News - Haberler
Çevreciler, Fatsa’daki maden işletmesine ek izin verilmemesini istedi
Çevreciler, Fatsa’daki maden işletmesine ek izin verilmemesini istedi Ordu’nun Fatsa ilçesinde 2014 yılında başlatılan siyanürle altın işletmeciliği yapan şirketin çalışma süresi dün sona erdi. Ordu Çevre Derneği (ORÇEV), Derelerin Kardeşliği Platformu, Tüm Köy Sen Ordu Şubesi, maden bölgesinde yaptıkları açıklamada, şirketin alanı genişletme girişimine izin verilmemesini istedi. ORÇEV Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, yıllardır maden işletmesinin vereceği zararları anlattıklarını belirterek “Artık verdiği zararlar tüm çıplaklığıyla karşımızda. Şirketin çalışma süresi bitti. Buradaki çalışma artık duracak. Hatta alanı büyütmek için başlatılan yeni ÇED’e onay verilmemelidir. Bugünden itibaren biten çalışmanın ek sürelerini takip edeceğiz. Yeni bir dilekçe yazacağız. Çalışma yapılıyor ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Ordu Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü hakkında yasal süreci başlatıp suç duyurusunda bulunacağız” dedi.Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü ve ORÇEV Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Özbucak da “Burada keyfi uygulamalar var. Yollara, ormana hafriyat döktüler. Şu an yeni ÇED süreci tamamlanmadan ağaçlar işaretleniyor. Bu nedenle hep birlikte ekolojik yıkımı engellemek için ortak çabamız sürecek. İklim değişikliğinden dert yanmanın anlamı yok. Ekolojik yıkıma neden olan bu tür çalışmalar durdurulsa iklim değişikliği olmaz. Dereler kurudu. sular kirlendi. Sebzeler zarar gördü. Şirketin çalışma süreci bitti ama siyanür ve ağır metaller nedeniyle vereceği zarar devam edecek. O nedenle şirketin alanı büyütme girişimine izin vermeyelim. Geleceğimize sahip çıkma hakkımızı kullanalım” çağrısı yaptı.Tüm Köy Sen Ordu Şube Başkanı Zekayi Sağra ise “Tarımda dışa bağımlılık nedeniyle üretemez olduk, ürettiklerimizi de değerinde satamıyoruz. Bu yetmezmiş gibi maden ve enerji şirketlerinin tarım alanlarını yok etmeleri, sularımızı zehirlemeleri nedeniyle de zarar görüyoruz” dedi. Cemil CiğerimCumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 28 Ocak 2021 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 28 Ocak 2021 tarihli okur dayanışması ilanları Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2021/1/28/035801295-ana.png/Archive/2021/1/28/035812998-1.png/Archive/2021/1/28/035812576-2.png cumhuriyet.com.trİklim değişikliği - John Kerry:İskoçya'dakiİklim Değişikliği Zirvesi dünyanın 'sonşansı'
ABD'nin iklim Değişikliği Özel Temsilcisi John Kerry, Birleşik Krallık'ta Kasım ayında düzenlenecek BM İklim Zirvesi'nin dünyanın çevre sorunlarının üstesinden gelebilmesi için 'son şansı' olduğunu söyledi.Habere Gitmek için TıklayınSamsun'da 42 gündür kayıp olan kadının cesediçuval içine ormanlık alanda bulundu
Samsun'da 42 gündür kayıp olan kadının cesedi çuval içine ormanlık alanda bulundu Samsun'da 42 gündür kayıp olan 35 yaşındaki kadının cesedi çuval içinde naylona sarılmış ve çürümüş halde ormanlık alanda bulundu. Edinilen bilgiye göre, Samsun'un Atakum ilçesinden 17 Aralık'ta evinden ayrılan ve ailesinin 24 Aralık'ta polise kayıp başvurusu yaptığı Arzu Aygün'den bir daha haber alınamadı.Olayla ilgili kayıp kadının akrabası olduğu ileri sürülen Muharrem C. gözaltına alındı. Muharrem C. suçunu itiraf etti ve cesedin bulunduğu yeri gösterdi.Arzu Aygün'ün cesedi Samsun'un Terme ilçesinin Gökçeağaç mevkisinde sahil yolundaki ormanlık alanda çuval içinde çürümüş halde bulundu. Kadının cesedi otopsi için Samsun Adli Tıp Kurumuna gönderildi.Kayıp olan Arzu Aygün bir süredir Müge Anlı'nın programında aranıyordu. cumhuriyet.com.trTrump'ın azil yargılamasında suçlu bulunmasıneden zorlaştı?
Trump'la ilgili olarak Senato'da yapılan ilk oylamada 50 Cumhuriyetçi senatörden 45'i, Trump hakkında Kongre baskını nedeniyle "ayaklanmaya teşvik" suçlamasıyla başlatılan azil sürecine destek vermedi. BBC Kuzey Amerika Muhabiri Anthony Zurcher, oylamanın sonuçlarını değerlendirdi.Habere Gitmek için TıklayınBahamalar tek kullanımlık plastikleri nasıl yasakladı?
Bahamalar, 2020'te tek kullanımlık plastikleri yasakladı. Kristal Abrose, kararın alınmasında büyük rol oynayan bir çevre aktivisti. Hükümeti nasıl ikna ettiğini anlatıyor.Habere Gitmek için TıklayınAvrupa'da yüz yıllarca kullanılıp unutulan sayısistemi
13. yüzyılda Sisteryen manastır rahiplerinin geliştirdiği işaretler, Avrupa'da en az 200 yıl manastırlarda kullanılan rakamlardı. Ancak Sisteryen rakamlar zamanla unutuldular ve 100 yıl sonra kimsenin bilmediği esrarengiz işaretlere dönüştüler.Habere Gitmek için TıklayınABD BaşkanıJoe Biden yönetimi BAE ve Suudi Arabistan'la yapılan silah satışanlaşmalarınıgeçici olarak durdurdu
ABD Başkanı Joe Biden yönetimi BAE ve Suudi Arabistan'la yapılan silah satış anlaşmalarını geçici olarak durdurdu. Dondurulan sözleşmeler arasında BAE ile yapılan 50 adet F-35 savaş uçağı satışı da var.Habere Gitmek için TıklayınCemal Enginyurt: Fırsat bulsam ben döverdim
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Cemal Enginyurt: Fırsat bulsam ben döverdim Canlı yayında Selçuk Özdağ’a yönelik saldırının MHP ile ilgili olmadığını savunan Cemal Enginyurt, ‘Neden MHP kınamadı’ sorusuna Sabahattin Önkibar örneği ile yanıt verdi: Önkibar'a saldırı oldu kınamadım. Çünkü fırsat bulsam ben döverdim… Haber Global’deki tartışma programına; eski MHP’li yeni Demokrat Partili Cemal Enginyurt’un sözleri damga vurdu…Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a yönelik saldırının haince bir saldırı olduğunu ve Ülkücüler tarafından ‘organize olarak’ yapılmadığını belirten Enginyurt, moderatör Saynur Tezel’in ‘Ama MHP kınamadı…’ uyarısı üzerine şunları söyledi:‘FIRSAT BULSAM BEN DÖVERDİM’- MHP Genel Başkanı üç yaşındaki çocuğa ayağa kalkıp üç düğmesini ilikleyecek kadar saygın ve beyefendi kimliği olan bir insan hiç kimseyi dövün demez. - 3 Kasım sonrasında sayın Şahin Ankara'da gazeteci (Zafer Şahin) Yazılan çizilen, söylenen o kadar kötü sözler var ki... Sayın Şahin bir kişi dövüldü mü? Kavga edildi mi? Vuruldu mu? Hayır. - Kınamak… Kişi yapmadığı bir şeyden dolayı kınamaz. Şimdi Sabahattin Önkibar dayak yedi mesela… Kınamadım çünkü zaten fırsat bulsam ben döverdim…- Şimdi neyi kınamasını bekliyorsunuz. Canım adam yalan yanlış ne kadar iftira varsa söylemiş... Önüne gelene hakaret etmiş... Devlet Bahçeli'ye her türlü hakareti etmiş. Eee biri de denk gelmiş kitapçı dükkanında dövmüş... Vay efendim sen niye kınamadın? - Ya sen adamın anasına babasına her şeyine varana kadar hakaret et. Yani şimdi bir empati yapın ya Allah aşkına ya... KONUKLAR DA GÜLDÜEnginyurt’un Sabahattin Önkibar için ‘Fırsat bulsam ben döverdim’ sözlerine, diğer konukların gülmesi de dikkat çekti... cumhuriyet.com.tr‘Atatürk’ün Ankara’sı(1919-1938)’
‘Atatürk’ün Ankara’sı (1919-1938)’ Cumhuriyet Kitapları Projesi kapsamında, Atatürk’ün Ankara’ya verdiği değeri fotoğraflarıyla anlatan kitaplar yayımlayan Çankaya Belediyesi bu belgesel kitaplara, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 101. yılı anısına bir yenisini daha ekledi: Atatürk’ün Ankara’sı (1919-1938). /Archive/2021/1/28/003103435-ic1.jpgAtatürk’ün Ankara’sı (1919-1938); Atatürk’ün Ankara’ya kazandırdığı yapıları, Ziraat Mektebi’nden Çankaya Köşkü’ne, Ankara Palas’tan Çubuk Barajı’na şehrin her noktasında bıraktığı izleri fotoğraflarla ortaya koyuyor.Atatürk’ün, şehirle özdeşleşen pek çok fotoğrafını, şehrin onun sayesinde büründüğü yeni çehrenin fotoğraflarını, anıyı, tanıklığı bir araya getirdiklerini söyleyen Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen; kitabın yol hikâyesini şöyle anlatıyor:“Ankara'ya, Mustafa Kemal 101 yıl önce 27 Aralık'ta geldiğinde, karizmasından, vizyonundan doğan yeni bir şehir, modern bir başkent olmaktadır artık Ankara. Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelişi, şehrin onun kimliğinde billurlaşması, onun inançlarına katılması nice tarihi anlara, enstantanelere olanak sağlamıştır. Bunun fotoğraf karelerinde, anlatılışlarda bir ulusun sevincine dönüşmüş halleri; toplumsal bilinç, duyarlılık ve direnç için büyük bir dayanak noktasıdır.”/Archive/2021/1/28/003118388-ic2.jpgAnkara’nın inatçılığın, mücadelenin, imkânsızı yaratma düşüncesinin somutlaşmış hali olduğunu vurgulayan Dr. Koray Özalp de kitabın duygusunu şu sözlerle dile getiriyor:“Yollarıyla, parklarıyla, modern binalarıyla ve Karaoğlan'dan Yenişehir'e uzanan çağdaş yapılarıyla Ankara, 1920'lerden başlayarak yepyeni çehreli bir başkent olarak günümüze ulaşır. Koleksiyonumu oluştururken Atatürk'süz bir Ankara'nın olamayacağını fark ettim. O, Ankara ile bütünleşmiş bir önderdir. Ben de bu çalışma için İstasyon'dan Gazi Orman Çiftliği'ne, Çankaya Köşkü'nden Ziraat Mektebi'ne Ankara'da onun Ankara'daki anılarını ve izlerini fotoğraflarla aradım.” Cumhuriyet Kitap EkiMetin Fındıkçı:‘Dürüst aydına,şaire ihtiyacımız var’’
Metin Fındıkçı: ‘Dürüst aydına, şaire ihtiyacımız var’’ Şair Metin Fındıkçı’nın bu kitabındaki metinler; sadece anılardan oluşmuyor. Yaşadıklarına, zamana ve bu dünyadan çekip giden güzel insanlara ilişkin metinler kaleme aldıkları. Kimi zaman kendisini mutlu kılan kimi zaman ise kalbinde kapanmayan yaralar bırakan anlar-metinler hepsi de. Ve Türk edebiyat, sanat tarihine kara bir leke olarak kalan; yıllar sonra benzeri akıl almaz acıları ülkeye yaşatanların, ders alınmayan şiddetin kendi penceresinden görünen bölümü. /Archive/2021/1/28/002839530-kapakic1.jpgÖLÜMCÜL İKTİDARLAR!- Sanırım, sorulara kitabın ön sözünden başlamak yerinde olur. “Yaşanmış, kimi zaman beni mutlu kılan kimi zaman benim kalbimde kapanmayan yaralar bırakan anlar-metinlerdir. Ama kimi zaman da yokluğumda yaşanmış ve Türk edebiyat, sanat tarihine kara bir leke olarak kalan; yıllar sonra benzeri akıl almaz olaylardan, benzeri acıları bu ülkeye yaşatanların, ders alınmayan şiddetin benim penceremden görünen bölümüdür.” diyorsunuz. Açar mısınız?Bu ülkede özellikle 50 li yıllarda başlayan ve bugünlere dek süre gelen bir durum yaşanmaktadır, Aydınları, özgürlük ve demokrasi çerçevesinde hak arayan ve adalet isteyen herkese, daha düz bir deyimle sesini çıkaran herkes; ülkeyi yönetenler tarafından (?) şiddete maruz kalmıştır. Bu şiddetin ölüme kadar bir gittiğini defalarca tanık olmuşuzdur. Kitapta buna iki çarpıcı örnekle belirttim. Biri Arjantinli ünlü şair Juan Gelman’ın gözaltına alınıp öldürülen gelini ve oğlu. (ki bu örnek ülkemizle ilgisi olmasa da, Diktatörlükle yönetilen bir ülke için). Diğer örnek ise: Vedat Türkali ve Hayk Açıkgöz’ün yakın dostu Sefer Aytekin örneğidir. Sefer Aytekin’in çektiği acı ve maruz kaldığı şiddete bağlı; Ressam Marta Tözge’nin yaptığı birkaç yağlı boya tablo yüzünden gözaltında yapılan işkence sonucunda delirmesi… gibi.UMURSAMADIKLARIM…- Yine kitabın önsüzünde: “Gün geldi, kendini aydın sanan, çok zeki sanan, zarif esprileriyle karşısındakini sürekli alt etme derdinde olan bu aydınlar; beni ve yakınındakilerini hırpalama alışkanlığı edinmiş. Ama söyledikleriyle ne söylemek istediklerini anlaşılmayan veya benim tarafından pek de umursanmayan bu aydınları, o gün dışarıda bıraktığım gibi bu ‘Karşılaşmalar’da da dışarıda bırakıyorum” diyorsunuz.Evet, bir şair olarak (kendi görüşüm) sadece karakterime ters düşen değil; gerçekten, bulundukları ortamlarda kendilerini “üstün insan” gören ve “bu dünyayı ben yarattım” havasında olan çok şair tanıdım. Yan yana bulunduğumuz anlarda onlardan nasıl haz almadıysam, bu kitapta da yer vermedim. Bunları yazmak, hatta söz etmek bana doğru gelmiyor. Belki onların gözünde tam tersi bir durumdur. Buna itirazım olmaz. Bu ülkenin dürüst aydına, şaire ihtiyacı var, doğru. Ama mütevazı ve kendini bilen aydınlara. Bu ülkenin şaire de ihtiyacı var. Ama yazdıklarıyla yaptıkları (azıcık da) olsa terazinin her iki kefesini eşit tutmaları gerek diye düşünüyorum.- “Kaç türlü girilir anılardan içeri” kitabın ilk denemesi. Denemeye arkadaşınızın öldürülmesiyle başlıyorsunuz, sonra?Deneme kitabı değil ama madem deneme dediniz: Evet, ilk denemede, daha lise yıllarında çok sevdiğim bir arkadaşımı faşistler öldürdü. Onun için yıllar sonra yazdığım ve Cumhuriyet Kitap’ta yayınlanan bir yazı…Fethi Naci ile tanışmamla birlikte, geçmişten masaya katıldığım günlerden önce yaklaşık 25 yıldır her Cuma saat 12.30, 13.00 gibi toplanan, hatırı sayılır yazar ve şairlerden oluşan bu masa muhabbetine bağlıyorum. Bağlamamın nedeni de yazı yayınlandıktan 1.5, 2 ay sonra masaya ilk katıldığımda, Fethi Naci’nin yazıyla ilgili bana sorduğu soru oldu diyebilirim. Yazıyı unutmamıştı, ilk tanıştığımızda, o makaleden dolayı adımı da unutmadığının farkına vardım.- Peki, masaya kimler geliyordu, birkaç isim söylemeniz mümkün mü?Tabi ki; Fethi Naci, Cevat Çapan, Nuri Akay, Aydın Boysan, Metin Deniz, Turhan Günay, Arif Keskiner, Kemal Demirer, Alişan Çapan, Nadir Karakaş ve daha nice eş dost. Tabii burada belirtmekte fayda var: Kitapta da masaya katılanları yazarken, adını yazmadıklarım beni bağışlasınlar, yanlış anlamamalarını diliyorum./Archive/2021/1/28/002852483-ic2.jpgMAHMUT DERVİŞ VE ADONİS- “Kapılar sürgülenebilir / Ama konuşmaya engel değil / Seni hatırlamak gerekiyorsa / Ben yine “ölüyorum” deyişini hatırlıyorum.” Ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş’in ardından yazdığın uzun şiirin dört dizesi. “Veda” denemesi belki de kitabın en hüzünlü denemesi bana göre. Mahmud Derviş’le tanışıklığınızdan, dostluğunuzdan biraz söz eder misiniz?Mahmud Derviş’le 1982 yılında FKÖ Ankara’daki bürosuna gidip geldiğim sıralarda, FKÖ nün Kültür Ateşesi, beni telefonla tanıştırdı, evet, ilk tanışmamız telefonla oldu. Daha sonraları kendisiyle iyi bir dost olduk. İki, üç defa Ramallah’a, Amman’a davet etti. İstanbul’u çok merak etmesine karşın, bütün davetlerime karşın gelmeye fırsat bulamadı, ta ki Nazım Hikmet ödülüne alana dek. Büyülendiği İstanbul’a gelişi ilk ve son oldu. Ölene dek kendisiyle haberleştik. Mahmud Derviş, Nazım’ın, Neruda’nın damarından gelme Komünist bir şairdi. Filistin davası bir türlü yakasını bırakmasa da, o davasından ve onurundan asla ödün vermedi. Hiçbir şeyin ardında gizlenmeye gerek duymadan; her fırsatta her şartta söyleyeceğini tereddüt etmeden söyleyen bir şairdi. Dünya onu Filistin davasıyla değil, şiiriyle tanıdı. Çok acılar çekti, kendi topraklarında sürgün yaşadı. İlk kalp ameliyatından kurtulduysa da, ikincisine yenik düştü. Unutamadığım, unutamayacağım önce insan sonra şairlerden biridir, Derviş. Nur içinde yatsın.Arapçadan çeviri yaptığım geniş zaman zarfında birçok dostum oldu. Ama ön sırayı kim tutuyor derseniz, Mahmud Derviş ve Adonis derim. Mahmud Derviş’le hüznü ve acıyı paylaştım. Adonis’le mutluluğu ve hayatın keyfini. Evet, Adonis hayattan, yaşamaktan zevk alan biridir, paylaşmayı seven bir şairdir aynı zamanda./Archive/2021/1/28/002904639-ic3.jpg‘YAZI VE ŞİİR COŞKU DA İSTER Mİ, İSTER!’- Dil ve akıcılık açısından gerçekten beni sürükleyen, uzun sayılabilen deneme “Kanatlı Hayat” denemesi. Belki de kullandığınız şiirsel dilin etkisindendir, meselâ: “Bu pürüzsüz bulut kısa bir süre sonra, gökyüzünün üstünde iyice gerinip, biri güneye biri kuzeye iki kolunu bir tanrıca gibi uzatıyor.” gibi.Teşekkürler. Evet, burada ne diyeceğimi, nasıl diyeceğimi, hatta bir şey demesem mi? Bu deneme, uzun yıllar süren bir arkadaşlığın, bir dostluğun denemesidir. Benim için o günlerin, ayların hatta yılların coşkusuydu. Şiirsel dili ve akıcılığı ondandır sanırım. Yazı ve şiir biraz da coşku ister mi, ister!- “Kanatlı Hayat”ın hemen ardındaki deneme, diktatörlüğe ve erkek egemenliğe karşı çıkan iki kadın: Nazik el Melaike ve Furuğ. Ama başrolde yine “Kanatlı Hayat”.Bazı durumlar insanın elinde olmayabilir. Tutulduğunuz, ilgi duyduğunuz bir kadın sizi alıp uzaklara, tahmin edemediğiniz diyarları gezdirebilir. Arap şiirinden söz ederken, adını andığımız bu iki kadın şairi anmadan geçmek olmaz. Gerçi Furuğ İranlıdır, Acemdir olsun. Erkek egemenliğe karşı dik duruşu yeter! Nazik el Melaike de öyleydi. Kanatlı Hayat da öyledir. Yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda bu tür kadınlar insana umut aşılar, coşku aşılar.- Bir de kedinin öldürtülmesi sonucunda yedi yıllık memurluk hayatını, istifa ederek noktaladın. Biraz söz etmeni istesem.Nurdan Gürbilek, deneme kitabı Mağdurun Dili’nin giriş bölümünde: “En azından çocukken yaşadıklarımız başkaları tarafından küçük görülmenin, hatta bazen hiç görülmemenin insanı nasıl yaraladığını sarsıcı bir biçimde göstermiştir. Çok sonra başka nedenlerle küçük görüldüğümüzde, bunu genellikle o erken deneyimin diline çeviririz.” diyor.İşte tam da öyle; birçok yerde ve mekanda bu “dilin şiddetini-şiddetin dilini” yaşadım. En çok da, kedim, müdür tarafından bahçıvana öldürtülmeden önce yaşadım. Siyah kedi seviyorum diye, müdür ve yandaşları yapmadıkları şey kalmadı, aklım ve zekâmla hadi bilgimle baş edemediklerini anladıklarında şivem dolayısıyla “dilsel şiddete” başvurdular.Aslında insan bilinçli yaptığı şey konusunda şiddete maruz kaldığında umursamaması gerek. Doğrudur, seviye meselesi. Ama “bardağı taşıran son damla” ne yazık ki bu ülkede çokça yaşanıp görüyoruz. Ah zavallı insancıklar, kedinin uğursuzu olur mu?- Kısa bir süre önce yayınlanan Sessiz-Toplu Şiirler kitabında aklıma takılan bir soru, toplu şiirlerin içindekiler bölümünde “Unutulan” adlı şiir kitabı adı geçiyor. Ama kitapta yer almamış, neden?Haklısın, ufak bir yanlıştan mı desem, ufak bir dikkatsizlikten mi? aslında “Unutulan” Yom Yayınları’ndan çıkan seçme şiirlerimdir. Yani “Unutulan” kitabından önce çıkan üç kitabımdan yapılmış seçme şiirlerden oluşuyor. “Seçme şiirler” olarak belirtilmediği için böyle bir yanlışlık oldu. Unutulan kitabındaki şiirler, Toplu şiirler- Sessiz’de mevcuttur. Bu ara dikkatinizden kaçmadığı için de teşekkürler.Karşılaşmalar / Metin Fındıkçı / Klaros Yayınları / 210 s. / 2020. Semih Çalı