News - Haberler
Osman Hamdi Bey'den Picasso'yaçocuklar için sanat
Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya çocuklar için sanat Dünyanın farklı yerlerinde sanatçılar yepyeni olasılıklar keşfedip duruyorlar. Sanat akla hayale gelmeyecek olanın akla hayale gelmesi olmayı sürdürüyor. Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat meraklı bir kitap. Sanatçıların yapıp ettikleriyle ilgileniyor, yaşamı seviyor ve acaba başka neler yapabiliriz diye sormaktan da hoşlanıyor. Tek vaadi, bir gezinti! Sanat dünyasında oksijen maskesini çıkarıp dolaşmak isteyenler için yazıldı. Ne dersiniz, belki de sanat dünyasında hayat vardır? /Archive/2021/2/9/003138580-ic.jpgBu kitabı nasıl kullanmalı merak mı ediyorsunuz? Basit. Tepe tepe kullanmalı! Peki, o zaman bir başka soru: Bir kitap nasıl tepe tepe kullanılır? Şıkları şöyle veriyor Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat kitabının yazarı Süreyya Evren:a) Rahat olursun. Arkana yaslanırsın. Kitabı eline alır, okumadan sayfaları çevirir, resimlerine bakarsın…b) 'Bu kitap sanatın dünyasına bir yolculuk, bir serüven,' diyen babana bakarsın ve 'madem sanat başka bir dünyada o zaman neden uzay gemisi ile gitmiyoruz?' diye sorarsın. Astronot kıyafetini giymeye başlarsın…c) Kitabı tepe tepe kullanabilmek için gördüğün yerde tepeler, durmadan tekme atarsın! 'Sanatıma gelene bir tekme,' diye de şarkısını söylersin. Ayağın vurmaktan acıyınca durup kitabı eline alırsın. Kültür zamanı!..d) Kitabı sert bir zemin olarak yereserip üzerine koyduğun beyaz kağıda resim yaparsın.e) Baştan başlayıp sona kadar gidersin. Sondan başlayıp başa dönersin. Ortadan başlayıp kenarlara doğru okursun. Alttan başlayıp yukarı doğru okur ve gökyüzüne yükselirsin. Dikkat, Örümcek Adam'a çarpma!/Archive/2021/2/9/003202470-2-.jpgDünyanın farklı yerlerinde sanatçılar yepyeni olasılıklar keşfedip duruyorlar. Sanat akla hayale gelmeyecek olanın akla hayale gelmesi olmayı sürdürüyor. Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat meraklı bir kitap. Sanatçıların yapıp ettikleriyle ilgileniyor, yaşamı seviyor ve acaba başka neler yapabiliriz diye sormaktan da hoşlanıyor. Tek vaadi, bir gezinti! Sanat dünyasında oksijen maskesini çıkarıp dolaşmak isteyenler için yazıldı. Ne dersiniz, belki de sanat dünyasında hayat vardır?Başka neler mi var kitapta? “En güncel sanatçılarımızdan 20. yüzyılın kritik sanat akımlarına geniş çerçeve... Başyapıtlar, deneysel eserler, yenilikler... Kübizm, dadaizm, soyut dışavurumculuk, kavramsal sanat, ilişkisel sanat, Genç Britanyalı Sanatçılar ve diğerleri... Galeriler nedir, müzayedede ne olur, müzi nasıl gezilir, bienallerin özelliği nedir?... Resim, heykel, fotoğraf, video art, yerleştirme, performans ve diğerleri... Çocukları sanata yakınlaştırmak için özel tasarlanmış onlarca etkinlik...Osman Hamdi Bey'den Picasso'ya Çocuklar İçin Sanat / Süreyya Evren / Pan Yayıncılık / 172 s. Cumhuriyet Kitap EkiKara Roman’ın sert dedektifi
Kara Roman’ın sert dedektifi William Mcllvanney’nin yarattığı dünyada Adli Tıp’ın nimetlerinden faydalanan, bürokrasiyle boğuşan klasik polislere değil, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi bilen baş belası polislere yer var! /Archive/2021/2/9/002907191-ic1.jpgIan Rankın’ın dedektifi John Rebus’un maceralarından sonra William Mcllvanney’in, yine İskoçya’da geçen suç hikâyelerini okumak biz polisiye tutkunları için büyük bir nimet. Mcllvanney yarattığı dedektif Jack Laidlaw tiplemesiyle ilk iki kitabında (Laidlaw Soruşturması ve Tony Veitch Belgeleri) büyük bir başarı göstererek Hançer Ödülleri’ni kimseye kaptırmadı.Yazarın ikinci romanı olan Tony Veitch Belgeleri için öncelikle aksiyon yüklü bir polisiye olmadığını söylemeliyim. Kitabın daha çok; ilişkilerin ağırlıklı olarak işlendiği, birbiri içine girmiş karışık düğümlerin çözüldüğü bir hikâyesi var.Okuma boyunca Hammett, Chandler, Macdonald esintilerini çokça hissediyoruz; yazar, kara romanın iplerini elinden hiç bırakmıyor. Romanın bir özelliği de, hikâye boyunca hiç görmediğimiz Tony Veitch’i büyük bir gizem içinde tutuyor olması...Baş karakterimiz Jack Laidlaw emniyet örgütünün gücünü arkasına alan, adli tıbbın nimetlerinden faydalanan, bürokrasiyle boğuşan o klasik polislerden değil. Aksine, Kara Roman türünün sert dedektiflerinden izler taşıyor, suç çetelerinin karanlık dünyasını iyi biliyor, aralarında cesurca dolaşıyor. Akıllı ve inatçı... Kısacası, tam bir baş belası!ALKOLİK BİR SERSERİNİN SON ARZUSUEck Adamson evsiz yurtsuz, kışın düşkünler evinde, yazları nereyi bulursa orada kalan, alkolik bir serseridir. Hastanede ölüm döşeğinde yatarken İskoç Cinayet Masası’nın kıdemli dedektifi Jack Laidlaw’ı çağırtır. Jack, sokaklardan tanıdığı Eck'i ziyarete gittiğinde Eck konuşmadan kısa süre sonra ölür. Ancak ölmeden önce Jack’e bir zarf bırakmıştır.Mektupta Eck’in son arzusu ve vasiyeti yazılıdır. Eck'in vasiyeti tükenmez kalemle erdem üzerine yazılmış felsefi bir paragraftan, paragrafın altında başka birinin el yazısıyla eklenmiş olan Pollokshields’teki bir adresten, Lynsey Farren adlı bir kadının ve öldürülmüş zorba bir suç makinası olan Paddy Collins’in isminden, “Crib Barı” kelimelerinden ve 9464946 numarasından oluşmaktadır.Peki ama Ayyaş Eck Adamson’un Paddy Collins’le nasıl bir bağlantısı olabilir?/Archive/2021/2/9/002931191-kapakic3.jpgÖldürülen Paddy Collins’in sürekli ince çizgili takım elbise giyen, "veba" lakaplı, can alan kayınbiraderi Cam Colvin ile çetesi Mickey Ballater ve iri kıyım Panda Paterson katilin peşine düşer.Cam Colvin eniştesinin Crib Bar’da tanıştığı bir adamdan para geleceğini çünkü adamın ona borcu olduğunu öğrenir. Çete üyesi Mickey Ballater ise, Paddy Collins’in, öldürülmeden hemen önce kendisini Tony Veitch isimli biriyle tanıştırmaya niyetlendiğini anlatır.Büyük bir olasılıkla Paddy Collins’in katili Tony Veitch’dir. Peki, kimdir bu Tony Veitch? Glascow Üniversitesi’nde okuyan, üstün zekalı, yirmi bir yaşında bir öğrencidir.Hikâye boyunca Laidlaw, Tony Veitch’i bulmak için uğraşır ve düğümleri çözmeye çalışır. Herkes Tony Veitch’i aramaktadır oysa yer yarılmış Tony Veitch içine girmiştir. Hakkında konuşuldukça ve arandıkça Veitch'in gizemi daha da büyür.Sonunda Tony Veitch’le tanışabilecek miyiz, Tony Veitch gerçekten katil midir, Tony Veitch’in gizemli belgelerinde ne yazılıdır, ve daha da önemli soru, Tony Veitch hayatta mıdır?Tony Veitch Belgeleri / William Mcllvanney / Çeviren: Fırat Yıldız / Ayrıntı Yayınları / 301 s. Çağatay YaşmutHayat yeniden başladığında
Hayat yeniden başladığında Yayımlandığı 1956’da, Giorgio Bassani’ye İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı kazandıran “Surların İçinde”; yazarın kimi yapıtlarından örnekler barındıran beş öyküyü okura sunarken tüm kitaplarının ana kahramanları Ferrara şehri ve İtalyan Yahudilerini çıkarıyor karşımıza. /Archive/2021/2/9/002607489-ic1.jpgFaşizme karşı mücadele edip savaşı da atlattıktan yani 1945’ten sonra sesini bulan, Yahudi kökenli İtalyan yazarlardan biri Giorgio Bassani; Ferrara şehrini ve kentteki Musevi toplumunu anlatarak öne çıkmış, aynı zamanda bir senarist, şair ve yayıncı. Vittorio De Sica’nın 1971’de sinemaya uyarladığı romanı Finzi-Contini’lerin Bahçesi (1962), yazarın başyapıtı ve Türkiyeli okur tarafından da en çok bilinen eseri. Üstelik şimdi, bu romanın tohumlarını barındırdığı kabul edilen, beş öykülük, ödüllü derlemesi Surların İçinde’yi de Türkçede bulmak mümkün.Yayımlandığı 1956’da İtalya’nın en önemli ödüllerinden biri olan Strega’yı alan bu kitap, bir zamanlar annesinin de başına geldiği gibi zengin sevgilisi tarafından karnında bebeğiyle terk edilen yoksul bir kadının öyküsüyle açılıyor.Bu öyküyü, belli ki bir tezat yaratarak etkiyi artırmak için seçkin bir kadın yerine, ortada bırakmaya kıyamadığı yoksul ve hamile sevgilisiyle, üstelik bu kadın Musevi olmamasına rağmen, yine de evlenen parlak bir doktorun hikâyesi izliyor. Yahudi doktor, bu tercihi yüzünden, bütün ülkede adını duyurabilecekken Ferrara’nın surları arasında kalıyor.Yazarın ileriki yıllarda bu karakterlerin savaşla sınanacağını, pek de önem atfetmeden söyleyivermesi ise öykülerin ruhunu değiştirip onlara daha trajik bir boyut katıyor, klasik bir doğrultuda ilerleyen, sınıf farkına ilişkin bu hikâyelerin, şüphesiz ki derinliğini etkiliyor, yönünü değiştiriyor.Bu ikisinin ardından, ironik üslubuyla bence kitabın en güçlü öyküsü olan “Mazzini Sokağı’nda Bir Kitabe” geliyor.Soykırımdan sağ kurtulup memleketi Ferrara’ya dönen, annesini, babasını ve çocuk yaştaki kardeşini toplama kamplarında kaybeden Musevi bir adamın aldığı tepkileri ortaya koyan bu öykü, süreci az hasarla atlatmış Yahudiler de dâhil olmak üzere, herkesin savaştan önceki yaşamına dönmeye, vicdan muhasebelerini bırakmaya, her şeyi unutmaya can attığı bir ortamda, toplama kampından döndüğü gün üzerinde bulunan kıyafetlerle dolaşmayı sürdüren bir mağdurdan sanki vebalıymış gibi nasıl kaçıldığını, onun anlattığı felaket hikâyelerine “abartılı, uydurma, sıradan” gibi yaftalar yapıştırmaya nasıl meyledildiğini gösteriyor./Archive/2021/2/9/002628239-ic5.jpgBassani, geçmişteki acı deneyimlerden kaynaklanan pişmanlıkların veya vicdan azabının sıradan bir günde nasıl lafta kaldığını, günlük hayat akıp giderken bunların nasıl birer sıkıcı detaya dönüştüğünü etkileyici bir biçimde anlatıyor:“Agˆustos 1946’da (yani savas¸ın bitmesinin u¨zerinden bir yıldan fazla zaman gec¸tikten sonra!) Doro dans salonunun ac¸ılıs¸ına Geo yine o utanc¸ verici hâlde gelmek gibi harika bir fikri uygulamaya koydugˆunda patlak veren skandal da bu durumun bir o¨rnegˆi sayılabilirdi (...) Her halu¨ka^rda ancak Geo gibi bir deli, bu kadar nes¸eli ve sempatik bir meka^na kars¸ı bo¨yle bir sabotaj gerc¸ekles¸tirmeyi du¨s¸u¨nebilirdi. Buranın ac¸ılmasında ne ko¨tu¨lu¨k olabilirdi ki? I·nsanların sinemadan c¸ıkıs¸ta sadece bir s¸eyler yemeye degˆil, arkadas¸ gruplarının ve oradan gec¸en kamyoncuların arasında radyo-gramofon es¸ligˆinde dans etmeye gitmek ve bazen s¸afagˆa kadar kalmak ic¸in surların hemen dıs¸ında (dolayısıyla da kimseyi rahatsız etmeyecek) bir meka^na ihtiyacı varsa, haklı degˆil miydiler? Savas¸ın altu¨st ettigˆi ve o kadar arzulanan ve arzulanması gereken yeniden ins¸a su¨recini ne s¸ekilde olursa olsun bas¸latmaya can atan toplum kendini toparlamak istiyordu. Tanrı’ya s¸u¨ku¨r, hayat yeniden bas¸lıyordu ve herkesin bildigˆi gibi hayat yeniden bas¸ladıgˆı zaman kimseye aldırıs¸ edilmez.”Son iki öyküden ilkinde ise ev hapsine mahkûm edilmiş aktivist bir kadının son yılları ele alınıyor. Yazarın, elinde karakterlerden önce birini izleyen, daha sonra doğallıkla diğerine kayan bir kamera varmış gibi anlattığı, onun sinemaya yakınlığını gözler önüne seren bu anlatıyı da İkinci Dünya Savaşı sırasında pencereden ob bir kişinin kurşuna dizilişine tanık olan, sonraki yıllarda da o sokaktan geçen turistleri uyararak kurşuna dizilenler için saygı talep eden bir eczacının öyküsü izliyor.DENEYİMLERE ATILMIŞ SIKI BİR AĞTutkuyla okuduğum bir diğer İtalyan yazar, Elena Ferrante, Türkçeye Bir Yazarın Yolculuğu adıyla (Eren Yücesan Cendey tarafından) çevrilen denemelerinde, “Köklerinde, yazanın hayat hakkındaki duygularını içermeyen hiçbir roman yoktur” der. Konuyu ve kahramanlarını, deneyimlerinin derinliklerinde canlı kalan ve kıvrananları, hatta ona katlanılmaz geldiği için bir zamanlar kendisinden uzaklaştırdıklarını çeken sıkı bir ağa benzetir. Hatta Napoli Romanları’nın ne kadarının özyaşamöyküsel olduğunu soran gazeteciye şu cevabı verir: “Eğer özyaşamöyküsel derken kurgusal bir romanı beslemek için yararlandığım deneyimlerimden söz ediyorsanız, neredeyse tümü. Eğer en kişisel olaylarımı anlatıp anlatmadığımı soruyorsanız, hiçbiri.”/Archive/2021/2/9/002650520-ic4.jpg“Bütün kitaplarım gerçekliklerini benim deneyimlerimden aldı” diyen Ferrante gibi Bassani’nin kitapları da onun başından geçenlerin, düşündüklerinin ve hissettiklerinin bir sonucu sayılmalıdır elbette. Öyle ki kitapları başta annesinin akrabaları Finzi-Magrini’ler olmak üzere, çocukluk arkadaşlarını ve komşularını rahatsız ediyordu. Çünkü Bassani, sadece faşizmi değil, içinden çıktığı Yahudi toplumunu da eleştiren, bu toplumdaki tutarsızlıkları, ikiyüzlülükleri de inceleyen bir yazardı.Finzi-Contini’lerin Bahçesi’nde Ferrara Yahudileri’ni “koyun sürüsü” olarak nitelemiş, 1938’de çıkarılan Irk Yasaları’yla birlikte bizzat kendilerini hedefe koyan faşizmi, başlangıçta nasıl desteklediklerini anlatmıştı.Michael Z. Wise’ın 16 Eylül 2015’te The New Yorker’da yayınlanan “A Writer’s ‘Tomb of Words’ and the People Who Took It Personally” adlı makalesinde alıntıladığı üzere, Bassani 1984’te verdiği bir röportajda şunu bile söylemişti:“İtalyan Yahudileri’nin esas trajedisini daha önce kimse açıklıkla dile getirmiş değil; onlar, büyük çoğunlukla faşist olmalarına rağmen kendilerini Buchenwald ve Auschwitz’te bulmuşlardır. Bunu daha önce de söyledim ve sık sık tekrarladım, Ferrari’nin hahamı ve diğerleri Italo Balbo’nun (Mussolini’nin varisi sayılıyordu fakat Libya’da bir hava saldırısı sırasında öldürüldü) yakın arkadaşlarıydı.”Babası 1922’den evvel Faşist Parti’ye üye olan Bassani ise 1938’de çoktan direnişe katılmıştı. “Benim dinim bağımsızlıktır” diyen yazar, Yahudiler hakkında da partizanlık tuzağına düşmeden yazmayı başarmıştı. En çok da bu yüzden, yani hiçbir gruba körü körüne dâhil olmadığı için okunmayı hak ediyor.Surların İçinde / Giorgio Bassani / Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı / Yapı Kredi Yayınları / 172 s. Gökçe GündüçFlaubert’ten yüzleştiren hınzır bir sözlük!
Flaubert’ten yüzleştiren hınzır bir sözlük! Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, Gustave Flaubert’in tamamlayamadığı Bilirbilmezler’in sonuna eklemek istediği ve ölümü sebebiyle taslak halinde kalan bir yapıt. Yazarın 1850’den bu yana burjuvazinin klişelerini, çocukluktan gelen “aptallığa tahammül edememe” motivasyonuyla kaleme aldığı notlar. Flaubert, tematik bir sözlük oluşturuyor. Tema, dünle bugün arasında hiçbir gelişme kaydedememiş klişeleri ve dolayısıyla burjuvazinin aptallığını eksenine yerleştirirken, bugünle hayli paralel dönemin portresini de çiziyor. Usta yazar sözlüğün ciddiyetini büyük bir ciddiyetle alaşağı ederken, bir yandan da bizi kendimizle yüzleştiriyor. /Archive/2021/2/9/002217992-ic5-.jpg“Sözlük: Mutlaka belirtiniz: “Cahiller için hazırlanmıştır.”Kafiye sözlüğü: Kullanan var mı? Yazıklar olsun!”*Sözlük büyüleyici bir yapıttır şüphesiz. Sivri burnunun üzerinde yuvarlak gözlüğü ve buğulu -ama tektip- sesiyle kimi zaman bir dili, kimi zaman spesifik bir konuyu hayret edilesi bir düzenle tane tane açıklamaya koyulur. Ufak öbekleri olabilecek en duru şekilde açıklarken, bu öbeklerin bağlam oluşturmasına izin vermez. Ama cilt cilt karşımızdadır işte; postmodernlerin kuvvetle muhtemel alt dudağını ısırarak kıskandığı ve güç bela erişebildiği o dominant yapıya her daim ihtiyaç var. Gelgelelim, bu ihtişamlı yapının “küçük” bir problemi var, bir hayli sıkıcı olması.HINZIR VE ELEŞTİREL FLAUBERTFlaubert’in yüzyıllar öteden bu kaskatı ve işlevsel yapıyı -tüm hınzırlığı ve eleştirel perspektifiyle- aptallığa ve burjuvazinin klişelerine adaması, onun mizacına biraz olsun aşina olanları şaşırtmıyor elbette.Yine de, bu kesimin azınlıkta olduğunu söylemek mümkün; zira Flaubert, eğitim sisteminin ve -fazlasıyla genel- kültürün ele aldığı kadarıyla, Madam Bovary üzerinden “ne kadar gerekliyse” o kadar tanıtılıyor.Anlatı tarihinin ve dolayısıyla dünya edebiyatının akışını değiştiren bir yazarı saygıyla anmanın getirisi olabilir bu, ancak bir yandan da bu aşılması gereken bir duvar. Zira bu duvarın öbür tarafında muzip, zehir gibi bir akıl ve okunabilecek en harika sözlüklerden biri bizi bekliyor!İletişim Yayınları’ndan çıkan, Ayberk Erkay’ın dilimize kazandırdığı Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, duvarın öteki tarafına atlayıvermek için harika bir sebep.Sözlük, Flaubert’in tamamlayamadığı Bilirbilmezler’in (Bouvard et Pécuchet) sonuna eklemek istediği ve ölümü sebebiyle taslak halinde kalan bir yapıt aslında.Yazarın 1850’den bu yana burjuvazinin klişelerini, çocukluktan gelen “aptallığa tahammül edememe” motivasyonuyla kaleme aldığı bu notlar, yazarın ölümünden sonra adeta bağımsızlığını ilan ediyor.TEMATİK BİR SÖZLÜKFlaubert, şüphesiz ki tematik bir sözlük oluşturuyor. Tema, dünle bugün arasında hiçbir gelişme kaydedememiş klişeleri ve dolayısıyla burjuvazinin aptallığını eksenine yerleştirirken, dönemin portresini de çiziyor. Ancak dönemin portresi bugünle öyle büyük bir paralellik gösteriyor ki, okur koca koca kahkahalara boğulurken bir yandan bu gerçekliğe hayret ediyor.Usta yazar sözlüğün ciddiyetini büyük bir ciddiyetle alaşağı ederken, bir yandan da bizi kendimizle yüzleştiriyor. İşin ilginç yanı, bunu yaparken Flaubert’in kaleminden ne bize ne de topluma dair doğrudan, saldırgan bir eleştiri dökülmüyor.Sözlüğün içinde tipleştirilerek bizi yansıtma misyonu üstlenmiş ya da okurun kendini özdeşleştirerek eleştiriden kurtulmasını sağlayan irili ufaklı karakterler de yok: Adı üzerinde, sözlük yahu!Bu durumda okur katı ama bir o kadar da esnek yapının içinde, hem kendiyle hem de yaşadığı toplumla salt kendisi olarak yüzleşiyor. Zira sözlüğün her bir maddesini okumak demek, hâlâ maruz kaldığımız ve maruz bıraktığımız klişelerle hesaplaşmak demek./Archive/2021/2/9/002316929-ic4-.jpgSİVRİ BURUNLU, YUVARLAK GÖZLÜKLÜ VE TEKTİP SESLİ!Bu noktada Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü’nün başka bir komik yanı çıkıyor ortaya. Sözlüğün sivri burnundan, yuvarlak gözlüğünden ve tektip sesinden söz etmiştik. Flaubert’in sözlüğünde bu mizaç değişime uğruyor. Okur, bir anda Flaubert ile karşı karşıya buluyor kendini.Yazar her maddeyi büyük bir ciddiyetle, seri bir şekilde dillendirirken okur ince tebessümden, zaptedilmesi güç kahkahalara geçiveriyor. Sözlüğün yapısı böyle bir ritimle yükselirken okur için işler iki noktada zorlaşıyor: Her şeyden önce, fizyolojik sebepler. Zira bu denli ciddi bir esere kıpkırmızı bir surat, gülmekten bitap düşmüş kalp ve dağılmış bir zihinle odaklanabilmek mümkün değil.Diğer zorluk ise, çoğu maddenin Flaubert’in yaşantısına ve toplumuna yönelik ince göndermeler barındırması. Lakin bu noktada çevirmen Ayberk Erkay işlevsel dipnotlarıyla hem okura destek olup dikkatini tekrar toplamasına vesile olurken hem de Flaubert’in hınzırlıkla dört bir yanı ele geçirdiği anlatıda okura sakinleşme, soluklanma alanı yaratıyor.MİZACIMIZ VE TOPLUMUMUZKabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, hem yazarın mizacına hem de yaşadığı döneme ışık tutarken, kendi mizacımızı ve içinde yaşadığımız toplumu da bir o kadar tanımlıyor.Bu noktada Flaubert’in “taslağı”, efsunlu bir hal alıyor. Bu efsun yüzyıllardır süregelen eleştiri geleneğine, sanat batağına saplanmış herkesin çok uzun bir süre boyunca keyif alarak boğuşacağı burjuva eleştirisine ve aptallık karşısındaki tahammülsüzlüğe öyle tuhaf bir yaratıcılık kazandırıyor ki, okur neye hayranlık duyacağını şaşıyor.Ayberk Erkay’ın nefis çevirisi ve Emrah Serdan’ın dilimize kazandırdığı Jacques Barzun’un önsözü ile Timothy Unwin’in sonsözü, okura son derece ayrıntılı bir perspektif kazandırıyor şüphesiz.Bu noktada İletişim Yayınları’ndan çıkan Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü unutulması mümkün olmayan, hayat boyu kurcalanacak bir eleştirel sözlük halini alıyor.İster istemez eklentili yapısıyla sözlük, aslında ancak okurun elinde tamama erdirilebilecek bir yapıt. Eh, muhtemelen Flaubert bir şartla bu durumu seve seve kabul ederdi: Aptallığa devrilecek bir çift göz ve büyük bir ciddiyet.Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü / Gustave Flaubert / Çeviren: Ayberk Erkay / İletişim Yayınları / 156 s. Büşra Uyar‘Zaragoza’da BulunmuşEl Yazması’
‘Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması’ Yaşam öyküsü romanlarla yarışabilecek, para basma makinesinin mucidi, Jan Potocki’nin 1815’teki intiharından önce tamamladığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması. Önce unutulmaya terk edilen, ancak yıllar sonra (1958’de) yeniden keşfedilen roman, fantastik edebiyatın en önemli yapıtları arasında yer alıyor. /Archive/2021/2/9/002011509-ic.jpgYaşam öyküsü romanlarla yarışabilecek, para basma makinesinin mucidi, Jan Potocki’nin 1815’teki intiharından önce tamamladığı tek romanı Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması. Önce unutulmaya terk edilen, ancak yıllar sonra (1958’de) yeniden keşfedilen roman, o gün bugündür fantastik edebiyatın en önemli yapıtları arasında yer alıyor.Onurlu, soylu, sözüne sadık Alphonse von Worden’in yaşamından on dört günün anlatıldığı romanda; deyim yerindeyse kahramanını ölümcül bir labirentin içinde dolaştırıp duruyor Potocki. Bunu yaparken, Kabalist öğretilerden Doğu metinlerine, şövalye anlatılarından ‘binbir gece masalları’na pek çok unsuru harmanlayarak erken modern bir romana imza atıyor.“Saatler böyle derin bir sessizlik içinde geçerken, bir çanın beklenmedik sesi beni şaşkınlıktan ürpertti. Çan on iki kere çaldı. Bilindiği gibi hortlaklar etkilerini, yalnızca gece yarısından, horozun ilk ötüşüne kadar olan zaman içinde sürdürürler. Şaşırdığımı söyledim, bunda da haklıydım, çünkü çan önceki saatleri çalmamıştı.”Zaragoza’da Bulunmuş El Yazması / Jan Potocki / Çeviren: Melis Ece / Kırmızı Kedi Yayınevi / 224 s. Cumhuriyet Kitap EkiÖrtük ve zalim iktidar oyunları:‘Hayal Otel’
Örtük ve zalim iktidar oyunları: ‘Hayal Otel’ Yavaş ve Kör Pencerede Uyuyan adlı kitaplarıyla öykücülüğümüze yeni bir soluk kazandıran Nihan Eren, yeni yayımlanan Hayal Otel kitabı üstüne sorularımızı yanıtladı. /Archive/2021/2/9/001741729-ic2.jpg- Nasıl bir sürecin verimi sizin için bu kitap? Neler yapmak istediniz, neler yaşadınız?Hayal Otel’i yazma sürecim, hayatın sınırlarının belirsizliğini, isimlerin ve hallerin kayganlığını, kişiliğin oyunlarla kimi zaman bilerek kimi zaman farkında bile olunmadan nasıl inşa edildiğini yoğunlukla izlediğim bir zaman dilimine karşılık düşüyor.Başkaları üzerinde oynadığımız iktidar oyunlarının, gizli güç çekişmelerinin her tür ilişki biçimine nasıl yayıldığını izlediğim bir dönemdi bu. Kadın erkek ilişkilerindeki iktidardan, iş ilişkilerindeki, egemenlerle halk arasındaki iktidara...Bu kimi zaman açıktan ve zalimce, kimi zaman örtük ve sinsice sürdürülen bir tür toplumsal uzlaşma gibi. Temel sorunu bu örtük ve açık iktidarla toplumsal roller arasında kalmanın, kendiyle öteki arasında bir uzlaşıya varamamanın sıkışması oluşturdu.Bir de Hayal Otel her şeyden önce tekinsizliğin, şüphenin, birbirine güvenmemenin, tedirginliğin öyküleri. Ve kendini, ötekini ve hayatın değişim ve yenilik ilkesini kabul etme erdemi gösterebilmenin. Bu anlamda umutlu öyküler olduklarını düşünüyorum.- Öykü yolculuğunuza dışarıdan bakan biri olarak her kitabınızın farklı bir çerçeve ile şekillendiğini söyleyebilirim fakat özellikle Kör Pencerede Uyuyan ile Hayal Otel’in romansı havası hakkında neler söylersiniz? İki kitabınız da has öykülerden oluşmuş romanlar gibi…Sınırların, türlerin belirsizliğinde yazıyorum. Anlatı bu belirsizliği ne kadar olanaklı kılıyor, türün sınırlarını ne kadar gevşetiyor ne kadar açıyor? Yazarken hep bunlar üzerine düşündüm. Her iki kitapta da bir yapboz yaratmaktı niyetim, içerikte ve biçimde. Kör Pencerede Uyuyan’da takıntılı olduğum mesele zamandı. Bu yüzden karakterleri tek bir gecede ve tek bir günde birleştirdiğim öyküler yazdım.DOKUNAKLI BİR ANLATIM- Bu yapıya eklenen en önemli unsur da masalsı diliniz ve fantastiğe yakın diyebileceğimiz dünyanız. “Masalsı” ve “fantastik” unsurlar anlatımınızda size nasıl yardımcı oluyor?Yavaş için bunu diyebiliriz belki, oradaki öyküler taşraya dışarıdan bakmıyor. Hem içeriden hem dışarıdan hem uzaktan hem yakından hem gerçekçi hem masalsı bakıyor diyebiliriz.Taşrada kadın olma meselesini anlatırken herhangi bir ajitasyona gitmekten çok korkuyordum ama bu meseleyi normalleştirmek de istemiyordum. Belli bir mizahı vardır mesela Yavaş’ın ama komik ya da gülünç olmasını da hiç istemedim.Taşranın merkezden uzaklığını, dolayısıyla pek çok yenilikten esirgenmişliğini ve 80’lerde buralardaki dönüşümü, oranın topografyasını anlatmak istiyordum ama bunu toplumcu gerçekçi bir tondan yapmayı da arzu etmiyordum. Bu yüzden Yavaş’ta aşkın, çocukluğun, deliliğin, toplumsal yapının masalsı bir karşılığı olmuş olabilir.Fakat ötekiler için bunu söyleyemeyeceğim. Hem Kör Pencerede Uyuyan hem de Hayal Otel’de gerek içerikte gerek dilde gerçekçiliği yakalamaya çalıştığımı, karakterlerin ve hayatın belli bir bütününün adeta fotoğrafını çekmeye çalıştığımı söyleyebilirim.Anlatımın dokunaklı ama duygusal olmamasına, gerçekçi ama aynı zamanda acıklı olmamasına çalıştım, belli bir mesafeyi korumaktı tüm niyetim. Anlatının bu mesafeye hep ihtiyacı olduğuna inanıyorum.Hayal Otel’de ise doğanın karakterlerin ruhuyla eş güdümlü ilerlediği bir dil ve anlatımın peşindeydim. Bu kaygılar da her ikisini de masalsı ve fantastik olmaktan uzak tuttu./Archive/2021/2/9/001715589-kapak.jpg- Hayal Otel, kahramanlarınız Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç, Şimşir vb... Bitkiler öykü dünyanızda nasıl bir anlamı sırtlanıyorlar?Hayal Otel’in ana karakterleri tabiat ve otel. Otelin boyası kurumamış, ustalar girip çıkıyor, pek çok şeyi eksik, henüz tamamlanmamış. Hatta tabelası bile asılmamış. İçine kaçarak gelip saklanan ve yeni bir yaşama hazırlanan karakterler gibi o da olmakta. Büyük açılışa hazırlanmakta.Bir de oteli hep tepelerde, etrafındaki büyük bir boşluğun içinde hayal ettim. Bağlantısız, tek başına, kudretli ve her şeye tepeden bakan bir mesafede olsun istedim. Kaçmaya saklanmaya çok uygun bir mekân olarak canlandı bende. Bu tepede olma hali, tabiatın bütün seslerinin ve görüntülerinin en iyi izlenebileceği yer olmasıyla da alakalıydı.Hayal Otel en çok da bir yeniden başlama kitabı olduğundan tabiatın hareketlerinin, karakterlerdeki dönüşüme koşut ilerlediği, tabiat ve insanın birbirinden ayrılmaz hale geldiği bir anlatı kurmayı hedeflememin sebebi de bu. Bu sebeple her odanın ismi de karakterin ya bir izini taşıyor ya da dönüşeceği yeri imliyor. Bitkileriyle, kasırgasıyla, verdiği sesleriyle tüm bir tabiat kitabın ana sarmalayıcısı, ana karakteri.TAŞRA HİKÂYELERİ- Bir kıyı kasabası, taşra hikâyeleri toplamı ‘Hayal Otel’. Uzak ya da yatılmış, kendi içine çekilmiş dünyalar önceki kitaplarınızdan da tanıdık bize. Sizi böyle dünyalara çeken nedir?Özel bir çabam yoktu diyebilirim. Anlattığım konular iki kitapta da bunu gerektirdi. Kör Pencerede Uyuyan’ın Gece bölümü kentin çevresinde ama sonuçta İstanbul’da geçiyordu. Gün bölümü ise kitapta hiç isim vermemiş, yerini belirtmemiştim ama Karadeniz kıyısındaydı.Burada birdenbire başlayan bir dalganın yani çeken akıntının tek tek karakterlerde nasıl bir etki bıraktığını yazarken aslında amacım içlerine dönerek hayatlarını anlamalarını yani hayatla hesaplaşmalarını sağlamaktı.Hayal Otel ise, insanın geride bir suç bırakarak kaçması, bir aralıkta kalması ve gelecek için kendine uygun ve üstelik artık dünya üzerinde masum yaşamak istediği bir yer kaplama arzusu, bir gelecek hayali hakkında olduğundan bir yersizlik, yurtsuzluk mekânı olarak oteli uygun buldum.Hayal Otel’in karakterleri de bir şekilde ya kendi hatalarıyla ya kaderin oyunuyla ya tercihleriyle eski hayatlarından olmuş, kaçmış veya kaçmak zorunda bırakılmış insanlar. Onları başka nerede toplayabilirdim ki?Evren içinde bir yer kaplamaya doğmuş insanın kendi evrenini bulamamasını, arafta bekleyerek onu aramasını ancak bir otelde anlatabilirdim. Bu otelin de merkezden uzakta olmasını istedim. Takvimin otelin kullanım zamanı olan yazı göstermemesi de benim için önemliydi.Her şey bir arafta gerçekleşsin istiyordum. Otel bile henüz açılmamış, tabelası yerine asılmamış. O bile olmakta. Yani kimsenin ve hiçbir şeyin yerinde, yöresinde olmadığı hatta otelin de kitap boyunca bitme hazırlığında olduğu bir anlatı, anlatmak istediklerime çok uygun bir karşılıktı.Hayal Otel / Nihan Eren / Yapı Kredi Yay. / 92 s. / Şubat 2020. Emine ToprakSağlık Bakanlığı'nın koronavirüs tablosunda yine hata
Sağlık Bakanlığı'nın koronavirüs tablosunda yine hata Sağlık Bakanlığı, dün açıkladığı koronavirüs (Covid-19) vaka istatistiklerine yine 4 işlem hatası yaptı. Tabloda, iyileşmiş hasta sayısı toplamında açıklanan sayılardan 20 bin fazla bulunuyor. Sağlık Bakanlığı, Covid-19 tablosunda dün yaptığı hatayı düzeltmeden bugünkü verileri tabloya ekledi. Bakanlığın tablosunda, 7 Ocak tablosunda 8 bin 201 günlük iyileşen vaka açıklandı, ancak toplam iyileşen vaka sayısına 28 bin 201 iyileşen kaydedildi.Dün akşam gerçekleşen hata, bu sabah itibariyle bakanlık yetkilileri tarafından henüz fark edilmedi ve düzeltilmedi.Bakanlığın hatalı tablosu şöyle:/Archive/2021/2/8/233904788-hata-1.jpgDÜZELTMEDEN YENİ VERİLERİ EKLEDİLERBakanlık, dünkü verilere ilişkin yaptığı hatayı düzeltmeden bugünkü verileri tabloya ekledi. Bakanlığın tablosunda, iyileşmiş hasta sayısı toplamında, açıklanan sayılardan 20 bin fazla bulunuyor./Archive/2021/2/8/233931429-hata-2.jpg cumhuriyet.com.trİstanbul'da fırtına hayatıfelçetti!
İstanbul'da fırtına hayatı felç etti! İstanbul'da, yaşanan fırtına nedeni ile farklı adreslerde çatılar yollara, araçların üzerine uçtu. Aynı zamanda şiddetli rüzgar nedeni ile köprüde motosikletler düştü. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul için yapılan fırtına uyarısı, akşam saatlerinden itibaren etkili oldu. Kentin farklı noktalarında çatılar, yollara savruldu. Kağıthane, Esenler, Avcılar, Küçükçekmece, Sultangazi, Gaziosmanpaşa, Zeytinburnu, Sarıyer, Beşiktaş, Bağcılar'da apartmanların çatıları yol ve araçların üzerine düşerken, hasar meydana geldi.GAZİOSMANPAŞAGaziosmanpaşa Karadeniz Mahallesi 1180 Sokak'taki 5 katlı binanın çatısı yola ve araçların üzerine uçtu. 8 araçta hasar oluştu. İtfaiye ekiplerinin enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor.KAĞITHANEGürsel Mahallesi Atiye Sokak'taki 3 katlı binanın çatısı fırtınanın etkisiyle uçarak yan taraftaki iş yerinin çatısına uçtu. Çatılarda hasar oluşurken itfaiye ekipleri enkazı kaldırdı. Aynı mahallenin 28 Nisan Caddesi'nde bulunan 5 katlı binanın çatısı da uçtu. Karşısındaki binanın pencereden içeri gerdi. İş yeri olması ve kimsenin olmaması nedeniyle olası faciadan dönüldü. Etibank Caddesi'ndeki 4 katlı binanın çatısı yerine sökülerek asılı kaldı. İtfaiye ekipleri tehlike oluşturan parçaları aldı./Archive/2021/2/8/231611345-firtina-2.jpgSİLİVRİMimarsinan Mahallesi'nde bulunan 3 katlı binanın çatısı yan binanın bahçesi ve yola uçtu. Silivri itfaiye ekipleri, çatı katında ve yola düşen parçaları kaldırıldı.KÖPRÜDE TRAFİK AKSADIÖte yandan, Fatih Sultan Mehmet ve 15 Temmuz Köprüsü'nde trafikte aksama meydana geldi. Yoğun rüzgar nedeniyle motosiklet sürücüleri, köprüyü geçmekte zorlandı. Bazı motosikletliler düşerken, rüzgarın etkisini yitirmesini bekleyen sürücülere polisler eşlik etti. DHAEvrensel Gazetesi yazarıAyşenŞahin gözaltına alındı
Evrensel Gazetesi yazarı Ayşen Şahin gözaltına alındı Evrensel Gazetesi yazarı Ayşen Şahin gözaltına alındığını duyurdu. Şahin, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Evrensel Gazetesi yazarı Ayşen Şahin, sosyal medya hesabından gözaltına alındığını duyurdu. İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürülen Şahin, şu ifadeleri kullandı:“Arkadaşlar polis kapıda, Vatan Emniyete götürülüyorum. Üstümü değiştirip çıkıyorum. Herkese tek tek haber veremedim”/Archive/2021/2/8/224315720-sahin-tweet.jpg cumhuriyet.com.trErdoğan'dan 'AB' adımı
Erdoğan'dan 'AB' adımı AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbaşkanı Angela Merkel ile video konferans görüşmesi gerçekleştirdi. Erdoğan, Türkiye-AB ilişkilerini olumlu bir gündemle ilerletmeye kararlı olduklarını belirterek, Mart Zirvesi'ne gidilen süreçte temasların artırılarak teknik görüşmeler yapılmasını temenni ettiklerini dile getirdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Türkiye ile Almanya arasındaki iş birliğini geliştirecek hususların ele alındığı görüşmede, Türkiye-AB ilişkileri başta olmak üzere bölgesel konular değerlendirildi. Erdoğan, görüşmede, Türkiye-AB ilişkilerini olumlu bir gündemle ilerletmeye kararlı olduklarını belirterek, Mart Zirvesi'ne gidilen süreçte temasların artırılarak teknik görüşmeler yapılmasını temenni ettiklerini dile getirdi.''BİR AN EVVEL BAŞLANMALI''AB'nin Türkiye'ye adil ve yapıcı yaklaşımının her iki tarafın da yararına olduğunu vurgulayan Erdoğan, 18 Mart Mutabakatı'nın güncellenmesi noktasında gerekli çalışmalara bir an evvel başlanması gerektiğini ifade etti. Erdoğan, Portekiz'in dönem başkanlığı bitmeden bir Türkiye-AB Zirvesi düzenlenmesi beklentisini de yineledi. DHABoğaziçi eylemleri sürüyor
Boğaziçi eylemleri sürüyor Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri “Aşağı bakmıyoruz, kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz” pankartıyla Rektörlük önünden Güney Kapıya yürüyüş düzenledi. Rektörlük önünde bir araya gelen öğrenciler “Asla aşağı bakmayacağız” sloganları atarak Melih Bulu’yu yuhaladı. Ayrıca öğrenciler yürüyüşlerinde gözaltındaki arkadaşlarının isimlerinin yazı olduğu dövizler taşıdı.“TÜM KAYYIMLAR GİDENE DEK MÜCADELEMİZ SÜRECEK"Öğrenciler Rektörlük önünden “Homofobik rektör istemiyoruz” sloganıyla başladıkları yürüyüşü Güney Kapı önünde sonlandırdı. Güney Kampüs kapısında yaptıkları basın açıklamasında, “Bugün 8 Şubat 2021, üniversitemize atanan kayyıma karşı direnişimizin 35'inci günü. Hukuku kendi çıkarları için eğip bükenler, sözde hukuki ancak meşru olmayan atamalarla üniversitelere el koymaya çalışıyorlar. Bir aydır diyoruz ki, başta Melih Bulu olmak üzere tüm kayyımlar gidene dek mücadelemiz sürecek" dediler./Archive/2021/2/8/204128373-bogazici-2.jpeg“İKTİDARIN TEK YAPTIĞI BİZLERİ GÜÇLENDİRMEKTİR”Açıklamada öğrenciler iktidarın sürekli şiddetini arttırarak kendilerini güçlendirdiğini şu sözlerle ifade etti:"Bugün 10 arkadaşımız tutuklu ve direnişin başından beri yüzlercemiz gözaltı ile bastırılmaya çalışıldı. Üniversite öğrencilerine 'kaçma şüphesi var' denilerek şafak baskınları yapıldı, kapılarımızı kırıldı, ailelerimize silah doğrultuldu. Bazı arkadaşlarımız ev hapsinde, elektronik kelepçelerle dört duvar arasına kapatıldı. Doğu, Selo, Şilan, Anıl, Ömer, Necmettin, Akın, Murat Can, Beyza, Muhammed… 10 öğrenci tutukluysa, binlercesi bugün burada, Kadıköy'de, Ankara'da, İzmir'de; tüm illerde direniyor. Sürekli el yükselterek şiddetini arttıran iktidarın bu yöntemle tek yaptığı bizleri günçlendirmektir.” “MELİH BULU’NUN KENDİ İRADESİ YOKTUR”Boğaziçi Üniversitesi’ndeki BULGBTİ+ Klubü’nün kapatıldığını belirten öğrenciler, “Toplumu ayrıştırarak özgürlüklerimizi kısıtlamaya çalışan iktidar okulumuzda baskıcı politikalarını dayatabilmek için atadığı kayyıma BULGBTİ+ kulübümüzü kapattırdı. Biz biliyoruz ki Melih Bulu'nun kendi iradesi yoktur, her hareketi gibi kulübün kapatılması da doğrudan iktidarın emridir. Ancak biz LGBTİ+'lar, bir kulüple var olmadık. Böyle de yok olmayacağız. Bu okuldaki özgür düşünceyi ve insan haklarını savunan her kulup, BULGBTİ+'dir. Kulüplerimiz desteklerini açıkça ilan etmişlerdir. Direnişimizle özgürlük ortamını sağladıktan sonra kulübümüzü yeniden açacak, Hande Kader bursunu vereceğiz. Fobiniz varsa korkun, çünkü yalnızca Boğaziçinde değil tüm Türkiye'de eşitçe yaşamadan geri adım atmak yok" diye konuştu./Archive/2021/2/8/204143608-bogazici.jpgÖĞRENCİLERİN TALEPLERİBoğaziçi Üniversitesi öğrencileri, ilk günden beri dile getirdikleri taleplerini tekrar sıraladı:“Başta Melih Bulu olmak üzere tüm kayyımlar derhal istifa etsin. Gözaltında, ev hapsinde, tutuklu olan bütün arkadaşlarımız serbest bırakılsın. Bir darbe kurumu olan Yüksek öğretim kurumu kapatılsın. Kampüslerimizi abluka altına alan polis okulu terk etsin. LGBTİ+ öğrenciler ve tüm LGBTİ+ların temel insan hakları ve tüm anayasal hakları tanınsın.” ANKA