News - Haberler
Kadın futbolcu Sevgi'nin sakatlığıciddi
Kadın futbolcu Sevgi'nin sakatlığı ciddi A Milli Kadın Futbol Takımı’nın Avrupa Şampiyonası Grup Eleme müsabakalarında 27 Kasım Cuma günü Tallinn’de Estonya, 1 Aralık Salı günü Antalya’da Rusya ile oynayacağı maçların kadrosuna dahil edilen Sevgi Çınar, sakatlığı gerekçesiyle aday kadrodan çıkartıldı.26 yaşındaki kanat oyuncusu sol dizinde yaşadığı menisküs yırtığı sebebiyle Estonya ve Rusya ile oynanacak karşılaşmalarda forma giyemeyecek. A Milli Takım ve Beşiktaş Kadın Futbol Takımı’nın önemli isimleri arasında yer alan Sevgi Çınar’ın tedavisine İstanbul’da devam ediliyor. DHAAli Babacan: "İktidarıkaybetmemek için herşeyi yapıyorlar"
Ali Babacan: "İktidarı kaybetmemek için her şeyi yapıyorlar" Babacan partisinin Van İl Kongresinde konuştu. Babacan’ın gündeminde askeri helikopterden atılarak öldürüldüğü iddia edilen Servet Turgut vardı. Babacan şunları söyledi:İŞKENCECİYE SIFIR CEZA: Bugünkü iktidar işkenceye sıfır tolerans ilkesiyle çıktığı yolda, işkenceciye sıfır ceza noktasına vardı maalesef. Bu da yetmezmiş gibi yapılan işkencelerin, alenen teşhiri ve adeta devlet tarafından sahiplenilmesi de söz konusu olabiliyor. Polis karakolunda çekilen işkence fotoğraflarını ayan beyan servis edildiği bir ülke haline geldik. Biz soruşturma yapılsın kötü muamele cezasız bırakılmasın derken fotoğraflarla neredeyse guru duyarcasına paylaşımlar yapılabiliyor. İşkence adeta bir ceza politikası haline dönüştü. Kamu gücünü kullanan hiç kimsenin vatandaşa kötü muamele yapma hakkı yoktur. Son yıllarda Van’dan gelen işkence görüntüleri hepimizi yaraladı. Masum insanları sövdüler dövdüler ve köylümüzün gururunu kırdılar sonrada kan revan içinde fotoğraflarını çekip tüm Türkiye’ye gösterdiler. Ama gerçek ortaya çıktı. İşkence yaptıkları insanlar sade ve sadece mantar toplamaya giden köylülerdi.MAHKEME 'İŞKENCE SUÇ DEĞİLDİR' YARGISINDA BULUNDU: Bu gariban insanlara işkence yapan insanlara göstermelik bir dava açıldı. Mahkeme yargılana sanık hakkında hemen beraat kararını verdi. Yani bu ülkede bir mahkeme adeta 'İşkence suç değildir' diye yargıda bulundu. Gerçekten içler acısı bir durum yazıklar olsun diyorum.SERVET TURGUT'UN AİLESİNİ ZİYARET: Biraz önce arkadaşlarımızla beraber Servet Turgut’un evini ziyaret ettik. Eşini, altı kızını, bir oğlunu gördük. Başsağlığı diledik. Aile gerçekten perişan. Mersin’de bulunan Osman Şiban’ı telefonla aradık, ona ve yakınlarına geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Son derece üzgünüz.Sorumluları yargılayın. 64 yaşındaki bir insanın ölümünü her yönüyle açığa ve açıklığa kavuşturmak zorundasınız. Gereğini yapmazsanız bu millet sizi ülkeye işkenceyi geri getiren bir iktidar olarak hatırlayacaktır unutmayın.HASTALIKLAR YENİDEN NÜKSETMEYE BAŞLADI: 2002’de hükümet ilk kurulduğunda gerçekten berbat bir tablo vardı. Güçlü bir irade koyduk ve bunu gerçekten kısa bir süre de olsa Türkiye’de gerçekleştirdik, işkenceye sıfır tolerans. Fakat döndü dolaştı maalesef, her alanda olduğu gibi, Türkiye’nin eskiden ne kadar hastalıklı alanı varsa o hastalıklar yeniden nüksetmeye başladı.HEP ÖNCEKİ DÖNEMDEN ÖRNEK VERİYORLAR: 2002-2015 yılları arasındaki reform döneminde hukuki iyileştirmelerden birisi de anadil konusunda atılan adımlardı. Şunu gururla söylemek istiyorum ki demokratikleşme yönünde atılan tüm adımlar, ben arkadaşlarımın işin içinde olduğu, yönetimde olduğu dönemde gerçekleşti. Şimdi bizim dönemimizde bakıyoruz, ne var ne yoksa başarılı, iyi sonuç hepsine sahip çıkmaya çalışıyorlar. Bakın bizden sonra dikkat edin, hem hukuk ve demokrasi göstergelerinde hem de ekonomik göstergelerde Türkiye sürekli olarak geriliyor. Şimdi de kalkıyorlar yaptıkları iyi icraatları sıralarken o eski dönemde, bizim dönemde yapılanları sıralıyorlar. Bizden sonraki dönemde zaten iyi bir şey kalmadığı için, mecburen hep önceki dönemlerden örnek veriyorlar.BİZ YAPTIK: Biz ve arkadaşlarımız gerçekten büyük bir mücadele verdik, pek çok iyi işe imza attık. Onları bizler yaptık, çoğu zaman da size rağmen yaptık. Demokratikleşme çalışmalarında da, ekonomi yönetiminde de, size rağmen ülkemizi geliştirdik kalkındırdık. O dönem Van Yüzüncü yıl Üniversitesi’nin de aralarında olduğu 4 üniversite de Kürt Dili ve Edebiyatı bölüm açıldı. Kürtçe öğretmenlerinin atamalarını hiç duymuyoruz. Milli Eğitim Bakanı sadece 2 öğretmen atamış. Bu ülkede Kürtler var. Kürtçe var ana dillerini konuşmak isteyen milyonlarca insan var. Neden sadece 2 öğretmen atanıyor, buna ‘mış’ gibi yapmak deniyor. Her şey göstermelik. Küçük ortaklarını rahatsız etmekten korkuyorlar. İktidarı kaybetmemek için her şeyi yapıyorlar. " ANKAAnkara Dişhekimleri Odası:‘Koronavirüs meslek hastalığısayılmalı’
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Ankara Dişhekimleri Odası: ‘Koronavirüs meslek hastalığı sayılmalı’ Ankara Dişhekimleri Odası, 22 Kasım Dişhekimliği Günü öncesinde yazılı açıklama yaptı. Diş hekimlerinin koronavirüsle mücadelede etkin rol oynadığı belirtilen açıklamada, “Kamuda çalışan dişhekimlerinin büyük kısmının, meslek tanımları dışında filyasyon uygulamasında görevlendirilmeleri ve yaşadıkları sorunlar meslektaşlarımızı hızla tükenmişliğe sürüklemektedir. Virüs karşısında en yüksek risk altında çalışan meslek grubunda olmamıza rağmen, COVID-19, hala meslek hastalığı olarak kabul edilmemekte, COVID yıpranması verilmemektedir” denildi. “COVID-19 tüm sağlık çalışanları için meslek hastalığı kabul edilmelidir” çağrısı yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:“Döner sermaye uygulaması ve performans sisteminin yanlışlığı salgın döneminde bir kez daha açıkça görülmüşken, kamuda çalışan meslektaşlarımız için talebimiz ek ödeme değil, insan onuruna yaraşır, emekliliğe yansıyan, güvenceli, eşit ve adil maaş artışıdır. Tüm bu sorunların çözümüne katkı sunmak için, yetkileri Anayasa’nın 135. Maddesi ile belirlenmiş olan kamu kurumu niteliğinde kurulmuş meslek birliklerinin ve odalarının süreçlere dahil edilmesi ve kamusal yetkilerinin korunması zorunluluktur.” cumhuriyet.com.trMeral Akşener'denİsmail Koncuk veÜmitÖzdağhakkında ilk açıklama
Meral Akşener'den İsmail Koncuk ve Ümit Özdağ hakkında ilk açıklama Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İYİ Parti Genel Merkezi'nde Genel Başkan Meral Akşener'i ziyaret etti. Akşener ve Davutoğlu, görüşmenin ardından açıklama yaptı. Davutoğlu, Meral Akşener'in kendilerini ziyaret etmesinden sonra iadeyi ziyaret yaptıklarını söyleyerek, "Hem komşuluk ilişkimiz var, hem de birçok konuda ortak kaygı ve düşüncelerimiz var. 9 Kasım'da tam demokrasiye geçiş için güçlendirilmiş parlamenter sistem modelimizi kamuoyu ile paylaşmıştık. Parlamenter sistemi Türkiye’nin geleceği açısından tek çözüm yolu olarak görüyoruz. Bu konuda sayın genel başkanla mutabakat zemininin çok güçlü olduğunu ve birçok ortak yönlere sahip olduğumuzu görmekten büyük mutluluk duydum" diye konuştu.'ÜZÜLDÜM'Davutoğlu ve Akşener, açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını cevapladı. Akşener, İYİ Parti'den ihraç edilen Ümit Özdağ ve istifa eden İsmail Koncuk ile ilgili şunları söyledi:"Milletvekili sayımız 36'ya düştü. Bütün bunların her birine elbette çok üzülüyorum. Herhangi bir milletvekili arkadaşımızı kenara bırakın, normal bir üyemizin dahi istifa etmesi ve partimizle yolunu ayırması bizi son derece üzen bir durumdur. Bu irade beyanında bulunmuş hiç bir arkadaşımızı incitecek herhangi bir söz sarfetmedim. Aynı noktada durmaya devam edeceğim. Sayın Özdağ konusunda ise keşke böyle olmasaydı. Sayın Özdağ, beni, partimizi ve başkanlık divanımızın yarısını itham eden, iftira boyutunda pek çok söylemi nedeniyle kendisini partimizin disiplin kurulu partiden ihracına karar vermiştir. Herkes için hayırlı olsun diyorum; ama üzüldüğümü ifade etmek istiyorum." cumhuriyet.com.trÇocuğa işkence ve darp görüntülerinin ardından işyeri mühürlendi
Çocuğa işkence ve darp görüntülerinin ardından iş yeri mühürlendi Aynı fabrikada çalışan Yücel B.’nin (30), 7 yıl önce beyin ameliyatı geçiren 15 yaşındaki Enes Y.’yi dövdüğü görüntülerinin ortaya çıkması sonrası Yücel B. göz altına alınmış, ancak serbest bırakılmıştı. Kağıthane Belediyesi ise bugün açıklama yaparak, olayın yaşandığı iş yerinin mühürlendiğini bildirdi. Kağıthane Belediyesi olayın yaşandığı iş yerini mühürlediğini açıkladı. Belediye duyuruyu hem web sitesinden hem de sosyal medya hesaplarından, “İlçemizde yaşanan ve vicdanları sızlatan 15 yaşında çocuğa şiddet olayına karşı kayıtsız kalamazdık. Olayın yaşandığı iş yerini mühürledik...” paylaşımını yaptı. cumhuriyet.com.trTürkiye’yi kullanma kılavuzu
Türkiye’yi kullanma kılavuzu Bir yakınım ‘Türkiye’de yaşayamazsın, sadece hayatta kalmaya çalışırsın’ demişti. Ona göre ‘yaşamak’ bizim topraklara ait bir olgu değil, gerçek başarı ise güme gitmemekti. Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan son karikatürünün Türkiye’de geleneksel ve sosyal medyada paylaşılmaması bana bu sözü anımsattı. Bu ülkede yaşayanlar, tüm dünyanın görüp üstüne rahatça yorum yaptığı karikatürü paylaşmanın onları güme götürecek ağır bedelini, çoğunlukla birinci elden bilir çünkü. Çünkü; iktidarların genellikle ilk hamlesi sivri dilleri kesmek olur. O diller meydanlarda ibret olsun diye teşhir edilirken, diğerlerinin ne dediği, ne yazdığı, nasıl söylediği şahince gözlenir. Eğer fazla konuşursanız, önce yalancılıkla sonra aşağılamakla sonra ülke kutsallarına saldırmakla suçlanırsınız. Sosyal medyada yedi yıl önce paylaştığınız bir yorum yüzünden sorguya çekilebilirsiniz. Sokak röportajlarında sıradan bir vatandaş olarak öfkenizi yansıtırsanız, eviniz basılabilir. Muhalefetin dilini temsil eden bir siyasetçi ya da gazeteciyseniz hapislerde çürüyebilirsiniz. Siyasi oyunlarla işinizi, itibarınızı, hayatınızı kaybedebilirsiniz. ***Dilinizi tutmanız, tonunuzu düşürmeniz, konularınızı sınırlamanız buyurulur, aksinin buz gibi sonuçları olduğu derhal öğretilir. Korku, kaygı, tasa insani duygular. Siz de dudağınıza gelen sözcükleri yutmaya, dilinizin altına saklamaya, başınızı diğer tarafa çevirmeye başlarsınız. Hele bir de ağzınız yanmışsa, konuşmaya tövbe edersiniz. Dostlarınızla buluştuğunuzda telefonlarınızı uzaklaştırır, önce çevrenize bakar, sonra fısıltıyla size dert olanları anlatırsınız. Aileniz size ‘bu konulara girme, başın yanar’ diye nasihat eder. Diğerleri ‘Konuşsak ne olacak, biz mi çözeceğiz sorunları’ diyerek sizi rahatlatmaya çalışır. Ellerinden hiçbir şey gelmediğini kabul ederek sırtlarındaki ürpermeyi bastırmak için ‘hafif’ konular seçerler. Siz diğer tarafa bakarken konuşma gafletine düşmüş olanların feryatlarını duyarsınız. ***Adaletsizliğin, yolsuzluğun, haksızlığın, sahtekarlığın, yoksulluğun, sömürünün, cinayetlerin, tecavüzlerin çığlıkları kafanızın bütün deliklerinden içeri sızar. Ama tepenizde kapkara bir örtü…Ağzınızı açsanız, sizi yutacak diye susmaya devam edersiniz. ‘Benim gücüm ne ki’ dersiniz kendinizi avutmak için. ‘Ben konuşsam, ses çıkarsam ne olacak. Değişim benimle başlamaz ki’…Ayakta kalmak için size dayatılan kullanma kılavuzuna sığınır, koşullandığınız sloganı tekrarlarsınız; ‘Sus ve önüne bak’. Yuttuğunuz sözcüklerin bedeninizi ve ruhunuzu zehirlemesine engel olamazsınız. ‘Esas olan yaşamak değil hayatta kalmak’ diye ikna etmeye çalışırsınız kendinizi. Sonra bir gün, kulağınıza bir ses çalınır. Uzun süredir konuşmadığınız için sesleri de tanımanız kolay değildir artık. Bir türkü, bir kahkaha, bir şiir, bir çağrı…Kara örtünün altı boğucudur ama ses size yine de ulaşır. Ruhunuzu ele geçirir.İşte o anda, zehrin sizi felç ettiğini düşündüğünüz, nefesinizin en çok tıkandığı o anda, ciğerlerinizi yırtarak bağırmanız gerekir. ***İçinizde şişen tüm sözcükleri o kara örtüye doğru haykırmak ve onu yırtmak… Sonrası mı? Sonrası umudun ılık neşesi… Elçin Poyrazlar/ÇuvaldızErtuğrul Sağlam’ın Covid-19 testi yine pozitifçıktı
Ertuğrul Sağlam’ın Covid-19 testi yine pozitif çıktı Yılport Samsunspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam’ın yeni tip koronavirüs (Covid-19) testi pozitif çıktı.Yılport Samsunspor Kulübü'nden yapılan yazılı açıklamada teknik direktör Ertuğrul Sağlam’ın Covid-19 testinin pozitif çıktığı duyuruldu. Açıklamada, "Bugün genel menajerimiz Mustafa Aztopal ve teknik direktörümüz Ertuğrul Sağlam'ın semptomatik belirtiler göstermesi neticesinde yapılan testlerinin pozitif çıktığını üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız. Tedavilerine ve ev izolasyonlarına hemen başlanan ve genel sağlık durumları iyi olan teknik direktörümüz Ertuğrul Sağlam ve genel menajerimiz Mustafa Aztopal’a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Geçtiğimiz günlerde semptomatik belirtiler neticesinde yapılan testleri sonucunda Covid-19 test sonuçları pozitif çıkan başkanımız Yüksel Yıldırım ve başkan yardımcımız Mustafa Kemal Erkanat’ın ev izolasyonları ve tedavileri devam etmekte, genel sağlık durumları ise iyi seyretmektedir. Yine aynı tarihte testi pozitif çıkan Samsunspor Kulübü Basketbol Şubemizin Başkanı Jasper Yıldırım ise tamamen iyileşmiş ve herhangi bir belirtisi kalmamıştır. Tüm başkan ve yöneticilerimize acil şifalar ve sağlıklı geri dönüşler diliyoruz" denildi. Sağlam'ın 2 ay önceki testi de pozitif çıkmıştı. DHAFahrettin Koca, güncel koronavirüs verilerini açıkladı: Yaşamınıyitirenlerin sayısıarttı
Fahrettin Koca, güncel koronavirüs verilerini açıkladı: Yaşamını yitirenlerin sayısı arttı Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan "Türkiye Günlük Koronavirüs Tablosu"nun güncel verilerini, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Twitter hesabından paylaştı.Koca, Türkiye'de koronavirüs nedeniyle 94 yurttaşın daha yaşamını yitirdiğini, 3 bin 316 yeni vakanın tespit edildiği bilgisini verdi. Koronavirüs nedeniyle 11 bin 601 kişi yaşamını yitirirken, koronavirüs vaka sayısı 417 bin 594'e yükseldi. Bugün iyileşen sayısı 2 bin 712 oldu. AĞIR HASTA SAYISI 3 BİN 610Tabloya göre, toplam test sayısı 16 milyon 307 bin 986, toplam ağır hasta sayısı 3 bin 610, toplam iyileşen hasta sayısı 356 bin 375, bugünkü test sayısı 151 bin 516 olarak kayıtlara geçti.'TEDBİRLERE UYMA SORUMLULUĞU HEPİMİZE AİT'Twitter üzerinden paylaşım yapan Koca, ''Bugün tespit edilen 3 bin 316 yeni hastamız var. Ağır hasta sayımız 3 bin 610’a yükseldi. Tedbirlere uymak, birlikte hareket etmek bu mücadelenin en önemli silahıdır. Tedbirlere uyma sorumluluğu hepimize ait. Tedbirlere birlikte uyarak mücadeleye güç verin'' ifadelerini kullandı.Türkiye'nin 16 Kasım 2020 güncel koronavirüs tablosu şöyle:/Archive/2020/11/16/190931615-16-kasim-2020-korona-tablosu.jpg cumhuriyet.com.trDarwin'in gözlemleri...
Darwin'in gözlemleri... /Archive/2020/11/16/185524623-kapak.jpgCharles Darwin, henüz genç bir doğabilimciyken İngiliz Kraliyet Donanması'na ait Beagle adlı gemiyle beş yıllık bir yolculuğa çıkar. Rio de Janeiro’dan Avustralya’ya, Tahiti’den Falkland Adaları’na pek çok yeri görür ve buralara dair biyolojik, jeolojik ve antropolojik gözlemlerde bulunur.Lapa Lapa Kelebek Yağıyordu, Darwin’in Patagonya, Tierra del Fuego ve Macellan Boğazı'ndaki deneyimlerinden sahneleri, bu yerlerin doğasına, canlılarına ve yerlilerine dair çok özel gözlemlerini içeren bir seçki.Yolculuk dönüşü kaleme aldığı Beagle Yolculuğu adlı kitabından derlenen, geminin güvertesine konan canlıların oraya nasıl geldiklerine dair isabetli tahminlerden Şili sıradağlarına doğru çıktığı yalnız bir yolculuğa kadar geniş bir yelpazeye yayılan bu bölümler, Darwin'in parlak bir biliminsanı olmanın yanı sıra kalem ustalığını da ortaya koyuyor.Lapa Lapa Kelebek Yağıyordu / Charles Darwin / Çeviren: Emrah Serdan / Can Yayınları / 64 s./Archive/2020/11/16/185534701-kapakic1-.jpgCHARLES ROBERT DARWIN: 1809’de I·ngiltere’de dogˆdu. Yu¨ksek o¨gˆrenimine Edinburgh U¨niversitesi’nde tıp egˆitimiyle bas¸layan Darwin, Cambridge U¨niversitesi’nde teoloji o¨gˆrenimi go¨rdu¨.HMS Beagle gemisinin bes¸ yıl su¨ren du¨nya seyahatine katıldı. Bu yolculuk sırasında yaptıgˆı go¨zlem ve kes¸iflerle henu¨z 30 yas¸ında I·ngiltere’nin sayılı biliminsanları arasına girdi.Jeoloji Cemiyeti ve Kraliyet Bilimler Akademisi’ne kabul edildi. 1858’de Alfred Russel Wallace’la birlikte dogˆal sec¸ilim yoluyla evrim kuramını ac¸ıkladı.Darwin 1859’da yayımladıgˆı Tu¨rlerin Ko¨keni adlı kitabında yer alan “dogˆal sec¸ilim yoluyla evrim” kuramıyla tanındı. Evrim du¨s¸u¨ncesini kuramsal bir c¸erc¸eveye oturtup sundugˆu kanıtlar dizisiyle evrim olgusunun bilim du¨nyasınca kabulu¨nu¨ sagˆladı, biyoloji bilimini ko¨kten degˆis¸tirdi.Bilimsel ic¸erikli pek c¸ok kitabı ve makalesi bulunan Darwin 1882’de o¨ldu¨. Devlet to¨reniyle Londra’da Westminster Abbey’e defnedildi. Cumhuriyet Kitap Ekiİmamoğlu:İstanbul depreminde kaçcanıkaybedeceğimizi hesaplamaktan korkuyorum
İmamoğlu: İstanbul depreminde kaç canı kaybedeceğimizi hesaplamaktan korkuyorum Van’ın Muradiye ilçesinde 24 Kasım 1976 tarihinde 3 bin 840 kişinin yaşamını yitirmesine, 9 bin 232 konutun da oturulamayak hale gelmesine yol açan 7.0 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş ve ardından Beyoğlu Piyalepaşa Mahallesi’nde depremzedeler için 'Van Blokları' adıyla konutlar üretilmişti. Ancak söz konusu konutların, süreç içerisinde olası İstanbul depremine dayanmayacakları ortaya çıktı. Bunun üzerine dönemin İBB yönetimi, Beyoğlu Belediyesi ve iştiraki KİPTAŞ eliyle, 'Okmeydanı Kentsel Dönüşüm Projesi' başlatıldı. Projenin Piyalepaşa’daki Van Bloklarını da içine alan bölümü için 2018 yılının haziran ayında start verildi. O tarihte yıkılan binaların yeniden yapımına 2019 yılının ocak ayında başlandı. Ancak o dönemde yaşanan seçim süreçleri ve projeye yeterli bütçe ayrılmaması gerekçeleriyle inşaat sürecinde aksaklıklar yaşandı."ÇÖZÜM BULMA MECBURİYETİMİZ VAR"İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, göreve gelmesinin ardından Piyalepaşa’daki kentsel dönüşüm sürecini hızlandırdı. KİPTAŞ ve Beyoğlu Belediyesi’nin girişimiyle, İBB Meclisi’nden ek mali yardım kararı alındı. KİPTAŞ, İBB tarafından sağlanan finansmanla 80 konutun inşaatı tamamlandı. Beyoğlu Kaymakamı Mustafa Demirelli, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, KİPTAŞ AŞ Genel Müdürü Ali Kurt ve İBB üst yönetiminin de hazır bulunduğu anahtar teslim töreninde konuşan İmamoğlu, keyifli bir işe imza attıklarını söyledi.“Depremi ve kentsel dönüşümü en üst seviyede tartışmak, konuşmak ve bir çözüm bulma mecburiyetimiz var” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:“Bu, tüm yöneticilerin kesinlikle asli bir sorumluluğudur. Bu manada, İstanbul'un her köşesinde, her kurum bir çaba içerisinde; bunu görüyorum. Ama büyük bir sorumluluk ve büyük bir seferberliğe dönüşmediği takdirde, gerçekten uzun yıllara ihtiyaç duyarız. Bunu, en güçlü şekilde, bir hızla yapmanın mecburiyet olduğunu da İzmir'de bile çok yakında yaşadık. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet diliyorum. Aynı zamanda, halen şifa bekleyen deprem mağdurlarına da acil şifalar diliyorum. Elbette belli prensipler var. Biz de bu prensiplerle hareket ediyoruz. Öncelikli alanlar, acil dönüşmesi gereken binalar… Elbette insan odaklı, elbette bir arada çözüm… Yaşadıkları yerlerde, yapılarına tekrar taşınabilmelerini sağlamak… Bunların hepsi kıymetli.” VAN’DAN İSTANBUL’A FARK ETMİYORPiyalepaşa’nın “bütüncül bir çözüm bulma sorumluluğuna bir örnek” olduğunun altını çizen İmamoğlu, “Niçin? Ta 1976'da, Van'da, Çaldıran'da deprem mağduru olan vatandaşlarımız, hemşehrilerimiz, 40 yılı aşkın önce, oradan, depremden kaçarak bir nevi, devlet eliyle yapılan bu yapılara yerleştiriyorlar. Aslında, ülkemizin dört bir köşesinde, olaya büyük bir sorumlulukla sarılmamızın temel göstergesidir. Van'dan İstanbul'a, fark etmiyor; tedbirli davranmazsanız, iyi bir temel atmazsanız, 40 yıl sonra bu değişimi yapmak zorunda kalmanız da işin başka bir boyutu. Burada 8 bloktan oluşan, 80 aileye teslim edilecek olan bu yapıların, bütün bu hemşehrilerimize, vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum" dedi. "SİYASET MECRASINA DÖNÜŞTÜRMEK YANLIŞ"“Sürecin doğru olanı bu; yanlış olanı aslında işte depremi veya bu tür dönüşümleri bir siyaset mecrasına dönüştürmek” diyen İmamoğlu, şunları söyledi:“Bu, olmaz. Bunu yapmayacağız. Bundan uzak duracağız ve her aşamada her ortamda bu konuda samimi bir arayışın içerisinde olacağız. İstanbul'da, depremin ne kadar büyük tehdit olduğunu, sadece şuradan dönüp sağınıza, solunuza ya da karşı tarafa baktığınızda bile tehdidin boyutunu görebilme şansımız var. Uzaktan da olsa, bu riski hissedebiliyorsunuz. Tek başına hiçbir kurumun gücü yetmez. Bu işi bütüncül bir meseledir. Bakın her yerde söyledim, burada da söyleyeceğim: 5 Kasım'da Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı açıklamada, 18 yılda 975 bin bina yapıldı, ama dönüşüme muhtaç 6,5 milyon daha binanın olduğu ifade edildi. Bunun anlamı ne biliyor musunuz? Bu 18 yılda verilen büyük mücadelenin bile, aynısını yapmaya devam etsek, bize 110 sene lazım. Depremin ise ne zaman kapımızı çalacağını bilmiyoruz. Sadece İstanbul'da, 800 bin yapı var 1999 yılından önce yapılmış. Bakın, burada ‘Deprem Konutları’ diye 43 yıl önce yapılan binaları, ‘sakat’ diye değiştirmek zorunda kaldık. Fatura bu kadar acıdır, fotoğraf bu kadar nettir. Bunun bütüncül bir çalışmaya, bir seferberliğe dönüşmesinin tarafı, ne Cumhurbaşkanlığı’dır ne bakanlıktır ne Büyükşehir Belediyesi’dir ne Beyoğlu Belediyesi’dir. Tümüyle, bütün unsurlarıyla, milletimizin, devletimizin bir arada çalışma ve çabasıdır.”KENTSEL DÖNÜŞÜM ZENGİNLEŞME MODELİNE DÖNÜŞTÜBazı yerlerde kentsel dönüşümün bir zenginleşme modeline dönüştüğü uyarısında bulunan İBB Başkanı, sözlerini şöyle sürdürdü:"Geçtiğimiz yıllarda kavgalar verilmiştir; 1 daire yerine, 3 daire, 5 daire, 10 daire… Burada öyle bir şey yapılmadı. Ama bu neye sebep oldu? Hem İstanbul'a kötü bir yapılaşma modeline hem imar yoğunluklarına hem de Fikirtepe gibi, içinden çıkılmaz hal alan bir takım sorunlu alanlara dönüştü. Bütün bunları bertaraf edebilmek için hem vatandaşın sorumluluğunu anlayabilmesi hem kurumların hep birlikte mücadele edebilmesi için ben, hem İstanbulumuza hem de ülkemizin deprem ile mücadele eden her şehrine, birer Deprem Konseyi kurulmasının ve tek elden bu sürecin yönetilmesinin şart olduğunu buradan hatırlatmak istiyorum. 17-18 tane yönetmeliğe, kanuna baktığımızda, her biri depreme sanki hizmet eder durumda. Aslında öyle bir kaos var ki; her birisi birbirini ayağına basar durumda. Bütüncül bir düzenleme ile şehre göre ve mevziye göre bir ortak akılla, depreme ve dönüşüme hep beraber bir çözüm bulmak zorunluluğumuz vardır. Sadece İstanbul'da, 50 bin yapının, binanın -bakın daire demiyorum- yüksek şiddetli depremde, ne yazık ki tümüyle yıkılacağı tespit edilmiş durumda. Daha önceki yapılan araştırmalardan bahsediyorum. Şu anda İstanbul'un, pilot olarak Avcılar ve Silivri'de başladığımız bir tespit çalışmamız var ve bütün İstanbul'a bunu yaygınlaştırmak istiyoruz. Daha vahim bir tablo ile karşılaşacağımız ortadadır. 50.000 yapıda kaç insanın can kaybına maruz kalabileceğini varın siz hesaplayın. Ben, hesaplamaktan bile korkuyorum.”BİR YERDE YANLIŞ YAPIYORUZTürkiye’de yaşanan depremlerde, diğer ülkelere göre daha fazla can ve mal kayıpları yaşandığına dikkat çeken İmamoğlu, “Bir yerde yanlış yapıyoruz biz. Bunu düzeltmenin tek dili, tek aklı olmalı. Onu da ortak akılla bir masada sağlayabiliriz. Bir ombudsmanlık gibi çalışmalı. Efendim, A Partisi’ne B Partisi karşı çıkıyor… Yok öyle bir şey. Orada bir akıl var ve doğru ise hiç kimsenin ona karşı çıkma şansını farklı kurullarda veremeyiz. Bakın ben, hiçbir partiden bahsetmiyorum. Hiçbir partinin diğer partiye olan tavrından da bahsetmiyorum. Bu söylediğim prensiplere aykırı kim davranıyorsa, suçlu odur. Hepsini kınıyorum. İsterse kendi mensubu olduğum partim olsun. O bakımdan, depremi bu kadar üst dilden yönetebilmenin bir modelini, bir finansmanını, bir imalat biçimini bulamadığımız takdirde, yıllar geçer, aynı şeyi konuşur, dururuz. Bu kadar net. Onun için biz, bu Deprem Konseyi meselesini önemsiyoruz” diye konuştu. Konuşmaların ardından, 5 aileye sembolik olarak anahtarları teslim edildi. cumhuriyet.com.trAğzındançıkanıkulağıduymak
Ağzından çıkanı kulağı duymak Küçüklüğünde annesinden, “Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?” uyarısını almamış çocuk pek yoktur herhalde. Bu soru çoğumuzun kulaklarında çınlar. Şimdi düşünüyorum da ne önemli bir uyarıdır o, ağzından çıkan sözün ne anlama geldiğini düşünmeyi öğrenme uyarısı! Sözün büyü gibi bir şey olduğunu, savaş çıkarabildiği gibi, yılanı deliğinden çıkarabileceğini de bütün analar-babalar çocuklarına öğretir.Asla ama asla yan yana getirilemeyeceğini düşüneceğim iki sözcüğün, “dindar ve kindar” sözcüklerinin, yan yana getirildiğine tanık olduğum zaman kulaklarıma inanamadım, annemin yukardaki sorusu kulaklarımda çınladı, o sözü ben söylemişim gibi yüzüm kızardı. Kindar ne demektir? “Kin tutan, öç almak isteyen, düşmanlık güden” demektir. Benim bildiğim kadarıyla, bütün dinlerde “Komşunu sev”, denir, “Bağışlayıcı ol”, denir. “Komşundan nefret et, öç al, kimseye acıma, kimseyi bağışlama” denmez. İnsanlara düşmanlık gütmeyi öneren bir din olamaz ve yoktur. Dinin doğasına aykırıdır bu. Dinler insanlara, kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeyi öğütler çünkü dünyanın yaşanmaz bir yer haline gelmemesi için vardır dinler. Ayrıca düşmanlık güderek, nefret ederek insan da olunamaz.*** Bazı kişisel hayat deneyimleri çok açıklayıcıdır. Bir laboratuvar deneyi gibi pek çok gerçeği gün gibi aydınlatır. Böyle çok aydınlatıcı bulduğum bir hayat deneyiminden söz edeceğim size, çok öğretici. Roman Polanski’nin “Piyanist” adlı filmini belki pek çoğunuz seyretti. Çok etkileyici bir filmdi. II. Dünya Savaşı sırasında Naziler Polonya’yı işgal ettikleri zaman, Yahudi bir piyanistin, Wladislaw Szpilman’ın başına gelenler anlatılıyordu filmde. Çeşitli kitaplardan ve filmlerden, işgal altındaki ülkelerde, başta Yahudiler olmak üzere, insanların ne felaketler yaşadıklarını, ne canavarlıklarla karşılaştıklarını aşağı yukarı biliyorduk ama bu filmde, filmin kahramanı olan piyanistin başına o bildiğimiz felaketlerin bin türlüsünün bini birden geliyordu. O durumda piyanistin bin kez ölmüş olması gerekiyordu ama o savaştan sağ kurtulmayı başarmıştı. Filmin kabaca öyküsü buydu. ***Ben bundan sonrasında, piyanistin hayat öyküsünde çok öğretici bulduğum bir şeye işaret etmek istiyorum. Piyanistin oğlu babasını anlatırken, “O korkunç savaş deneyiminden sonra babam solist olarak piyanistlik yapmak” istemedi diyor. Savaştan önce solo konser vermek piyanist için bir sorun değilken, savaştan sonra solo konser vermek istememiş. Neden acaba? “[S]olo konserlerin kendisinde çok fazla gerginlik yarattığını söylüyordu; daha sonra açıkladığına göre sahnede piyano çalma gücünü ona veren şey sahnedeki öteki müzikçilerin varlığıydı. Solo bir konserde tek başına olmanın yalnızlığına,” katlanamıyordu. Oğul, babasının yalnızlığa dayanamamasının nedenini de açıklıyor: : “savaştan sonra kentin yıkıntıları arasında yıllarca tek başına yaşadıktan sonra dünyanın çeşitli yerlerine tek başına yolculuk etmek istemiyordu,” diyor.Beni filmin kendisi kadar etkiledi bu ayrıntı. Savaştan sonra bu adam, başkalarıyla sahneye çıkmak yerine, tam tersine hep solo konser vermek isteyebilirdi, kendini öne çıkarmak, hatırlatmak, parlatmak, yıldızlaştırmak isteyebilirdi, ün, para, saygınlık gibi şeyler kazanmak isteyebilirdi (bunları kazanmaya yetecek yeteneği vardı) ama bunların hiç birini istememiş. Bunların yerine ne istemiş? İnsanlarla birlikte olmak istemiş, gerçek “insanlarla”, kendisinin kurduğu Varşova Piyano Beşlisi’nin üyeleriyle birlikte olmak istemiş sahnede çünkü insanın yaşama gücünü, ünden, paradan almadığını, ancak gerçek insanlardan aldığını öğrenmiş. Savaş sırasında en çok acısını hissettiği şey “insansızlık” olmuş. Bir daha yaşamak istemediği en önemli şey de bu, insansız ve dolayısıyla da bomboş bir dünyada yaşamak. “Kindar” nesiller yetiştirmekten söz edenlere sormak gerekiyor, “Siz hangi din adına konuşuyorsunuz?” Ülker İnce