News - Haberler
2002’de 70’lik rakının fiyatı8 TL civarındayken aradan geçen 19 yılda fiyat yüzde 2 bin arttı
2002’de 70’lik rakının fiyatı 8 TL civarındayken aradan geçen 19 yılda fiyat yüzde 2 bin arttı Geçen yıl Türkiye’de alkollü içki tüketimi 20 milyon litre civarında azaldı. Ancak bu alanda toplanan ÖTV geliri yüzde 12 artışla 16.467 milyon liraya yükseldi. Pandemi, yasaklar, fahiş zamlar ve mahalle baskısı nedeniyle Türkiye’de alkollü içki tüketimi dramatik şekilde düşüyor. 2020 yılında Türkiye’de toplam alkollü içki tüketimi bir önceki yıla göre 19 milyon 981 bin litre azalışla, 1 milyar 8 milyon 180 bin litreye geriledi. Geçen yıl en dramatik azalış bira kategorisinde görüldü.T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre, birada iç piyasa tüketimi bir yılda 10 milyon 740 bin litre düşüş gösterdi. Aynı dönemde şarap tüketimi 7 milyon 827 bin litrelik düşüş gösterirken, votka da ise 1 milyon 438 bin litrelik azalış söz konusu. 2020'de viski tüketimi ise 3 milyon 424 bin litrelik artış gösterdi.Son yıllarda alkollü içki kategorilerine bakıldığında tüketimi en fazla düşen grup milli içki ve tamamen Türkiye’de üretilen rakı oldu. 2011 yılında iç piyasaya arz edilen toplam rakı miktarı 48 milyon 810 bin litreyken arada geçen 10 yılda bu miktar yüzde 62’lik düşüşle 30 milyon 103 bin litreye geriledi. Geçen yıl iç piyasaya arz edilen rakı miktarı ise bir önceki yıla göre 2 milyon litre arttı. Tanıtım ve reklam yasakları ve pandemi nedeniyle ülkeler arası uçuşların da sınırlanmasının etkisiyle rakı ihracatı da düşüyor. 2019’da 3 milyon 491 litre olan rakı ihracatı geçen yıl 3 milyon 267 bin litreye geriledi.BÖYLE ZAM GÖRÜLMEDİRakı fiyatlarında ise sınırları zorlayan zamlar söz konusu. 2002’de 70’lik rakının fiyatı 8.25 TL civarındayken aradan geçen 19 yılda fiyat yüzde 2 bin artışla 175 liraya fırladı. Alkol oranı yüzde 45 olan 70’lik rakının yüzde 287’si vergilerden oluşuyor. 70’lik rakıdaki vergi oranı alkol oranının 2.5 katını aşıyor.Her yıl ocak ve temmuz olmak üzere alkollü içkideki özel tüketim vergisi (ÖTV) iki kere zamlanıyor. Tüketici astronomik ÖTV artış oranları nedeniyle alkollü içkide evde üretim de artıyor. Aynı zamanda “merdiven altı” kaçak rakı, viski imalatında da büyük yükseliş var. Her yıl yaklaşık 12-13 milyon litre hazır alkolden üretim yapılıyor. Kaçak üretim nedeniyle devlet 2.5-3 milyar TL’ye yakın vergi kaybediyor. Sadece 2020 yılında kaçak üretim kaynaklı 100’ü aşkın kişi yaşamını kaybetti.OECD’nin yayımladığı 2019 verilerine göre Türkiye kişi başına 1.4 litre ile en az alkollü içki içen ülkeler arasında yer alıyor. Yurttaş, gelen zamlar nedeniyle alkollü içkiye ayırdığı bütçe de artııyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine hanehalkı tüketim harcaması içinde alkol ve sigaranın payı yüzde 2018’de yüzde 4 iken bu oran 2019’da yüzde 4.3’e çıtı./Archive/2021/2/22/025341562-alkoltablo.jpgDEVLETİN UMUDU TİRYAKİLERAlkollü içkilerin vergilerine yapılan zamlar, bu kalemden elde edilen ÖTV miktarını da zirveye taşıdı. 2006’da tahsil edilen her 100 liralık ÖTV’nin 5 lirası alkollü içeceklerden elde edilmişken, 2019’da 100 liralık ÖTV’nin 10 lirası alkollü içeceklerden tahsil edildi. Alkollü içkilerin vergi geliri içerisindeki payı yüzde 3.5 civarında.Son 13 yılda alkollü içkilerden devletin elde ettiği ÖTV geliri 94 milyar 869 milyon TL’yi aştı. ÖTV’den elde edilen gelir 13 yılda yüzde 729 artışla 2020’de 16 milyar 467 milyon TL’ye çıktı.T.C, Tarım ve Orman Bakanlığı Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı’nın verilerine göre, geçen yıl alkollü içki satışının en düşük olduğu aylar pandeminin de etkisiyle ocak, şubat, mart ve nisan ayları oldu. Normalleşmenin başladığı haziran ayından itibaren, restoranların da açılmasıyla tüketimde artış söz konusu. Ocak 2020, 38 milyon 688 bin litrelik iç piyasaya arz miktarıyla en düşük dönem olurken ağustos ise 122 milyon 850 bin litrelik satışla en yüksek rakamın yakalandığı ay oldu. Şehriban KıraçYabancıyatırımcının, ekonomide istikrardan sonra bir beklentisi daha var
Yabancı yatırımcının, ekonomide istikrardan sonra bir beklentisi daha var Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları 2015 yılından beri düşüyor. 2013’te Türkiye’ye gelen yabancı sermaye 20 milyar doları bulurken, 2019’da bu rakam 8.4 milyar dolara gerilemişti. Salgının yaşandığı 2020 yılı ocak-ekim dönemi verilerine göre ise son 16 yılın en düşük seviyesine düşerek 4 milyar 382 milyon dolar olarak gerçekleşti. İstihdam yaratan yatırım anlamına gelen doğrudan yabancı sermaye miktarının gerilemesinde Türkiye ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar etkili oldu. Geçen yıl ekonomi yönetiminin yeniden yapılanmasından sonra hukuk ve adalet reformlarının yapılacağının açıklanması da iş dünyasında yeni umutlar doğurdu.SALGIN SONRASI FIRSAT VARDış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Yurtdışı Yatırımlar İş Konseyi Başkanı Abdullah Çerekçi, geçen yıl salgın nedeniyle küresel doğrudan yatırımların dibi gördüğünü, 1.5 trilyon dolar seviyesinde olan yatırım tutarının 1 trilyon doların altına gerilediğini söyledi. Çerekçi, 2020’de Türkiye’nin aldığı doğrudan yatırımlardaki kaybın ise küresel düşüşe göre daha az olduğunu belirtti. Çerekçi yatırımların artması konusunda ise şunları söyledi:“Türkiye, son 2 yıldır Dünya Bankası iş yapma kolaylığı endeksinde hızlı bir yükselişte. Bunun üzerine ekonomi parametrelerindeki stabilitenin ve öngörülebilirliğin eklenmesi ve hukuk reformlarının katacağı olumlu etki, salgın sonrası dönemde Türkiye’nin çekeceği doğrudan yatırımları artıracaktır.”DEİK Türkiye-Almanya İş Konseyi Başkanı Steven Young da Türkiye’de faaliyet gösteren 7 bini aşkın Alman kökenli şirket bulunduğunu, “Türkiye’nin altyapısının Avrupa ile uyumlu olması, mevcut dönemi Türkiye’de yabancı yatırımlar için en elverişli dönem olarak göstermektedir” diye konuştu. cumhuriyet.com.trDr. Alaz Pesen:‘Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz’
Dr. Alaz Pesen: ‘Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz’ Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan müzisyen Dr. Alaz Pesen, yeni bir tekli çıkardı. Yeni albüm çalışmalarını ve Boğaziçi Üniversitesi’nde yasanan olayları konuştuğumuz Pesen, “Müzisyen kimliğimle de akademisyen kimliğimle de üniversitenin tüm bileşenlerince belirlenmeyen bir rektörlük anlayışına karşıyım” diyor. Müzisyen Alaz Pesen, yeni albüm çalışmaları yaparken yeni bir tekli çıkardı. “Yabancısıyım Bu Şehrin” adlı albümünün de çıkış parçası olma özelliği taşıyan şarkının sözleri yaşanmış gerçek bir hikâyeye dayanıyor. Pesen, müzisyen bir ailenin çocuğu, bir dedesi kendini “Türkülerin Efesi” olarak tanımlıyor, yalnızca kahramanlık türkülerinin değil, bu topraklarda yazılmış tüm türkülerin tutkunu ve yorumcusu Hasan Mutlucan... Diğer dedesi ise ressam Mehmet Pesen, ancak o da hem bateri, hem de trompet çalarmış... Anne ve babası ise Ruhi Su Dostlar Korosu’nda tanışmışlar, daha sonra da Timur Selçuk’un korosuna devam etmişler... Kendisi de bu vesileyle küçük yaşlarda defalarca Timur Selçuk’un provalarına katılma imkânı bulmuş... Pesen dedesi Hasan Mutlucan’ın evinde yan yana duran iki portreden bahsediyor; Mustafa Kemal Atatürk ve Nâzım Hikmet... Pesen, konservatuvarın viyola bölümünde bir süre okuyup bıraktıktan sonra, klasik gitar dersleri almış ve ilk bestelerini de Nâzım Hikmet şiirlerine yapmış. Daha sonra ise şarkı sözü yazmaya başlamış. Pesen, “Bestecisi ve solisti olduğum “Dalga” isimli grubun “Denizim Olsun” albümü, profesyonel olarak yayımladığım ilk şarkılar anlamına gelir benim için” diyor ve ekliyor: “Bu albümün prodüktörlüğünü Cenk Erdoğan yapmıştı, dedem Hasan Mutlucan’la da bir düetimiz oldu yine bu albümde... Daha sonra profesyonel müziğe akademik çalışmalarım sebebiyle ara verdim. Sonrasında profesyonel müzik kariyerime “Acaba” (2019) isimli single çalışmamla solo olarak devam etme kararı aldım... Ardından da “Ölüyorum Sana”, “Vampirella” ve “Çatlak” geldi. Son olarak Ocak 2021’de “Bazen Tek, Bazen Duble”yi yayımladım.” Şarkı çevirisi alanında yazdığı doktora tezini tamamlayıp Boğaziçi Üniversitesi’nden “Yılın Doktora Tezi” ödülünü de aldıktan sonra, Boğaziçi Üniversitesi tarihinde bir ilki gerçekleştirerek “Şarkı Çevirisi” dersini vermeye başlayan (Dr. Öğretim Görevlisi, Boğaziçi Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksekokulu & Çeviribilim - Kuzey Kampus) Pesen, bu sıralar ilk solo albümü “Yabancısıyım Bu Şehrin”in son dokunuşlarıyla uğraşıyor. Pesen, “Burak Yıldırım ile, içinde içime sindire sindire yazdığım, çaldığım ve söylediğim şarkılar, sürpriz bir şarkısı çevirisi ve bir de sözleri Sema Göksel’e ait olan bir parça yer alıyor albümde. Umuyorum ki 2021 yılının sonlarına çok kalmadan yayımlayacağım bu albümü de” diyor.‘ÜLKEMİZ İÇİN ÜZÜCÜ’- Boğaziçi Üniverisitesi’nde öğretim görevlisi olarak görüşlerinizi merak ediyorum. Son yaşanan olayları nasıl yorumluyorsunuz?Müziyen kimliğimle de akademisyen kimliğimle de üniversitenin tüm bileşenlerince belirlenmeyen bir rektörlük anlayışına karşıyım. Rektörlük seçimi üniversitenin bileşenleri, yani öğretim elemanları dediğimiz öğretim üye ve görevlileri, çalışanları ve öğrencilerinin de temsili şekilde dahil olduğu bir seçimle belirlenmeli, bu seçimde ilk sıralarda yer alan isimler Cumhurbaşkanlığı’yla paylaşılmalı ve elbette Cumhurbaşkanı da en çok oy alan kişiyi atamalıdır. Hem hukuki, hem de meşru olan yöntem bu olacaktır. Bu şekilde yalnızca Boğaziçi Üniversitesi ya da söz konusu demokratik seçimle rektörü belirlenen üniversite değil, tüm ülke kazanır. Akademiyi liyakat ve demokrasiden koparmak, hem bugün hem de yarın ülkenin dört bir yanından gelen/gelecek/gelmeye devam edecek öğrencilerimizin okuyabileceği çok değerli devlet üniversitelerinin sayısının azalması ve hatta sıfıra inmesi anlamına gelir ki bu ülkemiz için çok üzücüdür. Çok üzücüdür, çünkü bizi ileriye değil, geriye götürür. “Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” dememizin ve de bunu söylemeye devam etmemizin sebebi işte tam da budur. Öznur Oğraş ÇolakSanatta bu hafta
Sanatta bu hafta Sanatta bu hafta ‘CELİLE’ OYUNU ONLİNE GÖSTERİLECEKKadıköy Halk Tiyatrosu’nun yeni sezon oyunu “Celile” online olarak seyirciyle buluşuyor. Nâzım Hikmet’in annesi, Yahya Kemal’in sevgilisi Celile Hanım’ın hayatını ilk kez tiyatro sahnesine taşıyan oyun, 26 - 27 - 28 Şubat tarihlerinde Oyun Seyretix üzerinden izlenebilir. Ali Yalçıner’in yazdığı ve yönettiği oyunda, Ayşegül Yalçıner rol alıyor.‘AŞKI VE BOLŞEVİK DEVRİMİNİ ANLATIYORUZ’Erdal Beşikçioğlu’nun yönetmenliğinde sahneye konulan ‘Nina-İçi Doldurulmuş Martıların Hassasiyeti’ oyunu Fişekhane’den online olarak ilk kez seyirciyle buluşuyor. Erdal Beşikçioğlu, Elvin Beşikçioğlu ve Ünsal Coşar’ı oyuncu olarak sahnede buluşturan Tatbikat Sahnesi oyunu, seyretix platformu üzerinden izlenebilecek. Tiyatro klasiği Martı oyununun üç ana karakterini Matei Vizniec’in kalemiyle 1917 Devrimi dönemine taşıyan oyun, savaşların ortasında insani hesaplaşmaları konu ediyor. Oyunun yönetmeni ve oyuncusu Erdal Beşikçioğlu, ‘’Aşkın ve Bolşevik Devriminin kişiler üzerinden anlatıldığı bir hikâye. Yer yer dışarıdan bakıyoruz ve gülüyoruz. Yer yer içinde onlarla beraber olup ağlıyoruz. Bütün duyguları beraber yaşadığımız şahane bir eser’ şeklinde konuştu. Biletler Biletix’ten temin edilebilir.‘ÇEVRİMİÇİ SERGİ KÜRASYONU’Sabancı Üniversitesi ve digitalSSM Arşiv ve Araştırma Alanı yürütücülüğünde gerçekleştirilen “Teknolojik Sanat Eserlerinin Korunması” projesi etkinlikleri, “Çevrimiçi Sergi Kürasyonu” başlıklı uluslararası konuşmayla devam ediyor. New Museum - New York bünyesinde faaliyet gösteren, dijital sanat ve kültürü destekleyen Rhizome’un Sanat Yönetmeni Michael Connor’ın konuşmacı olacağı etkinlik 26 Şubat Cuma günü Türkiye saati ile 18.00, New York yerel saatiyle 10.00’da çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek.ROBOT, DANS VE MÜZİKGedik Sanat, Roboweld Robot teknolojileri markasıyla birlikte dans ve müziği bir araya getiriyor. Projede İDOB Baş Koreografı Ayşem Sunal Savaşkurt’un hazırladığı koreografiyle İDOB Baş Dansçısı İlke Kodal’ın performansı, robotlarla bir araya gelerek teknolojik dönüşüme mercek tutuyor. Projenin mimarları ve uzman kimliklerle sohbetler gerçekleşecek, ardından Roboweld Uygulama ve Araştırma Alanı’nda çekimleri yapılan performansın ilk gösterimi 25 Şubat’ta saat 21.00’de Gedik Sanat Sosyal Medya Hesaplarında yayımlanacak. Öznur Oğraş ÇolakGünün koşullarına ayak uyduramayan zekâyok oluşu tetikler
Günün koşullarına ayak uyduramayan zekâ yok oluşu tetikler Dünyanın önde gelen psikiyatrlarından Dr. Robert Sternberg’in başını çektiği yeni bir akım, bugüne dek zekânın yanlış tanımlandığını ileri sürüyor. Halihazırda kullanılmakta olan IQ testleri dar kapsamlı, bilimselliği kuşkulu, yalnızca bireye hizmet eden ve çağa ayak uydurmakta zorlanan bir zekâ katsayısını ölçüyor. Sternberg, Covid-19 pandemisinin, iklim değişikliğinin, gelir adaletsizliğinin, su ile hava kirliliğinin, “sözde zeki” kişilerin aldığı yanlış kararların bir sonucu olduğunu iddia ediyor. Bugün dünyanın geldiği nokta zeki olduğunu varsaydığımız insanların eseri. Zekâlarına güvenerek kritik mevkilere getirdiğimiz insanların aldıkları kararların ne kadar yanlış olduğunu tartmak zor değil. Dünya düzeninin bugün pek çok açıdan kritik eşiğe dayanmış olmasının nedeni zekâ kavramını çok dar bir açıdan ele almamız olabilir mi? Amerikan Psikoloji Derneği’nin eski başkanı, Cornell Üniversitesi Psikoloji ve Psikometri Bölümü profesörü Dr. Robert Sternberg ve onun görüşlerini destekleyenler bugün yaygın olarak kullanılmakta olan zekâ tanımının çok dar, bilimselliği kuşkulu, yalnızca bireye hizmet eden bir kavram olduğunu ileri sürüyor. Sternberg’in temsil ettiği bu akım, pek çok açıdan zekâyı yanlış değerlendirmemize bağlı olarak, gerçek dünya sorunlarına akıllı çözümler üretemediğimize işaret ediyor.ADAPTİF ZEKÂZekânın ilk tanımlarından biri değişen çevreye uyum sağlama yeteneğidir. Bu uyum sağlayabilen adaptif zekâ sürekli olarak çevre ile ilişkilerinizle birlikte güncellenir. Sternberg, zekâyı tek bir zekâ testi ile ölçemeyeceğimizi söylüyor. Bugün çok iyi eğitim almış insanların çoğu, IQ’ları ne kadar yüksek olursa olsun acil çözüm bekleyen problemlerin çözümünde yetersiz kalabilir. Şu anda en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey adaptif zekâ. Zekâ ile ilgili tek geçerli kavram değişebilme yeteneğidir.ADAPTİF ZEKÂNIN BİLEŞİKLERİSternberg, adaptif zekânın, koşullara uyum sağlama, değiştirme veya yeni koşullar yaratma konusunda dört tip yetenekten oluştuğunu ileri sürüyor.YARATICI YETENEKLER: Anlamlı, yararlı fikirler üretmek için yararlanırız: İçinde bulunduğunuz koşulları hayal gücünüzü kullanmadan değiştiremezsiniz.ANALİTİK YETENEKLER: Kendi fikirlerimizin veya başkalarının fikirlerinin işe yarayıp yaramadığını araştırmakta kullanırız: İçinde bulunduğumuz koşullarda neyin işe yarayıp neyin işe yaramadığını tartarız.PRATİK YETENEKLER: Koşulları değiştirirken kendi fikirlerimizi uygulamak için ve diğerlerini bu değişikliğe ikna etmek için kullanırız.BİLGELİĞE DAYANAN YETENEKLER: Fikirlerimizin toplumsal bir yarar sağlaması için kullanırız. Kısa ve uzun uzun vadede kendi çıkarlarımızla toplumsal çıkarlar arasında denge kurmamızı sağlar.COVID-19 aşısının geliştirilme süreci bu dört yeteneğin nasıl ve nerede kullanılacağı ile ilgili güzel bir örnek oluşturuyor. Yeni mRNA aşısının geliştirilmesi tam bir yaratıcılık örneğidir. Aşı denemelerinin bilimsel açıdan sağlam ve eksiksiz olması, elde edilen verilerin doğru yorumlanmış olması analitik yeteneğin eseridir. Araştırma sonucunda ortaya çıkan aşıların geniş ölçekte üretimi ve dağıtımı tam anlamıyla pratik yetenek gerektirir.Gelelim bilgelik gerektiren yeteneklere. Karar vericiler bazı insanların aşı karşıtı olmalarına, aşıdan kokmalarına hoşgörü ile yaklaşmak zorunda. Aşının yalnızca kendimiz için değil, toplumsal sağlık için de gerekli olduğu gerçeğini toplumlara kabul ettirmek ise bilgeliğe dayanan zekâ gerektirir.BİLGELİK İSTERRobert J. Sternberg COVID-19 pandemisinin bir anlamda geleneksel zekâ kavramının artık köhnediğini gösterir bir uyarı olduğunu söylüyor: “Bu dar kapsamlı, modası geçmiş, bireyselliği besleyen zekâ kavramından artık kurtulmamız gerekiyor. Eskiye devam etmemiz durumunda yok oluş kaçınılmaz. Zekâyı, yalnızca bireysel hedeflere değil, olumlu toplumsal hedeflere ulaşmayı sağlayan bir yetenek olarak düşünmekte fayda var. Küresel iklim değişikliği, pandemi, çevre kirliliği aşırı bireysellik ile birleşince Einstein’ın IQ’suna bile sahip olmanız sizi yok olmaktan kurtaramaz.” https://www.newscientist.com/article/ mg24933174-700-weve-got-intelligence-allwrong-and-thats-endangering-our-future/ https://exploringyourmind.com/whatsadaptive-intelligence/ Reyhan Oksay / CumhuriyetErgendeöfkeçocukta sosyal sıkıntı
Ergende öfke çocukta sosyal sıkıntı Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Klinik Psikolog Dr. Ece Varlık Özsoy, “Pandemi döneminde bazı insanlarda aşırı yeme atakları olabileceği gibi diğer uçta ‘sağlıklı yeme’ bir takıntı haline gelmeye başlamış olabilir. Bu durum bir psikolojik sorun olan ortoreksiya nervoza olarak karşımıza çıkabilir” diyor. Özsoy, “Dengeli beslenme konusunda uzmanlarımızın dediklerini dikkate almalı ve gerekli olan vitamin ve besin değerlerini alacak şekilde öğünler oluşturmalıyız. Kendi ortamımızda hazırlanmış besinleri tercih edebiliriz. Yemek saatlerinin rutinini oluşturulabiliriz” önerilerinde bulundu.Özsoy, koronavirüs sürecinde çocuklarda ortaya çıkabilecek psikolojik durumları da anlattı.Özsoy, “Bir buçuk-iki yaş civarı bebekler için, salgın döneminde kısıtlamalarla ev içinde kapalı kalma ve insanlarla daha az iletişim kurmaları, fiziksel aktivitenin azalması olumsuz etkiler yaratabilir. Ayrıca evde bebeği oyalama yolu olarak kullanılan televizyon, tablet veya cep telefonu gibi ekrana uzun süreli maruz bırakılma, bebeklerin bilişsel, zihinsel ve psikolojik gelişimleri açısından risk oluşturur” dedi.GELİŞİM SÜRECİİlk çocukluk (oyun) döneminde olan çocuklar için bu dönemde evde kalmalarından kaynaklı sosyalleşmede ve fiziksel harekette azalmanın söz konusu olabileceğini dile getiren Özsoy, son çocukluk (ilkokul) döneminde ise çocukların okula gidememeleri, sosyalleşme ve iyi ilişkiler kurma ihtiyacı kapsamında sıkıntıların yaşanmasına sebep olabileceğini anlattı. Özsoy, şöyle devam etti: “Ergenlik dönemi için ise salgın sürecinde, sosyalleşme ve kimlik kazanımı ile ilgili gelişim süreçlerinin sekteye uğraması, sürekli aileyle birlikte evde vakit geçirme, ergende öfkenin artmasına, hızlı duygusal tepkilerin görülmesine sebep olabilir, aile içi çatışmalar artabilir. Bu noktada çocuklar için mutlaka psikolojik bir yardım alınmalıdır.” Sibel BahçetepeFransa’da kırmızıetin okul yemeklerindençıkarılmasıeleştiriliyor
Fransa’da kırmızı etin okul yemeklerinden çıkarılması eleştiriliyor Fransa’nın Lyon kentinde belediye başkanının, okullarda verilen yemeklerden kırmızı eti çıkarma kararı hükümetin tepkisini çekti. PA MediaFransa'nın Lyon kentinde belediye başkanının, okullarda verilen yemeklerden kırmızı eti çıkarma kararı hükümetin tepkisini çekti.Yeşiller üyesi Belediye Başkanı Gregory Doucet, bu sayede pandemi koşullarında yemek servisinin daha kolay yapılacağını savunuyor.Hükümet ise bunun çocukların sağlığını riske atabileceği uyarısında bulunuyor.Sosyal medya hesabından bir paylaşım yapan Tarım Bakanı Julien Denormandie "Çocuklarımızın tabağına ideoloji koymayı bırakalım, büyümeleri için ihtiyaç duydukları şeyleri koyalım. Et de onlardan biri" diyor.İçişleri Bakanı Gerald Darmain ise bunun Fransız çiftçileri ve kasaplarına "bir hakaret" olduğu görüşünde:"Yeşillerin ahlakçı ve elitist politikalarının geniş halk kitlelerini dışladığını görüyoruz. Pek çok çocuk yalnızca okullardaki yemeklerde et yiyebiliyor."Belediye Başkanı Doucet ise öncülü olan sağcı belediye başkanının da 2020'de koronavirüs salgını nedeniyle aynı önlemi aldığını hatırlatıyor.Lyon'daki okul menülerinde balık ve yumurta varlığını sürdürüyor. Doucet menülerin tüm çocuklar için dengeli bir beslenme imkanı sunduğunu söylüyor.Beslenme uzmanları çocuklar için vejetaryen beslenmekte bir sakınca olmadığını fakat yeterli protein, demir ve mineral alımına dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor.Özellikle et ve sakatatıyla bilinen Lyon mutfağı dünyaca üne sahip.Öte yandan mutfaktaki tercihlerin değiştiğini gösteren göstergeler de var.Et içermeyen ürünlerin satışları artıyor. 2018'deki bir yasa değişikliği de okulların haftada en az bir gün vejetaryen menü çıkarmasını zorunlu kıldı. İlk defa bir vegan restoranı Michelin yıldızı kazanarak tarihe geçti.Lyon Belediye Başkanı Doucet daha önce de Fransız geleneklerini eleştiren açıklamalar yapmış, Tour de France bisiklet yarışlarının "maço olduğunu ve kirliliğe yol açtığını" söylemişti. BBC Türkçeİngiltere'de Başbakan Johnson kısıtlamaların nasıl kaldırılacağınıaçıklayacak
İngiltere'de Başbakan Johnson kısıtlamaların nasıl kaldırılacağını açıklayacak İngiltere'de Başbakan Boris Johnson, koronavirüs kısıtlamalarının nasıl kaldırılacağı konusunda bugün bir yol haritası açıklayacak. Getty Imagesİngiltere'de Başbakan Boris Johnson, koronavirüs kısıtlamalarının nasıl kaldırılacağı konusunda bugün bir yol haritası açıklayacak.BBC'nin edindiği bilgilere göre ilk atılacak adım, 8 Mart'ta okulların açılması olacak.Açık havada farklı hanelerden iki kişinin buluşmasına izin verilecek. Huzurevlerinde kalanların bir ziyaretçi ile fiziksel temas kurmasına olanak sağlanacak.29 Mart'tan itibaren açık havada altı kişiye kadar buluşmalara izin verilecek. Buna evlerin bahçeleri de dahil olacak. Açık hava spor tesisleri de kapılarını tekrar açacak.Başbakan Johnson, her aşamada virüsün yayılımının inceleneceğini ve bir sonraki adımın ona göre atılacağını belirtti.Johnson'ın hedefi, kaldırılan bir önlemi geri getirmeyecek bir şekilde ilerlemek.Bu adımlar aşılamanın planlandığı gibi gitmesi, yeni varyantların ekstra risk getirmemesi ve hastaneye kaldırılan kişilerin sayısının artmaması gibi faktörlere bağlı olacak.ANALİZ: NİCK TRİGGLE, SAĞLIK MUHABİRİYol haritasında en ilginç şeylerden biri, vaka sayılarındaki artışın önlemleri gevşetmek için bir engel olarak görülmeyecek olması.Bazı bilim insanları ve öğretmen sendikaları, vakalarda artışa izin verilmemesi gerektiği görüşünde.Fakat hükümet vaka sayılarını değil hastaneye kaldırılan kişilerin sayısındaki artışın kararlarda etkili olacağını belirtiyor.Bu önemli bir fark. Aşı programı vaka sayılarıyla hastaneye yatışlar arasındaki paralelliği kıracak.Hükümetin danışmanları okulların önemli bir bulaşım kaynağı olmadığı görüşünde. Fakat tüm okulları açmak elbet bir miktar artışa yol açacaktır.Hastanelerde tedavi görenlerin sayısı hâlâ 2020 baharındaki zirve seviyelerine yakın seyrediyor.Dahası, aşıların yapılmaya başladığı bir dönemde vaka sayısının artması mutasyon riskini artıracaktır.Ancak İngiltere'nin aşılamada yol aldığı mesafe bu konuda manevra alanı sağlıyor.Başbakan'ın yol haritasının bir parçası olarak İngiltere Kamu Sağlığı Kurumu aşıların bulaşım oranına etkisine dair verileri de yayınlayacak.Konuyla ilgili bir açıklama yapan Sağlık Bakanı Matt Hancock, ilk verilerin aşılanan kişilerin bulaştırıcılığının da azaldığını gösterdiğini söyledi.Ülkede 50 yaş üzerindeki herkesin 15 Nisan'a kadar, geri kalan nüfusun da Temmuz sonuna kadar aşı olması hedefleniyor.50 yaş altı grupta aşılamanın hangi kriterlere göre ilerleyeceği konusunda da bu hafta bir açıklama yapılması bekleniyor. BBC TürkçeCovid krizi küreselleşmeyi nasıl etkileyebilir?
Küreselleşme tartışmaları Covid-19 krizinden sonra "Küreselleşmenin sonu mu geliyor?", "Yeni bir küreselleşme dönemi mi başlıyor?" soruları etrafından yeniden yoğunlaştı. İktisatçı Ergin Yıldızoğlu bu alandaki güncel tartışmaları aktarıyor.Habere Gitmek için TıklayınDünya SağlıkÖrgütü, koronavirüs salgınının bitmesi beklenen tarihi duyurdu
Dünya Sağlık Örgütü, koronavirüs salgınının bitmesi beklenen tarihi duyurdu Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Kluge, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının 2022 yılının başlarında biteceğini söyledi. Danimarka devlet yayıncısı DR'ye açıklamalarda bulunan Kluge, 2021 yılının da Covid-19 yılı olacağını, ancak 2020 yılına göre daha temkinli ve yönetilebilir olacağını vurguladı.Kluge, en kötü senaryonun geride kaldığını, virüsün ilk yayılmaya başladığı 2020 yılına göre virüs hakkında daha fazla bilgiye sahip olunduğunu belirtti.Covid-19 salgınında yaşanan gelişmeleri hiç kimsenin önceden bilemeyeceğini vurgulayan ve kendi tahminini açıklayan Kluge, "2022'nin başında salgının sona ereceğini düşünüyorum." dedi.Kluge, "Virüs olmaya devam edecek, ancak kısıtlamalara ihtiyaç olacağını düşünmüyorum. Bu iyimser bir mesaj." ifadelerini kullandı.MUTASYONLAR NORMALCovid-19'un mutasyona uğramasını da değerlendiren Kluge, mutasyonların normal olduğunu ve virüsün bulaştığı kişiye uyum sağlamaya çalıştığını ancak mutasyonların hızlı yayılmasının kendilerini endişelendirdiğini anlattı.Kluge, Covid-19'un mutasyona uğramış daha hızlı yayılan türlerinin hızından dolayı Covid-19'a karşı geliştirilen aşıların ne kadar efektif olduğunu çok sıkı takip ettiklerini, gerek görülmesi halinde aşıların yeni mutasyonlara göre düzenlenebileceğini ve mutasyonlar için temelden aşı üretmeye gerek olmadığını söyledi.Mutasyonların virüsü kontrolden çıkarmayacağının altını çizen Kluge, ancak sağlık sistemleri baskı altında olan ülkelerdeki sağlık sisteminin, daha fazla baskı altında olabileceğini, bu yüzden mutasyonları çok ciddiye aldıklarını kaydetti.En büyük sorunun ise aşı olanların, aşı olmayanlarla aynı ortamlarda bir araya geldiğinde yaşanacağına dikkati çeken Kluge, zaman çizelgesinin çok önemli bir faktör olduğunun altını çizdi.Kluge, "Hız şu andan itibaren en iyi dostumuz. Her şey tempoya bağlı. Hız can kurtaracak ve ekonomiyi koruyacak ve sonunda da mutasyonları frenleyecek." ifadelerini kullandı. AABilim insanlarıölüm oranıyüzde 75'e varan yeni bir salgın riski konusunda uyardı
Bilim insanları ölüm oranı yüzde 75'e varan yeni bir salgın riski konusunda uyardı Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken bilim insanları, ölüm oranı yüzde 75’leri bulan yeni bir salgını tetikleyebilecek Nipah virüsü tehlikesi konusunda uyardı. İngiliz The Sun gazetesinin haberine göre, ABD’deki Kentucky Üniversitesi’nin Moleküler ve Hücresel Biyokimya Bölümü Başkanı Dr. Rebecca Dutch, Nipah virüsünün (NiV) bir sonraki salgına ‘kesinlikle’ neden olabileceğini, bu virüsün ölüm oranının yüzde 45 ila 75 arasında değişebildiğini ve bunun Covid-19’daki orandan çok daha yüksek olduğunu belirtti.Diğer yandan Dr. Melanie Saville, dünyanın şu ankinden çok daha kötü olabilecek ‘çok büyük’ bir salgına hazırlanması gerektiği konusunda uyardı.Çevreci yazar ve hayvan kaynaklı hastalıklar uzmanı John Vidal ise insanlığın Kara Veba çapında yeni bir pandemiyle karşı karşıya kalabileceğini öngördü.Yazar, “Hava yolculuğunun ve küresel ticaretin yaygınlığı dikkate alındığında, virüs haftalar içinde semptomsuz taşıyıcılar aracılığıyla tüm dünyaya yayılabilir ve ülkeler sınırları kapatıncaya kadar on milyonlarca insanı öldürür” öngörüsünde bulundu.Şiddetli beyin ödemi, nöbetler ve kusma, Nipah virüsü hastalığının semptomlarından sadece bazıları. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre hastalık semptomsuz seyredebiliyor, ayrıca ciddi solunum problemlerine ve ensefalite (beyin iltihabı) yol açabiliyor.Nipah’ın kuluçka süresinin 45 güne kadar uzayabilmesi, bu süre zarfında bulaşmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin bilinmiyor olması bilimcileri endişelendiriyor. Nipah’ın çok sayıda mutasyona uğrayabildiği ve bu şekilde yayılmasının hızlandığı biliniyor.Nipah’ın hem yarasalar hem de virüslü mango yiyen domuzlar tarafından insanlara bulaşabiliyor. 1999'da virüs nedeniyle, salgını önlemek amacıyla bir milyondan fazla domuz itlaf edilmişti.DSÖ’nün insanlık için en tehlikeli virüsler listesine dahil ettiği Nipah virüsünü önleyebilecek aşı ya da tedavi edebilecek ilaç henüz yok. İlaç şirketleri, virüsü tedavi edebilecek ilaç geliştirmeye yönelik henüz bir proje sunmuş değil. Nipah’a karşı semptomatik yoğun tedavi kullanılıyor. cumhuriyet.com.tr