belirgin resim çizmek olanaklı değil.Virüs mutasyonlarının aşıların üzerindeki etkilerinin, aşıların küresel dağılımındaki eşitsizliklerin de Covid-19 krizinin aşılmasını geciktirme olasılığı bu belirsizlikleri daha da arttırıyor. BBC TürkçeKısıtlamalar bu haliyle sürdürülemez diyen hekimler: Toplumun belli kesimlerine yüklenmeyin
Kısıtlamalar bu haliyle sürdürülemez diyen hekimler: Toplumun belli kesimlerine yüklenmeyin Hekimler: Son iki haftadır kısıtlamalar aynen sürmesine rağmen olgu sayılarında artış olduğunu bizzat Sağlık Bakanı da söyledi. Salgını kontrol altına alamadık. Eğitim kurumlarında yüz yüze eğitim koşulları sağlanamazken elzem olmayan yerler açık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın 1 Mart’ta koronavirüsle mücadele kapsamında normalleşme sürecini başlatılacağını duyurmasının ardından gözler mart ayına çevrildi. Hekimler, var olan kısıtlamaların zaten yetersiz olduğunu anımsattı, “Salgını kontrol altına alamadık” değerlendirmesini yaptı.65 YAŞ YASAĞINDAN VAZGEÇİLMELİBursa Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, lokanta, kafeteryalar, kahvehaneler gibi bazı işyerlerinin hizmet sunamaması, saat 21.00’den sonra ve hafta sonu sokağa çıkma yaşağı ile 65 yaş üstü ve çocukların sokağa çıkma kısıtlaması gibi durumların olduğunu anımsatarak “Kısıtlamalar yürürlüğe girdikten sonra olgu ve ölüm sayılarında bir azalma oldu. Fakat son iki haftadır kısıtlamalar aynen sürmesine rağmen olgu sayılarında artış olduğunu bizzat Sağlık Bakanı da söyledi. Kısıtlamaların bu haliyle sürmesi toplumun yalnızca belli kesimlerinin üstüne yük aktarılması anlamına geliyor ki bu haliyle sürdürülmesi mümkün görünmüyor” dedi.SOSYAL TAM KAPANMAToplumun tamamının dayanışma içerisinde bu süreçte yer alacağı bir toplumsal hareketlilik sınırlandırmasının daha doğru olacağını söyleyen Pala, 65 yaş üzeri ve çocukları günün belli saatlerinde dışarıya çıkartabilmesi uygulamasından da bir an önce vazgeçmek gerektiğini söyledi. “Bu durum onların beden ve ruh sağlığını olumsuz etkiliyor” diyen Pala, iller bazında epidemiyolojik ölçütler gözetilerek kısıtlamalara karar verilmesi gerektiğini kaydederek, şöyle devam etti: “Burada da üç temel ölçüt var. Birincisi son 14 günlük süre içerisinde yeni olgu görülme hızı, ikincisi nüfusa göre test yapabilme sayısı, üçüncüsü de testler içerisindeki pozitiflik oranı. Bunların üçü bir arada değerlendirilip o bölgede hangi kısıtlamaların uygulanacağına karar vermek gerekir. Büyükküçük işletme gibi düşünmeksizin ekonomik ve sosyal koşulları oluşturulmuş bir tam kapanmayı yeniden gündeme getirmek gerekir. Bir yıllık bir süreç bize şunu gösterdi: Salgını kontrol altına alamadık, nüfusa göre olgu görülme sıklığında pek iyi durumda değiliz.”‘VAKALARLA İLGİLİ DAĞILIMI AÇIKLAYIN’İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ise özetle şunları söyledi: “Şehirlerle ilgili 100 bin nüfus üzerinden bir sayı veriliyor ama her şehre ait test sayıları, önceki vaka sayıları ve bu sayıların ilçelere göre dağılımları verilmiyor. İl pandemi kurullarına hâlâ ilgili meslek örgütlerinin, tabip odalarının katılımı sağlanmış durumda değil. Covid-19 enfeksiyonu daha çok hangi mahallelerde, hangi işkollarında, hangi ortamlarda oluyor, test sayıları ne kadar, pozitiflik oranları nedir gibi bilgilere sahip olduktan sonra kapanma- açılma adımlarının neler olması gerektiğine karar verilebilir.Özellikle topluma örnek olması gereken Cumhurbaşkanı kalabalık kongrelere katılıp salgın döneminde bile salonların dolu olmasından övgüyle söz edebiliyor. Küçük esnafın lokantalarını kapatırken kuralların hiçe sayıldığı kapalı salon toplantıları yapıyorsunuz ve kalabalık olmasıyla övünüyorsunuz, bu çok ciddi bir çelişki. Hâlâ eğitim kurumlarında yüz yüze eğitim koşulları sağlanarak yapılamazken çok elzem olmayan yerler açık tutulabiliyor. Okullar için birinci basamak okul sağlığı birimleri oluşturulmalı, salgın koşullarına uygun hale getirilmeli, her kurum kendi özelliklerine göre değerlendirilmeli ve düzenli denetlenmeli.” Sibel Bahçetepe