Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Saturday, 06.07.2025, 06:26 PM (GMT)

News - Haberler

İntikamın soyağacı

İntikamın soyağacı figure > Birbirinden bağımsız iki tarihsel trajedi; “Radyum Kızları” olarak bilinen işçilerin ve elektrik verilerek öldürülen filin trajedisi, Brooke Bolander’ın kısa romanında, tek bir hikâyede birleşiyor. /Archive/2020/11/23/193545854-ic1.jpg1900’lü yılların başında ABD’deki çeşitli fabrikalarda, karanlıkta parlayan saatlerin imalatına başlandı. Bunun başlıca sebebi cephedeki askerlerin geceleri de saatlerini bir ışık kaynağı kullanmadan ve düşmana görünmeden görebilecek olmasıydı. Bu saatlerin kadranlarına parlaklık veren boya radyum içeriyordu ve bunun sonucunda, saat boyama işinde çalışan fabrika işçilerinin birçoğu radyasyon zehirlenmesine maruz kaldı. Kimisi çalıştıkları kurumlara dava açsa da birçok kadın işçi hayatını çok büyük acılar çekerek kaybetti. İşte bu işçi kadınlar tarihe “radyum kızları” olarak geçti.Yine aynı yıllarda, Coney Adası’nda, sirklerde çalıştırılan Topsy adlı fil birkaç kişinin ölümüne sebep oldu ki bunlardan biri filin üzerinde sigara söndürmek istemişti. Bunun üzerine sirkten çıkarılan Topsy’nin halka açık bir biçimde idam edilmesine karar verildi, hem de elektrik verilerek./Archive/2020/11/23/193556917-kapakic2.jpgRADYUM KIZI REGAN VE FİLLER!Birbirinden bağımsız bu iki tarihsel trajedi, ödüllü yazar Brooke Bolander’ın Zararsız Tek Büyük Şey başlıklı kısa romanında, tek bir hikâyede birleşiyor. Üç farklı anlatıcı kısa bölümler halinde peş peşe devreye giriyor ve döngüsel bir çerçeve çiziyorlar.Bunlardan biri, “radyum kızları”ndan biri olan Regan’ın başına gelenleri okuduğumuz bölümlerden oluşuyor. Diğeri ise fillerle diplomatik ilişki kurması ve onlara radyoaktif trajediyi hatırlatan bir teklif götürmekle görevli bir bilim insanı olan Katherine’in bölümlerinden meydana geliyor.Nesilden nesile öykülerini miras bırakan fillerin dokunaklı anlatısı da ayrı, üçüncü bir izlek halinde ilerliyor. Kısacık bir kitap da olsa anlatı üç farklı ama iç içe geçen, giderek etkileyiciliği artan, bir yanıyla sert, bir yanıyla dokunaklı öykülerin kesişiminden ibaret./Archive/2020/11/23/193607370-ic3.jpgVE İNTİKAM...Brooke Bolander, tarihte gerçekten yaşanmış olayları bir noktaya kadar sadık bir şekilde birleştirdikten sonra, alternatif bir final sahneye koyuyor. Radyum kızların ve Topsy’nin - ve elbette diğer fillerin - intikamını kurguluyor. Bir de bunu yaparken hikâye anlatıcılığı hakkında bir hikâye de sunmaya çalışıyor. Üç katman birleştiğinde, bir intikamın soyağacının resmini görüyoruz adeta.Brooke Bolander Türkçede ilk defa okuduğumuz bir yazar ama yurtdışında okur kitlesini çoktan yaratmış, kendine has bir hayal gücüyle kalburüstü öykülere imza atan biri.Theodore Sturgeon Onur Ödülü Adayı olan, çeşitli öyküleriyle Hugo, Nebula, Locus gibi ödüllere de birçok kez aday gösterilen yazarın en çok ses getiren kısa romanı - kimilerine göre uzun öyküsü - Zararsız Tek Büyük Şey; Nebula En İyi Uzun Öykü Ödülü ile Locus En İyi Uzun Öykü Ödülü’ne değer görülürken, En İyi Kısa Roman dalında Britanya Fantazi Ödülü, Dünya Fantazi Ödülü ve Shirley Jackson Ödülü’ne, ayrıca Hugo En İyi Uzun Öykü Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kitap.Bu kadar ödül ve adaylığın sebebinin, metnin ustaca kurulmasında, anlatıcının döngü halinde sürekli değişmesine rağmen tadını hiç kaybetmemesinde, dildeki şiirselliğin anlaşılırlığını yitirmemesinde yattığını söyleyebiliriz ki çevirmen Çağlar Kök’ün de bunda büyük bir payı var.Zararsız Tek Büyük Şey / Brooke Bolander / Çeviren: Çağlar Kök / Çınar Yayınları / 88 s. Tolga Babanur

Diskdünya! Parodinin dağlarında...

Diskdünya! Parodinin dağlarında... figure > Diskdünya serisi, 40 yıl önce başladığı edebi yolculuğunu bugün hâlâ (hem de maalesef artık “kaptansız”) sürdürebiliyorsa, bunu hiç şüphesiz özgünlüğüne, üslubuna, büyük konuları basitçe anlatabilmesine ve zamanının çok ötesindeki mizah anlayışına borçlu. /Archive/2020/11/23/193333604-ic1.jpgFantastik edebiyat denince akla ilk gelen şeyler genellikle aynıdır: kahramanlar, büyücüler, cadılar, elfler... Uzun, edebi yıllar boyunca kodlanmış bu unsurlar, anlatıların içinde oradan oraya savrulurlar, kendilerini ya da kendilerini kendileri yapacak macerayı arar dururlar. Sonra bulurlar, dönüşürler, belki biraz ders verirler ve nihayetinde, okurlarının “kaçışlarına” yardım ve yataklık etmiş olmanın haklı gururunu yaşarlar.“Kaçış edebiyatı” tabiri, fantastik edebiyatla iç içedir.Neyse ki bu tabirin kötücül anlamları artık tedavülden kalkmış gibi. Eskiden, daha ziyade olumsuz manalar yüklenen bu tanımlama şimdilerde fantastikten bilimkurguya pek çok türün tanımsal çatısını oluşturuyor bile denebilir. Ve doğru ellerde kullanılırsa harika bir şeye de dönüşebilir: Hayal gücünü yüceltir, hemen her şeyi eleştirir; üstelik, mesajını doğrudan göze sokarak vermemesini de bilir.41 KİTABA ERİŞEN SERİBu eserlerin her biri, bu görevi kendilerine has yollarla gerçekleştirir: Kimisi yarattığı dünyanın harikalarıyla, kimisi harikulade betimlemeleriyle, kimisi baştan sona alegoriyle yapar. Diskdünya, baştan sona kahkahayla yapıyor.“Uzak, elden düşme bir boyutta, düz olsun diye tasarlanmamış bir astral düzlemde, kıvrım kıvrım yıldız sisleri dalgalandı ve aralandı...” Neredeyse 40 yıl önce başlayan ve 41 kitaba erişen fantastik Diskdünya serisinin ilk cümlesi bu.Devasa bir uzay kaplumbağasının kabuğundaki dört filin sırtında dönen, tamamen büyüyle işleyen, tepsi kadar düz bir dünya burası. (Ama inanın, Düz Dünyacıların tüm iddialarından daha gerçekçi fizik kurallarına sahip.) Ve fantastik edebiyata dair her unsur tabii ki burada da mevcut; fakat buradakiler biraz... farklı. Klişeden fersah fersah uzaklar. Çünkü bu dünya, onlarla dalga geçmek için var.Örneğin burada da var kudretli sihirbazlar; hem de kadim bir üniversitenin yerleşkesinde, karanlık dehlizlerde. Yalnız, harekete geçebilmeleri için önce sofradan kalkmaları gerekiyor. Ya da epik kahramanlar, tıpkı tüm diğer epik kahramanlar kadar çoklar; fakat bir türlü alt edilemedikleri ve ölmedikleri için artık 90 küsur yaşındalar ve kahramanlık sektöründe emeklilik diye bir şey olmadığından, genellikle takma dişlerini taktıktan sonra dövüşüyorlar./Archive/2020/11/23/193340979-ic2.jpgMUĞLAK BİR FANTASTİK!Cadılar da var, tabii ki var. Lâkin buradaki cadılar, klasik masal cadıları gibi ille de “saf kötü” falan değiller; aksine, türün kendilerine biçtiği bu ötekileştirici kimliğe başkaldırarak çoğunlukla en erdemli rollere bürünüyorlar ve yeri geliyor, “Kadından sihirbaz olmaz!” diyen mizojinik erkeklerin ağzının payını fallik bir asa ile veriyorlar. Yani fantastik unsurlar, Diskdünya’ya gelince biraz muğlaklaşıyor.Sör Terry Pratchett, ki kendisi pek çok edebiyatsevere göre hakiki bir şövalyedir, 1983’te serinin ilk kitabı Büyünün Rengi’ni yazdığında aslında tek amacı biraz eğlenmekti. Kendisi söylüyor bunu. “80’li yıllarda bir sürü kötü fantezi ürünü vardı,” diyor, “kara lordlar falan etrafta gani ganiydi. Bu konuyu ele alıp biraz eğlenme zamanının geldiğini düşünmüştüm...” Fakat sonra, kitaplarının hayli beğenildiğini görüyor ve devamını yazıyor. Zamanla, bu parodileştirme işinde iyice yetkinleşiyor da. Ve salt güldürmekten öteye geçerek, Hiciv Kasrı’nın kapılarını çalıyor.TEK CÜMLEDE POLİTİK MESAJBöylece seri giderek büyüyor, büyü ise yer yer işin içinden çıkıyor. Diskdünya kendisini ve amacını aşarken fantastik unsurlar ikincil planda kalmaya başlıyor. İşte tam da bu noktada devreye yeni karakterler, olaylar ve hikâyeler giriyor.Kocaman bir dünya burası ne de olsa: Üstünde tıpkı bizim Küredünya’mızdaki gibi dağlar, ovalar, şehirler, köyler, pislik içinde mahalleler, zenginler ve fakirler, üçkâğıtçı işportacılar, türcülük kurbanı ötekiler, yargı dağıtan adaletsizler, hiç yoluna giden Niyaziler; kısacası insana dair her şey var.Pratchett bu damarı ustalıkla yakalıyor ve kitaplar ilerledikçe objektifini geniş açıya kaydırıyor. Ama yeri geldiğinde, teleskop kullanmayı da ihmal etmiyor: Tek bir cümlede bile, ölesiye politik bir mesaj vermeyi başarıyor./Archive/2020/11/23/193349168-kapakic3.jpgMİZAH HER ZAMAN BAŞROLDEFakat unutulmaması gereken mühim bir nokta var burada: Pratchett’ın edebiyatında, başrolde her zaman mizah duruyor. Öyle “büyük” aforizmalarla, iddialı felsefi çıkarımlarla veya kapsamlı toplumsal eleştirilerle falan uğraşmıyor Pratchett, zira onlarla bile dalga geçiyor. Yani hayatı fazla ciddiye almadan, hayatı son derece ciddiye alıyor.Tuhaf aslında... Yaşamayı ve yazmayı bu kadar seven, ciddiye alan birini erkenden, hem de sözcükleri bile unutturan bir hastalık yüzünden kaybetmek, hayatı bu kadar ciddiye almamak gerektiğini de tekrar hatırlatıyor insana.Yine de, nispeten kısa yaşamına elliden fazla kitap, onlarca ödül, yüzlerce karakter ve milyonlarca hayran sığdırmayı başaran Pratchett için “erken gitti” demek de pek içimizden gelmiyor. Ki zaten, kendisinin de dile getirdiği gibi, “yarattığı dalgalar tümüyle yok olmadan hiç kimse bu dünyadan tam anlamıyla göçmüş sayılmıyor.”FANTASTİK EDEBİYATIN AYKIRI ŞÖVALYESİHerhangi bir türü yeniden tanımlamak herkesin harcı değil, ama fantastik edebiyatın aykırı şövalyesi Pratchett, bunu başardığını on yıllar önce fazlasıyla kanıtladı. O yüzden biz fani okurlarına artık yalnızca onu okumaya devam etmek ve elbette fikirlerine kulak vermek düşüyor:“En iyi fantezi yazarları, süslü püslü hokus pokus fantezileri yazmazlar; dünyanın işleyiş kurallarını değiştirirler ve sonra bu kurallara uyarak, büyük dikkatle, mantıklı bir biçimde yazarlar. Ve artık sihirbazlar, goblinler veya büyü, kesinlikle yeterli değil. O şeyleri zaten biliyoruz.Biz artık, sihirbazların, genetik olarak değiştirilmiş ejderhalarla nasıl başa çıktıklarını ve cücelerin, gnomlara karşı gösterilen ırkçılığı nasıl yok edeceğini bilmek istiyoruz. Ve işte, yine Chesterton’a dönüyoruz: Belki de bu dünyayı anlamanın en iyi yolu, ona başka bir dünyadan bakmaktır...”(Terry Pratchett’ın hayatı, eserleri ve sanatsal düşüncelerinin devamı için, düzyazılarının derlendiği Klavye Sürçmesi’ne göz atabilirsiniz.)Diskdünya Serisi : Büyünün Rengi / Terry Pratchett / Çeviren: Niran Elçi / DeliDolu Yayınları / 240 s.Diskdünya Serisi : Fantastik Işık / Terry Pratchett / Çeviren: Niran Elçi / DeliDolu Yayınları / 240 s.Diskdünya Serisi : İlginç Zamanlar / Terry Pratchett / Çeviren: Niran Elçi / DeliDolu Yayınları / 412 s.Diskdünya Serisi : Eşit Haklar / Terry Pratchett / Çeviren: Niran Elçi / DeliDolu Yayınları / 248 s.Diskdünya Serisi : Kilden Ayaklar / Terry Pratchett / Çeviren: Niran Elçi / DeliDolu Yayınları / 384 s. Ümit Mutlu

Ençetin savaşmeydanı: Zihin!

En çetin savaş meydanı: Zihin! figure > Dünyaca ünlü Stranger Things dizisinden aşina olduğumuz beş arkadaş arasından Eleven’ın gerçeküstü güçlerinin nereden geldiği Şüpheci Zihinler’de yanıt buluyor. /Archive/2020/11/23/193034919-ic1.jpgTavanda yanıp sönen ışıklar. Tüyler ürpertici bir sessizlik. İki tarafında kapalı odaların olduğu uzun, terk edilmiş bir koridor. Bütün bunlar klasik gerilim romanlarında görmeye alıştığımız elementler olsa da bunların üstüne, 1960 sonlarının hem asi hem de huzursuz havasını ve çeşitli ilaçların kullanımıyla insanların kendimizinkinden farklı boyutlara erişimi olup olmadığını öğrenmeye çalışan deneyleri ekleyin. İşte karşınızda Şüpheci Zihinler.Stranger Things dizisi dünyanın büyük bir kısmını bir anda etkisi altına aldı ve bunun önemli bir sebebi var: Yaş sınırı diye bir kavramı yok. Fantastik ve korku türlerine dahil olduğu kısmıyla halihazırda geniş bir izleyici kitlesine hitap etse de bir kısmı da atmosferi bu denli gerçekçi ve nostaljik bir şekilde yakalıyor olmasından dolayı serinin büyüsüne kapılmış durumda.Gizli Dosyalar’da olduğu gibi bilinmezin insanda uyandırdığı tedirginliği ve Alacakaranlık Kuşağı’nın tüyler ürpertici fantastikliğinden izler taşıyan bu dizide, izlemeyi sevdiğimiz ve artık yakından aşina olduğumuz beş arkadaş arasından Eleven, geçmişi sebebiyle belki de en çok ilgi gören karakter.Dizi Eleven’ın gerçeküstü becerileri, bu güçlerini nasıl elde ettiği ve bunların nereden geldiğine dair merak uyandırdıktan sonra Şüpheci Zihinler’de izleyicilerine ve şimdi de okurlarına tam olarak bunun cevabını veriyor./Archive/2020/11/23/193046059-kapakic2.jpgGİZEMLİ BİR LABORATUVAR, TEKİNSİZ BİR BİLİM İNSANIKübra Tekneci’nin çevirisiyle Epsilon Yayınevi’nden çıkan Şüpheci Zihinler’de ana karakterimiz 1969 yılında üniversiteye giden Terry Ives, ülkenin içine sürüklendiği Vietnam Savaşı’nı, verilen kayıpları, protestoları televizyon ekranından ve radyolardan pasif bir şekilde dinlemekten usanmış durumdadır. Elinden bir şey gelmiyor olmasının hüsranı içinde bir çözüm aramaya çalışırken bir gazete ilanından, kendini işe yarar hissettirecek bir iş bulur.İşte tam da burada dizi hayranlarının hemen tanıyacağı Hawkins Laboratuvar’ı devreye girer. Terry, devletin yürüttüğü MKUltra adlı gizli bir deneye para karşılığında katılmayı kabul eder. Ancak bu gizli tutulan deney, ilanda göründüğü kadar masum değildir. İşler, Terry’nin laboratuvarda, ismi tuhaf bir şekilde Sekiz olan ufak bir kızla tanışmasıyla iyice ürkütücü bir hal alır.BAŞ AŞAĞI DÜNYA...Doktor Martin Brenner’ın yürüttüğü deneylerde Terry, verilen ilaçların da etkisiyle bir değişime girer: Sekiz’in düşüncelerini duyabilmeye ve istediğinde, ürkütücü görünen ama neresi olduğunu anlamadığı bir yere âdeta ışınlanmaya başlar. Ancak bunların hepsi kendi zihninde gerçekleşmektedir. Dünyası ‘Baş Aşağı’ olmaktadır.Deneyler, kendini işlevsiz hissetmesi için bir çare değildir artık ve her şey kontrolden çıkmıştır. Terry ve çok geçmeden arkadaş olduğu diğer deneklerin yardımıyla bu deneyin ne olduğunu ve ne sebeple yapıldığını öğrenmeye karar verir. İşte sonrasında ortaya çıkanlar da doğrudan bizi Stranger Things evreninde gerçekleşenlere götürüyor. Peki Terry’nin bu denklemde nereye oturduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Nefes al. Ayçiçeği. Gökkuşağı.Stranger Things: Şüpheci Zihinler / Gwenda Bond / Çeviren: Kübra Tekneci / Epsilon Yayınevi / 320 s. Su Akaydın

Ali Babacan: Bu büyükülke sizin deneme tahtanız değil

Ali Babacan: Bu büyük ülke sizin deneme tahtanız değil figure > DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a dış politika ile ilgili açıklamalar üzerinden yüklendi. Babacan, "Bu büyük ülke, sizin 'deneme tahtanız' değil. Hele hele sizin deney laboratuvarınız hiç değil. Bu ülkenin vatandaşları kobay falan değil. Ekonomide akıl dışı bir tez uygulayın iki yılda memleketi batırın, dış politikada bir ’ Şangay Beşlisi deyin, tekrar dönün Avrupa Birliği’ne. Bedelini millet ödüyor. Dene yanıl, dış politikada dene yanıl" ifadelerini kullandı Partisinin Yalova İl Kongresinde konuşan Babacan özetle şunları söyled:BU NASIL BİR HIZLI DÜMEN KIRMA: Avrupa Birliğine, batıya her gün çatan, herkesle kavga eden kendileri değilmiş gibi 'kendimizi başka yerde değil Avrupa Birliğinde görüyoruz' dediler. Daha birkaç sene önce 'Bizi Şangay beşlisine alın, Avrupa’yı unutalım' diyen kendileri. Avrupa Birliğine 'biz yolumuza, sen yoluna' diyen kendileri. Biz ısrarla ‘dış politikada kavgayla, Eyyy nidalarıyla olmaz, ülkenin çıkarları diplomasi ile korunur’ dedik. Onlar gün aşırı kavga etmeye devam ettiler. Şimdi de çıkmışlar 'diplomasiyle, siyasetle çözülemeyecek sorunumuz olmadığını düşünüyoruz' diyorlar. Arkadaşlar ne oluyor ya? Başımız döndü. Bu nasıl hızlı bir U dönüşü. Bu nasıl bir hızlı dümen kırma. Öyle o kadar kolay değil. Her türlü yanlışı yap, ülkeyi zarara sok ondan sonra U dönüşü yap, yeni dönem başlatıyoruz de. Bu kadar ucuz değil bu iş.BU ÜLKE DENEME TAHTANIZ DEĞİL: Bu büyük ülke, sizin 'deneme tahtanız' değil. Hele hele sizin deney laboratuvarınız hiç değil. Bu ülkenin vatandaşları kobay falan değil. Ekonomide akıl dışı bir tez uygulayın iki yılda memleketi batırın, dış politikada bir ’Şangay Beşlisi deyin, tekrar dönün Avrupa Birliği’ne. Bedelini millet ödüyor. Dene yanıl, dış politikada dene yanıl.28 ŞUBATA BENZEYEN BASKI ORTAMINDAYIZ: 28 Şubat sürecinde askeri vesayetin ülkemizi soktuğu karanlığa benzeyen bir baskı ortamındayız şu an. Hatta bugün, eleştiren, muhalefet eden hemen cezaevine gönderiliyor. Şu an bakın ülkemiz adeta bir düşünce suçluları ülkesi olmuş durumda. Bugünkü iktidar, fikrini beğenmediği vatandaşı, haberini beğenmediği gazeteciyi, twitini beğenmediği öğrenciyi cezaevine atıyor. Evet, 28 Şubat karanlığında inanan insanlara zulmettiler, ama KHK gibi yargı yolunu adeta bertaraf edip çoluk çocuk açlığa mahkum bırakılmayı bu iktidar döneminde gördük. Evet, 28 Şubat karanlığında asker medyaya baskı yaptı ama, onlara muhalif basın yayınlarına devam etti. Ben iktidar partisinin kuruluş günlerine bakıyorum, basının üzerinde bu kadar baskı yoktu. Basın rahat haber yapıyordu. Biz onlarca gazetecinin sadece muhalif oldukları için cezaevine atıldığını bu iktidar döneminde gördük." ANKA

Hem janr insanıhem ciddi edebiyatçı

Hem janr insanı hem ciddi edebiyatçı figure > Bilimkurgu ve fanteziye The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli (Ayrıntı Yay.) gibi kitapları ve Earthsea / Yerdeniz (Metis Yay.) gibi dizilerle edebî derinlik ve feminist duyarlılık getiren Ursula K. Le Guin, ona “bilim-kurgu yazarı” denmesinden hoşlanmazdı. Ursula K(roeber) Le Guin, en sevdiğim yazarlardan biridir. Sadece ben fantastik âleme ilgi duyduğum, o da bu âlemin ecesi olduğu için değil, farklı türlerde de yazdığı, aynı zamanda şair ve çevirmen olduğu için. Le Guin’i severim, evet. Biraz da Yerdeniz’deki büyücüsü Ged, fantastik edebiyatın en sevdiğim karakteri olduğu için. /Archive/2020/11/23/192752109-ic1.jpgBilimkurgu ve fanteziye The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli (Ayrıntı Yay.) gibi kitapları ve Earthsea / Yerdeniz (Metis Yay.) gibi dizilerle edebî derinlik ve feminist duyarlılık getiren Ursula K. Le Guin, ona “bilim-kurgu yazarı” denmesinden hoşlanmazdı.Ursula K(roeber) Le Guin, en sevdiğim yazarlardan biridir. Sadece ben fantastik âleme ilgi duyduğum, o da bu âlemin ecesi olduğu için değil, farklı türlerde de yazdığı, aynı zamanda şair ve çevirmen olduğu için. Yaşı ilerleyip de artık roman yazmayı bıraktığı zaman bile şiir yazıyor ve böylece ruhunu ferahlatıyormuş. Zaten kendisine bilimkurgucu ya da fantastik edebiyatçı gözüyle bakılmasından hoşlanmazdı./Archive/2020/11/23/192800624-kapakic2.jpgYAZARIN HAS BÜYÜCÜSÜ GED!Le Guin’i severim, evet. Biraz da Yerdeniz’deki büyücüsü Ged, fantastik edebiyatın en sevdiğim karakteri olduğu için. Olağanüstü yetileriyle, kusurları ve eksikleriyle, ikincil karakterlerini bile unutulmaz hale getirmiş Le Guin’in en başarılı yaratısıdır. Duny - Çevikatmaca - Ged süreci bize heyecan sunar, olağanüstü Ged’e hayran kalırız. Ben bugün de hayranım. Bir de yazarının özellikle bu seride lisana ve isme verdiği öneme...Yerdeniz'de, canlı-cansız her varlığın, onun özünü tarif eden bir gerçek adı var. Bir insanın, bir şeyin, hatta bir kayanın bile, gerçek adını bilmek, onu kontrol etmek anlamına geliyor. Bu isme sahibinden başka ancak bir, iki kişi vakıf durumda. Elbette, itimada şayan kişiler. Aslında sahibi de başlangıçta adını bilmez. Gerçek adı ona, on üç yaşına gelince verilir. Gerçek bir isim, Gerçek Lisan'ın bir sözü; bu yüzden de ancak bu vergiye sahip biri, bir çocuğun gerçek adını bilip, ona isim verebilen biri tarafından konabilir.DEŞEN, KAVRAYAN BİR YAZARLe Guin'in sanatı ise onun hayatı, ölümü, insanı inceleyen, deşen, kavrayan bir yazar olmasında. Le Guin, lisanın gerçekliği algılamamızı nasıl biçimlendirdiğinin ne büyük önem taşıdığının da farkında. Dilin, genel anlamıyla edebiyatta bile hor görüldüğü, bir çapulcu kayıtsızlığıyla kullanıldığı günümüzde sırf bu özelliği bile ona saygı duymamıza yeter.Yazarımız 21 Ekim, 1929’da Berkeley California’da doğdu. İki antropologun, Alfred L. Kroeber ile Theodora Kracaw Kroeber’in dört çocuğunun en küçükleri ve tek kızlarıydı. Babası California Amerikan Yerlileri uzmanıydı. Annesi ise Ishi in Two Worlds / İki Dünyada İshi adlı, California’nın “son vahşi Kızılderilisi”nin hayatı ve ölümü üzerine çok beğenilen bir kitap yazmıştı. Küçük Ursula önce mitoloji kitaplarına merak sardı. Ama ergenlikte bilimkurguya merakını kaybetti çünkü “bütün hikâyeler silah ve askerlerden ibaret gibiydi. Beyaz adamlar gidip evreni fethediyordu.”/Archive/2020/11/23/192841592-ic3.jpgYAZMAYI BEŞ YAŞINDA ÖĞRENDİOna yazar olma esini veren şeyin, beş yaşında yazmayı öğrenmesi olduğunu söylüyor. Bir de annesiyle babası ne onun yazdıklarına karışmışlar ne de yazma azmini övmüşler. Ama yeteneği varsa çok sıkı çalışması gerektiğine inanmaları, kızlarını teşvik etmiş. Ancak, üniversite çağına yaklaşırken babası, “satılabilecek bir beceri” edinmesini istemiş. “Dilleri seviyordum, ben de üniversitede Fransız ve İtalyan edebiyatı okudum,” diyor. Sonra da bunları öğretti.1953’te Paris’te, tarihçi Charles A. Le Guin’le evlendi. Evlenince, kocası yazı yazma hakkını hiç sorgulamamış. “Kocalarda ender bulunan bir haslet,” diyor Le Guin. “Genç yazarlara öğüdüm; para sahibi biriyle evlenemiyorsanız, hiç değilse yeteneklerinizi kıskanacak biriyle de evlenmeyin.” Şansına, genç yaştayken tanıdığı, yaşça büyük birkaç yazar da onu teşvik etmiş. “Sanatın şöhret için bir yarışma olduğunu düşünen yazarlardan uzak dururum.”LE GUIN’INLERİN KURALIEvliliği sayesinde yaşamayı da yazmak kadar sevmesi mümkün oldu. “Üç çocuk büyütürken yazmaya çalışmak çetin iş, ama kocam bunu sonuna kadar benimle paylaştı ve her şey yoluna girdi. Le Guinler’in Kuralı: Bir kişi iki tane tam zamanlı iş yapamaz, ama iki kişi üç tane tam zamanlı iş yapabilir, eğer dürüstçe paylaşıyorlarsa. Yazmak için fildişi kule gerektiği, bebeğin olursa kitabın olamayacağı, sanatçıların hayatın pis işlerinden bağışık olduğu iddiaları, saçmalıktan başka şey değil.”1960’ların başlarında basılmamış beş romanı vardı. Ona kollarını açacak bir pazar bulmak isteyen Ursula K. Le Guin janr kitapları yazmaya karar verdi. İyi etmiş. Böylece biz de Yerdeniz’e kavuştuk. Kendine hayali bir Orta Avrupa ülkesi buldu. Adı Orsinia’ydı. Romanını yazdı, Alfred Knopf’a gönderdi. Onun nazik geri çevirmesini de “bir nevi beğenme” olarak kabul etti.GENÇ YAZARLAR SIKIN DİŞİNİZİ! URSULA DA REDDEDİLDİ!Ama bir de red mektubu sorunu var. Bu reddin konusu olan kitap, bir süre önce 40’ıncı yıldönümü şerefine yeniden basılan The Left Hand of Darkness / Karanlığın Sol Eli’ydi. “Çok iyi kalpli bir insan olduğum için,” diyor, “Editörün ve yayınevinin adını vermiyorum. Ama mektuptan söz ediyorum ki, kısa süre önce red mektubu almış olanlar neşelensin. Sıkın dişinizi!” Karanlığın Sol Eli, bilimkurgunun en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula’yı aldı. Genç yazarlar, sahiden de sıkın dişinizi!Le Guin, düzyazıya da hakim şiire de. Gerçekçi kurgu, bilimkurgu, fantastik, küçük çocuklar için kitaplar, genç yetişkinler için kitaplar, senaryo, deneme, vb. yazıyor. Basılmış 7 şiir kitabı, 22 romanı, 100’den fazla kısa hikâyesi var; 12 de çocuk kitabı. En beğenilen kitaplarının çoğu da hep basıldı, kitapçı raflarından hiç eksik kalmadı.DİLE ADANAN 40 YIL!İnsanın korkusunu, ölümle ilişkisini anlattığı Yerdeniz’in altı kitabı A.B.D. ve Britanya’da milyonlarca sattı. Le Guin, Roke Büyücüler Okulu’nu yarattığında, Rowling henüz 3 yaşındaymış. Ursula K. Le Guin’in ilk önemli bilimkurgu kitabı Karanlığın Sol Eli (hani editörün beğenmediği), kendi alanında çağ açıcı bir kitap sayılır. Çocuk kitaplarının arasında en beğenileni, Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan dört kitaplık Kanatlı Kediler Masalı (Catwings) dizisidir, Emma Tekir ile kanatlı dört yavrusunun maceralarını anlatır. Dört yavruya dört kitap...Bir de çevirmen olarak yazmaktan kendimi alamadığım bir şey var. LeGuin, Lao Tzu’nun Tao Te Ching’i üzerinde kırk yıl çalışmış ve büyük övgü almıştı. Doğru okudunuz, doğru yazdım: kırk yıl! Dile özen göstermek gerekir, çünkü yazar kelimelerin ne anlama geldiğine ne dediklerine, nasıl dediklerine aldıran biri olmalı. Yazarlar, kelimelerin onları hakikat ve özgürlüğe götüren yol olduğunu bilir ve onları özenle, düşünerek, korkuyla, keyifle kullanırlar. Kelimeleri iyi kullanarak ruhlarını güçlendirirler.” Kitapları okuyanların ruhlarını da... Sevin Okyay

‘Mesele hayal ve hikâye’

‘Mesele hayal ve hikâye’ figure > N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla heyecanlı bir macera. /Archive/2020/11/23/192356831-ic1.jpgHer ikisi de tecrübe ettiğimiz gerçeği bugün imkânsız görünene (yahut hiç mümkün olmayana) doğru bükerek hayali dünyalar yaratmasına rağmen, fantastik ile bilimkurguyu sanki iki ayrı türmüş gibi anmak yaygın. Bu ayrım, ruhani olan ile akli olan arasındaki (yine tartışılır) ayrımdan besleniyor gibi görünmekte.Halbuki her iki türde de başyapıtlara imza atan Ursula K. Le Guin, bir mülakatında, kitaplarının yasaklanmasıyla ilgili bir soruya verdiği yanıtta bu ayrımı reddedip, hayalin en mühim işlevini vurgular: “Kitaplarım sadece hayali - bilimkurgu, fantastik ne derseniz deyin - oldukları için yasaklandı. Hayalgücü tehlikeli kabul edilir ve kesinlikle öyle. Zira hayalgücü bağnazlık ve dogmanın tam olarak düşmanıdır.”Ve mütevaffa yazar Gecenin Dili: Fantastik ve Bilimkurgu Üzerine Denemeler kitabında şunu ekler: “Hayal edebiyatı dünyanızı, diğer insanları, kendi hislerinizi ve kaderinizi kavrama yetinizi keskinleştirir.”YANSIMALAR...Demek ki mesele bir yerden bir yere moleküler ışınlanma yahut büyüyle yollanmanın arasındaki fark değildir. Mesele hayaldir; o hayal üzerinden kurulan, bugünün (bugünün mekânının, insanının, toplumsal düzeninin) yansıması, eleştirisi ve yeniden inşasının teşviki olan hikâyedir.Ursula K. Le Guin’in Karanlığın Sol Eli’ndeki cinsiyetlerarası geçişlilik (bilimsel? fantastik?) ve ele aldığı müthiş dostluk/aşk hikâyesi tam da bu tahayyülle mümkün olur.Nazi işgalini, soykırımı, Stalinist baskı dönemini ve akabindeki sözde ifade hürriyetine sahip Polonya’yı yaşayan Stanislaw Lem, modern bilim ile hümanist ahlakı uzlaştırmaya çalışan, parodiyi sansürden kaçış yolu olarak kullanan, felsefe ve dilbilime esin kaynağı olacak onlarca bilimkurgu esere böylelikle imza atar.Yahut Douglas Adams, beş parasız genç bir otostopçu olarak Almanya’da bir tarlada uzanmış yıldızları izlerken tuhaf, gündeliği sorgulayan, insani ve mizah dolu o yolculuğu, Otostopçunun Galaksi Rehberi’ni hayal edip, akabinde yazabilir./Archive/2020/11/23/192407988-kapakic2.jpgTÜRLERARASI GEÇİŞDönem dönem özgün örnekler ortaya çıksa da, genel olarak ülkemizde fantastik ve bilimkurgu, ister istemez ithal edebi aygıtlarla, türün Batılı örneklerinden alışılageldik konu modülleriyle, biraz tepeden inmeci bir şekilde gösterebiliyor kendini. Türkçede de elbette - henüz evrensele mal olamasa da - bu hayal edebiyatının (‘gerçekçi’ olmayan mekân ve anlatı vasıtasıyla gerçekle hesaplaşmanın, onu tahkik ve tahrif etmenin) örnekleri mevcut.Alfa olarak, bu örneklerin daha da çoğalması arzusuyla, türlerarası geçişliliği ve yeni soluğuyla bizi çok heyecanladıran bir kitabı, N. Can Kantarcı imzalı Tepemizdeki Gölge’yi nisan ayında okuyucuyla buluşturacağız.Tuhaf, mizahi bir gündelik yaşam bilimkurgusu diye tanımlanabilecek Tepemizdeki Gölge, kendisiyle içten içe pek kıvanan, yazar olmakla kafayı bozmuş, orta/orta-üst sınıf, Beyaz Türk bir adamın, yani Mehmet Kunduracı’nın “mükemmel” bir kadınla tanışmasıyla kendini yavaş yavaş baba mesleği ayakkabıcılığı yaparken bulmasının ve ardından işlerin beklenmedik şekilde ‘büyümesi’nin hikâyesini, kısa “terapi” seansları formatında anlatıyor./Archive/2020/11/23/192417612-ic3.jpgVE YAZAR BİLİMKURGUSAL ORTAMLA ÇARPIŞIR!Tepemizdeki Gölge’ye gölgesini muzipçe düşüren isimler arasında Haruki Murakami, Philip Roth, Italo Svevo, Kurt Vonnegut ve Alan Moore sayılabilir. 2002’den bu yana çevirmenlik, editörlük, senaristlik ve yazarlıkla uğraşan N. Can Kantarcı’yı okurlar Nick Hornby, Jack Kerouac, Alan Moore, Philip Roth, Hubert Selby Jr. gibi yazarların eserlerinden yaptığı çeviriler ve Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi üzerine yazarla ortak bir çalışmayla gerçekleştirdiği Hatıraların Masumiyeti adlı kitaptan hatırlayabilirler.Tepemizdeki Gölge’ye dair bu ilk duyurunun son sözlerini yazarımıza bırakıyor ve onun ilhamı, hikâyesi ve saiklerini okura sunuyoruz:“Son zamanlarda biraz fazla sakız edilen bilimkurgu öğelerini nasıl bizden kılarım diye çıktım yola. Aklımda hep bir yazmayı başaramayan yazar hikâyesi vardı. Ama bu yüzyıllardır anlatılagelen hikâyeyi kendime ait kılmak istiyordum. Bu noktada devreye fantastik ve bilimkurgu arasında seyreden bir tahayyülün girmesi zorunlu oldu.Bizim yazmayı başaramayan yazarı bilimkurgusal bir ortamla nasıl çarpıştırırım ve bu çarpışmanın sonucunda ortaya ne çıkabilir diye düşünmeye başladım. Ve ister istemez, bu çarpışmanın ciddi sonuçları bir o kadar da komedi doğurdu. Bu komedinin de illa UFO’ya taş atan köylü hiyeroglifi şeklinde tezahür etmesini istemiyordum elbette…Kahramancığımız Mehmet Kunduracı sadece görmek istediğini gören, çok açık zihinli olduğunu zannetse de pek çok önyargıyla yüklü olduğunu fark edemeyen, bu ülkede sanat icra ederek geçinmek ile bir işte dikiş tutturmanın sorumluluk ve beklentisi arasında kafası karışmış ve karışmaya devam eden bir tip.Pek çok Türk erkeği gibi kadınlarla çoğu zaman sadece bir arzu nesnesi olarak ilişki kurabiliyor, kendi isteklerini tatmin etmek ve karşısındakine aktarmaya kalkmak dışında bir ilişki tahayyül edemiyor. İlginçtir ki, Mehmet’in dünyayla arasındaki ilişki de bundan pek farklı değil. Tam da bu yüzden, başına gelmedik kalmıyor.”Tepemizdeki Gölge / N. Can Kantarcı / Alfa Yayıncılık Seçkin Erdi

Okulöncesinde yüz yüze eğitim yargıya taşındı

Okul öncesinde yüz yüze eğitim yargıya taşındı figure > Eğitim-Sen okul öncesi öğretmenlerin koronavirüs pandemisinde yüz yüze eğitme devam etme kararını yargıya taşıdı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu işleminin iptali istemiyle Danıştay’da dava açan Eğitim-Sen, “Bakanlık işlemi okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmenlerin yaşamlarını riske atmaktır” dedi. Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’nün okul öncesi eğitimin yüz yüze devam edebileceği kararı yargıya taşındı. Eğitim-Sen, Bakanlığın bu kararının iptali istemiyle Danıştay’ya verdiği dava dilekçesinde, “Bakanlık işlemi okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğrenci ve öğretmenlerin yaşamlarını riske atmaktır. Sendikamız bu işlemin iptalini ve savunma alınmaksızın yürütmesinin durdurulmasını talep etmektedir” dedi.  cumhuriyet.com.tr

Ahmet Davutoğlu'ndan Bülent Arınç'a Kavala ve Selahattin Demirtaşyanıtı

Ahmet Davutoğlu'ndan Bülent Arınç'a Kavala ve Selahattin Demirtaş yanıtı figure > Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç'ın Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki açıklamaları için, "Tecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olarak bu görüşleri çok öncesinden zikretmesini beklerdim" dedi. Davutoğlu, siyasi nitelikli herhangi bir yargılama sürecine esastan karşı olduğunu söyledi. Davutoğlu, Muş'ta Sivil Toplum Kuruluşları ve kanaat önderleri ile bir araya geldi. Davutoğlu, gazetecilerin Bülent Arınç'ın açıklamalarını hatırlatması üzerine şöyle konuştu:"BU GÖRÜŞLERİ DAHA ÖNCEDEN ZİKRETMESİNİ BEKLERDİMTecrübeli bir siyasetçi ve devlet adamı olarak bu görüşleri çok öncesinden zikretmesini beklerdim. Muhtemeldir ki Yüksek İstişare Kurulu’nda zikretmiş olması icap eder. O Yüksek İstişare Kurulu. Sadece Cumhurbaşkanı’nın eylemlerini meşrulaştırıcı bir görüntü, bir vitrin olarak değerlendirilmemesi icap eder. Oradaki bütün hepsinde tek tek tanıdığım, devlet tecrübesine güvendiğim bütün dostlarımızın gerek o toplantılarda gerek dışarda artık gidişatın yanlışlıkları konusunda adalet ve ekonomi alanında, insan hakları alanında yaşananlar konusunda, mutlaka görüş beyan etmesi gerekir.SİYASİ NİTELİKLİ YARGILAMA SÜRECİNE KARŞIYIMGerek Demirtaş gerek Kavala dosyalarıyla ilgili ise, tutuklu yargılanmalara esastan karşıyım. Eğer bir suçlama varsa uzun süreli tutukluluk telafi edilemeyecek sonuçlar doğurur. Hukukçulara talimat verilmez. Hakimlere talimat verilmez. Bizim anlayışımız şudur; hakimler kendi vicdanlarıyla çalışırlar, savcılar dosyaları vicdanlarıyla oluştururlar. Ama maalesef Türkiye’de yürüyen bütün hukuki süreçlerde, ciddi hukuk zaafları var. O hukuk zaaflarının giderilmesi ve hukuk sisteminin gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız kılınması esastır. Siyasi nitelikli herhangi bir yargılama sürecine esastan karşıyım." cumhuriyet.com.tr

Fahrettin Koca'dan 'yerli aşı' açıklaması

Fahrettin Koca'dan 'yerli aşı' açıklaması figure > Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yerli koronavirüs (Covid-19) aşısına ilişkin açıklamalarda bulundu. Koca, ''TÜSEB desteğiyle Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen Covid-19 aşısının Faz-1 çalışmasında 44 gönüllüye aşı uygulandı. Şu ana kadar ciddi bir yan etki görülmedi'' ifadelerini kullandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yerli koronavirüs (Covid-19) aşısına ilişkin sosyal medya hesabından açıklamalarda bulundu. Koca, şu ifadeleri kullandı:''TÜSEB desteğiyle Erciyes Üniversitesi’nde geliştirilen Covid-19 aşısının Faz-1 çalışmasında 44 gönüllüye aşı uygulandı. Şu ana kadar ciddi bir yan etki görülmedi. İkinci doz aşılama 26 Kasım-14 Aralık tarihleri arasında yapılacak. Güzel haberlerini vereceğim 15 aşı adayı daha var.''/Archive/2020/11/23/185818579-koca-tweet.jpg cumhuriyet.com.tr

Unutulmuşbir klasik: 'ElfdiyarıKralı’nın Kızı'

Unutulmuş bir klasik: 'Elfdiyarı Kralı’nın Kızı' figure > İthaki Yayınları’nın on kitaplık mini serisi “Unutulmuş Fantastik Klasikler”den yayımlanan ve Klasik fantastik edebiyatın doğum ânına şahit olmak isteyenlerin kaçırmaması önerilen kitabında Dunsany; “bir Elf ile bir insanın umutsuz birlikteliği” temasını incelikle işliyor. /Archive/2020/11/23/192113256-ic1.jpgİthaki Yayınları on kitaplık bir mini seri olan “Unutulmuş Fantastik Klasikler”e Elfdiyarı Kralı’nın Kızı ile devam ediyor. Britanyalı yazar Edward John Moreton Drax Plunkett, henüz edebiyat dünyasında “fantazi edebiyatı” diye bir kavram yokken 1905 ile 1919 arasında fantazi öyküleri kaleme almış ve dönemin en iyi yazarlarından biri olarak ün salmıştı. Kendisinden sonra gelen Neil Gaiman, Arthur C. Clarke, Gene Wolfe, H.P. Lovecraft ve J. R. R. Tolkien (özellikle Silmarillion’ı yazma aşamasında) gibi yazarları derinden etkileyen Dunsany’nin en ünlü eseriyse Elfdiyarı Kralı’nın Kızı.Hikâye, Erl lordunun halkının oluşturduğu meclisin artık “bir büyü lordu” tarafından yönetilmek istediğini söylemesiyle oğlu Alveric’i, Elfdiyarı Kralı’nın kızını getirmesi için Elf topraklarına yollamasıyla başlıyor./Archive/2020/11/23/192122506-ic2.jpgSONSUZU KADAR MUTLU YAŞAMAK MI?Bir cadının Elf kılıçlarına karşı koyabilsin diye yaptığı büyülü kılıcı kemerine takıp Elf topraklarına yollanan Alveric, zamanın normal dünyadan katbekat yavaş aktığı topraklarda prensesi bulmak ve gönlünü almak için mücadele eder. Büyülü kılıcının gücüyle Elf muhafızları yener ve prenses de onunla birlikte gelmek isteyince birlikte Alveric’in memleketine dönerler.Normalde günümüz fantastik eserlerinde hikâye burada sona erer genelde. “Sonsuza kadar mutlu” yaşarlar. Fakat Elfdiyarı Kralı’nın Kızı günümüzden doksan altı yıl önce yazılmasına rağmen farklı bir yol izliyor. Mutlu mesut eve dönüyorlar, evet; fakat insanları, havası, canlıları ve hatta “zamanı” dahi farklı olan bir diyardan gelen Elf prensesi, insanlar arasında, insanların toprağında ve onların hızlı geçen “zamanı”nda yaşayabilecek miydi?Aslında birçok okur bu tarz fantastik kitapların mutlu sonuna geldiğinde bu soruyu soruyor olsa gerek. “Peki ya şimdi ne olacak?” Ed Brubaker’ın Incognito adlı çizgi romanda işlediği konuyla bir paralellik bile bulunabilir hatta bu tarz hikâyelerde. “Süper kahramanlığımızı yaptık, kötü adamdan dünyayı kurtardık, peki şimdi ne yapacağız?”İşte, Lord Dunsany daha çok bu konu üzerine eğiliyor ve okurların Tolkien’in eserlerinde (örneğin Beren ile Luthien) genellikle görmeye alışık olduğu “bir Elf ile bir insanın umutsuz birlikteliği” temasını incelikle işliyor./Archive/2020/11/23/192132662-ic3.jpgEDEBİYATTA KENDİNE AİT BİR KRALLIK YARATTIBabil Kitaplığı’nda Dunsany’nin Yann’ın Ülkesi eserine de yer veren ünlü yazar Jorge Luis Broges, Dunsany için “Lord Dunsany, edebiyatta kendine ait bir krallık yarattı,” diyor ve bu söz belki de fantastik edebiyatın en önemli öncülerinden olan Dunsany adına bugüne (2020’ye) kadar söylenmiş en doğru söz olabilir.Çünkü yüzden fazla esere hayat veren Dunsany’nin arkasında bıraktığı krallığın engin topraklarını George Martin, J. R. R. Tolkien ve Robert E. Howard gibi usta isimler daha da genişlettiler, birçok kıtada toprağı bulunan bir krallık oldu bu adeta. Ve 18. Dunsany Baronu’nun kurduğu bu krallık birçok medeniyete ve efsaneye yol verdi.Elfdiyarı Kralı’nın Kızı, klasik fantastik edebiyatın doğum ânına şahit olmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir mücevher.Elfdiyarı Kralı’nın Kızı / Lord Dunsany / Çeviren: Cihan Karamancı / İthaki Yayınları / 224 s. Ömer Ezer

Bülent Arınç'tan Erdoğan'ın sözlerinin ardından 'istifa' açıklaması

Bülent Arınç'tan Erdoğan'ın sözlerinin ardından 'istifa' açıklaması figure > Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyesi Bülent Arınç, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisiyle ilgili açıklamalarına yanıt verdi. Arınç, ''Ben duygusal bir insanım. Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı'' ifadelerini kullandı. Arınç, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala'nın tutukluluğu hakkında, ''Belki şunu konuşmuşlardır diyerek, bu iddianameleri okuyarak isyan etmiştim. Çocuk bile yazmaz demiştim, cübbeyi bile giyesim gelmişti.. Kavala’nın tutuklu kalmasına hayret ediyorum, Demirtaş’ın da tahliyesi olabilir'' ifadelerini kullandı.Erdoğan, “Son günlerde bizimle asla ilgisi olmayan kimi bireysel açıklamalar ile reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz. Velev ki geçmişte birlikte çalışmış olsak bile, hiç kimsenin şahsi ifadeleri cumhurbaşkanı ile hükümetimiz ile partimiz ile ilişkili hale getirilemez" dedi.Erdoğan'ın bu çıkışının ardından istifa edeceği iddia edilen Bülent Arınç, Posta gazetesi yazarı Murat Çelik'e açıklamalarda bulundu.Arınç, şu ifadeleri kullandı: - Ben duygusal bir insanım. Dünkü konuşma beni çok rencide etti. Sayın Cumhurbaşkanı çok ağır bir konuşma yaptı.- İstifa ettiğim yönünde bazı söylentiler çıkmış ama şu an için bu doğru değil.2.) Bülent Arınç:- Ben başkaları gibi Twitter’dan, Instagram’dan istifa etmem.- Oluşan durumla ilgili, Sn. Cumhurbaşkanı ile bizzat görüşmeyi bekliyorum.3.) Bülent Arınç:- Sn. Cumhurbaşkanı bugün İstanbul’daymış. Programı yoğun. Dolayısıyla bugün görüşemedim. Sanırım yarın Ankara’da olacak ve görüşebiliriz diye düşünüyorum.- Kendisiyle görüştükten sonra gereken neyse onu yapacağım.4.) Bülent Arınç:- Gelişen şartlar altında o konuşmayı yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu kendisinden dinlemek isterim.- Kendisinden dinledikten sonra, "O konuşmanın muhatabı bendim. Bu durumda buyurun istifa mektubumu” diyebilirim.5.) Bülent Arınç:- Benim üzerimden hem Sayın Cumhurbaşkanımız’ın hem de Yüksek İstişare Kurulu’nun (YİK) yıpratılmasına izin vermem. Bana yakışmaz.6.) Bülent Arınç:- Daha önce de bazı açıklamalarım üzerine “Bunları söyleyen birinin YİK’te ne işi var” türünden yorumlar yapanlar oldu. Oysa benim yapacak daha çok işim var.- Ama öyle bir noktaya gelir ki bazen, orada kalmaktansa gitmek daha yerinde olur.7.) Bülent Arınç'a sordum:- Görünen o ki, Cumhurbaşkanı görüşmeniz istifanızla sonuçlanacak. Peki sadece Cumhurbaşkanlığı YİK üyeliğinden mi ayrılacaksınız, yoksa AK Parti'den de istifanız söz konusu mu?Arınç:- Elbette sadece YİK’ten. Partiden neden istifa edeyim? cumhuriyet.com.tr

Türkiye'nin ilk görme engelli müzik profesörüÖnder Kütahyalıyaşamınıyitirdi

Türkiye'nin ilk görme engelli müzik profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi figure > Türkiye'nin ilk görme engelli Profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi. İzmir Devlet Konservatuarı’nda müzik ve keman dersleri veren Kütahyalı, aynı zamanda konservatuvara girmeyi hak kazanan üç görme engelli öğrenciden birisiydi. Türkiye'nin ilk görme engelli Profesörü Önder Kütahyalı yaşamını yitirdi. İzmir Devlet Konservatuarı’nda müzik ve keman dersleri veren Kütahyalı, aynı zamanda konservatuvara girmeyi hak kazanan üç görme engelli öğrenciden birisiydi. Uzun zamandır hastanede KOAH tedavisi gören Prof. Dr. Önder Kütahyalı bu sabah yaşamını yitirdi. Kütahyalı'nın öğrencilerinden Numan Pekdemir, "Onu İzmir Devlet Konservatuvarı’nda tanıdım. Önder hocadan müzik tarihi, keman ve form derslerini aldık. Öğrencileri tarafından çok sevilen biriydi. Ben mezun olduktan sonra da birlikteydik. Gözümüzde filozof gibiydi. Görme engeli olmasına rağmen kendisini çok geliştirmişti. Provalardan önce partisini ezberler sahneye öyle çıkardı. Kendisi şu anki İzmir Senfoni ve Operasının temeli olan İzmir Filarmoni Orkestrasının kurucularındır” diye konuştu.ÖNDER KÜTAHYALI KİMDİR?Önder Kütahyalı, 16 Mayıs 1936’da Tire’de doğdu. Bebekliğinde geçirdiği hastalık nedeniyle görme duyusunu yitirdi. 1952 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nı kazandı. 1958 yılında ‘Keman Asistanı’ olarak İzmir Devlet Konservatuarında Form Bilgisi, Opera ve Bale Tarihi, Çalgı Bilgisi ve Tarihi dersleri verdi. Önder Kütahyalı 1987'de Doçent, 1999’daysa Profesör unvanını aldı. Beş yıl Profesör olarak çalıştıktan sonra Nisan 2004’te Dokuz Eylül Üniversitesi'nden emekli oldu. Kütahyalı, 2003 yılından bu yana “Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı Derneği’nin” kurucu üyesi ide. Cumhuriyet gazetesinde müzik eleştirileriyle ilgili köşe yazarlığı da yapan Kütahyalı, evli ve 2 çocuk babası. ANKA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter