News - Haberler
İpek Erdem: Dağıldım ve dağıttım
Türkçe Haberler En Son Başlıklar İpek Erdem: Dağıldım ve dağıttım Biz "facetime"da tanıştık. Önce mesafeliydik. Sonrasında rahatladık, anlaşılır olmanın emin adımlarıyla ilerledik...Yazdığı oyundan, bu sene üzerine çalışmaya başladığı performans sanatından ve işi gereği bedenini, anatomiyi daha iyi tanıyabilmek için katıldığı yoga eğitiminden heyecanla bahsetti. Dizilerden, Kapadokya’da düzenlediği caz festivalinden, hayat yolculuğundan da.Bir sorumla daha önce hiç bahsetmediği bir dönemini açtı İpek Erdem. “18 - 23 yaş arası epey dağıttığım bir dönem oldu” diye başladı anlatmaya. Bildik hikâye aslında; gencecik yaşta şöhret olan bir insan, kaldıramadığı ağır bir yük, sığınılan sanal bir dünya.- Değişik bir yolculuğa çıktın hayatta.Evet. Aslında bu yol 21 yaşımda başladı. Kendimi dinlemem, tanımam gerektiğini farkettim. O günden bugüne bana ait olmayan toplumsal ve evrensel ne kadar şey varsa kurtula kurtula kendimi tanıdım, kabul ettim. Ne kadar kabul ettiysem o kadar -çoğu zaman cesaret ederek- yoluma girdim. Tabii ki bugüne kadar yürüdüğüm bütün yollar da bana aitti. Ama bugün tam olarak içimden gelen yolun başlarındayım. Öğrenmeye ve yola devam…- Ne oldu 21 yaşında da bunu farkettin?18 yaşımda ünlü olmak beni fazla yordu ve sarstı. Dolayısıyla çok hoşuma da gitmedi. Üç sene sonra o kadar dolmuş ve yorulmuştum ki tek başıma tatile çıktım ve günlerce sessiz kaldım. Hiç unutmuyorum 4. gün sabah uyandığımda ruhumla, kendimle karşılaşmıştım ve o gün bugündür içimden gelen sesi, sezgilerimi, kalbimi dinleyerek yaşıyorum.- İstemeden başlamadın herhalde.Hayır tabii ki, okula faydası olur diye başladım. Para kazanacaktım, beni rahatlatacaktı. Çekimler hafta sonuydu, okulumu etkilemeyecekti. En önemlisi de çok hayran olduğum Perran Kutman oynuyordu. Yarı zamanlı garsonluk teklifini kabul etmek gibiydi benim için. Ünlü olacağımı hiç hesaba katmamıştım. Bursa’dan İstanbul’a gelmek 18 yaşında yeterince güçlü bir adaptasyon süreciyken kıymetli hocamız Yıldız Kenter’in olduğu bir devlet konservatuvarında okumak, üstüne hiç beklemediğim bir ün… Kaldırması kolay olmadı. Bence genel olarak ilk tanındığınız zaman kaldırması kolay bir durum değil.- Biraz bilinmek, tanınmak çok güzel duygular değil mi?Orası ayrı. Sanırım şu sebepten, babam Bursa’da tanınan bir insandı. Ne yapsam kulağına giderdi. Bu da hoş değildi tabii. Özel ve özgür bir alanım neredeyse yoktu. Tam üniversiteyi kazandım, İstanbul’a geldim “hey özgürlük” derken diziye başladım. Bu sefer herkes tanır oldu. Bundan dolayı da tanınmak bana başlarda iyi gelmemiş olabilir. Herkes için böyle değil elbet. Ben etkilendim. Açıkçası beni çok cezbetmedi. Şimdi ise bu süreçten bana kalan duygu, seyirci ile aramdaki bu kıymetli bağı sevmem.- Bursasporlu Haluk Erdem’in kızısın, değil mi?Evet, ailenin asıl yıldızı o. Çok severim babamı.BAĞIMLIYDIM, DESTEK ALDIM- Nasıl geçti o ilk zamanlar?Dengem şaştı, kaldıramayacağım kadar çok fazla yükün altına girmiş oldum. E bir taraftan ergenlik dönemimdeyim. (Tam da zamanı aslında.) Dağılmaya ve dağıtmaya başladım. 18-23 yaş arası biraz rock’n roll geçti. Çok fazla içer olmuştum. Sonra gitgide kendimi kaybedince bu hoşuma gitmedi ve toparlanmaya karar verdim.- Psikolojik destek aldın mı?Bir arkadaşım gittiği bir bağımlılık danışmanından bahsediyordu. Dikkatimi çekiyordu. Toparlanmaya karar verdiğim gün aklıma geldi ve direkt ona gittim. Terapi 9 ay sürdü. Çok da güzel geçti. Doğru hissetmişim. 13 sene oldu içmeden, sağlıklı bir hayat yaşıyorum. Çok da memnun ve mutluyum. O zamandan beri bir rehberim var. Hayatımın en kıymetli büyüklerinden biridir. Emeği çoktur bende. Daha da çok akıl danıştığım, dinleyerek öğrendiğim büyüğüm oldu.- Kimlerden yardım alıyorsun? Hem kişisel hem mesleki anlamda.Mesleki anlamda sizin tanıyabileceğiniz Şebnem Sönmez var. Tüm karakterlerime elinin değmesi bana uğurlu gelir. Elveda Rumeli’de de beraberdik, hayat bizi hep bir araya getirir. Bundan dolayı çok mutluyum. Kişisel olarak artık herkesten ve her şeyden öğreniyorum, bahsettiğim büyüklerimle de ilişkim sürüyor.- Kendini bağımlı hissedecek kadar mı içiyordun?Bir sorun olduğunu düşünecek kadar. Doğru adresin de orası olduğunu hissettim. Türkiye’de pek bilinen bir hastalık değil. Fakat bağımlılık altı kuşak geriden gelebilecek genetik bir hastalık. Bunun alkol, uyuşturucu, kumar olması gerekmiyor. İnsan, yemek, şeker, karbonhidrat, iş, alışveriş, oyun, sosyal ağlar her şeye bağımlı olabilirsiniz. Aslında günümüzde birçok insanda var ve daha çok bilinir olmaya başladı. Ben sadece bende olduğunu biliyorum ve iyileştirmeyi seçiyorum. Çünkü en sevdiğim hal sağlıklı yaşam oldu. Ailemde de içen olmadığı için zaten uzun sürmedi içme sürecim. Toleransım çok düşük ve sevmiyorum.- Bunun üstesinden gelebilmek ne büyük bir azim aslında.Benim için çok zor olmadı. Çünkü içmemeyi, ayık ve temiz olmayı daha çok sevdim. Bunu tercih ettim. Ha ama ilk bir kaç sene iyileşme süreci her ne kadar memnun olsam da kolay değildi.- Neyini sevdin?Hayattan kaçmayı değil de yaşamayı çok sevdim. İşime daha iyi odaklanıyorum. Öğrenmeye ve gelişmeye ayırdığım zaman arttı ve daha kaliteli bir hale geldi. Daha fazla üretir oldum.- Dostların veya ailen destek oldu mu?Aileme dokuzuncu ayda açıkladım. Bu zorlukları yaşadığım ve bilmedikleri için üzüldüklerini ama içinden tek başıma, bu şekilde çıktığım için de yaptığımın olağanüstü bir şey olduğunu, sevindiklerini söylediler. Zaten en büyük şanslarımdan biri annemin ve babamın bana böyle kritik durumlarda hiç kızmaması. Her zaman sakin sakin, konuşarak anlaştık. Her zaman da bana güvenmişlerdir. Dostlarımla o dönem çok bir arada değildim. Olumsuz hiçbir tepki de almadım. Daha çok tek başıma geçirdiğim bir seneydi ilk senem. Sonra zaten Makedonya’ya çalışmaya gittim. Ama yaşadığım konservatuvar dönemi çok özeldi. Arkadaşlığımız devam ediyor.- Ailen bu dönemi nasıl ve neden bilmiyordu.Bilseler müdahale edeceklerini düşündüğüm için beraberken hiç çaktırmadım. Çünkü deneyimlemek istiyordum. Onlar Bursa’da yaşıyorlardı. Ben İstanbul’da çok yoğundum. Bu yüzden farkedemediler.- Sen, en ana yoldayken, en çok kazanabilecekken, daha doğru bir yol uğruna herşeyden vazgeçebilecek kadar güçlüsün.Benim için mutluluk bu çünkü. Kendi yolumda olmak. Aksini yapamıyorum. O yol beni çok ilgilendirmedi.- Ün ve popülerlik mi?Evet. Galiba öyle bir mefhumum yok. Ben sanat ve işimi geliştirmek ile ilgilenmeyi seviyorum. Hele ki Hayat Bilgisi döneminden sonra aşırı hızlı ilerleyen süreç çok da beni cezbetmedi.- Bütün geçiş dönemine şahit oldun gibi.Biraz öyle. 2003 yılında 59 dakika çekiyorduk, 2004’te 90 dakikaya çıktı süremiz. Uzaylı görmüş gibi olmuştuk. Şimdi diziler 150 dakika. Bence 1 haftada 150 dakika dizi yazmak, yönetmek ve oynamak çok sağlıksız bir durum. O zamandan bu yana her şey çok hızlı değişti. Eskiden tiyatrocular dizilerde oynamayı sevmezlerdi hatta.- Doğru, pek tercih edilmezdi.Yüzlerinin eskimesini istemezlerdi. Bir de ünlü olmak bugünkü gibi değildi. Herkesin olmayı düşündüğü, bildiği, ilgilendiği bir şey değildi. Şimdi herkes ünlü, sosyal medya var, gençler her şeyi biliyorlar. Bir süre sonra ‘dizi olmazsa yaşayamam’ kaygısına düştük.- Popülerliği yitirmeme adına herhalde.Sadece o da değil. Öyle bir algıya geldik ki işte, ki bu da normal… Tiyatrodan para kazanılmıyor düşüncesine kapıldık. Ve tamamen algımız dizide oynamaya kaydı. İşin kötüsü tamamen sanatı bırakıp inanılmaz bir kaygıyla yaşamaya başladık. Biz aydın sayılan, okuyor görünen insanlar olarak şunu kaçırdık bence. Baktığımızda dünyaya neredeyse bütün önemli sanatçılar ağır bedeller ödemiştir. Nâzım Hikmet mesela sürülmüş, hapis yatmış.. ve yazmaya devam etmiştir. Neredeyse hepsi sürülmüş, hapse girmiş, parasız kalmış. Biz de kirayı ödeyemeyeceğiz diye geberiyoruz korkudan. Ben de bu kaygılara düştüm. Yine de sadece para kazanmak için istemediğim bir işte oynamadım. Evimden vazgeçebilirim. Ev ve para gelir. Ekonomik olarak küçülebilen biriyim. İlgi alanlarımın da parayla pek bir ilgisi yok. Ayrıca para kazanabileceğimiz çok alan var. Sektörün de artık beni tatmin etmediğini fark ettikçe oyunculukla ilgili unutttuğum, güncel olmadığım alanlar keşfettim. Çünkü beni ilgilendiren şeyin sadece oynamak olduğunu anladım. Tiyatroya döndüm. Orada da bazen hüsrana uğradığım oldu./Archive/2020/11/14/210855531-cmt-ipek-max.jpg- Acaba çıtan çok mu yüksek?Yok, inan değil. Ben sadece çok çalışkanım. İşimi iyi yapmak, herkesin aynı özende olmasını ve işin de iyi olmasını istiyorum. Aslında olması gerektiği gibi. Bak, bir oyunda oynamaya başladım, üstelik sonradan girdim. Neredeyse dramaturjisini bile yapmamışlardı. Senelerin tiyatrocularından “ya İpek’çiğim biz de bir zamanlar böyleydik de, artık ipin ucunu bıraktık” ları duydum. Biraz tembeliz bence ve almamız gereken birçok sorumluluğu almıyoruz. Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki meslek olarak hiç desteklenmeyen bir ülkede oyuncu, sanatçı olmak gerçekten çok zor. Hiçbir yerden nefes alacağımız bir alan tanımıyorlar maalesef. Ama bu da bir özür değil bence. Çünkü anladığım kadarıyla neredeyse sanatçının desteklendiği dönem yok denecek kadar az.TİYATROLAR KAPANMAK ÜZERE- Hangi tiyatroları beğeniyorsun?Galata Perform, Kumbaracı50, Moda Sahnesi, Tiyatro Adam, Emek Sahnesi, performans ekipleri… çok var ve malesef şu anda birçok alternatif tiyatro zor durumda, kapanmak üzere.ARTIK KENDİMİ KAYBETMİYORUM- Peki ikili ilişkiler?Çok aşık oldum, çok sevdim, sevildim. İlişkilerim de güzel geçti hep. Hâlâ da kıymetliyizdir birbirimiz için. Arkadaşlığım, dostluğum devam ediyor.- Neden bitti aşklar peki?Herşeyden önce ben mesleğine aşık biriyim. Muhtemelen bugüne kadar aşık olduğum zaman karşı tarafta kayboluyordum. Kendimden uzaklaşmak da iyi gelmiyordu ve tek başıma daha iyi üretiyordum. Bununla beraber artık yollarımızın çok da aynı olmadığını gördüğüm noktada sevdiğim için ne onun hayatını ne de kendi hayatımı zorlaştırmak istedim. Artık kendimi kaybetmiyorum. Bu yüzden sadece sevgili değil tüm ilişkilerimi daha sağlıklı yaşıyorum. Bir de kalıp düşüncelerle de bakmıyorum ilişkilere. Hiçbir şey bitmez. Form değiştirir. Yollarınız kesişmiştir ve bir gün değişebilir, tekrar kesişir...BERLİN YOLUNDAYIM- Şimdi bir ilişkin var mı?Yok.- İstiyor musun peki?Bu veya herhangi bir konuda bekleyen, arayan bir insan değilim. Açıkçası mutluluğu buna bağlamıyorum. Bir gün biriyle kendiliğinden yollarımız denk olabilir ve uzun yıllar devam edebilir, kısa da sürebilir. Hayat güzel ve onunla, içindeki birçok şeyle ilişkim iyi, memenunum. Şu anda tamamen yeni kurduğum hayata ve işime odaklanmış durumdayım.- Bahsetsene biraz.Dizilerin durumu garipleştikçe dediğim gibi oyunculukla ilgili diğer alanları araştırmaya başladım. Bir baktım kısa filmler var, dünyayı geziyorlar. Performans sanatı çok evrensel bir dil ve çok da sevdim. Dünyayı görmeye başladım, açıldım. İki sene evvel Berlin girdi hayatıma.- Nasıl oldu?Bir arkadaşım “Almanya’da burs ister misin” dedi. Niye, nereden, araştırdım. Türk sanatçılarını destekliyorlarmış. Sonra Galata’da bir Pazar sabahı Tiyatro Frankfurt karşıma çıktı. Beraber çalışmaya niyetlendik. Oyun provasına girdik. Provanın sonlarında reddedemeyeceğim, beğendiğim bir dizi teklifi geldi. Bu yüzden Almaya’ya oynamaya gidemedim. Yine hesaba katamadığım bir durum. Allah’tan kastlı oynuyorduk. Ama çok kıymetli bir bağımız oldu ve geçen yaz uzun bir Avrupa seyahati yaptım. Oralala ilgili bilgilerimi güncelledim. Kendiliğinden hoş gelişmeler oldu, işimle ilgili insanlarla bağ kuruldu. Derken o zaman tanıştığım, Viyana’da yaşayan prodüktör ve organizatör Nazmi Ateş geçtiğimiz Nisan ayında beraber bir şey yapmak istediğini söyledi. Hemen kabul ettim. Üstüne Tiyatro Frankfurt’un kurucusu sevgili Kamil Kellecioğlu da çalışmak istediğini yineleyince bana oraya doğru yol göründü. Farklı yerlerde, farklı kültürlerde yaşamayı, öğrenmeyi seviyorum. Şu anda önümüzdeki sezon için tek kişilik bir oyun yazıyorum ve ikisinin ortası Berlin’de yaşamaya hazırlanıyorum. Çünkü sanatçı vizesini bir tek Berlin veriyor. Biraz da oradaki Türk ve yabancı seyirci ile bir araya geleceğim, sanatçı arkadaşlarım ve ekiplerle çalışacağım. Bakalım pandemi ve hayat ne zaman izin verecek. Biz Ekim diyoruz.- Şimdi Kaş’ta yaşıyorsun, değil mi?Evet, annemle. Daha güzel bir yerde olamazdım. Hele ki yazma sürecinde. Araştıracağım ve üstüne çalışmam gereken o kadar çok şey var ki…Tam kamp yeri.- Yine en zor yoldasın yani.Zor yoldayım, evet. Ama ben kıyafet de seçerken, ev temizlerken de ne yaparsam yapayım ıncık cıncık yapıyorum. Ne yapayım, böyleyim. Çok meraklıyım. İşin hakkını vermek istiyorum. Aksi zor oluyor benim için.- Saçlarını neden kestirdin ve neden her yerde haber oldun?Instagram’daki paylaşımımda içsel sebeplerini anlattım. Bir de iş kısmı var. Yazdığım karakteri kısa saçlı oynayabilirim. Oynayacağım zaman kestirsem ve iyi olmasa uzatacak zaman olmadığı için hoş olmayabilir. Açıkçası içimden geleni yapma cesaretini göstermek zorunda olmamın sebebi buydu. Benim için ciddi bir cesaretti. Başkası için olmayabilir. Gidişatım da belli… Bu sene iş yapmakla ilgili bir beklentim de yok. Çünkü yazmak tüm zamanını isteyen bir şey biliyorsun. Bu kadar haber olmasının sebebi Barbie ve sarışın olarak akıllara kazınmam olabilir. Birçok kadın oyuncu da saçını kısa kestirdiğinde her yerde haber olmuştu. Demek ki ilgiliyiz böyle şeylere. Ama magazinde yer alacağı hesap etmediğim bir şey değildi. Beklemiyordum, çok şaşırdım. Hiçbir zaman magazinel bir insan olmadım çünkü.-Nasıl magazinel bir insan olmadın, sevgilinle de mi görüntülenmedin?Birkaç kere görüntülendiğim oldu. Ama magazinle ilgili olmadığım için iki taraf da birbiriyle ilgilenmedi sanırım.- Peki ileri de nerede görüyorsun kendini?Oyun yazmaya, sahnede, sinemada, dizide, sokakta oynayabileceğim her yerde oynamaya ve performansa devam edeceğim. Bunun dışında aklıma birçok fikir geliyor. Karikatür, çizgi film, senaryo, okul… Bazılarını yapamam tabii. O işi yapan arkadaşlarımla paylaşacağım. İşte böyle bilgi, birikim, üretim arta arta gidecek ve bir süre sonra da bir şekilde aktarmaya başlayacağım sanırım.-Evet daha önce de oyunculuk dışında bir çok şey gerçekleştirdin değil mi? Kapadokya’da caz festivali gibi.Evet bazı ilgi alanlarımı o kadar yoğun araştırıyorum ki böyle fikirler zıplayabiliyor ve bazılarını gerçekleştirebildim. Güzel bir festivaldi. İki sene yapabildik. Sonra ülke zor zamanlara girdi ve devam ettiremedik. Fatih TürkmenoğluGirişinin yasak olduğu tersaneye kaptan oldu
Girişinin yasak olduğu tersaneye kaptan oldu Fotoğraf: Vedat ARIKDünyanın yaşayan en eski tersanesi...Bir dönem HaliçPort projesi kapsamında özelleştirilmesi ve AVM'ye dönüştürülmesi de planlandı işte tam o dönemde özelleştirilmemesi için çabalayan ve içeriye alınmaları yasak olan Sinem Dedetaş şu anda tersanenin dümeninde. Sinem Dedetaş bir yılı aşkın süredir 169 yıllık İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Hatları AŞ'nin genel müdürlük görevini yürütüyor. Şehir Hatları bünyesindeki ve Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında kurulan Haliç Tersanesi ise Dedetaş için ayrı bir önemde.2014-2016 yılları arasında TMMOB Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı döneminde tersanenin kapanmaması için dışarıda mücadele ederken içeriye girmeleri bile yasak olan Sinem Dedetaş, şimdi bu görevde olmayı “mucize gibi bir şey” diye tanımlıyor. Sinem Dedetaş, göreve geldiği günden bu yana Moda ve Barış Manço vapurlarını onarıp yeniden denizle buluşturmuş. 2021'de seferlere başlayacak deniz taksilerin tasarımını bizzat yapmış. Yeni projeleri heyecanla anlatan İBB Şehir Hatları AŞ Genel Müdürü Sinem Dedetaş ile hedeflerini konuştuk.* Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz, hayalinizdeki meslek bu muydu?- İlk tercihim gemi mühendisliğiydi. Tam hayalimdeki meslek buydu. Mekanik şeyleri çok sevdiğim için mühendisliğe yatkındım. Eskişehirliyim ama çocukluktan bu yana denizle iç içeydim. İkisini birleştirince bilerek ve isteyerek İTÜ Gemi İnşaatı ve Gemi Deniz Bilimleri Fakültesini seçtim. Orada yüksek lisans da yaptım. Okul biter bitmez işe başladım. İşin mühendislik, dizayn, finans, Ar-Ge kısmı dahil olmak üzere her alanında çalıştım, sonra kendi şirketimizi kurduk, STK tarafında da Gemi Mühendisleri Odası'nda başkanlık yaptım.* Gerçi bu işin her alanında çalışmışsınız, bir kadın olarak hiç mi zorluk yaşamadınız?- Ben karşılaştıklarımı zoruluk olarak tanımlamadım hiç. Bir sorun varsa çözülmesi gerekiyor. Benim yaklaşımım hep bu oldu. Buraya gelince nereden geldi bu kadın tarzı sorgulamalar yaşamadım. Sanki daha önce de buradaymışım gibi hissettim. Çalışma arkadaşlarım da aynı şeyi hissetmiş. Bu belki daha önce tersaneyle olan ilişkimden de kaynaklanıyor. Oda başkanlığım sürecinde tersanenin kapatılması AVM, otel projesine dönüştürülmesi gündemdeydi. Geliyorduk ama girişimiz yasaktı. Ama dışarıda dayanışmanın bir parçası olarak destek veriyorduk. Burası dünyanın yaşayan en eski tersanesi. Hem tarihi ve endüstri birikimi olan üretebilen bir yer. Buralar elden gitmesin yaşasın diye mücadele ettik. İki tersaneyi kaybettik ama Haliç üzerinde bir güç sağlayabildik.MUCİZEVİ BİR HİS* Yani girişinizin yasak olduğu tersanenin başına geçtiniz.- Aynen. O muazzam bir şey. Mucize gibi hissediyorum. Bu kadar korumaya çalıştığımız bir yere icracı olarak gelmek hem birlikte mücadele ettiğim arkadaşlarım adına da büyük bir sorumluluk... O an dedim ki tamam şimdi buradayız artık. Tersanede fayda anlamında yapılması gereken ne varsa artık yapabiliriz. O çok güzel ve mucizevi bir his. Gece gündüz o sorumluluklarımızı yerine getirmek için çalışıyoruz.45 GEMİNİN BAKIMI YAPILDI* Göreve geldiğiniz günden bu yana hangi projeleri hayata geçirdiniz?- Buranın tersane vasfında kalması için göreve gelir gelmez başkanımızla (Ekrem İmamoğlu) konuştuk. O da destek verdi. Bir taftan kamuya açılması konusunda İBB'nin diğer kuruluşlarıyla çalışmalarımız var. İnsanların burayı görmesi gerekiyor. Yaşayan bir müzecilik olabilir. Tersane alanı olarak kullanılmayan bir bölümünün tamamen kamuya açılması olabilir. Tersanede göreve geldiğimizden bu yana 45 geminin bakımını yaptık. Burada Şehir Hatlarımız'ın vapurları da var. Ama daha önce dışarıya kapatılmış burası. Şimdi Kıyı Emniyeti'nin ve başka kurumların da gemi bakım işlerini alıyoruz. Yeni gemi inşa projeleri geliştiriyoruz. Daha da önemlisi bizim Deniz Taksi projemiz var. Onu da burada yapmak için girişimlerde bulunduk.* Kamuya açılacak bölümde planlar netleşti mi, neler olacak?- Çok net değil. Denizcilikle ilişkili bir müzeciliğe ev sahipliği yapmak istiyoruz. Son zamanlarda heykeltraşlarla çalışmaya başladık. Kütüphane okuma alanları.. Şimdi tersaneyi hem staj, hem mesleki anlamda dışarıya açarken insanların da ilgisi oluşuyor.ÇOCUKLAR İÇİN OYUN ALANI* Şehir Hatları'na gelelim orada neler yapıyorsunuz?- Moda, Barış Manço vapurlarını onardık yeniden denizle buluşturduk. Moda'nın içine ilk defa çocuklar için oyun alanı kurduk. Çok iyi tepkiler aldık. Çocukların da denizle ilişkisini kurmak istedik.Tabi pandemi yüzünden yolcu sayılarında yüzde 50 kayıp var. Geçen yıl 42 milyon kişi taşıdık, bu yılı 21 milyon civarında kapatacağız. Üç aylığına vapur ücretlerini 5 kuruş yaptık ve çok iyi tepki aldık. Sefer sayılarında azaltmadık. Yolculardan da bu anlamda bize şikayet gelmedi./Archive/2020/11/14/212312038-sinem-dedetas-sehriban-kirac.jpgSinem Dedetaş, Şehriban Kıraç'a konuştu.DENİZDE BİRLİKTELİK* Şikayet ettikleri konular var mı?- Vapurda sigara. Yasak olmasına ve uyarılarımıza, tabelalara rağmen içenler oluyor. Bir de yolcularımız Şehir Hatları mı , İDO mu, motorcular mı, diğer firmalar mı diye genelde karıştırıyorlar. Burada bir birlikteliğe ihtiyaç var. Yolcuların yüzde 50'sini biz taşıyoruz. Ortak iskele kullanımı, tarife birlikleri gibi bazı şeyleri birlikte yapmayı konuşuyoruz. Şehir Hatları'nın elindeki vapur sayısı ne yazık ki düşmüş. Elimizde 21 tane vapur var. Küçük vapurlarımız başka belediyelere hibe edilmiş. Daha fazla sefer yapmak isteseniz de elde vapur yok. Kiralamak durumunda kalıyorsunuz. Ya yeni bir vapur inşa etmeniz lazım. Modeller üzerinde çalışıyoruz. 2021 için bir hat daha açacağız.Deniz Taksi'nin de tasarım aşaması bitti, üretime aralık ayı gibi başlayacağız. Yazın da devreye koymayı planlıyoruz.VAPURDA SPOR YAPILACAK* Vapurlar içinde çocuk alanı dışında farklı aktiviteler görecek miyiz?- Farklı istekler var. Kukla tiyatrosu olacak. Stand-up istekleri var. Spor etkinliği planlıyoruz. Deneme yaptık. Spor AŞ ile birlikte yapacağız. Oturduğunuz yerden esneme ve germe hareketleri olacak. Aktifiteler için çok dikkatli davranıyoruz. Memnun olan kadar olmayan yolcularımız da var, dengeyi tutmak zorundayız.* Göreve geldikten sonra kadın çalışan sayısı arttı mı?- Şehir Hatları'nda 21 kadın çalışandan 35'e çıktık. 5 tane kadın gemicimiz oldu. Bu da ilk olunca ses getirdi. Bu oda başkanlığında da olmuştu. Buraya ilk kadın genel müdür... Erkek gelince şaşırmıyorlar da kadın gelince şaşırıyorlar.* Bir başarı değil mi ama bu?- Cinsiyetten bağımsız insanların yaptıkları işlere bakmak lazım. Bunların konuşmadığı zaman kendimizi tamam ve gelişmiş gibi hissedeceğiz. Cinsiyetten bağımsız olarak birileri için pozisyon yaratmak değil, ihtiyacımız olan liyakat sahibi elamanı alıyoruz.BAŞKAN DIŞARIDA GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ* Ekrem İmamoğlu ile çalışmak nasıl bir duygu?- Başkanımız çok çalışkan biri. Biz ekip olarak yakalamaya çalışıyoruz. Çok net, kibar ve güler yüzlü. Dışarıda göründüğü gibi. Çok iyi takip ediyor. Şimdiye kadar unuttuğu hiç bir şey görmedim. Ayaküstü şunları şunları yapalım dediği şeyleri bile muhakkak takip ediyor. Denizi de çok seviyor ve oradaki payı artırmak istiyor.Bizim günde ortalamada 620 seferimiz var. Hizmet tarafını biraz işletme tarafıyla yani tersaneyle destekleyeceğiz.ÇELLO ÇALARIM, YÜZERİM* Biraz daha özel sorulara geleyim ne tür tutkularınız var?- Her şeye ilgim var. Beynimin iki yanının çalışmasıyla ilgili bir durum sanırım. Her ne kadar mühendis yanım olsa da sanatla da çok ilgiliyim. Çello çalıyorum. Liseden bu yana lisanslı yüzücüyüm. Biniciliğe ilgim var. Minyatürle bir dönem uğraştım. Yine o alana da dönmek istiyorum.Mesleki olarak araçların her türlüsü ilgimi çekiyor, gemiler arabalar, tren.. Mesela Deniz Taksiler benim tasarımım.* Bu aralar baş ucu kitabınız hangisi?- Şimdi ABD tarihini okuyorum. Felsefeci Ahmet Aslan'ı okuyorum. Murakami'yi okuyorum. Yani tek bir başucu kitabım yok iki üç tane okuyorum.* Ne izliyorsunuz?- Polisiye ve bilim kurgu çok seviyorum. Çocukluğumdan beri Anime hayranıyım. Çizgi filim alışkanlığım sürüyor. Hayao Miyazaki hayranıyım.* Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?- Ne geliyorsa başımıza gelir dağılımı eşitsizliğinden geliyor. Her anlamda eşit, hakların da eşit paylaşıldığı bir dünya olsa çok güzel olur. ŞEHRİBAN KIRAÇKenanİmirzalıoğlu seni alıyorsa hiçkaçırma evlen
Kenan İmirzalıoğlu seni alıyorsa hiç kaçırma evlen - Paranın mutlulukla alakası olmadığını ve 10 yıl süren gerçek aşkınızla en parasız günlerinizi beraber yaşadığınızı anlatıyorsunuz. O günlere dönelim mi?Bana geri dön desen yine o günlere dönerim. Çünkü o günler maddiyatın bu kadar değeri olmadığı maneviyatın, duyguların daha değerli olduğu yıllardı. Yaşanan çok güzel bir aşktı 10 yıl sürdü. En parasız dönemimizdeydik, para hiç önemli değildi. Villalar, havuzlu evler son model arabalar bunların hiçbiri umurumuzda değildi. O veterinerdi ben tiyatro oyuncusuydum. O dönemler yeni yeni tanınmaya başlamıştım ama bunu paraya dönüştürememiştim. Hatta bir gün ona dedim ki şan şöhret oldum ama hiç para kazanamıyorum. O da çünkü sen hiç para istemiyorsun sadece başarı istiyorsun. Senin hatan burada demişti. Sonra istedim ve de yavaş yavaş para kazanmaya başladım. Amma velakin şu andaki durum mu desen o zaman mı desen bir kere aşk olduğu için çok güzel ikincisi o zaman ki dönem daha güzeldi benim için.- Peki o aşk nasıl bitti?Eee o aşkın yaşı benden küçüktü. 10 sene boyunca çok güzel gitti ancak artık evlenmesi ve çocuk sahibi olması gerekiyordu. Bu doğanın kanunu. Benim iki kızım vardı. Asla evlilik düşünmüyordum. Üçüncü evliliğimi bitirdiğim dönemde tanışmıştık. Karşılıklı konuşarak anlaşarak ayrıldık. Ama hâlâ eşiyle de birlikte görüşürüz. Bizim hayatımızda o dönem çok önemlidir o da bilir ben de bilirim. Onun değerini de veririz her zaman. Hiçbir zaman kırılmadık bir yerde bitti ve başka bir evreye dönüştü ilişkimiz. Yaşadığımız aşkı o da unutmadı ben de unutmadım. Çok güzel yaşadık.- İlişkinizi bitirirken çok net ve saygılı davranmışsınız her ikinizde. Neden biz kadınlar ağırlıklı olarak aşk ilişkisini bitirirken net davranmıyoruz?Hatta çok açık söyleyeyim o ilişkimizi bitirmek istemedi ki onun bitirmesi gerekiyordu çünkü yaşamı için gerekliydi. Özellikle söyledim beraberliğimizi bitirelim senin hayatından çalmayayım diye. Daha gençti ve önünde yaşaması gerekenler vardı.KARAKTERİMDE ALDATMA YOK- Sevgi de bu değil mi?Sevgi böyle bir şey evet. Karşılıksız. Karşındakinin iyiliğini istemek. Canımız acımadı mı? İkimizin de acıdı ama doğru yaptığımıza inandık ki hâlâ görüşüyoruz.Kadınlar neden bitiremiyor soruna geri dönersek benim babaannemden, yaşadığım aileden, Büyükada’dan, Rum ermeni mozaiğinden dolayı biraz daha Batı'ya dönüğüm. Onlarda da böyledir ilişkiler bitince biter. Biliyorsun çocukları 17 yaşına gelir evleri ayırırlar daha farklı bakarlar hayata gerçi hoş ben hâlâ kızlarımın başındayım (gülüyor) O tarafım Batılılışmadı (gülüyor) Hayata daha çağdaş daha empati yaparak bakıyorum. Bizim kadınlarımızda fazla empati yok. Ayrılık kararı verdiğimde karşı tarafı da düşünürüm. 3. eşimden aldatıldığım için ayrıldım. Aldatılmamın mutlaka bir sebebi olmalı diye düşündüm ve çok araştırdım. Öğrendim ki maalesef bu bir karakter zaafiyeti. Yani empati yapmama gerek yok anlayabileceğim bir durum değil. Benim karakterimde aldatma yok. Aldatma iyi bir şey değil. O karakterde biri için aldatma o kadar da önemli değil yapılabilir demek ki. Benim karakterimde ise biriyle birlikteysen bir başkasıyla aldatmak kötü bir şey.- Peki aile mozaiğinden bahsetmişken nasıl bir ailede büyüdünüz? Biraz bahseder misiniz?O kadar güzel bir ailede büyüdüm ki kendime göre. Çok memnunum. Ailemizi kendimiz seçemiyoruz ama tekrar seç desen yine aynı ailemi seçerim. Benim baba tarafım daha varlıklı anne tarafım memur bir aileydi. Çalışan bir annenin kızıyım. Annem Türkiye’nin ilk kadın nikâh memuru. Annem kızım elinde bileziğin olsun, hep dik ol, hayatın ne getireceği belli değil, bugün varız yarın yokuz derdi. Ayrıca evlenirsin mutsuz olursan senin tek bir hedefin olmalı mutlu olmak ve işin için yaşamak olmalı diye eklerdi. Bir de yalan söyleme, hata yaparsan da söyle ben hallederim derdi cidden de hiç yalan söylemem. Yalan söyleyeni de hiç sevmem.Babaannem de yıllar önce Atina’dan İstanbul’a ailesiyle gezmek için gelmiş dedemle tanışmış. Çok âşık olmuşlar. Evlenmişler. Babaannem evlendikten sonra Müslüman olmuş ve adı Selma olarak değişmiş. Ne de olsa içinde kendi inancı olduğu için biz her zaman Paskalya günlerini, Noelini kutlardık ve hep beraber yaşardık. Ne zaman ki Ramazan oluyordu o zaman da (dedem tüm dini vecibelerini getiren iyi bir Müslümandı) babaannem geceleri hep şöyle derdi (aksanlı taklidini yaparak) Ben Sait Bey'e sahurda taze pilav yapardım, taze taze yesin diye (gülüyor). Yani o zaman da bizim dini ritüellerimiz yaşanırdı. İki dini bir arada çok mutlu yaşadım.- Ya babanıza isyan halleri? Kitabınızda oldukça bahsetmişssiniz.Babamın tek kızıydım ve oyuncu olmamı istemedi. Çalçene bir durumum da vardı tabii. (gülüyor) Avukat ya da doktor olmamı çok isterdi. Bütün hayatımı da ona göre planladı. Kolejlerde okuttu tamam da annem de beni çocukluğumda tiyatroya götürdüğü için gönlüm oyunculuğa düştü. Öyle de bir yeteneğim varmış. İyi ki de düşmüş ve ben bu yolu seçmişim. Hatta babam bunun için evi terk etti. Annem çok dikbaşlı bir kadındı. Anneme anne bak kocasız kalıcan babam gitti dedim. O da sen merak etme kimse kızı konservatuvar kazandı diye evi terk etmez, üç gün sonra geri döner dedi. Ve döndü (gülüyor). Ama annem eğer aman evladım kocam gitti ne yapacağız, mümkün değil, vazgeç deseydi şu an başka bir meslekteydim. Büyük bir ihtimalle gazeteci olacaktım. Çünkü gazeteciliği çok seviyordum çok iyi bir araştırmacı gazeteci olabilirdim. Doktor ya da avukat olmayı hiç düşünmedim.- Hayat dolu, enerjik Nilgün Belgün’ün yanında işinde son derece disipli bir iş kadını var. Bu tarafınızı babanızdan mı aldınız?Evet disiplinli tarafım babamdan. Babam da çok disiplinli bir adamdı. Sofrada oturmandan, düzene, konuşmana kadar. Hatta anneme "Anne burası Nazi kampı mı? Bu kadar disiplini hayatımın neresinde kullanacağım" derdim. Ancak yine de babamın sözünden çıkmazdım, uysal kızdım ama dediğimi de sevecenlikle yaptırırdım. Babamın disiplini tiyatroda çok işime yaradı. Belki şarkıcı olsam o kadar önemli olmayabilirdi. Ama tiyatro gerçekten çok disiplin isteyen bir sanat dalı.- Bir Polyanna değilim belki ama mutsuzluğu sevmiyorum diyorsunuz. Bu kadar realist düşünürken sürekli mutlu olma hali yorucu değil mi?Sürekli mutlu olma hali derken bu benim size sürekli mutlu tarafımı göstermemle ilgili. Kendi içimde, işimle ilgili, zaman zaman da hayatla ilgili çok mutsuzluklarım oluyor. Bunu size neden göstereyim? Genelde mutlu tarafımı görüyorsunuz ama depresif, mutsuz bir kadın da değilim. Mutluluğa yatkın bir karakterim var. Bundan dolayı da bardağın dolu tarafını görürüm. Farzet ki bardak boşaldı doldururum. Bu benim elimde. Mutluluk bir seçimdir. Benim seçimim mutluluk.- Çözüm odaklı mısınız?Tabii tabii. Çözüm odaklıyım. Benim için sağlık sorununun ve ölümün dışında hayatta her şeyin bir çözümü vardır. Aşkın da, ilişkinin de çözümü vardır. Nitekim çözmüşüm. Mutsuz olduğum yerde asla durmam. Neresi olursa olsun. Beni mutsuz eden insandan, ortamdan anında konuşmadan giderim. En büyük özelliğim budur. Karşı tarafla konuşmam, görüşmem, kavga etmem ama giderim.- İyi bir dost musunuz?Çok iyi bir dostumdur. Beni biri kaybettiyse o kişi üzülmeli./Archive/2020/11/14/213742702-cmt-nilgun1-en15.jpgNilgün Belgün, Ebru D. Dedeoğlu'nun sorularını yanıtladı.- Güçlü bir kadınsınız. Ve sanki kendinize bir rol biçmiş ve onu oynuyorsunuz gibi geliyor. Gerçek Nilgün göründüğü mü yoksa bir o kadar daha derin mi? Acı verici olsa da kendinizle yüzleştiğiniz dönemler oldu mu?Olmaz mı hayatım. Ben de bir insanım. Ama nasıl görünüyorsam da öyleyim. Mutsuz olduğum yere asla gitmem. İstiyorsam da koşa koşa giderim. Sahnede de öyleyim. O nedenle de Aşk ve Komedi adlı gösterim 8.yılına girdi ve hâlâ oynuyorum. İnsanlar sahnede samimi, sahici insan görmek istiyorlar. Kendi hayatımı olduğu gibi anlatıyorum. Yalanımın dolanımın olması da mümkün değil yaşamışlığım var, ispatlarım her yerde.CUMHURİYET KADINIYIM- Gösterinizde, sosyal medyada bu sahiciliğiniz çok belli. İnsanlar da siz de bunu çok seviyorlar.Evet herkes öyle diyor. Ayrımcılığı sevmem. Kutuplaşmayı sevmiyorum. Çok açık. Kutuplaşmak ve ayrışmak insanları mutsuz ediyor. Benim her partiden dostlarım vardır, görüşürüm, konuşurum. Bunu da saklamam. Saklanacak bir durumum yok. Bu dostluklarımı karşıt görüşleri için bozmam. O onun görüşüdür. Onu bağlar beni bağlamaz. Benim bir duruşum bir dünya görüşüm var. Ben bir Cumhuriyet kadınıyım. Bunu her yerde söylüyorum. Oyunumun içinde de Atatürk sayesinde sizin karşınızdayım, Atatürk’ün ilkelerine sıkı sıkı sarılın diyorum. Bunu kimse söylemedi bugüne kadar. Bunu aslanlar gibi söylüyorum. Benim ne tarafa baktığım çok belli ama bu benim dostlarımla yaptığım işlerle bağdaştırılmamalı. Kimseye hesap vermem hiçbir konuda. Anlatabildim mi? Onun için her yere yüzüm ak alnım ak giderim. Herkes tarafından da sevilirim. Kaypak değilim. Ne olduğum belli. Kavgayı sevmiyorum. Mutlu olmayı seviyorum. Ülkemin de mutlu olmasını istiyorum.BÜYÜK AŞKIMI 40 YAŞINDA YAŞADIM- Nilgün Belgün’ün ruhunda esas değişim kaç yaşlarında başladı?40 yaşında. Büyük aşkımı 40 yaşında yaşadım, 10 sene sürdü ve çok doğru bir ilişki yaşadığımı düşünüyorum. Ne istediğimi biliyordum karşımdaki de yaşına göre olgundu. Çok örtüştük ve 10 yılımız büyük bir aşkla geçti. Aptal genç kız şımarıklığı olmadan, illa benim dediğim olacak demeden, karşı tarafla empati yaparak daha kaprissiz, daha aşka, sevgiye bağlı kalarak aşkın önemini anlayarak bir insanı sevmenin ve de sevilmenin ne kadar önemli bir duygu olduğunu anlayarak yaşadığım 40’lı yaşlar çok güzeldi.TESTLERİM MEŞHURDUR- İnsanlara kolay güvenir misiniz yoksa ufak tefek testleriniz mi var?İnsanlara birden bire asla güvenmem. Bayağı testten geçiririm. Benim testlerim meşhurdur. Bazılarını bilerek yaparım, karşı taraf da hisseder bunu. Bazılarını da hiç hissettirmeden yaparım. Eğer karşımdaki yanlışsa mutlaka bir yerden yakalarım. Yanlış insan sevmiyorum. Diyeceksin ki sana göre yanlış ona göre doğru. Madem ki ben arkadaşlık edicem benim doğrularıma birileri uymalı. Çok zıtsa ilişkiyi yürütemem. Hakkaniyetli olduğumu düşünüyorum. Anlayışlıyımdır. Yalanı affetmem. Çünkü ufak bir yalan ilerde daha büyük yalanları doğurur. İyi kalpli insan severim. Birinci şartım da budur.- Ali Poyrazoğlu ile dostluğunuz ne durumda?Ali Poyrazoğlu sahnede çok iyi bir aktördür. Ben de sahnede öyle bir aktörle oyun oynamaktan zevk alırım. Ama aktörlüğün dışında çok anlaşıyor musunuz dersen çok fazla anlaştığımız söylenemez. Ama yıllarımız birlikte geçtiği için bir kopamama durumumuz var. Ali’yi tanıdığımda 24 yaşındaydım, Ali de benden 10 yaş büyük 34 yaşındaydı. Düşün ki şimdi ikimiz de kaç yaşımıza geldik. O da hep beni takdir ediyordur. Tek başıma, arkamda ne bir babamın mirası tiyatro, ne bir babam vardı, ne bir yapımcı vardı hiç birşeyim yokken tek başıma bu noktaya gelmemden bu bir başarı hikâyesidir. Ali de bunu farkında. Yıllar evvel Yıldız Hanım'ı televizyon programıma çağırmıştım, bana caniko ben seni kaçırmışım sen ne ara buralara kadar geldin demişti. Işıklar içinde uyusun. Hiç unutmuyorum. Hoca beni kaçırmış.- Aşk Ve Komedi adlı oyunuzda sizi seyrederken adeta sahnede devleşmiştiniz. Zaaflarınızı yenip nasıl bu kadar güçlü durmayı ve hatalarınızla dalga geçmeyi başardınız?Bunu herkes soruyor ancak bilerek isteyerek böyle olmalıyım diyerek yapmıyorum. Bu bir yapı. Bu yalnız kadın olmanın yapısı. Bugüne kadar tek başına oldum. Mesela babam tiyatro eğitimime başladığımda paramı kesmişti. 23 yaşındaydım ve hiç yardım etmedi. Madem tiyatro dedin kazan paranı o zaman dedi. Bir yapımcı da çok önemli bir rol oynuyordum tiyatroyu bırakacaksın dedi bırakamam dedim asıl işin bu burada para kazanıyorsun dedi. Ben de bırakamam efendim beni tiyatrocu olarak aldınız tiyatroda oynamaya devam edeceğim dedim. Peki kızım dedi kovdu beni. Hiç kimse yapmaz bunu. O dönemde yapayalnız bir sigara parasına o tiyatroyu yaptım. Annem kanser oldu, mücadele ettik ama maalesef annemi kaybettik. Daha sonra bir televizyon programı teklifi geldi ve işte o zaman para kazandım. Hayat böyle…ERTESİ GÜN KADIN MI GELECEK?- Herkes sizi bir eliniz yağda bir eliniz balda pırlantalar içinde yaşıyor sanıyor.Yok öyle değilim. Armağan Çağlayan'ın programında da o da benim pırlantalar içinde falan yüzdüğümü zannetmiş öyle değilim. Bak hiçbir şey takmam. Tabii ki bir şeylerim var onlar evde durur. Meraklı değilim takıya. Ben hayata başka bir pencereden bakıyorum. Evimde kendi işimi kendim yaparım. Haftada bir temizlikçi kadın gelir. Kadın gelmeden önce temizlik yaparım. Meşhur sevgilim temizlik yaptığımı gördüğünde derdi ki ertesi gün kadın mı gelecek? Evet nereden anladın derdim. Eee temizliğe başlamışsıın derdi (gülüyor). Aman ev kirli görünmesin diye evi temizliyormuşum. Öyle bir yapım var. Çok enteresan. (kahkaha) Ünlü gibi yaşamıyorum. Elimde torbam alışverişimi yapıyorum. İnsanlarla sıcacık bire bir iletişim kurmak ruhuma çok iyi geliyor.- Üzüntülerinizle nasıl başa çıkıyorsunuz?Güzel soru. Nasıl başa çıkıyorum? Kendi başıma başa çıkıyorum. Seninle konuşarak ancak üzüntümü paylaşırım ama çözüm üretemem. Neden? Sen ben değilsin ki. Kendi kimliğimle sıkıntıyı yaşıyorum sen kendi kimliğinle yol göstereceksin. Mutlu olmak için kendi kimliğimle çözüm yolumu bulmalıyım. Yoksa olmaz. Herkesin farklıdır hayat düşünceleri. Ayrılıklarımda da kimseyle evliliğimi tartışmam. Her şeyi kendim çözerim. Çünkü o evliliği ben yaşıyorum karşı taraf ne bilsin. Tabii ki benim iyiliğim için tavsiyeler verilir ama ben çözmeliyim. Evimde yalnız kalırım, bazen 2 gün bazen de 3 gün konusuna göre, düşünürüm müzik dinlerim ve de çözümü bulurum, hayata dönerim. Siz hep benim hayata döndüğüm zamana rastlıyorsunuz. Kızlarımla bile üzüntümü paylaşmam.- Kızlarınız üzüntülerini, sıkıntılarını paylaşır mı? Paylaşmazlarsa bozulur musunuz?Hayır ben de bozulmam. Onların kendilerine ait sıkıntıları vardır, kendileri hallederler. Halledemezlerse gelip bana söylerler ben hallederim. Bu kadar basit hayat.- Hayallerinizin bir kısmı gerçekleşmiş ama erkeklerle kurduklarım gerçekleşmedi diyorsunuz. Nasıl hayallerdi?Eee çünkü erkeklerle kurduğum hayaller onları tanımadığım için daha farklıydı. Aldatılınca tanımıyormuşum erkekleri dedim. Ben zannediyordum ki bir erkek aşık olduğu zaman aldatmaz. Bunu da savunurum hep. Ama onların aşkı ne kadar süreli? Kadınların aşkı daha uzun sürüyor da erkeklerin daha çabuk bitiyor. Aldatıyor. Aşkı bitmiş başka bir heyecan arıyor. Oralarda çözemedim erkekleri. Demek ki hayal ettiğim gibi değil hayat. Erkek ve kadın aynı değil. İnsan olarak eşitiz ama duygularımız, yaşama bakış açımız çok farklı. Bunu çözdüm artık onun için üstüne gitmiyorum hiçbir şeyin artık.CANİKO BİRAZ KALDIRALIM- Şahane güzel görünüyorsunuz. Anlamlı ve capcanlı bakıyorsunuz. Yaşsız ve kompleksiz bir kadın olmayı nasıl başardınız?En büyük tüyoları vereyim. Aynaya günde bir kere bakarım. Aynayla hiç ilgim yok. Burnum bile yapma değil. Bak kemikli bir burnum var ki hocam Yıldız Kenter kalkık buruna çok meraklıydı. Caniko biraz kaldıralım demişti bana (gülüyor). Ama dinlemedim yüzümün bir manası var onu bozmak istemiyorum. İkincisi güzellik delisi bir kadın değilim yani güzellikten daha önemli vasıfların olduğuna inanan biriyim. Herkes çok güzelsin dedikleri zaman şaşırırım. Çünkü ben kendimi öyle inanılmaz çok güzel bulmuyorum. Aslında güzellik nedir biliyor musun? Bir konuşma, bir bakış, bir gülüş. Güzellik bunlardan olduğu zaman evet ben güzel duruyorum. Suratsız, sfenks gibi duran bir kadın olsam güzel durmam. Bir kadını çekici ve seksi yapan duruşudur, tavrıdır, bakışıdır, tarzıdır, gülüşüdür, konuşmasıdır. Bir bütündür benim için güzellik. Ben böyle baktığım için hayata size böyle gözüküyorum.- Dönemimizde biz kadınlar üzerinde sürekli güzel olma baskısı var. Bunu hissi üzerinizde yaşıyor musunuz?Öyle bir baskı yaşamıyorum. Mesela saçım darmadağın sokağa çıkmam sürekli fön çektiririm. En büyük masrafım kuaförüm. Günlük hayatımda makyaj yapmam. Bir ruj bir allık sürerim. O kadar. Instagramda filtre asla kullanmam. O nedenle beni sokakta çok rahat tanırlar. Ne görüyorlarsa oyum ben. Güzellik, zayıflık iddiasıyla yaşayan biri hiç olmadım. Mutluluk üzerine yaşıyorum. Yediğim zaman mutlu oluyorsam kimse alamaz benden yerim Ama yiyip de çöp tenekesi gibi hapur hupur sabahtan akşama yemem. Fazla yemek yemek de sinir bozukluğu yaratır. Dozunda yerim. Hiç rejim yapmadım. Balık etli biriysem böyle mutluyum. Bir şey giydiğimde düzgün duruyorsa o iş bitmiştir.- Hayatımın en muhteşem yalnızlığını yaşadığım bir dönemdeyim diyorsunuz. Belki de gerçek aşk şimdi kapınıza çalacak ne dersiniz?Çok açık söylüyorum bu saatten sonra bir erkekle aynı evi paylaşmam. Gerçek aşkı da yaşayacaksam mutlaka onun evi, hayatı olmalı. Böyle bir yaştayım. Artık kendimi daha çok seven, kendimle baş başa kalmaktan çok mutlu olduğum bir dönemdeyim. Eğer evliliklerim devam etseydi onlarla bu yaşa gelseydim beraber yaşamaktan keyif alıp alışmış olacaktım büyük ihtimal. Ama yalnızlığın lüksünü yaşadıktan sonra bir daha eski günlerime, evlilik hayatına dönmem. Üç kere evlendim zaten (gülüyor) Aşk ise hayalim artık yok da kafama uygun bana göre biriyse olabilir. Yalnız yaşamayı çok sevdim. Bu muhteşem yalnızlığa aşık oldum diyebilirim.- Kendinizi çapkın değil flörtöz kadınım diye ifade ediyorsunuz. Bu tarifinize bayıldım. Yaşasın flörtöz kadınlar. Flörtöz ruh insana yaşam enerjisi veriyor sanki ne dersiniz? Flörtöz ruhun da bir dozu var mı?Flörtöz olmak güzel bir şey. Zararlı değil. Ben flörtözüm. Flörtözlük nedir dersen karşımdaki erkekle içten gelerek konuşuyorum, iltifat ediyorum, ne kadar yakışıklısın diyorum hiç yüksünmem. Herkes bana güzelsin diyor onların da hakkı var. Ben de onlara hoş sözler ediyorum.- Kitabınızda babanızla ilgili şahane bir anınız var.Aaaa tabiii. Babam ikide bir bana evlensene diyordu. Bir bayram günü uzun zamandır evlenmedim ya (gülüyor) yaşıyordu o zaman Allah rahmet eylesin. Dedi ki kızım evlenmeyecek misin hâlâ ? Artık burama geldi. Evlenicem baba dedim. Kimle kızım dedi? Kenan İmirzalıoğlu ile dedim. Çok da severim Kenan'ı. Babam durdu çatalı bıraktı "Haa o seni alıyorsa hiç kaçırma dedi (kahkaha atıyor). Ve bu olayı Kenan’ı görünce anlatmıştım. Çok eğlenmiştik. Babam da esprili adamdı.- Yeni yetişen gen kadınlara hayatla ilgili deneyimleriniz paylaşmak adına nasıl tüyolar verirsiniz?Kendi kimlikleriyle aşka başlasınlar. Asla karşısındaki erkeğin hegamonyasının altına girmesinler. Herkes bir kimliktir. Erkek ilk önce baskı kurduğu kadını ister ondan sonra o kadından hiç hoşlanmaz ve daha güçlü kadın arayışına gider. Böyledir. İlişkide herkes kartlarını açık oynamalı. Benim hayatımda sakladığım hiçbir şey olmadı ve hep açık oldum. Karşılığında da hep kazandım. Ama diyeceksin ki üç boşanma yaşamışsın (gülüyor) o ayrılıkları ben de istedim. İlişkiyi iki kişiden biri bıraktıysa o ilişki yürümez. Ayrılmalı. Ben bütün eşlerimle hâlâ arkadaş ve dostum.- Aşk ve Komedi 8. yılında. Nasıl devam edecek?Yeni sezonda nasıl devam edecek ben de sana soruyorum hahahhha.. Ben de bilmiyorum. Yaşayıp göreceğiz. İBB'nin Sahnede Bir Hayat projesiyle bir gece oynadım özlemimi giderdim. Çok şükür.Hayatımızda hep birlikte ilk defa pandemi yaşıyoruz. Hiçbirimiz bilmiyoruz. Biz ne olacağız? Perdeler açılsa da seyirci gelecek mi? Bir sürü bilinmezlik var. Yaşayarak göreceğiz. Hayatta en nefret ettiğim şey belirsizlik ve hep beraber bu belirsizliği yaşıyoruz.SOFRAMDAKİLER EN SEVDİĞİM İNSANLAR- Paylaşımlarınızdan şahane dost sofralarınızı görüyoruz. Kimler sofranızı paylaşıyor?Soframdakiler en sevdiğim insanlar. Zaten toplasan 10 kişilik bir dost grubum var. 10 kişinin içinde gider gelirim. Tanımadıklarımla sohbet etmekten pek hoşlanmıyorum. Yeni insan tanımayı çok sevmem. Alışkanlıklarıma bağlıyım. Dostlarım da eski dostlarım zaten. Onlarla birlikte yemeğe gitmeyi severim. Hayatımda en çok sevdiğim şey dost sofraları, sohbet, yemek, biraz gıybet. Benim eğlencem bu.- En güzel hangi yemeği yaparsınız?Çok güzel etli yaprak dolması yaparım. Babaannemden öğrendiğim şahane domatesli pilavı yaparım. Diğer yemekleri de Ardanın Mutfağı'na bakıp bakıp yapıyorum. (Kahkahalar)DAHA ÇOK BECERİKSİZLERE AŞIK OLUNUR- Aşkın yolu mideden geçer mi? Güzel yemek yapan bir erkek sizin kalbinize girmeyi başarır mı?Yok ya hiç ilgi yok. O eskindendi. Şimdiki erkeklerde o kadar fit ki onlarda yediklerine dikkat ediyor. Herkes başka yerde. Aşk ruhtan geçiyor. O zaman yemek yapmayı bilmeyen insanların hiç aşık olmaması gerekirdi bilakis daha çok da beceriksizlere aşık olunur. Bunu unutma!BABAANNEMİN TARİFİYLE CACIKİUyduruk tarifi var. Yoğurdu iyice çırpıyorsun. Salatalıkları asla rende yapmıyorsun. Parça parça minik halde doğruyorsun. Sarmısakları da minik minik aynı şekilde doğruyorsun. Bolca dereotlarını da ekliyorsun. Hepsini karıştırdıktan sonra asla ne cambul cumbul sulu değil ne de sadece yoğurt değil orta bir kıvama getiriyorsun. İçine birkaç tane buz ekleyip, üzerine zeytinyağ damlatılarak servis edilir. Bu harika bir cacıktır. Tavsiye derim.DOMATES PİLAVIBol domatesli yapıyorum. Önce pirinci 1 saat sıcak suda ıslatıyorum. İyice yıkayıp süzüyorum. Domatesle tereyağını karıştırıyorum. Üstüne 1’e 1 ölçü su koyuyorum. Tuz ekliyorum. Kaynamaya başlayınca pirinci ekliyorum. Önce yüksek ateşte sonra içinde iyice kısık ateşte pişiriyorum. Ebru D. DedeoğluŞekerli mi, köpüklümükahvenizi nasıl alırdınız?
Şekerli mi, köpüklü mü kahvenizi nasıl alırdınız? Zincir markalardan ev içi tüketime, makine üreticilerinden kahve ekipmanlarına kadar pek çok farklı alanı kapsayan kahve pazarı ciddi bir büyüklüğe ulaştı. Özellikle koronavirüs döneminde insanların eve kapanması ve uzaktan çalışmayla eve alınan kahve makineleri sayısı da hızla artıyor. Araştırmalara göre, son dönemlerde tüm küçük ev aletleri pazarının büyümesinin yaklaşık yüzde 25’ini Türk kahve makineleri oluşturuyor.Pazarın büyümesinde Arçelik’in 2004 yılında geliştirdiği Türk kahvesi makinesi Telve’nin büyük katkısı oldu. Devamında Arzum, Fakir, Tefal, Karaca, Korkmaz, Schafer gibi markalar da bu alana yatırımlar yapmaya başladı ve her geçen gün pazara son teknoloji ürünler sunuluyor. Bu hafta bol köpük, közde pişmiş tadı veren son model Türk kahvesi makinelerini derledik./Archive/2020/11/14/214755167-arcelikyenitelve.jpgARÇELİK YENİ TELVETürkiye’nin ilk Türk kahvesi makinesini üreten Arçelik, siyah-bakır renkleri, ince görünümüyle Telve’yi yeniden tasarladı. Arçelik Yeni Telve, 6 kişilik kapasitesi ve indüksiyon teknolojisi ile 3 boyutlu pişirme yaparak, kömür ateşinde pişirilen kahve lezzetini yakalıyor. Bu teknolojide kolay temizleme imkânı da bulunuyor. CooksensePro® teknolojisiyle kahveler her fincanda aynı köpük miktarıyla paylaştırılıyor. Dokunmatik kontrol paneli bulunan cihazda 1.5 litrelik su tankı ve paslanmaz çelik var./Archive/2020/11/14/214836496-arzumokka2.jpgARZUM OKKAArzum Okka Türk Kahvesi Makinesi, Türk kahvesi kültüründen ilham alınarak tasarlandı. Suyu otomatik olarak pişirme haznesine aktaran ve kahveyi doğrudan fincana servis eden Arzum Okka, kendi kendini temizleme özelliği ile pratik bir kullanıcı deneyimi sunuyor. Arzum Okka’nın karıştırma teknolojisi sayesinde pişerken yavaş yavaş karışan Türk kahvesi, bol köpüklü pişiyor. Her seferinde Türk kahvesinin köpüğünü fincanlara eşit olarak dağıtan Arzum Okka, yavaş pişirme seçeneğiyle de közde Türk kahvesi imkanı sunuyor. Cihazın fiyatı ise 2 bin 499 TL./Archive/2020/11/14/214917590-fakirkaavesteel.jpgFAKİR KAAVE STEELFakir Hausgeräte’nin yeni Türk kahvesi makinesi çelik hazneli Kaave Steel tüketiciyle buluştu. Cezvede pişirme yöntemi esasına dayanan ve aynı lezzetin yakalanması amacıyla tasarlanan Fakir Kaave Steel, taşmayı önleyen patentli Luminasense teknolojisiyle geliştirildi. Tek seferde 4 fincan kahve kapasitesine sahip cihaz Violet, Rouge ve Rosie olmak üzere üç farklı renkte tasarlandı./Archive/2020/11/14/214951464-tefal-kopuklu.jpgTEFAL KÖPÜKLÜMTefal geçen yıl ilk otomatik Türk Kahve makinesi olan Köpüklüm’ü piyasaya sundu. Geçen mayıs ayında da Köpüklüm Compact serisinin tanıtımı yapıldı. Tek seferde 4 fincan kahve yapabilen Köpüklüm’de kahvenin taşmasını önleyen akıllı sensör teknolojisi kullanılıyor. Ayrıca sesli ve ışıklı uyarı sistemleri de kahve hazır olur olmaz kullanıcıyı uyarıyor. Üründe çift yönlü kahve dökme ağzı bulunuyor./Archive/2020/11/14/215127995-karaca-hatir.jpgKARACA HATIRKaraca közde Türk kahvesi, sütlü Türk kahvesi, sütlü sıcak çikolata ve sütlü hazır kahve yapabilen yeni Hatır'ı piyasaya sundu. Yeni Hatır ile sütlü Türk kahvesi de sevenleriyle buluşurken közde Türk kahvesi de artık evde yapılıyor. ŞEHRİBAN KIRAÇDiyabet hakkında 5 gerçek
Diyabet hakkında 5 gerçek Modern çağın tehlikeli hastalığı diyabet, gerek dünyada, gerekse ülkemizde hızla yaygınlaşıyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) en son 2019’da yayımladığı verilere göre, günümüzde yaklaşık 463 milyon yetişkin (20-79 yaş) diyabetli bulunurken, bu sayının 2030 yılına kadar yüzde 40 artarak 573 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Başka bir deyişle her 11 kişiden birinde diyabet hastalığı olacağı öngörülüyor.Diyabet hastalığına karşı toplumda farkındalık yaratmak, diyabetin nedenleri, belirtileri, tedavisi ve yol açabileceği tahribatlar açısından halkı aydınlatmak amacıyla tüm dünyada 14 Kasım Dünya Diyabet Günü etkinlikleri yapılıyor. Etkinliğin bu yılki logosu “diyabetli hemşire” olarak belirlendi. Zira; halen günümüzde tüm dünyada yaklaşık 20 milyon diyabet eğitim hemşiresine ihtiyaç bulunuyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Yaser Süleymanoğlu, tedavi edilmediğinde çok ciddi sorunlara hatta yaşam kaybına neden olabilen diyabet hastalığı hakkında merak edilenleri gazetemize anlattı.1. Bu hatalar diyabete zemin hazırlıyor: Diyabete; yanlış yaşam alışkanlıklarımız da davetiye çıkarıyor. Özellikle sağlıksız ve düzensiz beslenme alışkanlığının yanı sıra, çağın sorunu obezite, hareketsizlik, alkol ve şekerli gıda tüketmek diyabete zemin hazırlıyor.2. Hastaların yarısının haberi yok: Pankreasın, kan şekerini düzenleyen hormon olan insülin üretememesi veya yetersiz salınması durumunda kan şekeri yükseliyor ve insüline bağımlı diyabet oluşuyor (Tip I). Diğer yandan vücudun pankreasın ürettiği insülini verimli şekilde kullanamaması durumda İnsüline Bağımlı olmayan diyabet oluşuyor (Tip II). Diyabet hastalarının yarısı, diyabeti olduğunu bilmiyor, bu nedenle de tedaviden uzak ve dikkat etmeleri gereken hayati kuralların farkında bile değil.3. Bu organları vuruyor: Halk arasında ‘şeker hastalığı’ olarak da adlandırılan, ilk ortaya çıktığı zamanlarda ‘zengin hastalığı’ olarak bilinen diyabet, son yıllarda orta ve düşük gelirli ülkelerde çok daha fazla görülüyor ve hızla artıyor. Diyabet hastalığı, zamanla kalbe, kan damarlarına, gözlere, böbreklere ve sinirlere ciddi zararlar verebiliyor. Diyabet, gelişmiş ülkelerde erişkinler arasında önde gelen körlük ve görme bozukluğu nedeni olarak karşımıza çıkıyor.4. Kazalar dışında en yaygın uzuv kaybı nedeni: Diyabet, kazalar dışında en yaygın uzuv ampütasyon (organın tıbbi nedenle kesilmesi) nedeni. Tip 2 diyabetli hastalarda kalp krizi geçirme riski, daha önce kalp krizi geçirmiş olanlarla aynı ve diyabetliler kalplerinde bir sorun olduğunun farkında olmaksızın kalp krizi geçirebilirler. Diyabet ve hipertansiyon bulunan hastalarda inme, yalnızca hipertansiyonu bulunan hastalara göre iki kat daha fazla gelişiyor.5. Tedavisinde bunlara dikkat: Diyabet hastalarının rutin doktor muayenelerini yaptırmaları gerekiyor. Hiçbir şikayetleri olmasa bile hekimlerinin önerdiği aralıklarda doktorlarıyla irtibata geçmeleri çok önemli. Hastaların ve aile bireylerinin hastalığa karşı doğru ve detaylı bilgilendirilmesi gerekiyor. Planlanan tedaviyi hekimin bilgisi olmadan sonlandırmak ya da değiştirmek ciddi tehlikelere yol açabileceğinden bundan uzak durulmalı. Detaylı organ taraması ve ilaç tedavisinin yanı sıra diyabet takibi için kan şekeri ölçüm aletine ihtiyaç bulunuyor.COVİD-19 DİYABET HASTALARINDA DAHA AĞIR SEYREDİYOR!Dr. Yaser Süleymanoğlu, koronavirüsün diyabet hastalarında daha ağır seyredebileceğini anımsatarak “Covid-19’un özellikle kan şekeri düzensiz olan diyabetlilerde daha ağır seyrettiği ve ölüm oranını artırdığı son zamanlarda yayınlanan çalışmalarda gösterilmiştir. İyi kontrol edilen diyabetik hastalarda ise enfeksiyon riskinin daha düşük olduğu ve daha hafif seyrettiği gösterilmiştir” diyor. Süleymanoğlu, bu süreçte diyabetli hastaların takibinde en önemli hususun, bu hastaların genel korunma ilkelerine uymasının yanında, sık kan şekeri takibi, ayrıca rutin kontrol önerilerine ek olarak aşağıdaki önlemleri almaları olduğunu vurgulayarak, şu önerilerde bulunuyor:- Kan şekeri düzeyleri mümkünse evde glukometre ile daha yakın takip edilmeli- Eşlik eden kalp ve/ veya böbrek hastalığı var ise bu hastalıklarının tedavisi de mutlaka düzenlenmeli- Düzenli ve dengeli beslenilip, yeterli sıvı ve protein alınmalı, mineral ve vitamin eksikleri var ise düzeltilmeli- Egzersizin bağışıklık sistemini artırdığı yapılan çalışmalarla ortaya konulduğundan, evde egzersiz programları önerilmeli- Grip ve zatürre aşısı ikincil enfeksiyonları azaltmak için önemli ancak aşı için sağlık kuruluşuna gitmenin enfeksiyon bulaş riskini artırabileceği göz ardı edilmemeli. SİBEL BAHÇETEPEMiras kadının hakkı
Miras kadının hakkı Hayat her zaman insana iyi davranmıyor. Bazen zamanlı bazen zamansız vedalar insanı bir boşluğa itiyor. Bazı durumlarda hele de bizim gibi hukuk kurallarıyla dini kuralların ve geleneklerin zaman zaman çeliştiği ama çoğunlukla kadının aleyhine işlediği ülkelerde bu vedalar, kadınları yaşadıkları manevi kayıp dışında maddi kayıplara da itiyor.Kadınlar bugün bile miras konusunda sıkıntı yaşayabiliyor. Miras, ölen bir kimsenin tüm malvarlığının alacakları ve borçlarıyla birlikte mirasçılara geçmesi anlamına geliyor. Miras hukukunun temel ilkeleri arasında yasal mirasçıların kimler olabileceği konusu önem taşıyor.Ülkenin doğusunda, ölen babadan kalan mallar bir yana, toprakların evlenen kadınlara verilmediği, hakkını almak isteyen kadının ayıplandığı bir ülkede yaşıyoruz. Deniz kıyısı bölgelerde, turizmin daha bilinmediği zamanlarda kızları başından savmak için verimsiz olduğu düşünülen denize daha yakın toprakların kızlara, ekilebilen, zeytin yetişen toprakların erkek evlatlara verildiği ancak zamanla deniz kıyılarının değerlenerek ilahi bir adaletle ender de olsa kadınların sevinebildiği bir coğrafya bizimkisi... O nedenle kadınların miras haklarının ne olduğunu bilmesi en iyisi.İKİYE BİR DEĞİL, EŞİTMedeni kanundan önce, İslam miras hukukunun geçerli olduğu zamanlarda, kadına, erkeğe verilen miras hissesinin yarısı kadar hisse verilmesi öngörülüyordu. Medeni hukukla birlikte miras konusu da kadınlar lehine değişti. Yasal mirasçılar yeniden belirlendi.Miras bırakanın birinci derece mirasçıları, o kişinin alt soyu olarak kabul edildi. Evlat edinilmiş çocuklar ile evlilik dışı doğmuş çocuklar da evlilik içi hısımlar gibi mirasçı kabul edildi.Miras bırakanın çocukları arasındaki mal paylaşımı cinsiyet ve yaş ayrımı olmaksızın eşit kılındı. Kız çocukları mirastan eşit oranda pay alma hakkına sahip oldu.Medeni kanun, eğer ölen kişi vasiyetle bir mal paylaşımı yapmadıysa ölen eşten kalan varlığın dörtte birinin kadına, dörtte üçünü de çocuklara eşit olarak kalacağını düzenliyor.BAŞKA HAK DA VARKadının eşini kaybetmesiyle aralarındaki mal rejimi de değişiyor. Miras kanunun öngördüğü şekilde paylaşılıyor. Ancak bu, oturduğunuz ve bankadaki para ya da yazlık ne var yok paylaşıma konu olacak diye bir durum doğurmuyor. Bu çoğu zaman adil de olmuyor. Hayatınızda ihtiyaç duyduğunuzda, iyi günde kötü günde yanınızda olmayan kişilerin ödüllendirilmesine de dönüşebiliyor. Eşinizi kaybettikten sonra dörtte üç payın hesabı yapılır oluyor. Bu noktada hukukçular Türk Medeni Kanunu’nun 236. maddesini hatırlatıyor. Bu madde “Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait ‘artık değer’in yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir” diyor. Artık değeri, boşanma konusundan hatırlayacaksınız. Artık değeri, basitçe evlilikte edinilmiş mal olarak tanımlamak mümükn. Kanunun 231. maddesi artık değer için, “Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır” diyor. Aynı kanunun 222. maddesine göre, “Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir” diyor. Böyle bir durumda, evlilik boyunca edinilmiş mallar ya da para toplam varlıktan çıkarılak miras paylaşımı yapılıyor. Buna ilişkin Yargıtay kararları olduğunu da hatırlatalım.Bir de eş ya da babanın kaybıyla kadına kalan başka haklar da var ki onlar bir başka yazının konusu... Olcay Büyüktaşİşte sumağın faydaları
İşte sumağın faydaları Evimizde 5 kedimiz, 1 köpeğimiz var. Bana kalsa daha fazla olabilirdi. Allahtan bu konuda bana dur diyen birisi var. Geçenlerde farkettim ki çoğunun ismi bir besin. İçlerinden birisi de Sumak. Sumak evdeki tek cins kedi bir siyam. Diğerleri halis mulis sokaktan koşarak eve sığınan sarman ve tekirler.İşte bu Sumak kızımız babasının gözdesi. Sumak aşağı Sumak yukarı derken... Ben de dedim ki Taylan yaz bakalım sumak neymiş, insan sağlıgı için ne önemi varmış. Bir sürü baharatın faydalarını biliyoruz ama sumak bu aralar makalelerde de karşıma çıkmaya başladı.Hadi gelin hep birlikte sumak neymiş ögrenelim...SUMAK NEDİR?Sumak, Akdeniz ve Ortadoğu mutfaklarında popüler bir malzemedir. Ayrıca bitkisel ilaç uygulamalarında da tedavi amaçlı olarak kullanılan bir baharattır.Yazdıklarımda sumak hakkında bilmeniz gereken her şeyi, ne olduğu, potansiyel sağlık yararları ve nasıl kullanılacağını anlatmaya çalıştım.Sumak, anacardiaceae olarak bilinen bir bitki ailesine ait çeşitli çiçekli çalıdır. Bilimsel adı rhus coriaria’dır. Bu ailenin diğer ortak üyeleri arasında kaju ve mango bitkileri bulunur. Vallahi kajuyla aynı familyadan gelmesine çok şaşırdım.Sumak, subtropikal ve ılıman iklimlerde büyür ve Akdeniz, Asya ve Afrika'nın çeşitli kısımları da dahil olmak üzere tüm dünyada yetişir.Hepsi Rhus cinsine ait olan 200'den fazla farklı sumak türü vardır. Bununla birlikte, Rhus coriaria - veya Suriye sumağı - insanların yemek pişirme ve bitkisel ilaçlar için en sık yetiştirdiği çeşittirSumak, baharata dönüşmeden yoğun, parlak kırmızı, bezelye büyüklüğünde meyve kümeleriyle karakterizedir.İnsanlar çay yapmak için taze meyveleri demleyebilir, ancak daha çok bitkisel takviye veya yemeklik baharat olarak kullanmak için sumağı kurutur ve toz haline getirirler. Sumak konusunda bilmemiz gereken önemli bir ayrım vardır: Sumak, baharatı zehirli sumak ile karıştırılmamalıdır.Zehirli sumak, sumakla ilişkili olsa da, tamamen farklıdır. Zehirli sumak beyaz renkli meyve üretir ve zehirli sarmaşık veya zehirli meşe ağacındakine benzer bir ağaçta yetişir ve alerjik reaksiyonlara neden olabilir.ÖZETSumak, bilimsel olarak Rhus coriaria olarak bilinen çiçekli bir çalıdır. İnsanlar kırmızı meyvelerini yemeklik baharat ve besin takviyesi olarak kullanırlar.POTANSİYEL FAYDALARSumak muhtemelen en iyi yemek baharatı olarak bilinir. İnsanlar ayrıca yüzyıllardır geleneksel bitkisel ilaç uygulamalarında da sumağı kullanmıştır.Sumağın insanlardaki etkilerine dair bilimsel kanıtlar eksiktir. Bununla birlikte, erken araştırmalar, potansiyel sağlık yararları olabileceğini düşündürmektedir.SUMAĞIN BESİN İÇERİGİSumak önemli besin öğeleri içermektedir.Sumağın tam besin profili büyük ölçüde bilinmemektedir, ancak bazı araştırmalar bir dizi faydalı besin içerdiğini öne sürmektedir. Bunlar arasında lif, sağlıklı yağlar ve bazı temel vitaminler bulunur.2014 yılında yapılan bir analiz, kurutulmuş sumağın yaklaşık yüzde 71 karbonhidrat, yüzde 19 yağ ve yüzde 5 proteinden oluştuğunu buldu.Sumaktaki yağın çoğu, oleik asit ve linoleik asit olarak bilinen iki belirli yağ türünden gelir.Oleik asit, genellikle kalp sağlığıyla ilişkili bir tür tekli doymamış yağdır. Aynı zamanda zeytin ve avokado da dahil olmak üzere diğer yaygın bitki bazlı gıdalarda bulunan birincil yağdırLinoleik asit, sağlıklı cilt ve hücresel zarların korunmasında rol oynayan temel bir tür çoklu doymamış yağdır.2004 yılında taze sumak meyvesinin yüzde 14’ünden fazlasının sindirim sağlığını destekleyen bir besin maddesi olan liften oluştuğunu bulunmuştur.Sumağın kesin mikro besin içeriği hakkında çok az veri var, ancak bazı araştırmalar, en azından eser miktarda C, B6, B1 ve B2 vitaminleri dahil olmak üzere birkaç temel besin içerdiğini gösteriyor.ANTİOKSİDANLAR AÇISINDAN ZENGİNSumak, birçok antioksidan bileşik bakımından zengindir. Bu özellik sumağın geniş terapötik potansiyelinin birincil nedenidir.Sumak, tanenler, antosiyaninler ve flavonoidler dahil olmak üzere güçlü antioksidan aktiviteye sahip çok çeşitli kimyasal bileşikler içerir.Antioksidanlar, hücrelerinizi hasardan korumak ve vücuttaki oksidatif stresi azaltmak için çalışır.Sumak gibi gıdalardaki antioksidanların iltihabı azaltmada rol oynayabileceğine dair kanıtlar da var. Kalp hastalığı ve kanser gibi iltihaplı hastalıkları önlemeye yardımcı olabilirler aynı zamanda kan şekerini de dengeleme özelligi vardır.Bazı araştırmalar, sumağın tip 2 diyabetli kişilerde kan şekerini yönetmek için etkili bir araç olabileceğini öne sürüyor.2014’te diyabetli 41 kişiden oluşan grupla yapılan bir çalışmada, günlük 3 gramlık sumak dozunun kan şekeri ve antioksidan seviyeleri üzerindeki etkisi değerlendirildi.3 aylık çalışmanın sonunda, sumak takviyesi alan grup, plasebo alanlara kıyasla ortalama kan şekeri ve antioksidan seviyelerini önemli ölçüde iyileştirdiBenzer bir başka çalışmada, diyabetli 41 kişiden oluşan bir grubun 3 ay boyunca her gün 3 gramlık sumak tozu almasını istendi.Sumak grubu, dolaşımdaki insülinde yüzde 25'lik bir azalma yaşadı, bu da sumak takviyesinin bir sonucu olarak insülin duyarlılığının artmış olabileceğini düşündürdü.Bu noktada sumağın diyabet yönetimi için bir beslenme planı içinde günlük hayata en iyi şekilde nasıl uyabileceğini belirlemek için daha fazla araştırma yapmak gerekiyor.KAS AĞRISINI HAFİFLETEBİLİR2016 yılında yapılan bir araştırmada, 40 sağlıklı insana sumağın kas ağrısını hafifletme potansiyelini araştırmak için belli gramajda sumak konulmuş yiyecek ve plasebo verildi.4 haftalık çalışmanın sonunda, sumak alan grup, plasebo içeceği alan gruba kıyasla önemli ölçüde daha az şekilde egzersize bağlı kas ağrısı bildirdi.Sumak grubu ayrıca dolaşımdaki antioksidan seviyelerinde önemli artışlar yaşadı. Çalışma yazarları, bunun ağrı giderilmesine neden olabileceğini öne sürdü.Bu sonuçlar umut verici olsa da, insanların kas ağrısını hafifletmek veya egzersiz performansını desteklemek için sumağı nasıl kullanabileceklerini anlamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.ÖZETSumak, kan şekerini düşürmede ve kas ağrısını hafifletmede rol oynayabilecek çeşitli besin öğeleri ve antioksidanlar içerir.Sumak, güvenli bir besin olması açısından iyi bir geçmişe sahiptir ve mevcut klinik araştırmalarda herhangi bir zararlı reaksiyon bildirilmemiştir.Bununla birlikte, sumak kaju ve mango ile aynı familyadan olduğundan, bu yiyeceklere alerjisi olan kişiler, herhangi bir potansiyel alerjik reaksiyondan kaçınmak için sumaktan uzak durmalılardır.Sumak kan şekerini düşürebileceğinden, kan şekerini düşüren ilaçlar alıyorsanız da önerilmez.Dahası, sumak ile zehirli sumağı karıştırmamanız çok önemlidir.Zehirli sumak veya Toxicodendron vernix, yenilebilir sumak bitkisinin ürettiği kırmızı renkli meyvelerin aksine beyaz renkli meyveler üretir. Ülkemizde satın alabilecegimiz sumak kırmızı renkli olanıdır. Taylan KümeliYeni yaşam mekanıKaravan
Yeni yaşam mekanı Karavan Eksik bir şey var, sen de farkındasın, ama anlatamıyorsun. Ben anlatayım. Geçen yaz gittiğim tatilin kaçıncı taksidini ödüyorum? Ekstre gelsin de bakayım, bitiyorsa yenisini alayım, şöyle bir hafta kaçayım, açık büfelere dalayım, sabah erkenden şezlong kapayım, Eda Taşpınar olayım, yanayım kavrulayım, bikini izi yapayım. Misafir geldi, koltukların örtüsünü kaldırayım, dolaptan simli çiçekli takımları çıkarayım, yemekten sonra kahve yapayım, çeyizimdeki fincanları kullanayım, kırarlarsa kahrolayım.Karşı komşuyla yarışayım, yeni mobilya almış sinir olayım, bizimkiler de 10 senelik, eskimedi ama en azından kaplatayım, altta kalmayayım. Dolaplara sığmayayım, çılgın indirimlerden pantolonlar etekler kapayım, harcadıkça kazanayım, alışveriş beni rahatlatıyor ne yapayım. Başka bir hayat var, sizi şöyle alayım…Bak Ebru’yla Cihan dört yıldır evli. Evlerini kapattılar, iki yıldır karavanda yaşıyorlar. Önce 13 metrekarelik bir hazır karavan aldılar ucuza. Baktılar hoşlarına gitti onu satıp daha bakımlısını aldılar, iki ay uğraştılar, 60 bin TL harcadılar.GEREKSİZ EŞYADAN ARINDILARKışın biraz soğuk, duş sancılı, çamaşır yıkamak can sıkıcı, bulaşık desen öyle. Yazın sıcaklık bunaltıyor. Su sınırlı, tuvalet desen sifonu çekince gittiği yer belli, sen 3 günde bir boşaltıyorsun, mis kokulu değil. Ama günlerin güzelliğini manzarayla ölçüyorlar. Lüks olmayabilir belki, karavanda yaşamak öyle bir törpüledi ki. İki tabak, iki kaşıktan fazlasına ihtiyaçları yok, desenli takımlara da. Kimin koltuğu daha güzel, pahalı diye kimseyle yarışmıyorlar, eşyaya değil kendilerine yatırım yapıyorlar. Evet hesap ince. Duş mu alacaklar, bulaşık mı yıkayacaklar, elektrik mi harcayacaklar… Her şeyi, her adımı düşünüp öyle yapıyorlar. Tekerlek üstünde yaşama fikri zor, ama izin verin hayatınız değişsin diyorlar. Hayatlarına beton ve elektromanyetik surlar ancak onlar isterse girer.Pandemide Muğla taraflarındaydılar, Demre’de yağmur yağarken denize girdiler. Şimdi yoldalar, Artvin’e kadar gidip oradan yurtdışına çıkmayı deneyecekler. You Tube’da karavanlı hayatlarını anlatıyorlar, abone olursanız sevinirler.DEBELENDİM DE DURDUMHafta içi çalışıp hafta sonları çocuğun kursları, evin temizliği, sevdikleriyle bir kahve içebilmek için saatlerce trafikte kalmak, arabanın içinde sinirli ve gergin olmak, sohbetini sevdiği kişilere gidememek artık normalleşmişti. Gamze Asıltürkmen içinde debelenip durduğu bu acı durumu hayatına karavan girene kadar anlamadı. Ama eşi farkındaydı. Karavan almak istiyordu. Çocuğunu kurslara götürüyor, o çıkana kadar bekliyor, bekliyordu. Oğlu da farklı değildi, günde 2 saat trafikte serviste, arkadaşlarla internette. Vayfay yoksa hayat da yok. “Tamam al bari, deneyelim” dedi. Ve “Eyvah. Kocası karavan aldı. Şimdi internet bağımlısı çocukları diğer karavancı ailelerin çocuklarıyla 10 saniyede kaynaşıyor, Ocak’ta denize girip Temmuz’da kartopu oynuyor. Al sana coğrafya kursu. 17 yıllık evliler: “Tüm tanıdıklar, aileler dahil ev alın, yazlık alın kiraya verirsiniz dedi. Sekiz yıldır hafta sonları, bayram tatilleri, senelik izinler karavanda geçiyor. Büyük ev, büyük mutfak, büyük banyo, yemek takımları, moda. Esirden farksız hale gelmişiz. Çok çalış, çok kazan, taksitleri öde, ihmal ettiğin koca bir yaşam. Alışveriş yaparken sakinleşiyorum diyen bir nesil. Kendine sor: Bana ne yetiyor? Bir kahve fincanının amacı ne olabilir. 10 çeşit fincan mı? Fincanın içindeki kahve mi? Her şeyin limitli olması, ilk başta korkutucu geliyor. Su depom 50 litre dediğimde düşüp bayılmak isteyenler oluyor. Asla yapamam diyorsunuz. Zamanla az su ile neler başarabildiğinizi görüyorsunuz. Enerjinin faturasız olması ama limitli olması, enerjinin yenilenmesi için güneşe ihtiyaç duymak gibi kendinle, doğayla bir bütün hissediyorsunuz. Siz doğaya hükmetmiyorsunuz. Uyum sağladığınız anda evinize, yaşadığınız şehre bakış açınız değişiyor. Karavanın içi dar evet ama neye göre? Karavanla yola çıktığınız anda keyfiniz başlar. Bir noktadan öbür noktaya gitmek için acele etmemektir. Şehir hayatının bize zorladığı ve olmazsa olmazlarınızı kırıyor. Her gün duş almak, üç çeşit yemek olmadan masaya oturmamalar gibi kaprisleriniz olmuyor. Bu dar alanda görev paylaşımı yapıyorsunuz. Ailenizdeki herkesin bir görevi oluyor. Temizlik, yemek gibi genelde kadına görev olarak görülen günlük ihtiyaçları hep beraber yapıyorsun. Azla yetinmek değil de azın yettiğini görmek karavancılık. Her sabah ayrı bir manzara zaten bunun bir hediyesi. karavan, az tüketim, çok öğrenme, bol keyif demek. Tek kişi değilseniz karavan içi de dar alan olduğu için beraber olduğunuz kişilerle çok iyi anlaşıyor olmanız gerekiyor. Kavgaları tartışmaları uzatma lüksünüz yok. Küsüp odanıza kapanmanıza izin vermiyor karavan. Konuşarak çözmekten başka çareniz kalmıyor. Karavan çok dar ben yapamam diyen birçok insan karavanın içinde yaşanmadığını, günlük işlerin bitmesi ile dışarıda zaman geçirildiğini görünce çok rahat ediyorlar. Belki yağmurlu havalarda çok keyifli olmayabiliyor. O zaman da karavanın içinde yağmur sesini dinleyip kitabınızı okuyorsun.”İşte böyle kuzum, başka hayatlar da var. Sana göre azıcık, başkasına göre kocaman. Hayat işte n’apacan./Archive/2020/11/14/222231066-cmt-kara3-en20.jpg5 MADDEDE KARAVANLI HAYAT“Karavan istiyorum, ne yapayım”ı Türkiye Kamp ve Karavan Derneği Genel Başkan Yardımcısı Sabahattin Ergin anlattı.BİLENLE GİT AL KAZIKLANMA İsteklerinize uygun imalat yaptırabileceğiniz ve hazır olan karavanları satın alabileceğiniz birçok karavan üreticisi ve ithalatçısı var, bu firmalardan satın alabilirsiniz. İkinci el olarak da birçok ilan sitelerini takip ederek koşullarınıza uygun olanları bulabilirsiniz.Karavanlar çekme karavan ve motokaravan olarak sınıflandırılır. Çekme karavan fiyatları birinci elde minimum 50 bin TL ile 300 bin TL aralığında. İkinci elde ise 30 bin TL ve üzeri alınabilir.Motokaravanlar ise imalatçılar tarafından yapılacak ise araç sizin tarafınızdan temin edilmek koşulu ile donanımına göre 70 bin TL ile 300 bin TL arasında mal edilebilir.İkinci elde motokaravanlar ise 100 bin TL ve 500 bin TL arasında alınabilir.İkinci el olarak alacaksanız mutlaka bilen bir kişi ile birlikte gidip görmekte yarar var. Karavan ek yerlerinden su almış mı? Mobilyası ne durumda? Yürüyen aksamları nasıl, motokaravan ise motor durumu nasıl? Ruhsatında ne olarak kayıtlı, çekme karavan 750 kg altı ise O1 belgesi veya tip onay belgesi ve faturası var mı?750 kg üstü ise mutlaka O2 belgesi veya tip onay belgesi ruhsatı ve ayrı plakası var mı diye bakmak lazım. Yeni başlıyorsanız ikinci el alın, bakalım bu işe devam edebilecek misiniz? Devam edecek gibiyseniz yenisini almaya karar verirsiniz. BÖRTÜ BÖCEKTEN KORKARSAN GELME Akdeniz’de, Karadeniz’de, İç Anadolu’da, Avrupa’da, Ege’de, nereye gitmek isterseniz oraya gidersiniz. Çünkü eviniz daima yanınızdadır. Sizinle birliktedir. Oteli tercih ederseniz orada olursunuz, ama karavanı tercih ederseniz gönlünüzün istediği her yere gidebilirsiniz. Ancak unutmayın ki bu iş kulağa güzel geldiği kadar da kolay değil. Güzellikleri kadar incelikleri de var.Doğada olmaktan hoşlanmayan, asla lüks yaşantısından ödün vermeyen, börtü böcek korkusu olan, üç dört valizim olmadan asla diyenler yapamaz, aksini düşünenler yapabilirler.Keyif veren ve zararlı olmayan her şey bağımlılık yapar.KALIPLARDAN UZAKLAŞTIRIR Karavan tatilleri, özellikle pandemi döneminde insanların kendi kendine kalabilmesi adına büyük avantaj. Geçen senelerde karavan ünitelerini küçültmeye gittiklerini belirten sektör profesyonelleri, bu sene ise durumun tam tersi olduğunu söylüyor. Gerek kiralama gerek yeni karavan sahiplerinin taleplerinde ciddi bir artış söz konusu olduğunu ifade eden profesyoneller, ağırlıklı olarak taleplerin bu sene iç pazarda olduğunu söylüyor. Bu sene genel olarak çadır ve karavan kamplarına yönelik önemli bir artış var. Bunun nedenleri şehirlerde çalışanların şehrin kargaşasından kaçmak istemesi, ekonomik sebepler, insanların herşey dahil otel sistemlerinden sıkılmaları, doğanın sesini, dokunuşunu özleyenlerin arayışları, kalıplaşan yaşam standartlarından uzaklaşmak…BU SÖZLER ERKEKLERE Karavan için evi yanında taşıma sanatı demek de mümkün. Ama eğer evin bütün sorumluluğu kadının üzerindeyse işiniz yine zor. Çünkü hiçbir kadın tatile ev işi götürmek istemez. Erkeklerin, “Eşimi ikna ederim” tarzı düşüncelerle girdiği bu yolun sonunun iyi bir yere çıktığı da pek görülmemiştir. Genellikle kısa süre sonra karavanın satılmasıyla sonuçlanıyor.Hemen söylemekte fayda var. Karavan almak isteyen erkek eğer eşi bu tip bir yaşam biçimini tercih etmiyorsa hiç bu yola girmesin. Bu durumu aşmanın en iyi yolu ise karavan içinde her türlü yardımlaşma ve dayanışmadan geçiyor. Yaşadığınız küçük deneyimler sonrası eşinizi bu sorumlulukları paylaşmak yönünde ikna edebilirseniz karavan sahibi olmaya da ikna etmeye yaklaşmış olursunuz.Aynı durum bekar erkekler için de geçerli. Bekar erkeklerin de bu heveslerinin kursaklarında kalmaması için bu tip yaşam biçimini seçen bir eş bulması gerekiyor. Yoksa karavan hayaliniz kursağınızda kalmış demektir. Kamp ve karavan yaşamında işin kadın erkek ayrımı yoktur. Her iş ortak yapılmak zorunda! Erkeklerin karavancılığa dair asla unutmaması gereken en önemli şey…UNUTMADAN, bu bir bir yaşam biçimi… Eğer doğayı ve insanları seven, doğa ile iç içe, hem ekonomik hem de konforlu bir tatil geçirerek gittiğiniz yerdeki insanların örf, adet ve kültürünü yakından tanımak istiyorsanız ve her şeyi sırtınızda taşımak yerine eviniz olan aracınıza yüklemek istiyorsanız karavan sizi çok mutlu edecek demektir. Kampçılık uzak ve yalnız olmak anlamına da gelmiyor. Aksine çoğu insan, kampçı arkadaşlarla tanışmak ve daha büyük gruplar halinde kamp yapmanın sosyal yönünden keyif alır. ELİF TOKBAYBeypazarı'ndaki yaşayan müzeler
Beypazarı'ndaki yaşayan müzeler “Müze” deyince aklınıza ne gelir? Camekanlar arkasında saklanan bir takım objeler, eserler ve yanlarındaki küçük plakalara yazılan bilgiler; değil mi? Hadi olsun olsun son moda led ışıklandırmalar. Hadi bir de interaktif bilgi kaynakları, belki bir takım elektronik oyunlar. Yani, gerçekten ilgili olmayanı cezbedecek pek bir durum yok. Ama, şimdi anlatacağım iki müze var ki; böylesi asla akla gelmez. Beypazarı Yaşayan Müzeleri gibi bir projeyi, kimse hayal bile edemez.Bir tiyatroymuş, bir dönem oyunuymuş sanki. Hooop diye içine girivermişsiniz… Bir taraftan kahveler gelmiş, öbür taraftan kurşunlar dökülmüş. Maniler okunmuş, masallar anlatılmış, kokulu otlar yakılarak eski usül tütsüler yapılmış. Soba çıtır çıtır yanıyor. Soğuk Beypazarı’nda, eski bir konağın içinde, 150 sene önceki hayat aynen yaşatılıyor. Türkiye’nin ilk uygulamalı kültür müzesi burası. 150 sene evvelki hayat orada, siz de oradasınız. O salonda, o sedirde, dantellerin yanında, kilimlerin üstünde, o sedirde, o kurşun döken kadının karşısında.KÜLTÜREL MİRASIN YAŞATILDIĞI BİR MÜZEBeypazarı’nı oldum olası sevdim. Çekül Vakfı Başkanı Prof. Metin Sözen, bu güzeller güzeli ilçeye çok emek verdi. Ama buraya ısınmamda, eski belediye başkanı Mansur Yvaş’ın etkisi çoktur, o ayrı konu. Mansur Başkan her defasında çok güzel ağırlardı, hep hayalleri vardı, hep çok çalışkan, hep çok ilgiliydi.Gide gele ilçeye yapılan iyi şeylere şahit oldum. Yollar yenilendi, dükkanlar düzeltildi, birçok eski konak onarıldı. Zaten, Beypazarı, yıllar içinde başlıbaşına “yaşayan bir müze” olup çıktı. Kurusu, havucu, 80 kat baklavası, “Beypazarı kurusu vardır, kız kurusu yoktur” diyen, turizme iyice ısınan esnafıyla da, yeteri derecede albeniliydi.En son, geçtiğimiz yıllarda açılan “Yaşayan Müze”, sonrasında da yine aynı konseptle açılan “Türk Hamamı Müzesi”ni ziyarete gittim. Ve kelimenin tam manasıyla, hayran kaldım. “İşte” dedim, “müzeciliğin gelmesi gereken nokta bu. Türk tarihi, gelenekleri, bundan daha iyi ve doğru biçimde aktarılamaz…”/Archive/2020/11/14/223038202-cmt-bey4-max.jpgELEMTEREFİŞ, KEM GÖZLERE ŞİŞBeypazarı Yaşayan Müze, 1800’lerde inşa edilmiş olan Abbaszade Konağı restore edilerek hayata geçirildi. Konak, ilçenin merkezinde, tipik bir Beypazarı evi. Bahçesi, odaları, ahşap işçiliği ile son derece özgün ve sıcak bir yapı. Giriş katı, “hayat” alanı. Yaşamın geçtiği yer. Orta katların ismi “çardak”, en üst kat ise “guşgana”.Bu müzede sergilenen pek bir şey yok. Hani eskiden beri kullanılan bakır kap kaçağı, sobayı, divanları, birkaç eski kilimi ve örtüyü saymazsak, boş bile denebilir. Yani eğer insanları ve devam eden hayatı görmezseniz…İlk anda, konağın sahipleri rolünde genç bir erkek ve kız karşılıyor kapıda. İçeri geçiyorsunuz; hava soğumuşsa soba yanmış, mis gibi bir sıcak kaplamış her yanı. Genlerimizin hatırladığı o sıcaklık, o içimizi ısıtan tanıdıklık, ah nasıl tarif etsem, o tam bizdenlik hali yansıyor her zerrenize.Müzede çalışanların hepsi, ya da “yaşayan ve yaşatan” desem herhalde daha doğru olacak, Türk Halk Bilimi öğrencileri, master öğrencileri veya mezunlarından oluşan bir kadro. Koca konağın her odasına, farklı rollerle dağılmışlar.Ocağın başında ateşe süzdüğü bakır cezvelerle kahve kaynatan bir genç, gülen gözlerle kahvenizi sunuyor. Bir yüzyıl öncesinde yörenin kadınları ne giyiniyorsa, öyle giyinmiş. Manilerle, deyişlerle konuşuyor. Kahveyi için, fal için kapatın, yan odaya geçin. Kurşun kızdırıp soğuk suya “foşşş” diye döken ve bunu bütün mahareti, içtenliği, inanmışlığıyla yapan bir başkası, tüm hüneriyle sizi bekliyor. Bir de güzel anlatıyor, bir de hoş dua ediyor; tüm kem gözler, kötü niyetler, kurşun parçasına hapsedilip atılıveriyor. Okunmuş pirinçler, kötü bakışlardan koruyan nazar boncukları, değişik Anadolu işi nazarlıklar ve sarımsak demetleri eşliğindeki odadaki ritüel müthiş.Gezi, bu kadarla sınırlı değil; karşı oda, “ıhlamur baskı” odası. Ihlamur ağacıyla yapılan bu kumaş baskısı, üst üste yapsanız bile, renkleri asla karıştırmıyor. Yanınızda bir beyaz tişört götürmenizi öneririm, kesinlikle çok zevkli.Ebru da bu katta. Tasavvuf müziği eşliğinde, müthiş bir anlatımla, gerçek bir ebru yapımına şahit oluyorsunuz. O renkler, suyun içinde aheste aheste dağılıyor; derken kağıdın üzerinde sonsuz desen seçeneğinden biri olarak yapışıyor. İnanın bana, daha önce ebru yapımını birçeok yerde gördünüz de; böylesini daha önce ne duydunuz, ne gördünüz. O yazlık mekanlarda gördüğünüz ebruculara falan hiç benzemiyor bu. Hem yapılış şekli doğru, hem de işin felsefesi çok güzel ve doğru aktarılıyor.MASAL EBE’NİN MASALLARIÜst katta “Karagöz ve Hacıvat” oynatılıyor. Hatta eğer isterseniz, siz de oyuna dahil olup karakterlere ses verebiliyorsunuz. Artık ne yazık ki “Yunan geleneksel sanatı” olarak tanınan gölge oyunumuz, Beypazarı Yaşayan Müze’de çok başarılı biçimde yorumlanıyor.Büyük gelin odası, konağın en ferah odalarından biri. Burada da sizi “Masal Ebe” karşılayacak. Nasıl cici bir kız, ne güzel konuşuyor, aklınız durur. Geleneksel Türk masallarını anlatıyor, maniler söylüyor, bilmeceler sorup şekerler dağıtıyor.Müze, özellikle hafta sonlarında çok kalabalık oluyor. Bahçede hamurlar açılıyor, odun ateşinde pideler pişiriliyor. Müze giriş fiyatları malumunuz. Tüm bu yeme, içme, kurşun dökme, gösteri seyretmeler için dilerseniz katkıda bulunabiliyorsunuz. Öylesinde özenli bir kurgu, öylesine ince ve gönülden bir çaba var ki... Zaten birşeyler yapabilmek için, kutudur, kumbaradır, “ne var?” diye oraya buraya bakınıyorsunuz…Beypazarı Yaşayan Müze’de zaman zaman farklı etkinlikler de düzenleniyor. “Masal geceleri”, “Geç Osmanlı döneminde ilan-ı aşklar” veya “Gelin kınan kutlu olsun” gibi temalı anlatımları, canlandırmaları kaçırmamak lazım. Tabii fiziksel olarak yakın olanlarınızı kast ediyorum. İstanbul’dan da artık arabayla beş saatte rahatlıkla varılabileceğini de yeri gelmişken hatırlatıyorum.TÜRK HAMAMI MÜZESİ’Nİ DE ZİYARET EDİNSadece birkaç yüz metre ötedeki eski bir hamam, “Türk Hamamı Müzesi”ne dönüştürülmüş. Burası da “yaşıyor”. Türk hamam kültürünü, sizi gezdiren bir “Hamam Anası” ile bir kez daha öğreniyorsunuz. Gelin hamamları, kullanılan eşyalar, tüm o hamam ritüellerini bir bir görüyorsunuz.Hamamın bahçesindeki “hamam ateşi”ni yakmakla görevli olan külhanbeyi ise müthiş bir tipleme. Benim ziyaret ettiğim birkaç yıl önce, Hacettepe Üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünde okuyan Sinan, harika bir karakter yaratmıştı. Hele bir nara atması vardı ki, insan gerçekten inanıyordu./Archive/2020/11/14/223133920-cmt-bey6-y15.jpgHer iki yaşayan müzenin ardındaki isim ise, aslen Beypazarlı olan bir bilim kadını: Sema Demir. Hacettepe Üniversitesi Türk Halk Bilimi bölümünü bitirmiş, aynı bölümde master yapmış, doktorasını tamamlamış. Ders veren bir akademisyen, ama bence bu müzelerle harikalar yaratmış. KAGİDER üyesi olan Sema Demir, 2015 yılında “Yılın Sosyal Girişimcisi”, 2016’da da Sabancı Vakfı tarafından “Yılın Fark Yaratanı” ödüllerinin sahibi.Bu iki müzeyi gezip, tüm detayları kafama iyice not ettikten sonra, yapılan işin ne denli büyük bir emekle kotarıldığını daha iyi anladım. Ülkemizde benzeri olmayan bir müzecilik anlayışı; üstelik tüm dönem öğeleri kullanılarak, teatral bir sunumla aktarılmış. Asla ucuz kokmayan, asla sırıtmayan bir tarz. İşin içine tutku, coşku çok güzel eklenmiş. Harika bir ekip oluşturulup, sıkı bir çalışma kampından geçilmiş.Sema Demir, müthiş bir karakter, müthiş bir yılmazlık örneği. Batı ülkelerinde, bu müzeler, beş doktora tezi yerine geçerdi. Bu isim taçlandırılır, sokaklara tabela olur, hakkında kitaplar yazılır, ömür boyu iş ve maaş garantisi sağlanır, araştırmaları için her tür kaynak emrine amade edilir, bir de devlet nişanıyla onurlandırılırdı. Tanıştığımda çok sevdim Sema Hanım’ı, sonrasında da hep düşündüm. Nedense Vamık Volkan’ın “Toplumları kadınlar kurtaracak” sözünü hatırladım bir de.Buna da şükür!Son iki söz: 1. Beypazarı’na mutlaka gidin, her iki müzede de uzun zaman geçirin. Ne özel bir kültüre sahip olduğumuzu bir kez daha görün.2. Sema Demir ismini unutmayın. Son yıllarda gördüğünüz en başarılı Türk Halk Bilimi uzmanı, anlatıcısı, müzecisi olarak zihninize not edin. Fatih TürkmenoğluVefat ilanıüniversitede kadrolaşmayıortayaçıkardı
Vefat ilanı üniversitede kadrolaşmayı ortaya çıkardı Üniversitenin internet sitesinde 11 Kasım tarihinde paylaşılan başsağlığı mesajında, ölen kişinin kim olduğu açıklanmazken; üniversitede görevli iki öğretim üyesi ile rektörlük özel kalem müdürü ve bir fakülte sekreterine başsağlığı dilendi. İlanda şu ifadeler kullanıldı: “Üniversitemiz Makina Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat YILDIRIM’ın kayınpederi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakülte Sekreteri Ayfer Yıldırım’ın babası, Sosyal Bilimler MYO Öğr. Gör. Aykut Direzinci’nin dedesi, Rektörlük Özel Kalem Aysun Şahan’ın dedesi vefat etmiştir. Merhumun cenazesi bugün Kilis’te defnedilmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır dileriz.”Kadrolaşmanın ortaya çıktığını anlayan üniversite sosyal medyada yapılan yorumların ardından ‘vefat’ ilanını apar topar sayfasından kaldırdı. cumhuriyet.com.trTarikat yurtlarıbüyütüldü
Tarikat yurtları büyütüldü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesinin görüşmelerinde tarikat yurtlarındaki artışa dikkat çekildi. CHP’li Emine Gülizar Emecan, tarikatların yatak kapasitesinin 180 bine ulaştığını açıkladı.Komisyonda Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 22 milyar 859 milyon lira olarak öngörülen 2021 bütçesi kabul edildi. Görüşmeler sırasında devlet yurtlarının durumu sık sık gündeme geldi. CHP’li Emine Gülizar Emecan, 2002-2003 yıllarında 9 öğrenciden biri devlet yurdunda kalırken, bu sayının 11 öğrenciden bire düştüğünü aktardı. ZORUNDA KALIYORLAREmecan, “Devlet yurtlarının yetersiz olmasından dolayı, eve çıkmaya gücü yetmeyen birçok öğrenci ucuz konaklama yollarına gidiyor ve bir kısmı tarikat ve cemaat yurtlarında kalmak yolunda seçimler yapmak zorunda kalıyor. Siz de bunu destekliyorsunuz. Bizim yaptığımız araştırmalara göre, tarikatların maddi destekle 180 bin yatak kapasitesine ulaştığını biliyoruz” dedi. MHP’li Mustafa Kalaycı ise “Ortaöğretim ve yükseköğretimde okuyan gençlerimize yeterli barınma imkânı sağlanmalı. Öğrenciler çeşitli yapıların farklı manipülasyonlarına maruz bırakılmamalı” ifadelerini kullandı. Görüşmelerde İYİ Partili Erhan Usta, Kasapoğlu’na yönelik “Teknisyensiniz” dedi. Kasapoğlu, Usta’nın tanımlamasına sinirlenerek, “Seçilmiş Cumhurbaşkanınca atanmış bakanıyım. Tamam mı?” dedi. Usta, Kasapoğlu’na “Atanmışsınız, ben de onu diyorum” yanıtını verirken, Kasapoğlu, “Atanmakla kusur mu işledim? Gazi Meclis’e elbette saygım var. Bu milletin oylarıyla kurulmuş bu Gazi Meclis’e, bu yüce kuruma hesap vermek üzere buradayız” karşılığını verdi. cumhuriyet.com.tr