Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 06.21.2025, 12:53 AM (GMT)

News - Haberler

Halkın susmasıisteniyor: "İhbarla kayyım atanır"

Halkın susması isteniyor: "İhbarla kayyım atanır" figure > AKP’nin torba yasaya koyduğu teklifin geri çekilmesini isteyen avukat Sedat Durna, anayasal haklara dikkat çekti. Canan Güllü “ihbarla” derneklere kayyım atanabileceğini belirtti. Hilal Esmer, “Yoksulluk, şiddet konuşulmasın isteniyor” dedi. Sivil toplum kuruluşları, AKP’li 52 milletvekilinin imzasıyla TBMM Genel Kurulu’nda görüşmelerine başlanan ve Cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanlığı kararıyla dernekler, vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarına kayyım atamasının önünü açan yasa teklifinin geri çekilmesini istendi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi avukat Sedat Durna söz konusu teklifin anayasaya aykırı olduğunu belirtirken, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise “Derneklerle ilgili bir düzenlemenin torba yasanın içerisine konularak, bizlerin susmasını bekliyorlarsa yanılırlar” dedi. AKP’nin teklifine 600’den fazla sivil toplum kuruluşu karşı çıkıyor.ANAYASAYA AYKIRI“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi”ne karşı olmadıklarını belirten avukat Sedat Durna, torba yasanın içerisine derneklere ilişkin düzenlemenin konulmasına karşı olduklarını aktardı. Kanun tasarısının dernek organlarına mahkeme kararı olmaksızın kayyım atama yetkisi vereceğini vurgulayan avukat Durna, “Bu karar doğrudan içişleri bakanının emri ile uygulanabilecek. Söz konusu kanun düzenlenmesinde daha sonra mahkemeye başvurabilir, mahkeme 24 saat içinde karar verir vs. deniliyor. Ancak bizler biliyoruz ki idari bir yaptırım gelmişse mahkemeler bu idari yaptırıma uyar. Derneklerle ilgili tüm kararı mahkeme verir. Faaliyet durdurulacaksa, kapatılacaksa mahkeme kararıyla olur. Bir genel müdür, bir bakan ya da daire başkanı kararıyla olacak şeyler değil” dedi. Düzenlemenin hukuk tekniği açısından da yanlış olduğunu belirten Durna şunları kaydetti: “Bu düzenleme anayasanın 3 ayrı maddelerine aykırı. Dernekler özel hukuk tüzelkişisidir. Bir özel hukuk tüzelkişisine kayyım atıyorsunuz. Ne oluyor burayı kamulaştırmış oluyorsunuz. Özgürlüğün özüne dokunmuş oluyorsunuz. Bu yönden de hukuka uymayan garabet bir durum ortaya çıkıyor.”‘İHBARLA KAYYIM ATANIR’Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ise dernekler kanunu kapsamında üye bilgileri dahil ayrıntılı beyanname verdiklerini anımsatarak, “Bu kanun çerçevesinde aslında bizim aldığımız nefes sayısı bile sayılıyor... Biz bu ülkenin vatandaşıyız. Terörün finansmanına destek vermediğimiz bilinmeli. Ancak bazı malum yayın organlarının bizi teröristlikle suçladığı, ‘İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar bunlar ajan, bunlar terörist’ gibi şeyler denilerek birilerinin ihbarıyla yerimize kayyım atanabilir. Bu yasa düzenlemesi onaylanmamalı, derhal geri çekilmelidir” dedi.Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Hilal Esmer ise bu yasanın çıkarılmasının Türkiye’de “tehdit altında olan demokrasi ve özgürlüklerin tümden baskılanacağı” anlamına geldiğini söyledi. Esmer, “Türkiye kamuoyu susturulmak isteniyor. İsteniyor ki yoksulluk, şiddet, kriz, ayrımcılık yüzünden isyan eden insanların sesleri duyulmasın, sesimizi, sözümüzü birleştiremeyelim isteniyor” dedi.  Seyhan Avşar

Araç, amacın yerini alınca

Araç, amacın yerini alınca figure > Pandemi yüzünden 10 Aralık’ta Nobel toplantıları da yapılamadı. Aynı gün başta Nobel şöleninin yapıldığı Stockholm Belediye Sarayı olmak üzere, konser evi, opera binası ışık oyunlarıyla aydınlatıldı.  Televizyon haberlerinde gördüğüm kadarıyla binaların duvarları rengârenk tablolara dönüşüyordu. Millet bu gösteriyi yerinde seyretmek için binaların çevresine akın etti. Ben gitmedim. Zerre kadar da istek duymadım. Günde ortalama 150 kişi pandemiye kurban giderken ve bütün resmi kurumlar yapacakları hiçbir şey yokmuş gibi durumu seyrederken, binaların dış yüzlerinin eğlence duvarına çevrilmesini içime sindiremedim. Gitmeyerek protesto eyleminde bulundum. Tabii ki arkadaşlarımın bile anlamsız bulduğu protesto eylemim, “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” özdeyişinde ifade edildiği gibiydi ama vicdanım rahattı. İnsan sevgisini unutanların renk cümbüşüyle o insanları oyalamasına katlanamazdım. Bir bilge insan, “İnsanlar sevilmek için yaratılmıştır, eşyalar kullanılmak için. Günümüzde eşyalar seviliyor, insanlar kullanılıyor” demiş. Günümüzü çok iyi anlatıyor. Devletler insan topluluklarının güven içinde yaşayıp refahlarını artırmak için oluşturulmuş bir organizasyon. Bugün renk cümbüşleriyle oyalanan insanlar uyutulup, beyinleri uyuşturulurken devlet denilen büyük organizasyonun kontrolündeki bütün olanaklar küçük bir kesime sunuluyor. Devletin amacı insana hizmet iken, insanlar küçük bir kesimin çıkarları için devlet eliyle araç haline getirildi. Amaç ile araç karıştırıldığı için İsveç pandemiye teslim oldu. 10 buçuk milyonluk İsveç’te şu günlerde can kaybı 8 bini geçti. Stockholm’de yoğun bakım servislerindeki doluluk oranı  yüzde 101.Bütün kurumlar sorumluPandeminin başından beri bu sayfada kaç kez yazdım; İsveç saçma sapan bir stratejiyle pandemiyi atlatacağını sandı. Bir ara kurban sayısı nüfusa oranla ABD’yi bile geçince konunun derinlemesine araştırılması için bir komisyon kuruldu. Komisyon ilk değerlendirmesini 15 Aralık’ta kamuoyuna duyurdu. İkinci raporu gelecek yıl ekim ayında hazır olacak. Toplu değerlendirme ise Şubat 2022’de. İlk rapor çok sayıda yaşlının öldüğü bakımevlerinin durumunu ele aldı. Komisyona göre, çoğu özelleştirilmiş bakımevlerinde çok sayıda kurban verilmesinin birçok nedeni var. Her şeyden önce işleyişi bozuk, donanımı eksik. Bakımevlerinde doktor ve hemşire yok. Çünkü sağlık hizmetleri il yönetiminin sorumluluğunda, bakımevleri ise belediyelerin. Peki, bunu çözecek bir üst organ yok mu? Yok. Bunların hepsi feodal beyliklere dönmüş. Yasa öyle, hükümet karışmıyor. Zaten öyle bir amaçları yok. Çünkü bu bakımevleriyle, özelleştirilmiş sağlık hizmetlerine para muslukları olarak bakılıyor. Bunu da insan hayatını hiçe sayarak, ucuz işgücü ve gerekli olan harcamaları yapmayarak beceriyorlar. Yani İsveç’te para amacın ötesinde Tanrı gibi tapınılan bir nesneye döndü. Komisyon raporunda, bakımevlerinde çalışanların yüzde 40’ının yeterli eğitimden geçmediğine, yüzde 25’inin saat ücretiyle çalışan geçici elemanlar olduğuna dikkat çekilerek sorumlular olarak belediyeler ve il yönetimleri gösteriliyor. Ama baş sorumlu olarak bu hükümet ve bundan öncekiler işaret ediliyor. Komisyon son olarak hükümeti, “İnsanları koruyun. Hâlâ şansınız var” diye uyarıyor. Raporu uzun uzadıya yazmaya gerek yok, bahardan bu yana ne yazdıysak hepsi var. Peki, stratejinin yanlış olduğunu biz gördük de onlar görmedi mi?..Birlikte göz yumdular Görmez olurlar mı? Ama elde ne koruyucu malzeme ne ilaç olduğundan görmezden geldiler. Bütün sorumluluğu Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne yükleyip sıyrıldılar. Hem de hükümet ve muhalefet işbirliği yaparak. Pandeminin başında iktidar ve muhalefet partileri toplanarak izlenecek stratejinin Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından yürütülmesine birlikte karar verdiler. Bütün dünyada ırkçı olarak tanınan partinin lideri, Başbakan Stefan Löfven’e “Yalnız değilsin. Bilmelisin ki bütün ülke beraberiz” diye seslendi. Mart ayında ne maske ne hijyen maddesi bulunan ülkeyi ajitasyonla idare ettiler. Hiçbiri Norveç ve Finlandiya gibi önlem almayı önermedi.     Sonbaharda can kayıpları tekrar tırmanışa geçince muhalefet yan çizmeye başladı. “Bütün ülke beraberiz” diyen Jimmie Åkesson, ekim ayında “Bu kitle kıyımıdır” diye konuşmaya başladı. Hıristiyan Demokrat lider Ebba Busch da “Salgının yayılmasından hükümet sorumludur” diye saldırdı. Muhalefet partileri, iktidar yolundaki ayak oyunlarına kurbanları araç ettiler. Geçen hafta Kral Gustav da “Pandemi stratejisinde başarılı olamadık” diye açıklama yaptı. Başarısızlığı kabullenmek için bu kadar insanın ölmesi, İsveç’in dünyaya rezil olması mı gerekiyordu?.. Dünyanın en ünlü epidemiyoloğu Anders Tegnell’e ve kurumuna güven de düşüyormuş. Geçen hafta bir haber daha geldi. Göteborg kanalizasyon sularında virüs bir hafta içinde 100 kat artmış. Büyük bir felâketin işareti sayılabileceği söyleniyor. Burada yasak yok; tavsiye var. Tabii kurban da çok. [email protected]  Osman İkiz - Stockholm

‘Güzel günler göreceğizçocuklar!’

‘Güzel günler göreceğiz çocuklar!’ figure > Şöyle zorunlu bir biçimde içerilere kapanmışken, hafta sonunuzu şenlendirelim dedik. Belki bu hafta sonu ev arkadaşlığımızı seversiniz. Biliyorum, her şey gül gülistan değil. Ne siyasi durum, ne ülkenin durumu ne de evrenimizi saran salgın dolayısıyla sağlığımız istediğimiz gibi gidiyor. Yine de umutsuzluğa kapılmayalım. Örneğin, kahvaltınızı yaptıysanız bir keyif çayı doldurun. Ya da bol köpüklü Türk kahvenizi fırt fırt yudumlarken gazeteniz Cumhuriyet’in sizler için hazırlamış olduğu hepsi birbirinden ilginç yazılara dalabilirsiniz. Ha, siz de yeni yaşam biçimine uyuyorsanız, filtre kahvenizi de yanınıza alabilirsiniz. Bence bir sakıncası yok. Ama o kurabiyeden ben de isterim. Gerçi ben 30 yıldır Kuzey Amerika’da yaşıyor olmama karşın, bazı zorunlu durumlar dışında şu filtre kahve sayrılığına yakalanmadım. Ocakta hep Türk usulü çayım vardır; elbette onu da ince belli bardakta kaşığını da içinden çıkarmadan işaretparmağımla tutup öyle yudumlarım. Ne yapalım, yurt özlemini biz de böyle gideriyoruz...Kuzey Amerika’da aile bireylerinin bir araya geldiği iki önemli tarih var: Bunlardan biri Paskalya ise diğeri Noel. Çoluk çocuk, aile büyükleri, uzaklarda olan kardeşler kızlı erkekli genelde ebeveynlerin evinde toplanır, bir sonraki buluşmaya kadar özlem giderirler. Sonra herkes yeniden kendi koşuşturmalı hücresel yaşamlarına dönerler.Son yıllarda doğum oranlarında büyük düşüşler olsa da Quebec’in aileleri hâlâ kalabalık ve genelde artık dinsel söylemlerden uzak olan bu iki bayram dönemi onlar için çok önemli. Bir de tecimsel köpürtmeyi göz önüne alırsanız (hazırlıklar Cadılar Bayramı’yla birlikte başlıyor, mağaza vitrinleri bezeniyor vb.), toplumun yaşamında ne denli bir yer kapladığının ayrımına varırsınız.6 bin dolara varan cezaNisan ayında geçirilen Paskalya’dan kimse pek hoşnut olmadı çünkü bir yandan insanlar çekinceliydi, bir yandan da koronavirüs salgını nedeniyle hükümet önemli ölçüde kısıtlamalar getirmişti. Torunlar büyükanne ve büyükbabalarını uzaktan, pencere dışından görmüş, Paskalyalarını kutlamışlardı. Yaz aylarında kısıtlamalar biraz gevşetilince bazı buluşmalar, kutlamalar yapılmıştı ancak o da yine kısıtlamalarla kuşkusuz.Ben de bir dostun düğününe katılmıştım bu gevşemeler sayesinde. Genelde çok kalabalık olan bu düğünler bu kez farklıydı; koca salonda en çok 30 kişi vardı, maske ve iki metrelik uzaklık kuralına uyuluyordu. Çünkü hükümet toplanma sayılarını kısıtlamıştı ve insanlar genelde kurallara uyuyordu. Hükümet o dönemde, umarız Noel’de daha iyi durumda oluruz ve kısıtlamasız bir bayram geçiririz diye umut vermişti. Ama Noel’de umutlar yaşama geçmedi. Hükümet on kişiyle belirlemiş olduğu kutlamaları durumun kötüye gitmesi nedeniyle ve Sağlık Kurulu’nun önerisiyle geri almak zorunda kaldı. Quebec ilinde Noel kutlaması için herhangi bir yere konuk gidilmedi, konuk kabul edilmedi, sadece aynı adreste kalanlar birlikte kutlamalarını yapabildi. Bu kısıtlamalara uymayanlara 6 bin dolara kadar ceza var. Bu zorlu dönemi kolay atlatabilmek için il yönetimleri olduğu gibi başında Justin Trudeau’nun bulunduğu federal hükümet de canla başla çalışıyor. Çevrimiçi etkinliklerNoel, yeni yıl dönemi ile birlikte kent yine akşamları ışıl ışıl. Alışveriş merkezlerinde kalabalıklara izin verilmese de Noel süslemeleri kuruluyor. Bazı kültürel etkinlikler çevrimiçi yapılıyor, çocuklara çağrılar yapılıyor; onların kısıtlamalar dolayısıyla göremedikleri büyüklerine kutlama kartları hazırlamaları konusunda yardımcı olunuyor vb. Bu arada federal hükümet salgından etkilenen çalışanlara yönelik yapmış olduğu parasal katkının süresini uzatıyor. Bunları size evrenimizde güzel şeyler de oluyor demek için anlatıyorum. İçimizdeki umut ateşini hiçbir zaman söndürmeyeceğiz. Önlemlerimizi alacak, bu zorlu süreci en olumlu biçimde birlikte atlatacağız.New York’ta yılbaşı gecesi elmanın düşüşü izlenecek mi bilmiyorum ama Montreal’de yılbaşı eğlenceleri yapılmayacak. Noel’de olduğu gibi aynı adreste oturanlar birlikte yeni yıla girecekler. Kim bilir, belki onlar da aralarında tombala çekerler ve televizyonda “Bye Bye 2020” izlencesini birlikte izler ve eski yılı uğurlarlar. 2020 yılı pek iyi geçmedi. Umarız 2021 yılı hoş gelir ve bu yılı acısıyla tatlısıyla bir anı olarak anımsarız. Ne diyordu Nâzım Usta: “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz...”[email protected] Ömer F. Özen

‘Beyaz Mantolar’zorda

‘Beyaz Mantolar’ zorda figure > Yeni tip koronavirüs salgınında küresel çapta ağır tablo sürerken Paris’te küçük tiyatro salonları da ayakta kalma mücadelesinde. Renaud Jacques Higelin, Michel Laroque, Anne Roumanoff, Camille, Emily Loizeau ve daha nice Fransız ünlü tiyatrocunun yetiştiği Paris’in en eski kafe-tiyatrosu Blancs-Manteaux (Beyaz Mantolar), perdelerini tamamen kapatma tehlikesi ile karşı karşıya. Tiyatronun tek hissedarı ve yönetmeni Frederic Cagnache, tiyatronun aylarca kapalı kalması ve biriken kira borçları yüzünden birkaç hafta içerisinde yok olması muhtemel diyerek yardım çağrısı yapıyor. Fransa’da tartışmalı güvenlik yasa tasarısına karşı haftalar önce başlayan protesto eylemlerini izlemek için Bastille ile Cumhuriyet Meydanı’nın ortasında bulunan Marais’ten geçiyorum. Paris eylemlerinin vazgeçilmez meydanı Place de la Republique’e doğru yürüyorum. Paris’in oldukça kalabalık ve genellikle gençlerin ve sanatçıların uğrak yeri olan Marais, şimdilerde terk edilmiş görüntüde. Pandemi hayatımıza girmemişken, Marais’nin simgesi haline gelen küçük ve ünlü Blancs-Manteaux tiyatrosunun önünde uzun kuyruk olurdu. Tiyatro öncesi sanatseverler çevredeki kafelere akın eder, alan kalabalıklarla dolar taşardı...İsmini bulunduğu sokaktan alan Blancs-Manteaux tiyatro binasını, 1970 yılında bir sıva ustası olan Rene Liotaud satın aldı. Harabe şeklindeki yapı, kısa sürede tamir edilerek yenilendi. İlk olarak restoran ve diskotek olarak işletildi. Çevresinde oldukça fazla kafe ve restoran olduğu için pek iş yapamadı. Sıvacı Liotaud, restoranı kapatarak burayı önce bir gösteri salonuna dönüştürdü. Sonra yönetimini tiyatro dünyasında tanınmış olan Lucien Gibarra’ya teslim etti. Gibarra’nın yönetiminde gelecek vaat eden genç oyuncular Cafe-Theatre des Blanc- Manteaux’da sahne almaya başladı. Mariannes Ssergeant, Jacques Villeret, Bernard Lavilleret, Philip Val, Patrick Font Jacques Higelin’in de yer aldığı isimler, 1976’da çok sayıda oyunla tiyatroseverlerle buluştu. 1977’de ayrılan Giberra’nın yerine Jean Luc Guerin geldi. Eski oyuncular Guerin’in yönetiminde sahne almaya devam etti. Guerin, başarılarını Paris’in dışına taşımayı başardı. Kafe-Tiyatro festivali Belçika’da gala ve etkinliklerle anıldı. 1988’de ise kadın yöneticiler Magali Clavel Lugan ve Fabienne Goudeau başa geçti. Kızlar adlı bir aile işletmesi olarak yoluna devam etti. 2001’de Jean Luc Lemoine, 2004’te Fabrice Eboue, 2005’te Oldelaf ve Arnault Tsamere gibi ünlü oyuncular sahne aldı. Kira borcu 110 bin Avro... Şimdi ise 2008’den beri tiyatronun başında eski bir şov yapımcısı olan Frederic Cagnache bulunuyor. İki salonu da her zaman kapalı gişe olan tiyatronun kapıları ise şimdilerde salgın kısıtlamalarıyla kapalı. Hâlâ salonun sahibi olan Rene Liotaud, salgın sonrası yeniden eski günlere dönmeyi umuyor. Programda ise mizah, tek kişilik gösteriler, düetler, komediler yer alacak. Ama ekonomik sıkıntı ağır. Aylardır kapalı kalan tiyatronun 110 bin Avro kira borcu birikmiş halde. Fransa, yaklaşık bir yıl önce başlayan salgın ile birlikte sokak yasakları ve kapanmalardan bir an önce kurtulmanın çaresini ararken diğer yandan çeşitli sektörlerin iflasının önüne geçmek için çaba harcıyor. En çok etkilenenlerden yeme/içme-eğlence sektörleri için hükümetin açıkladığı yardım paketi onlara biraz nefes aldırdı. Kültür-sanat cephesi ayakta kalmak için mücadele ediyor. [email protected] Süleyman Tosunoğlu /Paris

Yeni ve farklıbir Noel

Yeni ve farklı bir Noel figure > İsa Peygamber’in doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık Noel arifesinde, 24 Aralık akşamı Belçika’da birçok kişi ailesiyle birlikte yemek yiyordu. Geniş aileyi bir masada buluşturan geleneksel 10-15 kişilik Noel yemekleri bu yıl korona önlemlerine takıldı. Belçikalılar Noel’i çekirdek aileyle kutlamak zorunda kaldılar.  Koronavirüs, Brüksel’de yaşayan birçok yabancı çalışanın (expat) da Noel planlarını altüst etti. Bunlardan biri, Noel gibi özel bir günde eve dönemeyen Fransız Maxime Adam Levy. Genç Fransızın ailesi Kanada’da yaşıyor ve genellikle Noel’i Paris’teki amcasında geçiriyordu. Ancak bu yıl Fransa’da alınan önlemler nedeniyle giderse Belçika’ya dönememe riski vardı. Yurtdışından belirli bir süre için Belçika’ya çalışmaya gelen binlerce kişi Maxime ile aynı kaderi paylaştı.‘Beni evlat edin’Karantina veya sevdiklerine virüs bulaştırma kaygısı nedeniyle baba ocağına dönemeyenlerle Belçika’da yerleşik aileleri 24 Aralık’ta Noel yemeği masasında buluşturmak için 1 Aralık’ta sosyal medyada “Adopt Me for Christmas/Noel için beni evlat edin” adında bir girişim başlattı Maxime. Noel’i yalnız geçirmek istemeyen 265 yalnız, gönlü Noel masasına bir tabak ve sandelye ekleyecek kadar geniş olan 203 aile başvurdu. 203 aileyi 203 yalnız expatle Noel yemeğinde buluşturan Maxime, açıkta kalan ve öneriye sıcak bakan yalnızlardan da “birlikte Noel yemeği için” üçer kişilik gruplar yaptı. Belçika’daki Covid-19 önlemleri nedeniyle aile dışından yalnızca bir kişi konuk olabiliyor evlere. Yalnız yaşayanlar ise bir yakın temas, bir de diğer konuk ağırlayabiliyor.Noel yemeğini John Wubbe ailesiyle geçiren Maxime aradığını bulmuştu: “Akşam yemeği dikkat çekiciydi, bir anlamda aradığım aile duygusunu buldum. Kendimizi mutlu duygulara hazırlamıştık. Ancak sohbet etmek, Noel ruhunu paylaşmak ve bu olağanüstü Noel’i anılarımız arasına katmak beklentilerimizin ötesindeydi.” Girişimin başarısından memnun olup olmadığını sorduğum Maxime, evlat edinme girişimini değerlendirdi benim için: “Memnuniyet... Bence bu, bir girişimin başarılı olduğunu görüp tatmin olmaktan çok daha fazlası. Tüm bu olumlu geri bildirimleri, neşeyi ve mevcut koşullar altında bile insanların Noel atmosferinden keyif aldığını görmek mutluluk verici”.All1 adlı dernek ise Brüksel’de 24 Aralık’ta tek başına yaşayanlar için Dijital Noel yemeği düzenlendi. Önceden önerilen tarifler doğrultusunda Noel yemeği pişirdiler ya da kendi sevdikleri yemekleri yaptılar. Saat 19.00’da tablet, bilgisayar ya da cep telefonuyla online görüntülü bağlandılar ve yemeği birlikte yediler.Her ev bir aşeviYa düzgün bir Noel yemeği yeme imkânı bulunmayan evsiz, yalnız ve ihtiyaç sahibi 180 bin Belçikalı ne yaptı? Önceki yıllarda hayırseverler ve Belçika Gıda Yardım Merkezleri Federasyonu evsizlere, yaşlılara, yalnızlara ve ihtiyaç sahiplerine Noel yemekleri dağıtırdı. Bu yıl salgın nedeniyle talep yüzde 10 artmasına rağmen organizasyon zorlaşınca federasyon çözümü #HerkesGıdayardımmerkezi kampanyası yapmakta buldu. 24 Aralık akşamı Noel’i çekirdek ailesiyle geçirmek zorunda kalan hayırseverler önceki yıllardaki gibi geniş katılımlı kişi sayısı kadar Noel yemeği pişirdiler. Fazla pişirilen yemekleri, ihtiyacı olan tanıdıkları ailelere verdiler. Her ev,  bir aşevi oldu mahalledeki ihtiyaç sahipleri için. Ulusal ışık zinciriBelçika televizyon tarihinde benzerine rastlanmayan bir şekilde ülkenin resmi ve özel 5 kanalı, 24 Aralık akşamı ortak yayın yaparak “11 milyonla Noel” adında bir özel program sundu. 11 milyon nüfuslu Belçika’da herkesi kapsamak isteyen programda ışıklarla Belçikalıları birbirine bağlayan ışık zinciri yapmak üzere fazladan bir ışığın yakılması çağrısında bulunuldu. Teşekkür etmek istedikleriniz, özledikleriniz veya bu gece Noel’i birlikte kutlamak isteyip de kutlayamadıklarınız için ek bir mum veya lamba. Tüm Belçikalılara bu özel Noel arifesinde birlik, dayanışma duygusu ve umut verme niyetiyle yapılan ve 5 sunucunun 3 resmi dilde Brüksel’deki tarihi meydan Grand Place’tan sunduğu ortak yayında değişik kentlerdeki çeşitli mekânlardan Axelle Red ve Clouseau’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda canlı müzik performansı yayını yapıldı. Bakıcı, temizlikçi, ormancı, öğrencilerin derslerine yardım eden gönüllüler, hastane hizmetlerine destek olan öğrenciler gibi krizin isimsiz küçük kahramanları da ekrana taşındı. Koronavirüs kurbanları ulusal düzeyde anılarak geride kalanların acıları paylaşıldı.Program Kral Philippe’in salgına işaretle “Zorluklar çok büyük, ancak krizin sonu önümüzdeki aylarda ulaşabileceğimiz bir noktada. Plan yapmaya ve geleceğe güvenmeye başlayabiliriz. Şüphesiz hepimiz değişeceğiz” diyerek tünelin sonunda ışık olduğunu belirten geleneksel Noel konuşmasıyla sona [email protected] cumhuriyet.com.tr

Libya’ya kritik ziyaret

Libya’ya kritik ziyaret figure > Akar ve beraberindeki heyetin temasları, ülkenin doğusundaki Tobruk cephesinin müttefiki Hafter’in Türkiye’yi tehdit etmesinin ardından geldi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve TSK komuta kademesi dün Libya’da temaslarda bulundu. Akar ve beraberindeki heyetin ziyareti, Ankara destekli Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH) güçlerine karşı savaşan ve ülkenin doğusunu kontrolünde bulunduran Tobruk cephesinin müttefiki Halife Hafter’in Türkiye’ye yönelik tehdit açıklamasının hemen ardından geldi. Trablus’ta Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit Meşri’nin yanı sıra UUH içişleri ve savunma bakanlarıyla bir araya gelen Akar’ın ziyaretiyle Ankara, siyasi görüşmelerin sürdüğü Libya’da UUH’ye desteğini yineledi.  Akar, Tacura Polis Eğitim Merkezi’nde yaptığı görüşmede Başağa’ya “Büyük işler başardınız, inşallah bunların tamamını getirip Libyalı kardeşlerimiz huzur, güven ve barış içinde yaşamayı sürdürecek” dedi. Başağa da “Sizler bizim kardeşimizsiniz” ifadesini kullandı.69. bağımsızlık günü kutlamaları için Libya’nın bölünmüş iki ayrı cephesinde 24 Aralık’ta düzenlenen törenlerde taraflar, ülkenin geleceğine ilişkin mesajlar vermişti. Hafter, Bingazi’de düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Türkiye’ye yönelik tehdit söylemini sürdürmüştü. Hafter, “Türk askerleri topraklarımızdan ayrılmadan barış ve özgürlük olmayacak” ifadesini kullanmış ve “Sömürgeleştiren düşmanın iki seçeneği var; ya barışçıl bir şekilde ayrılmak, ya kovulmak” demişti. Hafter’in açıklamaları, Türk askerinin Libya’daki görev süresini yılbaşından itibaren 18 ay daha uzatan tezkerenin TBMM’de kabul edilmesinin ardından gelmişti.SARRAJ İLE GÖRÜŞME YOKHafter’in açıklamalarının ardından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve kuvvet komutanları dün Trablus’u ziyaret etti. Ankara, Hafter güçlerine karşı Trablus’un yanında olduğuna dair güçlü bir mesaj vermiş oldu. Burada Türkiye’nin Trablus Büyükelçisi Serhat Aksen ve TSK Libya Görev Grup Komutanlığı yetkilileri tarafından karşılanan Akar ve TSK komuta kademesi, Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit Meşri, UUH Savunma Bakanı Selahaddin Nemruş ve İçişleri Bakanı Fethi Başağa ile ayrı ayrı görüşmeler yaptı. Akar ve komutanlar, daha sonra TSK Libya Görev Grup Komutanlığı’nı ziyaret ederek, buradaki Türk askerleriyle bir araya geldi. Akar, Nemruş ile görüşmesinin başlangıcındaki basına açık bölümde Libya’nın 24 Aralık’taki bağımsızlık gününü kutlayarak, “Siz burada ne kadar rahat, güçlü ve huzurlu olursanız biz de Türkiye’de kendimizi o kadar rahat hissederiz” dedi. Akar ve komuta kademesinin ekim ayında görevi bırakacağını açıklayan ancak bu kararından vazgeçen UUH Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez Sarraj ile bir araya gelmemesi dikkat çekti.Sarraj ve Hafter güçlerinin müttefiki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih, ağustos ayında ortak ateşkes çağrısı yapmış, Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda yapılan görüşmeler sonucunda 23 Ekim’de kalıcı ateşkes üzerinde uzlaşıya varıldığı açıklanmıştı. DURUM KIRILGANAteşkes uzlaşısı sonucu kurulan iki tarafın temsilcilerinin bulunduğu 5+5 ortak askeri komite toplantılarında ülkedeki yabancı askerlerin durumunun değerlendirilmesi kararlaştırılmıştı. Bunun Libya’da Türk askerinin durumunu etkileyip etkilemeyeceği üzerinde çeşitli değerlendirmelere yol açsa da Ankara, “UUH’nin talebi devam ettiği sürece Libya’da bulunmaya devam edeceğiz” açıklaması yapmıştı. Yetkililer, Türk askerinin durumunun Libya’daki diğer yabancı kuvvetlerden farklı olduğunu, UUH’nin davetiyle bu ülkede bulunduğunu vurguluyor.Libya’da ateşkes sağlanmış olsa da ülkedeki askeri durum kırılganlığını koruyor. UUH yetkilileri Hafter’in tehdit açıklamalarına tepki gösterirken yine de ateşkese bağlı olduklarını belirtiyor. UUH’ye en büyük desteği veren Türkiye’nin ise ateşkese yönelik temkinli tavır sergilediği biliniyor. Sarraj’ın ateşkes çağrısını Ankara’nın bilgisi olmadan yapması nedeniyle ilişkilerde yaşanan sarsıntı kamuoyu önünde açıkça dile getirilmese de hafızalardaki tazeliğini koruyor.  Hüseyin Hayatsever

Ankara’dan Atina’ya NOTAM tepkisi

Ankara’dan Atina’ya NOTAM tepkisi figure > Ankara-Atina hattında Doğu Akdeniz gerilimiyle birlikte sular durulmuyor. Atina’nın Ege ve Doğu Akdeniz’de yayımlanan NOTAM (havacılara bildiri) adımına Ankara’dan tepki geldi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, dün yaptığı yazılı açıklamada, “Yunanistan’ı sağduyuya ve iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde bölgede barış ve istikrarı güçlendirme çabalarımıza katkıda bulunarak, sorumlu şekilde hareket etmeye davet ediyoruz” dedi. Yunanistan ile istikşafi görüşmeler başta olmak üzere diyalog kanallarının önkoşulsuz açılması konusunda Türkiye’nin tutumunda bir değişiklik olmadığını belirten Aksoy ancak Atina’nın bölgede gerginliği artırıcı ve kışkırtıcı adımlarının devam ettiğini gördüklerini kaydetti. Aksoy, “Buna son örnek, Yunanistan’ın yayımladığı bir NOTAM’la silahsızlandırılmış statüdeki adaları da kapsayacak şekilde 15 tatbikat sahası ilan etmesi ve Ege’yi boydan boya ve Doğu Akdeniz’de çok geniş bir sahayı 4 Ocak’tan 26 Şubat 2021 tarihine kadar kapatmasıdır” ifadelerini kullandı. Öte yandan Yunanistan Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros’un geçen perşembe Aydın’ın Didim ilçesi açıklarındaki Limnos, Leros, Bulamaç (Farmakonisi) ve Eşek Adaları’nı (Agathonisi) ziyaret ettiği belirtildi. Floros’un Türkiye’yi hedef alan çıkışları dikkat çekti. Yunan basınına yansıyan haberlere göre Floros’un önümüzdeki günlerde ziyaretlerini sürdüreceği aktarıldı. cumhuriyet.com.tr

Filarmoni Derneği 75 yaşında!

Filarmoni Derneği 75 yaşında! figure > İstanbul Filarmoni Oda Orkestrası’nın şef Cem Mansur yönetiminde vereceği konser yarın çevrimiçi olarak yayımlanacak. İstanbul Filarmoni Derneği (İFD) 75. kuruluş yılını, öncülerinden büyük besteci, piyanist ve pedagog, İstanbul Şehir Orkestrası’nın kurucu şefi Cemal Reşit Rey’in (CRR) (1904-1985) adını taşıyan konser salonunda seyircisiz kutluyor. İstanbul Filarmoni Oda Orkestrası’nın şef Cem Mansur yönetiminde yarın vereceği, çevrimiçi izlenecek 75. yıl konserinde keman virtüözü Cihat Aşkın ve besteci, piyanist Aydın Karlıbel solist olarak yer alıyor.AŞKIN’A ‘ONUR ÖDÜLÜ’Aynı gün saat 20.00’de yayımlanacak olan program öncesinde konserler, konferanslar ve kurslar düzenleyerek müzik kültürümüzü geliştiren derneğin tarihçesi anlatılacak ve İFD Başkanı Atilla Tuna, “Onur Ödülü”nü dernek üyesi ve önceki başkan yardımcılarından (2016- 2018) Cihat Aşkın’a sunacak. Ardından Cemal Bey’in eserlerine daima konserlerinde yer veren, piyano uyarlamalarını yapan vefakâr öğrencisi Aydın Karlıbel, hocasının müzik tarihimizdeki önemini açıklayan bir konuşma yapacak.Konserin ilk bölümünde Aydın Karlıbel’in çalacağı C. Czerny (1791-1857), “Rondeau National Turque Op.192” ile başlayacak ve gene solo piyano olarak Cemal Reşit Rey’in Zeybek Operası’ndan “Intermezzo”, Çelebi Operası’ndan “İndim Yârin Bahçesine” türküleri ve Anadolu halk türkülerinden “Osman Paşa” seslendirilecek. Karlıbel, hocasının keman piyano ikilisi için bestelediği “Manisa Zeybeği”ni ise Cihat Aşkın ile birlikte çalacak.İkinci bölümünde İFD’nin genç müzisyenlere destek amacıyla oluşturduğu oda orkestrası eşliğinde Cihat Aşkın, Cemal Reşit Rey’in “Andante” ve “Allegro” başlıklı iki eseri seslendirecek. İFD’nin 75. yıl konseri yayımlandığı andan itibaren 1 hafta boyunca şu link’ten izlenebilecek: https://www.youtube.com/channel/UCcB4Qim__HcOKEvmQawHLGQ/featured1945’TEN GÜNÜMÜZE...İFD, 1945 yılında çoksesli müziği yaygınlaştırmak, müzikolojik araştırmalar yapmak, şehir orkestrası ve sanatçılara destek olmak, bestecileri teşvik etmek amacıyla kuruldu. Afif Tektaş, Nadir Nadi ve Cemal Reşit Rey’in öncülük yaptığı girişimler kentin ileri gelenlerini de içerisine alarak genişledi.Cemal Bey gibi önemli bir figürün derneğin sanatsal faaliyetlerini üstlenmesi derneğe hız kazandırdı. İstanbul Valisi ve belediye başkanlarından Lütfi Kırdar, açık hava tiyatrosu ve opera binasının yapılmasını sağladı.Dernek, şehir orkestrası ile birlikte Saray Sineması’nda düzenli konserler verdi. Franko Konser Bürosu vasıtası ile yurtdışından Prihoda, Thibaud, Menuhin, Ricci, Oistrakh, Abbado, Boulanger, Kempff, Fournier, Rodrigo ve Britten gibi 20. yüzyılın en büyük sanatçılarının Türkiye’ye gelmesine ön ayak oldu. Gülçin Gülan

‘Kol saati’yerine Atatürk heykeli

‘Kol saati’ yerine Atatürk heykeli figure > Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümünde geleneksel Atatürk koşusu yapılamadı ama Genelkurmay Kavşağı’ndaki tartışma yaratan saat heykeli yerine Ata’nın “Kızılca Gün” adı verilen anıtı yerleştiriliyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 101. yıldönümünde, “27 Aralık 1919 Kızılca Gün Anıtı”nın açılışını yapacak. 10 metre yüksekliğindeki anıt, Genelkurmay Kavşağı’nda, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yaptırdığı, tartışmalara konu olan “kol saati” heykelinin yerine yerleştirilecek.Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, 6 Ekim 2019’da, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Ankara Büyükşehir eski Belediye Başkanı Melih Gökçek döneminde yaptırılan ve Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan’ın, “17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuyla” gündeme gelen 700 bin dolarlık saatini çağrıştırdığı için tartışmalara konu olan “kol saati” heykelinin yerine, Atatürk’ün Ankara’ya gelişini temsil eden bir anıt yapılacağını duyurmuştu. Yavaş’ın açıklamasının ardından yeni heykel için çalışmalar başladı. Heykeltraş Aslan Başpınar’a sipariş verilen heykelin maliyeti Ankara Sanayi Odası 2. Organize Sanayi Bölgesi tarafından kaşılandı. Tasarımını ise Ankara Kulübü Derneği yaptı. Heykelin açılış töreni salgın nedeniyle temsili yapılacak ama açılışa Yavaş da katılacak.İLK KADIN MUHTAR DA ANITTAAslan Başpınar tarafından, yaklaşık 10 metre yüksekliğe ve 4,5 metre ene sahip cam elyaf takviyeli polyester malzemeden yapılan anıt, 17 figür ve bir rölyeften oluşuyor. Anıta verilen isim olan “Kızılca Gün”, Oğuz töresine göre bir devletin yıkılıp, yeni bir devletin kurulduğu ve yeni liderin seçildiği gün olarak biliniyor. Anıtın kademeli mimari formu 16 Türk devletini, anıttaki ay-yıldız ise Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ediyor. Anıtta, Atatürk başta olmak üzere, dönemin Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi, Ankara Vali Vekili Yahya Galip, Müderris Beynamlı Hoca Mustafa Efendi ve ilk kadın muhtar Satı Kadın yer alıyor. Ana figürlerin etrafında ise Ankara’nın yiğit Seymenleri, Bacı erenleri, gençler ve çocuklar ile Milli Mücadele’ye inanmış Ankaralılar bulunuyor. Başkentin yeni sembollerinden biri olacak anıt, aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük medeniyet ve imparatorluklar kurmuş Türk milletinin devletsiz kalamayacağı fikrini ve tarihsel kültürel birikimini de sembolize ediyor.‘VAROLUŞ DESTANI YAZILDI’Ankara Kent Konseyi (AKK) Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 101. yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk’ün Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerinin ardından illerden gelecek temsilcileri güvenli bir bölgede toplamak için Ankara’ya geldiğini anlattı. Yılmaz, “İşte bu kritik eşikte geçmişten bugüne birçok medeniyete ev sahipliği yapan Ankara, Mustafa Kemal Paşa ve milletin temsilcilerine maddi ve manevi her türlü desteği vermek için kucak açtı” dedi. Ankara’nın binlerce yıllık tarihinden getirdiği sorumluluğuyla Milli Mücadele’nin karargâhı olmayı hak ettiğini kaydeden Yılmaz, “Anadolu’nun ortasında, kendi kaderine terk edilmiş, unutulmuş bir bozkır şehrinde, bir milletin yeniden varoluş destanı yazıldı” dedi. Yılmaz, bu sene koronavirüs salgını nedeniyle meydanlarda, caddelerde kutlama yapamadıklarını ancak Organize Sanayi Bölgeleri’nin katkılarıyla Genelkurmay Kavşağı’na anıtını kazandırmış olmaktan gurur duyduklarını ifade etti. Yılmaz, “Ankara’nın tarihinde hiçbir olay Atatürk’ün 27 Aralık günü Ankara’ya gelişinde yaşananlar kadar milletin içinden, kalbinden, ruhundan doğmamıştır. Salgın bittiğinde Ankaralıların bayramı 27 Aralık gününü en güzel şekilde yeniden kutlamak istiyoruz” dileğini ekledi.  cumhuriyet.com.tr

Kristal Berraklığı’nın göz alan güzeli

Kristal Berraklığı’nın göz alan güzeli figure > Şu fotoğraflarda gördüğünüz onikslerin renkleri çok güzel değil mi? Hele büyüteçle baktığınızda içi başka parlıyor dışı başka, doğa ne harikalar yaratıyor! Ben çok severim böyle mor renkli doğal taşları, ametistleri! Ametistten farklılar sanki parlaklıkları farklı, derken Pera Müzesi’nde yeni açılan “Kristal Berraklığı” sergisinde Kıymet Daştan’ın standı önünde takılıp kaldım, ayrılamıyorum. Önce işin adı sandım ama hayır sanatçının adı, Daştan. Taşa bakıyorum ya. Birazdan kendisi de geliyor ve uzun uzun eserini anlatıyor, anlattıkça gözlerimiz hayretle açılıyor! Ametisti andıran mor kuvars görünümlü maddeler aslında eski CD’lermiş! Mimar Sinan Güzel Sanatlar Heykel Bölümü’nü birincilikle bitiren sanatçı Beyrut’ta bir süre kalıp oradaki müzelerde yaptığı incelemelerden esinlenmiş, araştırmaları, denemeleri derken bu çalışmayı gerçekleştirmiş. Değişik materyallerin yüksek ısıda erimesinden ortaya çıkan formların ışığı farklı biçimlerde yansıtması ve ilginç görünümleri ona geniş bir çalışma olanağı vermiş. Önlerine birer de lup koyarak bu görsel şölene davet ediyor izleyiciyi. Tabii serginin konseptiyle ilgili olarak felsefi pek çok şey anlatılıyor ama gözün gördüğüne daha ne eklemeli? Güzel, hayallere salıyor, merak uyandırıyor, göz kırpıyor. Serginin adına da pek uygun düşüyor!  Yazgülü Aldoğan

Sevilen ikili HedonutopIa 5. albümünüyayımladı:‘Hâlâpişiyoruz’

Sevilen ikili HedonutopIa 5. albümünü yayımladı: ‘Hâlâ pişiyoruz’ figure > Elektronik ritimler, melankolik melodi, çok uzaklardan ve derinden geliyormuş gibi bir vokal... Fırat Külçek ve Kerem Feyzi tarafından 2008’de İzmir’de kurulan Hedonutopia, 7 sene boyunca her yıl bir albüm diyerek çıktıkları yolda 5. albümlerini yayımladı. Üstelik, “Beyaz Durak” isimli albüm salgın nedeniyle karantina sürecinde evde kaydedildi. Teklilerin daha ön planda olduğu müzik sektöründe müzikseverlere her yıl albüm hediye eden ikiliyle konuştuk. Grup karantinada ürettikleri albüm sürecini şu sözlerle anlatıyor: “Karantina süreci başladığında Beyaz Durak’ın demolarını çalışıyorduk. Baktık evdeyiz ve her şey durmuş durumda, kendimiz neden kaydetmeyelim dedik ve albümü kaydetmeye başladık. Tabii ki herkes gibi iç hesaplaşmalarımız oldu ama üretime yönelmek iç huzurumuzu da dengeledi diyebiliriz.”Bu albüm öncekilerine nazaran sözleriyle ön planda. Nasıl ortaya çıktı? Beyaz Durak, Burhaniye Ören’deki bir otobüs durağı, Fırat’ı çocukluğundan beri çok etkilemiş bir yerdir. Yöre halkı bilir o durağı. O durakta beklemişliğimiz de çoktur, fırtınadan yağmurdan sığınmışlığımız da. Yarı ev gibi taştan bir durak. Bu albümde bir bakıma o bölgeyle olan defteri de dürüyoruz; gençliğimizden İstanbul’a kadar olan bir defter bu. Sözlere gelince, genelde sözler anlaşılmıyor gibi bir algı hep var bizde. Aslında bu dinleyicilerimize bıraktığımız oyun alanları. Bu albümde biraz da buyrun sözleri belli olan parçalarımız da var demek istedik...‘UZAKTAN AMA KOLEKTİF’Bir söyleşinizde bu albümün en güçlü albümünüz olduğunu düşündüğünüzü söylemişsiniz?Beşinci albümümüz “Beyaz Durak” prodüktörsüz salt kendi beğenimize ve içimize sinmesine özen göstererek evimizde kaydettiğimiz ilk albümümüz. Komşumuz, dostumuz ve aynı zamanda ses mühendisimiz Cansın Dugan’ın mix ve masteringini göğüslediği, pandemi armağanı niteliğinde bir albüm oldu. Yatak süngerleriyle yalıttığımız kör odamızdaki vokal kayıtları, salona kurduğumuz elektronik davul ile ritim denemeleri ve heyecanla Cansın’a ulaştırdığımız demolar ile keyifli bir süreç yaşadık. Taner Yücel okulundan öğrendiklerimizle, yıllar sonra ilk albümdeki gibi deneyselliği ve bilinmezliği hissettik.Kapak görseli için Cihan Gülbüdak’ın terasında Nazlı Erdemirel bizi ve dolunayı fotoğraflarken, Yankı Karaca Burhaniye’de beyaz durağı çekti. Ressam dostumuz Enis Malik Duran dijital ortamda kapağı oluşturdu. “Bırak Gideyim” ve “Harika”nın kliplerini Sevinj Yusifova ve Kutay Akyürek ile çekerken çocuklar gibi şendik. Her şarkı için oluşturdukları videolar da ayrıca gönlümüzü çeldi. “Meteor” klibinde Dokuzsekiz Müzik’ten Kaan Açıkgöz ve ekibi animasyon yeteneklerini konuşturdular.Bütün bu emekler, dostça, samimiyetle ve herkesin yaptığı işi gönülden sahiplenmesiyle sabahlara kadar çalışılarak gerçekleşti. Bu nedenle özel bir albüm. Salgınla birlikte içinden geçmekte olunduğu zor süreçle ilgili ne söylemek istersiniz? Belirsizlikle baş etmek güç olabiliyor. Ülkemizde sosyal devlet mekanizması tam olarak oturmadığı için çareler bireysel düzlemdeki yetersizliklerde kalıyor. Pandemiyi sağlıkla atlatıp tekrar konserlere başlamayı heyecanla bekliyoruz. cumhuriyet.com.tr

Vitrindeki Albümler

Vitrindeki Albümler figure > Hip-hop ve rap müziğimizin asosyal çocuğu Ağaçkakan (Burkay Yalnız), yıl içinde bir şarkısını internet âlemine salmıştı ama şimdi 22 şarkıdan oluşan yeni albümü “Kendiliğinden”i ikram ediyor. Şahsi hikâyelerini alışılmadık, gündelik hayatta pek karşımıza çıkmayan sözcük ve ifadelerle çarpıcı biçimde dile getiren Ağaçkakan, 2017 tarihli ilk albümü “A Naşkvit”te olduğu üzere burada da hip-hop dünyamızın sözlüğünü kalınlaştırmayı sürdürüyor. Ancak “Kendiliğinden” albümünün bazı farkları da yok değil; ilk albümü tek başına prodükte etmiş, düzenlemelerini yapmıştı Ağaçkakan, ama yenisinin prodüksiyon imzaları, aynı zamanda bu albümdeki beatlerin de sahibi olan yol arkadaşları Emiladem ile Golem. Yanı sıra birer şarkıdaki konukları Nilipek ile Can Güngör.  /Archive/2020/12/26/222825789-vitrin1-kulturmaxnrk.jpgAğaçkakan ‘Kendiliğinden’ (Sony Music)İlkine göre daha ağır bir elektronik sound var burada; doksanların ambient, indie, tekno ve break-beat etkileri taşıyan. Atmosferi ağır ve katmanlı. Yüksek bir heyecanla konsantrasyon ile hızlıca hayata geçirildiği belli. Mutlaka not düşülmeli; edebiyat referansları da çok kuvvetli. Kalabalıktaki yalnız adam yine çok uzakta pozisyon almış. Bu münasebetle ticari tarafı çokça gözetilmiş, modaya uygun hazırlanmış bir albüm değil “Kendiliğinden”. /Archive/2020/12/26/222826148-vitrin2-kulturmaxnrk.jpgFarazi & Sorgu ‘Anti-Kahraman: 90 Nesli’ (Deadly Habits Music / Venus Music / Below System Records)90BPM sadece müzikal bir oluşum değil, aynı zamanda camianın belli başlı isimlerini çatısı altında toplayan bir stüdyoydu. Farazi (Burak Demir) ve Sorgu (Hüseyin Eski) bu üretken ekibin parçasıydı. Zamanla çatı uçtu ama ikilinin dostlukları sürdü, üretim bandı hep döndü. Hip-hop sülalemizin orta kuşağından gelen bu iki iyi müzisyen, sahip oldukları kaliteyi “Anti-Kahraman: 90 Nesli” adlı yeni albümlerinde derinden hissettiriyor. İkili 10 yıllık geçmişlerinde muhtelif parçalar yapmış, 2013’te bir kısaçalar çıkarmışlardı. 12 şarkılık “Anti-Kahraman: 90 Nesli” nostaljik değil, adını doksanlar kuşağının müzikal anlayışından ve meselelerinden alıyor. Farazi’nin babasını Kent Fasıl - Sirtaki Taverna’da bir düğünde gösteren nefis kapak da bu içerikle örtüşüyor. Mista Brown, Ege Çubukçu, Da Poet, Naci Berktaş, Kamufle, Negatif, Savai, Kodes Kahra; eskisi gibi bugün de misafiri bol bir çalışma bu. Aslında buradaki parçalardan bazıları 90PBPM zamanında yapıldığı için albüm o dönemin son ürünü olarak da görülebilir. Doksanlarda büyükşehirde büyümüş insanların sorunlarına ilişkin muhasebeler toplamı niteliğindeki parça sözleri, yer yer kişisel, yer yer de toplumsal eleştiri tonları taşıyor. Sağlam albüm... Murat Beşer




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter