News - Haberler
Altın Gün yeni albümünün ilk konseriniçevrimiçi verecek
Altın Gün yeni albümünün ilk konserini çevrimiçi verecek 62. Grammy Ödülleri’ne de aday gösterilen müzik grubu Altın Gün, yeni albümleri "Yol"un ilk konserini, 20 Mart Cumartesi günü biletli çevrimiçi etkinlik platformu Sosyo’dan canlı verecek. /Archive/2021/2/27/183234916-altin-gun-konser.jpgAmsterdam merkezli Anadolu rock ve Türk psychedelic folk grubu Altın Gün, üçüncü albümleri "Yol"u dinleyicileri ile buluşturdu. Grubun yeni şarkılarının da yer alacağı ilk konseri 20 Mart Cumartesi saat 21.00’de Sosyo’da canlı gerçekleşecek.Çekimlerinin Almanya’nın Voerde bölgesindeki Reyna Palace’da yapılacağı konser, biletli çevrimiçi etkinlik platformu Sosyo’da canlı yayımlanacak. Konserin biletleri satışa çıktı.Çoğunlukla güçlü bir uluslararası pop soundu sunan "Yol" albümü, aynı zamanda grup için yapım ve kayıtta çok farklı bir yaklaşıma işaret ediyor.Herkesin eve kapandığı karantina döneminde kaydedilen "Yol'', bu zorlu zamanda doğdu.Albümde 1970'lerin sonu veya 1980'lerin başındaki "Euro" synth pop'un seçkin öğeleri de fark ediliyor. "Arda Boyları", "Kara Toprak", "Sevda Olmasaydı" ve kapanış şarkısı "Esmerim Güzelim" albümün öne çıkan şarkıları arasında yer alıyor. cumhuriyet.com.tr78. Altın KüreÖdül Töreni canlıyayınıbu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek
78. Altın Küre Ödül Töreni canlı yayını bu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek 78. Altın Küre Ödül Töreni canlı yayını bu yıl yalnızca GAİN’de izlenebilecek. Tören 28 Şubat Pazar gününü 1 Mart pazartesiye bağlayan gece, Türkiye saatiyle 04.00’te bir kez daha Amerikalı yazar, komedyen ve oyuncu Tina Fey ile yine Amerikalı oyuncu Amy Poehler sunumuyla başlayacak. Dişli adaylar ve sükse yapan yapımlarla merak uyandıran ödül törenini, Yekta Kopan ve Zeynep Üner yorumlayacak. /Archive/2021/2/27/175640672-2f05ca58-9ad9-4a85-9cd9-9d53e31b3f7838156920.jpgCanlı olarak Türkiye’de yalnızca GAİN’de izlenebilecek olan 78 Altın Küre Ödül Töreni, 28 Şubat Pazar gününü 1 Mart Pazartesi’ye bağlayan gece saat 04.00’te Tina Fey ve Amy Poehler’in sunumuyla başlayacak.Sunucu Yekta Kopan ile GAİN Moda ve Lifestyle İçerik Direktörü Zeynep Üner, ödül törenini izleyiciler için yorumlayacak.KADIN YÖNETMENLERİN YILI/Archive/2021/2/27/174122070-nomadland-chloe-zhao-altin-kure.jpeg"Nomadland"78 Altın Küre Ödülleri’nde en çok konuşulan konulardan biri bu kez En İyi Yönetmen dalında adayların 3’ünün kadın olması. Bugüne kadar söz konusu kategoride sadece 8 kadın aday gösterilmişti.Eleştirmenlerin ödül için favorisi de, "Nomadland" ile Chloé Zhao./Archive/2021/2/27/175408236-mank-altin-kure.jpg"Mank"Senaryosunu babası Jack Fincher’ın yazdığı, bu senenin en çok adaylık toplayan yapımı olan "Mank" ile David Fincher da eleştirmenlerin favorileri arasında yer alıyor.BOL ADAYLIKLAR: 'NOMADLAND' VE 'THE FATHER'/Archive/2021/2/27/174449474-the-father-altin-kure.jpg"The Father"Drama Dalında En İyi Film dalında, her ikisi de 4’er adaylık alan, hem yurtiçinde hem yurtdışında çok övülen "Nomadland" ile Türkiye’de halen izlenemeyen ancak favoriler arasında gösterilen "The Father" öne çıkıyor.Müzikal/Komedi Dalında En İyi Film kategorisinde ise, çoktan efsaneleşmiş Broadway müzikalinden yola çıkan "Hamilton" en dikkat çekici yapım durumunda.EN İYİ OYUNCU KATEGORİLERİ/Archive/2021/2/27/174802519-sound-of-metal-riz-ahmed-altin-kure.jpg"Sound of Metal"Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde, Nomadland’deki performansıyla Frances McDormand pek çok eleştirmenin favorisi. Aynı kategorinin erkek adayları arasında ise "Sound of Metal"deki performansıyla Riz Ahmed ve "The Father"daki oyunculuğuyla çok övülen Anthony Hopkins öne çıkıyor. Bununla birlikte, "Ma Rainey's Black Bottom"ın hayatını kaybeden oyuncusu Chadwick Boseman’e bir selam gönderilmesi de olası.Müzikal/ Komedi Dalında En İyi Erkek Oyuncu adayları içerisinde "Hamilton"daki performansıyla Lin-Manuel Miranda, Sacha Baron Cohen, Dev Patel, James Corden ve Andy Samberg gibi oldukça ünlü isimlerin arasında favori olarak görülüyor.ANİMASYONDA YARIŞI 'SOUL' MU KAZANACAK?/Archive/2021/2/27/174859722-133440174-wolfwalkers.jpg"Wolfwalkers"Animasyon kategorisinde tüm dünyada çok sevilen ve ses getiren "Soul" ile görselliği, "Wolfwalkers" en çok dikkat çeken adaylardan.TELEVİZYONDA DA DİŞLİ ADAYLAR/Archive/2021/2/27/175121908-mandalorian-altin-kure.jpegDrama Dalında En İyi TV Dizisi adaylarının hepsi çok dişli ancak daha önce Altın Küre kaldırmış veya aday gösterilmiş "The Crown" ve "Ozark"ın yanı sıra, bu sene çok konuşulan "Mandalorian" da önemli adaylardan biri olarak görülüyor.Yine Müzikal/Komedi Dalında En İyi TV dizisi adayları arasında "Schitt’s Creek", "Ted Lasso" ve "Emily in Paris" gibi yapımlar bulunuyor.Tüm dizi/film yazarlarının tavsiyesi olan ve Jane Levy’nin başrolünde olduğu "Zoey’s Extraordinary Playlist", en iyi komedi/müzikal kadın dalında iddialı isimlerden.En iyi mini dizi adayları kategorisinde ise yarış "The Queen's Gambit" ve "Normal People" arasında yaşanacak gibi görünüyor. cumhuriyet.com.tr170 yılönce soyu tükendi sanılan kuş, yeniden görüldü
170 yıl önce soyu tükendi sanılan kuş, yeniden görüldü İlk defa 1843-1848 döneminde Güneydoğu Asya'da tespit edilen, birkaç yıl sonra tanımlanan ve ardından hiçbir şekilde görülmeyerek neslinin tükendiği düşünülen kara kaşlı yalancıardıç (Malacocincla perspicillata) Endonezya'da tekrar ortaya çıktı. /Archive/2021/2/27/172630298-ravi-shekhar-61xbdzvieya-unsplash.jpgEndonezya'nın Güney Kalimantan eyaletinden Muhammed Suranto ve Muhammed Rizky Fauzan, Ekim 2020'de Borneo Adası'nda yalancıardıç (Malacocincla perspicillata) kuşunu yakalamıştı. İkili kuşun fotoğraflarını çektikten sonra doğaya bırakmış ve bulguları gerekli mercilerle paylaşmıştı.Uzmanlar, Borneo Adası'nın yağmur ormanlarında bulunan kuşun güçlü gagasına, çikolata rengine ve belirgin siyah göz şeritlerine dikkat çekti ve türünü tanımladı."Uzmanların neslinin tükendiğini sandığı bir kuş türü bulmak gerçeküstü hissettiriyor" diyen Fauzan "Hayvanın bu kadar özel olmasını beklemiyorduk. Sadece daha önce hiç görmediğimiz başka bir kuş olduğunu düşünmüştük" ifadelerini kullandı.Guardian'ın haberine göre, söz konusu kuş 1843-1848 döneminde Doğu Hint Adaları'ndaki keşif gezisinde Alman doğabilimci Carl Schwaner tarafından yakalanmıştı. Fransa İmparatoru Napolyon'un yeğeni Charles Lucien Bonaparte, bu kuşu bilim camiasına 1850'de tanıtmış ve Malacocincla perspicillata adını vermişti.Black-browed babbler found in Borneo 180 years after last sighting https://t.co/B0CYk5uwNG— The Guardian (@guardian) February 25, 2021Öte yandan bazı araştırmacılar, "Ülke tarihinde kuşbilimcilerin karşılaştığı en büyük bilmece" diye bilinen kuşun Cava Adası'nda bulunduğunu düşünüyordu. 1895'de İsviçreli kuşbilimci Johann Büttikofer ise kuş ele geçirildiğinde Schwaner'ın Borneo Adası'nda olduğuna işaret etmişti.Kuşun yeniden keşfini açıklayan makalenin başyazarı, Endonezya merkezli kuşbilim kuruluşu Birdpacker'dan Panji Gusti Akbar bu konuda şöyle konuştu:"Heyecan verici bulgu hayvanın Borneo Adası'nın güneydoğusundan geldiğini doğruladı ve kökeni hakkındaki yüzyıllık anlaşmazlığa son verdi."Bununla birlikte bulunan kuşla tahnit edilen ilk örnekle arasında özellikle irisi, gagası ve bacağının renginde olmak üzere bazı farklılıklar var. Akbar da "Artık kara kaşlı yalancıardıcın gerçekte neye benzediğini de biliyoruz" dedi.Kaynak: Independent Türkçe cumhuriyet.com.trAntartika'da dev buz kütlesi buz sahanlığından koptu
Antartika'da dev buz kütlesi buz sahanlığından koptu Antartika'nın batısındaki Brunt Buz Sahanlığı'ndan, 1270 kilometrekarelik bir buz kütlesinin koparak ayrıldığı bildirildi. Buz sahanlığının kuzey kısmında Kasım 2020'de meydana gelen yarık gelişerek kopma noktasına geldi.Britanya Antartika Araştırma Kurumu (BAS), ocak ayı boyunca günde yaklaşık 1 kilometre hızla ilerleyen yarığın, dün sabah saatlerinde 1270 kilometrekarelik bir kütlenin sahanlıktan ayrılmasına yol açtığını bildirdi.Space.com internet sitesinde yer alan habere göre, araştırmacılar, Manhattan Adası'nın 20 katı büyüklüğündeki kütlenin sürüklenerek kıyıdan uzaklaşabileceği veya buz sahanlığı yakınında yerini koruyabileceğini belirtti.Kopuşun, doğal sürecin parçası olduğunu ifade eden uzmanlar, küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan sıcaklık değişimlerinin etkisine dair sonuçlara varmak için daha detaylı araştırma yapılması gerektiği değerlendirmesinde bulundu.150 metre kalınlığındaki Brunt Buz Sahanlığı, Antartika kıyısında her yıl 2 kilometre batıya doğru sürükleniyor. Bu hareketin sonucu olarak bölgede buz dağları ve büyük buz kütleleri oluşuyor. cumhuriyet.com.trHematoloji Uzmanı: D vitamini kanserin metastazınıönlüyor
Hematoloji Uzmanı: D vitamini kanserin metastazını önlüyor Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, kolon ve meme kanserinde, yüksek D vitamini düzeyine sahip kişilerin daha az metastazla karşılaştıklarını söyledi. Sıcak bölgelerde yaşayan kişilerde, az güneş alanlara oranla daha az kanser ölümü görüldüğünü ortaya koyan çalışmaların olduğunu belirten Sevindik, “Bazı kanserlerde tedaviye başlamadan önce D vitamini düzeyini ölçüyoruz” dedi. D vitamini başta kemik sağlığı olmak üzere kanser, diyabet (şeker hastalığı), kalp-damar hastalıkları ile ilişkisini ortaya koyan çalışmalar mevcut. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma da D vitamininin kanserin ilerlemesini önleyerek ölüm riskini azalttığını gösterdi. Araştırmayı ve D vitaminin kanserle olan ilişkisini değerlendiren Hematoloji bölümünden Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, “D vitamini vücudumuz için esansiyel adını verdiğimiz dışarıdan güneş yardımıyla aldığımız bir vitamin. O nedenle aslında hücresel fonksiyonlar için çok önemli rolleri olan bir vitamin. Kanser de bir hücresel hastalık ve hücrelerin kontrolsüz bölünmesiyle yayılmasıyla biliniyor. Vitamin D’nin de burada önemli bir rolü olduğunu biliyoruz” diye konuştu.D VİTAMİNİ DÜZEYİ YÜKSEK KİŞİLERDE DAHA AZ METASTAZÖnceki yıllarda, D vitamininin hücre çekirdeğindeki reseptörleri üzerinden kanser hücrelerinin bölünmesini azalttığını gösteren klinik çalışmalar yapıldığını anlatan Doç. Dr. Ömür Gökmen Sevindik, “Kanserin uzak dokulara yayılmasını engellediğini gösterildi. Amerika’da yaptığımız bir çalışma, Amerika’nın daha sıcak bölgelerinde yaşayan kişilerde daha az güneş alan kişilere oranla daha az kanser ölümü görüldüğünü ortaya koydu. Bu ilişkiyi biraz daha netleştirmemiz gerekiyor. Her zaman aynı sonuçları elde edemesek de bir kolon, meme kanserinde yüksek D vitamini düzeyine sahip kişilerin daha az metastazla karşılaştıklarını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.TEDAVİ ÖNCESİ ÖLÇÜMLER YAPILIYORHer kanser için bu çok geçerli bir kavram olmasa da özellikli bazı kanserlerde tedaviye başlamadan önce D vitamini düzeyini ölçtüklerini anlatan Doç. Dr. Sevindik, “Özellikle eksiklik varsa 30 ng/ml altındaysa D vitamini tabi ki kanser tedavisine başlamayı ötelemiyoruz. Ama eş zamanlı olarak D vitamini tedavisine de başlıyoruz. Çünkü D vitamini dışardan kolay bir şekilde verilen bir vitamin ve elimizde çok güzel D vitamini takviyelerimiz var. Cildimiz güneşi gördüğü zaman kendisi D vitaminini üretebiliyor. Bu vitamin karaciğer ve böbrekte aktif forma dönüşüyor. Biz kanser hastalarımızın kendilerini eve kapatmasını istemiyoruz. Bu şartlarda dışarıda olmayı çok öneremesek de yaz aylarında güneşten faydalanmalarını günde en az yarım ile bir saat kendilerini güneşe maruz bırakmalarını istiyoruz. Özellikle açık alanlar insan yoğunluğunun olmadığı az kalabalık alanlarda bu hareketliliklerini sürdürmeleri çok önemli” uyarısında bulundu.Diyetisyen Öznur Akgöz ise D vitaminin faydalarını şöyle anlattı:“D vitamini bağışıklık, kas ve sinir sistemi, kalsiyum-fosfor dengesi gibi vücudun birçok metabolik olayında rol oynar. Bunların yanında aslında vücuttaki en önemli etkisi kemik gelişimi için kalsiyum emiliminde oldukça önemlidir. Ayrıca bağışıklık sistemi fonksiyonlarının normal şekilde devam edebilmesi için D vitamini gereklidir. Yapılan bazı çalışmalarda bazı genlerin D vitamininden etkilendiği, D vitamini düzeylerinin de en ekspresyonunu önemli ölçüde etkilediği bu durumun tip 1 diyabet, romatoid artrit gibi hastalıklar ve kanser, kalp damar hastalıkları üzerinde olumlu etkisi olacağı belirtilmiştir.”“3 AYDA BİR D VİTAMİNİ DÜZEYİNİZE BAKTIRIN”D vitamini seviyelerinin 3 ayda bir kontrol ettirmesi tavsiyesinde bulunan Diyetisyen Öznur Akgöz, “Özellikle yaz aylarında güneş sayesinde depolayacağımızdan kış aylarında düşme yaşanacaktır. Bu nedenle kış aylarında 3 aylık periyotlar şeklinde vitamin düzeyine baktırmalıyız. Güneşten yeterli derecede D vitamini sentezleyebilmek için 10.00-15.00 saatleri arasında kollar ve bacaklar açık olacak şekilde güneşlenilmeli” dedi. DHAÇok‘Yaşşa’r Kemal!..
Çok ‘Yaşşa’r Kemal!.. Edebiyatın çınarı Yaşar Kemal “Bir Ada Hikâyesi” dörtlemesini tamamladığında atmıştım bu başlığı. Kısa süre önce kendisiyle görüştüğümde de “Gamze, ne güzel yazıydı o” demesini ömrümce unutmayacağım. Şimdi bu yazımın Yaşar ağabeyimizin ölüm yıl dönümünde yeniden yayınlandığına bakmayın... Ne ölmesi! Ölümsüzlüğü yakalayan ustalarımızdan biri de o. Tıpkı yazıma attığım başlıktaki gibi; “Çok ‘Yaşşa’r Kemal!” Anısına sonsuz saygıyla... /Archive/2021/2/27/184526487-ic11.jpgBİR ADA HİKÂYESİ“Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır. Biri insan, öbürü doğa. İnsan, yaratıcılığını yitirdiği gün, doğa yaratıcılığını bitirdiği gün her şey bitecektir. Doğa da insan da yok olacaklardır. Biz, sosyalistler olarak insanları yitirmiş oldukları yaratıcılıklarına kavuşturmak amacındayız. Yeryüzünde en büyük çabamız budur. Çünkü sömürgenlerin ilk ve başlıca işleri insanları kişiliklerinden sıyırmak olmuştur.”Yaşar Kemal’in 1971’de Abdi İpekçi’ye verdiği röportajdan…Yaşar Kemal’in savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan’a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabaları üzerinden gelişen “Bir Ada Hikâyesi” dörtlemesinin ilki “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” mübadele kararının ardından savaşlarda yerini yurdunu yitirmiş insanların Ege’deki adaya yerleştirilmelerine karar verilmesiyle başlıyor ve Poyraz Musa’nın adaya ayak basmasıyla gelişiyordu.Adaya sığınan çeşitli kökenlerden insanlar, onun desteğiyle yaşadıkları bütün acılara karşın yepyeni bir yaşama merhaba diyorlardı. Hakiki yaşamın misyoneri gibiydi Poyraz Musa… Gönüllü, mütevazı, gençten ermiş, denizden, yıldızdan, topraktan, kumdan, güneşten, alacakaranlıktan, akşamüstünden alıp insana yeldeğirmeninde kardığı, elediği, incecik, saf, töz umutlarını sere sere veren, veriveren bir Hızır’dı düpedüz... Çok şey değiştirmişti Ada’daki hayatlarda çok!Dörtlemenin ikinci kitabı “Karıncanın Su İçtiği” de yine anımsanacaktır, beklemenin ve sabrın romanıdır. Savaştan dönmeyen yakınlarını bekleyen kadınların, yurduna dönmeyi bekleyen sürgünlerin, denizi bekleyen balıkçıların, aşkı bekleyen yüreklerin sonsuz bir sabırla hayata duydukları inanç, adanın doğasına, insanlarına duyulan sevgiyle aydınlanır./Archive/2021/2/27/184553534-ic2.jpgHAYATIN SIFIR NOKTASINDAN BİR MERHABA!An be an rengârenge keseduran denizden, bir kayıktan bakmaktır bu kitap hayata... Dalgalarda belli belirsiz sallanarak ama hiç yerinde saymayarak; onlar kadar özgür olamayacağını bile bile balıkların düşüne ortak olmaya çabalayarak, bekleyerek, imrenerek, kıskanarak ama severek illa ki... Deryalarca severek... Ağacına, alacakaranlığına, sisine kurban bir adada insan kalarak… Yabana dönüşmeyerek, gönülden saf aşkı ötelemeyerek, ıskalamayarak… Ve beklemeyi başı dikçe bilerek...Üçüncü kitap “Tanyeri Horozları” ise yeni bir yaşam kurma çabası, korku, özlem, umut, sabır ve geçmişin acıları arasında, aşktan ve insan olmaktan duyulan sevincin romanıdır. Başlangıçların eşiğinde, kelimenin tam anlamıyla sıfır noktasında, yepyeni hayatların kıpırdanışı ve yola devam edişe artık başlamış olma halleridir... Günahsız bir sürgün Çerkez'in peşinde müstakbel katil Süleyman'ın mermisinin böğrümüze saplandı saplanacak gerilimi içinde, vicdanın kendini akla vurup kaçmadığı, yitmediği, gerçekdışılaşmadığı bir yazınla buluşturur Yaşar Kemal bir kez daha.../Archive/2021/2/27/184606893-ic3.jpgYARALAR KAPANIRKEN!Bu yazıya daha geniş konu olacak dörtlemenin sonuncusu olan “Çıplak Deniz Çıplak Ada”ya gelince… Şöyle başlayalım sürç-i lisan etmemeyi umarak… Bu son kertede, geçmişin yaraları kapanmaya yüz tutmuş ama izleri kalmıştır… Ağaefendi’yle güzelliğinin namı öte diyarlara taşmış Kazdağlı Melek Hatun, Poyraz’la Zehra, Ali Hüseyin’le Nesibe muradına erecektir; Lena Ana’nın hasretle yollarını beklediği kayıp oğulları da geri dönmüştür ama balıkçıların reisi Hıristo’nun başına beklenmedik bir olay gelir. Öncesinde ise…Kerim ve Peri'nin (Pearihan), Poyraz Musa’dan nam-ı diğer Abbas’tan korktukları için adaya girememeleri, karanlığı beklemeleriyle başlar roman... Korkuyla başlar... Kerim ve Perihan'ın kaygısı birdir; Kafkasya'ya gidebilseler bile Şeyh onları orada bile bulur ve öldürtür. Onun için ki adaya gitmeye ve Poyraz'ı ortadan kaldırmaya mecburlardır. Dediği gibi Kerim'in “Ya Poyraz'ın canı ya da bizim canımız”dır mevzubahis olan.Kıyıda o yerinde yumulmuş, nöbete durmuş, “uçan ok yılanı” dedikleri Nişancı Veli olduğunu düşündükleri sureti görünce, panikle, alabora oldu olacak halde, kan tere batıran bir gerilim içinde yakındaki bir başka adaya atarlar kendilerini... Ot kokulu, çiçek kokulu, bulut kokulu, yıldız kokulu; mor salkımı açtıktan sonra ormanı maviye kesen Hayırsız Ada'ya... “Kurtulduk” derler, şükrederler. Çam bardaklarıyla ve mis pınarlı, ulu çınarlı, can deryalı doğanın kucağında yaşadıkları, hayattan kopardıkları kısacık mutlu bir romansın ardından uyumaya koyulduklarında ise uslarındaki, varsa yoksa Karınca Adası, Bağdat, Diyarbakır, Cudi Dağı, Fırat, Dicle'dir./Archive/2021/2/27/184620143-ic4.jpgKORKULAR MIH GİBİ PUSUDA!Bir dalıp uyanırlar, pınarın kıyısında som mavi kanaryamsı zurba kuşları cıvıl cıvıldır ve Ada maviye kesmiştir... “Buranın kuşları hep mavi. Buraya gelmekle çok çok iyi ettik, bütün dünya mavi. Nasıl döndüğümü, nereye gittiğimi bilemiyor kaçıyordum” diyerek kaygılarından anlık da olsa sıyrılabilir Kerim. Anlık... Roman boyunca da böyledir bu, kaygılarından anlık sıyrılabilir kahramanlar, peşi sıra, ense kökünde mıh gibi pusuda korkuları, dertleri, mazileri vardır çünkü...Öğreniriz ki hem Kerim'in büyükbabası, hem de öteki Çerkezler nice savaşlardan geriye kalmış birer keskin nişancıdır. Son savaşta Ruslara yenilmiş Osmanlıya sığınmışlardır, Osmanlı da onları Anadolu’ya, Balkanlara, Arabistan’a küçük küçük toplumlar olarak dağıtmıştır. Arap şeyhleri, emirleri bu sürgün, savaşlardan geriye kalmış Çerkezlerin attığını vuran kişiler olduklarını duyunca, genç yaşlı dememişler, onları silahşör olarak yanlarına almışlardır, iş, aş vermişlerdir.Yaşlı silahşörler Arap gençlerine atıcılık öğretmekte, gençlerse Şeyh’in, Emir’in askerleri arasına katılmaktadırlar. Şeyhler, Emirler onların hünerlerinden, canlarını verecek kadar bağlılıklarından çok memnundurlar. Kısa bir sürede bu Çerkezler Arabistan’da dillere destan olurlar.Neredeyse Nişancı Veli de bir Çerkez kadar keskin nişancıdır dediklerine göre. Kimsiz kimsesiz, anasız babasız, kardeşsiz Kerim, Şeyh'in evinde büyümüştür. Şeyh onu çocuklarından ayırmamış, onun da eline silahlar vermiş, yedi yaşında bir keskin atıcı Çerkez ustaya teslim etmiştir./Archive/2021/2/27/184634924-ic5.jpgDİKKAT ŞEYH VAR!Arap, Çerkez çocuklarıyla birlikte Kürt çocuklarını da yetiştirmiştir Şeyh. Nişancı ustaları da bir Kürttür. Kerim de bir Kürt kadar Kürtçe de öğrenmiştir. Şimdi ise bir yandan Nişancı Veli’den, bir yandan Poyraz Musa'dan korkmakta ve saklanmaktadır Perihan'la. Ama ne olursa olsun Kerim'in sonunda Şeyh'in çok düşman olduğu, o kurşun geçmez Emir'in baş adamı Poyraz Musa'yı öldürmekten başka çaresi yoktur.Elbet kolay değildir, bu Poyraz Musa ki, Sarıkamış'tan kalmış, Arapları perişan etmiş, Arap Emiri'nin silahşörü olmuş, Kurtuluş Savaşında Fransızları yenip mitralyözlerini, toplarını gülleleriyle birlikte Arap emirlerine altın paraya satmıştır.Öte yandan bir Çerkezle yani Kerim'le kaçan Peri'nin babası ise Çerkezlere düşmandır, kabilelerinden çok kişiyi öldürmüşlerdir çünkü. Kerim ile Peri birbirlerinin adasıdır aslında, bir Allah’a, bir birbirlerine sığınmış, bir bütün olmuş iki adacıktır! Tek çareleri kaçıp Çerkezlerin, Çeçenlerin, Anka kuşunun yuvası yurdu, altın kapılı, bol çiçekli, yıldızlı, çiçekli pınarlarla dolu, hasretine kurban, o yasaklı Kafkas dağlarına ulaşmaktır. Hayallerindeki, söylencelerdeki gibi bir hali kalmadığını bilseler de… Ulaşacaklarına dair anlık umudun ardından ümitsizlikleriyle el elde baş başta kalsalar da... Çünkü... Şeyh bu adayı biliyordur ve hiç şakası yoktur!Ada'da kurulu cemiyet hayatının olmaz da olmaz eşlikçileri keklikler, âşık yüreklileri, hayal kuranları, hayal kırıklıklarına, acılara sünger çekmeye azmetmişleriyle, Ağaefendi, Melek Hatun, Poyraz, Zehra, Ali Hüseyin, Nesibe, ikisi de İstiklal madalyalı birer zabit olan oğullarının hasretiyle yanıp tutuşan, ölüp ölüp dirilen, adaya gelip Hızır'lığı Poyraz'dan alıveren Hristo Reis sayesinde ruhu serinleyen, oğullarına kavuşma umudu depreşen Lena Ana, Kadri Kaptan, Hristo Reis'in “delirmediği zaman iyi adamdır” dediği Doktor Salman Sami, hele ki o Hançerli Efe başlı başına ayrı birer roman gibi kendilerini okutur da okutur./Archive/2021/2/27/184646721-ic6.jpg“Ben de kendimi azıcık bir yazar sayıyorsam, insan gerçeğine bilinçli olarak miti, düşü getirdiğimdendir.”Yaşar Kemal (Fethi Naci’nin 1993 tarihli röportajından)Doğunun insanları, Batının insanları, Kuzeyin insanları, Güneyin insanlarını gurbetle, hasretle, düşle, gerçekle, destanlarca, koşuklarca, tek tavda -önce yavaş sonra hızlı ritimde- bir döver bir karar Yaşar Kemal. Önlerine mis kokulu çiçeklerini serer sonra. Başı menekşeler çekse de hep harmandır çiçekler, sarvan kurmuş sarıçiçek kokusu, su püreni, nergis, hep beraber kokar mis gibi.Bu minvalde Yunanistan'dan haber bekleyen gurbet yürekli sorulara ilk yanıtı Musa Kazım Ağaefendi'den verdirir Yaşar Kemal özcesinden; “Yunanistan karmakarış”... Dönüş umutları rafta, belki bir başka baharadır... Ağaefendi'nin, İngiltere'de sürgünde olan arkadaşı General arkadaşı vardır hiç olmazsa... İki ayrı sürgün arkadaşın planları, hayalleri vardır. Hayaller ne güzeldir, hep umut doludur.Baharatla pişmiş kınalı kekliğin kokusuyla kendisinden geçmiş Nişancı Veli döktürür derken: “İnsanlıktır bu içlerinde ne kadar kötüsü varsa ondan daha çok da iyisi var.” Bu Nişancı Veli, Kızıldeniz'i pek iyi bilir. Yemende askerken denizsizliğe dayanamayarak firar etmiştir. Bütün Anadolu'yu geçerek geldiği kasabada âşık olmuştur sonra ve kök salış o salıştır. Bir dağda, kayalıkların içinde, ceviz ağaçlarının altında, kayalık cehenneminin tam ortasında yine denizsiz yaşar ama karasevdalısı, eşi Sultan'ı yanındadır ya vız gelir! Bu yaşında levent gibi üç oğlunu alan koca Allah’ın armağanıdır bu ada ona…Ağaefendi'nin derdi tasası ise zihninde fenomenleştirdiği, o geride kalan Niko’sudur... Gün geçmez ki candarmaların ona yaptığı envai işkenceyi, zulmü tasavvur ederek içi içini yemesin! Dersin ki Niko en dürüst, en kahraman, en büyük o. Ya değilse... Kızlarına sorarsan değil hem de hiç!/Archive/2021/2/27/184701986-ic7.jpgPOYRAZ MUSA HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ!Sonra bir okuruz ki askeri okula gitmiş ve “Ben Sarıkamış'tan sonra Urfada Fransızlarla çarpıştım” cümlesini kuruvermiş Poyraz Musa. Ağaefendi ona “Çukurova Kilikyayken Romalı ünlü Çiçero Kilikya Valisiydi” demiş derken.Ve birden atlara bir gelir ki sıra… Epey sözü geçer romanda asaletiyle çok yaşayası atlar roman kişilerince kutsanarak. Öğreniriz ki romandaki pek çok kişi soylu at yetiştirme hayalinde ve/veya zamanında yetiştirmiş, at çiftliklerinde koşturmuştur.Mesela, “Bizim Çerkezler atlara meraklıdırlar. Çoğunlukla Toros dağlarında otururlar. Çukurova'da Hamidiye kasabasının bir köyünde Padişah Sultan Harası vardır. Son zamanlar soylu atlar harada yetişirmiş. Şimdilik Urfada yetiştiriliyor. Bir Arap atım vardı. İstanbula giderken babamın arkadaşı bir Türkmen beyine verdim” der Poyraz Musa.“Çiftlikten döner dönmez hemen Urfaya gidelim, birkaç tay da ben seçeyim. (…) Yakında İsmaille, Baytar Efendiyle Urfaya, Halebe gideceğiz, oralardan soylu atlar alacağız. Bir çiçekle yaz gelmez, bir atla da at çiftliği olmaz” der Girit’in dağlarının kokusuna kurban ve hasret Ağaefendi.Ağaefendi'ye göre hey gidinin Niko'su görülmemiş bir at binicisidir de ayrıca. Kır atı ona emanettir. Gün gelir, Niko'nun sağ olduğunu da öğrenir çok şükür. O kadar sevinir ki, “Bundan sonra sürgün değilim. Artık Niko'nun kır atıma iyi bakacağını biliyorum. Kır atım ölmeyecek. Girit'e gideceğim, kır atımı göreceğim. Kır atımı görmeden ölürsem gözüm açık gidecek” deyiverir.Ağafendi'nin kızları ise endişelidir, onlara göre babalarının takıntı haline getirdiği ve sattığı atlar sayesinde şahlar gibi yaşayacaklarını düşünüp umut bağladığı Niko eline vur da ekmeğini al bir gariban kişidir. At da çoktan ölmüştür. Babaları da umut ve hasret dünyasında yitip gitmektedir./Archive/2021/2/27/184715267-ic8.jpgSEN DUR KAVLAKOĞLU, HELE SEN DUR!Gelelim İsmail Çavuşa... İngiliz gemilerini attığı güllelerle denizin dibine gönderen bir destan kahramanıdır o. Ağaefendi için Nico ne kadar yüceyse İsmail de bir o kadar yücedir. İsmail Çavuşun can düşmanı Kavlakoğlu Remzi Beyi de herkes bilir. O bir Yunan dostudur, yanardönerdir üstelik. Bir gün Yunan dostu, bir gün vatanseverdir! İsmail'e de işkence ettiren odur. İlerde, İsmail'in arkadaşı, bilgece er kişi Hristo Reis'ten öğreniriz ki çok yaşayası Hayri Efendi namı alıp yürüyen İsmail'i ne yapıp edip kurtarmıştır elinden. Beter olası, ciğeri parçalanası, her devrin adamı Kavlakoğlu korku içinde koruması Karadonlulara sığınarak tetikte yaşamaktadır işte bu yüzden... Derdi düşü mebus olmaktır ki kimseler ona dokunamasın! Sen dur Kavlakoğlu, hele sen dur! Ağaefendi ona köpürür ki ne... Onu bir tek zeytin ağacı sakinleştirir./Archive/2021/2/27/184724939-ic9.jpg“Doğanın en küçük parçasının bile bir kimliği, bir kişiliği var. Yıllarca ben Savrun Çayı kıyılarında dağlara yürürken, doğayla iç içe yaşadım. Pirinç tarlalarında yıllarca su kontrolörlüğü yaptım da... İşte o zamanlar yavaş yavaş, bir daldaki bir çiçeğin öbürüne benzemediğini, bir çimenlikte hiçbir yaprağın, bir köredeki hiçbir karıncanın, bir pınarın, Toroslardan ovaya inen Savrun Çayı gibi birçok çayın hiçbirinin biribirine benzemediğini gözlemledim. Bunların hepsini de Savrun Çayından öğrendim. Sonra düşüncelerimi geliştirdim.”Yaşar Kemal (Fethi Naci’nin 1993 tarihli röportajından)Doğa teskin eder kişilerini bu romanında bir kez daha Yaşar Kemal'in. Doğa sakin, serin, usul usul, güvenilirdir yine. Çiçek böceğe evdir, dalga kıyıya kardeş! Hayvanı kır at, ağacı nasıl zeytin ise, rengi de tastamam menekşedir bu romanın. Âşıkların, içinde tutup söyleyemeyenlerin, dile dökemeyenlerin rengi olarak kaftan gibi biçilmiş diyaloglara ışıl ışılcadır!Öte bir diyarda doğayla ne kadar bütünleşirse bütünleşsin aklı yine de memleketindedir sürgünün. İşte tam da burada bağırır Ağaefendi: “Yerin dibine batsın bu sürgünlük, yerin dibine batsın bu savaşlar.” Çığlığı mı ürkütmüştür ağacı, yoksa baltalı gelecekten midir kaygısı sade? Hadi biz ağaca sığındık, ya ağaç? O kime sığınacak? Sonraları ağaçla konuşmaya gitmeleri de hep bundandır ya.Topal Ali Çavuş'la da paylaşır acısını Ağaefendi: “(...) Bu dünya çürümüş bir dünyadır. Ben ne yaptım ki insanlara beni yurdumdan yuvamdan ettiler, ağlarım, atlarım mor menekşe bahçeli konağım kaldı. Başıma neler neler geldi. Daha da sürüm sürüm sürünüyorum. Dünya budur Ali Çavuş, budur işte. Bu savaşlar bu savaş olmasaydı biz yurdumuzdan olur muyduk. Böyle rezil, perperişan edilir miydik, soylu atlarımız Akdeniz kıyılarına götürülüp satılır mıydı?”/Archive/2021/2/27/184737955-ic10.jpgDÜNYA NEDİR EFENDİAĞA?Sözü balla kesemese de onaylayarak devralır Kör Salih Çavuş: “Dünya budur Efendiağa dünya budur. Hayri Efendinin çocuklarının şehit olduğu haberi duyulunca bütün Ege kan ağladı. (...) Ne oldu, olan onlara oldu, Hayri Efendinin boynu bükük, iki eli koynunda kaldı. (...) O bundan sonra yaşamaz ki. Ayağa kalkmış yürüyen ölüdür o. Biz yaşıyor muyuz ki. Bizim gördüğümüz savaşı yaşayanlar diri mi sanki. Hayri Efendinin çocukları bizim alaydaydı. (...) Onların yerine ben öleyim dedim. İki tuvana delikanlı. Daha tomurcukta iki çiçek.”Ya Topal Ali Çavuş'un dedikleri: “Ne çok genç öldü, ne kadar. Savaştan geri kalanlar da iflah olmazlar. Bizim de yüreklerimizde ne kadar acı var, ne kadar acı. Ne kadar utanç var içimizde ne kadar.”Onlar dertleşedururken giderek kalabalıklaşan ve ritmi arttıran roman kişileri birer ikişer başlar birbirine daha hızlı değmeye... Zehra-Poyraz, Kerim-Arabistan Kralı, Kerim-Poyraz, Poyraz-gardaşlığı Vasili, İsmail-Kavlakoğlu, Hayri Efendi-evlatları niyetine sevdiği İsmail, merhemci Iraz Hatun-İsmail, İsmail-Hristo Reis, Hristo Reis-Ağaefendi ve daha pek çoklarının kaderi birbirlerine dolanır... Öyküleri kaderin fezasında birer toz bulutu olur, an be an değişiverir, kimi hayra kimi şerre yol alır... Kökboyaları karışmış soyların, sopların, politikaların, sürgünlerin, izi kalır bir daha da çıkmaz!/Archive/2021/2/27/184751127-ic11.jpgALLAH SENDEN RAZI OLSUN HRİSTO EFENDİ!Günlerden bir gün tanışır zeytin ağacının orada, ekmeğinin peşindeki balıkçı Hristo Reis ile Ağaefendi. Can ciğer olurlar. 19 yaşından beri Reis'tir Rum aşık Hıdır’ın oğlu balıkçı Hristo. Her milletten sayısız balıkçı yetiştirmiştir. Anlatılagelir ki Çanakkale kahramanı İsmail'e de o öğretmiştir balıkçılığı. İsmail'le birlikte düşmanı perişan etmişlerdir. Mübarek insandır, candır, ciğerdir. Allah ondan razı olsundur. Mübadeleden kaçmış yurdunda kalmıştır.Bu yakadakiler onun sayesinde gün yüzü görmüştür, ekmek sahibi olmuştur. Balıkçılığı da ondan öğrendiler, çift sürmesini de, keçi beslemesini de, süt içmesini de, yoğurt yemesini de, velhasıl hayatta kalabilmesini de. Kıymetini de bildiler, insanlığını örnek aldılar, peri konağı yaptılar ona. Sahip çıktılar, onu alıp Yunana götürmek isteyen candarmalardan koruyacaklarına yeminler ettiler. Yerinden yurdundan edilmenin onulmaz acısıyla kavrulan Hristo Reis’e nefes oldular, umut oldular.Bu arada zaman geçedurdu, Kerim’in belalısı fani Şeyh ölüverdi. Rahata erdi Kerim, Poyraz da kurtuldu, bir oh çekti. Poyraz’ı ölümden kurtaran Emir de Kral oldu, sorun kalmadı, o dert bitti.Bir mutluluk da Ağaefendinin kızlarının payına düştü. Düğünlerinde halaylar çekildi. Karadenizlilerin halayları, Kürtlerin halayları, Erzurumluların halayları, Alevilerin halayları, Kazdağlarının halayları… Türküleriyle bin yaşayası Uso da patlattı türkülerini en hasından.Kavlakzade’ye gelince, mebus olmak için kulis peşindeydi ya, oldu da namussuz. Karadonlular mı? Malum yine tetikte, Kavlakoğlu’nu takipteler, aman kötüler çok yaşasın! Şeytan azapta gerek misali, İsmail’in dediği gibi “O her gün ölüyor. Bugünlerde yine ölecek. Bizim gibi değil.”Gelgelelim Hristo Reis’in başına geleni ise kimse unutamadı… Ah Hristo Reis ah! Bir yataktan kalktılar ki evini jandarmalar sarmış. Sonra ne mi olmuş? Yazmayalım, edebiyatın çınarına “Yaşşa’r Kemal diyelim ve istemeye istemeye de olsa burada bitirelim.Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / Bir Ada Hikâyesi 1/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 318 s.Karıncanın Su İçtiği / Bir Ada Hikâyesi 2/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 508 s.Tanyeri Horozları - Bir Ada Hikâyesi 3/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 441 s.Çıplak Deniz Çıplak Ada - Bir Ada Hikâyesi - 4/ Yaşar Kemal/ Yapı Kredi Yayınları/ 272 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiBilime göre yüz haritasında sivilcenin yeri hangi hastalığa işaret ediyor?
Bilime göre yüz haritasında sivilcenin yeri hangi hastalığa işaret ediyor? Her insan, hayatının bir döneminde yüzünde çıkan çıkan sivilcelerden şikayet etmiştir. Bilime göre tekrar eden sivilceler bazı hastalıkların habercisi olabilir. İşte yüz haritasında sivilcelerin yerlerine göre anlamları ve yapılması gerekenler… Günümüzde en sık görülen cilt hastalıkları arasında yer alan, hemen her insanın hayatının bir döneminde şikayetçi olduğu yüzümüzün davetsiz misafiri sivilceler, çoğu zaman ‘nasılsa geçer' düşüncesiyle ihmal ediliyor ve kolayca tedavi edilebilecekken yüzde kalıcı iz bırakmaya kadar ilerleyebiliyor. Bilime göre yüzde çıkan sivilcelerin yerleri, bazı hastalıklara da işaret edebiliyor. İşte yüz haritasında sivilcelerin yerlerine göre anlamları ve tedavi yöntemleri…AKNE (SİVİLCE) NEDİR?Akne, kıl köklerinin ve yağ bezlerinin (deri altındaki yağ üreten bezlerin) tıkanmasıyla sonuçlanan ve sivilcelere neden olan yaygın bir cilt durumudur. Eğer vücut çok miktarda sebum üretiyorsa (cildi nemli tutan yağ), ölü deri hücreleri gözeneklerin içine sıkışabilir ve beyaz ya da siyah noktalara neden olabilir. Ciltte yaşayan bakteriler de gözenek içinde sıkışıp kalır, iltihaplı sivilcelerin çıkmasına neden olur. Akne her yaştan insanı etkilemekle birlikte, gençler arasında en yaygın olanıdır.Sivilce, ergenlik dönemindeki gençlerin yüzde 85’inde görülmekle birlikte 30’lu 40’lı ve daha ileri yaşlarda da görülebilen bir deri hastalığıdır. Tipik bir sivilce, kırmızı renkte ucu sarı iltihaplı veya iltihapsız küçük kabarcıklar, açık komedon denen siyah noktalar ve kapalı komedon denen beyaz küçük kabartılar ve bazen daha iri kist benzeri yapılar şeklindedir. Akne hormonlar, ilaçlar ve karbonhidrat açısından zengin gıdalar tarafından tetiklenebilir veya ağırlaşabilir.SAÇ İÇİNDE ÇIKAN SİVİLCELERKafa derisindeki akne veya kafa derisi foliküliti, en yaygın olan akne türlerinin başında gelir. Bazen bu sivilceler de ağrır ve kabuklanır. Sivilce, gözenekler veya kıl folikülleri tıkandığında ortaya çıkar. Bu, ölü cilt hücreleri, cildi nemlendiren (sebum) doğal olarak oluşan yağ ve bakterilerin gözeneklere girmesi durumunda ortaya çıkabilir. Hücreler gözenekten çıkamaz, bu da çeşitli formlarda akne ile sonuçlanır. Daha şiddetli akne formları daha fazla bakteri içerir. Saç çizgisi boyunca düzenli olarak sivilceler kendini tekrarlıyorsa yüz iyi bir temizleyici ile yıkanmalı ayrıca ayrıca yağ içeren şampuanlardan da uzak durulmalıdır. YANAKLARDA ÇIKAN SİVİLCELERYanaklarda çıkan sivilcelerin en büyük sebebi günlük alınması gereken şeker miktarından daha fazla alınmasıdır. Bunun yanı sıra akciğer ve solunum yoluyla ilgili rahatsızlıklardan da kaynaklanmaktadır. Kaşların arasında çıkan sivilceler yüksek ihtimalle karaciğer de meydana gelen bir rahatsızlığı işaret etmektedir. Yanaklarda sıklıkla sivilce problemi yaşıyorsanız bu telefon ya da yastık kılıfları nedeniyle de olabilir. Yastık kılıflarınızı en az haftada bir kez değiştirmek ve telefon kullanımından sonra telefonu düzenli olarak silmek tercih edilebilir.ÇENEDE ÇIKAN SİVİLCELERÇenede çıkan sivilceler genelde hormonal sebeplidir. Uzmanlara göre bu endokrin sisteminizde bir bozulma olduğu anlamına gelir. Genellikle yağ bezlerini aşırı uyaran ve gözenekleri tıkayan aşırı androjen seviyelerinin bir sonucudur. Hormon seviyeleri adet döngüsü sırasında değişkenlik gösterebilir. Bu değişime bağlı olarak çene ve çevresinde sivilce yani akne oluşumu görülür. Hormon dengesizliğinin bir başka sebebi de beslenme alışkanlıklarıdır. Böyle bir durumda beslenme düzenini değiştirmek önemli bir adım olsa da, mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.ALINDA VE BURUNDA ÇIKAN SİVİLCELERT bölgesinde tekrarlayan sivilceler temel olarak aşırı sebum, yağ üretimi veya stres nedeniyle oluşur. Stres ve yağ üretimi ilişkili olmamakla birlikte, stres sivilcenizi kesinlikle kötüleştirebilir. Alın ve burunda sivilce fark ederseniz, uyumadan önce cildinizi temizlemeyi ve diğer hijyenik uygulamaları denemeyi tercih edebilirsiniz. Müzik dinlemek veya egzersiz yapmak (bir dakika bile olsa) stresi azaltmak için uygulanan doğal yollardandır. Her ne olursa olsun alındaki sivilcelerle oynanmamalıdır. Böyle bir durumda da en etkili yöntem biz uzmana danışmak olacaktır.Genel olarak akne oluşumuna yol açan sebepler ise 9 maddede şu şekilde sıralabilir:- Ergenlik- Kozmetik Ürünler- Sinir ve stres- İlaç ve vitaminler- Sağlıksız beslenme- Cildin yapısı- Sigara- Erken ergenlik- Polikistik Over Sendromu cumhuriyet.com.trHuzursuz bağırsak sendromu nedir, belirtileri nelerdir?
Huzursuz bağırsak sendromu nedir, belirtileri nelerdir? Ankara'da Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan, huzursuz bağırsak sendromu rahatsızlığının nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyerek, "Araştırmalar, huzursuz bağırsak sendromu şikâyetlerinin, hastaların stresli oldukları dönemlerde daha da arttığını göstermektedir" dedi. Gastroenteroloji Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Muharrem Taşkoparan, gastroenteroloji kliniklerine başvurma nedenleri arasında ilk sırada yer alan rahatsızlığın huzursuz bağırsak sendromu olduğunu söyledi. Bu rahatsızlığın kadınlarda erkeklere oranla daha sık görüldüğünü belirten Taşkoparan, huzursuz bağırsak sendromunda şikâyetlere yönelik ilaç tedavilerinden ve stresi kontrol altına almaya yönelik yöntemlerden başarılı sonuçlar elde edilebildiğini kaydetti.'NEDENİ TAM OLARAK BİLİNMİYOR'Rahatsızlığın nedeninin tam olarak bilinmediğini ifade eden Taşkoparan, "Bağırsaklarda veya başka organlarda herhangi bir organik bozukluk yoktur. Yapılan tetkik ve tahlillerde bir anormallik saptanmaz. Kişilik yapısının, kişinin psikolojik durumunun ve stresinin sorunun ortaya çıkmasında önemli olduğu düşünülmektedir. Araştırmalar, huzursuz bağırsak sendromu hastalarının şikâyetlerinin stresli oldukları dönemlerde daha da arttığını göstermektedir. Geçici bir hastalık değildir. Yaşam süresini kısaltmaz" diye konuştu.BELİRTİLERİ NELERDİR?Taşkoparan, huzursuz bağırsak sendromunun belirtileri ile ilgili, "Bazı hastalarda kabızlık ya da çok sulu ishal görülmektedir. Hastaların bir kısmı ise hem kabız, hem de ishal olabilmektedir. Hastalık tehlikeli değildir ve tehlikeli komplikasyonlara yol açmaz. Öte yandan, insanın yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkiler. İş yeri, okul gibi yerler hasta için oldukça rahatsız edicidir. Rahatsızlık, hastayı hayatından bezdirebilir. Belirtilerin yakın zamanda başlaması, hızla ciddileşmesi veya 45 yaşından sonra başlaması durumunda bir gastroenteroloji uzmanına başvurmakta fayda vardır. Bunlarla birlikte kilo kaybı, ateş, anemi yani kansızlık, kanlı dışkılama olması ve belirtilerin gece uykudan uyandırması neticesinde de doktora görünmek gerekir. Ailede gastrointestinal kanser, ülseratif kolit, Crohn veya çölyak hastalığı öyküsü bulunuyorsa da doktora başvurmakta geç kalınmamalıdır" dedi.'BESİNLER DOĞRUDAN HASTALIĞA NEDEN OLMAZ'Huzursuz bağırsak sendromunda beslenmenin önemli olduğunu kaydeden Taşkoparan, "Bazı besinler bağırsak hareketlerinde değişmelere yol açar. Kahve, çay, gazlı içecekler, alkol, baharatlı yiyecekler, süt gibi besinler bu soruna yol açabilir. Bazı insanların sindirim sistemi bazı yiyeceklere karşı hassastır. Doktora başvuran hastalar şikâyetlerinin özellikle bir besini yedikten sonra başladığını belirtebilir. Besinler doğrudan hastalığa neden olmasalar da şikâyetlerin artmasına yol açabilirler" ifadelerini kullandı. 'HASTAYA GÜVEN TELKİN EDİLMELİ'Taşkoparan, huzursuz bağırsak sendromunun tanısının nasıl konulduğu ve tedavi yöntemleri ile ilgili de şunları söyledi:"Hastalığın tanısı, organik bir hastalığın dışlandığı durumlarda şikâyetlere dayalı olarak konulmaktadır. Huzursuz bağırsak sendromunda en önemli tanı aracı çok iyi alınmış bir hasta öyküsü ve detaylı fizik muayenedir. Psikolojik stres altındakiler, orta-ağır şiddette karın ağrısı veya ishali olanlar, kanser korkusu yaşayanlar ve kadınlar huzursuz bağırsak sendromu nedeniyle daha çok doktora başvurmaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi tedavide öncelikli olarak hastalığının kronik, iyi seyirli olduğu ve kansere neden olmayacağı konusunda hasta bilgilendirilmeli ve kaygıları giderilerek güven telkin edilmelidir. Hastaya bu hastalıkla birlikte yaşamayı öğrenmesi gerektiği söylenmeli ve bu yönde yardımcı olunmalıdır. Huzursuz bağırsak sendromunda tedavinin sadece şikâyetlere yönelik olduğu vurgulanmalıdır. Tedavide bu şekilde gerçekçi hedefler konularak, hastanın beklentilerinin belirli düzeyde tutulması sağlanır. Hastaların şikâyetlerine yönelik ilaç tedavileri ve stres kontrolü işe yaramaktadır." DHAYüz yüze eğitimde hijyene dikkat!
Yüz yüze eğitimde hijyene dikkat! 2 Mart Pazartesi gününden itibaren okullarında ders zili çalacak öğrencilerin, yüz yüze eğitimde hijyene dikkat etmesi gerektiğini belirten Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gülfem Terek Ece, “İlk olarak okul girişlerine ve sınıf girişlerine el antiseptikleri konulmalı. Eller sık ve doğru şekilde yıkanmalı. Sınıflar sık sık havalandırılmalı ve büyüklüklerine göre mevcut sayısı açısından gerekli planlamalara dikkat edilmeli” dedi. 2 Mart Pazartesi gününden itibaren özel eğitim okulları, tüm sınıf düzeyindeki ilkokullar, 8’inci ve 12’nci sınıf öğrencileri için ders zili çalacak. Uzmanlar, okullarda Kovid-19 için önlem alınması konusunda uyarılarda bulundu. Tıbbi Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gülfem Terek Ece, önlemlerin okul girişinden itibaren alınması gerektiğini belirterek öğretmen ve öğrencilerin nelere dikkat etmesi gerektiğini anlattı.ÖNLEMLER DOĞRU İLETİŞİM METOTLARI İLE AKTARILMALIÖncelikle alınacak önlemlerin doğru iletişim metotları ile aktarılması gerektiğini söyleyen Ece, “İlk olarak okul girişlerine ve sınıf girişlerine el antiseptikleri konulmalı. Eller sık ve doğru şekilde yıkanmalı. Sınıflar sık sık havalandırılmalı ve büyüklüklerine göre mevcut sayısı açısından gerekli planlamalara dikkat edilmeli. Okullarda Covid-19 eylem planı oluşturulmalı ve okul yönetimi, eğitmenler ve idari kadroda bu amaçla görevlendirmeler yapılmalı. Hizmet içi ve öğrencilere yönelik eğitim planları yapılmalı. Eğitimlere veliler de dahil olabilmeli. Çünkü kolektif bir bilinçlenme ile salgından korunabiliriz. Bu yüzden Kovid-19'a yönelik mücadelenin evden başladığı eğitimlerde vurgulanmalı” dedi."VERİLECEK EĞİTİMLER ÖNEMLİ"Okul binalarında sınıf, koridor gibi ortak alanların temizliğinin uygun dezenfektan ve temizlik malzemeleri ile yapılmasına ekstra dikkat edilmesi gerektiği belirten Ece, “Yemekhane, kütüphane, kantin kullanımı kullanıcı sayısı açısından kısıtlanmalı. Yine bu alanlarda yemek yeme-içme kısıtlanmalı. Çünkü enfeksiyon damlacık yolu ile hızlı bir şekilde bulaşabiliyor. Verilen eğitimde çocukların birlikte yaşadığı aile fertlerinde ve kendilerinde hangi durumlarda hekime başvuracakları ve okul yönetimine bilgi verecekleri vurgulanmalı. Maskenin kullanımı küçük çocuklara detaylı bir şekilde anlatılmalı. Yine küçük çocukların antiseptik kullanmalarına dikkat edilmeli. Ağza götürme ve yutma açısından riskli olabilir” diye konuştu. ÖZEL EKİPLER OLUŞTURULMALIOkul tuvaletleri ve lavabolarında da kişi sınırlaması yapılması gerektiğinin altını çizen Ece, atık denetiminin de önemli olduğuna dikkat çekti. Çocukların özellikle tozla temas ettiği sıra, kapı kolları, tahta gibi alanların uygun materyallerle sık temizliğinin yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Gülfem Terek Ece, sözlerine şöyle devam etti:“Çocuklar ve öğretmenlerin maske kullanımı mutlaka denetlenmeli. Okul içerisinde bu amaçla bir ekip kurulmalı. 2 yaş üzeri tüm çocuklar maske takabilir. Maskenin nasıl takılacağı ve atılacağı öğretilmeli, ağız ve burnu kapatıp kapatmadığı kontrol edilmeli. Bu yüzden sınıflarda yeterli sayıda maske bulundurmak gerekiyor.”/Archive%5C2021%5C2%5C27%5C165324068-yuz-yuze-egitimde-hijyene-dikkat_2.jpgKLİMALARA DİKKATOkul içi havalandırma sistemlerinin düzenli olarak kontrol edilmesi gerektiğini vurgulayan Ece, “Klimaları uzun süre kullanılmaması gerekiyor. Covid-19 dışında da diğer solunum sistemi ajanlarına dikkat edilmeli. Çok yakın (1 metre) temaslarda maske, siperlik ve gözlük kullanılması bulaş riskini azaltacaktır. Yine sınıfların yerleşim planları revize edilmeli, yüz yüze oturma engellenmeli. Temaslı takibi ve bulaşın azaltılması amacı ile öğrenciler hep aynı yerde oturtulabilir. Bu süreçte ortak derslerin yapılması uygun olmayacaktır. Öğrencilere ortak malzeme kullanmalarını engellemekte de fayda var” dedi.TENEFÜSLER FARKLI SAAATLERDE OLMALIHer sınıfın farklı saatlerde teneffüslere çıkması konusunda uyarılarda bulunan Ece, “Okulda asansör var ise kullanımında kişi sınırlaması yapılmalı. Öğrenci veya öğretmenlerden Covid-19 pozitifliği saptanması halinde temaslı olanlara test yapılmalı ve sınıfların kullanımına ara verilmeli. Okullarda tüm bu önlemleri aldığımızda ve bunların eğitimini verdiğimizde Covid-19'a karşı ciddi anlamda riski azaltmış olacağız” diyerek sözlerine son verdi. DHAİnternetten 11 bin liraya iPhone aldı, eve yoğurt geldi
İnternetten 11 bin liraya iPhone aldı, eve yoğurt geldi Çin'de internet sitesinden iPhone 12 satın alan kadına, iki gün sonra ürün yerine elma aromalı yoğurt geldi. Anhui eyaletinde oturan Liu, sipariş kargosunun içinden yoğurt çıkınca cuma günü bir video yayımlayarak yaşadıklarını anlattı.Çin'de Twitter'ın muadili Weibo'da yayımlanan videoda Liu, 256 GB'lık iPhone 12 Pro Max için 10 bin 99 Çin Yuanı (yaklaşık 11 bin 575 TL) para ödediğini fakat kendisine gönderilen kargo kutusundan saedece bir adet yoğurt çıktığını söyledi./Archive/2021/2/27/173358824-597951-1750534076.pngKadın paylaşımında telefonu Apple'ın resmi sitesinden 16 Şubat'ta satın aldığını belirtti.Fakat Liu, kargo paketini doğrudan kuryeden teslim almadığını, görevlinin kendisine paketi posta kutusuna bıraktığını söylediğini anlattı.Yerel polis ise yaşananların bir hırsızlık olayı olduğunu düşünüyor.Independent Türkçe'de yer alan habere göre, hem Apple hem de Çin Postası'na bağlı çalışan dağıtım şirketi Express Posta Servisi (EMS), olaya ilişkin inceleme başlattıklarını açıkladı.EMS müşteri hizmetlerinden bir kişi, "yetkilileri olup biteni araştırmaları için görevlendirdik" dedi. Apple da soruşturmanın devam ettiğini bildirdi.Weibo kullanıcıları Liu'nun yaşadığı talihsizliğe tepki gösterdi.Kullanıcılardan biri, "kargo şirketi çalışanının iPhone'u almış olabileceğini" söyledi. Benzer bir deneyim yaşadığını belirten Weibo kullanıcısı, Nike'nin resmi internet mağazasından ayakkabı satın aldığını fakat kendisine gelen kargodan yalnızca boş ayakkabı kutusu çıktığını yazdı.Bazı kullanıcılarsa Liu'nun Apple'ın resmi sitesi zannetiği internet sayfasının dolandırıcılara ait olabileceğini söyledi.Hukuk uzmanı Zhang Bo da bu ihtimalin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirterek yaşanan olayın organize bir dolandırıcılıkla ilgisi olabileceğini ifade etti. cumhuriyet.com.trKızıl soluklu mektuplar
Kızıl soluklu mektuplar Kırmızı Mektuplar, Üç farklı uygarlığın, üç ayrı ihtilalinin/devriminin üç tanıklığıyla yozlaşmış düzene karşı verilen mücadelelerin anlatısı.. Şevket Süreyya Aydemir’in kendi zamanını anlatan ve çağımıza ışık tutan bir hatıra niteliğinde. Çin’den Li Ya-U, Moskova’dan Pavel Harasov ve Türkiye’den Aydemir, devrim sancıları çeken ve ülkelerinin sorunlarına kendilerini adayan üç düşünür... Onların kişilikleriyle örülü mektupları, dostlukları, ilk bölümün temelini oluşturuyor. İkinci bölümdeyse Aydemir’in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazıları yer alıyor. /Archive/2021/2/27/184101098-ic1.jpg Kırmızı Mektuplar, Şevket Süreyya Aydemir’in kendi zamanını anlatan ve çağımıza ışık tutan bir hatıra niteliğinde. Çin’den Li Ya-U, Moskova’dan Pavel Harasov ve Türkiye’den Aydemir, devrim sancıları çeken ve ülkelerinin sorunlarına kendilerini adayan üç düşünür... Onların kişilikleriyle örülü mektupları, dostlukları, ilk bölümün temelini oluşturur. İkinci bölümdeyse Aydemir’in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazıları mevcut...Üç farklı uygarlığın, üç ayrı ihtilalinin/devriminin üç tanıklığıyla yozlaşmış düzene karşı verilen mücadelelerin anlatısı... Bu mektuplarla birlikte Aydemir’in dünyayı ve çağımızı nasıl değerlendirdiğini de görüyoruz.Çin köylülüğü üzerinde binlerce yıldır sürdürülen toprak ağalığına ve feodalizme karşı mücadelenin, Çin’in milli kurtuluş hareketlerinden olduğunu öğreniyoruz Li Ya-U’nun mektubundan. Gerçek Çin feodalizmiyle Avrupa’nın geliştirdiği feodalite kuralları arasındaki farklardan söz eder satırlarında. Devrimin temeline Çin köylüsünün azatlığını yerleştirdiğinden... Toprağın tam sahibi olamamışlardı ki bu sahipliğin arkasından ağlasınlar./Archive/2021/2/27/184117895-ic2.jpgÇİN YÜZYILI!Çin’in işçi sınıfının el emeği de Çin köylüsünün emeği kadar ucuzdu. Çin’de, Tanrı’nın yeryüzündeki belirtisi topraktı. Toplumsal hiyerarşi ise daha sonra gelirdi.Konfüçyüsçülük, yerleşik ve tartışma kabul etmeyen kurallarıyla halkı mevcut düzene bağlardı. Böylelikle geleneksel olarak yetinici, çalışkan, davasız ve inançlı olan köylü, mevcut düzene şikâyetsiz baş eğerdi.Eski Çin inanışında aile kavramı ve bağlılığı, Tanrı’dan da üstün gelir. Ataerkil olan toplum için atalarından gelen her kural onlar için bir Tanrı buyruğudur. Eski Çinliler işleri ters giderse Tanrı’ya küser, hatta tapınaklarda onu horlar ama aileye ve geleneğe başkaldırmazdı. Tüm bunlara rağmen Çin’deki devrim, bizi düşünmeye itiyor istemeden...Üstelik “önümüzdeki yüzyıl, bir Çin yüzyılı olabilir”di de!Devrimlerin tümünde olduğu gibi ihtilal denilen dev, kendi çocuklarını/kendi varlığını yemiştir. Bugünkü Türkiye ise kendisini var eden, kurtuluş hareketinin temel özelliklerini yitirmiş bir halde... Şekilsiz bir demokrasinin göstermelik çabası içerisinde oligarşiye yönelişinin yıpratıcı etkileriyle boğuşmakta Aydemir’in cevap mektuplarında...Bugünü tartışıyoruz, yarınsa bir muamma...BEHEY NÂZIM!“Moğollar taştan birer Buda heykeli gibiydiler. Çinliler daima içlerine kapanık, daima düşünceliydiler. (...) Hintliler her zaman tapınaklarda tapınıyorlar gibi kendilerini bir şeylere verirler ve ara sıra belli belirsiz gülümserlerdi. İranlılar gururlu, ama biraz çelişkili mizaçlıydılar. Japonlar, Koreliler sanki ortalıkta yoktular. Biz Ruslara gelince... Harplere, ihtilallere, kana ve gözyaşlarına artık kanıksamış gibiydik ama kendimizi gene de birtakım yeni yolların ve yeni yolculukların başı ve önderi sayar, davranışlarımızı biraz ağırdan alırdık.Nâzım Hikmet’e gelince... O, herkesin, bütün ırkların ve kavimlerin malıydı...” cümleleri kazılıdır Pavel Harasov’un satırlarına. Üstelik Nâzım Hikmet’in dizeleri de eksik olmaz namelerinde:“Behey tram - vay!... / çiğneneceksin: / Sağa sola sap / Geçit yok / rappp rappp!!!!!”Üç arkadaşın mektuplarıyla aradığı canlı gençlikleri; yaşama atıldıkları o ihtilal alevleri; dilleri, renkleri, inançları başka, fakat bir arada yoğurulmuş, kaynaşmış ve bir şeyler adeta mayalanmış. Soludukları kızıl hava da Kırmızı Mektuplar’ını doğurmuş...Kırmızı Mektuplar / Şevket Süreyya Aydemir / Remzi Kitabevi / 150 s. / 2020. Sevda Fidan