News - Haberler
İçişleri Bakanlığı'ndan "İşyerlerininÇalışma Saatleri" konulu genelge
İçişleri Bakanlığı'ndan "İşyerlerinin Çalışma Saatleri" konulu genelge İçişleri Bakanlığı, valiliklere "İşyerlerinin Çalışma Saatleri" konulu genelge gönderdi. Genelgeye göre, düşük, orta, yüksek riskli illerde market, manav, kasap, berber, kuaför, güzellik salonu vb. saat 07.00-20.00 arasında açık olacak.Ayrıntılar geliyor... AASokak sanatçısıBanksy bu kez 'hapishaneden kaçış'ıçizdi
Sokak sanatçısı Banksy bu kez 'hapishaneden kaçış'ı çizdi Gizemli sokak sanatçısı Banksy, ona ait olduğu düşünülen yeni eseriyle gündemde. İngiltere’deki Reading Hapishanesi’nin duvarında sabah ortaya çıkan ‘hapishaneden kaçış’ temalı resim yoğun ilgi görüyor. /Archive/2021/3/2/173028912-6dc89ea1-28f2-4e02-8711-8a7a9235d3f338214061-1.jpgSokak sanatçısı Banksy, ona ait olduğu düşünülen yeni eseriyle gündemde. Oscar Wilde'a "Oysa herkes öldürür sevdiğini" dizesini yazdıran Reading Hapishanesi’nin duvarında sabaha karşı fark edilen resim, henüz Banksy tarafından resmen sahiplenilmese de resim eksperleri tarafından Banksy çalışması olarak lanse edildi. 'Hapishaneden kaçış' resmine yoğun ilgi var.Dünden beri resmi görmek isteyen pek çok kişi, eski hapishanenin önüne gidiyor, fotoğraf çekiyor./Archive/2021/3/2/173136677-b4da8776-be2a-49b9-8db6-123245657cb838205316.jpgHENÜZ DOĞRULAMADIBanksy, genelde yeni resimlerini Instagram sayfasında paylaşarak doğruluyor. Şimdi, hapishaneden kaçış resmini doğrulayıp doğrulamayağı merakla bekleniyor. Ancak sanat eksperleri bunun “bir Banksy çalışması” olduğunu düşünüyor./Archive/2021/3/2/173205692-176941c4-8f67-41f3-9cb8-e2a51d4c80ee38214069.jpgOscar Wilde’ın 1895-97 yılları arasında cezasını çekmek üzere kaldığı Reading Hapishanesi’nin duvarındaki resmin, İrlandalı sanatçı Wilde’a bir gönderme olabileceği tahmin ediliyor. Bir grup insan, eski hapishanenin barınma yeri olarak satılması yerine bir sanat merkezine dönüştürülmesi için mücadele ediyor. Banksy’nin bu talebi desteklemek için de böyle bir resmi tercih etmiş olabileceği düşünülüyor./Archive/2021/3/2/173234192-909bf4e8-a00a-4e19-8625-6c1b2f30b11538205292.jpgBu hapishanede kalan Oscar Wilde, meşhur Reading Zindanı Baladı’nı burada yazmıştı. Mahkum edildiği sırada gördüğü bir mahkumdan esinlenerek yazdığı şiir, aynı zamanda Türkçeye "Oysa herkes öldürür sevdiğini" olarak çevrilen dizeyi de içeriyor.Birlikte olduğu kadını öldüren idam mahkumu Charles Thomas Wooldridge’in son günlerini anlatan Wilde, Wooldridge'in halinden ve yaptıklarından etkilenmişti./Archive/2021/3/2/173358707-1beb2316-1eee-4ac4-ab9b-b0d3a662804538214070.jpgÜNLÜLERDEN DESTEKHapishane, 2013 yılında kapatıldı ve 2019 yılında hükümet tarafından satışa çıkarıldı. Reading Konseyi, yapının bir sanat kompleksine dönüştürülmesini istiyor. Hollywood yıldızları Kenneth Branagh, Natalie Dormer ve Dame Judi Dench gibi isimler de kampanyayı destekliyor.Kaynak: NTV cumhuriyet.com.trElon Musk'ınşirketindençıkan yapay zeka tiyatro oyunu yazdı
Elon Musk'ın şirketinden çıkan yapay zeka tiyatro oyunu yazdı Elon Musk'ın kurucuları arasında yer aldığı şirketten çıkan yapay zeka, ünlü Çek yazar Karel Čapek'in "R.U.R." (Rossum's Universal Robots) isimli tiyatro oyununu, eserin yüzüncü yaşını kutlamak için tekrar yazdı. Robot kelimesi, ilk kez Čapek'in eserinde kullanılmıştı.. /Archive/2021/3/2/174846041-possessed-photography-rdxp1tf3cma-unsplash.jpg60 dakikalık oyun, Elon Musk'ın kurucuları arasında yer aldığı yapay zeka firması Open AI'ın GPT-2 isimli yapay zeka yazılımı tarafından kaleme alındı. Projeyi denetleyen oyun yazarı David Kostak, senaryoyu "Bir tür fütüristik Küçük Prens" diye niteledi.'BİR ROBOT TİYATRO METNİ YAZARSA'Bu dil tahmin modeli şimdiye kadar, sahte haberler, kısa hikayeler ve şiirler yazmak için de kullanılmıştı. Ancak onu geliştiren ekip, bu oyunun GPT-2'nin ilk tiyatro prodüksiyonu olduğunu ifade etti. Oyuna "Yapay Zeka: Bir Robot Tiyatro Metni Yazarsa" ismi verildi.Independent Türkçe'nin aktardığına göre, söz konusu dil tahmin modeli, insan araştırmacıların önceden verdiği cümleleri tamamlayarak çalışıyor. Bu projede araştırmacılar, yapay zekaya, "Merhaba, ben robotum ve sizi yazdığım oyuna davet etmek büyük bir zevk" cümlelerini verdi. Bunun devamını getiren yazılım söz konusu tiyatro metnini oluşturdu.'KALİTELİ BİR METİNDEN UZAK'Sonucun kaliteli bir tiyatro metninden uzak olduğu belirtildi. Oyunu yazan yapay zekanın, metnin ilerleyen kısımlarında ana karakterin insan değil de robot olduğunu unuttuğu ifade edildi.İki yıl önce proje üzerinde çalışmaya başlayan, Prag Üniversitesi'nden hesaplamalı dilbilimci Rudolf Rosa, "Bazen bir diyaloğun ortasında, konuşan kişi erkekten kadına dönüştü" ifadelerini kullandı.ABD'deki Columbia Üniversitesi'nden yapay zeka uzmanı Chad DeChant'a göre bunun nedeni, yazılımın cümlelerin anlamını gerçekten kavrayamaması. Oyunun yazım sürecinde görev almayan ama izlemek için sabırsızlandığını belirten DeChant, "Yalnızca birlikte kullanılması muhtemel kelimeleri sıralıyor" diye açıkladı.Yapay zeka uzmanı, teknolojinin bir tiyatro oyunu gibi karmaşık bir metni baştan sona yazabilecek hale gelmesinin yaklaşık 15 yıl süreceğine inanıyor. cumhuriyet.com.trYARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap!
YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap! Sayı 1620! YARIN yayınlanacak 1620’inci sayımızın kapağında; yaşamı ve yazınıyla büyük şair, öykücü, romancı, oyun yazarı, denemeci Necati Cumalı yer alıyor. Yaşar Kemal’in ‘yaşlanmaz şair çocuk’ diye tanımladığı Necati Cumalı 100 yaşında. Mustafa Balbay’ın yazısı… Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… /Archive/2021/3/2/175706427-1620-kapak-ic.jpg- Sayı 1620! Cumhuriyet Kitap Dergi’nin YARIN yayımlanacak 1620’inci sayısının kapağında; yaşamı ve yazınıyla büyük şair, öykücü, romancı, oyun yazarı, denemeci Necati Cumalı yer alıyor. Yaşar Kemal’in ‘yaşlanmaz şair çocuk’ diye tanımladığı Necati Cumalı 100 yaşında.13 Ocak 1921’de, bugün Yunanistan, Batı Makedonya sınırları içinde kalan Florina şehrinde doğan Necati Cumalı, Kurtuluş Savaşı sonrasındaki ‘mübadele’de ailesiyle birlikte İzmir’in Urla ilçesine yerleşti.Aile büyüklerinin Makedonya’sını hiç unutmadı, onlarla büyüdü. Büyük şair, öykücü, romancı, oyun yazarı, denemeci Necati Cumalı’nın; köklerine, yaşadığı topraklara, ülkesinin insanlarına, “vatanım” dediği Türkçeye olan bağlılığı, sevgisi onu edebiyatın neredeyse her alanında eser veren bereketli bir yazara dönüştürdü.Necati Cumalı’nın 100. yaşı yıl boyunca çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Mustafa Balbay’ın yazısı…- Bu hafta üçüncü sayfamızda; ‘Zaman çağı şiirleri’ başlıklı yazısıyla Feridun Andaç yer alıyor. Andaç, “kendi söz’ünün hem yaşayanı hem de ‘şahit’i” olduğunu vurguladığı Enis Batur’un Karanlık Oda Şarkıları’nı inceliyor.- M. Sadık Aslankara; ‘Kadın yazarların kadınları…’ başlıklı yazısında, günümüz öykü-romanında kadın varlığının, kadın yazar aracılığıyla artık daha özgür, ayrı bir yaşam sürdüğünü irdeliyor.- Serkan Fırtına; öykücülüğümüzün önemli kalemlerinden Selçuk Baran’ın, tiyatroya da uyarlanan ve hem öykü hem de oyunu tek kitap olarak yayımlanan Türkan Hanım’ın Ölümü yapıtını inceliyor.- Gamze Akdemir, Dr. Daniş Navaro ile çoğu aktif CEO’lukla geçen iş yaşamındaki deneyimlerinden yola çıkarak neo-liberal modern şirketin, “iyi şirket - kötü şirket” ayrımındaki örtük gerçekliklerini ve daha iyi, etkin, mutlu bir şirket alternatifinin nasıl mümkün olabileceğini ortaya koyduğu çalışması Şirket: Quo Vadis? - Modern Şirketin Çöküşü ve Başka Bir Şirket Teklifi’ni konuşuyor.- Ercan Karakaş; Aydın Cıngı’nın, siyasal İslamın Türkiye’ye yönelik iddiasını, AKP’nin kimliğinde somut biçimde ortaya koyduğu 12 Eylül 2010 Referandumu’ndan 2020 sonlarına değin geçen süreyi, üç ana bölümde incelediği Siyasal İslamın Cumhuriyet ile Kavgası’nı değerlendiriyor.- Emrah Kolukısa; Ece Temelkuran ile son yıllarda bazı dergilerde yer almış yazılarını derlediği, otoriter rejimlerin insanlarda “Dibi görünce yukarı zıplarız” yanılgısı yarattığını ve bunun bir politik pasifliği beslediğini imlediği deneme kitabı Bu da Geçer’i konuşuyor.- Alin Kayalar; N. İpek Gökdel ile genç erkeklerin dünyasını sarmalayan, felsefi öğütler veren bir kurmaca ve Gezi Direnişi’nde yaşananların polisiyesi ve Urfa ile İstanbul’u anlatan bir şehrengiz niteliğindeki romanı Kefaret’i konuşuyor.- Y. Bekir Yurdakul; Defne Ongun Müminoğlu’nun dizi öyküleri, doğayı ve hayatı bütünlüklü ve tutarlı bir kavrayış sergilediği Renkgiller’i merceğe alıyor.- Emek Yurdakul; Güncel köşesinde dört yeni, yetkin çocuk kitabını tanıtıyor.- Vitrindekiler, çeşitli alanlardan yetkin kitap önerileriyle sizleri bekliyor.- Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşemiz de yeni bir düşün trafiğine davet ediyor.İyi okumalar…Unutmayın her gün Cumhuriyet, her Perşembe Cumhuriyet Kitap okunur!Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… Cumhuriyet Kitap Ekiİlişkinizin devam edip etmeyeceğini gösteren 15 soru
İlişkinizin devam edip etmeyeceğini gösteren 15 soru İlişki uzmanı Gary W. Lewandowski, insanların romantik birlikteliklerinin kendileri için iyi olup olmadığını öğrenmelerini sağlayacak 15 soru hazırladı. /Archive/2021/3/2/165546071-michael-fenton-0zq8vojhnuc-unsplash.jpgİnsanların, içinde bulundukları ilişkinin kalıcı olup olmadığını çözebilmeleri zor olabiliyor. Bu yüzden ilişki uzmanı, Monmouth Üniversitesi’nde psikoloji profesörü ve www.scienceofrelations.com (İlişkilerin Bilimi) sitesinin kurucusu Gary W. Lewandowski, insanların romantik birlikteliklerinin kendileri için iyi olup olmadığını çözecek 15 soru hazırladı.Lewandowski bir liste oluşturmaya karar verdiğini çünkü kendisine en çok sorulan sorunun, “Doğru ilişkide olup olmadığımı nasıl bilebilirim?” olduğunu söyledi."Büyük ihtimalle bu herkesin aklını en çok kurcalayan ama cevap verebilmek için en az donanımlı olduğu soru. Anlamaya çalıştıklarında her zaman sorulacak doğru soruları bulamıyorlar ve yanlış noktaya odaklanıyorlar" diyen Lewandowski, büyük kararlar verirken veya “iyinin de iyisine” varmaya çalışırken gerekli içgüdüye ve de bilime dayanan bir liste hazırladı.Lewandowski’ye göre hem bilimin desteklediği verilere hem de sezgilere dayanan bu sorulara dürüstçe “evet” cevabı verebiliyorsanız, bu ilişkinizin devam etmeye değer olduğu anlamına geliyor./Archive/2021/3/2/165625743-element5-digital-mezqon8p6c0-unsplash.jpgSorular şöyle:1. Partneriniz sizi daha iyi bir insan haline getiriyor mu ve aynı etkiyi siz onun üzerinde gösteriyor musunuz?2. Siz de partneriniz de duygularınızı paylaşırken, birbirinize güvenirken, yakınlık kurarken rahat hissediyor ve diğer kişinin terk etmesiyle ilgili endişe duymaktan kaçınabiliyor musunuz?3. Siz ve partneriniz birbirinizi olduğu gibi, değiştirmeye çalışmadan kabul ediyor musunuz?4. Anlaşmazlıklar ortaya çıktığında partnerinizle saygı çerçevesinde, küçümseme ve olumsuzluğa sapmadan iletişim kurabiliyor musunuz?5. Partnerinizle ilişkide karar verme süreçlerini, gücü ve etkiyi paylaşıyor musunuz?6. Partneriniz en yakın arkadaşınız mı ve siz de onun için öyle misiniz?7. Partnerinizle "sen" ve “ben”den çok “biz” diyerek mi düşünüyorsunuz?8. Partnerinizle birbirinize, karşılıklı sosyal medya ve banka hesabı şifrelerinizi paylaşacak kadar güvenir misiniz?9. Partnerinizle birbiriniz için, fazla abartılı bir pozitif bakış açısı olmaksızın, iyi fikirlere sahip misiniz?10. Yakın arkadaşlarınız ve partnerinizin yakın arkadaşları zamana yenik düşmeyecek harika bir ilişkiniz olduğunu düşünüyor mu?11. İlişkiniz aldatma, kıskançlık, ötekinin davranışlarını kontrol etmek gibi tehlikelerden muaf mı?12. Partnerinizle siyaset, din, evliliğin önemi, çocuk sahibi olmak veya olmamak ve nasıl ebeveynlik yapacağınız söz konusu olduğunda aynı değerleri paylaşıyor musunuz?13. Birbiriniz için (paspas olmadan) kendi ihtiyaç, istek ve hedeflerinizi feda etmeye hazır mısınız?14. Partneriniz ve siz duygusal açıdan istikrarlı ve anlaşmaya hazır kişiliklere sahip misiniz?15. Partnerinizle cinsel olarak uyuşuyor musunuz?/Archive/2021/3/2/165656664-jamez-picard-hgfddoulkhs-unsplash.jpgLewandowski'ye göre eğer bu sorulara verilen cevap “hayır” ise, bu kötü haber; büyük ihtimalle ilişki zamana yenik düşecek çünkü “Sadece iyi gitmesi onun iyi bir ilişki olduğu anlamına gelmiyor.”Ama iyi haber de ayrılıkların olumlu bir şey olabileceği. Çünkü Lewandowski’ye göre “Kötü bir ilişki içerisinde kalmak sizin için olabilecek en fena şey."Lewandowski, yaptığı açıklamada şunları söyledi:"İlişkiler hakkında önemli bilgiler edinmek iyi ilişkiler için tehdit teşkil etmeyecektir. Eğer vasat veya kötü bir ilişki içerisindeyseniz bundan kurtulmak sizi harika bir ilişki bulmak için özgür hale getirecek.Eğer bu sorulara 'hayır' cevabını veriyorsanız ilişkiye başlamak muhtemelen o kadar da müthiş bir fikir değildi ve ayrılma zamanı gelmiş olabilir."Kaynak: Independent Türkçe cumhuriyet.com.trTürkiye'de her yıl ortalama 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybıtanısıkonuluyor
Türkiye'de her yıl ortalama 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybı tanısı konuluyor Sağlık Bakanlığınca gerçekleştirilen "Yenidoğan İşitme Taraması Programı" ile Türkiye'de her yıl ortalama 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybı tanısı konulduğu bildirildi. /Archive/2021/3/2/171917888-christian-bowen-i0itptisvee-unsplash-1.jpgHalk Sağlığı Genel Müdürlüğünden edinilen bilgiye göre, yenidoğan her bin bebekten 1-3'ü işitme kaybıyla dünyaya geliyor. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kulak enfeksiyonları, kazalar ve kullanılan bazı ilaçlar nedeniyle bu oran binde 6'ya çıkabiliyor.İşitme kaybıyla doğan ya da doğum sonrası dönemde işitme kaybı olan çocukların erken dönemde tespit edilmesi, uygun tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarının yapılması amacıyla Bakanlık tarafından "Yenidoğan İşitme Taraması Programı" yürütülüyor.Bu program sayesinde, işitme kaybı yaşayan çocukların sosyal, bilişsel ve dil gelişimleri olumsuz olarak etkilenmeden, en uyumlu şekilde topluma karışmalarının sağlanması, sağlık personeli ile toplumun bu konuda duyarlılığının ve bilinç düzeyinin artması amaçlanıyor. Tarama programıyla doğumu takiben 6 ay içinde işitme kayıplı çocukların tespit edilmesi ve tedavilerinin başlatılması hedefleniyor.Doğumdan sonra, hastaneden taburcu olmadan önce bebeğe mutlaka işitme testi yaptırılması gerekiyor. Eğer doğum sağlık kuruluşunda gerçekleşmediyse doğumdan sonraki 3 gün içinde işitme taramasının yapılması önem taşıyor./Archive/2021/3/2/171931638-thumbsbce6f6309e5caf46d7c86a192610e27f0b.jpgTürkiye'de doğumun olduğu sağlık kuruluşlarındaki (kamu, özel, üniversite) Yenidoğan İşitme Tarama Ünitelerinde, eğitimli sağlık personeli tarafından, basit, ucuz ve uygulaması çok kolay testler ile yenidoğan bebeklere işitme taraması yapılıyor. İşitme taraması yapılan merkezler, doğum yapılan sağlık kuruluşları bünyesinde yer alıyor.Bu program kapsamında, 81 ilin kamu, üniversite ve özel hastanelerinin yer aldığı 1067 tarama merkezinde işitme taraması programı, 72 referans merkezinde de ileri tanı tedavi uygulanıyor. Her yıl ortalama 2 bin 500 yenidoğana işitme kaybı tanısı konuluyor ve erken rehabilitasyon, tedavi şansı sağlanıyor.Türkiye'nin her yerinde taramalar, Bilim Komisyonu tarafından belirlenen ve Sağlık Bakanlığınca da onaylanan tarama protokollerine göre iki tür test ile gerçekleştiriliyor. Testler, basit, ucuz, uygulaması kolay ve bebeğe herhangi bir acı ya da zarar vermiyor.DOĞUMDAN SONRAKİ BİR AY ÖNEMLİİşitme kaybı yaşadığı düşünülen bebekler bir üst merkeze sevk ediliyor ve bu bebeklere ileri düzeyde işitme testleri uygulanıyor. Eğer işitme kaybı tanısı konulursa, o zaman kaybın türüne ve nedenine göre tedavi seçenekleri belirleniyor.Bazı bebekler ilaçla tedavi edilebilirken, bazılarının ise işitme cihazı ya da koklear implant denilen biyonik kulağa ihtiyacı olabiliyor. Bu nedenle bebeklerin, doğumdan sonraki ilk 1 ay içinde tüm taramalarının yapılması, 3 ay içinde varsa tanılarının konulması ve gerekiyorsa 6 ay içinde cihaz kullanmaya başlamaları gerekiyor.KALICI İŞİTME KAYBI YAYGINLIĞIİşitme kayıpları, enfeksiyonlar, travmalar ve progresif işitme kaybı yapan genetik hastalıklara bağlı olarak doğum sonrası dönemde de ortaya çıkabiliyor.Kalıcı işitme kaybı yaygınlığının okul çağındaki çocuklarda nüfusa oranla binde 9'a yükseldiği belirtiliyor. Bir ya da her iki kulakta kalıcı ya da geçici işitme kaybının okul çağındaki çocukların yüzde 14'ten fazlasını etkilediği, tek taraflı işitme kayıplarında bile sınıf tekrar oranının yüzde 37 olarak bildirildiği ifade ediliyor.Türkiye'de işitme taraması, 81 ilde ilköğretimin 1. yılında, belirlenen protokoller çerçevesinde işitme taraması, konusunda eğitimli Toplum Sağlığı Merkezlerinde ya da Sağlıklı Hayat Merkezlerinde görevli sağlık personeli, Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlükleri tarafından sahada uygulanıyor.Tarama sonucunda işitme kaybı şüphesi olan çocuklar, ildeki kulak burun boğaz uzmanlarına sevk ediliyor. Daha ileri tetkik ve tedavi gerektiren olgular ise referans merkezlere yönlendiriliyor.Bebeklerin ve çocukların kullanacağı işitme cihazları ve koklear implantlar, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ödeniyor. AAJeff Buckley’nin yaşamıfilme uyarlanacak: 'Everybody Here Wants You'
Jeff Buckley’nin yaşamı filme uyarlanacak: 'Everybody Here Wants You' Yaklaşık 10 yıldır gündemde olan Jeff Buckley biyografisi için somut adımlar atıldı. Buckley’nin ölümünden sonra yayımlanan “Sketches for My Sweetheart the Drunk” albümünün ikinci şarkısından ismini alan “Everybody Here Wants You” filmi için hazırlıklar başladı. /Archive/2021/3/2/171603812-jeff-buckley.jpg“Penny Dreadful” dizisinde Dorian Gray’i, tarihin en yüksek bütçeli Broadway müzikali “Spider-Man: Turn off The Dark”ta Peter Parker’ı canlandıran Reeve Carney, bu kez Jeff Buckley’ye hayat verecek.Aynı zamanda bir müzisyen olan Carney, solisti, gitaristi ve şarkı yazarı olduğu Carney grubuyla Arcade Fire ve U2’nun stadyum turnelerine ön grup olarak katılmıştı.Bantmag'in aktardığına göre, Joy Division solisti Ian Curtis’i konu eden “Control” filminin yapımcılarından Orian Williams, Buckley filminde ilk yönetmenlik deneyimini yaşayacak.Williams, My Bloody Valentine, Slowdive, Primal Scream gibi grupların plak şirketi Creation Records’ı konu edecek ve bu yıl yayımlanacak olan “Creation Stories”in de yaratıcı ekibinde.Film, Buckley’nin ailesi tarafından da destekleniyor. Müzisyenin annesi ve filmin yapımcılarından biri olan Mary Guibert, Buckley hayranlarına gerçek olaylara sadık kalınacağı sözünü vererek, “Ne kadar uzun sürerse sürsün, bu işi olabilecek en iyi şekilde yapabilecek doğru ekibi bir araya getirme konusundaki arzum gerçek oluyor” açıklamasında bulundu. cumhuriyet.com.trŞairişairden sor…Turgut Uyar...
Şairi şairden sor… Turgut Uyar... “Bir Şiirden” kitabında Turgut Uyar, Türk edebiyatında bugün en çok özlediğimiz, eksikliğini hissettiğimiz kişilikli eleştirmenliği damardan ve sakınmasız, hesapsız ve müdanasız, cüretkâr ve feragatli, has şairlere özgü gözüpeklik ve şairane bir adanmışlıkla yapıyor. /Archive/2021/3/2/175350835-ic2.jpgMimar bir dostum vardır. Lisede de beraberdik, üniversite de. 45 yıllık karıncaincitmez dost, buluştuğumuzda bir armağan getirmişti bana. Çok zamanlar önce ölmüş bir ünlü şairin şiir eleştirilerinden oluşan incecik bir kitap: “Bir Şiirden”, Turgut Uyar…Haftada bir, kimi zaman iki kitap okuyan bendeniz Turgut Uyar’ın 102 sayfalık “minnak” ve fakat dev kitabını on günde deviremedi desem?... Ne olmuştu bana?.. Üstelik kitap her zaman müstehzi dudak bükmelerle ele alıp birkaç sayfasını çevirdikten sonra bir kenara fırlattığımız derleme yazılardan oluşuyordu.GÖZÜPEK VE ŞAİRANE BİR ADANMIŞLIKOlay şuydu: “Bir Şiirden” kitabında Turgut Uyar, Türk edebiyatında bugün en çok özlediğimiz, eksikliğini hissettiğimiz kişilikli eleştirmenliği damardan ve sakınmasız, hesapsız ve müdanasız, cüretkâr ve feragatli ve has şairlere özgü gözüpeklik ve şairane bir adanmışlıkla yapıyordu.Öyle ki sadece bir sayfa süren bir değerlendirmeyi kimi zaman bir saatte okuyabiliyordunuz. Çünkü dönüp bahsedilen şairin şiirlerine göz atmak, bazı kavramların hangi kaynaklarda nasıl geçtiğini gözden geçirmek, şairlerarası didişmelerden kaynaklanan muhteris ithamların yazılara yön verip vermediğini tetkik etmek ve hepsinden önemlisi kusursuz bir Türkçe ile kaleme alınmış yazıların edebi lezzetinden bir türlü kopamamak söz konusuydu./Archive/2021/3/2/175322866-ic1-foto-isa-celik.jpgFotoğraf: İSA ÇELİK‘OKUYUN, HAYATA BAKIŞINIZ DEĞİŞSİN!’Turgut Uyar, edebiyata ilgi duyan her kesimden insana gerçek bir lektürel şölen vermekte bu çok değerli toplama kitabında. Öyle ki bu kitabı okuduktan sonra şiire de şaire de ve hatta hayata da bakışınız değişebilir. O derece yani!Abdülhak Hamit, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Kemalettin Kamî Kamu, Necip Fazık Kısakürek, Nazım Hikmet Ran, Ahmet Kutsi Tecer, Mümtaz Zeki Taşkın, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Muzaffer Tayyip, Rüştü Onur, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Sabahattin Kudret Aksel, Cahit Külebi, Metin Eloğlu ve Cemal Kırca’nın birer karakteristik şiirini yazısının başına alıntılayarak, Türk edebiyatında derin izler bırakmış bu şairleri tek tek teşrih masasına yatırıyor Turgut Uyar.KİŞİLİKLİ, DOBRA ELEŞTİRMEN UYAR!Her birinin poetikasını, kanonunu, şiirdeki yükselişini, varoluş nedenselliğini, sergüzeştini ve handikapını yetkin bir beğeni ve şiir bilinci ile eleştiriyor. Kimi zaman onları çarmıha geriyor, kimi zaman göklere çıkarıyor, kimi zaman haklayıp paçavraya çeviriyor kimi zaman hayranlık halelerine boğuyor.Ama ne yaparsa yapsın post-modern çağın ehlileştirilmiş ve harmana koşulmuş eleştirmenlerinin yaptıklarının tam tersine hareket ediyor. Yani kişilikli ve dobra bir eleştirmen tavrıyla kritiğini kuruyor.Bu “değerli, küçük, damardan” kitabı tüm şiirseverlere tavsiye etmek üzere yazı masamın başına oturduğumda dostumu yitirdiğimi bildiren bir telefon almıştım. Şimdi artık Mimar Cihan Fikri Kalay da yok, Turgut Uyar da yok… O has şairler de yok artık bu çorak dünyada.Bir Şiirden / Turgut Uyar / Yapı Kredi Yayınları / 102 s. Hikmet Temel AkarsuÇehov’u yeniden okumak
Çehov’u yeniden okumak Tolstoy’un seçtiği Çehov öykülerini okurken, bu usta anlatıcının öykü dünyasının zenginliğini bir kez daha derinden hissettim. Öykü türünün insanı anlatmada başat bir anlatım biçimi olmasının bütün özelliklerini bize gösteren Çehov, bu türün kuruluşunda öncü bir yazardır. /Archive/2021/3/2/175123929-ic1.jpg Döneminin aynası olabilen bir yazarın dünyasına baktığımızda, insanın ruhunun derinliklerini dile getirdiği öyküleriyle etkileyici bir anlatı dünyası kurmuş olduğunu gözleriz.Çehov gerçekliği diyebileceğimiz ‘kara-acı’/ ‘ironik söylem’ özelliklerini anlatısına sindirmesiyle bir çığır açtığını söylemeliyiz. Yaşanan ânla yiten zamanın aralığındaki insanın gerçekliğini anlatmada, yaşadığı dönemin tanıklığında durağan gibi görünen hayatların ardındaki toplumsal sanrıyı o incelikli ironisiyle sergiler.DERİN BİR KEDER DALGASIÇehov’un öyküleri kadar oyunlarına da yüzünüzü döndüğünüzde size ilkten derin bir keder dalgası taşır. Üç Kızkardeş’i okurken, eğer kaleminiz elinizdeyse, şu satırların altını çizmeden geçemez, hatta defterinize not etmekten de alamazsınız kendinizi:- “Acısına dayanamayacağım sanmıştım.…oranın her şeyini hatırlıyorum..Doğduğum yer burnumda tütmeye başladı…Moskova’ya gitmek.…kim olursa olsun insan, yorularak, alın teri dökerek çalışmak zorundadır.Mutluluğu, sevinci, hayatının anlamı, amacı yalnızca bunda gizlidir.İşe özlem duymak!Müthiş, güçlü bir fırtına kopmak üzeredir.”Bir süre daha bu notlarınıza devam ederseniz, kaleminizin ucu şunları da kaydedecektir:Çehov deyince aklımıza ilk gelen: Acı. Özlemek. Unutulmak. Avuntu. Umut/iyimserlik. Yakınma. Beklemek…Çehov’un taşraya bakışı ilginçtir. Anlatısında araya giren bir tip / kahraman öyle sözler eder ki; orada durur, söylenenleri yorumlar, üzerinde düşünürsünüz./Archive/2021/3/2/175102258-ic2.jpgYABANCILAŞMA VE GİTMEK İSTEĞİÜç Kızkardeş’teki hayata iyimser bakan Verşinin’nin söyledikleri de önemlidir:- “Şimdilik henüz böyle bir şey yoksa bile, böyle bir yaşayış isteği insanın yüreğinde doğmalı, insan onu beklemeli, onu hayalinde canlandırmalı, ona hazırlanmalıdır.”Onca can sıkıntısı içinde yaşarken hayata yeniden başlamak düşüncesinden söz edebilmek…- “Hayat amma da değişiyor, insan ne kadar da aldanıyor.”Taşrada içte ve dışta yaşamak... İnsanın kendine, insana yabancılaşması… Yakınmak, bıkkınlık ve gitmek isteği…Bunların her biri Çehov anlatılarında insani duygunun birer yansıması olarak karşımıza çıkar. Bugünün, kahramanlarının yaşadığı günün seyrinde olup bitenleri verirken; onların düşüncelerinden geçenleri de yansıtır. Öyle ki; gelecek üzerine bir düşünce uçlanımında dile getirilenler insani gerçekliğin dili olarak da karşımıza çıkar:- “Pekâlâ. Bizden sonra, balonlarda uçacaklar, ceketlerin modası değişecek. Belki de altıncı duyguyu bulup bunu geliştirecekler. Ama hayat, o eziyetli; o esrar dolu, mutlu hayat, yine eskisi gibi kalacak. İnsan bin yıl sonra da yine hep öyle içini çekerek: ‘Ah yaşamak ne zor!’ deyip duracak, bununla birlikte yine, tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak, onu istemeyecek!”/Archive/2021/3/2/175049789-ic3.jpgKURULACAK YENİ HAYATDeğişimden söz eder, üstelik bunu gösterir taşrada o sıkışıp kalmış hayatlarda. Verşinin, bunu dile getirir. Oyunun düşünen karakteridir. Değişimle kurulacak yeni hayattan söz eder. Okuyan biridir, bunun yansıması sözlerine siner: “Yaşlandıkça daha çok öğrenmek istiyorum.”Çehov, her bir anlatısında karşınıza çıkardığı doğrusallıklarla sizi sarsar. Özellikle oyunlarının düşünce yoğunluğu, insana/hayata dair yansıttığı gerçekliklerin yol / yön göstericiliği daha bir önde. Bir de uzun öykülerinde bunu yanını gözleriz: Altıncı Koğuş, Bozkır, Köylüler, Bir Taşralının Öyküsü, Düello, Tatsız Bir Olay, Öylesine Bir Öykü, Bir Yaş Günü; Küçük Köpekli Kadın, Öylesine Bir Hikâye, Karım, Gelgeç Gönüllü…1890-1900 yılları arasında yazdığı öyküler onun yazarlığının dokusunu anlatır her yönüyle. Özellikle Altıncı Koğuş (1892), Küçük Köpekli Kadın (1899), Çukurda (1900) onun düşünce dünyasının kırılma noktasını yansıtan öyküleridir./Archive/2021/3/2/175037946-ic4.jpgDÖNEM RUSYASI’NA AYNA TUTAR“Tolstoyculuk”tan ayrılmıştır. Tolstoy’un kötülükler karşısında “mutluluğu kendi içinde ara” düşüncesinden uzaklaşır, kötülüklerle savaşmak gerektiğini benimser. Bu üç yapıtında da bu düşüncesinin izlerini buluruz.Çehov, dönem Rusyası’na ayna tutar. Bir bakıma zamanın ruhunu yansıtır. Öyle ki, onun kürek mahkûmlarının yaşadığı Sahalin Adası’na yolculuğu, dönemin cehennemini gösteren bir tanıklığı getirir. 21 Nisan 1890’da bu yolculuğa çıkan Çehov adada üç ay kalacaktır. 13 Ekim’de de Sahalin notlarıyla döner. Sibirya’da Sürgünde öyküsü de o izlenimlerle yazılmıştır.Bu yolculuğunun kendindeki yansımalarını bir dostuna anlatırken şunları söyleyecektir: “Artık diyebilirim: Yaşadım. Benden bu kadar. Sahalin gibi cehennemi de gördüm, Seylan Adası gibi cenneti de… Hem kelebekler, böcekler, hem sivrisinekler, hem hamam böcekleri!”Niçin Sahalin? Dostu ve yayıncısı Aleksey Suvorin’e açıklarken, bu sorunun yanıtı onda şöyledir:“Çünkü bugüne dek, şehirlerimizin binlerce verst uzağında bulunan ve birçok insanın kokuşmuş bir yaşam sürdüğü, acı çektiği, öldüğü bu hüzünlü toprak parçasını kimse ziyaret etmedi… Sahalin’deki kürek mahkumları hakkında ne biliyoruz ki? Hiçbir şey… Tek nedeni de, o çöplüğe giden kimsenin geri dönememesi… bu unutulmayı onarma zamanı gelmedi mi sence Aleksey?”Çehov, bize, bizi insan kılan bir bakış kazandırır. Onun insana / topluma dönük anlatı yolculuğundan yansıyanlarda gördüğümüzdür bu. Yansıttığı her durum bir şeyler gösterir, düşündürür, gülümsetip kederlendirir…/Archive/2021/3/2/175018368-ic5.jpgOKUMA ÖNERİLERİ- Anton Çehov’un öykülerinden seçmeler 6 cilt olarak Mehmet Özgül’ün Rusçadan yaptığı çevirilerle İletişim Yayınları’nca yayımlandı: 1. Albion’un Kızı, 2. Yolunu Şaşıranlar, 3. Kırlarda Bir Gün, 4. Mutlu Son, 5. Kunduracı ile İblis, 6. Düello.Anton Çehov: Sahalin Adası / Çev.: Gulzhanar Sakenova / Kırmızı Yay. / 413 s. / 2013. Üç Kızkardeş, Vişne Bahçesi, Vanya Dayı / Çev.; Ataol Behramoğlu / T. İş Bankası Kültür Yay.- Çehov Hatıraları / Peter Sekirin / Çev.: Feyza Akgün / Cümle Yay. / 320 s. / 2017.- Çehov’un Sırrı / Wanda Bannour / Çev.: Menekşe Tokyay / Doğan Kitap / 375 s. / 2007Y.- Çağdaşlarının Anılarıyla Anton Pavloviç Çehov / Kolektif / Çev.: Mehmet Özgül / İletişim Yay. / 455 s. / 2020,- Çehov / Henri Troyat / Çev.: Vedat Günyol / Alfa Yay. / 445 s. / 2016. Feridun Andaç / Cumhuriyet Kitap EkiKapıardında kalan kadın-çocuk-yaşlı…
Kapı ardında kalan kadın-çocuk-yaşlı… Covid-19, eve kapanmaya zorlarken, kadın-çocuk-yaşlı güvenliği konusu insanı düşündürüyor. Onlar için ne yapılıyor? Ya, birey olarak bizler? Evlerde neler olup bittiğini görmesek bile haberler, kimi kapının ardının hiç de “tekin olmadığını” ortaya koyuyor… /Archive/2021/3/2/174657261-1ic.jpgCovid-19, eve kapanmaya zorlarken, kadın-çocuk-yaşlı güvenliği konusu insanı düşündürüyor. Onlar için ne yapılıyor? Ya, birey olarak bizler? Evlerde neler olup bittiğini görmesek bile haberler, kimi kapının ardının hiç de “tekin olmadığını” ortaya koyuyor…Sürebilirlik açısından gitgide zedelenen dünyada, insan yine de sürdürülebilir bir dünya algısıyla yaşamak, kendisini sürdürülebilir doğa-toplum-insan varlığına eklemlemek istiyor. Ne ki farklı bir dünya anlayışından yanaymış görünse de kapitalizmle kol kola girmiş her türlü düşünce, inanç şu bu insanoğlunun sıyrılmayı başaramadığı genetik kodundan hortlayıveren o hırs, tutku, kıyıcılık vb. batağında yuvalanmış gözü karalığı engelleyemiyor bir türlü.Her dalda her türden etkiye açık sanat yapma eylemi de ortaya çıktığı en eski çağlardan bu yana, baskılanırken baskılayan işte bu insan varlığıyla süreçsel işleyiş içinde, karmaşık etkiler eşliğinde çeşitli rollere bürünebiliyor. Ama sanatı sanat yapan da “biriciklik” temelinde bu özgünlük değil mi?Bu çerçevede sanatların selinti anlamında taşıyıp getirdiği ne denli birikim varsa, savaşların yol açtığı ani kesintiye benzer biçimde üst üste yığılma halinde bizi bir silkelenme olgusuyla yüz yüze getirdiği enikonu getireceği belli.Zamanın tarihi “gerçekten” kısalıyor, sonuçta insanlık, önüne ardına bakıp yeni bir kapı bulmak için aranıyor bir biçimde. Sanatta insanın dış gerçeklikle bağını koparan fantastik masallar çağı bitti mi peki, sürdürülebilirlik bir yana atılıp düzayak bir distopya üzerinde mi kayacak artık sanat edimi?Yaşanan kırılma, yarılma, kalakalma, şok vb. etkisiyle sanatta ortaya çıkacak yeni eğilimler, açılımlar, bizi nerelere savuracak nelerle karşılaşacağız, göreceğiz. Ancak artarda gelen savaş, kıyım, şiddet, sınıfsal çelişki, salgın vb. insanlığı kuşatırken, büyük tablodaki ayrıntıları gözden kaçırmamak gerekiyor.Yiğit Bener’in Acı Portakal (Can, 2019) romanı kapı ardında yaşananlara bakışıyla dikkat çekici bir farkındalık getiriyor denebilir işte önümüze.‘ACI PORTAKAL’ YA DA ‘ERİL ERDEM’İN KAPI ARDI SINAVI…Yiğit Bener, Acı Portakal’da, “onca farklı ülkeden gelen, farklı yaşlarda, farklı diller konuşan farklı ırklardan, farklı sosyoekonomik köken ve konumları olan kadınlı erkekli otuza yakın” devrimci militanın “üç ay boyunca (…) Amsterdam Marksist Araştırmalar Enstitüsü”nde “[g]erçek hayatları(n)dan kopuk” (42, 16, 14) yaşadıkları eğitim günleriyle buluşturuyor okuru.Anlatıcı, Amsterdam öncesi günlerine değinir: “Yedi yıl olmuştu 12 Eylül Darbesi’nden sonra buralara geleli.” “Yedi yıldır Brüksel’de sürgündeydim, ülke gerçeklerinden kopuk, tecrit edilmiş bir hayat sürüyordum.” “Diplomaya, doktor olmaya bir yılım kalmışken…” (56, 59, 61) Yiğit, “otuz küsur yıl” önce “otuzuna merdiven dayamış” anlatıcısıyla “gözüpek ve kendini davaya adamış devrimci militanlar” arasında, Dominik Cumhuriyeti’nden gelen, ondan “sekiz-on yaş büyük” (20, 35, 41, 24) Sanité’yle yaşadığı aşk odağında, kapı ardındaki erkek şiddetine yöneliyor.Peki kadına dönük şiddet, kadın-erkek yoldaşlığına dayalı kol kolalığın egemen olduğu böylesi bir ortamda, üstelik sıkı kadın dayanışmasının sürdüğü enstitüde yaşanabilir mi? Yaşanırsa ne olur?Yapıtta geçen adın kaynağı “acı portakal” ne ola? Anlatıcıdan dinleyelim:“Sanité’nin (…) yemekhanede uzattığı portakal dilimini asla kabul edip ağzıma atmamalıydım.” “…Latin Amerika’da bir kadın, kabuğunu tek parça halinde soyduğu portakaldan bir dilimi karşısındaki erkeğe uzatırsa, ondan hoşlandığını ifade etmiş olurmuş. Eğer erkek o dilimi kabul edip yerse, duygunun karşılıklı olduğu anlamına gelirmiş.” (66).“Tecavüzün yaşandığı geceye kadar enstitüde her şey az çok yolunda”dır. (71) Anlatıcıyla Sanité arasındaki aşk alabildiğine derinleşirken yaşanan şiddet, tecavüz, söz konusu aşk kadar komün halinde yaşayan devrimcileri, erkekleri de içine alan sorgulamaya dönüşür tez elden.Anlatıcının, “asla unutamam: O benim acı çikolatalı portakal dilimi yoldaşım.” (154) dediği aşkı, ülkesinde “kadın hareketinin önde gelen yöneticilerinden” “sosyoloji eğitimli” Sanité, “Haitili sömürge karşıtı bir militan”dan almıştır bu “kod adı”nı (72, 30).YİĞİT BENER’İN ROMANCILIĞINDA ‘ACI PORTAKAL’…Öyküleri, romanları da olan yazarın, geçmişte yaşadıklarından kalkarak anlatıcısı aracılığıyla bunu kaleme getirdiği yapıtını tartıştığını görürüz kızıyla. Onu, “emekli devrimci babam” (53) diyerek sever kızı elöyküsel anlatımla.Baba-kız arasında, daha çok kadın-erkek temelinde akarken roman, Sanité karakteri çevresindeki bölümler aracılığıyla gelişen yapıtta, enstitü katılımcıları adlarıyla yer alıyor zorunlu olarak. Ama anlatıcı karakter çevresinde baba-kızın gündemini sıkılamak adına anneye hiçbir rol verilmeyişini olağan karşılayalım hadi, üniversite son sınıftaki kızın, hiçbir gerekirlik de yokken arkadaş adlarının tek tek anılması gerekir miydi peki?Yiğit Bener, romanlarında soyutlayıp dönüştürerek yaşamöyküsel öğeler kullanmayı seviyor. Bu yapıtında da pek çok iziyle karşılaşıyoruz bunun.“Tecavüz girişimi”nin (88) ardından düşünür anlatıcı: “Sarhoşken sizinle flört etmiş olsa bile, bir kadın size ‘hayır’ dediğinde bunun anlamı dünyanın tüm dillerinde sadece ve sadece ‘hayır’ demektir. Nokta.” Sonrasında yer yer deneme diliyle içlidışlı akış gösteriyor yapıt: “Kadınların her an tehdit altında olmayacakları tek bir güvenli alanı, erkek şiddeti vebasının bulaşmadığı ufacık bir karantinayı (…) bile yaratmayı beceremediğimiz sürece” “[H]epimiz o cani ‘y’ kromozomunu taşıyoruz.” (115, 110)“Hayır” sözcüğü, karantina nedeniyle evlerine kapanmış kadınlar için de geçerli. Bu bir yana, kapılar ardında örtük kalan kadın, çocuk, yaşlı tümünü şefkatle bağra basmak gerekiyor üstelik. Yiğit Bener, Acı Portakal’da bu gerçeği haykırıyor işte yüzümüze./Archive/2021/3/2/174754385-2ic.jpgÖYKÜDENLİK…MELİHA YILDIRIM: ‘ZAMAN O ZAMAN DEĞİL’…Meliha Yıldırım’ı, Zaman O Zaman Değil (h2O, 2019) adlı ilk öykü kitabıyla tanıdım diyebilirim. Meliha da Yiğit gibi kapı ardında kalanlara bakıyor. Bu anlamda olgunlar başı çekse de çocuk, ergen, yaşlı tüm kadın varlık rol alıyor ev içlerinde, hatta kimi de işyerlerinde.Öykülerinde bir yandan sözdizimlerini bağlaçsız, ulamasız bir yazınsal düzlem üzerinde kaydırmasıyla dikkati çekiyor yazar, öte yandan gerçekliği bir düş harmanı içinde sarıp sarmalamasıyla. Bunu, kişilerin iç konuşmalarıyla sağlıyor. Konuşma aracılığıyla çoksesli akış sergileyebiliyor. Çünkü kişiler kendileriyle konuşmak yerine, dıştan bakarak, hatta yabancılamış halde yaklaşım sergiliyor bu örneklerde.Kasisli dolantılar eşliğinde kullanılan psikolojik oluntularsa kaymalarla yansıtılıyor hep. Bireyin içsel kuşkularına, korkularıyla kırılganlıklarına, tedirginleriyle ürpermelerine geniş yer açarken yazar, geçmişi bugüne taşıyor, bugünü kesintilerle bölüp zaman, uzam kaydırmaları yapıyor, ardı sıra bunları geçişlerle birbirine bağlıyor.Ankara’nın ev içlerinden, yaşama kültüründen izler taşıyan kadınlar, gözleri, yürekleriyle içli duyarlıklar halinde belleğimize dolarken kapılar ardında yaşanan hüzünlü gerçeklikle bizi buluşmaya çağırıyor bugünlerde.www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap EkiOsmanlıve vampirler!
Osmanlı ve vampirler! Salim Fikret Kırgi, “Osmanlı Vampirleri”nde, bizi bugün tanıdığımız vampir figürünün kaynaklarına götürüyor. Her ne kadar, “foklorik vampirler”le “kurgusal vampirler” arasındaki benzerlikler çok fazla olmasa da evrimin nereden gelip nereye uzandığını görmek ilginç. Yazar, okuru Osmanlı dünyasının vampir mitleri arasında, biraz zahmetli bir yolculuğa çıkarıyor. /Archive/2021/3/2/174410997-ic1.jpg Osmanlı Vampirleri Salim Fikret Kırgi’nin Budapeşte Orta Avrupa Üniversitesi’nin Karşılaştırmalı Tarih Bölümü’nde hazırladığı bir yüksek lisans çalışması. Kırgi, öncelikle vampirleri ikiye ayırıyor: “Kurgusal” ve “ folklorik vampirler”.Kitap, önce kurgusal yani edebiyat ve sanatta (özellikle televizyon ve sinemada) karşımıza çıkan vampirlerin oldukça ayrıntılı bir dökümünü yapıyor. Ardından bu iki kategoriyi karşılaştırıyor ve bunların çeşitli yönlerden birbirine benzeyen ama oldukça farklı iki kavram olduğunun altını çiziyor.Tamam, folklorik vampir daha sonra yaratılan kurgusal vampir mitinin öncülüdür ama modern vampir, Avrupa’daki ‘on sekizinci yüzyıl vampir çılgınlığı’ sonrasında ortaya çıkmış, birçok kaynaktan etkilenip değişerek adını aldığı halk inanışından bağımsız özellikler kazanmış kurgusal bir figürdür.Ardından “kurgusal” vampiri bırakıp folklorun derinliklerine dalıyoruz. Önce “folklorik vampir”in ne olduğunu tarif etmeye çalışıyor Kırgi./Archive/2021/3/2/174346747-ic3.jpgFolklorik vampir “erken modern dönemde sıkça tartışılan, çeşitli nedenlerle mezarlarından geri geldiklerine inanılan; yerleşim yerlerine musallat olarak insanlara, hayvanlara ve eşyalara zarar veren; en önemlisi, belirlenip yok edilmeleri için belli ritüel uygulamalar gerektiren -ölünün mezar içindeki durumunun incelenmesinden sonra gerekiyorsa kafa kesmek, kazık saplamak, ceset yakmak- doğaüstü varlıklara dair halk inanışıdır.”Bu folklorik vampir olgusunun coğrafi sınırları ise yoğun olarak Orta ve Doğu Avrupa, Karadeniz Yarımadası, Ege kıyı ve adaları olarak çiziliyor.Çizilen sınırların da gösterdiği gibi bu bölgede esas olarak Rum Ortodoks Hıristiyanlık egemendir. Katolik Kilisesi, söz konusu coğrafyada on altı-on sekizinci yüzyıllar arasında ortaya çıkan “vampirimsi” olayları yorumlarken Ortodoks halkı, “çoktanrıcı dönemin inanış ve ritüelleriyle zehirlenmiş” kurtarılması gereken bir cemaat olarak görüyordu.Elimizdeki kitap o dönemin özellikle dinsel metinlerini ayrıntılı olarak elden geçirerek genellikle “vrykolakas” diye adlandırılan ilk folklorik vampir vakalarını irdeliyor. Bu vakalar, normalde yaşayanların bedenlerini işgal eden iblislerin bazen de “ölülerin bedenlerini ele geçirmesi” olarak tanımlanıyordu. Yapılan uygulama ise bir tür Şeytan çıkartmaydı. Mezardan çıkarıp kazık saplama ve ceset yakma gibi...GÖÇ OLGUSUKırgi, şimdiye kadar bu alanda yapılan araştırmaların sadece Rum Ortodoks veya Slav vakaları üzerine yoğunlaşıp Müslüman ve Türk unsurların dışarda bırakıldığını özellikle belirtiyor. Ardından benzer olaylarda verilmiş fetvaların peşine düşüyor.En eskisi on altıncı yüzyılda verilen bu fetvaların ortak özelliği, olayların ciddiye alınarak tartışılıp kararlar verilişiydi. Çünkü vampir vakalarının çıktığı yerlerde bir göç olgusu gündeme geliyordu, bu da kesinlikle önlenmesi gereken bir durumdu. Bu nedenle folklorik vampirleri yok etmek için fetva veriliyordu. Kazık çakmak, kafa kesmek, boğazlamak ve ceset yakmak. Yani ne gerekiyorsa...Örneğin on yedinci yüzyılda verilen bir fetvada, Müslümanlıkta hoş karşılanmayan bir durum olan ceset yakmanın gerekçesi şöyle belirtiliyordu:“Yüce Allah korusun, kötü ruhların girdiğinin alametleri belirdiyse engel yoktur.” Salim Fikret Kırgi dönemin dinsel inanışlarını, hukuğunu ve törelerini irdeleyerek folklorik vampirlerin göründüğü bu ilk dönemi kavramamızı sağlıyor. Söz konusu dönemin vampirimsi yaratıkları, bizim şimdi vampir denince aklımıza gelen yaratığa pek de benzemiyor açıkçası...EVLİYÂ ÇELEBİ KATKISIKitabın en ilginç bölümü Evliyâ Çelebi’nin anlattığı vampir olayları. Evliyâ Çelebi, kitabının altıncı ve yedinci ciltlerinde Kırım yolunda ilerlerken rastladığı “Oburça” isimli köyü tanıtır. Köyün ismini açıklarken “Obur Tatar dilinde cadıya, sihirbaz avrata ve mezarında dirilene denir” diye ekler. Hemen belirtelim ki bizim çok yiyen kişi anlamında kullandığımız “obur” ile bu “obur”un hiç bir ilgisi bulunmaz. Seyahatnâme’de yer alan bu “oburlar” ile ilgili üç parcada anlatılanlar, bugün anladığımız vampir tanımına, yani kurgusal vampir edebiyatının çizdiği figüre şaşırtıcı derecede yakın.“Bunların belli başlı özellikleri özel gecelerde gökyüzü savaşları yapmaları, insan dışı bir soydan gelmeleri ve sonsuz yaşam için insan kanı içmeleridir. Kan emici yaşayan ölüleri yok etmek için yapılması gereken uygulamalarsa aynı coğrafyadaki foklorik vampir kuzenleri gibi bedenlerine kazık saplamak ve cesetlerini yakmaktır.”Evliyâ, Çerkes kabilelerinin bazı ileri gelenlerinin obur-tanıtıcı olduğunu da sözlerine ekler. Yani bir tür vampir avcısı gibi avının peşine düşen ve onu yok eden.../Archive/2021/3/2/174318716-ic4.jpgElimizdeki kitap Seyahatnâme’deki “obur”lu bölümleri incik cincik irdeledikten sonra çok ilginç bir noktaya dikkatimizi çekiyor. Bram Stoker’in ünlü Drakula romanı ile Evliyâ Çelebi ilişkisine! “Bram Stoker’a romanı yazarken danışmanlık eden Slovak kökenli Macar Türkolog Armin Vambery”dir. Osmanlı’yı çok iyi tanıyan Vambery’nin özel ilgi alanı ise Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’dir.“Osmanlılar tarafından başta çok ilgi görmeyen, sonrasında da sakıncalı içerik nedeniyle sansürlenen Seyahatnâme’nin ilk basılı kopyasında altıncı cildinönsözünü yazan kişi de Vambery idi! Kesin bağlantı veya esinlenme net olarak belirtilmese de Drakula romanındaki vampir figürünün doğaüstü özellikleri ve Seyahatnâme’deki Çerkes oburları arasındaki benzerlikler hayranlık vericidir.”Osmanlı Vampirleri, bizi bugün tanıdığımız vampir figürünün kaynaklarına götürüyor. Her ne kadar, “foklorik vampirler”le “kurgusal vampirler” arasındaki benzerlikler çok fazla olmasa da evrimin nereden gelip nereye uzandığını görmek ilginç.Günümüzde sayıları giderek çoğalan “kurgusal vampirler”in özellikleri de habire artıyor, değişiyor, git gide daha çekici oluyor. Ama unutmamalı ki vampir özünde olumsuz bir kahraman. Isırıyor, kanımızı emiyor ve öldürüyor! Bu denli yakın durmamıza gerek yok.Sonuç olarak diyebiliriz ki Kırgi, kitabında bizi Osmanlı dünyasının vampir mitleri arasında, biraz zahmetli bir yolculuğa çıkarıyor. Okuması oldukça zahmet isteyen, akademik bir anlatımı var. Ama yılmayıp okumaya devam ederseniz, öğrendiklerinizin bu zahmete değeceğini göreceksiniz.Osmanlı Vampirleri / Salim Fikret Kırgi / İletişim Yayınları / 128 s. Gökhan Akçura