News - Haberler
'KYK borçlarısilinsin'önerisine AKP ve MHP'den ret
'KYK borçları silinsin' önerisine AKP ve MHP'den ret figure > İYİ Parti'nin "KYK borçları silinsin" önerisi AK Parti ve MHP tarafından reddedildi. İYİ Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş, Meclis'e verdiği 'KYK borçları silinsin' önerisinin, AK Parti ve MHP grubunun oyları ile reddedildiğini açıkladı.Kayseri Milletvekilimiz Sayın Dursun ATAŞ tarafından "KYK borçlarının silinmesi" amacıyla Meclis Başkanlığına sunulan Araştırma Önergesi AK Parti'nin ve MHP'nin verdiği oylar neticesinde kabul edilmemiştir. pic.twitter.com/WV4ey0rLx5— İYİ Parti TBMM (@iyipartitbmm) November 18, 2020Ataş, Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelerle önergenin reddedildiğini duyurdu:"KYK borçlarının silinmesi amacıyla verdiğim meclis araştırma önergesi ne yazık ki AKP ve MHP oyları ile reddedildi."KYK borçlarının silinmesi amacıyla verdiğim meclis araştırma önergesi ne yazık ki AKP ve MHP oyları ile reddedildi. https://t.co/pYR0KjbmCF— Dursun ATAŞ (@DursunATAS38) November 18, 2020 cumhuriyet.com.trKoronavirüs aşısı: Genetik mRNA teknolojisi Covid-19 dışındaki hastalıkların tedavisinde 'çığır açabilir'
Koronavirüs aşısı: Genetik mRNA teknolojisi Covid-19 dışındaki hastalıkların tedavisinde 'çığır açabilir' figure > Biliminsanları BioNTech ve Moderna'nın genetik teknolojiyi kullanarak geliştirdiği Covid-19 aşılarından alınan olumlu verilerin, koronovirüs salgınının ötesinde sonuçları olabileceğini söylüyor. Bu yeni yaklaşımın kanser, kalp ve enfeksiyon hastalıkları tedavisinde de çığır açabileceği belirtiliyor. Reuters Bilim insanları BioNTech ve Moderna'nın genetik teknolojiyi kullanarak geliştirdiği Covid-19 aşılarından alınan olumlu verilerin, koronovirüs salgınının ötesinde sonuçları olabileceğini söylüyor. Bu yeni yaklaşımın kanser, kalp ve enfeksiyon hastalıkları tedavisinde de çığır açabileceği belirtiliyor. Amerikan Wall Street Journal gazetesinde yer alan habere göre, genetik talimatları taşıyan moleküllere atıfla "messenger RNA- kurye RNA" diye adlandırılan teknoloji, uzmanların uzun süredir üzerinde çalıştığı bir alan. Son veriler henüz kanıtlanmamış bu teknolojiyi kullanan BioNTech ve Moderna aşılarının yüzde 90'ın üzerinde etkin olduğunu gösteriyor. Bu, çok daha uzun sürede geliştirilen diğer aşılarla benzer düzeyde bir performans. Vanderbilt Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Önleyici Tıp Profesörü William Schaffner mRNA teknolojisini "21. yüzyıl bilimi" olarak tanımlıyor ve mRNA temelli Covid-19 aşılarından alınan olumlu verilerin, gelecekteki enfeksiyon hastalıkları salgınlarıyla mücadelede önemli bir potansiyel sunduğunu söylüyor. BBC Normalde aşıların geliştirilip, piyasaya sürülmesi yıllar alan bir süreç. Eski teknolojilerde araştırmacılar bir virüsü ya da virüsteki proteinleri geliştirip, büyütmek için yıllar harcıyor ve bu da vücuda enjekte edildiğinde bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Kızamık ve zona hastalığına karşı kullanılanlar gibi daha eski aşılar, aktif olmayan ya da zayıflatılmış virüsler kullanılarak geliştirildi. Eski yöntemle aşı üretimi de yoğun emek ve zaman isteyen bir süreç. mRNA ise vücudun kendi moleküler mekanizmalarını kullanarak bu süreyi kısaltmayı vaat ediyor. Özetle, hücrelere virüste yer alan proteine benzer bir proetin üretmeyi öğretiyor ve bu da bağışıklık sisteminin tepki vermesini sağlıyor. BBC 'Hücrelerde aşı ve ilaç fabrikaları'Hücrelerde bulunan bir RNA tipi olan mRNA, doğal olarak üretilen bir madde. DNA'da bulunan talimatları, takip etmeleri için hücrelere taşıyan bir tür moleküler işçi arı. Biliminsanları uzun süredir mRNA'nın hücreleri minyatür ilaç ya da aşı fabrikalarına dönüştürmesi teorisini inceliyordu. Bir başka deyişle mRNA'yla aşı üretimi, bilimsel olmaktan çok bir mühendislik sorunu oluyor. Şirketler patojenin genetik dizilimini bulur bulmaz, hızla mRNA aşıları tasarlayabilir. mRNA teknolojisine odaklanmak için 2010'da kurulan Moderna, koronavirüsün yüzeyindeki diken proteinin genetik dizilimini öğrendikten iki ay sonra, insanlar üzerindeki denemelere başlamak için 45 dozdan fazla aşı üretti. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Stephane Bancel, bu teknolojiyle Moderna'nın ilgili mRNA parçasını girerek yeni ilaç ve aşıların hızla tasarlanabileceğini söylüyor. Evindeki bilgisayarda tasarladıAlman BioNTech'in kurucularından Uğur Şahin de, Almanya'da Covid-19'un ilk görülmesinden günler önce, 25 Ocak'ta koronavirüsün yeni deşifre edilen genetik kodunu kullanarak, evindeki bilgisayarında 10 olası mRNA aşısı tasarlamayı başardı. Şu anda bu tasarımlardan biri mevcut Covid aşısının temeli. Şahin, daha sonra ilk olarak 2018'de mRNA temelli grip aşısı üzerinde çalışmak için BioNTech ile işbirliği yapan, ilaç devi Pfizer ile görüştü. Şahin ve eşi Özlem türeci BioNTech'i 2008'de kurdu ve 25 yıldan uzun süre mRNA teknolojisi üzerinde çalıştılar. Reuters Pfizer'ın aşı araştırmalarına liderlik eden Dr. Katherin Jansen, mRNA'nın hem antikor üreterek hem de T hücrelerinin tepki vermesini sağlayarak, bağışıklık sistemini diğer aşı teknolojilerine kıyasla daha fazla harekete geçiriyor gibi göründüğünü söylüyor. Jansen "mRNA platformu aslında tamamen sentetik. Çok çok kısa sürede yapılabilen tanımlı bir molekül, dolayısıyla canlı hiç bir şeye, virüse, canlı virüs kültürüne, yumurtaya ihtiyaç yok" diyor. Bilinmeyenler ve saklama sorunuPfiter ve Moderna aşılarından alınan ilk olumlu sonuçlara karşın, sağladığı bağışıklığın ne kadar süreceği ve ileri yaştakiler gibi yüksek risk altındakilerde ne kadar etkin olacağı konusunda birçok bilinmeyen var. mRNA aşılarında, diğer aşılarda olmayan başka sorunlar da var. Aşılar çok düşük sıcaklıklarda saklanmak zorunda. Ayrıca iki doz yapılıyor ve insanların ikinci dozu alıp almadıklarının takip edilmesi gerekiyor. Moderna, mRNA bazlı, tedavisel bir aşının kanseri iyileştirip iyileştiremeyeceğini de test ediyor. Tedavi, tümör hücrelerindeki mutasyonları temel alarak her hastaya özgü düzenleniyor. Moderna, Merck'in bir kanser ilacıyla birlikte uygulanan aşının baş ve boyun kanserlerindeki ilk araştırmalarda bazı hastalarda umut vaat ettiğini söylüyor. EPA BioNTech de kanser tedavileri için potansiyel mRNA aşıları üzerindeki çalışmalarını sürdürüyor. Bunlara göğüs, deri ve pankreas kanseri dahil. Uğur Şahin, mRNA aşılarının bir avantajının da kolayca bağışıklıktaki düşüş ve virüsteki mutasyonlara karşı daha iyi mücadele edebilmeleri için kolayca uyarlanabilmeleri olduğunu söylüyor. Şahin ayrıca, denetleyici kurumlardan alınack onayın, potansiyel olarak tamamen farklı bir ilaç türünü beraberinde getirebileceğini de vurguluyor. Pfizer ve BioNTech'in koronavirüs aşısı "yüzde 90'ın üzerinde etkili" Koronavirüs aşısını bulan şirketin CEO'su Uğur Şahin: Aşının salgını bitireceğinden eminim Hangi koronavirüs aşılarının başarılı olma ihtimali yüksek? Koronavirüs aşısı -80 derecede nasıl nakledilecek? Uğur Şahin ve Özlem Türeci: Koronavirüs aşısını bulan BioNTech'in Türk-Alman kurucuları BBC TürkçeBahçelievler'de işyerinde yangın sonrasıpatlama
Bahçelievler'de iş yerinde yangın sonrası patlama figure > Bahçelievler'de gece saatlerinde 4 katlı bir iş yerinin birinci katında bulunan tekstil atölyesinde henüz bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Alevler kısa sürede tüm iş yerini sararken iş yerinde patlama meydana geldi. Kısa sürede olay yerine gelen çok sayıda itfaiye ekibi yangına müdahale etti. Yangın sırasında dumandan etkilenen 2 kişi kontrol amaçlı hastaneye kaldırıldı. Alev alev yanan iş yeri vatandaşların çektiği cep telefonu görüntülerine yansıdı.PATLAMA YAŞANDIYangın Bahçelievler, Yenibosna Merkez Mahallesi'nde gece saat 01.00 sıralarında çıktı. Edinilen bilgiye göre, Yıldırım Beyazıt Caddesi üzerinde bulunan 4 katlı bir binanın birinci katında bulunan tekstil atölyesinde henüz bilinmeyen bir nedenle yangın çıktı. Alevler kısa sürede tüm iş yerini sararken, yangın sırasında patlama meydana geldi. Çevredeki vatandaşlar durumu polis, itfaiye ve sağlık ekiplerine haber verdi. Kısa sürede olay yerine gelen çok sayıda itfaiye ekibi yangına müdahale etti. Polis ekipleri de caddeyi araç geçişine kapattı. İtfaiye ekiplerinin yaklaşık 1 saatlik çalışması sonucu yangın kontrol altına alınarak tamamen söndürüldü. Yangın sonrası herhangi bir yaralanma ve can kaybı yaşanmazken, dumandan etkilenen ve isimleri öğrenilemeyen 2 kişi kontrol amaçlı hastaneye kaldırıldı. Yangın sonrası iş yeri kullanılamaz hale geldi. İş yerinde çıkan yangın anları vatandaşların çektiği görüntülere yansıdı. Görüntülerde iş yerinin alev alev yandığı görülürken, itfaiye ekiplerinin de yangına müdahale ettiği görülüyor. ALLAH'TAN İÇERİ DE KİMSE YOKTU MUTLUYUZİş yeri sahibi olduğu öğrenilen Cahit Kayıkçı, "Bize ait bir iş yeri, tekstil baskı yeri olarak kullanılıyor. Neden çıktığı konusunda hiç bir bilgim yok şu anda. İçeri de herhangi bir çalışan yoktu. Allah'tan kimse yoktu da mutluyuz zaten. Normalde iş yerinde 20 kişi çalışıyor" dedi. Yangınla ilgili soruşturma sürerken çıkış nedeni araştırılıyor. DHAİnsanın maden arayışıyeryüzünde ne tür izler bıraktı?
İnsanın yakıt, elektronik ve diğer teknolojik ihtiyaçları için maden arayışı yeryüzünde derin ve çarpıcı izler bıraktı.Habere Gitmek için TıklayınApple, "iPhone bataryalarıdavası"nın kapanmasıiçin 113 milyon dolarödeyecek
Apple'a karşı açılan davada, kullanıcıları sıklıkla yeni modelleri almaya teşvik etmek için şirketin iPhone yazılım güncellemeleriyle telefonları büyük oranda yavaşlattığı suçlaması yapılıyor. Apple, suçlamaları düşürmek için 113 milyon dolar ödeyerek uzlaşma yoluna gidiyor.Habere Gitmek için TıklayınJoe Biden'ınİran politikasıne olacak?
ABD'de 20 Ocak'ta ayında başkanlık görevini devralacak olan Joe Biden'ın, Trump'ın İran politikasını değiştirip değiştirmeme konusunda karar vermesi gerekiyor. Ancak bu konuda Biden'ın seçenekleri sınırlı olabilir. BBC Diplomasi Muhabiri Paul Adams'ın analizi.Habere Gitmek için TıklayınSon anket sonuçlandı:İşte Cumhurİttifakı’nın oy oranı
Son anket sonuçlandı: İşte Cumhur İttifakı’nın oy oranı figure > Aksoy Araştırma Şirketi, son yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Ekim ayı araştırmasında Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 45,1, Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 38,6 seviyesinde gerçekleşti... Aksoy Araştırma Şirketi, son yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Ekim ayı araştırmasında Cumhur İttifakı’nın oy oranı yüzde 45,1, Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 38,6 seviyesinde gerçekleşti.HDP’nin oy oranı yüzde 9,5, DEVA Partisi’nin oy oranı yüzde 3,4, Gelecek Partisi’nin oy oranı yüzde 1,5 ve Saadet Partisi’nin oy oranı ise yüzde 0,8 oldu.Ankette, “Türkiye ekonomisini siz yönetiyor olsaydınız hangi alana yatırım yapılması talimatını verirdiniz?" sorusuna vatandaşın yanıtı “tarım ve sanayi” oldu."Aldığınız ücretin sizin ve aileniz için ne derece yeterli olduğunu düşünüyorsunuz?" sorusuna yüzde 69,3 "yeterli değil" yanıtını verdi.Öte yandan aynı ankette seçmenlerin ABD başkanlık seçimlerinde oy kullanma hakkı olması durumunda hangi lideri tercih edeceği soruldu. AKP seçmenleri Trump’ı seçerken CHP seçmeni de Biden’ı seçti.İşte o sonuç:/Archive/2020/11/19/015919255-1.jpg/Archive/2020/11/19/015923567-2.jpg/Archive/2020/11/19/015922536-3.jpg/Archive/2020/11/19/015923052-4.jpg cumhuriyet.com.trKocaeli'nde işçi servis minibüsüdevrildi: 6 yaralı
Kocaeli'nde işçi servis minibüsü devrildi: 6 yaralı figure > Kocaeli'nin Gebze ilçesinde işçileri taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu 6 kişi yaralandı. Alınan bilgiye göre, Gebze - Şekerpınar kara yolunda İstanbul yönüne giden Mahmut G'nin kullandığı 41 P 5860 plakalı işçi servisi yapan minibüs, Güzeller OSB mevkisinde devrildi.Yaklaşık 70 metre sürüklenen minibüsteki 5 işçi ile sürücü Mahmut G. yaralandı.Olay yerine gelen sağlık ekiplerince çevredeki hastanelere sevk edilen yaralılardan birinin durumunun ağır olduğu belirtildi. AA“Göz açıp‘Atatürk’demişim, Cumhuriyet’iöğrenmişim!”
Türkçe Haberler En Son Başlıklar “Göz açıp ‘Atatürk’ demişim, Cumhuriyet’i öğrenmişim!” figure > Gözünü açıp “Atatürk” demiş, gözünü açıp Cumhuriyet’i öğrenmiş, eğitimin eğitim olduğu dönemde adı Atatürk olan üniversiteyi dereceyle bitirmiş ve adı Atatürk olan öğretiye bir ömür vermiş/veren usta yazar Neşe Doster’in yeni kitabı Atatürk’e Hasret Mürekkepli Mektuplar, bir hayalin yaşama geçmesi. Her konuda yol gösteren, ufuk açan, derde deva olan Atatürk’e duyduğu gönül borcunun, vefa borcunun ifadesi. Neşe Doster’le her satırında Büyük Atatürk’ün ışığında soluk alıp verdiği kitabını konuştuk. /Archive/2020/11/19/003216868-kapakic1.jpg- Atatürk’e ilişkin sayısız araştırmalarınız, Atatürk için yazdıklarınız, ülkemizde ve yurt dışında Atatürk’le ilgili konuşmalarınız ve sahnelenen kısa oyunlarınız olduğu düşünüldüğünde; Atatürkçü düşünceye bir ömür verdiniz/veriyorsunuz…Öz ve biçim bağlamında da yapıtlarınıza damgasını vuran modern Türk yazın anlayışını anlatmanızı rica ederek başlayalım söyleşimize.Zira yapıtlarınızın izleğini; kaleme aldığınız yapıtın türüne göre kimi zaman belgesel kimi kurgusal bir düzlemde ama sorgulayan, aklın ışığında, toplumsal gerçekçi bir biçemde ve türler arası bir yapıda ortaya koyuyorsunuz.Öncelikle mahkemelerinde Cumhuriyet, laiklik, Atatürk karşıtı davaların görülmediği aydınlık bir kent olan Kars’ta doğdum, cumhuriyet değerlerine yürekten bağlı bir ailede yetiştim. Eğitimin eğitim olduğu yıllarda her biri hamurumuza ayrı maya katan hocalarımızın ellerinde yoğuruldum. Kiminden yazı yazmayı, kiminden okuyup anlatmayı, kiminden hayatı paylaşmayı, tümünden Atatürk sevgisini öğrendim…Yine altını sık sık çizdiğim gibi; Adı GAZİ olan ilkokula gidip, adı ATATÜRK olan ortaokulu bitirip, adı ATATÜRK olan üniversiteden mezun olduktan sonra adı CUMHURİYET olan lisede mesleğe ilk adımımı attım. Bu eğitim geçmişiyle gurur duyup, kaderin bu ilginç döngüsünü okurla buluşturmayı en büyük hayalim ve hedefim saydım. Dolayısıyla siz bugün elinizde bir hayalin hayata geçmesini tutuyorsunuz...Yazın anlayışıma gelince; liseden başlayıp üniversiteye uzanan eğitim yolculuğumda; Türk Dili ve Edebiyatı, Devrim Tarihi, Tiyatro Tarihi, Etkili İletişim, Yaratıcı Yazarlık derslerine giren biri olarak, bu disiplinlerin hakkını vermeye çalıştım. Yazılarımda, konuşmalarımda, kitaplarımda hep bu derslerin içeriğinin izlerini sürdüm.O nedenle kitapta sizin deyiminizle duyarlı, öyküsel, anılara öncelik veren, geçmişle gün bağlantısı kuran, türler ve nesiller arası buluşmayı yeğleyen, bazen belgesel, bazen duygusal, ama hep sorgulayan ve düşündüren bir anlatım yolu tercih ettim. Ayrıca bu benim gerek derslerimdeki anlatım biçimime, gerek yazılarıma, gerek konuşma tekniğime çok uygun olduğundan okuru sıkmayacağını düşündüm./Archive/2020/11/19/003231227-ic2.jpg‘YAZARLIĞIMIN EN ZORLU SINAVI’- Umutlu ama ‘hüzünlü’ bir dilin yazınınızdaki yoğun karşılığına ilişkin neler söylersiniz? Ve bu kitabınız sizin için yazarlık yaşamınızda nasıl bir yerde duruyor?Karakter olarak duygusal bir alt yapım, çabuk etkilenen, çabuk hüzünlenen ve hemen umuda kapılan bir yapım var. Kitapta da altını çizdiğim gibi yazmaya başladığım andan itibaren ne çektiğimi, gözlerimde akmaya hazır bekleyen gözyaşlarımı silmek için klavyenin başından kaç kez kalktığımı bir ben bilirim bir de ben! Yazarken başlıca kaygım bu ağır yükün altından nasıl kalkacağım idi.Neden derseniz, çok yanıtı var bu sorunun. Konu başlığım, kahramanımın büyüklüğü, kitabın ağır yükü ve sorumluluğu, anlatacaklarımın çok, örneklerin derya deniz, okurun sabrının sınırı, kitap piyasasının durumu malumken kaygı duymamam mümkün değildi.Bu kitap benim onuncu kitabım. 1995 yılında Çağdaş Yayınlarından Sami Karaören önsözüyle çıkan “Öğretmenin Günlüğü” adlı kitabımı yazarlık yolculuğumun ilk adımı, kanıtı, tanığı ve işaret fişeği sayarım.Ancak “Atatürk’e Hasret Mürekkepli Mektuplar” adını taşıyan bu kitabı yazarlık hayatımın en zorlu sınavı, en onurlu görevi saydığımı ve bu çalışmamın Atatürk’e duyduğum vefa, minnet, şükran borcumu ödeme çabası olduğunu belirtmeden ve bu kitabın benim başyapıtım olduğunun altını çizmeden geçemem…/Archive/2020/11/19/003349054-ic3.jpg- Kitabınızda da vurguladığınız gibi yazmak için, Gazi Mustafa Kemal’i anmak ve yanmış yıkılmış vatan toprağında Cumhuriyet mucizesi yaratan Atatürk’ü anlatmak için pek çok nedeniniz var. En önemlilerini dile getirirseniz neler söylersiniz?Kitabımın özünü anlatan ve 12’den vuran bu sorunuz için şunları söyleyebilirim: Kendimi bildim bileli O’na inanmak için, O’nu yazmak için çok nedenim vardı. Cumhuriyetin kilometre taşlarına basarak yükselen biri olarak; Atatürk’ü vazgeçilmez bir kimlik kartı gibi yakama taktığım, Cumhuriyetin kazanımlarını altın bir anahtar gibi cebime koyduğum, çağdaş ilkeleri ata yadigârı mücevher gibi boynumda taşıdığım günden beri duyduğum minneti dile getirmek için çok nedenim vardı…Kalemi ne zaman elime alsam, özgürce konuşup yazabilmeyi, bilimsel- çağdaş, eşit eğitim fırsatıyla beni aydınlatan ve yolumu açan Atatürk’e olan borcumu, ne zaman kürsüye çıksam, bana ışık olan, yolumu aydınlatan bir çift mavi göze olan minnetimi hiç unutmayan biri olarak, yazmak için çok nedenim vardı…139 yıldan beri “1881” dağ gibi ortada durarak umut vermeye, ufuk açmaya, yol göstermeye devam ederken, 82 yıldan beri “1938” içimizi dağlamayı sürdürüp, bizi sokaklara, meydanlara, salonlara, Anıtkabir yollarına dökerken, yazmak için çok nedenim vardı…Vefa duygusunu önemseyen karakterimle, iç dünyamı belirleyen duygusal kimliğimle, yol hikâyemle örtüşen yaşam çizgimle, özelikle de kitabın içeriğini yansıtan mektuplarımla O’nu yazmak ve O’na yazmak için çok nedenim vardı…Sığındığım tek limanın Atatürk, sırtımı bir kaya gibi yasladığım tek yerin Cumhuriyet olduğunun bilincine varmasaydım! Atatürk tarafından önüme açılan aydınlık yoldan geçmenin bana cumhuriyetin armağanı olduğunu fark etmeseydim! Başarılarla, kazanımlarla, coşkularla, umutlarla, hedeflerle, devrimlerle tanışmasaydım şimdi kim bilir nerede idim?Göz açıp Atatürk diyen, gözünü açıp Cumhuriyeti öğrenen ve büyük Atatürk’ün mayaladığı sağlam hamurda şekillenen biri olarak önsözüm ve son sözüm şu ki; Bu kitapla ben okurları bir yolculuğa çıkarmak istedim. Bu yolculuğun farklı duraklarında onları bazen bilgilendirmek, bazen duygulandırmak, bazen gülümsetmek, bazen şaşırtmak ama hep düşündürmek istedim. Başardım mı bilmiyorum ancak denedim…Çünkü benim Atatürk’üm; Dara- zora düştüğüm her çıkmazımda, güvenim sarsılıp duvarlar arasında dört döndüğümde, bana çıkış kapıları gösteren aydınlığımdı. Öğrencilik yıllarımda koskoca dalgalar üzerime geldiğinde, uykusuz gecelerin, bitmeyen derslerin, zorlu sınavların cenderesinde bana umut aşılayan ışığımdı. Açtığı yolla, verdiği haklarla beni elimden tutup çağdaş eğitimle buluşturan, yazar olmamın yolunu açan yol göstericimdi.O’nun kurduğu destansı Cumhuriyet, 100 yıl düşünülerek bulunan bir merhemin adı ise, bu merhemin mucidi olan Atatürk’ü yazmak boynumun borcu idi…/Archive/2020/11/19/003423116-ic4.jpg- Okurları sımsıcak bir dille bilindiğinden öte nasıl bir Atatürk’le yeniden buluşturmayı da amaçladınız?Yıllara ve yollara yayılan eğitim -öğretim sürecimde başucumdan ayırmadığım pek çok yapıt, kaynak, çeşitli kitapların yanı sıra, ezber ettiğim sözler oldu. Bunlardan biri Cumhuriyet döneminin ünlü yazarı gazeteci Falih Rıfkı Atay’dır.Öğrencilerime de sık sık anımsattığım bir sözünde Atay der ki; “Gençler! Bizim çektiklerimizi çekmemek ve bu ulusa çektirmemek istiyorsanız, siz de O’nu iyi tanıyınız. Mustafa Kemal bizimdi. Atatürk sizindir!” Ben bu derin anlam içeren sözü güncel deyimle mottom saydım ve hiç unutmadım.O nedenle okudukça anladığım, anladıkça anlatmaya - paylaşmaya çalıştığım ve bitiremediğim Atatürk’ü, 57 ciltlik dev bir eser sayarak, özellikle gençleri, Türk devriminin lideri ve mazlum milletlerin rehberiyle bir kez daha buluşturmak istedim.Her kademedeki öğrencilerimi; Savaş meydanlarına kitaplarını taşıtan, ömrü boyunca elinden kitap düşmeyen, “çocukluğumda elime 2 kuruş geçse, birini kitaba verirdim” diyen, şiirlerle beslenen, roman okuyan, not çıkaran gerçek bir entelektüelle bir kez daha buluşturmak istedim…- O’nun cesaretini, düşünce bütünlüğünü, yaşamını, yaptıklarını, başkaldırışını evrenselliğini, ülkeden dünyaya açılan öngörüsünü, mücadele ruhunu, analitik düşünce yapısını, vasıflarını ve ulaşılmaz yurtseverliğini yolan dille ortaya koyduğunuz kitabınızı kronolojik bir izlekte iki bölüm olarak kurguladığınızı belirtiyorsunuz.Bu bölümleri, kitabın izleğini anlatır mısınız? Dediğiniz gibi Atatürk’ün tarih sahnesine çıkışıyla başlatıyorsunuz... Sonra...Başta da vurguladığım gibi, konu kapsamlı ve kahramanım çok yönlü olduğundan birinci bölümde; Atatürk’ün tarih sahnesine çıkışını, yaptıklarını, düşünce yapısını, izlediği yolu, karşılaştığı zorlukları, neleri önceleyip neleri ötelediğini anlatmaya çalıştım.İkinci bölümde ise yerli ve yabancıların gözüyle hakkında söylenenleri, çocukların O’na yazdığı ve benim yazdığım mektupları özetlemek istedim. Amacım “Devrim Tarihi” derslerinin tartışıldığı günümüzde derli toplu bir yol izleyerek, özellikle gençlere ve öğretmenlere kolay okunur bir kaynak, akıcı anlatım yolu izleyen bir başvuru kitabı sunmaktı. Okurla buluşturmada başarılı olursam kendimi yeniden bir üniversite bitirmiş sayacağım hem de dereceyle…/Archive/2020/11/19/003439930-ic5.jpg- Öğreniyoruz ki Atatürk’le tanışmanız erken hem de çok erken yaşlara dayanıyor. Anlatır mısınız o ilk teması?Bu sorunuz üzerine çok gerilere gitmem gerek. Rahmetli anneme göre Atatürk’le olan eşsiz dostluğum çok eskilere dayanırmış. Çocukluk yıllarıma, zorlanırsam biraz da bebekliğime!Bitip tükenmez sorularımı büyük bir sabırla cevaplayan ve gerçek bir cumhuriyet kadını olan annemden duymuştum; “Gazi’nin asker, sivil, tahta başında, dans ederken muhteşem gülümsemesiyle duvarlarımızı süsleyen resimlerine, dünyayla ilişkini keserek bir heykel gibi hareketsiz durarak bakardın. Ta ki, “kıymalı makarna yaptım, yemeyecek misin?” sorusunu duyana kadar.Yemeğin biter bitmez kaldığın yere döner, sanki O’na bakarak büyülü bir yolculuğa çıkar, yaşıtlarınla oynamak yerine boyundan büyük sorular sorardın. Bitip tükenmez soruların, sana erken okuma yazma öğretmeme neden oldu. Okumayı sökünce, sorular bitti, herkes yerine sen konuşur oldun!” Annemin Atatürk’le dostluğumun arka planına ait bu sözlerini unutamam…Büyük harfleri okuyan ama küçük harfleri yazamayan bir çocuk olarak, Gazi İlkokulu’nun kapısından içeri ürkek adımlarla girerken, daha sonra Atatürk Üniversitesi’nden mezun olacağımı ve bu iki özel ismin yaşamım boyunca ağırlığını, aydınlığını başımda ışıltılı bir taç gibi taşıyacağımı bilemezdim kuşkusuz!Hele de adı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olan bitmez tükenmez öğretiyi hiçbir zaman bitiremeyeceğimi düşünemezdim! Bu yol haritasıdır ki bugün bir kitap olarak ortaya çıktı ve sorular sordurarak beni sizin karşınıza oturttu…/Archive/2020/11/19/003508711-ic6.jpg- Ve ilerleyen yıllardaki kişisel tanıklıklarınızdaki ve başta mektuplarınız ışığında Atatürk’e ve sizin Atatürk’ünüze ilişkin hangi anılara yer veriyorsunuz?Özellikle yurt dışında, dünyanın adeta dört bir köşesinde Atatürk konusundaki farkındalığa ilişkin ilk elden tanıklıklarınız ve yorumunuz?Sizden önce yapılan söyleşilerde de anlattım. Özellikle ülkemiz dışında gördüm ki; O’nu tanımayan, O’na hayranlık duymayan, O’nu örnek almayan yok. Merak uyandırmak adına birkaç kısa örnek vermek gerekirse; Suriye’de bindiğim taksinin şoförüne; “Atatürk’ü tanıyor musun?” diye sorduğum da; “Nasıl tanımam, canımdır O benim” şeklindeki cevabını unutamadım.Tunus’ta sağlı sollu dükkânları olan bir caddede yürürken, esnafın ülkemize ait sporcuların adını sayarak söz atması karşısında sesimin yettiğince; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” diye bağırınca, dükkânının kapısında müşteri bekleyen orta yaşlı adamın, sesimin tınısına dönerek bana eliyle duvarı işaret edişini, duvarda yazılı “Mustafa Kemal Atatürk Caddesi” tabelasını gördüğümde duyduğum gururu unutamadım…Iğdır’da konuşmamın bitiminde yanıma gelen genç kadının; “Sizi Kübalı eşimle tanıştırmak istiyorum!” demesi üzerine damada; “İlk öğrendiğiniz Türkçe sözcük ne oldu?” diye sorup, “seviyorum” cevabını aldığımda, “kimi seviyorsunuz?” diye üstelerken; “Atatürk’ü ve eşimi çok seviyorum” cevabı üzerine Kübalı damadımıza sımsıkı sarıldığımı unutamadım…Yıllarca tatil yaptığımız Şile’de; Sahilde oğlumla oynayan 3 yaşındaki oğluna Mustafa Kemal diye seslenen ve son derece akıcı Türkçe konuşan Dr. Williy Brandt’ın yanına işin aslını faslını öğrenmek için heyecanla koştuğumda ondan dinlediklerimi unutamadım.“Babam uzun yıllar Türkiye’de kaldığı için kendimi Türk dostu olarak kabul ediyorum. Büyük Atatürk’e duyduğum saygıdan ötürü oğlumun adını Mustafa Kemal koydum!” derken yüzüme yansıyan ve gözlerimi dolduran duyguyu hiç unutamadım…Bakü Devlet Üniversitesinde’ki konuşmamın bitiminde söz isteyen kadının; “Sizin ne işiniz var Arap’la? Koskoca cumhuriyetiniz var. Dalınızda, önünüzde Böyük Atatürk var. Men Atatürk’ün önünde baş eğirem” sözünü ayakta alkışladığımı unutamadım. Buna benzer pek çok örnek var ama kitabın büyüsünü bozmamak adına geçiyorum…/Archive/2020/11/19/003529835-ic7.jpgYAKUP KADRİ’DEN İLHAN SELÇUK’A ATATÜRK!- Kitabı yazarken yer yer etkilendiğiniz yazarlardan, Atatürk hakkında tarihî not niteliğinde söylenen sözlerden yararlanarak da ilerlediğini ifade ediyorsunuz. Bu yazarlar ve sözlere birkaç örnekle burada da anar mısınız?Yakup Kadri’den Hasan Ali Yücel’e, Şevket Süreyya’dan Mahmut Esat Bozkurt’a, Yunus Nadi’den İlhan Selçuk’a Utkan Kocatürk’ten Turgut Özakman’a, yabancı devlet adamlarından büyükelçilere hakkında yazılıp söylenenlere bakınca; Büyük Atatürk’ün “Kolu kanadı kırılmış yurdumuza can vermek için yarın Anadolu’ya geçiyoruz. Başımız vermek gerekebilir, benimle gelir misiniz” sorusu üzerine can ve başla yola çıkan dava arkadaşlarının inancı, eğitimi, çağdaşlığı, kadını ve gençliği Cumhuriyet projelerinin temeline oturtan büyük Atatürk’ün unutulmaz sözleri tarihi not olarak önümde idi.Birkaç kısa örnek vermem gerekirse; Yakup Kadri diyor ki; “Başımıza bir sıkıntı geldiği zaman, şimdiki gibi kara kara düşünmeye başlamazdık. O var derdik. O halledecek derdik. O varken bize bir tehlike gelmez derdik.”Hasan Ali Yücel diyor ki; “Her başımız sıkıştıkça O’na başvurmaktayız. Bu ölüsü diri adam her karanlıkta alevli bir meşaledir. O’nu elden bıraktığımızda gündüzlerimiz gece olur.”İlhan Selçuk diyor ki; “Atatürk’ün ölümü üzerinden bunca yıl geçtiği halde, O’nun ölüm günü yedisinden yetmişine halk için evden, aileden birinin kaybı gibi algılanıyorsa bunda bir iş var. Bunu Avrupalı anlar mı? Amerikalı anlar mı? Bunca yıl önce kalbi durmuş. Yine de dipdiri!”Kitapta Batının gözüyle bölümüne çok geniş yer ayırdım. Bu bakımdan seçim yapmam zor, yer de sınırlı olduğundan Belçika’nın eski Ankara Büyükelçisi De Raymond’un; “Ankara’da oturduğum zaman daima güneşe bakardım fakat güneşi ufukta değil, Çankaya’da görürdüm. Çünkü gerçek güneş Çankaya’daki Atatürk denilen güneşti.” Sözüyle yetineyim!‘CUMHURİYETİN ESERİYİZ!’- Atatürk’ün kadının toplumdaki yerine, işlevine, olmazsa olmaz varlığına yaklaşımına hatırı sayılır denli yer veriyorsunuz. Ve diyorsunuz ki; “1924-1926-1930-1934 tarihleri yine ve yeniden yazılmalı diye düşündüm.”Etrafımızda gördüğümüz; Şehirler, yollar, kasabalar, fabrikalar, okullar, işine koşan kadın, okuluna giden çocuk, durakta bekleyenler, herkes, her şey, hepimizin cumhuriyetin eseri olduğumuz gerçeği önümde dururken!Haşmetten, azametten, saltanattan uzak, içinde vicdan, sevgi, sabır, bilgi, dinleme, yurtseverlik olan her şey Atatürk dehasının, cumhuriyet mucizesinin formülü olarak yolumu aydınlatırken!Cumhuriyet devrimleriyle Türk kadınına toplumsal, siyasal, kültürel, sanatsal sayfalar açan bir liderin bizim için yaptıklarına biz kadınların iki elle değil dört elle sarılmamız gerekir.Bu topraklarda yaşayan her kadının arkasında bir çift mavi gözün ışığının onu hep aydınlatacağını, tarihteki ve gerçek hayattaki kahramanının Atatürk olduğunu unutmaması gerekir… /Archive/2020/11/19/003546132-ic8.jpg‘MUSTAFA KEMAL DESTANI’- Kitabın genel akışı içinde yer alan her şeyi sonlara doğru bir oyun içinde özetleyerek veriyorsunuz. Bunu yaparken neyi amaçladığınızı burada da dile getirir misiniz?Yıllardır çalıştığım eğitim kurumlarında anma, kutlama ulusal günlerde konuşma, yapma, etkinlikleri düzenleme hep tarafımdan yürütüldüğü için iyi bir arşive sahibim.1995 yılında MEB’in açtığı “Atatürk” konulu yarışmada yazıp sahnelediğim “Mustafa Kemal Destanı” adlı oyunla Türkiye birincisi olunca, kitap haline getirdiğim bu oyunun ülkemizin pek çok yerinde ve pek çok okulda sahnelendiğini duydum. Aldığım övgü dolu iletiler, oyunu biraz daha genişleterek, güncelleyerek, yeniden düzenleyerek bu kitaba dâhil etmeme neden oldu.Amacım bir Devrim Tarihi ve Tiyatro Tarihi hocası olarak, meslektaşlarıma sahneleyecekleri oyunlar arasında yer alarak; “Atatürk ve Cumhuriyet Destanı” adını taşıyan, şiirlerle, marşlarla, türkülerle, danslarla ve koro eşliğinde kronolojik olarak kaleme alınan bir oyunla yardımcı olmaktı.23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramıyla çocukluk günlerimi! 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ile öğrencilik ve gençlik yıllarımı! 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile cumhuriyet değerlerine olan bağlılığımı!10 Kasım 1938’deki gidişiyle ulusal yasımızın bana düşündürdüklerini anlatmaya çalıştığım bu oyunu; Çocuk, öğrenci, genç, eğitimci, yazar, kadın, yurttaş gözümle kaleme alırken, çocukluğumun en büyük okuluna, gençliğimin en köklü öğretisine, yaşlılığımın tek sığınağına ait duygularımın altını özellikle çizmek istedim.Bu oyunla O’na doğdum seni anlattılar, büyüdüm seni okudum, yaşlandım seni anlatıp yazdım ama hala bitiremedim diye seslenmek istedim…Atatürk’e Hasret Mürekkepli Mektuplar / Neşe Doster / Tarihçi Kitabevi / 240 s. / Ekim 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiKoronavirüs aşısı: Genetik mRNA teknolojisi Covid-19 dışındaki hastalıkların tedavisinde 'çığır açabilir'
Biliminsanları BioNTech ve Moderna'nın genetik teknolojiyi kullanarak geliştirdiği Covid-19 aşılarından alınan olumlu verilerin, koronovirüs salgınının ötesinde sonuçları olabileceğini söylüyor. Bu yeni yaklaşımın kanser, kalp ve enfeksiyon hastalıkları tedavisinde de çığır açabileceği belirtiliyor.Habere Gitmek için TıklayınVictor Hugo’dan 13. Louis döneminde aşk!
Victor Hugo’dan 13. Louis döneminde aşk! figure > Cemil Meriç’in yetkin çevirisiyle sunulan Marion de Lorme, Victor Hugo’nun zenginlerle düşüp kalkan, gönül eğlendiren ünlü bir Fransız kadının yaşamından esinlenerek kaleme aldığı beş perdelik oyununda bir aşk hikâyesini anlatırken, 13. Louis döneminin siyasi arka planını da eleştiriyor. /Archive/2020/11/19/002819589-icc.jpgCemil Meriç’in edebiyat ve edebiyat dışı alanlardaki çevirileri, onun, “kültürle derinlemesine alışveriş kaygısı”nın, “düşünce mesaisi”nin izlerini taşır. Çevirilerinde Türkçeye olduğu kadar çeviri yaptığı dillere de hâkimiyetini gösteren Meriç, kendine özgü üslûbuyla bir yandan edebiyat ve düşünce dünyamıza katkıda bulunmaya devam ederken, zaman zaman da çevirdiği yapıtlarla ve yazarlarıyla ilgili kimi çalışmalarını okurlarla paylaşır.Marion de Lorme, Victor Hugo’nun zenginlerle düşüp kalkan, gönül eğlendiren ünlü bir Fransız kadının yaşamından esinlenerek kaleme aldığı beş perdelik oyunu. 1838’de geçen hikâyede Marion de Lorme âşıklarından kaçmak ve Didier’yle yeni bir hayata başlamak için Blois’ya yerleşir. Ancak geçmişi peşlerini bırakmaz. Hugo, bu aşk hikâyesini anlatırken, 13. Louis döneminin siyasi arka planını da eleştirmekten geri durmuyor.Marion de Lorme / Victor Hugo / Çev.: Cemil Meriç / İletişim Yay. / 211 s. Cumhuriyet Kitap Eki