News - Haberler
Diz boyu usulsüzlük: Sayıştay 2019 Denetim Raporu’ndaçarpıcıtespitler
Diz boyu usulsüzlük: Sayıştay 2019 Denetim Raporu’nda çarpıcı tespitler figure > Sayıştay’ın raporuna göre Üsküdar, Fatih, Sakarya ve Ordu belediyelerinde çok sayıda usulsüzlük belirlendi. Sayıştay Başkanlığı, “Sayıştay raporları uçtu” adlı haberimizin ardından belediyelere ilişkin 2019 yılı denetim raporlarını dün sabah saatlerinde tekrar okumaya açtı. Çarpıcı tespitlerin yer aldığı raporlara göre birçok belediyede ihale süreçlerinde usulsüzlük belirlendi. Üsküdar Belediyesi’nin özel hallerde kullanılan pazarlık usulüyle 72 ihale yaptığı, bu ihalelerin toplam sözleşme bedelinin 162 milyon 352 bin 569 lira olduğu tespit edildi. Ordu Büyükşehir Belediyesi aynı alımları bölerek ihale etti. Fatih Belediyesi’nde özel kalem müdürlüğü kadrosu sınavsız geçişin bir yolu olarak kullanıldı.Ordu Büyükşehir Belediyesi 2019 Sayıştay Denetim raporunda, aynı tarihte, aynı müdürlük tarafından, aynı mahiyette ve aynı yükleniciden yapılan birçok alımın Kamu İhale Kanunu’nda belirtilen ihale usulleri ile alınması gerekirken kısımlara bölünerek yine aynı kanunda özel alım usulü olarak belirtilen doğrudan temin usulü ile gerçekleştirildiği vurgulandı. Rapora göre 2019 yılı içerisinde bazı çiçek ve bitki mal alımları da ihalesiz temin edildi. Belediye, Özel Kalem Müdürlüğü’nü de memuriyete sınavsız giriş aracı olarak kullandı. 2019 Sayıştay Denetim Raporu’nda Üsküdar Belediyesi’nin mal ve hizmet alımlarında “pazarlık ihale usulü”nü yaygın şekilde kullandığı belirlendi. Pazarlık ihale usulünün sadece doğal afet, salgın hastalıklar gibi özel haller durumunda kullanıldığına dikkat çeken Sayıştay “bunun belediyede genel bir uygulama haline getirilmesini kanuna aykırı” buldu. HAKSIZ KADROLAŞMASayıştaş raporunda İstanbul Fatih Belediyesi, özel kalem müdürlüğü kadrosunun sınavsız geçişin bir yolu olarak kullandığı anlatıldı. Ayrıca raporda Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü ile Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne yönetmelikte öngörülen sınav şartı ile öğrenim durumunu sağlamayan personel atandığı tespit edildi. Belediyede programcı kadrosunda sözleşmeli çalışan iki personelin asgari yabancı dil şartını sağlamadığı ifade edilen raporda belediye tarafından Zabıta Müdürlüğü’ne de öngörülen sınav şartını sağlamayan personel atandığı tespit edildi. Sakarya Büyükşehir Belediyesi 2019 Sayıştay Denetim Raporu’nda belediyeye ait Yeni Sakraya Stadyumu’nu sportif faaliyetlerde kullanılmak üzere Sakaryaspor Tesis İşletmeleri Şirketi’ne 11 aylığına 325 bin TL+KDV’ye kiraladığı ancak kiranın ödenmediği tespit edildi. Belediyenin elektrik, doğalgaz, su, temizlik ve çim bakımı masraflarını da üstlendiği belirlendi. Sayıştay kiranın tahsil edilmesini istedi.Sayıştay, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçim vaadi olan 4 yaş ve altındaki çocukların annelerine verilen ücretsiz ulaşım kartını da mevzuata aykırı bulundu. Bu konuda yetkinin cumhurbaşkanında olduğu belirtildi. Ayrıca, 3 Kasım 2011 ve 3 Haziran 2014 tarihinde bir kamu bankası ile imzalanan protokolle iki lüks aracın İBB’ye teslim edildiği ancak yürürlük süresinin belirlenmemesi nedeniyle halen devam ettiği vurgulandı. Bu konuda işlem tesis edildiği belirtildi. Hazal OcakSGK yazısıkafalarıkarıştırdı
SGK yazısı kafaları karıştırdı figure > SGK’nin yazısı, koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanları için ‘meslek hastalığı’ genelgesi olarak yorumlandı. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının meslek hastalığı ve vazife malullüğüne ilişkin yapılacak işlemlere dair yol haritasını belirledi. SGK, sürecin hızlanması için Sağlık Bakanlığı’na yazı gönderdi. SGK’nin yazısı kamuoyunda, sağlık çalışanları için “meslek hastalığı” genelgesi olarak yorumlandı. Yazının, hastalık nedeniyle mağduriyet yaşayan çalışanların evraklarının SGK’ye gönderilmesi prosedürünü anlatan bir yönlendirme yazısından ibaret olduğunu savunan Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, “Covid-19 hastalığı ivedilikle meslek hastalığı olarak tanımlansın” çağrısı yaptı. Dr. Kılıç ve Demir, “Bir hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı, çalışanın meslek hastalığı veya vazife malullüğü hükümlerinden faydalanıp faydalanamayacağı konusunda kararı verme yetkisi SGK’ye aittir. Dolayısıyla bakanlığın bu yazısı ile sağlık çalışanlarının meslek hastalığı/vazife malullüğü hükümlerinden doğrudan yararlanacaklarını söylemek doğru değildir” dedi. Sibel bahçetepeTÜGVA’ya kira sorusu
TÜGVA’ya kira sorusu figure > Tunceli’de sivil toplum kuruluşları ve halkın, devlet destekli tarikat ve dinci yapıların örgütlenmesine karşı giriştiği mücadele üzerine Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Tunceli Temsilciliği tabelasını indirdi. Dersim Araştırmaları Merkezi’nin (DAM) kentte çok sayıda tarikatın ve dinci vakfın farklı isimler altında faaliyet yürüttüğü raporunun Cumhuriyet tarafından haberleştirilmesi üzerine kamuoyunda büyük tepki oluştu. Tepkiler halen sürerken TÜGVA Tunceli Temsilciliği tabelasını indirdi. DAM Başkanı Selman Yeşilgöz, “Tabelanın indirilmesi tabii ki önemli ama esas önemli olan Dersim’deki tüm bu tarikat, cemaat ve vakıfların faaliyetlerinin durdurulmasıdır” dedi. TÜGVA temsilciliğinin kamuya ait Tunceli Atatürk Stadyumu’nda bulunduğunu söyleyen Yeşilgöz, “Tunceli Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ne sormak lazım TÜGVA’ya kamuya ait bir binada yer verdiniz. Bu yeri verirken kira aldınız mı? Aynı bina içerisinde kitap kafe diye bir yer var. Orası TÜGVA’ya mı ait. TÜGVA temsilcisi aynı zamanda Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda çalışıyor. Tüm bunlar kamu kaynaklarının ve kamu yerlerinin bu tip vakıflara peşkeş çekildiğini düşünmemize neden oluyor” diye konuştu. Dersim Dernekler Federasyonu Genel Sekreteri Hasan Şen de “Sadece tabelanın indirilmesi bir anlam ifade etmez. Faaliyetlerin de durmasını talep ediyoruz. Başta rektör olmak üzere üniversitedeki tarikatları temsil edenlerin de görevine son verilmeli. Bölgeyi anlayan, bilim üreten bir üniversite istiyoruz” dedi. TÜGVA’dan yapılan açıklamada ise yeni il binasında çalışmaların yürütüleceği belirtildi. Kayhan AyhanTBMM’de ABD yaptırımlarının kınanmasından saatlerönce AKP, Washington’da lobicilik faaliyetlerindeydi
TBMM’de ABD yaptırımlarının kınanmasından saatler önce AKP, Washington’da lobicilik faaliyetlerindeydi figure > TUSAŞ adına Capitol Counsel şirketiyle yapılan anlaşmanın amacı, Pakistan’a 1.5 milyar dolarlık ATAK helikopteri satışına yönelik ABD engelinin aşılması. ABD Başkanı Donald Trump’ın giderayak S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırımları onaylamasıyla iki ülke arasında ilişkiler yeni bir aşamaya geçti. ABD ilk kez bir NATO müttefiki ülkeye “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA)” kapsamında yaptırım uyguladı. Bu yaptırım kararına bir gün sonra TBMM’den iktidarıyla, muhalefetiyle ortak bir bildiriyle tepki geldi. AKP, MHP ile birlikte ortak açıklamaya ana muhalefet partisi CHP ve Millet İttifakı’ndan İYİ Parti de imzalarıyla destek verdi.Tarih: 14 Aralık 2020... Yaptırımın açıklandığı gün... Türkiye’nin ABD’nin CAATSA yaptırımlarına uğramasından sadece dakikalar sonra ABD’de tartışma yaratacak bir başvuru yaşandı. Ankara, ABD Adalet Bakanlığı’na TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI) adına Washington’da yeni bir lobi şirketinin tutulduğunu bildirdi. TUSAŞ’ın ikinci büyük ortağı (yüzde 45.45) ABD’nin yaptırım uyguladığı Savunma Sanayi Başkanlığı...MOTOR ABD ŞİRKETİNDENCapitol Counsel isimli şirketle yapılan lobicilik anlaşmasının amacı ise “Türkiye’nin Pakistan’a satmaya çalıştığı 30 adet T-129 ATAK helikopterine konan ABD engelinin kaldırılmasını” sağlamak. Türkiye ve Pakistan arasındaki 1.5 milyar dolarlık anlaşma, Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlikten dolayı gerçekleştirilemiyor. T-129 ATAK helikopterleri Türkiye’de üretilse de helikopterlerin motoru Rolls Royce ve bir ABD şirketi olan Honeywell tarafından üretiliyor. ABD’li şirketlerin ihracat için ABD Federal Devleti’nden izin alma zorunluluğu bulunuyor. ABD’de yaptırım açıklandıktan sonra yapılan başvuruyu CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan Cumhuriyet’e şöyle yorumladı:“ABD Adalet Bakanlığı’na sunulan belgeler, aylık 25 bin dolar olan lobicilik anlaşmasının 8 Aralık’ta imzalandığını ancak Türkiye’ye yaptırımlar açıklandıktan dakikalar sonra 14 Aralık’ta ABD Adalet Bakanlığı’na bildirildiğini gösteriyor. Satamadığımız 1.5 milyar dolar değerindeki 30 ATAK helikopteri, yanlış dış politikanın maliyetlerine yenisini ekliyor. Sıralayalım... 2.5 milyar dolar: S-400’e ödenen para... 1.5 milyar dolar: F-35’e yatırıp, geri alamadığımız kapora... 12 milyar dolar: F-35 projesinde ortak üreticilik statümüzü kaybetmemizden kaynaklanan Türk savunma sanayiinin gelir kaybı. 1.5 milyar dolar: Motorunu ABD’den alamadığımızdan dolayı Pakistan’a ihraç edemediğimiz ATAK helikopterlerinin geliri... Toplamda 17.5 milyar dolar... AKP hükümeti dış politika meselelerini Türkiye’de bir hamaset aracı olarak kullanırken, Washington’da ise lobiler üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Bu hataların bedeli ne yazık ki 83 milyon vatandaşa kesiliyor.”ABD’de lobi şirketleriyle anlaşmalar yapılması yasal. Ülkelerin lobicilik faaliyetleri için ABD’de milyonlarca dolar harcadığı ise bilinen bir durum. 15 Aralık günü Meclis’te muhalefetin desteğiyle “ABD’ye yanlıştan dön” mesajı veren hükümetin bu bildiriden 24 saat önce Washington’daki “lobicilik” girişimi AKP iktidarının dış politikada “zamanlamayı bile beceremediğinin” bir göstergesi olarak okunabilir... Aykut KüçükkayaVitrindeki Albümler
Vitrindeki Albümler figure > Vitrindeki Albümler /Archive/2020/12/19/225136861-vitrin1-kulturmaxrnk.jpgFerdi Özbeğen ‘20. Sanat Yılı Şan Konseri’ (Yaşar Kekeva Plakçılık)1974 petrol krizinin ardından büyük orkestraların sonu gelmiş, müzisyenler dar bütçe ve kadrolarla çalışmak zorunda kalmıştı. Piyanosu ile çalıp söyleyenlerin ilk örneklerinden olan Ferdi Özbeğen ise bu işin yolunu açanların başında yer alıyordu. 30 Eylül 1983 Cuma akşamı başlayan maraton, dokuz gün sürmüştü. İki bölümden oluşan her bir konser iki buçuk saati aşıyor, piyanosunun başına oturmuş beyaz ceketli şantözün arkasındaki 30 kişilik orkestrayı Osman İşmen yönetiyordu. Vokal topluluğu ile birlikte sahneye giren çıkan insan sayısı elliyi aşıyordu. Maraton öncesi repertuvar seçimlerine yoğun provalar eşlik ederken fiziken de iyi görünmek için beş ay boyunca kampa girip yedi kilo veren Özbeğen, yirminci sanat yılını böylesine ihtişamlı bir etkinlikle kutluyordu. Konserlerin ardından seçilen parçalar ikili bir plakta toplanıyordu: “Yirminci Sanat Yılı Şan Konseri”. Zamanında çok yüksek teknik imkânlarla olmasa da kayıt altına alınan ve yayımlanan bu konser, tarihi bir belge olma niteliğini taşıyordu. Bir dizi filmde çalınan parçalarıyla yeni kuşakların da ilgisini çeken Özbeğen’in konser plağı, 1983 yılından sonra ilk kez dönemin makara bantlarından analog olarak yeniden 2 bin adet basıldı. /Archive/2020/12/19/225150689-vitrin2-kulturmaxrnk.jpgKazım Koyuncu ‘Dünyada Bir Yerdeyim’ (Halkevleri) Şair Ceketli Çocuk diyorlardı, hırsızın uğursuzun değil, Karadeniz’in uşağıydı. Eşlik ettiği sanatçıları ve içinde yer aldığı Dinmeyen ile Zugaşi Berepe topluluklarının çalışmalarını saymazsak Kazım Koyuncu kısa yaşamına iki solo albüm sığdırmıştı: “Viya!” ile “Hayde”. “Dünyada Bir Yerlerdeyim” Kazım’ın henüz 33 yaşındayken 2005 yılındaki vefatının bir buçuk yıl ardından, 2006 yılında Halkevleri tarafından geride kalan ancak daha önce yayımlanmamış kayıtlarının derlenmesinden oluşturulmuştu. CD ve kaset formatında basılan, (beşi konser kaydı olmak üzere) 16 parçadan oluşan albümün kâr amacı bulunmuyordu. Geliri (yanı sıra manevi birikimi) Kazım’ın adını yaşatacak bir başka projeye aktarılacaktı. Albümde Kazım’ın hayatının içinden bir şekilde geçmiş sayısız insanın emeği vardı; bu nedenle de buram buram içtenlik, coşku ve inanç kokuyordu. Şimdi tıpkı basımı ilk kez plak formatında yapılan “Dünyada Bir Yerlerdeyim”in tek farkı kapağı. Orijinalinin kapağında yer alan Kazım’ın elindeki gitarla gülümseyerek şarkı söylediği fotoğraf, burada güzel bir grafik çizime dönüştürülmüş.İnsanı bir yandan mesut ediyor, beri taraftan elemini kederini yeniden anımsatıyor; Kazım’ın sesini ilk defa plaktan dinlemek... Murat BeşerKonut fiyatlarıAntalya ve Muğla’da uçuşa geçti
Konut fiyatları Antalya ve Muğla’da uçuşa geçti figure > Salgından korunma ve rahat yaşama arayışı, Akdeniz ve Ege’ye ilgiyi artırdı. Halkın gelecek için güven aracı olarak gördüğü ev sahibi olma isteği, ekonomik şartlar nedeniyle iniş ve çıkışlar gösterse de bu, pazarın ve özellikle fiyatların her zaman hareketli olmasına neden oluyor. 2020 yılının öne çıkan belirleyenleri ise salgından korunma arayışı, ekonomiyi suni de olsa büyütme isteği ve daha özgür yaşam talebiydi. İşte detaylar:GENELDE YÜZDE 29- TÜİK verilerine göre ilk 11 ayda yüzde 21.5 artışla yaklaşık 1.4 milyon adet konut satıldı.-Merkez Bankası’nın “Konut Fiyat Endeksi” verilerine göre ekim ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla Türkiye geneli yıllık artış yüzde 29.2 ile zirve yaptı. Bu artış yeni konutlarda yüzde 30.4, diğerlerinde yüzde 28.5 oldu. Yine ülke genelinde, metrekare başına ortalama birim fiyat ise 2 bin 843 liradan 3 bin 713 liraya yükseldi.- Bölgesel bazda en yüksek yıllık artışlar yüzde 41.8 ile “Antalya, Burdur, Isparta” ve yüzde 39.6 ile “Aydın, Denizli, Muğla”da, en az artışlar da yüzde 16.8 ile “Erzurum, Erzincan, Bayburt” ve yüzde 18.8 ile “Artvin, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon”da görüldü.-Yıllık artışlar İstanbul’da yüzde 27.3, İzmir’de yüzde 28.9 ve Ankara’da yüzde 29.1 oldu.-TBB Risk Merkezi’nin verilerine göre Ekim 2020 sonu itibarıyla 2019’un aynı dönemine kıyasla konut kredisi hacmi yüzde 44.4 artarak 287.2 milyar liraya ulaştı. Ekim sonu itibarıyla kredi kullanan 2 milyon 628 bin kişinin ortalama borcu da 109 bin 287 TL.- Konut kredisine BDDK’nin il verileri üzerinden bakıldığında da geçen yılın aynı dönemine kıyasla Eylül 2020 itibarıyla en yüksek artış yüzde 74.3 ile Aksaray’da. Bu ili yüzde 72.2 ile Elazığ izledi. En az artış ise yüzde 27.2 ile Hakkâri ve yüzde 28.3 ile Çankırı’da hesaplandı. l Ekonomi Servisi cumhuriyet.com.trKoronavirüs salgını, uyku düzenini bozdu
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Koronavirüs salgını, uyku düzenini bozdu figure > İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Uyku Bozuklukları Merkezi Sorumlu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz, Covid-19 salgını sırasında günlük hayatın değişmesinin insanların normal uyku düzenini bozduğunu belirtti. /Archive/2020/12/19/193759507-thumbsbce4e91a283a5741d4fcf2ec8021f995c7.jpgDerya Karadeniz, "kaliteli uyku"yu, "kişinin, kesintisiz uyuduğu, dinlenmiş ve uykusunu almış olarak uyandığı ve gün içinde uyku ihtiyacı ve yorgunluk hissetmediği uyku" şeklinde tanımladı.Uykunun, "NREM 1, 2, 3" ve "REM uykusu" olmak üzere farklı dönemlerden oluştuğuna değinen Karadeniz, şu bilgileri verdi:"NREM 3 (derin NREM uykusu), uykunun en derin dönemi olup beden tamirinin gerçekleştiği, ertesi gün fiziksel olarak dinlenmiş olmamızı sağlayan uyku evresidir. Uykunun beden tamirindeki diğer rolü, bağışıklık sistemine olan etkisi ile ortaya konmuştur. NREM 3 uykusu aynı zamanda bağışıklık sisteminin normal çalışması için şarttır. Mikrobik bir hastalık durumunda, derin NREM uykusu sırasında, tüm immün sistem hücreleri artar. Mikroba karşı antikor oluşturulması ve aynı mikrop ile karşılaşıldığında bunun tanınması NREM 3 uykusu sayesinde olur. Bir nevi immün sistem hafızası uykuya bağımlıdır. Derin NREM uykusunun herhangi bir nedenle azalması çocuklarda büyüme ve gelişme geriliğine yol açarken, erişkin dönemde deri altı yağ dokusunun artması yani şişmanlığa neden olur. REM uykusunun görevi ise hafıza, dikkat, öğrenme ve konsantrasyon gibi bilişsel fonksiyonlarımızın ve duygulanımımızın düzenlenmesidir. REM uykusunun az uyunması veya herhangi bir nedenle bölünmesi durumunda, ertesi günü unutkanlık, zor öğrenme, konsantrasyon bozukluğu gibi zihinsel bozukluklar ortaya çıkar. REM uykusu, duygu durumumuz üzerinde onarıcı, yani tamir görevi gören bir dönemdir."/Archive/2020/12/19/193844225-thumbsbc8547115b3483f13a184c6e98b697b962.jpgKaradeniz, uyku ve uyanıklığın oluşumundaki "sirkadiyen" sürecin gece ve gündüz ile "homeostatik" sürecin ise uyanık kalındığı sürece beyinde biriken bazı maddeler ve gündüz yeterli düzeyde fiziksel aktivite ile sağlandığını dile getirerek, şöyle konuştu:"Kış mevsiminde hava aydınlanmadan uyanmak zorunda olmak sirkadiyen ritmimize aykırı davranmaktır. Pandemi sırasında günlük hayatın değişmesi sonucunda fiziksel aktivitenin azalması -homeostatik süreci etkileyerek, yatış-kalkış ve beslenme zamanlarının değişmesi, evde çalışma, ekran karşısında fazla zaman geçirme (mavi ışık)- sirkadiyen süreci etkileyerek, uykunun normal özelliklerini bozar. Bunlara eklenen pandemi nedeniyle kaygı, korku veya depresyon, aile, iş, ekonomik durum ile ilgili aşırı yüklenme ve stres de uyku bozukluğuna katkıda bulunur. Pandemi sırasında en çok görülen uyku hastalıkları, uykuya dalmak ve/veya sürdürmekte zorluk ile şekillenen uykusuzluk ve uyku başlama zamanının gecikmesi ve uyanma zamanının daha geç saatlere kayması ile şekillenen sirkadiyen ritim bozukluğudur."'SAĞLIK PERSONELİNDE UYKUSUZLUK YÜKSEK'Pandemi sırasında, öncesinde tedaviye iyi yanıt alınan ve hatta düzelen uykusuzluk hastalarında, uykusuzluğun tekrar ve hatta daha şiddetli olarak ortaya çıktığını gördüğünü ifade eden Karadeniz, "Evde çalışma, günlük fiziksel aktivitenin ortadan kalkması, TV ve bilgisayara özellikle akşam saatlerinde uzun süreli maruz kalma, sirkadiyen ritmi bozarak, gece uyku başlangıç saatini ileri kaydırmaktadır" dedi.Çin ve İtalya'da yapılan çalışmaların da bunu desteklediğini dile getiren Karadeniz, "Covid-19 geçirmeyen insanlarda, pandemi sürecinde uykusuzluk yüzde 18-57 oranında bildiriliyor. Covid-19 hastalarıyla ilgilenen sağlık personelinde bu oran çok daha yüksek. Wuhan'da Covid servisinde 1 ay çalışan 180 sağlık personelinin tamamına yakınında uykuya dalmak ve uykuyu sürdürmekte zorluk bildirilmiştir. Çin'de yapılan başka bir çalışmada, bizzat Covid-19 hastalarıyla ilgilenenlerde uyku kalitesinde anlamlı bozukluk bulunmuştur. Covid-19 geçiren hastalarda ise uykuya dalmak ve uykuyu sürdürmekte zorluk ve çok kötü kalitede uykunun varlığı gösterilmiştir" değerlendirmesini yaptı./Archive/2020/12/19/194158411-thumbsbc75e765394e8850d15a6e3b430da2adfe.jpgProf. Dr. Derya Karadeniz, kaliteli uyku için uyku hijyenine riayet edilmesi gerektiğini vurgulayarak, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:"Kaliteli uyku için her gün aynı saatte uyanma, sabah uyanınca yataktan çıkma, öğlen kısa süreli 'şekerleme' yapma (30 dakikayı aşmayacak şekilde), gün içinde normal fiziksel ve zihinsel aktiviteye sahip olma, uyumak için bir eşik saat belirleme, yatağa uykuya hazır olunca gitme, kahve, çay, alkol, sigara kullanımına dikkat etme ve öğlen saatlerinden itibaren bunları tüketmeme, yatak odasının fiziksel özelliklerini uygun hale getirme, yatağa girmeden ve girdikten hemen sonra fiziksel ve zihinsel aktiviteleri sona erdirme, uykuya dalınamadığında yataktan çıkma kuralları uygulanabilir."'UYKU HASTALIKLARININ TEDAVİ EDİLMESİ GEREKLİ'Uyku hastalıklarının gece uykusunun normal olarak uyunamaması sonucunda, hem gece hem de gündüz belirtilerine yol açarak yaşam kalitesini anlamlı olarak bozduğunu, kişisel, sosyal ve psikolojik durumu olumsuz yönde etkileyerek iş ve özel hayatı etkilediğini belirten Karadeniz, "uykusuzluk (insomni)", "aşırı uykululuk (hipersomni)", "uykuda hareket bozuklukları", "uykuda solunum bozuklukları", "uyku-uyanıklık ritmi bozuklukları" ve "parasomni" ana başlıkları altında 75'ten fazla hastalık olduğunu kaydetti.Prof. Dr. Karadeniz, uyku hastalıklarının iş ve trafik kazalarına neden olması, başka hastalıklara zemin hazırlaması nedeniyle sağlık harcamalarının artması gibi toplumsal sonuçlar doğurduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:"Gerek yaşam kalitesi gerek diğer hastalıklara neden olması gerek hukuki gerekse ekonomik sonuçları nedeniyle uyku hastalıkları tedavi edilmesi gerekli, hatta bazı durumlarda zorunlu hastalıklardır. Bazı uyku hastalıkları ki başta obstruktif uyku apne sendromu gibi uykuda solunum bozuklukları, yaşamı tek başına tehdit ederek tansiyon hastalığı başta olmak üzere kalp-damar hastalıkları, şişmanlık, şeker hastalığı ve inme gibi diğer yaşamı tehdit eden hastalıkların ortaya çıkma riskini artırır. Uyku hastalıklarının tanı ve tedavisi uyku bozuklukları konusunda eğitim almış uyku tıbbı uzmanı tarafından yapılır. Bazılarının tanısı için tüm gece uyku tetkiki (polisomnografi) gerekirken bazılarında hastalığa yönelik sorgulama ve bazı başka tetkikler kullanılır." AAYeşilçayın faydalarıve zararlarınelerdir?
Yeşil çayın faydaları ve zararları nelerdir? figure > Yeşil çay, sağlık üzerinde sayısız olumlu etkisi ile birçok bilimsel araştırmaya konu olmuş, kaliteli içeriği ile öne çıkan bir bitkisel gıda çeşididir. Sağlığını korumak isteyenlerin yeşil çay tüketimine önem verdiği görülüyor. Bu nedenle, ara öğünler için diyete her gün 1-2 bardak yeşil çay ilave edilerek bu olumlu etkilerden yararlanılabilir. Peki, yeşil çayın faydaları ve zararları nelerdir? Yeşil çay, önce Çin'de üretilen ve ardından tüm Asya ülkelerine yayılan bir bitki çayıdır. Türkiye'de erken tüketilen siyah çayın hasadı ve kurutulmasıyla elde edilir. Yeşil çay daha fazla kilo vermek isteyenler tarafından tüketilse de Uzakdoğu'da geleneksel tıpta yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde siyah çaydan sonra en çok tüketilen yeşil çay, şifalı bitkilerden ve pazarlardan rahatlıkla elde edilmektedir. Yeşil çay, ödem azaltıcı özelliği sayesinde daha hızlı kilo vermeye yardımcı olur, içerdiği bileşenler sayesinde birçok hastalığa karşı bağışıklık sistemini güçlendirir. Diyetisyenler, herkesin günde en az 1 bardak yeşil çay tüketmesini önermektedir.YEŞİL ÇAYIN BESİN DEĞERLERİ NELERDİR?Yeşil çay kendine özgü tadını ve acı aromasını kafeinden alır. Yeşil çay kimyasalları yönünden özellikle polifenol noktasında zengindir. Bunlar arasında polifenoller, flavanoller, flavadioller, flavonoidler ve fenolik asitler sıralanabilir. Tanenler ayrıca çaydaki acı tada ve sıkılığa katkıda bulunan bir diğer polifenolden biridir.Yeşil çay, siyah çaya göre daha az işlendiğinden, içeriğindeki faydalı antioksidan bileşenleri korur. Ayrıca kalorisi düşüktür. 1 bardak yeşil çay sıfır kaloridir. Güçlü antioksidan özelliklere sahip bir fincan yeşil çay sadece 0 kaloridir bu nedenle diyet şablonlarının da vazgeçilmez ögesidir.YEŞİL ÇAY NASIL VE NE KADAR TÜKETİLMELİDİR?Yeşil çayın sonsuz olumlu etkilerinden yararlanmak için günde 2-3 bardak tüketilmesinde fayda var. Öncelikle yeşil çay, kalitesi garanti edilmiş, bilinen markaların ürünlerinden seçilmelidir. Aynı şekilde, düşük kaliteli yeşil çaylar aşırı düzeyde florür içerebilir. Aşırı florür içeren bu çayların düzenli tüketilmesi vücutta çeşitli olumsuz etkilerin de gözlenmesine neden olabilir. Bu nedenle kaynamaya yakın suda 5 dakika demlenen çayın içmeye hazır olması için yeterlidir. Bilinen markalardan yeşil çay poşetleri de tercih edilebilir. Sade veya limon, fesleğen, nane gibi farklı baharatlar ilave edilerek tüketilebilir.Sağlık üzerindeki olumlu etkilerini fazlası ile gösteren yeşil çay, günde 2-3 bardak şeklinde tüketilebilir. Ancak hamile kadınlar veya herhangi bir kronik hastalığı olan kişiler, düzenli yeşil çay tüketimine başlamadan önce hekimlerine danışmalı, hekimlerinin herhangi bir zararı görmedikleri takdirde yeşil çay tüketmeye başlamaları gerekmektedir. Bu nedenle yeşil çay tüketiminizde herhangi bir tıbbi engel yoksa düzenli olarak yeşil çayı tüketmeye başlayabilir ve sağlığınızın korunmasına yardımcı olabilirsiniz.Yeşil çaydaki tanenler mide ağrısına, mide bulantısına ve kabızlığa neden olabilir ve mide asidini artırabilir. Bu nedenle aç karnına yeşil çay içilmesi tavsiye edilmez. Özellikle böbrek hastaları, hamileler ve tansiyon hastaları yeşil çay içmeden önce doktorlarına danışmalıdır.Yeşil Çay Malzemeleri:1 bardak su1 yemek kaşığı yeşil çay4-5 damla limon suyu1 çubuk tarçınTatlandırmak isterseniz 1 tatlı kaşığı balHAZIRLANIŞI:Ocaktan 1 bardak kaynar su alın. 1 çorba kaşığı yeşil çay ekleyin. Limon suyu, tarçın çubukları ve limon ekleyerek sağlıklı bir yeşil çay hazırlayın. Günde 2-3 bardaktan fazla yeşil çay içilmesi tavsiye edilmez./Archive/2020/12/19/181118384-beverage-18697161920.jpgYEŞİL ÇAY NEYE İYİ GELİR?Günümüzde bitkisel tedavi yöntemlerinin popülaritesinde büyük bir artış olmuş ve pek çok bitkisel ürün sağlık iddiaları ile gündeme gelmiştir, ancak etkileri bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış çok azdır. Yeşil çay, bu nadir gıdalardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Yeşil çay, günümüzün en yaygın sağlık sorunları da dahil olmak üzere pek çok hastalığa karşı koruma kabiliyeti olan çok değerli bir besindir. Bunun en önemli sebebi içerdiği antioksidan bileşenlerdir. Sağlığa yararlı biyoaktif bileşenler içerir. Yeşil çay lezzetli bir çay türü olmasına rağmen molalarda içilebilecek bir çaydan çok daha fazlasını vaat ediyor. Bir fincan yeşil çay bile önemli miktarda biyoaktif bileşen içerir. Bunların en önemlilerinden biri olan polifenoller vücuttaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olur ve birçok hastalığa karşı koruyucu bir etki sağlar. Polifenoller arasında kateşinler yeşil çaya özgü bir bileşendir ve bu güçlü olumlu etkilerin çoğundan sorumludur. Bu antioksidanlar, vücutta dolaşan ve kansere neden olan serbest radikalleri ortadan kaldırarak hücrelerin kanserli hale gelmesini engeller. Yeşil çay aynı zamanda diğer birçok çay çeşidine göre mineral içeriği yüksek bir içecek olduğu için vücudun mikro besin ihtiyacını karşılamaya yardımcı olur.Yeşil çay kahve kadar olmasa da önemli miktarda kafein içermektedir. Bu miktar, gerginlik, çarpıntı gibi olumsuz etkiler göstermeden sağlık açısından olumlu etkiler sağlayacak ideal miktarda kafein olarak tanımlanabilir. Kafein gün içinde kendinizi daha canlı ve enerjik hissetmenizi sağlarken bilişsel işlevlerin korunmasına da yardımcı olur. Ayrıca ruh halini iyileştirme, tepki verme süresini hızlandırma ve hafızayı güçlendirme gibi bilişsel işlevleri iyileştirme üzerinde etkiler sağlar. Yeşil çay, kafeine ek olarak, kan beyin bariyerini geçebilen L-theanine adlı bir amino asit içerir. Bu amino asit, kaygıyı önlemeye yardımcı olan GABA nörotransmiterinin aktivitesini artırır. Tüm bu olumlu etkilerine rağmen yeşil çay çok düşük kalorili bir içecektir. Yeşil çay, sıfıra yakın enerji içeriği içermesi ve kilo vermeye yardımcı olması nedeniyle zayıflama diyeti uygulayan kişilerin güvenle tüketebilecekleri sağlıklı içeceklerden biridir.Yeşil çayın bir diğer önemli etkisi de kronik hastalıklara karşı koruma sağlamasıdır. Yapılan bilimsel araştırmalar göz önüne alındığında yeşil çayın insülin direncini düşürdüğü ve kan şekeri seviyelerini dengelediği gözlemlenmiştir. Yeşil çay bu özelliği sayesinde şeker hastalarında kan şekeri seviyesinin düzenlenmesine yardımcı olurken sağlıklı bireylerde hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Yeşil çay aynı zamanda dünya çapında en çok ölüme neden olan kardiyovasküler hastalıklardan korunmak için çok değerli bir besindir. /Archive/2020/12/19/181123399-green-tea-23567701920.jpgHücrelerin kontrolsüz çoğalması ile ortaya çıkan kanser, dünyada kardiyovasküler hastalıklardan sonra en yaygın ikinci ölüm nedenidir. Yeşil çayın önemli antioksidan içeriği hücrelerde oksidatif hasar oluşumunu engeller ve başta meme kanseri, prostat kanseri ve kolorektal kanserler olmak üzere tüm kanser türlerine karşı koruyucu etki sağlar. Bu konuda yapılan birçok bilimsel çalışmada düzenli olarak yeşil çay tüketen bireylerin kansere yakalanma riskinin çok daha düşük olduğu vurgulanmaktadır. Aynı şekilde yeşil çay tüketimi kanser tedavisi görmüş kişilerde başarı oranının artmasında ve iyileşme süresinin kısaltılmasında oldukça etkilidir.YEŞİL ÇAYIN FAYDALARI NELERDİR?Yeşil çay, yemeklerden sonra kan şekerinin yükselmesini yavaşlatan ve sonuç olarak yağ depolanmasını engelleyen glikoz seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur.Yeşil çay kandaki kötü kolesterolü düşürür ve iyi kolesterolün kötü kolesterole oranını artırır.Yeşil çayın birçok hastalığın yayılmasını önlediği de bazı çalışmalarda gösterilmiştir.Alzheimer ve Parkinson'a karşı koruma sağlar. Yeşil çay içmek sadece beyin fonksiyonlarını kısa sürede iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda beyninizi uzun süre koruyabilir. Veriler özellikle Alzheimer ve Parkinson hastalıklarıyla savaşmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Alzheimer hastalığı en yaygın nörodejeneratif hastalıktır ve demansın önde gelen nedenidir. Parkinson hastalığı, beyinde dopamin üreten nöronların ölümüyle sonuçlanan en yaygın ikinci nörodejeneratif hastalıktır. Yaşlanmayı geciktirir. Vücutta oluşan serbest radikaller, yaşlanmanın belirtileri ve ilgili semptomlar olarak gördüğümüz vücudun çeşitli yaşlanma – yıpranma biçimlerinden sorumludur. Antioksidanlar açısından zengin olan yeşil çay, vücuttaki oksidanları veya serbest radikalleri nötralize eder. Bu nedenle, bu çayı düzenli olarak kullanmak, yaşlanmanın belirti ve semptomlarını etkili bir şekilde geciktirebilir.Alerjiye iyi gelir. Yeşil çayda bulunan ve bir antioksidan olan EGCG alerjileri hafifletir.Bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu kateşinler ayrıca mikroplar tarafından salınan toksinleri de yok eder. Kalp sağlığını korur. YEŞİL ÇAYIN ZARARLARI NELERDİR?Yeşil çayın günlük tüketimi 2 bardaktır ve çok faydalıdır ancak aşırı tüketilmesinin vücuda birçok zararı vardır. Yeşil çay çok tüketilirse zararları; Bulantı veya kusma, kulakta çınlama ve kafa karışıklığı gibi şikayetler ile baş ağrısı ve baş dönmesi, sinirsel gerginliği ve reflü ağrısı gibi sorunlar şeklinde görülebilir.Sağlıklı beslenmede fincandan eksik olmayan yeşil çay, kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça başarılıdır. Güne yeşil çay ile başlayanlar çok iyi bilirler; bu çayın vücudu detoksifiye etme gücü vardır. Taze demlenmiş yeşil çay hem adet ağrılarını dindirir hem de ağrıyı azaltır. Pek çok kişinin severek tükettiği yeşil çayın faydalarının yanı sıra bazı durumlarda zararları da görülebiliyor. /Archive/2020/12/19/181127649-tea-10406771920.jpgYEŞİL ÇAYIN FAZLA İÇİLMESİNİN ZARAR VE YAN ETKİLERİİlaçların Etkisini Azaltır: Yeşil çay tansiyon hastaları için tehlikeli olabilir. Bunun nedeni beta bloker içeren ilaçların vücuda faydasını engellemesidir. Eğer tansiyon ilacı kullanıyor ve yeşil çay içiyorsanız, yeşil çaydan vazgeçmeniz gerekecektir. Kullandığınız ilaçlardan tam anlamıyla yararlanmak istiyorsanız; İlaç tedavisi süresince yeşil çaydan uzak durmalısınız. Tansiyon ilaçlarında bulunan etken maddeyi en iyi şekilde alabilmek için yeşil çay tüketimi durdurulmalıdır.Erken kalkmanız gereken bir hayatınız varsa daha az yeşil çay tüketmeniz önerilir. Kafein alımını her yüksek tuttuğunuzda sağlıklı uykudan uzak durabilirsiniz. Yeşil çayın sağlık açısından zararlı olmaması için ölçülü ve kontrollü tüketilmesi daha doğru olacaktır.Gebelikte Düşük Riski: Yeşil çayın sinirleri gevşetme özelliği vardır. Kas gevşetici bir bitki çayı olduğu için yorgun günlerde tercih edilmektedir. Kas gevşetici etkisi herkes için iyi olabilir; ancak hamilelik sırasında çok risklidir. Rahim kaslarının gevşemesine neden olan yeşil çay, hamilelik döneminde bebeğin ve annenin sağlığını tehlikeye atmaktadır. Doktorlar, hamileliğin netleştiği günden itibaren ve hamilelik hazırlığı sırasında yeşil çaydan kaçınmayı vurgulamaktadır.Antioksidan içecekler fazla suyun vücuttan atılmasını sağlar. Bu yönü aynı zamanda ödemden kurtulmanıza da yardımcı olur. Bu süreçte tam olarak bilmeniz gereken bir şey var: Yeşil çay içtiğiniz günlerde su içmeyi ihmal ediyorsanız; Böbrekleriniz yorulur. Sıvı kaybı olduğunda dehidrasyon meydana gelir. Bu zincirin sonunda böbrek hastalıkları ve bayılma gibi stresli süreçler başlar. Doktorlar yeşil çayı ölçülü olarak içmenizi ve içildiği günlerde bol su tüketmenizi tavsiye ediyor.Demir Eksikliğine Yol Açabilir: Demir eksikliği, sıklıkla kafein içeriği yüksek içecekleri içtiğinizde ortaya çıkar. Demir eksikliğine neden olan bir diğer içecek ise yeşil çaydır. Yeşil çayı sabah ve akşam tüketmek en sağlıklı seçimdir. Günde 2 fincandan fazla yeşil çay tüketiyorsanız bunu durdurmalı ve kanınızdaki demir oranını korumalısınız. cumhuriyet.com.trYalıtım ve Sosyal Temaslar!
Yalıtım ve Sosyal Temaslar! figure > Amerikan sosyolojisinin kurucu isimlerinden Robert Ezra Park, Yalıtım ve Sosyal Temaslar adlı çalışmasında bireylerin ve toplumların birbirleriyle izole ve/veya temas halinde olmalarını biyolojiden psikolojiye, coğrafyadan sosyolojiye uzanan geniş bir okuma listesi eşliğinde ele alıyor. /Archive/2020/12/20/002409818-ic1.jpg“Kişinin ait olduğu grubun üyelerinden mutlak yalıtımı düşünülemez. Biyolojik açıdan bakıldığında dahi, yeni bir varlık için ön koşul, üst seviye hayvan türlerinden iki ferdin bir araya gelmesidir.Söz konusu insan ise salt fizyolojik olarak yaşamını sürdürebilmek için dahi yavru, ebeveynlerinin beş veya altı yıllık bakımına muhtaçtır.Sadece biyolojik açıdan değil, sosyolojik açıdan da tam yalıtılmışlık kavramsal olarak çelişkilidir.Aristoteles’i izleyen sosyologlar, insan doğasının sosyal ilişkiler içinde geliştiği, sosyal ilişkiler dışında ise zayıfladığı görüşünde onunla hemfikirdirler.O halde denilebilir ki yalıtım gerek sosyal gerek biyolojik açıdan, mutlak değil, görelidir.(…)En temel sosyal süreç, etkileşimdir. Bu etkileşim (a) insanlar arasında ve (b) gruplar arasında gerçekleşir. Etkileşimin en basit parçası, ya da ilk aşaması, temastır. Temas, etkileşimin birinci evresi ve sonraki evrelere hazırlık olarak düşünülebilir.Çok daha zor bir konu olan sosyal etkileşim mekanizmalarına geçmeden önce, sosyal temas fenomeninin analizini yapmak gerekir”./Archive/2020/12/20/002437427-ic2.jpgSOSYOLOJİYİ AKTİF BİR DİSİPLİNE DÖNÜŞTÜRDÜAmerikan sosyolojisinin kurucu isimlerinden ve kent, ekoloji, göç, asimilasyon gibi sosyolojik çalışma alanlarında öncülerinden Robert E. Park, bu çalışmasında bireylerin ve toplumların birbirleriyle izole ve/veya temas halinde olmalarını ele alıyor. Biyolojiden psikolojiye, coğrafyadan sosyolojiye uzanan geniş bir okuma listesi eşliğinde…Sosyolojiyi pasif bir felsefi disiplinden insan davranışı çalışmalarına dayanan aktif bir disipline dönüştüren ABD’li sosyolog Robert Ezra Park (1864-1944), ABD’de zenci sorunuyla grup yaşamı ve kolektif davranış üzerine incelemeleriyle de tanındı./Archive/2020/12/20/002508583-kapakic3.jpgZencilerin beyazlarla eşit haklara kavuşmak için verecekleri siyasi ve toplumsal mücadeleden vazgeçerek, iş becerilerini artıracak ve topluma yararlı olmalarını sağlayacak mesleki bir öğrenime yönelmeleri, uysal, sabırlı ve sadık işçiler olarak toplumda bir yer edinmeye çalışmaları gerektiğini savunan zenci önder B.T. Washington’la iletişime geçen Park, onun sekreteri oldu.Washington’la birlikte ABD’nin güney eyaletlerinde yaşayan zencilerin yaşam koşulları üzerine yaptığı incelemelerin sonucunda, yöredeki ırksal sınıf yapısının kökeninde etnik farklılıkların bulunduğunu ileri süren bir kuram geliştirdi.Washington’un görüşlerine sosyolojik bir dayanak sağlamaya çalışan bu kurama göre, keskin etnik farklılıklar bir kast sistemi doğurmuş, işbölümünün kastlara göre gerçekleşmesi ise, kast sisteminin zamanla bir iktisadi sınıf yapısına dönüşmesiyle sonuçlanmıştı./Archive/2020/12/20/002535693-ic4.jpgBİREY VE TOPLUMSAL ETKİLEŞİM1914’te Chicago Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde ders vermeye başlayan Park, bu görevini 1929’da emekli olana kadar sürdürdü.1921’de Ernest W.Bur-gess’le birlikte Introduction to the Science of Sociology (Sosyoloji Bilimine Giriş) adlı kitabı yazdı.Uzun süre üniversitelerde başlıca ders kitabı olarak okutulan bu kitapta grup yaşamı ve kolektif davranış çözümlemelerine ağırlık verdi.Kişiliğin toplumsal süreç içinde geliştiğini ve insan dürtülerinin ancak iletilebilir oldukları durumda gelenek, töre ve kamuoyu gibi resmi olmayan ya da hukuk ve devlet gibi kurumsallaşmış toplumsal güçler durumuna geldiğini ileri sürdü.Birey davranışlarının toplumsal etkileşim sonucunda kolektif bir davranışa dönüştüğünü belirtti. Rekabet, çelişki, uyma ve özümseme olarak dört tip etkileşim biçimi saptadı./Archive/2020/12/20/002559505-ic5.jpgIRKÇILIK, GÖÇ, KENT, TOPLULUK VE TOPLUMPark, makalelerinin, ders notlarının ve kitap yorumlarının derlenmesinden oluşan Collected Papers (Toplu Yazılar) adlı üç ciltlik kitabının birinci cildinde “Irk ve Kültür” başlığı altında, ırk ilişkileri, ırkçı tutumlar ve göç konularını inceledi.“İnsan Toplulukları” adlı ikinci ciltte kent ve insan ekolojisi üzerine yazılarını bir araya getirdi. Öğrencisi R.D. McKenzie ile insan ekolojisi terimini ilk kullanan sosyal bilimci olan Park, kent yaşamının aile ve diğer toplumsal bağları zayıflatarak toplumu bireylerden oluşan atomlara dönüştürdüğünü savundu.“Toplum” adlı üçüncü ciltte, kolektif davranış üzerine yazdığı yazıları ve gazetelerin gelişim tarihiyle kamuoyu oluşturulması konusundaki incelemeleri yer aldı.BAŞLICA YAPITLARI:- Introduction to the Science of Sociology (Sosyoloji Bilimine Giriş)- The Immigrant Press and Its Control (Göçmen Basını ve Denetimi)- Collected Papers, 3 cilt,- E.C. Hughes (Toplu Yazılar).TÜRKÇEDE YAYIMLANAN KİTAPLARI:- Sosyoloji ve Sosyal Bilimler – Sosyoloji Bilimine Giriş 1 / Pinhan Yayıncılık- Asimilasyon ve Sosyal Kontrol - Sosyoloji Bilimine Giriş 2 / Pinhan Yayıncılık- Rekabet ve Çatışma - Sosyoloji Bilimine Giriş 3 / Pinhan Yayıncılık- İnsan Doğası - Sosyoloji Bilimine Giriş 4 / Pinhan Yayıncılık- Yalıtım ve Sosyal Temaslar - Sosyoloji Bilimine Giriş 5. / Pinhan Yayıncılık. Cumhuriyet Kitap EkiYediölüm...
Yedi ölüm... figure > Varlıklı, mazisi karanlık bir ailenin genç ve güzel kızı olan Evelyn Hardcastle bu gece ölecek. Yarın da. Ertesi gün de... Stuart Turton, tüm dünyada ilgiyle karşılanan, İngiltere'de iki yüz binden fazla satan ilk romanında tekrarlanan gün fikrini çetrefil bir polisiye hikâyeyle harmanlıyor. Agatha Christie romanlarını ve Bugün Aslında Dündü filmini hatırlatan bu bulmacayı çözerken; Evelyn Hardcastle o gece ölecek. Peki yarın? /Archive/2020/12/20/002046710-ic.jpgVarlıklı, mazisi karanlık bir ailenin genç ve güzel kızı olan Evelyn Hardcastle bu gece ölecek. Yarın da. Ertesi gün de... Blackheath Malikânesi'nde bir kutlama için toplanan kalabalık, partinin keyfini çıkarırken Evelyn son nefesini verecek. Tekrar, tekrar ve tekrar.Katilin kim olduğunu bulması gereken ve her gün malikânedeki başka biri olarak uyanan kahramanımız ise kendi ismini dahi hatırlamıyor. Gizem gittikçe karmaşıklaşıyor: Bugün neden ve nasıl sürekli tekrar ediyor? Salgın doktoru kılıklı adam kahramanımıza neden yardım ediyor? Ayakçı ne istiyor? Anna kim? Hardcastle ailesi neler saklıyor? Bu cehennemden kurtulmak mümkün mü?Stuart Turton, tüm dünyada ilgiyle karşılanan, İngiltere'de iki yüz binden fazla satan ilk romanında tekrarlanan gün fikrini çetrefil bir polisiye hikâyeyle harmanlıyor. Agatha Christie romanlarını ve Bugün Aslında Dündü filmini hatırlatan bu bulmacayı çözerken her hamlede şaşıracaksınız ve oyun hiç beklemediğiniz bir noktada bitecek. Evelyn Hardcastle bu gece ölecek. Peki yarın?Evelyn Hardcastle’ın Yedi Ölümü / Stuart Turton / Çeviren: Özge Onan / İthaki Yayınları / 456 s. Cumhuriyet Kitap EkiMicromegas
Micromegas figure > Voltaire'in felsefi ironi ile bilimkurgu türünü birleştirdiği 1752 tarihli Micromégas, biri Sirius yıldızından diğeri Satürn gezegeninden iki devin evreni dolaşırken Dünya'ya rastlayışlarının öyküsüdür. İnsanlar ve gezegenin farklı yerlerinden gelen yaratıkların diyalogları ilginç oldukları kadar felsefi bir derinliğe de sahiptir. /Archive/2020/12/20/001344789-ic1.jpg“Bu seçkide yer alan diğer öykülerde, Voltaire, taraf tutmayan alaycı bir izleyici gibi olayları dışarıdan yönetir, sanki düş gördüğünü biliyormuş ve neşe ya da acıma duygusuyla düşlemeye devam etmeye razı oluyormuş gibi kendisini ihtiraslı çalkantılara bırakır.Voltaire, Fransız dilinde, belki de tüm dünyada yazılmış en iyi düzyazıya imzasını atmıştır.” Jorge Luis BorgesİLK KISA BİLİMKURGUİlk kez 1752 yılında yayımlanan “Micromegas”, bilimkurgu türünün en erken örneklerinden. “Micromegas”ın Türkçedeki geçmişi ise 1945 yılında Bütün Kitabevi tarafından yapılan baskıya kadar uzanıyor.Voltaire seçkisinde ünlü “Micromegas” öyküsünün yanı sıra “Memnon ya da İnsanın Bilgeliği”, “Avunan İki Kişi”, “Scarmentado’nun Seyahatlerinin Öyküsü”, “Akla Kara ve Babil Prensesi” öyküleri de yer alıyor.Voltaire’in “Zadig”, “L’ingenu”, “Kırk Ekülük Adam” ve ülkemizde de en çok bilinen yapıtı “Candide”de olduğu gibi “Micromegas”ta da hikâye, kahramanın yolculuğu ve bu yolculuk esnasında yaşadığı serüvenleri etrafında işlenir./Archive/2020/12/20/001508382-ic4.jpgFELSEFİ İRONİ İLE BİLİMKURGU BİREŞİMİFrançois Marie Arouet Voltaire'in felsefi ironi ile bilimkurgu türünü birleştirdiği Micromégas; biri Sirius yıldızından diğeri Satürn gezegeninden iki devin evreni dolaşırken Dünya'ya rastlayışlarının öyküsüdür.Yolculukları boyunca binlerce yıl yaşayan ve yüzlerce duyuya sahip pek çok yaratıkla karşılaşan Micromégas ve arkadaşı Dünya'ya gelir ve insanların bu kadar küçük olup da bilinç taşıyabilmelerine hayret ederler. Minicik dünyalıların evrende kendilerinin ne kadar önemli olduklarına dair şişirilmiş fikirlerine ve abartılmış gururlarına tanık olur.İnsanlar ve gezegenin farklı yerlerinden gelen yaratıkların diyalogları ilginç oldukları kadar felsefi bir derinliğe de sahiptir.FARKLI FİKİRLER VE TOPLUMLARGulliver’in seyahatlerinden ilhamını alan bu model sayesinde yazar, farklı fikirler ve toplumlar üzerinde düşüncelerini kurgulama olanağını bulur. Başkahramanların kendilerini keşfetme süreçleri bu seyahatlerle somutlaştırılmıştır. Gittikleri yerlere yabancı olan kahramanlar, karşılaştıklarına objektif bir bakış getirirler ve saflıklarıyla kötülükler karşısında sendelerler.Voltaire’in felsefi hikâye ve romanlarının genel karakteri olan ağırlaşmadan süren akıcı diyaloglar ve mizahi atmosfer “Micromegas’ta da sürer ve yazarın yaratıcı zekâsıyla iğneleyici üslubundan beslenerek ilgiyi canlı tutar. Kısa ve öz anlatımını masallar ve öğretici üslûbuyla kurar./Archive/2020/12/20/001451164-ic3.jpgMICROMEGAS İLE VOLTAIRE BENZERLİĞİErken yaşlarda parlak zekâsıyla dikkatleri çeken, yazdığı bir kitapla başına iş açan, ruhunu ve kafasını geliştirmek için gezegenden gezegene dolaşmaya başlayan öykünün kahramanı Micromegas ile sakınımsız eleştirileri yüzünden hapis ve sürgün cezaları alıp birçok ülkede bulunmuş Voltaire’in kişiliği arasında paralellikler kurulabilir.Kahramanın isminde de barındırdığı tezat (micromega), evrendeki varlıkların büyüklükleri, anlayışlar ve temalarda sürer.Dünyalı filozoflarla Micromegas’ın yaptığı diyalog aracılığıyla Voltaire; evrensel görecelik, din, madde, ruh, zekâ ve savaşla ilgili düşüncelerine yer verir. Savaşın saçmalığını ironik bir dille anlatır.“Candide”de “kahramanca bir kasaplık” olarak anılan savaş Micromegas’ta “bir avuç toprağın Sultan denilen bir adamın mı yoksa bilmem neden Çar denilen bir adamın mı olacağından ibaret” bir konu olarak ele alınır ve Voltaire; “...yediklerini hazmetmeye çalışırken oturdukları yerden milyonlarca insanın katledilmesi emrini veren, sonra da büyük bir ciddiyetle Tanrı’ya şükreden barbarlar...” diye bahsettiği yönetici sınıfı da eleştirir.‘GÜLLERİN ALTINDA BOĞACAKSINIZ BENİ!’Aydınlanma yazarlarından olan ve “Söylediklerinize katılmıyorum, fakat onu söyleyebilme hakkınızı ölümüne savunurum, “ sözüyle de tarihe geçmiş Voltaire renkli kişiliğiyle şiir, oyun, tarih, felsefe ve bilimi de kapsayan geniş bir yelpazede ürün verdi.Bilimle yakından ilgilendi fakat yeri geldiğinde bilim adamlarına ince eleştirilerde bulunmaktan geri kalmadı. Tarihle ilgilendi ve sarayla dalgalı ilişkileri sırasında bir süre saray tarihçisi olarak çalıştı. Oyunları ve romanları ona başarı getirdi.Avukat olan babasının izinden giderek başladığı hukuk eğitimini 17 yaşında terk eden yazar ömrü boyunca her ürettiğiyle özgürlüğü yüceltmiş, ifade özgürlüğünü desteklemiş, savaşa karşı çıkmış, dinle ilgili dogmaları, sözde edebi başarıları, Fransız siyasal rejimini ve asilleri eleştirmişti.Gerçek adı François Marie Arouet olan Voltaire’in eserleri kendisine ün ve paranın yanı sıra bela da getirdi fakat hayatının sonuna kadar eleştirel bakışından ve sivri dilinden hiçbir şey yitirmedi.1778 yılında, İrene adlı tragedyasının patırtılı galasından kısa bir süre sonra, Paris’te, seksen dört yaşında öldü.Beşinci perde sona erdiğinde Voltaire’in bulunduğu loca ona defne dalından yapılmış bir çelenk sunan çok sayıda hayranıyla doldu. Voltaire onlara şu sözlerle teşekkür etti: ‘Vous voulez donc m’étouffer sous des roses!’ (Güllerin altında boğacaksınız beni!) Cumhuriyet Kitap Eki