News - Haberler
Cumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 24 Aralık 2020 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 24 Aralık 2020 tarihli okur dayanışması ilanları figure > Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2020/12/24/044800451-ana.png24 ARALIK 2020 TARİHLİ CUMHURİYET GAZETESİ'NDE YAYIMLANAN DAYANIŞMA İLANLARI/Archive/2020/12/24/044846249-6.png/Archive/2020/12/24/044845734-3.png/Archive/2020/12/24/044845218-2.png/Archive/2020/12/24/044844749-20.png/Archive/2020/12/24/044844702-15.png/Archive/2020/12/24/044844562-21.png/Archive/2020/12/24/044844249-19.png/Archive/2020/12/24/044844187-5.png/Archive/2020/12/24/044844124-18.png/Archive/2020/12/24/044844015-17.png/Archive/2020/12/24/044843890-16.png/Archive/2020/12/24/044843765-14.png/Archive/2020/12/24/044843671-4.png/Archive/2020/12/24/044843609-13.png/Archive/2020/12/24/044843484-12.png/Archive/2020/12/24/044843390-11.png/Archive/2020/12/24/044843296-10.png/Archive/2020/12/24/044843187-9.png/Archive/2020/12/24/044843077-8.png/Archive/2020/12/24/044842906-7.png/Archive/2020/12/24/044842390-1.png cumhuriyet.com.tr2021 yılında insanlığıhangi bilimsel gelişmeler bekliyor?
2020'nin getirdiği salgın karmaşası 2021 yılında devam edecek dahi olsa bilimsel çalışmalar hem Covid üzerine hem daha pek çok alanda devam edecek. Aşı çalışmaları, tıbbi gelişmeler, iklim, uzay çalışmaları ve daha pek çok alanda bilimi yoğun bir ajanda bekliyor.Habere Gitmek için TıklayınKoronavirüs salgını: Filipinler'de karantina döneminde 'bebek patlaması' oldu
Nüfus artış hızını düşürmek için 60 yıla yakındır büyük çabalar gösteren Filipinler'de koronavirüs salgınının sonuçlarından biri plansız hamileliklerdeki büyük artış oldu.Habere Gitmek için TıklayınTrump, eski kampanya yöneticisi Manafort ve dünürüKushner de dahil olmaküzere 29 kişiyi daha affetti
ABD Başkanı Donald Trump, eski kampanya yöneticisi Paul Manafort'u, eski danışmanı Roger Stone'u ve emlakçı dünürü Charles Kushner'in de içinde olduğu 29 kişiyi daha affetti.Habere Gitmek için Tıklayın2021 "İstiklal Marşıyılı" oluyor
2021 "İstiklal Marşı yılı" oluyor figure > TBMM Genel Kurulunda, Meclis Başkanı Mustafa Şentop'un ilk imza sahibi olduğu ve AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti'nin imzasının yer aldığı önergeyle, 2021 yılının "İstiklal Marşı Yılı" olmasını içeren düzenleme kabul edildi. Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşmeleri sırasında, Meclis Başkanı Şentop ile AK Parti, CHP, HDP, MHP ve İYİ Parti ortak önerge verdi. Yapılan oylamada önerge kabul edildi. Bu kapsamda İstiklal Marşı'nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü Hakkında Kanun'a geçici madde eklenmesini içeren düzenleme kanun teklifine eklendi.Düzenlemeyle 2021, "İstiklal Marşı yılı" olacak. 2021 yılı boyunca bütün kamu kurum ve kuruluşları tarafından İstiklal Marşı'nın anlamını ve Kurtuluş Savaşı'nın önemini anlatmak amacıyla halkın ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla İstiklal Marşı'nın kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma etkinlikleri düzenlenecek."İSTİKLAL MARŞI DÜNYAYA MEYDAN OKUYAN BİR DİRENİŞİN DESTANI"Önergenin gerekçesinde, İstiklal Marşı'nın, büyük şair ve dava adamı Mehmet Akif Ersoy'un, Anadolu'nun dört bir yanında devam eden Milli Mücadele'nin ruhunu ve kararlılığını yansıtan ve aynı zamanda o büyük mücadeleye coşku ve heyecan kazandıran abidevi eseri olduğu belirtildi.İstiklal Marşı'nın zalime, işgalciye ve sömürgeciye boyun eğmeyen ve dünyaya meydan okuyan bir direnişin destanı olduğu vurgulanan gerekçede, Mehmet Akif Ersoy'un mısralarının, Milli Mücadele'nin ruhunu temsil eden, sadece lafzıyla değil manası ve hakikatiyle her an yaşayan bir coşku ve heyecanı yansıttığını ifade edildi.Bugün yediden yetmişe herkesin aynı inanç ve heyecanla okuduğu, ezberlediği ve haykırdığı İstiklal Marşı'nın her mısrasında tarih, medeniyetin ortak değerleri, vatan ve bayrak aşkının bulunduğuna işaret edilen gerekçede, "100 yıl önce kaleme alınan ve şairi merhum Akif'in kahraman ordumuza ithaf ettiği bu marş, milletimizin tüm fertlerinin aynı heyecan ve imanla verdiği İstiklal Harbi'nin manifestosudur. Varlığımıza ve birliğimize yönelik her tehdit karşısında, 'nazlı' ve 'şanlı' hilalin altında toplanmaya hazır milletimizin ortak vicdanı, yüreği ve iradesidir." denildi."İSTİKLAL MARŞI'NIN ANLAM VE ÖNEMİNİN HATIRLANMASI İÇİN ÖZEL ETKİNLİKLER"Mehmet Akif Ersoy tarafından Şubat 1921'de kaleme alınan İstiklal Marşı'nın, İstiklal Harbi'nin devam ettiği günlerde, TBMM'nin 1. Dönemi'nde, 2. Yasama Yılı'nın, 1 Mart 1921 tarihli birinci birleşiminde TBMM Genel Kurulunda ilk kez okunduğu hatırlatılan gerekçede, milli marşın bu tarihten 11 gün sonra, 12 Mart 1921'de icra edilen altıncı birleşimde ise TBMM Genel Kurulu tarafından "ekseriyet-i azime ile" resmi İstiklal Marşı olarak kabul edildiği belirtildi.Gerekçede, 2021'in, İstiklal Marşı'nın yazılmasının ve TBMM tarafından kabul edilmesinin 100. yılı olduğuna dikkat çekilerek önergeyle İstiklal Marşı'nın Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü Hakkında Kanun'a bir geçici madde eklenmesi suretiyle 2021 yılının İstiklal Marşı yılı olarak ilan edilmesinin öngörüldüğü ifade edildi. Gerekçede, şunlar kaydedildi:"Kanuna eklenmesi öngörülen geçici maddeyle Milli Mücadele'nin başlangıcının ve TBMM'nin açılışının 100. yılının akabinde, İstiklal Marşı'nın kabul edilmesinin 100. yılına denk gelen 2021 boyunca düzenlenecek özel etkinliklerle İstiklal Marşı'nın anlam ve öneminin hatırlanması, ayrıca İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un ve kurtuluş mücadelemizde görev alarak Türkiye'yi bize vatan kılan şehit ve gazilerimizin yad edilmesi amaçlanmaktadır." AATrump Savunma Bütçe Tasarısı'nıveto etti: Tasarıda Türkiye detayı
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Trump Savunma Bütçe Tasarısı'nı veto etti: Tasarıda Türkiye detayı figure > Trump, Kongreye gönderdiği notta, Senato ve Temsilciler Meclisinde kabul edildikten sonra onayına sunulan NDAA'yı veto ettiğini bildirdi. Savunma bütçesi tasarısında, Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını öngören bir bölüm de yer aldı. ABD Başkanı Donald Trump, daha önce "veto edeceğini" açıkladığı, savunma bütçesine 740 milyar dolar ayıran Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) Tasarısı'nı veto etti.Trump, Kongreye gönderdiği notta, Senato ve Temsilciler Meclisinde kabul edildikten sonra onayına sunulan NDAA'yı veto ettiğini bildirdi.Başkan Trump, "Ne yazık ki, bu tasarı, kritik ulusal güvenlik konularını kapsamaktan yoksundur ve benim, Amerika'yı öncelediğim ulusal güvenlik ve dış politika eylemlerim ile çelişmektedir. Bu yasa tasarısı, Çin ve Rusya'ya bir hediyedir" ifadelerini kullandı.Temsilciler Meclisi ve Senatodan 3'te 2'den büyük oy çokluğuyla geçen tasarı, tekrar Kongreye dönecek ve aynı çoğunluğu yakalarsa Trump'ın vetosu geçersiz kılınabilecek.TASARIDA TÜRKİYE DETAYISavunma bütçesi tasarısında, Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını öngören bir bölüm de yer aldı.Tasarıda, Türkiye’nin S-400’leri teslim almasının ABD Hasımlarına Yaptırım Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında, Rusya ile önemli bir işlem olarak kabul edildiği ve NDAA’nın yasalaşmasından sonra 30 gün içinde Türkiye’de S-400 alımına müdahil olanlara CAATSA yaptırımlarının uygulanması talep edildi.Tasarıda, başkanın CAATSA kapsamında belirtilen 12 maddeden en az 5’ini uygulaması, yaptırımların "ithal edilen malları" kapsamaması istendi.Bu mallar da "doğal ya da insan eliyle yapılmış maddeler, imal edilmiş erzak ve bunlara ilişkin denetim ekipmanı" şeklinde sıralandı.Yaptırımların kaldırılmasının şartları ise şu şekilde belirtildi:"Başkan, yaptırım uyguladıktan sonra 1 yıl içinde Kongrenin gerekli komitelerine, Türkiye’nin veya yaptırım uygulanan kişilerin artık S-400’leri veya bunların yerine herhangi bir Rus sistemini uhdesinde bulundurmadığını, Türk topraklarında Rus hükümeti veya şirketleri adına herhangi bir Rusya vatandaşının S-400’leri çalıştırmadığını teyit ettikten sonra Türkiye’den, Türk hükümetinin veya hükümet adına başka bir tarafın S-400 veya onun yerini alabilecek bir sistemi tekrar edinmek için CAATSA’nın 231. bölümünün kapsamına girecek herhangi bir faaliyete girmeyeceğine dair taahhüt aldıktan sonra yaptırımları kaldırabilir."Tasarının 159. bölümünde ise yasalaşmasından sonra 15 günde Türk şirketlerinin yerine F-35 için parça üretecek ortakların tespit edilmesi ve gerekli işlemlerin başlatılması istendi. TASARIDA NELER VARTasarının nihai halinde, Savunma Bakanlığı (Pentagon) için 635,5 milyar doları temel bütçe, 69 milyar doları savaş fonu olarak bilinen "Denizaşırı Muhtemel Operasyonlar Fonu", 8,9 milyar doları ise tasarının yetki alanları dışındaki savunmaya ilişkin harcamalar olmak üzere 713,4 milyar dolar bütçe ayrılıyor.Bunun yanı sıra Enerji Bakanlığı bütçesi altında, nükleer kapasiteye ilişkin savunma harcamaları için 26,6 milyar dolar bütçe belirleniyor.NDAA tasarısında, Çin’e karşı "Pasifik Caydırıcılık İnisiyatifi"nin kurulması öngörülürken, ABD’nin Pasifik bölgesindeki askeri gücünü tahkim etmek, bölgedeki ortak ve müttefiklere destek vermek üzere bu inisiyatif için Hint-Pasifik Kuvvetleri Komutanlığının bütçesine ek 2,2 milyar dolar fon ayrılıyor.RUSYA İLE ASKERİ İLİŞKİ SINIRLAMALARINI ARTIRIYORTasarıda, ABD ordusunun Rus ordusu ile ilişkilerine yönelik kısıtlamalarının artırılması ve Rusya’nın Kırım’daki egemenliğini tanıyacak fiil ve faaliyetlerin yasaklanmasına ilişkin maddeler dikkati çekti.Rusya’ya yönelik faaliyetler kapsamında, tasarı, Ukrayna’ya 75 milyonu silah olmak üzere 250 milyon dolarlık savunma yardımı yapılmasını da şart koştu.Tasarıda, Avrupa Caydırıcılık İnisiyatifi için önceki bütçe yasalarında belirlenen 3,7 milyar dolarlık fonun tamamının, bu bütçe kapsamında da sağlanması istendi.ALMANYA VE KORE’DE ASKER SAYISININ AZALTILMASINI YASAKLIYORABD Başkanı Trump’ın, Almanya ve Güney Kore’den asker çekme planına ilişkin ise tasarıda, gerekli şartlar teyit edilmediği sürece Güney Kore’deki asker sayısının 28 bin 500’ün altına, Almanya’daki asker sayısının ise değerlendirme süreci tamamlanmadan 34 bin 500’ün altına düşürülmesi yasaklanıyor.Tasarıdaki, "ABD özel kuvvetlerinin ABD ortaklarına gayrinizami harp için destek yetkisini artırmasına" ilişkin bir madde de dikkati çekti. ABD, hibrit savaş ve gayrinizami harbe ilişkin strateji belgesini daha önce yayımlamıştı.ABD askerlerinin, Finlandiya’daki Avrupa Hibrit Tehditlerle Mücadele İçin Eğitim Merkezinin eğitimlerine katılmasını şart koşan tasarıda, İsrail, Tayvan, Baltık ülkeleri, Hindistan, Vietnam ve Japonya’ya yapılan askeri yardımların sürdürülmesi talep edildi.ABD Hava Kuvvetlerinin, gücünün ortalama 386 filo veya 3 bin 850 savaş uçağına ulaştırılmasını öngören tasarı, birçok savaş uçağının yanı sıra 93 F-35 uçağının alınması için yetki veriyor.Tasarıda, Türkiye’nin aldığı 6 F-35 uçağının da ABD Hava Kuvvetlerince kullanılması için gerekli yetkilendirme yapılıyor.ASKERİ ÜSLERDEKİ GENERALLERİN İSİMLERİNİN KALDIRILMASINI ÖNGÖRÜYORABD vatandaşı siyahi George Floyd’un öldürülmesinden sonra yaşanan olaylarda gündeme gelen Konfederasyoncu generallerin isim ve heykellerinin kaldırılması da tasarıda yer aldı.Tasarının ilgili maddelerinde, Konfederasyoncu generallerin isimlerinin üslerden kaldırılması için bir komisyon kurulması ve bu komisyonun 3 yılda gerekli tavsiyeleri içeren rapor hazırlaması şartı konuldu. AA‘Paralel devletçikler devleti yıkıyor!’
‘Paralel devletçikler devleti yıkıyor!’ figure > CHP’li Belediye Başkanları İmamoğlu ve Çerçioğlu için yapılan ahlaksız teklifin arkasında hangi AKP’li bakan vardı? Pelikancılar AKP içinde hangi operasyonları yaptı ve kimleri fişledi? Yargının arka odalarında hangi ses kayıtları dolaşıyor? Holding patronu cinayetinin üstü hangi yollarla kapatılmak istendi? Hâkimler ve savcılar gizlenen skandalları ilk kez nasıl anlattı? Nurcular devlet içinde nasıl bir ağ kurdu? Yargıdaki Pelikan-Hakyol mücadelesinin perde arkasında ne vardı? FETÖ borsasının belgesinde neler yazıyordu? Diyanet’in gizli tarikatlar raporu nasıl sızdı? Öldürülen AKP yöneticisinin eşi sessizliğini bozup neler anlattı? 15 Temmuz raporu aslında neden basılmadı? Kartal İmam Hatip mezunu olmak devlette hangi kapıları açıyor? OdaTV Haber Müdürü, gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu ile OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan; çarpıcı gazetecilik araştırmaları Metastaz serisinin bu ikinci halkasında, devlette yaratılan çürümeyi ve herkesin hissettiği cendereyi belgeliyor. /Archive/2020/12/24/002850026-kapakic1.jpgFotoğraflar: VEDAT ARIK ALARM!- Metastaz 2 - Cendere’yi bugünü önemsediği, öncelediği kadar geleceği de düşünerek kaleme alıyorsunuz. Uyarıların, ortaya konulan gerçeklerin “menzil”inde bir değil birkaç kuşak var. Gelecekte sizi bekleyen okura ulaşma çabanızdan bahsediyorsunuz ta en baştan. Neler diyor, öncelikle hangi uyarılarda bulunuyorsunuz o geleceğin okuruna, yurttaşına da?BARIŞ PEHLİVAN: Eğer Cendere’de anlatılan çürümüş devlet ve sıkışmış toplum yapısı değişmezse, yarın çok daha kötü günleri görmemiz kaçınılmaz. Bu kitap bir anlamda alarm zili görevi üstleniyor. Herkesi uyandırmayı amaçlıyor. Bugünün küçüklerinin geleceği, bu devletin her yanını sarmış kirli ağdan kurtulup kurtulmayacağımızla şekillenecek.BARIŞ TERKOĞLU: Gelecek bugün toprağa tohumu bırakılmış bir çiçek gibi. Yaptığımız eylemler, attığımız adımlar önümüzdeki kuşakların dünyasını yaratacak. Kitap Cumhuriyet'in kazanımları yıkılarak yerine geçirilmiş hizipleri, tarikatları, örgütleri, çeteleri anlatıyor. Geleceğin okuyucusu bu güçlerle hesaplaşmamızın sonucuna bakarak yazdıklarımıza bir anlam verecek.- Kriz ve salgın, şahtık şahbaz olduk misali hali hazırdaki cendereyi iyice sıkan, dünyanın ahvalini de betere yol aldıran dinamikler olarak fil gibi bir gerçeklik, dağ gibi bir karmaşa olarak karşımızda duruyor! Pek çok ezberin bozulduğu bu dönemde ülkemizde gözden kaçırılmaya, gürültüye getirilmeye çalışılan gerçekliklere ilişkin fikri ve fiziki takibiniz nasıl sürüyor bu kertede?B.P: Gazeteciyiz ve bunu en çok şaşırmaktan vazgeçmemeye borçluyuz. Habercilik için kanıksamayı günlüklerimizden silmek gerekiyor. Gerisi geliyor zaten...B.T: ABD'de boğazına polis dizi basılmış siyahi "nefes alamıyorum" diyordu. Sahiden dünyanın yaşadığı bunalımın özeti oldu. Ekonomik kriz, despotik iktidarların yükselişi, salgın ile yaşanan buhran hepsi ama hepsi bir büyük sıkışmaya işaret ediyor. Her şeye rağmen karanlığı tarif etmek ışığın bilgisiyle oluyor. Gazetecilik de böyle bir şey. ‘Bu şartlar altında da gerçeğin üstündeki örtüyü kaldırmaktır’la tarif edilebilir..'DEVLETİN YAKINDAN FOTOĞRAFINI ÇEKTİK'- Memlekette devlet algısı neye dönüştü? Kim devlet, kimler adeta? Denklemde yeri olmayanların devletteki konuşlanışı nasıl sürüyor da sürüyor? Ve bu sefer neler ayrı neler farklı, hani daha çakalca?B.P: Kitapta da vurguladığımız bir nokta var. Osmanlı’nın çöküşünün simge sözlerinden biriydi kaht-ı rical; devlet adamı yoksunluğu anlamına geliyordu. Şimdi tam da bunu yine yaşıyoruz bize kalırsa. Bu yoksunluktan oluşan boşluğa, yani devlete tarikatlar, klikler ve çetelerle ilişkili insanlar dolmuş durumda. Hepsi adeta paralel devletçikler oluşturmuş halde. Maalesef...B.T: Devlet çok somut bir kavram. Teoriye göre bürokrasi artı ordu. Ancak bir de soyutlama. "Ben devletim" diyen kralları biliyoruz. Biz bu dönemi anlatırken uzaktan koca bir dağ gibi görünen devletin yakından fotoğrafını çektik. Görünen o ki devletin içinde sayısız grup kendi gündemini takip ediyor. İşin ilginci hepsi kendince "ben devletim" diyor. Devleti bir şal gibi üstünü örtmek için kullanıyor. Bu açıdan devletin yerini, günden güne gücünü devlet gibi kullananlar alıyor. İşin esasına bakarsanız bu devletin de yıkımıdır. Devlet, gücünü kendi sınırları içinde başka bir organa devredemez. Ya da Özdemir İnce Ağabey'in uyarısıyla devletin otoritersi başka kurumlara terk edilemez./Archive/2020/12/24/002907151-ic2.jpg- Ülkeyi cendereye sokanlar vurguladığınız gibi elbirliğiyle boğazımıza basan o çetelerin, tarikatların, hiziplerin, paralel örgütlerin kör dövüşünde ikinci üçüncü rauntta böyle giderse bizleri daha neler bekliyor? Cendere o sıfır noktasına ilişkin hangi temel vargıları işliyor?B.T: Yakın coğrafyamıza bakın tehlike kendisini gösteriyor. Bugün ulusu tarif eden kurumların yerine geçmeye çalışan yapılanmalar ülkeleri yerlebir etti. Umarım o günleri görmeyecek Türkiye. Zira bu ülkenin yurttaşlarının tarihten gelen bir birikimi, bir aklı var.‘TARİKATLAR DEĞİL AKP TABUSU YIKILDI!’- Metastaz 1’i konuştuğumuzda dışarıdaydınız, sonra hapse atıldınız. Şükür ki çıktınız ve bu süreçte çok şey değişti ve değişmedi. Değişenleri ve değişmeyenlere burada da getireceğiniz yorum nedir?B.P: Şöyle özetleyebilirim; hukuk ve adalet dediğimiz o yüce kavramlar elimizin, zihnimizin ve yüreğimizin içinde çok daha fazla küflendi. Artık kokuyor ve istemeseler de, sorumlusu olsalar bile en baştakiler bile “reform yapalım” deme noktasına geldi. Yaparlar mı, çok şüpheliyim.B.T: Hiçbir şeyin değişmediğini söylemek kulağa hoş gelebilir. Ama aslında değişiyor. Bakın Metastaz 1'i neredeyse iki yıl önce konuştuğumuzda bir tarikat tabusu vardı. Tarikatlar değil ama tabusu yıkıldı. Artık her yerde tartışılıyor. Kamuya dair fikir üretenler bile tarikatları tehlike olmaktan çıkarmayı konuşuyor. Bizim işimizin toplumun önüne konan aynalı vitrinlere taş atmak olduğunu düşünüyorum. Göreceksiniz bugün yazdıklarımız da bazı şeyleri konuşmayı kolaylaştıracak. Kişisel olarak sorarsanız benim, bizim değişimimiz tarihin yanında önemsiz bir ayrıntı.- Yazım sürecinde kimler ne gerekçelerle yönelttiğiniz sorularınızı yanıtsız bıraktı?B.P: Gazetecilik gereği kitapta yazdığımız konuları taraflara sorduk. Aldığımız yanıtları da sayfalarımıza taşıdık. İki önemli eksik dışında: Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile gücünü Cumhurbaşkanlığı’ndan alan bir avukat. Onlar sorularımıza yanıt vermek istemedi.Barış Terkoğlu: Belki de verecek yanıtları yoktu.‘MAHKEMELER TORNAVİDAYA DÖNÜŞTÜ’- Ekrem İmamoğlu, Özlem Çerçioğlu başta CHP’li başkanları yolsuzluk ve usulsüzlük konularında asılsız suçlamayı reddeden FETÖ sanığı Erkan Karaarslan üzerinden düzenlenmek istenen kumpas filmin nasıl bir devamıdır? Yöntemler değişmiyor ama alınan sonuçlara bakıldığında kötüler artık daha bir kaybetmeye başlar gibi mi? Aracı bakan makan forsu da hak getire adeta… Kumpasın şanındandır misali tehdit gırla ama hani ricacılıkta da bir artış mı gözleniyor ne dersiniz? Tükenişin izlerini de nasıl sürüyorsunuz bu bağlamda?B.P: Düşünebiliyor musunuz; halen görevdeki bir bakan bir FETÖ tutuklusuna iftira atması karşılığında tahliye, beraat ve para vadediyor. O kadar çok istedik ki, yalan olmasını. Ama maalesef hem sorularımıza yanıt vermediler hem de sessizliklerini koruyorlar.B.T: Burada benim içimi yakan daha çok bakan, iftira, şantaj değil. Başka bir şey. Hukukun bu işlere aracı kılınması. Mahkemelerin çatal gibi, bıçak gibi, tornavida gibi bir alete dönüşmesi. Zira insan insana her türlü kötülüğü yapar ama hukuk tarihsel bir kazanımdır. Beni öldürmelerinden daha kötüdür bir milletin yarattıklarının yıkılması./Archive/2020/12/24/002920292-ic3.jpg‘PELİKAN, İSTANBUL ADLİYESİ’Nİ BİLE YÖNETTİ!’- Pelikancıların yargı içerisindeki müdahalelerini nasıl ortaya koyuyorsunuz? Pelikan’ın hedefindeki Hakan Fidan’ın bir ileri bir geri o duruma ilişkin neler söylersiniz? Davutoğlu ile Erdoğan’ın birbirinden farklı Hakan Fidan tasarruflarından kastettiğiniz nedir?B.T: Pelikan Bildirisini okursanız çok net bir şekilde Hakan Fidan'ı sevmiyorlar. Onu Davutoğlu'nun adamı olarak görüyorlar. Bunu da açıkça ifade ediyorlar zaten. Fidan'ın vekil olmasına onay veren Davutoğlu, buna karşı çıkan Erdoğan. Öte yandan pelikan dediğinizin önemli bir ayağı yargı. İstanbul Adliyesi'ni bile yönettiler.- “REİS’leri için canını feda edecekler”ini ifade ederek kaleme aldıkları, 1 Mayıs 2016’da yayımlanan Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi’nin Kuzguncuk’taki yalısı çıkışlı Pelikan Bildirisi hangi uyarılarla yer alıyor kitabınızda? Ve Pelikancıların ortak özelliklerini burada da dile getirir misiniz?B.T: Bildirinin analizini yapıyoruz. Hatta yazanın ismini de veriyoruz. Yarın kim yazdı sorusunun peşine düşen olursa kitaptan faydalanabilir. Öte yandan amaçlarını da çizgilerini de tarif ediyoruz. Fişlemelerini, eylemlerini anlatıyoruz. Ortak özellikleri mi? Elbette eski FETÖ'cü sonra Reisçi olmaları. Ama eski alışkanlıklarından hiç kurtulamıyorlar.- Memnuniyetsizlikleri had safhada ve dönüşüm azmindeki Pelikancıların AKP ve MHP içinde mim koydukları isimler de öyle böyle değil! Kimler kimler var hedeflerinde?B.T: Oldukça çok isim var. Aslında bildiğiniz gibi bildiride Devlet Bahçeli de hedef alınıyor. Ya da Naci Bostancı gibi halen partinin kritik ismi olanların üstü çiziliyor. Ancak Pelikan ekibi o bildiriyle kalmadı. Adım adım birçok ismin üstünü çizdi. Örneğin Cumhurbaşkanı'nın konuşma metinlerini yazan Aydın Ünal da Cumhurbaşkanı'nın kuzeni Cengiz Er de bunların arasında. Bana sorarsanız DEVA ya da Gelecek gibi partiler onların eylemlerinin sonucunda ortaya çıktı. Elbette Pelikan Erdoğan için Erdoğan'dan yana şiarıyla kendi hikayesini yazdı.- Ya Pelikancıların AKP içinde temsilcisi oldukları hizibin bugünkü durumu, medya ve sosyal medyadaki temsiliyetlerinin safhası? Sonra Putin’in de benzer bir yapılanmayla ülkesinde muhaliflerine binlerce neferiyle taarruz halinde olduğu yazılmış çizilmiştir malum. Bu bağlamda Erdoğan’ın Pelikancılarla temasını nasıl yazıyorsunuz?B.T: Erdoğan için kimi destekççilerinin kimi de muhaliflerinin bir yakıştırması var. "O değil çevresi" diyorlar. Bana sorarsanız Erdoğan her şeyin farkında, her şeyi biliyor, bütün bunların da önünü açıyor. Pelikan Grubu kendi iktidarı için işlevli olduğu oranda da destekliyor. Nihayetinde bu grubun lider bildiği kişi kendi ailesinden. Kitapta anlatıyoruz. Grup eleştirilerin odağı olduğunda Erdoğan yalıya gidip onlarla fotoğraf çektiriyor.- Pelikancıların ekonomisine nasıl can verildiğini de ayrıntılarıyla ortaya koyuyorsunuz. Hele ki bir İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmelerinin faturası... Öyle böyle rakamlar değil söz konusu olan…B.P: Çok büyük paralar. Medyalarıyla beslenmişler. İhalelerle beslenmişler. Kadrolarla beslenmişler. Bunların ayrıntılarına yer verdik. İstanbul'u kaybetmemek için yaptıkları provokasyonlar bile onlar için İstanbul'un ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor./Archive/2020/12/24/002948994-ic4.jpg- FETÖ Borsası dosyasını Türkiye’ye duyuran muhabir arkadaşımız Seyhan Avşar hakkında iki yıla kadar hapis istemli dava açılan FETÖ borsasını bu kertede hangi yeni adli örneklerle işliyorsunuz?B.P: Size kitaptan bir bölüm aktarayım; siz değerlendirin:Bir FETÖ şüphelisi, arsasındaki KHK şerhini kaldırmak için bir dolandırıcıyla anlaşıyor... O dolandırıcı, ilgili dosyaya bakan FETÖ savcısına ulaşıyor... O savcı, kendisine gelen dolandırıcının talebini asıl çalıştığı başka bir dolandırıcıya aktarıyor... Savcı ile ortak çalışan o diğer dolandırıcı, FETÖ şüphelisini bulup “işini asıl biz çözeriz” diyor... FETÖ şüphelisi, bunu diyen dolandırıcıya aracı olarak kendi çalıştığı dolandırıcıyı gönderiyor... FETÖ savcısının dolandırıcısıyla FETÖ şüphelisinin dolandırıcısı kendi aralarında anlaşamıyor... Savcının ortak çalıştığı dolandırıcı, dolandırmak için buluştuğu ama o sırada savcılığa çalışan bir başka FETÖ şüphelisine, beğenmediği dolandırıcıyı şikayet ederken polis de onları dinliyor!- Abdülhamit Gül ile Pelikan kavgasında Türkiye’nin ıskaladığı neydi? Bu dönemde neler açığa çıktı?B.T: Bana sorarsanız bu, memleketin hayrına bir tartışma. Zira hem bu tartışma sayesinde devlet içindeki yapılanma iyice görünür oldu. Hem de kimilerinin yargıyı ne işler için kullandığı daha da anlaşıldı. Ama neyi ıskaladık? Elbette kazanım Anayasalı hukuk düzeni olmadığı sürece çok şeyi ıskalamış olduk.- AKP’nin içinde an itibariyle neler oluyor ve daha neler olacaktır’a yanıtınız, görü ve öngörüleriniz?B.P: Artık bir AKP yok. AKP'ler ve Erdoğan var. Erdoğan'ın birliğini koruma politikası AKP'nin "çokları"nı artırdı. Parti güçler savaşıyla yaşar oldu. Erdoğan tutkalı olmasa neler olabileceğini söylemek zor değil. Ayrıca bütün güç iktidarda toplanmış olmasına rağmen ağır bir yönetme krizi yaşanıyor. Berat Albayrak'ın gidişi liderliğin bir adım gerisindekiler için büyük fırsat yarattı. Ancak bir gerçek daha var ki kendi elleriyle getirdikleri sistem partiyi çok sıkıştırdı. Ne MHP ile ne MHP'siz olmuyor. Erdoğan'ın dünyanın en pragmatik liderlerinden biri olduğunu unutmadan bakarsanız önümüzdeki dönem pekçok açıdan iktidar bloğunun yeniden yapılandığı dönem olacak./Archive/2020/12/24/003001791-ic5.jpg- Nurcular devlet içinde yapılanırken izlenen yönteme ilişkin en dikkatinizi çekenler?B.T: FETÖ kavramını çok kullanıyoruz. Ama bu bize FETÖ'nün bir Cemaat örgütlenmesiyle geldiğini, aslen de Nurcu olduğunu unutturuyor. FETÖ'nün iktidar hedefi Said-i Nursi öğretisini Gülen eliyle iktidara uyarlamaktan ibaret. Bütün Nurcu "abiler" düne kadar Gülen'in ardında dizilmiş, onu Nurculuğun öncüsü sayıyordu. FETÖ giderken bütün bu Nurcular günahsızmış gibi aynı yöntemlerle devletin içerisinde kendilerine alan açıyorlar. Askeriyede de mülküyede de örgütleniyorlar. Okuyucular, Yazıcılar vs vs derken yine kamuyu parçalıyorlar. Elbette hiçbir FETÖ kadar kompleks bir örgütlenmeye sahip değil. Ama niyetleri de farklı değil. Açık bir gerçek daha var ki Nurcular ellerinde yetişmiş İçişleri Bakanımızı çok seviyorlar.- Kitabı yazarken devletin içindeki birçok gizli kahramanla buluştuğunuzu, içlerinde görevdeki bazı hâkimler ve savcıların da bulunduğunu ifade ediyorsunuz kitapta. Onları anlatmanızı rica ederek bitirelim söyleşimizi.B.P: Bakınız, çok açık söyleyelim: Bu ülkede halâ iyi şeyler olabiliyorsa, emin olun adını belki bilmediğimiz emniyet müdürleri, savcılar ve hakimler sayesindedir. Bugün çoğu pasif görevde ama şüpheniz olmasın ki; az değiller. Biz gazeteciyiz, herkesle görüşmek bizim işimizin bir doğası. İşte elini taşın altına koyan o gizli kahramanlar sayesinde yazılıyor biraz da böyle kitaplar.Metastaz 2: Cendere / Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan / Kırmızı Kedi Yayınevi / 296 s. / 2020. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiAntonius ve Kleopatra
Antonius ve Kleopatra figure > Yapıtlarıyla, Shakespeare gibi pek çok Batılı yazara esin kaynağı olmuş Mestrius Plutarkhos’un yapıtında, yalnız Marcus Antonius ve Kleopatra değil MÖ I. yüzyılın ikinci yarısındaki Roma siyasi yaşamı ve pek çok üst düzey kişileri de akıcı bir dille merkeze alınıyor. /Archive/2020/12/24/001953453-ic1-.jpgBir yanda devlet ve toplumsal girişimlerde kadınlara yer verilmeyen bir çağda Mısır devletini başarıyla yöneten, zeki ve çeşitli yeteneklerle donatılmış, kendi yönetimi altındaki soylara kendi dillerinde seslenen çok dilli bir kraliçe: Kleopatra…Diğer yanda Roma’da kendi çıkarlarını önde tutarak devlete zarar verme pahasına birbirleriyle savaşan Pompeius Magnus, Julius Caesar ve Marcus Antonius adlı üç Romalı komutanı avucunda oynatabilmiş, onlardan çocuk sahibi olmuş bir kadın...Yapıtlarıyla, Shakespeare gibi pek çok Batılı yazara esin kaynağı olmuş Mestrius Plutarkhos’un yapıtında, yalnız Marcus Antonius ve Kleopatra değil MÖ I. yüzyılın ikinci yarısındaki Roma siyasi yaşamı ve pek çok üst düzey kişileri de akıcı bir dille merkeze alınıyor./Archive/2020/12/24/002009828-ic2.jpgKLEOPATRASezar’ın, Pompeius ile iç savaş yürüttüğü sıralarda Kleopatra da kardeşleri ile taht mücadelesine girmiş ve saraydan sürülmüştü. Sezar, Pompeius’u takip ederek Mısır’a geldiğinde saray görevlileri, Pompeius’un başını ona sunarak bu beladan kurtulmaya çalıştılar.Sezar, İskenderiye sarayında 21 yaşındaki Kleopatra ile tanıştı. Söylentiye göre bir halı içinde saraya girebilmiş ve Sezar’ın karşısına bu yolla çıkabilmişti. Kleopatra, Sezar’ı etkileyerek ondan kardeşlerine karşı destek aldı, XII. Ptolemaios öldürüldü, kız kardeşi yakalandı, kendisi de diğer erkek kardeşi XIV. Ptolemaios ile evlenerek tahta çıktı.Bir süre sonra Kleopatra’nın Sezar’dan bir oğlu olduğu ilan edildi. Kleopatra oğlunun ismini Kaisarion (Caesarion - Kaisar-Kayzer-Sezar) koymuştu.Sezar Roma’ya dönerken yanında Kleopatra ve oğlunu da getirdi. Roma’da dört gün süren zafer alayı yapıldı. Bu alay sırasında Kleopatra’nın kızkardeşi ve iç savaştaki düşmanı Arsinae de halka teşhir edildi.Sezar Kleopatra’yı Tiber nehri kıyısındaki villasına yerleştirdi. Venüs Genetrix Tapınağına altın heykeli dikildi. Sezar’ın Kaisarion’u kendi çocuğu olarak resmen ilan ettiği söylense de bazı kaynaklarda bu çocuğun Sezar’dan olduğuna dair bir kesinlik olmadığını belirtilir.Sezar’ın senatoda uğradığı suikast ve ölümü üzerine Kleopatra’nın Roma’daki hayatı sona erdi, oğlunu da alıp tekrar İskenderiye kentine geldi.Sezar’ın ölümünden sonra Roma karıştı. Octavianus, büyük amcası Jül Sezar tarafından evlat edinilmiş ve Sezar’ın öldürülmesinin ardından onun varisi olmuştu. Sezar’ın ölümünden sonra suikastçılara karşı savaş açan Marcus Antonius, Marcus Aemilius Lepidus ve Octavianus birlikte güç birliğine giderek “İkinci üçlü hükümdarlık” olarak bilinen yönetimi oluşturdular./Archive/2020/12/24/002029328-kapakic3.jpgMARCUS ANTONIUS (MÖ 33- MÖ 30): Sezar’ın Galya’daki ordusuna katılarak askerlik hayatına başlamıştı ve Sezar’ın en yakınındaki kişilerden biriydi. Üçlü hükümdarlık döneminde Doğu bölgelerinin yönetimini alarak Tarsus’a geldi burada Kleopatra ile buluştu.İkisinin de politik hedefleri vardı, özellikle Kleopatra doğuda kaybettiği toprakları geri almak istiyordu. Antonius da Partlara karşı yapacağı saldırı (İran) için Kleopatra’ya güveniyordu. Antonius, karısı Fulvia’yı ardında bırakarak Kleopatra ile İskenderiye’de yaşamaya başladı. Bağımsız bir hükümdar gibi davrandı.MÖ 40’da Antonius, Roma’ya döndü, karısı ölmüştü. Bunun üzerine Octavianus’un kızkardeşi Octavia ile politik bir evlilik yaparak Octavianus ile uzlaştı ama Mısır’a döner dönmez Kleopatra ile evlendi. Octavianus ve Octavia bunu kendilerine hakaret kabul ettiler ve Roma yasalarına göre de bu evlilik meşru değildi.Antonius’un Mısır’da olmadığı sırada Kleopatra, Roma’ya bağlı hükümdarların en zengin, en becerikli ve en nüfuzlu olanı; Yahuda Kralı Herodes (Hirodes) ile çatışmaya girmişti. Hatta Herodos’un sarayındaki kadınları kışkırtarak Herodas’a karşı entrikalar çevirdiği de söylenir.Herodos’a olan düşmanlığının ise onu baştan çıkarmaya çalışmasına rağmen bunun başaramamasından ileri geldiği iddia edilmiştir. Antonius geri gelince Kleopatra ondan Herodos’a ait olan bazı yerlerin yönetimini kendisine vermesini istedi (Suriye ve Lübnan’ın bir kısmı ile Ceriko veya Eriha) ama Antonius, Herodos ile arasının bozulmasını istemediği için buna razı olmadı.Bu sıralarda Antonius, İran’a karşı sefere çıkacaktı, Kleopatra’dan maddi destek istedi ama Kleopatra bunu reddetti. İran seferi çok pahalıya patlasa ve önemli bir başarı elde edilemese de Antonius için İskenderiye’ye dönüşünde görkemli bir tören düzenlendi (MÖ 34).Bu törende Antonius, Casairion’u Sezar’ın yasal varisi ve “Kralların Kralı”, Kleopatra’yı da “Kralların Kraliçesi” ilan etti. Karısı Octavia’dan boşandı./Archive/2020/12/24/002100453-ic4.jpgBu sıralarda Octavianus, Vesta Rahibeleri’nin kutsal mabedini basarak başrahipten Antonius’un gizli vasiyetini zorla elde etti. Vasiyete göre Antonius, Romalıların fethettiği toprakları oğullarının yönetimine bırakıyor, karısı ve kendisi için İskenderiye’de öldükten sonra konulmaları için bir mezar planlıyordu.Ve tek başına iktidara gelmek için savaş veren ve Antonius’u tasfiye etmeye çalışan Octavianus güç kazandı. Senatoyu kendi yanına çekti. Senato, Kleopatra’ya karşı savaş ilan etti. Antonius’un konsül yetkilerini resmen feshetti (MÖ 31).Octavianus ile Aktium Savaşı’nı yapan Antonius, büyük bir yenilgiye uğradı (MÖ 31). Octavianus, peşlerini bırakmadı ve İskenderiye’ye geldi. Kleopatra kendisi için yaptırdığı anıtmezara çekilerek öldüğü haberinin Antonius’a ulaştırılmasını istedi.Antonius bu haberi duyunca kılıcını göğsüne saplar ve Kleopatra’nın yanında ölmek üzere anıtmezara taşınmasını ister. Oysa Kleopatra yaşamaktadır ve Antonius orada, onun yanında ölür, ölmeden önce Octavianus ile barış yapmasını telkin eder.Kleopatra, Octavianus’un niyetinin kendini ve çocuklarını İskenderiye sokaklarında teşhir etmek olduğunu anlayınca bu sefer gerçekten intihar eder, bir engerek yılanına kendini sokturur. Bu arada son mektubu da Octavianus’a ulaşmıştır. Mektubunda Antonius ile birlikte gömülmek istediğini dile getirir. Octavianus bu dileği yerine getirir, birlikte gömülürler.Annesi tarafından Kızıldeniz kıyısındaki Berenike’ye kaçırılan Kaisarion’u Octavianus, İskenderiye’ye getirttir ve öldürtür. Antonius ve Kleopatra’nın üç tane çocukları olmuştur, Octavianus onların hayatını bağışlar.Jül Sezar’ın yeğeni ve yasal varisi Octavianus, ilk Roma İmparatoru Augustus’tur. Roma’nın imparatorluk çağını başlatan kişidir. Kleopatra ve Mısır biterken; Roma İmparatorluğu da bu sıralarda böyle doğmuştur.Antonius ve Kleopatra / Mestrius Plutarkhos / Çeviren: Mehmet Özaktürk / Doğu Batı Yayınları / 160 s. Cumhuriyet Kitap EkiBehçet Safa ve 'Sanat KaçPara?'
Behçet Safa ve 'Sanat Kaç Para?' figure > Raskol’un Baltası, bu kez, Türkiye’nin en çatışkan ressamının, Peyami Safa’nın anarşist yeğeni Behçet Safa’nın ilk kitabını yayınladı. Burak Fidan, Ferit Edgü’ye gönderilmiş metinlerden oluşan Sanat Kaç Para?’nın sunusunda, sadece sanatın değil, hayatın da kaç para olduğunu soruyor. /Archive/2020/12/24/001407473-ic1.jpgAbidin Dino’nun dediğini aktarıyor Behçet Safa: “Sanatçı çağdaş bir dilencidir. Yaptığın resimlerle hayatını dileneceksin, yoksa ressam messam olamazsın.” Bir ressamın bir ressama gurbette ettiği dostane nasihat nasıl karşılık bulmuş olabilir? Mutluluğun resmini yapmak yerine kendi imgelemini öne çıkaran ve rahatsız edici orantısızlıkları mutluluk uyandıracak biçimde resmeden Abidin Dino sosyalist olmasına karşın ressam arkadaşı Behçet Safa’ya dünyanın ve sanat piyasasının gerçeklerini işaret etmekten çekinmemiş.Para edecek bir şeyler yapmanın bir sanatçı için küçük düşürücü olduğunu düşünüyorsanız haklısınız. Günümüzde sanatçı bu türden bir küçük düşmeyi göze alacak cesarete ve cürete sahip değilse herhangi bir şeye sahip olması da anlamlı bulunmaz ve bir mezara sahip olana kadar özenle yok sayılır./Archive/2020/12/24/001429332-kapakic2-.jpgSanat eserini, sanatçının ölümünden sonra kıymetlendirmeyi seven sözde sanat piyasası ressamların cenazelerine değil, arkada bıraktıklarına ilgi gösterir. Ölüm, sanat eserinin değerini yükselten bir gerçek olarak yaşayan sanatçıların başının üzerinde sallanan bir kılıçtır.Behçet Safa, varlığını anlamlı kılacak bir mülkiyetsizlik içinde şahsiyetine sahip çıkmanın yollarını arayan bir ressam, yolu doğal olarak sokağa, sokağa atılanlara ve çöplüğe düşüyor. Tüketim toplumunun çöp diye sokağa bıraktığı kartonları, mukavvaları, ambalaj atıklarını resimleri için uygun bir malzeme olarak görmesi, günlük gazete parçalarını kullanması hem poetik hem politik bir tercih.Üzerine fırça ile boya sürülebilen her şeyi resme malzeme kılmanın konforsuzluğunu kabullenmek yordam ve kaliteli malzemenin ne olduğunu bilen bir sanatçı için kolay değil. Sanatçının kendi gerçekliğini, koşullarını kendi sanatına taşımasının hayati bir anlamı ya da ölümcül sonuçları olsun isteriz. Resmin izleyicide uyandıracağı sahicilik duygusunu önce sanatçının kendi varlığında hissettiğine ikna olmak ender yaşanacak zevklerdendir./Archive/2020/12/24/001441051-ic3.jpgBize ölümü anlatan sanatçı ölmüş olmanın anlamını bilmeli ya da gerekirse ölümü göze almalı. Resmin bize yaşatacağı tüm yoğun duygular önce sanatçının ruhuna kaydedilmeli, oradan taşıp boyayla fırçayla buluşup çerçeveyi doldurmalı. Aksi takdirde kolayca kandırıldığımızı hisseder, karşısında durduğumuz resmin bir sanatçıya değil ruhu olmayan bir boya tüccarına ait olduğunu düşünürüz.Kendi resminin ticaretini yapmayı dert etmemiş, yaşayarak resim yapmayı ya da resim yaparak yaşamayı hedeflemiş bir sanatçı Behçet Safa. Yaşamak için gerekenlere sahip olan bir sanatçı, özgürlüğe düşkünlüğün bedelini sefaletle ödemekten çekinmeyip inançla resim yapmayı sürdürmüş. Çok önemli bir sanatçıya, Ferit Edgü’ye doğru, o okusun diye bir anlatı yazmış.Kendisini bir roman karakteri olarak inşa etsem, metni okuyan editör “Bu zamanda böyle ressam mı kaldı!” diyerek beni paylayıp romanı çöpe atardı. Güzel olan da bu: Piyasanın, güncel gerçeğin dışına düşerek yaşayıp, eser ortaya koymuş sanatçılar bizi kendi gerçekliğimize gerçeklikle oynayarak inandırır: Böyle bir ressam gerçekten yaşadı, resim yaptı ve öldü. Tanık olduğumuz benzersiz gerçeklikler, çürük yanlarını gördüğümüz dünyaya, düzene karşı mücadele etmek için yeni ve güçlü birer kaleye dönüşür./Archive/2020/12/24/001459566-ic4.jpgAmcası Peyami Safa yazdığı mektupta “Paris’te yapamazsın” dediğinde gardını düşürüp hemen geri dönmemiş. Neye güvenip dönmemiş? Tutkunun yahut tutkuyu anlayıp ona değer veren sanatçıların varlığı anlıyoruz ki onu güçlendirmiş. Fikret Mualla yapabiliyorsa Behçet Safa niye yapamasın?Köprü altına, sokağa düşeceğini öngören romancı amcasının onun şahsiyetini çözümleyemediğini görüyoruz: Hayata ve resme tutkuyla sarılan bir sanatçı için sokağa düşmek, sakınması gereken tehlikeli bir durum değil. Gocunup gücenmek yerine, öfkeli inancını coşkulu duruşuyla pekiştirmiş.Karşı çıktığınız düzenin çöpünü sanatınıza malzeme kılacak cürete sahipseniz ister istemez insanların ilgisini çekecek bir şeyler ortaya koyarsınız.Behçet Safa bizi neden ilgilendiriyor sorusunun cevabı biraz da bu: Sanatın kaç para edeceğini düşünüp duran simsarlar ve resme değil fiyatına bakan aptalları umursamadan resim yapmaya devam eden bir sanatçı resmin bugün hâlâ yapılıp izlenebilen benzersiz bir eylem olduğuna ilişkin inancımızı tazeler.En eskisi altmış bin yıl önce yapılan ve satılması hiç düşünülmemiş o mağara resimleri ile şimdi çöplükten kurtarılmış kartonların üzerine yapılan resimler arasındaki uzun mesafe bize insanın, insanlığın geldiği noktayı gösteriyor: Doğada yaşıyordun, boyaya para vermiyor, mağarayı kiralamıyor, resmini satmıyordun; bedeninle yaşıyor, yapıyor, mücadele ediyordun. şimdi yaşamıyor, tüketiyorsun, tüketiliyorsun ve bir fiyatın olduğu kesin. Peki sanat kaç para?Sanat Kaç Para? Behçet Safa’nın Ferit Edgü’ye yazdığı anlatı için uygun bir başlık bu. Sefaletten erken yaşta ölen, resimlerini satmayı pek umursamayan, istese bile satamayan, ölmüş bohem ressamların resimlerinin milyonlarla alınıp satıldığı günümüzde yerinde bir soru soruyor Behçet Safa.Uzun süren bir parasızlık ve umursamazlığa rağmen resim yapmayı sürdürmek için gereken motivasyon ne olabilir? Şahsiyetinizden ötürü sizi seven dostlarınız varsa tüm dünyayla savaşabilirsiniz, demişti bir dostum.Behçet Safa ile Ferit Edgü arasındaki ilişki bu türden bir dostluk. İki sanatçının birbirlerine duyduğu inanç paha biçilecek bir şey değil ve göründüğü kadarıyla ikisi de bu türden fiyatlandırılamayan bir servete sahip olmanın memnuniyetini hissetmiş.Behçet Safa’nın herhangi bir okuyucuya değil de doğrudan Ferit Edgü’ye yazmasının anlamlı tarafı şu: Bir yazar olmadığının farkında ressam, bunu dile getiriyor açıkça ama lükse bakın ki yazısının okuyucusunu kendi seçiyor ve seçtiği kişi sadece bir ressam değil, plastik sanatları bilen ve günümüzün yaşayan en önemli edebiyat adamlarından biri. Okuyucusunu seçme lüksüne sahip bir ressamın resimlerini ve yazdıklarını merak etmez misiniz?İlk kitabı 84 yaşında öldükten bir yıl sonra basılan ressam Behçet Safa’nın metne eşlik eden, Açlıktan Ölen İki Paralık Sanatçılar İçin Hatıra Pulları adlı resimlerini, cümleleriyle birlikte görmek gerek. Kendinizi Ferit Edgü’nün yerine koyarak okuyun.Sanat Kaç Para? - Safa’dan Ferit Edgü’ye / Editör: Burak Fidan / Raskol’un Baltası / 104 s. İsmail PelitYiğit Bener'den 'AcıPortakal'
Yiğit Bener'den 'Acı Portakal' figure > Kadınlara yönelik şiddet kadın düşmanlarının tekelinde değil; yeri geldiğinde en aydın, ince ruhlu, sanatçı ya da eşitlik yanlısı solcu örgüt militanı erkek bile bu suçları işleyebiliyor. Kadınlara yönelik şiddet kadın düşmanlarının tekelinde değil; yeri geldiğinde en aydın, ince ruhlu, sanatçı ya da eşitlik yanlısı solcu örgüt militanı erkek bile bu suçları işleyebiliyor. "Kadınlara yönelik şiddet aleni kadın düşmanlarının tekelinde değil; yeri geldiğinde en aydın, ince ruhlu, sanatçı ya da eşitlik yanlısı solcu örgüt militanı erkek bile bu suçları işleyebiliyor. Sol umuttur, alternatiftir. Eril şiddetle, cinsiyetçilikle bu umudu kirletmek çifte suç!" diyor Bener. /Archive/2020/12/24/000900976-ic1.jpg- Acı Portakal'da 30 yıl önce Amsterdam’da uluslararası bir Marksist eğitim merkezinde yaşanan cinsel saldırı vakası üzerinden bir sol örgüt eleştirilerin odağına. Öz eleştiri yokluğunu mu yadırgıyorsunuz?Hiçbir örgütü özel olarak hedef almadım aslında. Sorun şu: Kadınlara yönelik şiddet aleni kadın düşmanlarının tekelinde değil; yeri geldiğinde en aydın, ince ruhlu, sanatçı ya da eşitlik yanlısı solcu örgüt militanı erkek bile bu suçları işleyebiliyor.25 Kasım’da kadınların şiddete karşı küresel yürüyüşlerinde bir pankart vardı: “Solculuk şiddeti aklamaz”.Solcularla aydınların ezelden beri devletin ve faşistlerin şiddetine maruz kalmış olmaları, kendilerinin de kadınlara karşı (ya da birbirlerine karşı) şiddet uygulamalarını asla mazur gösteremez. Aksine: Sol umuttur, alternatiftir. Eril şiddetle, cinsiyetçilikle bu umudu kirletmek çifte suç!Ama ne yazık ki erkek şiddetinin en uç örnekleri olan cinayet ve tecavüzün ötesinde, sol örgütlerde BİLE kadınlara karşı sözel ve psikolojik şiddet, taciz, cinsel saldırı, üstünlük taslama, aşağılama, ayrımcılık uygulanıyor ve erkeğe ayrıcalıklar tanınıyor. Ayrıca LGBTİ bireylere karşı homofobik tutum takınılabiliyor.Cinsiyetçi suçun faili tiksinç bir yobaz olduğunda kınamak kolay. Fail “bizden” olunca da aynı rahatlıkla kınayabiliyor muyuz? Yoksa bin bir bahane arkasına saklanıp - örneğin “düşmanın ekmeğine yağ sürmemek” adına - kırılan kolun yen içinde kalmasını için ikiyüzlülük mü yapıyoruz?Ciddi bir özeleştiri olabilmesi için, bu şiddetin temelinde yer alan ataerkil düzenle, erkek iktidarıyla yüzleşmemiz gerekiyor. Yeniden umut olabilmeleri için sol örgütlerin erkek egemen zihniyetlerinden arınmaları şart.“Hele bir partimiz iktidara gelsin, kadınların sorunlarını da çözeriz” mantığını bugünün kadınlarına kabul ettiremezsiniz. Kendi bünyesindeki erkek iktidarıyla hesaplaşmamış sol partilerin iktidar ve düzen eleştirisi ciddiye alınamaz./Archive/2020/12/24/000920523-ic2.jpg1968’DEN BUGÜNE- 1970’lerin solcu örgütlerinde bugüne kıyasla bilinç düzeyi, yaklaşım nasıldı?Avrupa’da 1968 Mayıs’ında radikal solun güçlenmesiyle feminizmin kitleselleşmesi ve bağımsız kadın hareketinin inşası aşağı yukarı eşzamanlıydı. Dolayısıyla romanda sözünü ettiğim türde devrimci Marksist örgütlerde ciddi bir feminist damar ve feminist militanlar vardı; romandaki cinsel saldırı da bu sayede ciddiye alınıyor ve sorgulanıyor.Türkiye’deyse gelişim seyri farklı oldu. 1970’lerde sol örgütlerin kadın militanları arasında bile yaygın bir feminist bilincin olduğu söylenemez. Feminist bilincin yaygınlaşması ve bağımsız bir kadın hareketinin sahneye çıkması, sol radikal örgütlerin çöktükleri 12 Eylül sonrasına denk düşüyor. Örneğin ilk feminist sosyalist dergi Kaktüs 1988’de yayımlandı.Dolayısıyla bizde kadın hareketi enikonu zayıflamış olan solun dışında gelişti. Hem sol örgütlerin feminist bilinçleri genel anlamda güdük kaldı hem de kadınlar mücadelelerinde sol tarafından yalnız bırakılmış oldu.Hatta kadınlar sıklıkla tüm toplumsal hareketin öncülüğünü üstlenmek zorunda kaldılar. Örneğin Gezi’de de direnişin en güçlü ve bilinçli damarını kadınlar oluşturuyordu. Bu süreçte tek ciddi müttefikleri, ataerkiye karşı ayrı bir cephe açan LGBTİ hareketi oldu.Öte yandan, kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalan kadın hareketi bu yolda kazanımlar elde ettikçe daha da güçlendi,özgüven veenikonu bağımsız bir karakter kazandı.25 Kasım eylemlerinin de teyit ettiği üzere, kadınlarda ve özellikle genç kadınlarda çok ciddi bir bilinç sıçraması söz konusu. Bunun artık geriye dönüşü yok.Bence kadınların ataerkil söylemden ve bu zihniyetin ön kabullerinden ne derece koptuklarının henüz farkında değiliz. Aslında sol örgütlerin ve genel olarak biz erkeklerin bu güçlü kadın hareketinden öğreneceğimiz çok şey var. Bizler hâlâ dünkü ezberlerle ahkam keserken, kadınlar ataerkil toplumu adım adım yıkmaya başladılar bile…/Archive/2020/12/24/000941132-ic3.jpgGENÇ KADINLAR ESKİ KUŞAKLARDAN ÇOK DAHA AKILLI- Romandaki kız evlat figürünün geçmişteki örneklere nazaran daha rahat ve bilinçli olduğu söylenebilir mi?Bence genel olarak gençler ve özellikle de genç kadınlar eski kuşaklardan çok daha akıllılar, daha bilinçliler, çağdaş iletişim teknolojileri sayesinde dünyaya açıklar, geleneksel ketlenmelerden o kadar etkilenmiyorlar.İşin özü şu: Nasıl ki bizlerin de ebeveynlerimizden çok farklı ilgi alanlarımız, değerlerimiz vardı, bu gençlerin de bizden farklı merakları, öncelikleri var. Doğal olarak zihinsel süreçleri ve bilinçlenmeleri bizden farklı bir seyir izliyor. Düne kadar bu gençlerin apolitikliği ya da cahilliğiyle ilgili söylemediğini bırakmayanlar ne kadar yanıldıklarını Gezi’de gördüler. Gençler bizi daha çok şaşırtacak.Örneğin bugünün genç kadınları1990’ların feminist dalgasının kazanımlarını ve bilincini içselleştirerek yetiştiler. Geleneklerin dayatmalarına göre değil, kendi istençleri ile hareket etme kararlılığındalar, özgürlüklerine bağlılar ve bunun için topluca harekete geçmekten çekinmiyorlar. İstisnalar var elbette, ancak bu bence muhafazakâr kesimlerin genç kadınları için de geçerli: Muhafazakâr erkekler bu konuda çok dertli!Romanımdaki kız evlat figürü ve arkadaşları işte bu yeni kuşak genç kadınlardan sadece bir kesit: Öyle çok keskin, çok militan, örgütlü değiller belki, ancak hem ebeveynlerinin aynı yaşlardaki hallerinden ilerideler, hem de özünde yaş farkına karşın onları şimdiden aşmış durumdalar.Bu gençler için temel sıkıntı, kapitalist kâr uğruna tüm toplumsal kazanımları eritmeye yeminli, doğal yaşamı toptan yok etmeyi göze almış yağmacı, yaygaracı ve faşizan iktidarların egemen olduğu bir dönemde yaşıyor olmaları. Üstelik bizim kuşağımızdan farklı olarak, gelecek için onlara umut verip harekete geçirecek inandırıcı bir siyasal/ideolojik alternatife henüz sahip değiller./Archive/2020/12/24/001003272-kapak.jpg- Acı Portakal’da otobiyografik öğeler var mı?Gerçek bir olaydan esinlenen ve otobiyografik ögeler de içeren bir kurgu söz konusu, tıpkı diğer kitaplarımda olduğu gibi…- Belki diğer temalar kadar baskın değil ama romanda bir de aşk acısı var.Evet. Tükenmemiş bir aşkta, değiştirilmesi olanaksız koşullardan kaynaklanan bir ayrılık acısı bu: Ölüm gibi keskin…Acı Portakal / Yiğit Bener / Can Yayınları / 184 s. Emine ToprakAntikçağ'da Korsanlık
Antikçağ'da Korsanlık figure > Korsanların Akdeniz’de hiç bitmeyen yolculuğu, deniz imparatorlukları, kıyı ve koylardaki amansız hâkimiyet mücadeleleri, savaşlar, esirler, köle ticareti ve ganimet peşinde koşan sayısız maceraperest… J.-M. Sestier’in Antikçağ’da Korsanlık adlı çalışması; tarih ile denizciliği buluşturan merakla okunacak bir kitap. /Archive/2020/12/24/000527244-ic1.jpgAkdeniz’e kıyısı olan tüm halkların korsanlıkla ilgili uzun bir tarihi vardır. Bu tarihle ilgili de çok sayıda kitap…J.-M. Sestier, Akdeniz merkezinde korsanlık ve denizcilik tarihi ile ilgilenen okurların gözden kaçırmaması gereken bir çalışmayı kaleme alıyor.Antikçağ’da yazılan metinler arasından yüzlercesini belirleyip, bunlara modern araştırmacıların metinlerinde yakaladığı ilginç verileri de ekleyerek Akdeniz’e özgü nitelikli bir korsanlar ve korsanlık tarihini ortaya çıkarıyor.Bin yıldan çok daha uzun bir süre korsanlığın tüm Akdeniz’de niçin saygın bir meslek olarak kabul gördüğünü ve bu zihniyete Roma’nın ne zaman ve nasıl son verdiğini derinlemesine açıklıyor.Sonunda korsanlığı yasa dışı bir eylem olarak kabul eden Roma gerçekleştirdiği zihniyet değişikliği sayesinde Akdeniz’in yüzyıllar boyunca sakin, huzurlu bir denize dönüşmesini sağlamıştır.Böylelikle dünyanın bu coğrafyasında ticaret, kültür-zihniyet alanında çok hızlı bir gelişme yaşanmış, refah da artmıştır./Archive/2020/12/24/000540134-kapakic2.jpgBu yarı masalsı yarı gerçek görünüme sahip bir denizin tarihinde özellikle Ege Denizi ve Akdeniz bölgesiyle ilgili ilginç veriler yer almaktadır.Altın Post, korsan prenslerin adası Samos, Sakız, Marsilya’ya göç eden Foçalılar, Didim’in karşısındaki bir adada korsanlara esir düşen Julius Sezar, muhteşem korsan kadırgaları, Kilikya olarak anılan Toroslardaki korsan, eşkıya yuvaları ve sıra dışı daha pek çok olayın yaşandığı bu coğrafyanın geçmişi hakkında şaşırtıcı bilgiler sunuyor.Korsanların Akdeniz’de hiç bitmeyen yolculuğu, deniz imparatorlukları, kıyı ve koylardaki amansız hâkimiyet mücadeleleri, savaşlar, esirler, köle ticareti ve ganimet peşinde koşan sayısız maceraperest… Tarih ile denizciliği buluşturan herkesin merakla okuyacağı bir kitap.Antikçağ'da Korsanlık / J. M. Sestier / Çeviren: Oğuz Adanır / Doğu Batı Yayınları / 234 s. Cumhuriyet Kitap Eki