Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Thursday, 08.21.2025, 08:53 AM (GMT)

News - Haberler

Ali Babacan: Bu büyükülke sizin deneme tahtanız değil

Ali Babacan: Bu büyük ülke sizin deneme tahtanız değil figure > DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a dış politika ile ilgili açıklamalar üzerinden yüklendi. Babacan, "Bu büyük ülke, sizin 'deneme tahtanız' değil. Hele hele sizin deney laboratuvarınız hiç değil. Bu ülkenin vatandaşları kobay falan değil. Ekonomide akıl dışı bir tez uygulayın iki yılda memleketi batırın, dış politikada bir ’ Şangay Beşlisi deyin, tekrar dönün Avrupa Birliği’ne. Bedelini millet ödüyor. Dene yanıl, dış politikada dene yanıl" ifadelerini kullandı Partisinin Yalova İl Kongresinde konuşan Babacan özetle şunları söyled:BU NASIL BİR HIZLI DÜMEN KIRMA: Avrupa Birliğine, batıya her gün çatan, herkesle kavga eden kendileri değilmiş gibi 'kendimizi başka yerde değil Avrupa Birliğinde görüyoruz' dediler. Daha birkaç sene önce 'Bizi Şangay beşlisine alın, Avrupa’yı unutalım' diyen kendileri. Avrupa Birliğine 'biz yolumuza, sen yoluna' diyen kendileri. Biz ısrarla ‘dış politikada kavgayla, Eyyy nidalarıyla olmaz, ülkenin çıkarları diplomasi ile korunur’ dedik. Onlar gün aşırı kavga etmeye devam ettiler. Şimdi de çıkmışlar 'diplomasiyle, siyasetle çözülemeyecek sorunumuz olmadığını düşünüyoruz' diyorlar. Arkadaşlar ne oluyor ya? Başımız döndü. Bu nasıl hızlı bir U dönüşü. Bu nasıl bir hızlı dümen kırma. Öyle o kadar kolay değil. Her türlü yanlışı yap, ülkeyi zarara sok ondan sonra U dönüşü yap, yeni dönem başlatıyoruz de. Bu kadar ucuz değil bu iş.BU ÜLKE DENEME TAHTANIZ DEĞİL: Bu büyük ülke, sizin 'deneme tahtanız' değil. Hele hele sizin deney laboratuvarınız hiç değil. Bu ülkenin vatandaşları kobay falan değil. Ekonomide akıl dışı bir tez uygulayın iki yılda memleketi batırın, dış politikada bir ’Şangay Beşlisi deyin, tekrar dönün Avrupa Birliği’ne. Bedelini millet ödüyor. Dene yanıl, dış politikada dene yanıl.28 ŞUBATA BENZEYEN BASKI ORTAMINDAYIZ: 28 Şubat sürecinde askeri vesayetin ülkemizi soktuğu karanlığa benzeyen bir baskı ortamındayız şu an. Hatta bugün, eleştiren, muhalefet eden hemen cezaevine gönderiliyor. Şu an bakın ülkemiz adeta bir düşünce suçluları ülkesi olmuş durumda. Bugünkü iktidar, fikrini beğenmediği vatandaşı, haberini beğenmediği gazeteciyi, twitini beğenmediği öğrenciyi cezaevine atıyor. Evet, 28 Şubat karanlığında inanan insanlara zulmettiler, ama KHK gibi yargı yolunu adeta bertaraf edip çoluk çocuk açlığa mahkum bırakılmayı bu iktidar döneminde gördük. Evet, 28 Şubat karanlığında asker medyaya baskı yaptı ama, onlara muhalif basın yayınlarına devam etti. Ben iktidar partisinin kuruluş günlerine bakıyorum, basının üzerinde bu kadar baskı yoktu. Basın rahat haber yapıyordu. Biz onlarca gazetecinin sadece muhalif oldukları için cezaevine atıldığını bu iktidar döneminde gördük." ANKA

Hem janr insanıhem ciddi edebiyatçı

Hem janr insanı hem ciddi edebiyatçı figure > Bilimkurgu ve fanteziye The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli (Ayrıntı Yay.) gibi kitapları ve Earthsea / Yerdeniz (Metis Yay.) gibi dizilerle edebî derinlik ve feminist duyarlılık getiren Ursula K. Le Guin, ona “bilim-kurgu yazarı” denmesinden hoşlanmazdı. Ursula K(roeber) Le Guin, en sevdiğim yazarlardan biridir. Sadece ben fantastik âleme ilgi duyduğum, o da bu âlemin ecesi olduğu için değil, farklı türlerde de yazdığı, aynı zamanda şair ve çevirmen olduğu için. Le Guin’i severim, evet. Biraz da Yerdeniz’deki büyücüsü Ged, fantastik edebiyatın en sevdiğim karakteri olduğu için. /Archive/2020/11/23/192752109-ic1.jpgBilimkurgu ve fanteziye The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli (Ayrıntı Yay.) gibi kitapları ve Earthsea / Yerdeniz (Metis Yay.) gibi dizilerle edebî derinlik ve feminist duyarlılık getiren Ursula K. Le Guin, ona “bilim-kurgu yazarı” denmesinden hoşlanmazdı.Ursula K(roeber) Le Guin, en sevdiğim yazarlardan biridir. Sadece ben fantastik âleme ilgi duyduğum, o da bu âlemin ecesi olduğu için değil, farklı türlerde de yazdığı, aynı zamanda şair ve çevirmen olduğu için. Yaşı ilerleyip de artık roman yazmayı bıraktığı zaman bile şiir yazıyor ve böylece ruhunu ferahlatıyormuş. Zaten kendisine bilimkurgucu ya da fantastik edebiyatçı gözüyle bakılmasından hoşlanmazdı./Archive/2020/11/23/192800624-kapakic2.jpgYAZARIN HAS BÜYÜCÜSÜ GED!Le Guin’i severim, evet. Biraz da Yerdeniz’deki büyücüsü Ged, fantastik edebiyatın en sevdiğim karakteri olduğu için. Olağanüstü yetileriyle, kusurları ve eksikleriyle, ikincil karakterlerini bile unutulmaz hale getirmiş Le Guin’in en başarılı yaratısıdır. Duny - Çevikatmaca - Ged süreci bize heyecan sunar, olağanüstü Ged’e hayran kalırız. Ben bugün de hayranım. Bir de yazarının özellikle bu seride lisana ve isme verdiği öneme...Yerdeniz'de, canlı-cansız her varlığın, onun özünü tarif eden bir gerçek adı var. Bir insanın, bir şeyin, hatta bir kayanın bile, gerçek adını bilmek, onu kontrol etmek anlamına geliyor. Bu isme sahibinden başka ancak bir, iki kişi vakıf durumda. Elbette, itimada şayan kişiler. Aslında sahibi de başlangıçta adını bilmez. Gerçek adı ona, on üç yaşına gelince verilir. Gerçek bir isim, Gerçek Lisan'ın bir sözü; bu yüzden de ancak bu vergiye sahip biri, bir çocuğun gerçek adını bilip, ona isim verebilen biri tarafından konabilir.DEŞEN, KAVRAYAN BİR YAZARLe Guin'in sanatı ise onun hayatı, ölümü, insanı inceleyen, deşen, kavrayan bir yazar olmasında. Le Guin, lisanın gerçekliği algılamamızı nasıl biçimlendirdiğinin ne büyük önem taşıdığının da farkında. Dilin, genel anlamıyla edebiyatta bile hor görüldüğü, bir çapulcu kayıtsızlığıyla kullanıldığı günümüzde sırf bu özelliği bile ona saygı duymamıza yeter.Yazarımız 21 Ekim, 1929’da Berkeley California’da doğdu. İki antropologun, Alfred L. Kroeber ile Theodora Kracaw Kroeber’in dört çocuğunun en küçükleri ve tek kızlarıydı. Babası California Amerikan Yerlileri uzmanıydı. Annesi ise Ishi in Two Worlds / İki Dünyada İshi adlı, California’nın “son vahşi Kızılderilisi”nin hayatı ve ölümü üzerine çok beğenilen bir kitap yazmıştı. Küçük Ursula önce mitoloji kitaplarına merak sardı. Ama ergenlikte bilimkurguya merakını kaybetti çünkü “bütün hikâyeler silah ve askerlerden ibaret gibiydi. Beyaz adamlar gidip evreni fethediyordu.”/Archive/2020/11/23/192841592-ic3.jpgYAZMAYI BEŞ YAŞINDA ÖĞRENDİOna yazar olma esini veren şeyin, beş yaşında yazmayı öğrenmesi olduğunu söylüyor. Bir de annesiyle babası ne onun yazdıklarına karışmışlar ne de yazma azmini övmüşler. Ama yeteneği varsa çok sıkı çalışması gerektiğine inanmaları, kızlarını teşvik etmiş. Ancak, üniversite çağına yaklaşırken babası, “satılabilecek bir beceri” edinmesini istemiş. “Dilleri seviyordum, ben de üniversitede Fransız ve İtalyan edebiyatı okudum,” diyor. Sonra da bunları öğretti.1953’te Paris’te, tarihçi Charles A. Le Guin’le evlendi. Evlenince, kocası yazı yazma hakkını hiç sorgulamamış. “Kocalarda ender bulunan bir haslet,” diyor Le Guin. “Genç yazarlara öğüdüm; para sahibi biriyle evlenemiyorsanız, hiç değilse yeteneklerinizi kıskanacak biriyle de evlenmeyin.” Şansına, genç yaştayken tanıdığı, yaşça büyük birkaç yazar da onu teşvik etmiş. “Sanatın şöhret için bir yarışma olduğunu düşünen yazarlardan uzak dururum.”LE GUIN’INLERİN KURALIEvliliği sayesinde yaşamayı da yazmak kadar sevmesi mümkün oldu. “Üç çocuk büyütürken yazmaya çalışmak çetin iş, ama kocam bunu sonuna kadar benimle paylaştı ve her şey yoluna girdi. Le Guinler’in Kuralı: Bir kişi iki tane tam zamanlı iş yapamaz, ama iki kişi üç tane tam zamanlı iş yapabilir, eğer dürüstçe paylaşıyorlarsa. Yazmak için fildişi kule gerektiği, bebeğin olursa kitabın olamayacağı, sanatçıların hayatın pis işlerinden bağışık olduğu iddiaları, saçmalıktan başka şey değil.”1960’ların başlarında basılmamış beş romanı vardı. Ona kollarını açacak bir pazar bulmak isteyen Ursula K. Le Guin janr kitapları yazmaya karar verdi. İyi etmiş. Böylece biz de Yerdeniz’e kavuştuk. Kendine hayali bir Orta Avrupa ülkesi buldu. Adı Orsinia’ydı. Romanını yazdı, Alfred Knopf’a gönderdi. Onun nazik geri çevirmesini de “bir nevi beğenme” olarak kabul etti.GENÇ YAZARLAR SIKIN DİŞİNİZİ! URSULA DA REDDEDİLDİ!Ama bir de red mektubu sorunu var. Bu reddin konusu olan kitap, bir süre önce 40’ıncı yıldönümü şerefine yeniden basılan The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli’ydi. “Çok iyi kalpli bir insan olduğum için,” diyor, “Editörün ve yayınevinin adını vermiyorum. Ama mektuptan söz ediyorum ki, kısa süre önce red mektubu almış olanlar neşelensin. Sıkın dişinizi!” Karanlığın Sol Eli, bilimkurgunun en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula’yı aldı. Genç yazarlar, sahiden de sıkın dişinizi!Le Guin, düzyazıya da hakim şiire de. Gerçekçi kurgu, bilimkurgu, fantastik, küçük çocuklar için kitaplar, genç yetişkinler için kitaplar, senaryo, deneme, vb. yazıyor. Basılmış 7 şiir kitabı, 22 romanı, 100’den fazla kısa hikâyesi var; 12 de çocuk kitabı. En beğenilen kitaplarının çoğu da hep basıldı, kitapçı raflarından hiç eksik kalmadı.DİLE ADANAN 40 YIL!İnsanın korkusunu, ölümle ilişkisini anlattığı Yerdeniz’in altı kitabı A.B.D. ve Britanya’da milyonlarca sattı. Le Guin, Roke Büyücüler Okulu’nu yarattığında, Rowling henüz 3 yaşındaymış. Ursula K. Le Guin’in ilk önemli bilimkurgu kitabı Karanlığın Sol Eli (hani editörün beğenmediği), kendi alanında çağ açıcı bir kitap sayılır. Çocuk kitaplarının arasında en beğenileni, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan dört kitaplık Kanatlı Kediler Masalı (Catwings) dizisidir, Emma Tekir ile kanatlı dört yavrusunun maceralarını anlatır. Dört yavruya dört kitap...Bir de çevirmen olarak yazmaktan kendimi alamadığım bir şey var. LeGuin, Lao Tzu’nun Tao Te Ching’i üzerinde kırk yıl çalışmış ve büyük övgü almıştı. Doğru okudunuz, doğru yazdım: kırk yıl! Dile özen göstermek gerekir, çünkü yazar kelimelerin ne anlama geldiğine ne dediklerine, nasıl dediklerine aldıran biri olmalı. Yazarlar, kelimelerin onları hakikat ve özgürlüğe götüren yol olduğunu bilir ve onları özenle, düşünerek, korkuyla, keyifle kullanırlar. Kelimeleri iyi kullanarak ruhlarını güçlendirirler.” Kitapları okuyanların ruhlarını da... Sevin Okyay

‘Mesele hayal ve hikâye’

‘Mesele hayal ve hikâye’ figure > N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla heyecanlı bir macera. /Archive/2020/11/23/192356831-ic1.jpgHer ikisi de tecrübe ettiğimiz gerçeği bugün imkânsız görünene (yahut hiç mümkün olmayana) doğru bükerek hayali dünyalar yaratmasına rağmen, fantastik ile bilimkurguyu sanki iki ayrı türmüş gibi anmak yaygın. Bu ayrım, ruhani olan ile akli olan arasındaki (yine tartışılır) ayrımdan besleniyor gibi görünmekte.Halbuki her iki türde de başyapıtlara imza atan Ursula K. Le Guin, bir mülakatında, kitaplarının yasaklanmasıyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta bu ayrımı reddedip, hayalin en mühim işlevini vurgular: “Kitaplarım sadece hayali - bilimkurgu, fantastik ne derseniz deyin - oldukları için yasaklandı. Hayalgücü tehlikeli kabul edilir ve kesinlikle öyle. Zira hayalgücü bağnazlık ve dogmanın tam olarak düşmanıdır.”Ve mütevaffa yazar Gecenin Dili: Fantastik ve Bilimkurgu Üzerine Denemeler kitabında şunu ekler: “Hayal edebiyatı dünyanızı, diğer insanları, kendi hislerinizi ve kaderinizi kavrama yetinizi keskinleştirir.”YANSIMALAR...Demek ki mesele bir yerden bir yere moleküler ışınlanma yahut büyüyle yollanmanın arasındaki fark değildir. Mesele hayaldir; o hayal üzerinden kurulan, bugünün (bugünün mekânının, insanının, toplumsal düzeninin) yansıması, eleştirisi ve yeniden inşasının teşviki olan hikâyedir.Ursula K. Le Guin’in Karanlığın Sol Eli’ndeki cinsiyetlerarası geçişlilik (bilimsel? fantastik?) ve ele aldığı müthiş dostluk/aşk hikâyesi tam da bu tahayyülle mümkün olur.Nazi işgalini, soykırımı, Stalinist baskı dönemini ve akabindeki sözde ifade hürriyetine sahip Polonya’yı yaşayan Stanislaw Lem, modern bilim ile hümanist ahlakı uzlaştırmaya çalışan, parodiyi sansürden kaçış yolu olarak kullanan, felsefe ve dilbilime esin kaynağı olacak onlarca bilimkurgu esere böylelikle imza atar.Yahut Douglas Adams, beş parasız genç bir otostopçu olarak Almanya’da bir tarlada uzanmış yıldızları izlerken tuhaf, gündeliği sorgulayan, insani ve mizah dolu o yolculuğu, Otostopçunun Galaksi Rehberi’ni hayal edip, akabinde yazabilir./Archive/2020/11/23/192407988-kapakic2.jpgTÜRLERARASI GEÇİŞDönem dönem özgün örnekler ortaya çıksa da, genel olarak ülkemizde fantastik ve bilimkurgu, ister istemez ithal edebi aygıtlarla, türün Batılı örneklerinden alışılageldik konu modülleriyle, biraz tepeden inmeci bir şekilde gösterebiliyor kendini. Türkçede de elbette - henüz evrensele mal olamasa da - bu hayal edebiyatının (‘gerçekçi’ olmayan mekân ve anlatı vasıtasıyla gerçekle hesaplaşmanın, onu tahkik ve tahrif etmenin) örnekleri mevcut.Alfa olarak, bu örneklerin daha da çoğalması arzusuyla, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla bizi çok heyecanladıran bir kitabı, N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge’yi nisan ayında okuyucuyla buluşturacağız.Tuhaf, mizahi bir gündelik yaşam bilimkurgusu diye tanımlanabilecek Tepemizdeki Gölge, kendisiyle içten içe pek kıvanan, yazar olmakla kafayı bozmuş, orta/orta-üst sınıf, Beyaz Türk bir adamın, yani Mehmet Kunduracı’nın “mükemmel” bir kadınla tanışmasıyla kendini yavaş yavaş baba mesleği ayakkabıcılığı yaparken bulmasının ve ardından işlerin beklenmedik şekilde ‘büyümesi’nin hikâyesini, kısa “terapi” seansları formatında anlatıyor./Archive/2020/11/23/192417612-ic3.jpgVE YAZAR BİLİMKURGUSAL ORTAMLA ÇARPIŞIR!Tepemizdeki Gölge’ye gölgesini muzipçe düşüren isimler arasında Haruki Murakami, Philip Roth, Italo Svevo, Kurt Vonnegut ve Alan Moore sayılabilir. 2002’den bu yana çevirmenlik, editörlük, senaristlik ve yazarlıkla uğraşan N. Can Kantarcı’yı okurlar Nick Hornby, Jack Kerouac, Alan Moore, Philip Roth, Hubert Selby Jr. gibi yazarların eserlerinden yaptığı çeviriler ve Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi üzerine yazarla ortak bir çalışmayla gerçekleştirdiği Hatıraların Masumiyeti adlı kitaptan hatırlayabilirler.Tepemizdeki Gölge’ye dair bu ilk duyurunun son sözlerini yazarımıza bırakıyor ve onun ilhamı, hikâyesi ve saiklerini okura sunuyoruz:“Son zamanlarda biraz fazla sakız edilen bilimkurgu öğelerini nasıl bizden kılarım diye çıktım yola. Aklımda hep bir yazmayı başaramayan yazar hikâyesi vardı. Ama bu yüzyıllardır anlatılagelen hikâyeyi kendime ait kılmak istiyordum. Bu noktada devreye fantastik ve bilimkurgu arasında seyreden bir tahayyülün girmesi zorunlu oldu.Bizim yazmayı başaramayan yazarı bilimkurgusal bir ortamla nasıl çarpıştırırım ve bu çarpışmanın sonucunda ortaya ne çıkabilir diye düşünmeye başladım. Ve ister istemez, bu çarpışmanın ciddi sonuçları bir o kadar da komedi doğurdu. Bu komedinin de illa UFO’ya taş atan köylü hiyeroglifi şeklinde tezahür etmesini istemiyordum elbette…Kahramancığımız Mehmet Kunduracı sadece görmek istediğini gören, çok açık zihinli olduğunu zannetse de pek çok önyargıyla yüklü olduğunu fark edemeyen, bu ülkede sanat icra ederek geçinmek ile bir işte dikiş tutturmanın sorumluluk ve beklentisi arasında kafası karışmış ve karışmaya devam eden bir tip.Pek çok Türk erkeği gibi kadınlarla çoğu zaman sadece bir arzu nesnesi olarak ilişki kurabiliyor, kendi isteklerini tatmin etmek ve karşısındakine aktarmaya kalkmak dışında bir ilişki tahayyül edemiyor. İlginçtir ki, Mehmet’in dünyayla arasındaki ilişki de bundan pek farklı değil. Tam da bu yüzden, başına gelmedik kalmıyor.”Tepemizdeki Gölge / N. Can Kantarcı / Alfa Yayıncılık Seçkin Erdi

Okulöncesinde yüz yüze eğitim yargıya taşındı

Okul öncesinde yüz yüze eğitim yargıya taşındı figure > Eğitim-Sen okul öncesi öğretmenlerin koronavirüs pandemisinde yüz yüze eğitme devam etme kararını yargıya taşıdı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu işleminin iptali istemiyle Danıştay’da dava açan Eğitim-Sen, “Bakanlık işlemi okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmenlerin yaşamlarını riske atmaktır” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün okul öncesi eğitimin yüz yüze devam edebileceği kararı yargıya taşındı. Eğitim-Sen, Bakanlığın bu kararının iptali istemiyle Danıştay’ya verdiği dava dilekçesinde, “Bakanlık işlemi okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmenlerin yaşamlarını riske atmaktır. Sendikamız bu işlemin iptalini ve savunma alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasını talep etmektedir” dedi.  cumhuriyet.com.tr

Ahmet Davutoğlu'ndan Bülent Arınç'a Kavala ve Selahattin Demirtaşyanıtı

Ahmet Davutoğlu'ndan Bülent Arınç'a Kavala ve Selahattin Demirtaş yanıtı figure > Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç'ın Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki açıklamaları için, "Tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olarak bu görüşleri çok öncesinden zikretmesini beklerdim" dedi. Davutoğlu, siyasi nitelikli herhangi bir yargılama sürecine esastan karşı olduğunu söyledi. Davutoğlu, Muş'ta Sivil Toplum Kuruluşları ve kanaat önderleri ile bir araya geldi. Davutoğlu, gazetecilerin Bülent Arınç'ın açıklamalarını hatırlatması üzerine şöyle konuştu:"BU GÖRÜŞLERİ DAHA ÖNCEDEN ZİKRETMESİNİ BEKLERDİMTecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olarak bu görüşleri çok öncesinden zikretmesini beklerdim. Muhtemeldir ki Yüksek İstişare Kurulu’nda zikretmiş olması icap eder. O Yüksek İstişare Kurulu. Sadece Cumhurbaşkanı’nın eylemlerini meşrulaştırıcı bir görüntü, bir vitrin olarak değerlendirilmemesi icap eder. Oradaki bütün hepsinde tek tek tanıdığım, devlet tecrübesine güvendiğim bütün dostlarımızın gerek o toplantılarda gerek dışarda artık gidişatın yanlışlıkları konusunda adalet ve ekonomi alanında, insan hakları alanında yaşananlar konusunda, mutlaka görüş beyan etmesi gerekir.SİYASİ NİTELİKLİ YARGILAMA SÜRECİNE KARŞIYIMGerek Demirtaş gerek Kavala dosyalarıyla ilgili ise, tutuklu yargılanmalara esastan karşıyım. Eğer bir suçlama varsa uzun süreli tutukluluk telafi edilemeyecek sonuçlar doğurur. Hukukçulara talimat verilmez. Hakimlere talimat verilmez. Bizim anlayışımız şudur; hakimler kendi vicdanlarıyla çalışırlar, savcılar dosyaları vicdanlarıyla oluştururlar. Ama maalesef Türkiye’de yürüyen bütün hukuki süreçlerde, ciddi hukuk zaafları var. O hukuk zaaflarının giderilmesi ve hukuk sisteminin gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız kılınması esastır. Siyasi nitelikli herhangi bir yargılama sürecine esastan karşıyım." cumhuriyet.com.tr

Fahrettin Koca'dan 'yerli aşı' açıklaması

Fahrettin Koca'dan 'yerli aşı' açıklaması figure > Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yerli koronavirüs (Covid-19) aşısına ilişkin açıklamalarda bulundu. Koca, ''TÜSEB desteğiyle Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen Covid-19 aşısının Faz-1 çalışmasında 44 gönüllüye aşı uygulandı. Şu ana kadar ciddi bir yan etki görülmedi'' ifadelerini kullandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yerli koronavirüs (Covid-19) aşısına ilişkin sosyal medya hesabından açıklamalarda bulundu. Koca, şu ifadeleri kullandı:''TÜSEB desteğiyle Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen Covid-19 aşısının Faz-1 çalışmasında 44 gönüllüye aşı uygulandı. Şu ana kadar ciddi bir yan etki görülmedi. İkinci doz aşılama 26 Kasım-14 Aralık tarihleri arasında yapılacak. Güzel haberlerini vereceğim 15 aşı adayı daha var.''/Archive/2020/11/23/185818579-koca-tweet.jpg cumhuriyet.com.tr

Unutulmuşbir klasik: 'ElfdiyarıKralı’nın Kızı'

Unutulmuş bir klasik: 'Elfdiyarı Kralı’nın Kızı' figure > İthaki Yayınları’nın on kitaplık mini serisi “Unutulmuş Fantastik Klasikler”den yayımlanan ve Klasik fantastik edebiyatın doğum ânına şahit olmak isteyenlerin kaçırmaması önerilen kitabında Dunsany; “bir Elf ile bir insanın umutsuz birlikteliği” temasını incelikle işliyor. /Archive/2020/11/23/192113256-ic1.jpgİthaki Yayınları on kitaplık bir mini seri olan “Unutulmuş Fantastik Klasikler”e Elfdiyarı Kralı’nın Kızı ile devam ediyor. Britanyalı yazar Edward John Moreton Drax Plunkett, henüz edebiyat dünyasında “fantazi edebiyatı” diye bir kavram yokken 1905 ile 1919 arasında fantazi öyküleri kaleme almış ve dönemin en iyi yazarlarından biri olarak ün salmıştı. Kendisinden sonra gelen Neil Gaiman, Arthur C. Clarke, Gene Wolfe, H.P. Lovecraft ve J. R. R. Tolkien (özellikle Silmarillion’ı yazma aşamasında) gibi yazarları derinden etkileyen Dunsany’nin en ünlü eseriyse Elfdiyarı Kralı’nın Kızı.Hikâye, Erl lordunun halkının oluşturduğu meclisin artık “bir büyü lordu” tarafından yönetilmek istediğini söylemesiyle oğlu Alveric’i, Elfdiyarı Kralı’nın kızını getirmesi için Elf topraklarına yollamasıyla başlıyor./Archive/2020/11/23/192122506-ic2.jpgSONSUZU KADAR MUTLU YAŞAMAK MI?Bir cadının Elf kılıçlarına karşı koyabilsin diye yaptığı büyülü kılıcı kemerine takıp Elf topraklarına yollanan Alveric, zamanın normal dünyadan katbekat yavaş aktığı topraklarda prensesi bulmak ve gönlünü almak için mücadele eder. Büyülü kılıcının gücüyle Elf muhafızları yener ve prenses de onunla birlikte gelmek isteyince birlikte Alveric’in memleketine dönerler.Normalde günümüz fantastik eserlerinde hikâye burada sona erer genelde. “Sonsuza kadar mutlu” yaşarlar. Fakat Elfdiyarı Kralı’nın Kızı günümüzden doksan altı yıl önce yazılmasına rağmen farklı bir yol izliyor. Mutlu mesut eve dönüyorlar, evet; fakat insanları, havası, canlıları ve hatta “zamanı” dahi farklı olan bir diyardan gelen Elf prensesi, insanlar arasında, insanların toprağında ve onların hızlı geçen “zamanı”nda yaşayabilecek miydi?Aslında birçok okur bu tarz fantastik kitapların mutlu sonuna geldiğinde bu soruyu soruyor olsa gerek. “Peki ya şimdi ne olacak?” Ed Brubaker’ın Incognito adlı çizgi romanda işlediği konuyla bir paralellik bile bulunabilir hatta bu tarz hikâyelerde. “Süper kahramanlığımızı yaptık, kötü adamdan dünyayı kurtardık, peki şimdi ne yapacağız?”İşte, Lord Dunsany daha çok bu konu üzerine eğiliyor ve okurların Tolkien’in eserlerinde (örneğin Beren ile Luthien) genellikle görmeye alışık olduğu “bir Elf ile bir insanın umutsuz birlikteliği” temasını incelikle işliyor./Archive/2020/11/23/192132662-ic3.jpgEDEBİYATTA KENDİNE AİT BİR KRALLIK YARATTIBabil Kitaplığı’nda Dunsany’nin Yann’ın Ülkesi eserine de yer veren ünlü yazar Jorge Luis Broges, Dunsany için “Lord Dunsany, edebiyatta kendine ait bir krallık yarattı,” diyor ve bu söz belki de fantastik edebiyatın en önemli öncülerinden olan Dunsany adına bugüne (2020’ye) kadar söylenmiş en doğru söz olabilir.Çünkü yüzden fazla esere hayat veren Dunsany’nin arkasında bıraktığı krallığın engin topraklarını George Martin, J. R. R. Tolkien ve Robert E. Howard gibi usta isimler daha da genişlettiler, birçok kıtada toprağı bulunan bir krallık oldu bu adeta. Ve 18. Dunsany Baronu’nun kurduğu bu krallık birçok medeniyete ve efsaneye yol verdi.Elfdiyarı Kralı’nın Kızı, klasik fantastik edebiyatın doğum ânına şahit olmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir mücevher.Elfdiyarı Kralı’nın Kızı / Lord Dunsany / Çeviren: Cihan Karamancı / İthaki Yayınları / 224 s. Ömer Ezer

Bülent Arınç'tan Erdoğan'ın sözlerinin ardından 'istifa' açıklaması

Bülent Arınç'tan Erdoğan'ın sözlerinin ardından 'istifa' açıklaması figure > Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi Bülent Arınç, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisiyle ilgili açıklamalarına yanıt verdi. Arınç, ''Ben duygusal bir insanım. Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı'' ifadelerini kullandı. Arınç, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala'nın tutukluluğu hakkında, ''Belki şunu konuşmuşlardır diyerek, bu iddianameleri okuyarak isyan etmiştim. Çocuk bile yazmaz demiştim, cübbeyi bile giyesim gelmişti.. Kavala’nın tutuklu kalmasına hayret ediyorum, Demirtaş’ın da tahliyesi olabilir'' ifadelerini kullandı.Erdoğan, “Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Velev ki geçmişte birlikte çalışmış olsak bile, hiç kimsenin şahsi ifadeleri cumhurbaşkanı ile hükümetimiz ile partimiz ile ilişkili hale getirilemez" dedi.Erdoğan'ın bu çıkışının ardından istifa edeceği iddia edilen Bülent Arınç, Posta gazetesi yazarı Murat Çelik'e açıklamalarda bulundu.Arınç, şu ifadeleri kullandı: - Ben duygusal bir insanım. Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı.- İstifa ettiğim yönünde bazı söylentiler çıkmış ama şu an için bu doğru değil.2.) Bülent Arınç:- Ben başkaları gibi Twitter’dan, Instagram’dan istifa etmem.- Oluşan durumla ilgili, Sn. Cumhurbaşkanı ile bizzat görüşmeyi bekliyorum.3.) Bülent Arınç:- Sn. Cumhurbaşkanı bugün İstanbul’daymış. Programı yoğun. Dolayısıyla bugün görüşemedim. Sanırım yarın Ankara’da olacak ve görüşebiliriz diye düşünüyorum.- Kendisiyle görüştükten sonra gereken neyse onu yapacağım.4.) Bülent Arınç:- Gelişen şartlar altında o konuşmayı yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu kendisinden dinlemek isterim.- Kendisinden dinledikten sonra, "O konuşmanın muhatabı bendim. Bu durumda buyurun istifa mektubumu” diyebilirim.5.) Bülent Arınç:- Benim üzerimden hem Sayın Cumhurbaşkanımız’ın hem de Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) yıpratılmasına izin vermem. Bana yakışmaz.6.) Bülent Arınç:- Daha önce de bazı açıklamalarım üzerine “Bunları söyleyen birinin YİK’te ne işi var” türünden yorumlar yapanlar oldu. Oysa benim yapacak daha çok işim var.- Ama öyle bir noktaya gelir ki bazen, orada kalmaktansa gitmek daha yerinde olur.7.) Bülent Arınç'a sordum:- Görünen o ki, Cumhurbaşkanı görüşmeniz istifanızla sonuçlanacak. Peki sadece Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden mi ayrılacaksınız, yoksa AK Parti'den de istifanız söz konusu mu?Arınç:- Elbette sadece YİK’ten. Partiden neden istifa edeyim? cumhuriyet.com.tr

Türkiye'nin ilk görme engelli müzik profesörüÖnder Kütahyalıyaşamınıyitirdi

Türkiye'nin ilk görme engelli müzik profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi figure > Türkiye'nin ilk görme engelli Profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi. İzmir Devlet Konservatuarı’nda müzik ve keman dersleri veren Kütahyalı, aynı zamanda konservatuvara girmeyi hak kazanan üç görme engelli öğrenciden birisiydi. Türkiye'nin ilk görme engelli Profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi. İzmir Devlet Konservatuarı’nda müzik ve keman dersleri veren Kütahyalı, aynı zamanda konservatuvara girmeyi hak kazanan üç görme engelli öğrenciden birisiydi. Uzun zamandır hastanede KOAH tedavisi gören Prof. Dr. Önder Kütahyalı bu sabah yaşamını yitirdi. Kütahyalı'nın öğrencilerinden Numan Pekdemir, "Onu İzmir Devlet Konservatuvarı’nda tanıdım. Önder hocadan müzik tarihi, keman ve form derslerini aldık. Öğrencileri tarafından çok sevilen biriydi. Ben mezun olduktan sonra da birlikteydik. Gözümüzde filozof gibiydi. Görme engeli olmasına rağmen kendisini çok geliştirmişti. Provalardan önce partisini ezberler sahneye öyle çıkardı. Kendisi şu anki İzmir Senfoni ve Operasının temeli olan İzmir Filarmoni Orkestrasının kurucularındır” diye konuştu.ÖNDER KÜTAHYALI KİMDİR?Önder Kütahyalı, 16 Mayıs 1936’da Tire’de doğdu. Bebekliğinde geçirdiği hastalık nedeniyle görme duyusunu yitirdi. 1952 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nı kazandı. 1958 yılında ‘Keman Asistanı’ olarak İzmir Devlet Konservatuarında Form Bilgisi, Opera ve Bale Tarihi, Çalgı Bilgisi ve Tarihi dersleri verdi. Önder Kütahyalı 1987'de Doçent, 1999’daysa Profesör unvanını aldı. Beş yıl Profesör olarak çalıştıktan sonra Nisan 2004’te Dokuz Eylül Üniversitesi'nden emekli oldu. Kütahyalı, 2003 yılından bu yana “Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı Derneği’nin” kurucu üyesi ide. Cumhuriyet gazetesinde müzik eleştirileriyle ilgili köşe yazarlığı da yapan Kütahyalı, evli ve 2 çocuk babası. ANKA

Türk Ezcacılar Birliği: Aşılar ve tüm ilaçlar, her koşulda herkes içinücretsiz sağlanmalı

Türk Ezcacılar Birliği: Aşılar ve tüm ilaçlar, her koşulda herkes için ücretsiz sağlanmalı figure > Türk Eczacılar Birliği'nden yapılan açıklamada, aşı çalışmalarında gelinen noktanın umut verici olduğu belirtilerek, "bilimsel işbirliğinin önemi anlaşılmalı ve herkesin aşıya erişim hakkı patente kurban edilmemelidir" denildi. Dünya çapında ekonomik, sosyal ve sağlık alanında krizlere sebep olan koronavirüs salgınında gözlerin çevrildiği aşı çalışmalarıyla ilgili Türk Eczacıları Birliği'nden açıklama yapıldı.Açıklamada, aşı çalışmalarında gelinen noktanın umut verici olduğu belirtilerek, "bilimsel işbirliğinin önemi anlaşılmalı ve herkesin aşıya erişim hakkı patente kurban edilmemelidir" ifadeleri kullanıldı.GELİŞTİRİLMEKTE OLAN 100'DEN FAZLA COVID-19 AŞISI ADAYI VARDünya Sağlık Örgütü’ne göre şu anda geliştirilmekte olan 100'den fazla Covid-19 aşısı adayının bulunduğu ve bunların bir kısmının insan deneme aşamasında olduğu belirtilen açıklamada şu bilgilere yer verildi:"Geçtiğimiz günlerde, ara değerlendirmeler sonucu bir firmanın geliştirdiği Covid-19 aşısının beklenen etki değerine ulaştığı bildirildi. Bunun yanı sıra Covid-19 aşısı için çalışmalarını sürdüren farklı ülkelerden de umut vadeden haberler gelmeye devam ediyor. Ancak aşının ne zaman ve nasıl bir planlama dâhilinde yaygınlaştırılacağı henüz belirsizliğini koruyor.Aşı çalışmalarında gelinen nokta umut verici olmakla birlikte; ülkelerin aşıya erişim sıralamasının nasıl belirleneceği, gelişmekte olan ya da yoksul ülkelerin aşıya nasıl ulaşacağı gibi pek çok soruyu da beraberinde getirdi. Cevapları muallak olan bu soruların ise gelecekte pek çok kaosa ve eşitsizliğe neden olabileceğinden endişe ediyoruz. Bunun önüne geçmek adına bilimsel işbirliğinin önemi anlaşılmalı ve herkesin aşıya erişim hakkı patente kurban edilmemelidir."'ÖNCELİKLİ ÜLKE' KAVRAMLARI RAFA KALDIRILMALIPandeminin tek başına bir ülke ya da birkaç ülke ile kontrol altına alınamayacağının ortada olduğuna dikkat çekilen açıklamada "Türk Eczacıları Birliği olarak “öncelikli ülke” kavramlarının rafa kaldırılarak uluslararası işbirliği ve ortak çabaya dayalı küresel çözümlerde buluşulması gerektiğini savunuyoruz. Bu sebeple aşının sağlık çalışanlarını önceliklendirecek, avantajsız gruplar ve yoksul bölgeler geride bırakılmayacak şekilde dağılımı çağrısında bulunuyoruz." denildi.HER KOŞULDA HERKESE ÜCRETSİZ AŞIAçıklamada, "aşıya erişimin temel bir sağlık hakkı olduğuna ve herkes aşıya erişene kadar kimsenin güvende olmayacağı gerçeğine" dikkat çekilerek şu talepler sıralandı:- Tüm ülkeler ve vatandaşlara yetecek sayıda ve hızda aşı üretimi için gerekli altyapılar uluslararası kuruluşlarca desteklenerek oluşturulmalıdır.- Firmalar Covid salgını sırasında tüm patent ve fikri mülkiyet haklarından feragat etmelidir.- Aşı fiyatları insan sağlığı önünde engel olmamalıdır. Aşılar ve Covid’de kullanılan tüm ilaçlar her koşulda, herkes için kamu tarafından ücretsiz bir şekilde sağlanmalıdır.- Aşı ülkelerin ekonomik durumlarına göre fiyatlandırılmalı, üreticiler tarafından yoksul ülkelere ücretsiz olarak sağlanmalıdır.- Üretilen tüm aşıların uluslararası dağıtımı Dünya Sağlık Örgütü tarafından planlandığı gibi yapılmalı ve ülkelerin aşı dağıtımı planları da DSÖ tarafından denetlenmelidir.- Tüm ülkelerde aşı kamu sağlık otoritesi tarafından, belirli bir planlama dahilinde ve denetlenerek dağıtılmalıdır.- Adil bir aşı tahsis mekanizması kurgulanmalı, öncelikli risk grupları tüm dünyada eşzamanlı olarak aşıya erişebilmelidir." cumhuriyet.com.tr

İmamoğlu'ndan iktidara 'deprem'çağrısı:İstanbul’da biriöksürdümütüm Türkiye’nin başıağrır

İmamoğlu'ndan iktidara 'deprem' çağrısı: İstanbul’da biri öksürdü mü tüm Türkiye’nin başı ağrır figure > İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, depremin siyaset üstü bir mesele olarak görülmesi ve tıpkı pandemide olduğu gibi 'topyekun' mücadele edilmesi gerektiğini belirterek, “Bakın; İstanbul’da biri öksürdü mü tüm Türkiye’nin başı ağrır. O bakımdan bir an önce bu süreci harekete geçirmeliyiz. Gerekli önlemler alınmadığı taktirde konuyla ilgili bütün kurumlar, sektörler de dahil hep birlikte enkaz altında kalırız. Gelin bu işi, bu bedeli ödemeden, bu süreci yaşamadan halledelim” dedi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 'Avcılar Kentsel Dönüşüm Bölgesi'nde incelemelerde bulundu. Reşitpaşa Caddesi üzerindeki bölgeyi gezen ve Avcılar Belediye Başkanı Turan Hançerli ile İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman’dan çalışmalarla ilgili bilgi alan İmamoğlu, daha sonra kentsel dönüşüm ve deprem konulu toplantı için Barış Manço Kültür Merkezi’ne geçti. İmamoğlu, İstanbul depreminin, kentin birinci sıra konusu ve sorunu olduğunu vurguladı. Depreminin binlerce insanın yaşamını tehdit ettiğini belirten İmamoğlu, “Bu konuyu çözmediğimiz taktirde, her daim kapıda bekleyen düşman gibi bizi tehdit edecek bir konudur. Bu kadar elzemdir. Bu konuyu bir mecranın, bir grubun, bir kurumun, bir partinin konusu yapmak kadar cahilce bir tavır ve davranış olamaz. Başından beri, bu meseleye bir seferberlik duygusuyla asılmamız gerektiğini ifade ediyorum. Hala da oradayız” dedi./Archive/2020/11/23/174833886-f2676641-da75-4c8f-a1d1-f7d27b05f5db-w.jpgİMAMOĞLU, BAKAN KURUM İLE GÖRÜŞMESİNİ AKTARDIGeçen cuma günü ulaşmaya çalıştığı Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un, Avcılar’a gelirken kendisini yolda aradığını aktaran İmamoğlu, “Tesadüf oldu; buraya gelmeden, arabada beni aradı, dönüş yaptı. Burada bir toplantıya gireceğimi söyledim. Kendileri de Fikirtepe’de bir toplantıda olacağını söyledi. Kendisine hem Deprem Konseyi konusunda hem Fikirtepe konusunda yaşanılan sorunların çözümüyle ilgili somut, net, kararlı bir şeklimizin, şematik yapımızın oluştuğunu ifade ettim. ‘Uygun gördükleri zaman diliminde, nerede olduğunun önemi yok; ister İstanbul’a geldiğinizde, ister Ankara’ya çağırırsınız, ekibimizle geliriz, bunu size aktarırız. Bence, hızlı yol almalıyız’ diye ifade ettim. Sayın Kurum da bana, bunu hemen planlayacağını ve hızlı bir şekilde buluşacağımızı dile getirdi. Bu da beni çok mutlu etti. Teşekkür ederim” diye konuştu.‘İSTANBULDA DÖNÜŞÜMÜN BEDELİ 500 MİLYAR LİRANIN ÜSTÜNDE’Kentsel dönüşüm sürecini, Avcılar ve Silivri’de başlattıklarını hatırlatan İmamoğlu, çalışmalardan çıkan sonuçların bir bölümünü paylaştı:“Birincisi; manzarayı gördük. Yüzde 10 diye düşündüğümüz riskli yapı oranının, yapılan çalışmalarda, neredeyse yüzde 40’lara ulaştığını gördük. İstanbul’da dönüşümün ya da binaların yenilenmesiyle ilgili maliyeti, yaklaşık 500 milyar liraya yakın bir bütçe olarak tarifledi Tayfun Bey. Arkadaşlarımız sürece elbette bilimsel, teknik bakıyorlar ama benim de biraz piyasa tarifiyle bilgim ve oradaki maliyet unsurlarının değişkenliğiyle ilgili tahminlerim var ise, -ki var; hayatım öyle geçti- ben, bu rakamın çok daha yukarısında olduğunu ifade edebilirim. İşte Avcılar’da da 20 yılda yapılanı gördünüz. Bu, bir belediye meselesi değil. Şimdi biz, bu başarılı süreci ana bir gövdeyle, ana bir sistemle tanımladığımız takdirde başka paydaşları da sürecin içine kattığımız takdirde, güvence unsurlarını oluşturduğumuz takdirde, tam bir seferberliğe dönüştüğü anda göreceksiniz Avcılar’da bu ivme, 2-3 katına ulaşacak. Ki buna ihtiyacımız var. Kesinlikle kaybedecek bir vaktimiz yok.”‘16 MİLYON KAHRAMANA İHTİYACIMIZ VAR’Tanımladıkları sistemin içinde herkesin bulunduğunu kaydeden İmamoğlu, şöyle konuştu:“Avcılar’da bir adım atıldı, sürecin önü açıldı. Geçmiş dönemlerden beri verilen mücadeleyi biliyoruz. Hep birlikte bu süreci destekledik. Günün sonunda bir plan süreci, burada süreci kıpırdattı. Ama Avcılar’ın başka yerlerinde, başka konular var, sorunlar var. Plan sorunu var, ruhsatsızlık var... Ben istiyorum ki bir belediyede, Avcılar’da olur, A partisi, bir başka ilçe olur, hiç umurumda değil; bu konu siyasetin üzerinde konuşulsun. Karar verilsin. Hepimiz kahraman olalım.  16 milyon kahramana ihtiyacımız var. Nasıl? Şimdi şu süreçte, basit şematik yapıda bile vatandaşı ikna etmezseniz olma imkanı var mı? Yok. Belediye, bu işe tümüyle inanmak zorunda mı? Evet. Piyasa bu işe inanmak zorunda mı? Müteahhit, inşaat sektörü? Evet. Finans kuruluşları bu işe inanmak zorunda mı? Evet. Burada basit bir Avcılar modelini, İstanbul’un bütününe yaydığımızda, başka avantajlar çıkaramaz mıyız? İnanılmaz avantajlar çıkarırız. Bütün sektörlerin içine katıldığı bir modelle, müthiş bir yol haritası çizmiş oluruz.”/Archive/2020/11/23/174820215-02429568-43f9-4026-81a2-0f520a549ac6-w.jpg‘GEÇMİŞTE SİYASİ POLEMİK HALİNE GETİRİLDİ’Kentsel dönüşüm konusunun geçmişte siyasi polemik haline getirildiğini vurgulayan İmamoğlu, şunları söyledi:“Ne yapıldı? Bazı noktalarda öyle bir hale geldi ki pazarlığa döndü iş. Bir dairenin yerine, iki daire, üç daire, beş daire… Böyle dönüşemez İstanbul. Böyle İstanbul olmaz. ‘Yüz binlerce konut ürettik.’ Başakşehir’de yaptığınız toplu konutlar veya Sancaktepe’de yaptınız, Pendik’te, Bakırköy’de yaptınız. Bu yaptığınız toplu konutlar, kentsel dönüşüm için yapılan binalar değildir. Kentsel dönüşüm demek; Avcılar’da, içinde yaşamakta tereddüt eden 5-6 katlı binayı, gerekiyorsa yine 6 kat olarak, gerekiyorsa toleranslarla dönüştürmek demektir. Başka türlü olmaz. Ne yapacağız? İstanbul’u bir anda 30 milyonluk bir kent mi yapacağız? Her vatandaş bunu bilecek ve hissedecek. O bakımdan süreç çok net. Hiç lafı uzatmaya gerek yok.”‘İSTANBUL'DA BİRİ ÖKSÜRDÜ MÜ TÜRKİYE'NİN BAŞI AĞRIR’Depremle mücadelenin, aynen pandemiyle mücadelede olduğu gibi 'topyekun' verilmesi gerektiğine dikkat çeken İmamoğlu, konuyla ilgili İBB Meclisi’ne sundukları 4 önerinin detaylarını katılımcılarla paylaştı. Depremin, can kayıplarının yanında yüz milyarlarca dolarlık bir ekonomik bedeli olacağını aktaran İmamoğlu, “Bunun altından kalkmamız çok güç. Gerçekten bir bağımsızlık sorunundur. Bakın; insan kaybımızın sayısını veremiyorum. Yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp, bütün Türkiye’yi sarsar. Bakın; İstanbul’da biri öksürdü mü tüm Türkiye’nin başı ağrır. Böyle bir süreçtir İstanbul’daki etki. O bakımdan, böyle bir ortamda, deprem sürecine çok ciddi anlamda sarılmalıyız; böyle bir tramvayı bu şehre yaşatmamalıyız. Bir an önce bu süreci harekete geçirmeliyiz. Tabiri caizse, depremi siyasi gündemden çıkartıp, ‘Bu iş, bizim milli meselemizdir’ deyip, onun dışındaki konuları yine siyasi ortamlarda devam etmeliyiz” diye konuştu‘ÖNLEM ALMAZSAK, HEPİMİZ ENKAZ ALTINDA KALIRIZ’Gerekli önlemler alınmadığı taktirde konuyla ilgili bütün kurumların ve sektörlerin enkaz altında kalacağı uyarısında bulunan İmamoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:“Gelin bu işi, bu bedeli ödemeden, bu süreci yaşamadan halledelim diyorum. Bu önek çalışmayı yapıp, harekete geçirdiği ve bizimle paylaştığı, bizi motive ettiği için, aynı zamanda bizimde katkılarımızla daha da büyümesini arzu ettiğimiz için bütün ekip arkadaşlarıma bu teşekkür ediyorum.  Bu ciddi anlamda bir yüzleşmedir. Vatandaşlarımıza da sesleniyorum: Lütfen bu işle yüzleşin. Bir bebeğimizin, bir çocuğumuzun tırnağı kanasa, içimizi nasıl cız edeceğini hepimiz biliyoruz.  Allah, can kaybından, yuvalarımızın yıkımından korusun.  Avcılar Belediye’mize bu güzel motivasyonundan dolayı teşekkür ediyorum. Yolunda yoldaşız. Hep beraber mücadele edeceğiz. Hep beraber bu sıkıntıyı bertaraf edeceğiz.”/Archive/2020/11/23/174728090-c34eecc4-41c6-4f6d-9bf6-85d1adf08152-w.jpgHANÇERLİ: RİSKLİ KONUT 48 BİNİN 4 KATIAvcılar Belediye Başkanı Ahmet Hançerli de çok çalıştıklarını, çok yol kat ettiklerini ancak yapılacak daha çok iş olduğunu söyledi. Hançerli, şunları dile getirdi:"Bu sorunun altından ne tek başına Avcılar Belediyesi ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne de tek başına devletimiz kalkabilir. Sorun, oldukça ciddi. Çalışmalar yapıldıkça ortaya çıkıyor ki; 48 bin riskli bina az gözüküyor. İstanbul için, bunun 4 katı risk var. Yıllardır unutulmuş, hatırlanmamış ve deprem olduktan sonra hatırlanan deprem sorunu, deprem üzerinden geçtikten sonda unutulmuş geçmiş. Biz, unutmamaya söz verdik. Biz, aradan geçen süre içerisinde de unutmadığımızı gösterdik. Kararlıyız ve bu kararlılığımız neticesinde bir güven oluştu. Bu güvenle de Avcılar halkı, kendi binalarını dönüştürmek için, kentsel dönüşüme girmek için adım attılar ve çokça yol kat ettik.”Avcılar'da 5 bin konutun kentsel dönüşüm sürecine girdiğini belirten Hançerli, “Yaklaşık 65 bin konut daha yenilemek, kentsel dönüşüme sokmak gibi bir zorunluluğumuz, görevimiz var. Bu süreci de İstanbul Büyükşehir Belediye’mizin vereceği katkıyla çok daha hızlı, çok daha etkin yapacağımız biliyoruz. ‘Gerçek sorunlara, gerçek çözümler üreteceğiz’ demiştik. İşte deprem, gerçek bir sorun ve inşallah bu sorunu, sizlerle birlikte, bakanlığımızla birlikte, hükümetle birlikte el ele verip çözeceğiz” dedi. cumhuriyet.com.tr

Üniversite lojmanlarında yangın: Kedi ve kuşöldü

Üniversite lojmanlarında yangın: Kedi ve kuş öldü figure > Elazığ'da, Fırat Üniversitesi'ndeki lojmanlarda 5 katlı binanın 4'üncü katındaki dairede prize takılan elektrik süpürgesinin kısa devre yapmasıyla çıkan yangın, itfaiye ekiplerince söndürüldü. Dumandan etkilenen 6 kişi hastaneye kaldırılırken, 1 kedi ve kuş öldü. Yangın, akşam saatlerinde Fırat Üniversitesi'ndeki lojmanlarda bulunan 5 katlı binanın 4'üncü katındaki dairede çıktı. İddiaya göre prize takılan elektrik süpürgesinin kısa devre yapması üzerine mutfakta başlayan yangın, kısa sürede evin tamamına sıçradı. Daireden yükselen alevi ve dumanı gören çevredekilerin ihbarı üzerine olay yerine itfaiye, sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. İtfaiye ekiplerince yangını söndürmek için çalışma başlatıldı. Çalışmalar sırasında dumandan etkilendiği belirlenen 6 kişi, binadan çıkarılarak sağlık ekiplerine teslim edildi. Yaralılar, ilk müdahalenin ardından hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı. Yangın, itfaiye ekiplerinin çalışmasıyla kısa sürede söndürüldü. Bir kedi ve bir kuşun öldüğü yangında daire, kullanılamaz hale geldi./Archive/2020/11/23/173911532-yanginda-6-kisi-dumandan-etkilendi-kedi-ve-kus-oldu_1.jpg/Archive%5C2020%5C11%5C23%5C173912642-yanginda-6-kisi-dumandan-etkilendi-kedi-ve-kus-oldu_3.jpg/Archive%5C2020%5C11%5C23%5C173913064-yanginda-6-kisi-dumandan-etkilendi-kedi-ve-kus-oldu_4.jpg DHA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter