News - Haberler
MSB yetkilileri,‘irticaya karışmama’şartının TCK’de suçolarak kaldırıldığına dikkatçekti
MSB yetkilileri, ‘irticaya karışmama’ şartının TCK’de suç olarak kaldırıldığına dikkat çekti Yetkililer, muhalefetten gelen “Bu düzenlemeyle tarikat ve cemaatlerin TSK içinde yapılanmasının önü açılıyor” eleştirileriyle ilgili “Faraziyeler üzerinden değerlendirmeler yapılmamalı” ifadelerini kullandı. Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Harp Okulları ile Astsubay Yüksekokulları’na giriş için “irticai ve bölücü görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak” koşulunun “Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) suç olarak düzenlenmediği, muğlak ve sübjektif değerlendirmelere açık olduğu” gerekçesiyle kaldırıldığını açıkladı. Bakanlık, kaldırılan ifade yerine getirilen “terör örgütlerine veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen gruplara üyelik, iltisak ya da irtibatı bulunmamak” koşulunun, eski düzenlemeye göre “daha etkin” koruma getirdiğini savundu.Askeri okullara giriş koşulları arasında bulunan “Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin, tutum ve davranışları ile yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması” koşulu, 23 Mart’ta yayımlanan yeni yönetmelikle kaldırılmıştı. Yerine, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, irtibatı olmamak” hükmü getirilmişti. ‘İSTİŞARE YAPILDI’Milli Savunma Bakanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında bakanlık yetkilileri, Cumhuriyet’in gündeme getirdiği yönetmeliğindeki değişiklik konusunda değerlendirmelerde bulundu.Bakanlık yetkilileri, eski yönetmelikte yer alan “irticai görüşleri benimsememiş ve bu faaliyetlere karışmamış olmak” şartının “subjektif değerlendirmelere açık, muğlak ve Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmediği” gerekçesiyle kaldırıldığını belirtti. Yeni yönetmeliğin “geniş kapsamlı, güncel mevzuata uygun ve daha somut, suçta ve cezada kanunilik ilkesini gözetir” olduğunu söyleyen yetkililer, yönetmeliğin hazırlık safhasında ilgili kurumlarla istişareler yapıldığını ve bu istişareler çerçevesinde yeni yönetmelik metninin ortaya çıktığını belirtti. Yetkililer, muhalefetten gelen “Bu düzenlemeyle tarikat ve cemaatlerin TSK içinde yapılanmasının önü açılıyor” eleştirileriyle ilgili “Faraziyeler üzerinden değerlendirmeler yapılmamalı” ifadelerini kullandı.‘GÖRÜNTÜLER İNCELENİYOR’Bakanlık yetkilileri, bir muvazzaf amiralin makam arabasıyla gittiği bir tarikatın tekkesinde sarıklı-cüppeli namaz kıldığına ilişkin görüntüler ile sosyal medya hesabındaki fotoğrafında “Tek yol İslam” yazısı yer alan bir bir teğmen ilişkin haberin incelendiğini belirtti. Teğmenin İsmet İnönü hakkında da hakaret içeren paylaşımlar yapmıştı. Yetkililer, FETÖ ile mücadele kapsamında 1 Ocak’tan bu yana 712 personelin TSK’den ihraç edildiğini, darbe girişiminden bu yana ihraç edilenlerin sayısının 21 bin 494’e ulaştığını kaydetti. cumhuriyet.com.trGedik Sanat, 27 Mart Dünya Tiyatro Günüiçin yedi gün boyunca oyun sahneliyor
Gedik Sanat, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü için yedi gün boyunca oyun sahneliyor Gedik Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı bünyesinde çalışmalarını sürdüren Gedik Sanat, İstanbul Gedik Üniversitesi ile birlikte kurguladığı “Karantina Halleri” projesi ile tiyatro ve müziği bir araya getiriyor. Gedik Sanat Genel Sanat Yönetmeni Caner Akgün, “Günümüzün yaşanmışlıklarına ayna tutan projeler üreten Gedik Sanat olarak bizler çağdaş sanatlar üzerine bileşen yeni projeyle bir kez daha sanatseverlerle birlikteyiz. Dijital projeleriyle geçirdiğimiz pandemi sürecinde çok disiplinli bir kurguyla içerik ürettik” diyor.Nilay Erdönmez yönetmenliğinde uyarlanan, bireyin sıkışmışlığı ve yaşam arayışını konu edinen yedi tiyatro metnini Çağdaş Türk Müziğinin genç temsilcileri Uğur Çerkezoğlu, Yunus Gencer ve Hakan Ali Toker’in ürettikleri müzikler tamamladı. Çalışma; İstanbul Gedik Üniversitesi Performans Alanı’nda çekildi. Bugünden itibaren yedi gün boyunca saat 21.00’de Gedik Sanat ve İstanbul Gedik Üniversitesi sosyal medya hesaplarında takip edilebilir.Peer Gynt (Henrik Ibsen), Martı (Anton Çehov), Rüya Oyunu (August Strindberg), Leonce ile Lena (Georg Büchner), Üç Kız Kardeş (Anton Çehov), Ağzı Çiçekli Adam (Luigi Pirandello), Kuşlar (Aristophanes) eserleri projede bir araya geliyor. Öznur Oğraş ÇolakDünya Tiyatro Günüiçin uluslararasıve ulusal bildiriler yayımlandı
Dünya Tiyatro Günü için uluslararası ve ulusal bildiriler yayımlandı Bu yılki Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi, ünlü İngiliz tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu Helen Mirren tarafından yazıldı. ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Üniversiteler Türkiye Temsilcisi Bilkent Üniversitesi (Böl. Bşk. Jason Hale) ve ITI Türkiye Temsilciliği Yönetim Kurulu’nun (Turan Oflazoğlu, Engin Uludağ, Ayşe Emel Mesci ve Savaş Aykılıç) aldıkları ortak karar ile bu yılki Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi ise duayen tiyatro ustaları Müjdat Gezen ve Metin Akpınar tarafından birlikte kaleme alındı. cumhuriyet.com.trTiyatroların bir kısmıkapandı, açık kalanlar ise yaz sezonunda perde açmayıbekliyor
Tiyatroların bir kısmı kapandı, açık kalanlar ise yaz sezonunda perde açmayı bekliyor Dünya Tiyatro Günü’nde bu yıl da ödül töreni yok. Dünyayı sarsan pandeminin en çok darbe vurduğu alanlardan biri de kültür sanat dünyası oldu. Sinema bir ölçüde kendini kurtarırken canlı performans sergilenen tiyatrolar tamamen dibe vurdu. Her yıl nisan-mayıs aylarında verilen Afife Jale, Sadri Alışık, Tiyatro Eleştirmenleri gibi ödüller geçen yıl mart ayında başlayan Covid-19 nedeniyle iptal edilmişken bu yıl da yeni oyun çıkmaması ve jüri üyelerinin de oyunlarını izleyememesi nedeniyle verilemeyecek. Görüşlerini aldığımız Sadri Alışık Tiyatro Oyuncu Ödülleri Jüri Başkanı Rengin Uz, geçen yıl oyuncular belirlendiği halde Covid kısıtlamaları yüzünden tören yapılamadığı için ödül verilemediğini, çünkü bu ritüelin her yıl canlı gerçekleştirildiğini, bu yıl ise yeni oyun olmadığından ödül verilmesinin düşünülmediğini anlattı. "BİR DAHA AÇILMAYABİLİR"Rengin Uz, birçok tiyatronun kapalı olduğunu ve bu tiyatroların bir kısmının bir daha açılamayacak olmasının sektör için büyük kayıp olduğunu da hatırlattı. Tiyatro ustalarından ve Tiyatro Kare’nin kurucusu Nedim Saban ise ödülden çoktan vazgeçmiş, yaklaşan yaz sezonunda perde açıp açamayacaklarının derdine düşmüş durumda. Her yıl yaz geldiğinde sezon bitti derken bu yıl işler tersine döndü, yaz ve açık hava sahneleri ile birlikte sezon başlayacak ve perde açabilecek miyiz, heyecanı içindeyiz. Ancak saat kısıtlaması bizi çok zorlar. Lokantalara verildiği gibi bize de saat 19.00’a kadar izin verilirse saat 17.00’de perde açmamız, ışık açısından bizi bozar” diye şimdiden endişelerini dile getiriyor. Sahne emekçileri, bu yıl da Dünya Tiyatrolar Günü’ne bekleyiş içinde giriyor. cumhuriyet.com.trTiyatro Kooperatifi 2019’da kuruldu. Kooperatifte bugün 64özel tiyatro bulunuyor
Tiyatro Kooperatifi 2019’da kuruldu. Kooperatifte bugün 64 özel tiyatro bulunuyor Tiyatro Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Iraz Yöntem de 27 Mart Dünya Tiyatro Günü dolayısıyla gazetemize açıklamalarda bulundu. Iraz Yöntem'in açıklamaları şöyle: “Bu yıl, tıpkı geride bıraktığımız yıl olduğu gibi 27 Mart Dünya Tiyatro Günü bizler için buruk bir güne dönüşüyor. Geçen yıl içine sürüklendiğimiz belirsizlik, 365 günden uzun bir zamandır iliklerimize işleyen bir varoluş sorununa dönüştü. Özel tiyatrolar bir yıldır hayatta ve ayakta kalma mücadelesi veriyor! Küresel salgının başlangıcında gördük ki hepimiz evlerimize kapandığımızda ilk sığındığımız şey sanat oldu. Bu süreci atlatabilmek için de sanata ihtiyacımız olacak; eğer sanatçıları ve sanat kurumlarını hayatta tutabilirsek... Sahnelerimiz teker teker kapanıyor; hâlâ ayakta olanlar kapanma tehlikesinden bir adım uzaktalar ne yazık ki bu alanda çalışan binlerce kişi ekonomik olarak felakete sürükleniyor. Anayasamızın 64. maddesi devletin sanatı ve sanatçıyı korumasını garanti altına alıyor ama ne yazık ki şimdiye kadar yapılan destekler son derece yetersiz.""SORUNLARIMIZIN ÇÖZÜLMESİ GEREKİYOR""Son derece kırılgan bir alan olan sanat yaşantısını 21. yüzyılın çağdaş zeminine oturtabilmemiz için yapısal sorunlarımızın çözülmesi gerekiyor. Pandemi süreci bu sorunların daha da görünür hale gelmesine vesile oldu; kültürel birikimlerimizi ve mirasımızı geri dönüşü olmayacak şekilde kaybetmemek için ilgili tüm kamu kurum ve kuruluşlarının sorumluluk almasına; özel sektörün ve tüm bileşenlerin desteğine, dayanışmasına ve farkındalığına ihtiyacımız var. Bu acı gerçeklerin gölgesinde “27 Mart Dünya Tiyatro Günü” pek de kutlu olamıyor ne yazık ki...” Orhun AtmışMilli Takım 2022 elemelerinde Norveçkarşısında!
Milli Takım 2022 elemelerinde Norveç karşısında! 2022 elemelerine Hollanda zaferiyle başlayan milli takımımız Norveç'le İspanya'da karşılaşıyor. A Milli Futbol Takımı, 2022 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri G Grubu'ndaki 2'nci maçında bu akşam Norveç ile karşılaşacak. İspanya'nın Malaga kentindeki La Rosaleda Stadyumu'nda TSİ 20.00'de başlayacak karşılaşmayı İspanya Futbol Federasyonu'ndan Alejandro Hernandez yönetecek. Hernandez'in yardımcılıklarını ise Teodoro Sobrino ve Raul Cabanero yapacak.Türkiye, Norveç ile bugüne kadar ikisi özel maçta olmak üzere toplamda dokuz defa karşılaştı. Norveç'i dört defa mağlup eden milli takım, iki defa berabere kalırken üç kez ise sahadan mağlubiyetle ayrıldı. Milli takım, Norveç'e karşı 13 gol kaydederken, kalesinde 15 gol gördü.İLK 11Gruptaki ilk maçında Hollanda'yı 4-2 mağlup ederek elemelere iyi bir başlangıç yapan milli takımda, bu maç öncesinde eksikler bulunuyor. Hollanda karşılaşmasına ilk 11'de başlayan Ozan Kabak'ın rahatsızlığı dolayısıyla görev alması beklenmiyor. Ayrıca Merih Demiral ve Zeki Çelik de İstanbul'da bırakıldı. Merih Demiral ve Ozan Kabak'ın yokluğunda stoper bölgesinde Çağlar Söyüncü ile Kaan Ayhan forma giyecek. Nazım Sangare'nin aday kadrodan günler önce çıkarılmasının ardından Zeki Çelik'in de İstanbul'da bırakılması ile birlikte sağ bekte ise Şenol Güneş'in Ozan Tufan'a şans vermesi bekleniyor. Milli takımın, Norveç karşısında sahaya şu muhtemel 11 ile çıkması bekleniyor;"Uğurcan Çakır - Ozan Tufan, Kaan Ayhan, Çağlar Söyüncü, Umut Meraş - Okay Yokuşlu, Taylan Antalyalı - Kenan Karaman, Hakan Çalhanoğlu, Deniz Türüç - Burak Yılmaz." cumhuriyet.com.trEski Hazine ve Maliye BakanıBerat Albayrak yeni kabinede iddiası
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yeni kabinede iddiası Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın yeni kabinede yer alacağı iddiası siyaset kulislerini hareketlendirdi. İddiaya göre Albayrak'a Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ya da Enerji Bakanlığı görevi verilecek. Milli Görüş’ün yayın organı TV5 kanalında Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile ilgili dikkat çeken bir iddia ortaya atıldı.Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden Instagram hesabından paylaşım yaparak istifa eden ve o günden bu yana nerede olduğu bilinmeyen Berat Albayrak'ın dönüş yapacağı iddiası gündeme bomba gibi düştü. Milli Görüş'ün yayın organı TV5'te yayınlanan 'Ekonomi ve Ötesi' programında konuşan ekonomist İbrahim Kahveci, Berat Albayrak için yeni kabinede yeni bir bakanlık düşünüldüğünü dile getirdi. Kahveci yaptığı açıklamada, “Berat Albayrak'ın ağırlığı piyasaya çöküyor. Sayın Albayrak'a muhtemelen bir yer bakılıyor. En ideal gözüken yer Enerji Bakanlığı” ifadelerini kullandı. Öte yandan gece yarısı kulislerde Albayrak'ın Cumhurbaşkanlığı yardımcılğına getirildiği iddiası ortaya atıldı. Albayrak'ın kabinedeki yeni görevinin sabaha karşı açıklanacağı, canlı yayın için iktidar partisine yakın yayın politikası izleyen TV kanallarnının muhabir ve kameramanlarının bekletildiği iddia edildi. cumhuriyet.com.trKırmızıKedi Yayınevi'nden Klasikler Dizisi
Kırmızı Kedi Yayınevi'nden Klasikler Dizisi Kırmızı Kedi Yayınevi olarak, son aylarda hız verdiğimiz ve kısa sürede 100’ün üzerinde başlığa ulaşan Klasikler dizisini, aslında son birkaç yıldır tüm yönleriyle değerlendirdiğimiz bir proje olarak sürdürüyoruz. Dünya ve Türk edebiyatından klasik eserleri bir “dizi” disiplini içinde okurların ilgisine sunuyoruz. Kafka’dan Tolstoy’a, H.G. Wells’ten Pessoa’ya, Tevfik Fikret’ten Hüseyin Rahmi Gürpınar’a, Victor Hugo’dan Nietzsche’ye, Ahmet Hâşim’den Attâr’ın rubailerine usta yazarların ölümsüz eserlerini, nitelikli çeviriler ve edisyonlarla kataloğumuza ekledik. /Archive/2021/3/26/153531174-ic1.jpg2014 itibariyle ve ağırlıklı olarak 2016’da dünya ve Türk edebiyatından klasik eserleri bir “dizi” disiplini içinde okurların ilgisine sunmaya başladık. Kafka’dan Tolstoy’a, H.G. Wells’ten Pessoa’ya, Tevfik Fikret’ten Hüseyin Rahmi Gürpınar’a birbirinden önemli yazarların ölümsüz eserlerini, nitelikli çeviriler ve edisyonlarla kataloğumuza ekledik.2018’de onuncu yılımızı kutlarken 1000’inci kitabımızı okurla buluşturduk! Yine söz konusu dönemde sadece politik-siyasi incelemelerle değil, yerli ve yabancı edebiyat eserleriyle ve başta Sanat, Şehirlerarası, Hayat Bilgisi, 888 Nüsha olmak üzere ona yakın yeni diziyle kataloğumuzu genişlettik.Tam da bu dönemde yayımlanan kitaplarımız arasında Türk klasiklerinin sayıca az olduğunu tespit ederek, çalışmalarımızı hızlandırdık. Öncelikle daha önce çevrilmemiş eserleri listemizin ilk sırasına aldık.Daha önce yayımlanmış ancak farklı sebeplerden dolayı yeni baskısı yapılmayan iyi çevirilerin yeniden basımları için harekete geçtik. Zincirin son halkası ise her kitaplıkta olması gereken önemli eserlerin yeni çevirilerinin iyi edisyonlarını hazırlamaktı…/Archive/2021/3/26/153539565-kapakic2.jpgYeni dizi disiplini içerisinde okura sunduğumuz ilk eserler aslında seyir haritamızı da gösterir nitelikte oldu:Victor Hugo’nun 1871 Paris Komünü Günlükleri ilk defa Türkçeye çevrildi. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü çevirmeni Gülperi Sert tarafından elden geçirildi ve bazı notlarla zenginleştirildi.Ahmet Hâşim’in Bütün Şiirleri ise eski ve yeni harfli karşılıklı sayfalarla ve edisyon kritik olarak yayımlandı. Hâşim’in Frankfurt Seyahatnamesi 1865-1935 yılları arasında (Hâşim’in gördüğü) Frankfurt’a ait fotoğraflarla beraber yayımlandı (ki aralarında Hâşim’in tedavi gördüğü hastanede çekilen fotoğrafları da yer alıyordu).Salgının ilk aylarını Kırmızı Kedi Klasikler dizisine odaklanarak geride bıraktık. Bugün dizimiz kısa sürede 100’ün üzerinde başlığa ulaştı.Sadece Batı klasiklerini ve Türkçe eserleri değil örneğin Farsçadan çeviriyle ve çift dilli olarak yayımladığımız Attâr’ın rubaileri, Arap şiirinin en seçkin örneklerinden oluşan Yedi Askı Şiirleri (Muallakalar) dizinin gurur veren eserleri arasında yerini aldı.Yakın zamanda okurla buluşan Engels’in Cola di Rienzi adlı tiyatro eseri ve - birçok kitabı farklı yayınevleri tarafından yayımlanmış olsa da - Fernando Pessoa’nın Mesaj adlı hayattayken yayımlanan tek şiir kitabı Portekizceden çeviriyle bağımsız kitap olarak, ilk defa Kırmızı Kedi Klasikler dizisi içinde yayımlandı.Usta yazar Calvino’nun klasik eserler için önerdiği tanımlardan biri şöyledir: “Klasikler, haklarında asla ‘okuyorum’ sözünü değil, genellikle ‘yeniden okuyorum’ sözünü işittiğimiz kitaplardır.” Bu sözden hareketle tüm okurları klasik eserleri Kırmızı Kedi’den “yeniden” okumaya çağırıyoruz… Masum GökCan Yayınları'ndan Klasik Kadınlar Dizisi
Can Yayınları'ndan Klasik Kadınlar Dizisi Can Yayınları, Klasik Kadınlar dizisi adında yeni bir klasik dizisine başladı. Dizinin okurla buluşan ilk sekiz kitabı şöyle: Ann Radcliffe (Sicilya’da Bir Aşk Hikâyesi), Mary Shelley (Son İnsan), Emily Brontë (Uğultulu Tepeler), Jane Austen (Aşk ve Gurur), Daniel Defoe (Moll Flanders), Honoréde Balzac (Eugénie Grandet), Gustave Flaubert (Madam Bovary), Charlotte Brontë (Jane Eyre). /Archive/2021/3/26/153129131-ic1.jpgZAMANININ ÖTESİNDE YAPITLARCan Yayınları yeni başladığı Klasik Kadınlar dizisinin ilk sekiz kitabını okurlarla buluşturdu. Dizinin editörü Ayça Sezen, Klasik Kadınlar’ı şöyle anlatıyor:“Diziye Klasik Kadınlar adı vermemizin nedeni hem kadın ve erkek yazarların yarattığı ve edebiyat tarihinde klasikleşmiş, kült olmuş kadın karakterlerin öykülerinin anlatılması, hem de eserleri klasik ya da kült olmuş kadın yazarların eserlerinin bulunması. Bu eserler zamanlarının ötesinde, kadına toplumun genelinin sahip olduğunun dışında, yeni, farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor.”Italo Calvino, “Klasikleri Neden Okumalıyız?” başlıklı yazısında klasikleşmiş eserlerin farklı tanımlarını yaparken önemli bir noktaya değinir: Calvino’ya göre “Klasikler insanların hiçbir zaman ‘okuyorum’ demedikleri, genellikle ‘yeniden okuyorum’ dedikleri kitaplardır.”/Archive/2021/3/26/153137380-ic2.jpgBuradaki yeniden okuma ifadesi ünlü bir kitabı okumamış olmayı kabullenmekten doğan utancı barındırır, der Calvino: “Klasikleri okumuş olmak öyle değerli bir deneyimdir ki onları okumuş ve sevmiş olanlar için okuma fırsatını saklı tutarak zengin bir deneyim olarak beklerler.”Calvino’nun klasikler için yaptığı bir diğer tanım ise şöyledir:“Klasikler hem imgelemimize unutulmaz bir biçimde yerleşerek, hem de belleğimizin kıvrımları arasına bireysel ya da ortaklaşa bilinç dışı kılığında gizlenerek, belirli bir etki yaratan kitaplardır.”Ben bu tanımdaki ortaklaşa bilinçdışı ifadesini çok önemsiyorum. Bu noktadan baktığımızda aslında klasik eserlerin sanatın her dalında ortak imgelemimizde iz bıraktığını söylemek mümkün. Bu noktadan Jung’un arketip bilinçdışı kavramına kadar uzanabiliriz belki de./Archive/2021/3/26/153156880-ic3.jpgHER YENİ OKUMA TARİHSELDİR!Klasikler, ortak bilinçaltımızda organik katmanlar oluştururlar. Böylece insanlığın varoluş yolculuğunun tarihselliğini etkileyecek yeni katmanlar yaratırlar. Klasikler, kuşaktan kuşağa aktarılırken kalıplaşmış bir miras olarak aktarılmazlar. Her yeni okuma, çağcıl bir bakış açısı eşliğinde ‘yapısöküm’ anlayışıyla eserin yeniden inşasını barındırdığı için tarihseldir.Klasiklerle olan bağımız, değişip dönüşürken hem tarihsel olanı hem de çağcıl olanı bambaşka açılardan yorumlayabilmemizi sağlar. Aslında her sanat dalı için geçerli olan bu durum edebiyat açısından da son derece önemlidir. Klasiklerin yeniden yorumlanması, tarihsel ve sosyolojik açıdan ne kadar önemliyse feminist kuramlar açısından da o derece önemlidir./Archive/2021/3/26/153207708-ic4.jpgKADININ EDEBİYATTAKİ YOLCULUĞUKlasik Kadınlar dizisinin bu anlayışla hazırlandığını, böylece kadının edebiyattaki yolculuğunun altının çizilmek istendiğini görüyoruz. Dizinin bu şekilde adlandırılması konusunda bazı eleştiriler getirilebilir.Kendi adıma bu tür çalışmaları pozitif ayrımcılık olarak değerlendirmek eğilimindeyim. Kadının olgusal olarak edebiyattaki varoluşu, yalnızca kadın yazarların eserlerini değil, erkek yazarlar tarafından yazılmış ve klasikleşmiş kadın kahramanları da kapsar./Archive/2021/3/26/153215224-ic5.jpgDiziyi okumaya Charlotte Brontë’nin Jane Eyre’sinden başladım. Bronte kardeşler edebiyat tarihinin en ilgi çeken kadın kahramanlarından olsa gerek. O dönemin İngiltere’sinde kadınların kitap çıkarması pek mümkün olmadığı için bir erkek adıyla yayımladıkları kitapların içinde Jane Eyre ve Uğultulu Tepeler çok büyük bir ilgiyle karşılanır.Belki de bu durum klasiklerin yayımlandıkları dönemde gördükleri ilgi açısından da düşünülmeye değer ayrıntılar barındırıyor. Jane Eyre’ın hem çağının okurunda karşılık bulması hem de yazıldığı dönemin ve dilin sınırlarını aşarak yeni kuşaklarda ve bambaşka coğrafyalarda karşılık bulması klasiklerin imgelemimizdeki etkilerinin çok güzel bir örneği./Archive/2021/3/26/153224771-ic6.jpgTekrar okurken şunu anladım ki, klasikleri çok erken yaşlarda okumuş olmak onlarla kurduğumuz bağın tutarsız olmasına da neden oluyor. Yeniden okudukça anladım ki bendeki Jane Eyre gerçekten yeniden yorumlanması gereken, özen gösterilmeden kalıplaşmış yargılarla dolu bir Jane Eyre’ymiş.Dizinin dikkat çeken yazarlarından bir diğeri de Mary Shelley. Yazarın 1826’da yayımlanan Son İnsan isimli romanı, apokaliptik roman türünün ilk modern örneği sayılır.1818’de gördüğü bir rüyadan yola çıkarak yazdığı söylenen Frankenstein ya da Modern Prometheus yayımlandığında Shelley, bu romanının yayımlanmasını “çocukluktan yetişkinliğe attığım ilk adım” şeklinde yorumlar./Archive/2021/3/26/153234161-ic7.jpgKadın yazarların edebiyatın bilimkurgu türünde eserler vermesi belki de edebiyatın çocukluktan yetişkinliğe doğru attığı adımlar olarak nitelendirilmelidir. Yazdıkları kadar yaşamıyla da bize ışık tutmaya devam eden öncü yazarlardan biri olan Mary Shelley’in bu dizide yer alması onu ‘yeniden okumak’ için çok güzel bir fırsat./Archive/2021/3/26/153253004-ic8.jpgSOSYAL NORMLARA İRONİK BİR AYNA!Jane Austen’ın Aşk ve Gurur’u da sinemadan ve önceki okumalarımızdan oldukça tanıdık olması nedeniyle yeni bir bilinçle okunmayı hak eden klasiklerden.Bilindiği gibi yazıldığı yıllarda İngiliz edebiyatı gotik temaların istilası altındaydı. İzbe şatolar, ürkütücü sahneler, mezarlıklar ve kuytu ormanlarla gerilim unsurlarının ağır bastığı romanlar içinde tarih sahnesinde yerini almaya başlayan burjuva sınıfının ahlaki endişelerine ve kadın erkek ilişkilerini belirleyen sosyal normlara, ironik bir ayna tutan Jane Austen cesaretiyle hepimize ilham vermeye devam ediyor./Archive/2021/3/26/153302957-ic9.jpgHonoréde Balzac, Gustave Flaubert ve Daniel Defoe gibi yazarların seride yer alan kitapları birbirinden farklı kadınların dünyalarına dokunabileceğimiz romanlar olarak dikkat çekiyor.Hepsine ayrı ayrı değinmek bu yazının sınırlarını aştığı için kısaca yeniden okundukça kendi yolculuğumuza da yeni anlamlar katabileceğimiz bu romanlar, bir arada çok cazip bir okuma deneyimi vaat ediyor, diyebilirim.Klasik Kadınlar, benim ‘yeniden’ okumalarıma güzel bir fırsat oldu. Umarım hak ettiği ilgiyi görür. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler… Nilüfer AltunkayaDoğan Kitap'tan Klasikler Serisi
Doğan Kitap'tan Klasikler Serisi Doğan Kitap Klasikler serisine hız kesmeden devam ediyor. Seriden bugüne kadar Suç ve Ceza (Dostoyevski), Yüzbaşının Kızı (Puşkin), İnsan Neyle Yaşar (Tolstoy), Goriot Baba (Balzac), Madam Bovary (Flaubert), Muhteşem Gatsby (Fitzgerald), Beyaz Diş (London), Genç Werther’in Acıları (Goethe), Notre Dame’ın Kamburu (Hugo), Babalar ve Oğullar (Turgenyev), Ölü Canlar (Gogol), Gurur ve Önyargı (Jane Austen), İki Şehrin Hikâyesi (Dickens), Gölge Kadınlar (Zweig) yayımlandı. Önümüzdeki aylarda da Çehov’un eserleri, Anna Karenina (Tolstoy), Kızıl ile Kara (Stendhal), Jane Eyre (Bronte) ve Mrs. Dalloway (Woolf) okurlarla buluşturulacak. /Archive/2021/3/26/152750930-ic1.jpgYeryüzünde hikâyenin olmadığı bir distopya düşünsenize; kimsenin kimseye bir şey anlatmadığı, bütün varlıkların derin bir unutuşa sürüklendiği hikâyesiz bir dünya.Öyle bir dünya ki, puslu bir Petersburg manzarasında, paltosunun cebine yerleştirdiği baltayla, bir “bit” olarak gördüğü tefeci kocakarıyı öldürmeye hazırlanan yakışıklı hukuk öğrencisi Raskolnikov’un hikâyesini anlatmayacak kimse.Öyle bir dünya ki, iç sıkıcı taşra kasabasından, tatsız tuzsuz kocasından bir nebze olsun kurtulmak için aşk romanlarının karşı konulmaz tehlikesine dalan Madam Bovary’nin neden siyanür şişesine uzandığını hiç bilemeyeceğiz.Öyle bir dünya ki, Balzac 19. yüzyılın çamurlu sokaklarına, monarşinin görkemli çöküşüne, burjuvazinin o “görgüsüz” doğuşuna, vitrinlerin ışıltısında ruhunu Mephistopheles’e satmaya çalışan biçare öğrencilere bakıp, devasa İnsanlık Komedyası’nı düşünecek ama bize tek kelime söylemeyecek. Goriot Baba’yı, kızları ve Rastignac, o “tek gözü kör unutuş”a gömülecek.Dickens, sisler altındaki Londra’da yankesicileri, dilencileri, mahkûmları anlatmayacak. Hikâyeleri bilmediğimiz için hiçbir zaman Büyük Umutlar’ımız olmayacak. “Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü” neydi, hiç bilemeyeceğiz./Archive/2021/3/26/152802945-kapakic2.jpgKLASİKLER BİZE HİÇ İHANET ETMEDİ!Öyle bir dünya ki, İngiliz taşrasında günlerini nakış yaparak, dans ederek, pencereden sokağı temaşa ederek geçiren kızların, “beyaz atlı prensler”ini nasıl bulduklarını, evlilik denilen sıkıcı kurumun içine “aşk” denilen cilveli oyunbazın nasıl sızdığını; gururlu erkeklerin, ön yargılı kadınların bildik “pembe panjurlu ev” masalını nasıl başlattıklarını da öğrenemeyeceğiz.Hikâye anlatılmayınca, kendine ait bir odası olsa bile, Jane Austen da Darcy’yi Elizabeth’i, Jane’i, Mr. Bingley’i, tatlı çöpçatan Emma Woodhouse’u, Mr. Knightly’yi sandığa kilitleyecek, o zekâ dolu cümlelerini belki de hâlâ neden evlenmediğini soran meraklı komşularına karşı kullanmakla yetinecekti.Öyle bir dünya ki, bir sabah kendini devcileyin bir hamamböceğine dönüşmüş bulan Gregor Samsa’nın can çekişen haline bakıp nasıl acınası, nasıl trajik bir varoluşumuz olduğunu öğrenemeyeceğiz.Öyle bir dünya ki, eviçlerini sıkıntıyla dolduran kadınlara bakıp Anna Karenina’yı düşünmeyeceğiz. Çünkü Tolstoy onu bize anlatmamış olacak.Öyle bir dünya ki, devrimleri, savaşları, aşkları, köyleri, kentleri, insanları derin bir yokluğa terk edeceğiz.Oysa “Anlatmak hemen her zaman bir armağandır. Anlatılan hikâye zehir taşısa ve saçsa bile; aynı zamanda bir bağdır, güven duymaktır.” diyor Javier Marias.Ve yine “Er veya geç ihanete uğramayan güven nadirdir” diyen Marias’a bu konuda kulak asmamak gerek. Klasikler bize hiç ihanet etmediler çünkü. Aslı GüneşKafka Kitap'tan Büyük Fikirler Serisi
Kafka Kitap'tan Büyük Fikirler Serisi Kuşkusuz felsefi eserleri okuyarak sadece bilgimizi ve genel kültürümüzü artırmayız, aynı zamanda ve özellikle de bunlar, içinde yaşadığımız dünyayı ve günümüzün koşullarını daha yerinde analiz etmemize yardımcı olurlar. Nitzsche’yi okumadan günümüzün toplumsal çürümesine sağlam bir kültürel eleştiri yöneltmek mümkün müdür? Ya da savaşmadan kazanmayı öğütleyen Sun Tzu’dan öğrenmemek olur mu? /Archive/2021/3/26/152610680-kapakic.jpg‘FELSEFE BAYKUŞ MU YOKSA HOROZ MU?“Dünyanın nasıl olması gerektiği hakkında bir şeyler söylemek gerektiğinde felsefe hep geç kalır. Olgular hakkındaki bilgi, gerçeklik tamamlandıktan ve sona gelindikten sonraki zaman içinde belirir. Nitekim kavramın bize öğrettiği de budur; ki tarihin de zorunlu olarak bize kanıtladığı gibi, ideal olanla reel olan olgunlaşmış gerçeklik zemininde karşı karşıya gelirler. İdeal olan, reel dünyadan süzdüğü özünü kendi entelektüel dünyasında biçimlendirir. Felsefe, (soluk) gri tonunu gri tonla tanımlamaya başladığında sadece yaşamda bir yapının daha yaşlandığını ifade etmiş olur. Gri olanı griyle gençleştiremeyiz, fakat onun bilgisine ulaşabiliriz. Sonuçta Minerva’nın baykuşu, uçuşuna gecenin alacakaranlığında başlar.”Alman filozof Hegel, Hukuk Felsefesinin Temel İlkeleri’nin girişinde bunları vurgulama gereği duyar. Demek ki felsefe, geleceğin nasıl olması gerektiğine değil, mevcudun nasıl olduğunu anlatmaya yoğunlaşmalıdır. Buna itiraz eden başka filozoflarsa, felsefeyi bilgeliğin sembolü olan baykuşa değil, sökmekte olan şafağın habercisi olan horoza benzetirler.Kanımca bu iki tezden bir sentez yaratmak daha doğru olur. Felsefe, hem geçmişi tahlil etmeli hem de sökmekte olan şafağı anlamlandırmalıdır.FELSEFEYE ARTAN İLGİNİN NEDENİSevindirici olan şudur ki Türkiye’de son yıllarda felsefeye olan ilgi, toplumun her kesiminde oldukça artmıştır. Sadece sanal alemde veya dijital medyada değil, fiziki yayın alanında da gözle görülür bir artış söz konusudur. Hatta bu ilgiyi okullarda da görmek mümkündür. Birçok orta eğitim kurumunun felsefeye önem verdiğini, düzenledikleri seminerlerden, ailelerden gelen taleplerden görüyoruz.Bu artışın en önemli nedenlerinden biri, AKP iktidarının orta eğitimde felsefe derslerini mümkün olduğu kadar azaltması. Son yıllarda birçok orta eğitim kurumunun İmam Hatip Liseleri’ne çevrilmesindeki amaç, “din ve ahlak” ders saatlerinin artırılması değildi, aynı zamanda felsefe derslerine olan yoğun ilgiyi çeşitli bürokratik engellerle bastırmaktı. Buna rağmen felsefeye olan ilgi azalmamış aksine artmıştır.Peki, felsefeye olan ilgi neden arttı? Bunun nedenini felsefenin özünde aramak gerekir. Yunanca bir terim olan “philo-sophia” hikmet-bilgi sevgisi demektir. Arapların ilk filozofu el-Kindi, doğrudan Yunancadan esinlenerek felsefeye “felasife”, filozofa da “feylesof” demiştir.Felsefe, aslında “hakikatin bilgisine ulaşma çabasıdır” da denebilir. Filozoflar, felsefeye kendi dünya görüşüne uygun anlamlar yüklerler. Ortak bir tanımla felsefe, “insanın aklı, mantığı ve eleştirel yöntemi kullanarak evren ve toplum hakkında düşünme, sorunlara çözümler üretme ve varlığımızı anlamlandırma çabasıdır” diyebiliriz.Felsefenin kökeninin nereye dayandığı konusu, felsefeciler arasında sürmekte olan bir tartışma konusudur. Kimileri felsefenin kökenini uygarlıkların ve devletlerin ilk ortaya çıktıkları (MÖ. 3 binli yıllarda Hint, Çin, Mısır) döneme dayandırırken, bazıları ise felsefeyi Yunanla, özellikle de Thales (MÖ 6.yy)’le başlatmaktadırlar.Felsefe yayıncılığı, son yıllarda, kendini Yunan metinleriyle sınırlamadan Hint, Çin, Doğu-İslam ve Batılı filozofların metinlerine kadar uzanmıştır. Felsefi metinler zihinlerde derin izler bırakarak insanın düşünme, görme ve olguları kavrama biçimini değiştirmişlerdir.Bu eserler, mevcut düzeni eleştirmenin yanı sıra tartışmalara zemin oluşturarak önemli ölçüde geleceği de belirlemişlerdir. Birçok eser, evreni ve dünyayı eleştirel bir gözle algılamamızı sağlamış, düşüncelerimizi zenginleştirmiş ve hayatımızı biçimlendirmeyi kolaylaştırmıştır.Bu yüzden Kafka Kitap, bir süredir, fikirleriyle insanlık tarihinde etkin olmuş hatta yön vermiş büyük düşünürlerin eserlerini yayımlamaktadır.BÜYÜK FİKİRLER SERİSİKafka Kitap, farklı bir anlayışla uygarlık tarihinin en çok okunan eserlerini “Büyük Fikirler” üst başlığıyla yayımlıyor. Robert Louis Stevenson’ın Aylaklar İçin Bir Savunu adlı eseri, serinin 21. kitabı olarak önümüzdeki günlerde kitapçı raflarında yer alacak.Peki bu eserler arasında neler var?Büyük Fikirler serisinin ilk kitaplarından biri olarak MÖ 6. yüzyılda yaşamış ünlü Çinli filozof Lao Tzu’nun unutulmaz eseri Tao Te Ching, felsefenin temel bir klasiği olarak yer almaktadır. Lao Tzu, eserinde, halkı yoksulluğa ve sefalete sürükleyen hükümdarları eleştirerek onlara “kendi çıkarlarınızı değil, halkın refah ve mutluluğunu düşünün” demektedir. Çin felsefesinin temel ilkelerinden olan savaş karşıtlığının izlerini Lao Tzu’nun söz konusu eserinde de görürüz.Yine seride Çin felsefesinin büyük filozofu Konfüçyüs’ün konuşmalarından derlenmiş İlk On Bölüm, Doğu bilgeliğinin temel metinlerinden olan Zen klasik hikayeleri, savaş sanatının üstadı Sun Tzu’nun Savaş Sanatı, Romalı filozof Seneca’nın Yaşamın Kısalığı Üzerine adlı eserler de dikkat çekmektedir.Aynı şekilde uzun bir sunuşla yorumladığımız ve çevirisi bana ait olan Thomas More’un ölümsüz eseri Ütopya, siyaset biliminin üstatlarından Niccola Makyavelli’nin klasik eseri Hükümdar, tarihin ilk kadın hakları savaşçısı Mary Wollenstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi, Alman düşünür Arthur Schoppenhauer’ın Dünyanın Istırabı Üzerine, Karl Marx’ın Komünist Manifesto’su ve İngiliz sanat eleştirmeni John Ruskin’in Sanat ve Hayat Üzerine adlı eserleri Kafka Kitap tarafından okurlarla buluşturulmuştur.Kafka Kitap’ın yayımladığı eserler arasında psikanalizmin babası Sigmund Freud’un, İngiliz yazar Virginia Woolf’un, büyük Rus düşünür ve edebiyatçılar Lev Tolstoy’un, Dostoyevski’nin ve daha birçok düşünür ve filozofun kaleminden çıkmış klasik eserler yer almaktadır. Sadık Usta