News - Haberler
ABD'nin Teksas eyaletinde tarihi kar fırtınası, milyonlarca kişiyi elektriksiz bıraktı
ABD'nin Teksas eyaletinde, tarihi bir kar fırtınası yaşanıyor. Reuters haber ajansına göre, soğuk ve kar ile ilişkili olaylar edeniyle en az 21 kişi hayatını kaybetti, milyonlarca kişi elektrik kesintileri ile mücadele ediyor.Habere Gitmek için TıklayınYunanistan'da bir kişi aşılandıktan 8 dakika sonraöldü
Yunanistan'da bir kişi aşılandıktan 8 dakika sonra öldü Girit Adası'ndaki Heraklion Hastane Üniversitesi’nde, 85 yaşındaki bir kişinin, Kovid-19 aşısını yaptıktan 8 dakika sonra hayatını kaybettiği bildirildi. ERT televizyonunun aktardığına göre, Yunanistan'ın Girit Adası'nda yaşlı bir adam aşılandıktan sonra bekleme odasında oturuyorken aniden düştü. Doktorlar hemen müdahale etti ancak adam, yoğun bakıma ulaşamadan hayatını kaybetti.İlk değerlendirme, ölümün aşılama ve alerjik anafilaktik şok ile bağlantılı olmayan diğer nedenlerden meydana geldiğini ortaya koydu.Bunun, ani bir ölüm olduğunu ve aşılamaya denk geldiğini söyleyen doktorlar, bilimsel bakış açısından ölümün herhangi bir aşılamayı takip etmediğini kaydetti.Doktorlar, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için acil adli tıp muayenesi talep etti.Yunanistan'da, 27 Aralık’ta başlayan aşılama programı kapsamında, her gün 20 binden fazla aşı yapılıyor. Bu ülkede Pfizer/BioNTech, Moderna ve AstraZeneca aşıları kullanılıyor. AstraZeneca aşısı sadece 60 ilâ 64 yaş arası vatandaşlara yapılıyor. cumhuriyet.com.trGüney'e kaçmayıbaşaran Kuzey Koreliler neler yaşıyor?
Güney'e kaçmayı başaran Kuzey Koreliler neler yaşıyor? Kuzey Kore'den kaçarak, Güney Kore'e sığınmayı başaranları burada yepyeni bir hayat bekliyor. Birçok konuda uyum sağlamakla zorlanan bu sığınmacılar neler yaşıyor, hangi zorluklarla karşılaşıyor? Getty ImagesKim Ji-young, Mart 2013'te 31 yaşındayken Kuzey Kore'den zorlu bir serüvenle kaçarak Güney Kore'ye ulaşmasını "bir rüya gibi" sözleriyle tarif ediyor.Ancak kısa sürede annesi ve üç kuzeniyle birlikte refah düzeyi daha yüksek olan Güney Kore'ye ulaşmanın sevincinin yerini zorlu bir uyum süreci aldı.Yeni yaşamları her gün yeni zorlukları beraberinde getiriyordu. Aile bu yeni ülkede kimseyi tanımıyordu.Kim, "Pek çok kültürel fark vardı... Her şeye sıfırdan başlamak zorunda kaldık" diyor.Kim, dünyaya kapalı bir diktatörlük olan Kuzey Kore'deki yaşamından kaçmayı başaran binlerce sığınmacıdan biri. Ancak kaçmayı başarabilenler için Güney'de hayat yeniden başlıyordu.Birçoğu için bankamatik kartı kullanmak, halkın oylarıyla seçilen bir hükümetin nasıl çalıştığını anlamak ve yüksek teknolojiye sahip demokratik bir toplumda yaşamak sıfırdan öğrenilmesi gereken şeyler.GÜNEY'E ULAŞANLAR NELER YAŞIYOR?Sığınmacılar, Güney'e vardıkları anda ilk olarak bir soruşturmaya tabi tutuluyor ve istihbarat teşkilatıyla görüşmelere başlıyorlar.Kuzey Kore'de Özgürlük adlı sivil toplum kuruluşunun Güney Kore Direktörü Sokeel Park, "Bu aşamadan sonra, Hanawon adı verilen Güney Kore hükümetinin idaresi altındaki yeniden yerleşim eğitim tesisinde üç ay geçiriyorlar" diyor:"Burada Güney Kore toplumu hakkında çeşitli şeyler öğrendikleri üç aylık bir eğitimden geçiyorlar. Bunlar arasında ATM'nin nasıl kullanılacağı, Güney Kore'nin modern ulaşım altyapısında nasıl seyahat edileceği ve nasıl bir iş bulunacağı gibi şeyleri öğreniyorlar. Güney Kore vatandaşlığı, demokrasi ve farklılıklar hakkında birçok konuda eğitim görüyorlar."Ayrıca sığınmacılara birçok alanda işlerine yarayabilecek kaynaklar sağlayan toplum merkezleri de bulunuyor. Bu merkezler, sığınmacıların ilk dönemlerine yönelik yoğun çalışmalar yapıyor, kendilerine cep telefonu almak, banka hesabı açmak ve yerel halkı tanıtmak gibi konularda destek veriyor.Getty ImagesHanawon'dan sonra, sığınmacılara devlete ait bir kiralık ev tesis ediliyor. Kim, kendilerine yeni evlerinde ilk günlerini rahat geçirmeleri için içinde toz çorba, pirinç, yağ ve diğer temel gıda maddelerinin olduğu bir kutunun bırakıldığını anlatıyor.Ayrıca bu dönemde bir danışman ya da halihazırda Güney Kore'ye yerleşmiş bir başka sığınmacı, evi temizlemek gibi konularda destek sağlıyor:Kim, "Bundan sonra artık kendi ayaklarınızın üstünde durmanız gerekiyor" diyor.KUZEY'DEN GELENLERİ KİM İZLİYOR?Güney Kore'ye yerleşen Kuzey Korelilere göz kulak olan bir de polis memuru atanıyor. Kuzey Kore'de Özgürlük'ten Park, "Bu kişiyi, ara sıra gelip hal hatır soran yerli bir polis memuru olarak düşünebilirsiniz" diyor:"Bazen arkadaş da olurlar. Genellikle bu polis, baba figürü olabilecek daha yaşlı memurlardan seçilir. Sanki bir sosyal hizmet gibi, arada hal hatır sormak gibi bir rolleri olur."Bazı durumlarda polis memurları yardım dernekleri ve kiliselerle de birlikte çalışıyor.Park, akıl sağlığı konusunda bazı danışmanlık hizmetlerinin mevcut olduğunu ancak bunun iyileştirilmesi gereken bir alan olduğunu söylüyor. Bu konu, 2019'da Kuzey Kore'den kaçarak gelen Han Sung-ok ve oğlunun Seul'deki bir apartman dairesinde ölü bulunmasıyla gündeme geldi. Han ve oğlunun açlıktan öldükleri düşünülüyor. Komşuları, Han'ın son dönemlerde dalgın ve kaygı içerisinde olduğunu söylüyordu.Pek çok sığınmacı büyük travmaları da beraberinde getiriyor. Ancak yardım alabileceklerinin ya da nereden alabileceklerinin de pek farkında olmuyorlar. Güney Kore'deki Kuzey Koreli mültecilerle yapılan bir ankete göre, yaklaşık yüzde 15'i intihara meyilli olduğunu itiraf etti. Bu, yüzde 10 olan Güney Kore ortalamasından daha yüksek.Park, "Akıl sağlığına kavuşabilmek için insanların bunları tanımlayabilmesi, yardım isteyebilmesi ve yardım istemenin uygun olduğunu düşünebilmesi gerekir, bunun için de sosyal değişim ve farkındalık gerekir" diyor.Kuzey Kore analisti Fyodor Tertitsky, Güney Kore'deki yaşamın mülteciler için yalnızlaştırıcı olabileceğini söylüyor.Tertisky, bunun nedeninin yalnızca çok farklı bir topluma girmeleri olmadığını, o toplumdaki birçokları tarafından da "diğerleri" olarak görülmeleri olduğunu belirtiyor:"Bir hain olarak görüldüğünüz için memleketinize dönemiyorsunuz, ailenizden, arkadaşlarınızdan ve çevrenizden tamamen kopuyorsunuz. Özellikle de memleketinizi terk etmek zorunda kaldıysanız, bu oldukça travmatik bir deneyim."Kim Ji-youngKim Ji-youngKARİYER SEÇENEKLERİ NELER?Güney'e ulaştıktan sonra iş bulmak zor olabilir.Kim, "Kuzey Kore ve Güney Kore'de verilen eğitim tamamen farklı ve Kuzey Korelilerin Güney Kore'de yapabileceği çok az iş var" diyor:"Sığınmacılar, yarı zamanlı iş diye bir şeyi hiç duymamışlar ve daha önce kendi başlarına hiç iş bulmamışlar. Görüşmelerde de genellikle görmezden geliniyorlar. O yüzden işleri zor"Kadınların gençken genellikle restoranlarda garsonluk yaptığını, yaşlandıkça da mutfakta yardımcı olarak çalıştığını söylüyor. Erkeklerin ise genellikle internetten satış sitelerinde siparişleri paketleme veya inşaat sektöründe iş bulduklarını belirtiyor.Kuzey Koreli sığınmacılara çalışmak, bir işte bağlı kalmak ve beceri kazanmak için teşvikler veriliyor. Güney Koreli işletmelere de bu kişileri istihdam etmeleri için destek sağlanıyor.Eğitimlerini ilerletmek isteyenler için de destek veriliyor. Sığınmacılara üniversite eğitimi; 35 yaş altındakilere de lisansüstü programlar ücretsiz sunuluyor. Ayrıca çeşitli burslar da mevcut.Sığınmacılara, bilgisayar kullanmak gibi yeni nitelikler kazanmak için kullanmak üzere maddi destek de sağlanıyor.Kuzey Kore'den 1996'da kaçan Kim Seong-min, mevcut eğitim fırsatlarını takdirle karşılıyor. Güney'e ilk geldiği dönemde temizlikçilik yaptı, daha sonra yazarlık alanında yüksek lisans yaptı. Bu eğitimi sayesinde, kamu yayıncısı KBS'de senarist olarak iş buldu.2004'te de çoğunlukla Kuzey Kore'ye yayın yapan, buradaki rejime eleştiriler yönelten radyo istasyonu Özgür Kuzey Kore Radyosu'na katıldı.AFPİLTİCA EDEN ÇOCUKLAR NELER YAPIYOR?Sığınmacıların çocukları Güney Kore okullarına ya da özellikle Kuzey Koreli çocuklara eğitim veren okullara gidiyor.Tertitsky, Kuzey Koreli çocuklara hitap eden okullarda öğrencilerin "yekpare bir geçmişe sahip çocuklarla çevrili olduğunu" söylüyor:"Buralar çok ideal kurumlar değil. Çünkü aldığınız eğitim sınırlı ve Güney Kore toplumuna da fazla maruz kalmıyorsunuz. Diğer yandan, bir Güney Kore okuluna giderseniz, çocuklar acımasız davranabiliyor. Size tepeden bakabilir. Ayrıca onlara yetişmek kolay olmuyor"Genel olarak, Kim, ortaokul, lise ve üniversitede okuyan Kuzey Koreli öğrencilerin Güney Koreli akranlarına kıyasla derslerde biraz daha geride kaldıklarını ve bazen karşılaştıkları zorluklar nedeniyle okulu bıraktıklarını söylüyor. BBC TürkçeFransa'da, tartışmalı'radikalİslamcılarla mücadele' yasa tasarısıUlusal Meclis'te onaylandı
Fransa Ulusal Meclisi, ülkede gerçekleşen cihatçı saldırıların sebebi olarak gösterilen, radikal İslamcı eğilimlerle mücadeleyi amaçlayan yasa tasarısını onayladı. Yasa tasarısının görüşmeleri devam ederken, tasarıyı İslamofobinin bir devamı olarak gören grupların da protesto eylemi vardı.Habere Gitmek için TıklayınBeykoz'da iki grup arasında silahlıçatışma: 1ölü, 1 yaralı
Beykoz'da iki grup arasında silahlı çatışma: 1 ölü, 1 yaralı Beykoz'da daha önceden aralarında husumet olduğu öğrenilen iki gurup arasında sokak ortasında silahlı çatışma çıktı. Çatışmada bir kişi hayatını kaybederken, bir kişi de yaralandı. Sokakta park halindeki araçların da zarar gördüğü çatışmadan geriye sokağa atılmış tabancalar, dolu şarjörler ve mermi kovanları kaldı. Olay saat 23.00 sıralarında Merkez Mahallesi Fevzi Paşa Caddesi üzerinde bulunan 4 katlı bir iş yerinin önünde meydana geldi. İddiaya göre buradaki binadan çıkan bir grup ile otomobil ile gelen başka bir grup arasında silahlı çatışma çıktı. Tabanca ve pompalı diye tabir edilen av tüfeklerinin kullanıldığı çatışmada 2 kişi vücutlarına isabet eden mermilerle yaralandı. Bu sırada otomobil ile gelen gurup geldikleri otomobile binerek olay yerinden uzaklaştı. Silah seslerini duyan vatandaşlar polise haber verdiBİR KİŞİ ÖLDÜ, BİR KİŞİ YARALANDIHaber verilmesi üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri yaralıları olay yerinde yaptıkları ilk müdahalenin ardından hastaneye kaldırdı. Paşabahçe Devlet Hastanesi'ne kaldırılan İbrahim Bağcı doktorların yaptığı bütün müdahalelere rağmen kurtarılmayarak hayatını kaybetti. Diğer yaralı Halit K. İse Ümraniye Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak tedavi altına alındı.ÇATIŞMADA ÖLEN KİŞİNİN KARDEŞİ SİNİR KRİZİ GEÇİRDİÇatışmayı haber alarak olay yerine gelen İbrahim Bağcı'nın ağabeyi, kardeşinin hayatını kaybettiğini öğrenince sinir krizi geçirdi. Sinir krizi geçiren ağabeyi polisler güçlükle sakinleştirdi.ÇATIŞMADAN GERİYE SOKAĞA ATILMIŞ SİLAHLAR VE DOLU ŞARJÖRLER KALDIPolis olayın meydana geldiği yerde geniş güvenlik önlemi aldı. Çatışmada kullanılan silahların ve dolu şarjörlerin sokağa atıldığı görüldü. Olay yeri inceleme ekibi çatışmanın meydana geldiği yerde inceleme yaptı. Çatışmada kullanılan silahlar ile birlikte dolu şarjörler ve mermi kovanlarını incelenmek üzere muhafaza altına aldı. Çatışma sırasında cadde üzerinde park halindeki araçlardan bazıları silahlardan çıkan mermilerle hasar gördü. Polis olayla ilgili soruşturma başlatırken, kaçan zanlıların yakalanması için geniş çaplı çalışma başlattı. DHAPerseverance: NASA'nın Mars'ta yaşam izi arayacak uzay aracının Perşembe inişyapmasıbekleniyor
Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA, uzay aracı Perseverance'ın Mars'a yumuşak iniş için "mükemmel bir hat üzerinde" yol aldığını duyurdu.Habere Gitmek için TıklayınKışaylarında maske kullanımına dikkat: Nemli maske koruyuculuğunu kaybediyor
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Kış aylarında maske kullanımına dikkat: Nemli maske koruyuculuğunu kaybediyor Alerji ve Astım Derneği Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akçay, nemlenen veya ıslanan maskelerin koruyuculuğunu tamamen kaybettiğini, bunun yanı sıra ciltte temasa bağlı egzama ve kurdeşen oluşabildiğini belirtti. /Archive/2021/2/16/171252470-nemli-maske-koruyuculugunu-kaybediyor.jpgAkçay, yaptığı yazılı açıklamada, doğru maske seçimi, maske alerjisi ve kış aylarında maske kullanımına ilişkin bilgi verdi.Kış aylarında maske kullanımı konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli konunun, özellikle yağmurlu ve kar yağışlı havalarda maskelerin ıslanması olduğuna işaret eden Akçay, şunları kaydetti:"Nemlenen veya ıslanan maskeler, koruyuculuğunu tamamen kaybeder. Yağışsız havalarda da uzun süreli kullanımda maskeler nefesimizle nemlenmektedir. Koruyuculuğunu kaybetmesinin yanı sıra nemlenen maskelerle ciltte temasa bağlı egzama ve kurdeşen oluşabilmektedir. Bu sebeplerden dolayı ıslanan veya nemlenen maskenin yeni takılmış olsa bile hemen değiştirilmesi, yağışsız havalarda ise maskenin en fazla 3 saatte bir değiştirilmesi gerekmektedir."Akçay, maskeler üretilirken birtakım işlemlerden geçtiğini ve bu işlemler sırasında kullanılan bazı kimyasalların özellikle alerjisi olan hassas çocuklarda deri döküntülerine, kaşıntıya ve kızarıklığa neden olabildiğini anlattı.Maske alerjisinin önüne geçmek için temasa bağlı alerji riski düşük, lateks, paraben, naylon, klor gibi maddeler içermeyen, TSE onaylı cerrahi maskelerin tercih edilebileceğini belirten Akçay, tercih edilecek maskenin Sağlık Bakanlığı Ürün Takip Sistemi'nde kayıtlı olup olmadığının kontrol edilmesi gerektiğini vurguladı.Akçay, Covid-19 güvenli üretim sertifikası ve TSE tip 2 ürün onaylı olan maskelerin seçilmesinin faydalı olacağını, bunun yanı sıra koruma açısından 3 katmanında da meltblown içeren maskelerin tercih edilebileceğini ifade etti. AA‘LütfiÖzkök Retrospektifi’
‘Lütfi Özkök Retrospektifi’ Eczacıbaşı Topluluğu’nun 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip fotoğraf yayıncılığı geleneğinin bir parçası olan ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nca yayımlanan Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin on birinci kitabı Lütfi Özkök Retrospektifi’nde; ömrünü fotoğrafa ve edebiyata adamış; Nâzım Hikmet Ran, Louis Aragon, Simone de Beauvoir, Jean-Paul Satre, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Özdemir Asaf gibi Türkiye ve dünyanın önde gelen sanatçılarını fotoğraflayarak Türkiye ve dünyanın önde gelen edebiyatçılarını fotoğraflayarak dünya fotoğraf dağarcığına unutulmayacak bir biçimde kazandırmış fotoğrafçı, şair ve çevirmen Lütfi Özkök’ün yapıtları ve yaşamı tüm sanatsal bütünlüğüyle sunuluyor. Tasarımı Bülent Erkmen’e ait olan, editörlüğünü Merih Akoğul’un üstlendiği çalışma, Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde sunuluyor. /Archive/2021/2/17/003246871-ic1.jpgEczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin on birinci eseri Lütfi Özkök retrospektifi, kitabevlerinde yerini aldı.Eczacıbaşı Topluluğu’nun 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip fotoğraf yayıncılığı geleneğinin bir parçası olan ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından yayımlanan seri, her yıl değerli bir fotoğraf sanatçısının retrospektif kitabını, sanatsal bütünlük içinde izleyicilere ulaştırıyor.Kitapta, fotoğrafçı, şair ve çevirmen Lütfi Özkök’ün yapıtları ve yaşamı retrospektif bakış açısıyla yer alıyor.Ömrünü fotoğrafa ve edebiyata adamış olan Lütfi Özkök, aralarında Nazım Hikmet Ran, Louis Aragon, Simone de Beauvoir, Jean-Paul Satre, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Özdemir Asaf gibi Türkiye ve dünyanın önde gelen sanatçılarını fotoğraflayarak, dünya fotoğraf dağarcığına unutulmayacak bir biçimde kazandırıyor.Konsept ve tasarımı Bülent Erkmen’e ait olan ve editörlüğünü Merih Akoğul’un üstlendiği Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin on birinci kitabı Lütfi Özkök retrospektifi, Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde yayınlandı./Archive/2021/2/17/003300668-ic2.jpgKitabın editörü Merih Akoğul, fotoğrafçılığının yanı sıra şairliğiyle de öne çıkan Lütfi Özkök’ü şöyle anlatıyor:“Fotoğraf ve şiir, teknik özellikleri ve seslendikleri alanlarıyla iki farklı sanat disiplini olmalarına rağmen,“rafine” vurgularıyla temelde birbirlerine çok benzerler. Söyleyeceklerini az ve öz söylerler. Bu iki sanatı ustalıkla bir araya getiren çok az sayıda sanatçı vardır. Sözcükleri, şiirlerinde fotoğraftan çok daha önce bir çerçeve içine alan, daha sonra da şiirlerini kurarken yaşadığı coşkuyu yüzler üzerinden fotoğraflara çeviren Lütfi Özkök, bu iki yapıyı başarıyla hayatının içine almış bir kişidir.”/Archive/2021/2/17/003333948-ic3.jpgLütfi Özkök 1923 yılında Feriköy’de doğdu. İlkokulu Feriköy 12. Okulu’nda, ortaokulu Jeanne D’Arc Koleji’nde tamamladı. 1943 yılında Viyana’ya giden Özkök, Viyana Üniversitesi’nde Germanistik öğrenimi gördüğü sırada savaş nedeniyle 1944’te Türkiye’ye döndü ve Fransız Filolojisi’ne yazıldı.Beş yıl sonra Fransa’da, Sorbonne’da Fransız Uygarlığı okuduğu sırada sınıf arkadaşı İsveçli Anne-Marie Juhlin ile evlendi ve 1950 yılında beraber İsveç’e yerleştiler./Archive/2021/2/17/003354073-ic4.jpgMaddi gelir elde ettiği ilk portresini, 1957 yılında Söderberg’in bir gazete için söyleşiye giderken fotoğrafçı olarak kendisini çağırmasıyla, Kübalı sanatçı Wifredo Lam’ı çekerek gerçekleştirdi ve böylelikle profesyonel fotoğrafçılığa adımını attı. Özkök, 1958, 1959 ve 1962 yıllarında Nazım Hikmet ile buluştu ve fotoğraflarını çekti.Elisabeth Márton’un yönetmenliğini yaptığı, Lütfi Özkök’ün hayatı, fotoğraf sanatı ve şiirleri üzerine Vindarnas Väg (Rüzgârların Yolu) adlı film, 1995 yılında Montreal Sanat Filmleri Festivali’nde ödül aldı. Özkök, İsveç Hükümeti tarafından Illis Quorum Liyakat Madalyası ile onurlandırıldı. Lütfi Özkök 2009’da Avrupa Günü’nde İsveç’te “Yılın Avrupalısı” seçildi.2010 yılında Nobel Müzesi’nde Nobel Ödülü kazanmış 35 yazarın portresinden oluşan sergisi açılan Lütfi Özkök, 2017’de, Stockholm’de hayatını kaybetti.Dünyanın en önemli yazarlarının fotoğrafını çekmesi için adeta sıraya girdiği Lütfi Özkök’ün, uzun bir aradan sonra İstanbul Modern’de 2019 yılında açılan “Lütfi Özkök: Portreler” sergisinde, Özkök’ün 1950’lerden 1990’ların sonuna uzanan bir döneme ait fotoğraflarından 24 Nobel ödüllü yazarın da aralarında bulunduğu 89 portresiyle birlikte, metin, belge ve objeleri de yer aldı.ECZACIBAŞI FOTOĞRAF SANATÇILARI DİZİSİEczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi, Eczacıbaşı Topluluğu’nun 50 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan fotoğraf yayıncılığı geleneğinin bir parçası.Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından yayımlanan ve fotoğraf yıllıkları ile başlayan gelenek, 2010 yılından itibaren ülkemizden bir fotoğraf sanatçısının retrospektif kitabını, sanatsal bütünlük içerisinde bu seri kapsamında izleyicilere ulaştırıyor.Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi kapsamında bugüne kadar, Şakir Eczacıbaşı, Ara Güler, Ozan Sağdıç, Sami Güner, Sabit Kalfagil, İzzet Keribar, Ersin Alok, Yıldız Moran, Ergun Çağatay, İbrahim Zaman ve Lütfi Özkök retrospektifleri yayımlandı.Lütfi Özkök Retrospektifi - Fotoğraf Sanatçıları Dizisi 11 / Kolektif / Eczacıbaşı Vakfı Yayınları / 272 s. Cumhuriyet Kitap EkiAmerikan edebiyatının kayıp ustasından!
Amerikan edebiyatının kayıp ustasından! Amerika’daki ırk ilişkileri üzerine yapıtlarıyla Afro-Amerikalı yazar William Melvin Kelley’in Güz Dönümü; 50’li yılların son çeyreğinde hayali bir Güney eyaletinde geçen, Tucker Caliban adlı siyahi bir çiftçinin tüm tarlasına tuz döküp ağaçlarını keserek, hayvanlarını öldürüp evini ateşe vererek ve hiçbir açıklama yapmaksızın ailesiyle birlikte eyaleti terk ederek fitilini ateşlediği, tüm siyahların bu eyaleti terk etmesine yol açan benzersiz bir göçün hikâyesi. /Archive/2021/2/17/002427766-3-.jpgAmerika’daki ırk ilişkileri üzerine yazdığı deneysel düzyazı ve taşlamalarıyla bilinen Afro-Amerikalı yazar William Melvin Kelley’in henüz 24 yaşındayken kaleme aldığı; pek de uğrak sayılmayacak bir eskici dükkânının tozlu raflarında yeniden keşfedilmeyi bekleyen Güz Dönümü’nün geçtiğimiz yıllarda bir gazeteciyle buluşması, Amerikan edebiyatı için dönüm noktalarından biriydi.Oysa Kelley, Harvard Üniversitesi’nde başarılı bir öğrenciyken yazar olma kararı alarak akademiyi terk eden, gençlik yıllarında kuşağının en yetenekli Afro-Amerikalı sanatçıları arasında anılan, William Faulkner’dan James Baldwin’e bir dizi büyük edebiyatçıyla karşılaştırılan bir isimdi.SİYAH VE BEYAZ ARASINDA...Sivil Haklar Hareketi’nin ırk ayrımcılığına karşı verdiği mücadeleyi çok çetin bir atmosferde yürüttüğü günlerde bu yakıcı konularda kalem oynatmasına ve dönemi dolayısıyla son derece ses getirmesine rağmen Kelley’in gereken ilgiyi görmemesinin ve metinlerinin zaman aşımına uğramasının birçok farklı nedeni vardı.Her şeyden önce Kelley “beyazların siyahlara dair ne düşündüğü hakkında yazan bir siyah”tı. İki taraf da birbirleri hakkındaki utanç verici düşüncelerinin derin ve karanlık sularında boğulmaktan çekiniyordu.Siyah okurlar, anlatılan kendi hikâyeleri olmasına rağmen Kelley tarafından tasvir edilen sinik beyazların zaten gündelik hayatta sürekli maruz kaldıkları utanç verici tutumlarından kesitler okumak istemezken, beyazlar Amerikan eyaletlerinin görünmez yasalarla belirlediği çerçevede riayet etmeye mecbur hissettikleri, kendilerine tanınan yabancılaştırıcı üstünlük politikalarıyla yüzleşmekten kaçınıyordu./Archive/2021/2/17/002409704-1-.jpgBENZERSİZ BİR GÖÇ!Güz Dönümü işte tam da bu atmosferde yazılan, ‘50’li yılların son çeyreğinde hayali bir Güney eyaletinde geçen, Tucker Caliban adlı siyahi bir çiftçinin tüm tarlasına tuz döküp ağaçlarını keserek, hayvanlarını öldürüp evini ateşe vererek ve hiçbir açıklama yapmaksızın ailesiyle birlikte eyaleti terk ederek fitilini ateşlediği, tüm siyahların bu eyaleti terk etmesine yol açan benzersiz bir göçün hikâyesidir.Bu göçün gerekçesi eyaletteki siyahiler için ne kadar açıksa, eyaletin beyaz sakinleri için o denli karmaşık ve anlamlandırılamazdır. Çünkü ne bu sessiz isyan ne de ardından gelen göç dalgası, şiddete başvurularak ateşlenir. Fakat beyazlar - ve doğalında okurlar - geçmişin ve bugünün adaletsizliklerini, ayrımcılığı, örtük ve açıktan sistematik şiddeti kendi vicdan terazilerinde tartmak üzere kendileriyle baş başa kalır.Güz Dönümü’nü özgün kılan tam da budur. Irkçılık meselesini yaşamı boyunca bir beyaz sorunu olarak gören Kelley, Güz Dönümü’nde siyahilerin yaşamını farklı sınıflara mensup beyazların gözünden, onların gözlemlerine dayanarak aktarır. Siyahilerin sesleri yalnızca diyaloglarda görünür, metin boyunca hiçbiri dile gelmez. Dolayısıyla okur, tüm diğer siyahlarla birlikte Tucker Caliban’ın da zihnindeki düşünce ve tasarıları doğrudan öğrenemez. Oysa kurgunun kilit noktasını tam da bu oluşturur./Archive/2021/2/17/002501860-4-.jpgKUŞAKTAN KUŞAĞA İNTİKAM DUYGUSUKelley Amerika’daki ırk ilişkilerini her boyutuyla aktarabilmek için alternatif tarih anlatılarına da başvurur. Karakterlerinin yolculuğunu, kurduğu kuşaklar arası bağlarla beslerken, “intikam” duygusunun kuşaktan kuşağa sessizce aktarıldığını ve asla sönmeyeceğini vurgular. Akıbetin ve iradenin siyahlar tarafından tekrar ele geçirilişi, kendi kaderlerini tayin hakkını kazanışları yalnızca bu hayali eyaletin beyaz sakinlerini değil, her kuşaktan okuru sarsacak ürkütücü yoğunlukta bir gerçekliğe bürünür.M. Barış Gümüşbaş’ın dilimize kazandırdığı, Ahmet Birsen editörlüğünü üstlendiği Güz Dönümü, yapıtları son yıllarda pek çok dile çevrilmiş, “Amerikan edebiyatının kayıp devi” olarak nitelendirilen Kelley’e hak ettiği değeri nihayet kazandıracak nitelikte bir ilk roman.Güz Dönümü / William Melvin Kelley / Çeviren: M. Barış Gümüşbaş / Sel Yayıncılık / 210 s. Mısra GökyıldızRouletabille, SiyahlıKadın’la yüzleşirse...
Rouletabille, Siyahlı Kadın’la yüzleşirse... Gaston Leroux’nun kapalı-oda türünün öncülerinden ve çağdaş polisiyenin başyapıtlarından biri olan Sarı Odanın Esrarı’nda tanıştığımız kahramanlar, Siyahlı Kadının Parfümü’nde yeni bir gizem perdesinin, - bu sefer daha karanlık bir perdenin - ardında tekrar bir araya geliyor. /Archive/2021/2/17/002139502-1-.jpg“En iyilerden biri…” Agatha ChristieKapalı-oda türünün öncülerinden ve çağdaş polisiyenin başyapıtlarından biri olan Sarı Odanın Esrarı’nda tanıştığımız kahramanlar, yeni bir gizem perdesinin, - bu sefer daha karanlık bir perdenin - ardında tekrar bir araya geliyor.Mathilde Stangerson ve sevgilisi Robert Darzac henüz evlenmiş ve kısa zamanda sırlarla dolup taşacak Herkül Şatosu’na yerleşmiştir. Burada, sürpriz bir şüphelinin parmağı olan esrarengiz bir vakayı aydınlatmaya çalışan muhabir dedektif Rouletabille, bir yandan kendi geçmişiyle ve anılarında önemli bir yer kaplayan Siyahlı Kadın’la da yüzleşecektir. Operadaki Hayalet’in de yazarı olan Gaston Leroux, bu romanda polisiyeyi gotik bir atmosferle ustaca kurguluyor. Siyahlı Kadının Parfümü, Sarı Odanın Esrarı’ndaki kahramanları barındırdığı gibi, bağımsız bir macera olarak okunma özelliğini de taşıyor.Siyahlı Kadının Parfümü / Gaston Leroux / Çev.: Birsel Uzma / Çınar Yay. / 368 s. Cumhuriyet Kitap EkiEriş:‘Tanık oluyormuşgibi yazmayaçalışıyorum’
Eriş: ‘Tanık oluyormuş gibi yazmaya çalışıyorum’ Mahir Ünsal Eriş altı yıl aradan sonra “Sarıyaz” ve “Kara Yarısı” adlı iki yeni öykü kitabıyla okurlarla buluştu. Eriş, aynı olayın etrafında dönen ve birbirine bağlanan sekiz öyküden oluşan “Sarıyaz”da, küçük bir kıyı şehrindeki sıradan sanılan insanların dünyalarını iki doğa olayı Kuzey Afrika kaynaklı sarı kum fırtınası ve depremle bileştirerek anlatıyor. Aşklarına, hüsranlarına, isyanlarına, hezeyanlarına, kalp yaralarına ve sokağı dillendirerek hayata tutunma çabalarına aracı oluyor. “Kara Yarısı”nda ise kimi öykülerde küçük dünyalarına, aşamadıkları içsel sınırlara veya muhitlerinin kalıplarına hapsolanların yanı sıra adli cinnet olaylarına, insanoğlunun kara yarısına, içindeki şerre kapılanları merceğe alıyor. Mahir Ünsal Eriş ile “Sarıyaz” ve “Kara Yarısı”nı konuştuk. /Archive/2021/2/17/001826176-kapakic1.jpg- “Sarıyaz”daki öykülerde kişilerinizin hal ve gidişatlarında metaforlaşan Afrika’dan gelen sarı kum fırtınası ve ardından vuran deprem ortak bir nokta. Sarıyaz’ı ilk olarak bu açıdan değerlendirir misiniz?- İnsanları en kolay biraraya getiren şeylerden birinin toplumca yaşanan ortak travmalar ve olaylar olduğunu düşünüyorum. “Sarıyaz”ı da yazarken belli bir çatının altında birbirine değen ve değerken bir yanıyla da bağımsız seyreden hikâyeler birarada olsun istedim. Afrika’dan gelen sarı kumun yarattığı ürkütücü manzaranın ve depremin kişilerde yarattığı telaş, şok, ihtiyari/gayrıihtiyari sorgulamalar öykülerde bu bağlamda buluştu. Deprem konusuna özellikle kafa yoran ve yazmayı seven biriyim. “Dünya Bu Kadar” adlı romanımda da deprem vardı. Bir hikâyeci olarak toplumsal travmaların etrafında yazmayı tercih ediyorum.- Farklı dünyaların insanlarını buluşturuyorsunuz. Ruhsal ve/veya sınıfsal ‘diptekiler’ ile ‘yüzdekiler’ ve/veya ‘güya yüzdekiler’ hayatın hırgüründe birbirine temas ediyor.- Yaşanan toplumsal bir olayın her katmana ve insana nasıl etki ettiği benim için başlı başına bir hikâye konusu. Herkes aynı depremi yaşıyor ama bambaşka bir yoğunlukta, bambaşka bir deneyim olarak yaşıyor. Hepsi hayali kişilerden oluşan bu hikâyelerde kişileri dediğiniz gibi temas ettirirken de amacım; bu yaşamların iç içe yol alabilmesi, sıradan veya sıradışı olasılıklarla gelişmesi./Archive/2021/2/17/001842098-ic2.jpgKÜÇÜK KIYAMETLER!- Güllük gülistanlık öykülerin yazarı değilsiniz.- Hayır, tam tersine insanların küçük kıyametlerini yazmayı, şen zamanlarından çok kederli, derde batmış zamanlarını anlatmayı daha ilginç buluyorum. Ümitsiz bir dil kurmamaya dikkat etmekle birlikte asıl hikâyeyi orada görüyorum.- Öykülerinizde birşeylerin ve bireylerin yavaş yavaş değişmesi dikkat çekiyor. Bu noktada süreçleri nasıl işletiyor ve genellikle nasıl yazıyorsunuz?- Öykü kişilerimi tanıyormuş gibi değil de yaşamlarına, yaşamlarının belli bir zaman dilimine okurla birlikte tanık oluyormuş gibi yazmaya çalışıyorum. Didaktik bir perspektifim yok. Öykülerimi mahallenin dedikoducusu teyzesi gibi başkalarına anlatmayı seviyorum. Bazen yargılıyorum bazen yargılamaktan uzak duruyorum, bazen taraf oluyorum.Temel motivasyonum bunları başkalarıyla paylaşmak istemem. Yoksa ‘Sana şu anda hayatının en önemli sırlarından birini vereceğim sevgili okur’ gibi bir duygum yok. Yazarken yazıyor olmaktan, yazmaktan aldığım hazzın dışında başka hiçbir şey düşünmüyorum. Bir hikâyeyi kafamın içinde haftalarca, aylarca gezdiriyorum. Ağzımdan burnumdan taşacak hale geldiğinde de nöbet geçirir gibi yazıyorum.- Öykülerin net bir finali hem var hem yok. Devam ediyor hissi veriyor.- Bizim kültürümüz kati sonlara yakın bir kültür. Kahramanların mutlu sona ulaştıktan sonra neler yaşadıklarını genelde bilmeyiz. Oysa insanı gerçek yapan, mutlu sondan sonra bununla nasıl baş edebildiği, yola nasıl devam edebildiği./Archive/2021/2/17/001853660-ic3.jpg‘ANNEMİN SESİNİ DUYARAK YAZIYORUM!- Bir torunun dilinden Çanakkale öyküsü “dedemin turnası”; çevresel, doğa ve folklorik betimlerle örülü. Söylencesel bir biçemle yazılı. Sizden izler taşıyor mu?- Özellikle Bandırma-Çanakkale öyküleri anlatan adam etiketinden kesinlikle kaçınıyorum ama nasıl ki arkeologlar bir küpü, bir testiyi bulduğu zaman toprağından onun nereye ait olduğunu çıkarıyorlarsa bu insan için de söz konusu. Bu tür öykülerimi yazarken de hep annemin sesini duyarak, hep annemin Türkçesiyle yazıyorum. Ben oranın toprağından bir küpüm, dolayısıyla bu yazdıklarıma yansıyor.- Kimi öykülerinizdeki polisiye yapısını anlatır mısınız? Aksiyonu, merak duygusunu memleketim adli olayları perdesinden seri bir dille işliyorsunuz; cinayet, tecavüz, trafik kazası, politize menfur olaylar... “burada bir sokak”, “makasçı yaşar” öykülerinizde işlediğiniz gibi çocuğa şiddet, taciz hele ki...- Polisiyeye bir yatkınlık hissediyorum evet, ama o da özellikle kurduğum bir çerçeve değil. Refleks halinde yazıyorum. Ortada bir felaket yaşanıyor ve bu da benim çığlık atma, olay yerine dikkat çekme biçimim.‘GENÇLER ÜMİTSİZ!’- Özellikle bir politik düzlem kaygısıyla hareket etmiyorsunuz.- Hayır. Elbette politik süzgecimden geçiyorlar ki sosyalist olduğumu her zaman dile getiriyorum ama özellikle politik yazayım diye uğraşmıyorum.- Konuları genelde öyle çok da nazik olmayan öykü kişileri evreninde dobra dille aktardığınızı söylesem ne der yazarı? Nazik olmayandan kastettiğim; yetişkinler hayatın gerçeklerinden nasipli, gençler gelecek kaygılarıyla haşat!- Kesinlikle. Daha diri, gerçek tipler kurgulayabilmek için insana baktığımızda ülkemizde gördüğümüz bu. Gençler dediniz; ülkemizin gençlerinin çoğu artık gelecek için kaygılanamayacak kadar ümitsiz. O derece yani. Kötüsü saçma bir tevekküle gidiyor iş. Kitabımdaki ergenler nasılsa üniversite sınavlarının sonuçları gelince elimiz mahkûm bizi bir dükkana verecekler duygusundalar.- Gençlik başlarında duman olamıyor!- Maalesef. Kara duman oluyor hatta. En gerçek kişilerim onlardır diyebilirim./Archive/2021/2/17/001906222-ic4.jpgREHA MAĞDEN VE MELİH CEVDET...- “Kara Yarısı”nda, aşk, ahlâk, sadakat konularını çok boyutlu işliyorsunuz. O söylencesel tatla yazılı olanlarda bu edebi bir yol almaya da dönüşüyor. Meselâ “istop” / “damat’ın hikâyesi” / “o akşam söyleyecektim”...- Her şey insan için diye bakıyorum; ihanet de, sadakat de, aşk da, kendi cinsinden birine aşık olmak da, kendi cinsinden ve karşı cinsten birine kapılıp istismara uğramak, dolandırılmak, evlenmek, boşanmak, terketmek de... Gerçek yaşamdan uzaklaşmamaya çalışıyorum. Başka türlüsünü zaten bilemiyorum, beceremiyorum. Benim için yazmak da, edebiyat da bu!- Melih Cevdet Anday… Reha Mağden... Onlara atfen iki öykü var...- Reha Muğden’in Murad Davman adlı bir dedektif karakteri vardı. Öykümdeki Murat Dağman karakterinin adı da ona göndermedir. Reha Mağden çok az eser verebilmiş, çok iyi bir öykücü ve gazeteciydi. Harika bir adamdı. Keşke daha çok yazabilmiş olsaydı. Birkaç isim var böyle hissettiğim; bir Yusuf Atılgan, bir Sevgi Soysal gibi. Melih Cevdet’i ise sadece bir edebiyatçı olarak değil bir Türk aydını olarak, Türk Aydınlanmasının çok önemli isimlerinden biri olarak, gazeteciliği, hocalığı, edebiyatçılığıyla, çevirmenliğiyle, radyo programı yapımcılığıyla çok başka bir yere koyuyorum. İçinde bulunduğu her türden işi hakkıyla yapmak bir tarafa aldığından daha yüksek seviyede bırakmış bir aydın. O nedenle bir öykümde onurla misafir etmek istedim.Sarıyaz / Mahir Ünsal Eriş / Can Yayınları / 136 s.Kara Yarısı / Mahir Ünsal Eriş / Can Yayınları / 144 s. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki