News - Haberler
Yer Antalya: Avokadoçaldığıbelirlenen 2 kişi tutuklandı
Yer Antalya: Avokado çaldığı belirlenen 2 kişi tutuklandı /Archive/2020/11/15/121632613-avakoda.jpgİlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, Mustafa Boz'a ait Kestel Mahallesi'ndeki bahçeden yaklaşık bin adet avokado çalınması üzerine çalışma başlattı.Bölgedeki güvenlik kameralarını inceleyen ekipler, kimliklerini belirlediği M.K, A.A. ve A.B'yi adreslerinde yakaladı. Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen zanlılardan A.A. savcılık talimatıyla serbest kaldı, M.K. ve A.B. çıkarıldıkları sulh ceza hakimliğince tutuklandı. Öte yandan operasyon kapsamında İ.H.Ö'yü de yakalama çalışmalarının sürdüğü bildirildi. (DHA)‘Empati... Ne Hissettiğini Anlıyorum!’
‘Empati... Ne Hissettiğini Anlıyorum!’ /Archive/2020/11/15/121158538-3.jpgMonika Hein, “Empati doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır, öz empati nedir, aşırı empati sakıncalı olabilir mi?” gibi soruların etrafında empatinin izini sürüyor. Kendini ve etrafındaki insanları daha iyi anlamak, ilişkilerini derinleştirmek ve zenginleştirmek isteyenler için…Empati, kulağa hoş gelen bir kelime. Bu kavram bize düşünceli, iyi kalpli, sevecen, cana yakın insanları çağrıştırır ve karşımıza çıktığı her yerde içimizi ısıtır. Ne var ki içinde yaşadığımız topluma ve dünyanın genel gidişatına bakınca, empatinin kendisinden değil ancak yokluğundan söz edebiliyoruz.Empatiye bunca olumlu anlam yüklenirken, onu bulmak neden bu kadar zor?Empati, bir başkasının duygularını, düşüncelerini ve güdülerini fark etme ve anlama becerisini tarif eder. Zaman zaman zahmetli, zor ve yorucu olabilse de, şüphesiz ilişkileri hem kolaylaştırır hem zenginleştirir.Peki ama empati nasıl kazanılır? Doğuştan mı gelir, sonradan mı öğrenilir? Öz empati nedir? Aşırı empatiden söz edilebilir mi? Empatinin duygularla ve deneyimlerle nasıl bir ilişkisi vardır? Empatinin akıllı kullanımı ne demektir?Empati kalple mi, mantıkla mı kurulur? Şiddetsiz iletişim, empatinin önkoşulu mudur? Ayna nöronların empati kurma becerisi üzerindeki rolü nedir? Empati ile özdeğer arasındaki denge nasıl kurulur?Sanal dünyada empatiden bahsetmek mümkün müdür? Empati ile sorumluluk arasında nasıl bir bağ vardır?Monika Hein, Empati - Ne Hissettiğini Anlıyorum’da (İletişim Yayınları) bir başkasıyla temas kurmanın en samimi ve derin yolu olan empatinin izini sürüyor. Yazar başkalarına karşı duyarlılığımızı artırmanın sadece daha doyurucu ilişkiler yaşamamıza değil, kendimize karşı netlik kazanmamıza da yardımcı olduğunu gösteriyor.Empati - Ne Hissettiğin Anlıyorum / Monika Hein / Figen Sile Kösebay / İletişim Yayınları / 272 s. Cumhuriyet Kitap EkiUzmanlar Kuzey Kore'nin askeri amaçlar için yunus eğitiyor olabileceğini söyledi
Uzmanlar Kuzey Kore'nin askeri amaçlar için yunus eğitiyor olabileceğini söyledi Independent Türkçe'nin aktardığına göre, USNI, istihbarata göre böyle bir yunus eğitme programının, Kim Jong-un'un Kuzey Kore donanmasını modernleştirme çabaları kapsamında 2015'e kadar uzanabileceğini söyledi.USNI, kafeslerin balık çiftlikleri de olabileceğine dair uyarırken, incelemelerin bunların tasarımlarının ülkede kaydedilen diğer balık çiftliklerininkiyle uyuşmadığına işaret ettiğini kaydetti.Eğer bu tahmin doğrulanırsa Kuzey Kore, savaşla ilgili amaçlar doğrultusunda deniz memelilerini eğitme faaliyeti yürüttüğü bilinen tek ülkelere, ABD ve Rusya'ya katılmış olacak. Rusya foklar, yunuslar ve beyaz balinaları kullanırken, bu tip hayvan eğitme programlarına öncülük eden ABD görevlerde yunuslar ve denizaslanlarını kullanıyor.Öte yandan ABD Donanması, dünya okyanuslarında rakiplerini gözetlemek adına daha geniş yelpazeye yayılan deniz türlerini kullanma arayışında.2018'de faaliyete giren Kalıcı Sucul Yaşam Sensörleri (PALS) projesi, balık, karides ve genetiği değiştirilmiş bitkilerin de dahil olduğu yaşam formlarını izleyecek. Zira bu canlılar, duyusal becerileriyle sudaki sinyalleri algılayabiliyor. Bu da ABD'nin düşmanlarını takip etmesini sağlayabilir. Programın yöneticisi Dr. Lori Adornato, girişimin başlangıç etkinliğinde, "Okyanusların genelinde bulunan canlı organizmaların doğuştan gelen duyu becerilerinden yararlanabilirsek rakip faaliyetleri izleme yetimizi geliştirebilir, bunu da ihtiyatla ve kalıcı şekilde yapabiliriz. Ayrıca rakip araçların boyutlarını ve tiplerini yeterli hassasiyetle saptayabiliriz" demişti.Geçen sene Norveç'in en kuzey yöresindeki sularda alışılmadık derecede arkadaş canlısı bir beyaz balina koşum takımı içinde yüzerken bulunmuş ve dünya çapında manşetlere taşınmıştı. Uzmanlar hayvanın Rusya donanmasına ait bir üsten geldiği tahmininde bulunmuştu. cumhuriyet.com.trTBMM enerji alanında düzenlemeler için mesai yapacak
TBMM enerji alanında düzenlemeler için mesai yapacak /Archive/2020/11/15/120921820-tbmm.jpgMeclis, enerji alanında düzenlemeler içeren kanun teklifi için çalışacak. TBMM Genel Kurulu, 17 Kasım Salı günü saat 15.00'te toplanarak, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin görüşmelerine başlayacak.Teklifle, maden arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi, birleştirilmesi, sürelerinin uzatılması, devir ve intikalleri ile çevreyle uyum bedeli iadelerine ilişkin müracaatlar dışında, vadesi geçmiş borç durumunu gösterir belge aranılması zorunluluğu kaldırılacak.Doğal Gaz Piyasası Kanunu'na, Organize Toptan Doğal Gaz Satış Piyasası tanımı eklenecek.TEİAŞ, bağlantı ve sistem kullanım anlaşmalarında düzenlenen sistem kullanım ihlallerinin takibini yapacak, ihlal durumu tespit edilen tüzel kişilere cezai şart ve diğer yaptırımları uygulayacak.MTA tarafından ihale edilen alanların satışlarına ilişkin ihale bedelleri taksitlendirilerek ödenebilecek.İdare payı hesaplamasında kullanılan su miktarının belirlenmesinde usulsüzlük veya kaçak kullanım tespiti halinde 500 bin lirayı geçmemek üzere ruhsat sahibine, bir önceki yılda kullandığı su miktarının karşılığının 2 katı oranında idari para cezası verilebilecek.MECLİSİN 2021 YILI BÜTÇESİ ÜZERİNDEKİ MESAİSİ BU HAFTA DA SÜRECEKPlan ve Bütçe Komisyonu yarın Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, salı günü Hazine ve Maliye Bakanlığı, çarşamba günü Sağlık Bakanlığı, perşembe Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, cuma günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bağlı kurum ve kuruluşların bütçelerini ele alacak.Depreme Karşı Alınabilecek Önlemleri Araştırma Komisyonu, salı günü toplanacak. Komisyonda, çalışma takvimi, komisyonda görevlendirilecek uzmanlar ile komisyona davet edilecekler belirlenecek.KİT Komisyonu denetimlerini sürdürecek. Komisyon, salı günü Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü, çarşamba günü ise Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün hesaplarını inceleyecek.Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu ise çarşamba ve perşembe günü toplanarak gündemindeki konuları ele alacak. AAGüncelçocuk kitaplarında bu hafta...
Güncel çocuk kitaplarında bu hafta... /Archive/2020/11/15/120823493-ic1.jpg Bin Ağaç / Kyle Hughes-Odgers / Çeviren: Aylin Kürkçü / A7 Kitap / 2020 / 36s. / 4+ yaşŞehir yaşamının günümüz beton yapılaşmasıyla açılan kitapta, Frankie’nin hayallerini süsleyen bin ağacın hülyasına dalıyoruz. Duvardaki çatlaktan süzülen bir dalla açılıyor Frankie’nin ağaçlarla dolu dünyasının kapıları. Çeşitli renk, biçim ve tonda yapraklarla bezeli ağaç görselleri, çizme ve boyamaya teşvik edici.Kitap, çizimler aracılığıyla iki boyut ve üç boyut arasında hızlı geçişler yaparken, perspektif kullanımıyla “Nesnenin neresindeyiz?” sorusuna kavramsal yanıtlar veriyor. Bir şeyin içinde, altında, sonunda olmak nedir, algılamamızı kolaylaştırıyor. Hem ebeveynlerin hem eğitimcilerin etkinlik üretmesine de son derece elverişli./Archive/2020/11/15/120834134-ic2.jpgKüçük Mavi Sandalye / C. Fagan, M. Kloepper / Çeviren: Ümit Mutlu / Uçanbalık / 2020 / 40s. / 4+ yaşKüçük mavi bir sandalyenin peşi sıra dolanırken fark ettiklerimizi sıralasak okurken neden heyecanlandığımız da açıklığa kavuşur sanıyoruz. Bir sandalye sizi kaç karakterle, kaç dünyayla buluşturabilir? Bir nesnenin ezber ettiğimizden farklı kaç işlevi olabilir? Bugün “ikinci el” algısı yaygınlaşırken dünyada, ya üçüncü, dördüncü el nasıl olurdu? Peki, sevdiğimiz bir şeyden vakti geldiği için ayrıldığımızı ve bunun kötü olmadığını kavramak güzel olmaz mıydı? Ayrılığın getirdiği hüzün duygusunun acı barındırmayabileceğini fark etmek nasıl hissettirirdi? Metnin yarattığı yumuşacık hissi, alt metne döşenmiş bu soruların üzerinden yürümesine borçlu olabilir miyiz? Bu da okur olarak bizim sorumuz olsun…/Archive/2020/11/15/120850290-ic3.jpgBizim Sokağın Hikâyesi / Hira Ayşe Özsoy / Resimleyen: Ümran Kargı / roman / T. İş Bankası Kültür Yayınları / Temmuz 2020 / 96s. / 9+ yaşYatay yerleşimin yaygın olduğu yıllardan bir sokağa çağırıyor bizi yazar. Komşu amcalar, teyzeler; abiler, ablalar; esnaf... herkes biliyor birbirini, çocuklar bir evde gibi büyüyor. Dersler birlikte; oyunlar, sohbetler, ikindi çayları da... Yaz tatiliyle birlikte, oyun-deniz olanakları olsa da boşluğa düşüyor çocuklar. Bir gün sokağın başında sarı bir minibüs beliriyor. Yeni emekli olmuş Yusuf Öğretmenin minibüsü bu ve çocukları bir sürpriz bekliyor. Yazar; kitap okumamak için sığındığımız bahaneleri sergilerken, yazınsal yapıtların sınav konusu yapıldığı eğitim süreçlerine de dokunduruyor. Kitap okumanın gündelik yaşam içindeki yerini tanımlarken doğru kitap seçimi konusunda ipuçları da sunuyor bu esprili anlatımın içinde.Okumanın insanı nasıl değiştirdiğine, tanıdık bir sokaktan geçerken tanık olmak için.../Archive/2020/11/15/120902664-ic4.jpgKampa Giderken / Emil Sher / Resimleyen: Qin Leng / Çeviren: Meltem Aydın / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 2020 / 24s. / 4+ yaşAnne oğlun birbirlerine yazdığı notlar üzerinden aktarılan ve alternatif bir iletişim yoluyla ilerleyen hikâye, iki hafta sonra kampa gidecek Selim’in yaşadığı kaygılara odaklanıyor. Yaşadığı evden, tanıdığı ortamdan ayrılmak, çok istenen bir yere giderken de insanı kaygılandırabilir. Bilinmezlik her yaşta korkutucu olabilir. Selim de kaygılandıkça, kampa gitmemek için çeşitli bahanelerle annesine notlar yazıyor. Ebeveynin, çocuğun kaygılarını yadsımadan ancak büyütmeden de yumuşak bir geçiş yapmasına yardımcı oluşunu keyifle okuduk. Y. Bekir Yurdakul, Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap EkiÖlümügöze aldıran kriz
Ölümü göze aldıran kriz Koronavirüs hasta sayısının günlük 2 bin 500-3 binli rakamlara çıktığı Türkiye'de, sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta yer alan bir kadın grup sayfasında "Covid19 hastasına refakatçi aranıyor" ilanı paylaşıldı.Bir sosyal medya kullanıcısı tarafından grup sayfasında, “Mudanya Devlet Hastanesinde Covid19 servisinde yatan erkek hastaya refakatçi arıyoruz, yardımcı olmak ister misiniz?” diye paylaşım yapıldı./Archive/2020/11/15/120608057-cov3.jpgPaylaşımın altına yapılan yorumlarda, bazı kullanıcılar ilana tepki gösterirken, bazılarının ise “ücrette anlaşabilirsek ben kalabilirim” yazması dikkatleri çekti./Archive/2020/11/15/121203366-cov2.jpg/Archive/2020/11/15/120629292-cov4.jpgSağlık Bakanlığı, Covid19 hastalarının tedavisinde ilk basamağın, hastanın sağlıklı bireylerden izole edilmesi olarak tanımlamıştı. İnternette yer alan çok sayıda “Covid19 hastasına refakatçi” ilanları akıllara Covid19 hastalarının yanına refakatçı alınıyor mu? sorusunu getirirken ilana yapılan başvurular ve yorumlar ise ülkede tavana vuran işsizlik ve yoksulluk gerçeğinin yeni bir yüzünü oluşturdu. (İHA)Kulaktan kulağa...
Kulaktan kulağa... /Archive/2020/11/15/120141841-ic1.jpgYENİ BİR BAŞLANGIÇ1998’den bu yana yüzlerce yapıta, yazara, çizere, yayınevine, okura yer vermiş, takipçisi de olduğumuz, sektörün öncülerinden Çocuk ve Gençlik sayfasının yeni yürütücü ekibi olmanın sevinciyle “Merhaba” diyoruz.Hem baba-kız olarak hem de birlikte yol aldığımız üretimlerde; insana, doğaya ve yaşama bakarken ötekileştirmenin, yargılayıcı söylemlerin her türlüsünden uzak bir tutum sergileme gayretindeyiz.Ayla Çınaroğlu, Aysel Gürmen, Aytül Akal, Burcu Yılmaz, Çiğdem Gündeş, Hafize Çınar Güner, Mavisel Yener, Mustafa Delioğlu, Nilay Yılmaz, Simla Sunay’ın sorumluluk üstlendiği önceki şahane ekiplerin de (emeklerine saygıyla) Çocuk ve Gençlik sayfasını aynı ilkelerle yürüttüğünü bilerek, bu doğrultuda ilerleme isteğiyle sayfayı devralıyoruz.Cumhuriyet ailesine katılmanın güzelliğini ilk yazışmalarımızdan hissettik. Şimdiden bağlantıda olduğumuz -başta Gamze Akdemir- çalışma arkadaşlarımıza ve sevgili Mavisel Yener’e teşekkürle...Neden Kulaktan Kulağa?Bugün bildiğimi düşündüklerimi, babam olmasının ötesinde “ustam” da olan Bekir Yurdakul’dan, öncelikle kulaktan kulağa sonra kalemden kaleme öğrendim. Böylece sözcüklerin hem işitsel hem görsel zenginliğini tattım. Diliyoruz ki birlikte yol alırken sözcüklerimiz hem görsel hem işitsel olarak çoğalsın sizlerde de. /Archive/2020/11/15/120154607-ic2.jpgARKADAŞSIZ OLMAZ!..Oyun dışında ya da arkadaşsız kaldığınızda içinizdeki deniz kabarmaz mı? Nasıl baş edilir bu yalnızlıkla? Peki, “nöbetçi oyun arkadaşı”na ne dersiniz?A-a, kapıda bir tıkırtı. Kalkıp açıyorum: Arkadaşlarımız gelmiş, ne güzel!Oya, Sedef... İdil de var! Sonra bütün bir sınıf. Mahalledekiler de...Kitap, “Oya ile Sedef çok iyi arkadaşlar.” tümcesiyle başlıyor. Teneffüs zilinin sesiyle soluğu okulun arka bahçesinde alıyorlar, ağaçların altında fısıldaşıyorlar, salyangoz kabuklarına resim çiziyor, çiçek yapraklarından salata, çamurdan köfte yapıyorlar. “Ama bu Oya ile Sedef’in hikâyesi değil.”İlk sayfaya sessizce yerleşen bu merak öykü boyunca yanınızdan ayrılmıyor. Derken “Adını aklımda tutmayı beceremediğim bir okula gidiyorum.” diyerek İdil çıkıyor sahneye...Yıllar önceydi. Uzun süre kiracısı olduğum kitapçı ev sahibim, bir gün şunu söylemişti: Giriş bölümü geniş değilse, kucaklamıyorsa insanı o eve konuk olunmaz.Konuksever bir insanın evinde gibi duyumsatıyor okuru İdil’in bu ilk tümcesi de... Öylesine geniş, sıcak, içten.Yok, bütün kitabı adım adım anlatacak değilim elbette. Demem o ki daha kapıda gülümseyerek karşılıyor okuru “Nöbetçi Oyun Arkadaşı”.DERDİNİZE DERMAN...Gündelik işiniz neyse yapar bitirirsiniz. Sonra başka sorumluluklar; ödevler, temizlik, alışveriş... Ne ki çoğu zaman hem de kaç yaşında olursanız olun, ille de bir arkadaşa gereksinim duyarsınız. Şöyle hiç bitmese türünden bir oyun kuracağınız, bir fincan kahve eşliğinde içinizi dökeceğiniz, derdinize derman olacak bir arkadaş.Vardır arkadaşınız da yanı başınızda değildir ya da ulaşamadınız. O zaman “yedek arkadaş”a ne dersiniz? Ya da gerektiğinde, oyuna girmek için her an hazır “nöbetçi arkadaş”a...Kahramanımız İdil, “Yalnızlığı anlatırken neden hep tatlı şeyler gelir ki aklıma?” diyor ve sorusunu kendisi yanıtlıyor: “Galiba oyun oynamak tatlı şeyler yemeye benziyor.” Ve oyunlar da arkadaşsız olmuyor./Archive/2020/11/15/120209060-kapakic3.jpgİDİL’LE YAN YANA BİR YOLCULUKSekiz yaşında başladığı yazma yolculuğunu hiç bırakmayan, 2008’de oğlu dünyaya gelince çocuk ve gençlik kitaplarının büyüsüne kapılan Dilge Güney; bir solukta okuduğumuz, sık sık içimizde büyüyen sorulara yanıt aradığımız, öykünün ana kahramanı İdil’le yan yana koştuğumuz oldukça keyifli, bitmese dediğimiz bir yolculuğa çıkarıyor bizi.Bu yolculuğun arkasında elbette başka kitaplar, bir bütün olarak sanat var. Büyüsüne kapıldığı kitaplar bambaşka bir kulvara taşıyor Dilge Güney’i; hukuk fakültesinin ardından çocuk gelişimi önlisans programını tamamlıyor.Evrenin sırları, uzay, yıldızlar, dünya mitolojisi vb. bir dünya ilgi alanı varken kitaplarıyla bambaşka dünyalar kuruyor. Bir yandan da yuvarlanıp durduğumuz dünyayı anlamaya, tartışmaya çalışıyor. Hepimiz tartışalım istiyor. İnceden sızdığı çocukların evreni her gün yeni kapılar açıyor ona.Yetmiyor; sorularını, tartışılması gerekenleri çoğaltıyor. Çocukların ve hayatın sorularını öykülerine taşıyor. Hem incelikle hem kendine özgü anlatımıyla hem de çocukların dünyasına ait sahici bir yaklaşımla.Başarılı her çocuk kitabını okurken hep şu duygu seslenir içimden: Keşke bu kitabı, çocuklardan çok, öğretmenler, ana babalar okusa! Çünkü nitelikli çocuk kitapları sorularınızı çoğaltır, sizi çözüm aramaya çağırır, yapageldiğiniz ne varsa gözden geçirmenizi, kendinize ve hayata yeniden bakmanızı sağlar.../Archive/2020/11/15/120227731-ic4.jpgAYNADAKİ MAVİ ÇOCUK“Okullarımızda kimler görev alsa? Okullarımıza neden böyle söylenmesi, yazılması zor, uzun uzun adlar veriyoruz? Öğretmenlerimizin donanımı ne olmalı?” vb. soruları alttan alta sorarken yalnızlığın, baş edemediğimiz sıkıntıların bizi nasıl değiştirdiğini de ilginç bir metaforla gözler önüne seriyor.Dinmeyen gözyaşları, sular seller içinde kalmalarımız, derken yükseliyor sular... mavileşiyor arkadaşsız, oyunsuz çocuklar, insanlar...İdil’in okulda yalnız kaldığı günlerden biri... Oya ile Sedef’i görüyor bahçenin bir köşesinde ama onlar fark etmiyorlar onu. İdil, içindeki deniz kabarınca fark ediyor mavi çocuğu. Sonra başka mavi çocuklar çıkıyor karşısına. Uzaylı mı yoksa bunlar? Ve çok geçmeden aynadaki mavi çocukla burun buruna geliyor...“Nöbetçi Oyun Arkadaşı”; 2018’de, Mavi Yıldız romanıyla Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Vakfı İlkgençlik Roman Ödülünü alan Dilge Güney’in, Annemin Çocukluğu Nerede? adlı yapıtıyla başladığı bir serinin ikinci kitabı.Yayınevinin başarılı tasarımı gibi, Berna Erözkan Akan’ın resimleriyle kitaba kattığı boyut ve tat da özellikle anılmayı hak ediyor.Sizi hep kitapta tutan akışının ötesinde, çocukların, “Ne yaptığımla değil, neden yaptığımla ilgilenmenizi bekliyorum!” çığlığına da ses veren “Nöbetçi Oyun Arkadaşı”yla tanışın.Nöbetçi Oyun Arkadaşı / Dilge Güney / Resimleyen: Berna Erözkan Akan / Yakın Yayınları / 64 s. / Eylül 2020 / 8+ yaş Y. Bekir Yurdakul, Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap EkiFormula 1 güzergahıtrafiğe takıldı
Formula 1 güzergahı trafiğe takıldı 2020 Formula 1 Dünya Şampiyonası DHL Türkiye Grand Prix'si öncesi Akfırat Intercity pisti girişinde uzun kuyruklar oluştu.Pandemi nedeniyle seyici alınmayan yarışı protoklol ve VIP kartı ile binlerce kişi izleyecek. /Archive/2020/11/15/115552876-whatsapp-image-2020-11-15-at-11.46.07.jpegIntercity park girişinde araç kuyruğu Okan Üniversitesi önüne kadar. cumhuriyet.com.trİpek Erdem: Dağıldım ve dağıttım
Türkçe Haberler En Son Başlıklar İpek Erdem: Dağıldım ve dağıttım Biz "facetime"da tanıştık. Önce mesafeliydik. Sonrasında rahatladık, anlaşılır olmanın emin adımlarıyla ilerledik...Yazdığı oyundan, bu sene üzerine çalışmaya başladığı performans sanatından ve işi gereği bedenini, anatomiyi daha iyi tanıyabilmek için katıldığı yoga eğitiminden heyecanla bahsetti. Dizilerden, Kapadokya’da düzenlediği caz festivalinden, hayat yolculuğundan da.Bir sorumla daha önce hiç bahsetmediği bir dönemini açtı İpek Erdem. “18 - 23 yaş arası epey dağıttığım bir dönem oldu” diye başladı anlatmaya. Bildik hikâye aslında; gencecik yaşta şöhret olan bir insan, kaldıramadığı ağır bir yük, sığınılan sanal bir dünya.- Değişik bir yolculuğa çıktın hayatta.Evet. Aslında bu yol 21 yaşımda başladı. Kendimi dinlemem, tanımam gerektiğini farkettim. O günden bugüne bana ait olmayan toplumsal ve evrensel ne kadar şey varsa kurtula kurtula kendimi tanıdım, kabul ettim. Ne kadar kabul ettiysem o kadar -çoğu zaman cesaret ederek- yoluma girdim. Tabii ki bugüne kadar yürüdüğüm bütün yollar da bana aitti. Ama bugün tam olarak içimden gelen yolun başlarındayım. Öğrenmeye ve yola devam…- Ne oldu 21 yaşında da bunu farkettin?18 yaşımda ünlü olmak beni fazla yordu ve sarstı. Dolayısıyla çok hoşuma da gitmedi. Üç sene sonra o kadar dolmuş ve yorulmuştum ki tek başıma tatile çıktım ve günlerce sessiz kaldım. Hiç unutmuyorum 4. gün sabah uyandığımda ruhumla, kendimle karşılaşmıştım ve o gün bugündür içimden gelen sesi, sezgilerimi, kalbimi dinleyerek yaşıyorum.- İstemeden başlamadın herhalde.Hayır tabii ki, okula faydası olur diye başladım. Para kazanacaktım, beni rahatlatacaktı. Çekimler hafta sonuydu, okulumu etkilemeyecekti. En önemlisi de çok hayran olduğum Perran Kutman oynuyordu. Yarı zamanlı garsonluk teklifini kabul etmek gibiydi benim için. Ünlü olacağımı hiç hesaba katmamıştım. Bursa’dan İstanbul’a gelmek 18 yaşında yeterince güçlü bir adaptasyon süreciyken kıymetli hocamız Yıldız Kenter’in olduğu bir devlet konservatuvarında okumak, üstüne hiç beklemediğim bir ün… Kaldırması kolay olmadı. Bence genel olarak ilk tanındığınız zaman kaldırması kolay bir durum değil.- Biraz bilinmek, tanınmak çok güzel duygular değil mi?Orası ayrı. Sanırım şu sebepten, babam Bursa’da tanınan bir insandı. Ne yapsam kulağına giderdi. Bu da hoş değildi tabii. Özel ve özgür bir alanım neredeyse yoktu. Tam üniversiteyi kazandım, İstanbul’a geldim “hey özgürlük” derken diziye başladım. Bu sefer herkes tanır oldu. Bundan dolayı da tanınmak bana başlarda iyi gelmemiş olabilir. Herkes için böyle değil elbet. Ben etkilendim. Açıkçası beni çok cezbetmedi. Şimdi ise bu süreçten bana kalan duygu, seyirci ile aramdaki bu kıymetli bağı sevmem.- Bursasporlu Haluk Erdem’in kızısın, değil mi?Evet, ailenin asıl yıldızı o. Çok severim babamı.BAĞIMLIYDIM, DESTEK ALDIM- Nasıl geçti o ilk zamanlar?Dengem şaştı, kaldıramayacağım kadar çok fazla yükün altına girmiş oldum. E bir taraftan ergenlik dönemimdeyim. (Tam da zamanı aslında.) Dağılmaya ve dağıtmaya başladım. 18-23 yaş arası biraz rock’n roll geçti. Çok fazla içer olmuştum. Sonra gitgide kendimi kaybedince bu hoşuma gitmedi ve toparlanmaya karar verdim.- Psikolojik destek aldın mı?Bir arkadaşım gittiği bir bağımlılık danışmanından bahsediyordu. Dikkatimi çekiyordu. Toparlanmaya karar verdiğim gün aklıma geldi ve direkt ona gittim. Terapi 9 ay sürdü. Çok da güzel geçti. Doğru hissetmişim. 13 sene oldu içmeden, sağlıklı bir hayat yaşıyorum. Çok da memnun ve mutluyum. O zamandan beri bir rehberim var. Hayatımın en kıymetli büyüklerinden biridir. Emeği çoktur bende. Daha da çok akıl danıştığım, dinleyerek öğrendiğim büyüğüm oldu.- Kimlerden yardım alıyorsun? Hem kişisel hem mesleki anlamda.Mesleki anlamda sizin tanıyabileceğiniz Şebnem Sönmez var. Tüm karakterlerime elinin değmesi bana uğurlu gelir. Elveda Rumeli’de de beraberdik, hayat bizi hep bir araya getirir. Bundan dolayı çok mutluyum. Kişisel olarak artık herkesten ve her şeyden öğreniyorum, bahsettiğim büyüklerimle de ilişkim sürüyor.- Kendini bağımlı hissedecek kadar mı içiyordun?Bir sorun olduğunu düşünecek kadar. Doğru adresin de orası olduğunu hissettim. Türkiye’de pek bilinen bir hastalık değil. Fakat bağımlılık altı kuşak geriden gelebilecek genetik bir hastalık. Bunun alkol, uyuşturucu, kumar olması gerekmiyor. İnsan, yemek, şeker, karbonhidrat, iş, alışveriş, oyun, sosyal ağlar her şeye bağımlı olabilirsiniz. Aslında günümüzde birçok insanda var ve daha çok bilinir olmaya başladı. Ben sadece bende olduğunu biliyorum ve iyileştirmeyi seçiyorum. Çünkü en sevdiğim hal sağlıklı yaşam oldu. Ailemde de içen olmadığı için zaten uzun sürmedi içme sürecim. Toleransım çok düşük ve sevmiyorum.- Bunun üstesinden gelebilmek ne büyük bir azim aslında.Benim için çok zor olmadı. Çünkü içmemeyi, ayık ve temiz olmayı daha çok sevdim. Bunu tercih ettim. Ha ama ilk bir kaç sene iyileşme süreci her ne kadar memnun olsam da kolay değildi.- Neyini sevdin?Hayattan kaçmayı değil de yaşamayı çok sevdim. İşime daha iyi odaklanıyorum. Öğrenmeye ve gelişmeye ayırdığım zaman arttı ve daha kaliteli bir hale geldi. Daha fazla üretir oldum.- Dostların veya ailen destek oldu mu?Aileme dokuzuncu ayda açıkladım. Bu zorlukları yaşadığım ve bilmedikleri için üzüldüklerini ama içinden tek başıma, bu şekilde çıktığım için de yaptığımın olağanüstü bir şey olduğunu, sevindiklerini söylediler. Zaten en büyük şanslarımdan biri annemin ve babamın bana böyle kritik durumlarda hiç kızmaması. Her zaman sakin sakin, konuşarak anlaştık. Her zaman da bana güvenmişlerdir. Dostlarımla o dönem çok bir arada değildim. Olumsuz hiçbir tepki de almadım. Daha çok tek başıma geçirdiğim bir seneydi ilk senem. Sonra zaten Makedonya’ya çalışmaya gittim. Ama yaşadığım konservatuvar dönemi çok özeldi. Arkadaşlığımız devam ediyor.- Ailen bu dönemi nasıl ve neden bilmiyordu.Bilseler müdahale edeceklerini düşündüğüm için beraberken hiç çaktırmadım. Çünkü deneyimlemek istiyordum. Onlar Bursa’da yaşıyorlardı. Ben İstanbul’da çok yoğundum. Bu yüzden farkedemediler.- Sen, en ana yoldayken, en çok kazanabilecekken, daha doğru bir yol uğruna herşeyden vazgeçebilecek kadar güçlüsün.Benim için mutluluk bu çünkü. Kendi yolumda olmak. Aksini yapamıyorum. O yol beni çok ilgilendirmedi.- Ün ve popülerlik mi?Evet. Galiba öyle bir mefhumum yok. Ben sanat ve işimi geliştirmek ile ilgilenmeyi seviyorum. Hele ki Hayat Bilgisi döneminden sonra aşırı hızlı ilerleyen süreç çok da beni cezbetmedi.- Bütün geçiş dönemine şahit oldun gibi.Biraz öyle. 2003 yılında 59 dakika çekiyorduk, 2004’te 90 dakikaya çıktı süremiz. Uzaylı görmüş gibi olmuştuk. Şimdi diziler 150 dakika. Bence 1 haftada 150 dakika dizi yazmak, yönetmek ve oynamak çok sağlıksız bir durum. O zamandan bu yana her şey çok hızlı değişti. Eskiden tiyatrocular dizilerde oynamayı sevmezlerdi hatta.- Doğru, pek tercih edilmezdi.Yüzlerinin eskimesini istemezlerdi. Bir de ünlü olmak bugünkü gibi değildi. Herkesin olmayı düşündüğü, bildiği, ilgilendiği bir şey değildi. Şimdi herkes ünlü, sosyal medya var, gençler her şeyi biliyorlar. Bir süre sonra ‘dizi olmazsa yaşayamam’ kaygısına düştük.- Popülerliği yitirmeme adına herhalde.Sadece o da değil. Öyle bir algıya geldik ki işte, ki bu da normal… Tiyatrodan para kazanılmıyor düşüncesine kapıldık. Ve tamamen algımız dizide oynamaya kaydı. İşin kötüsü tamamen sanatı bırakıp inanılmaz bir kaygıyla yaşamaya başladık. Biz aydın sayılan, okuyor görünen insanlar olarak şunu kaçırdık bence. Baktığımızda dünyaya neredeyse bütün önemli sanatçılar ağır bedeller ödemiştir. Nâzım Hikmet mesela sürülmüş, hapis yatmış.. ve yazmaya devam etmiştir. Neredeyse hepsi sürülmüş, hapse girmiş, parasız kalmış. Biz de kirayı ödeyemeyeceğiz diye geberiyoruz korkudan. Ben de bu kaygılara düştüm. Yine de sadece para kazanmak için istemediğim bir işte oynamadım. Evimden vazgeçebilirim. Ev ve para gelir. Ekonomik olarak küçülebilen biriyim. İlgi alanlarımın da parayla pek bir ilgisi yok. Ayrıca para kazanabileceğimiz çok alan var. Sektörün de artık beni tatmin etmediğini fark ettikçe oyunculukla ilgili unutttuğum, güncel olmadığım alanlar keşfettim. Çünkü beni ilgilendiren şeyin sadece oynamak olduğunu anladım. Tiyatroya döndüm. Orada da bazen hüsrana uğradığım oldu./Archive/2020/11/14/210855531-cmt-ipek-max.jpg- Acaba çıtan çok mu yüksek?Yok, inan değil. Ben sadece çok çalışkanım. İşimi iyi yapmak, herkesin aynı özende olmasını ve işin de iyi olmasını istiyorum. Aslında olması gerektiği gibi. Bak, bir oyunda oynamaya başladım, üstelik sonradan girdim. Neredeyse dramaturjisini bile yapmamışlardı. Senelerin tiyatrocularından “ya İpek’çiğim biz de bir zamanlar böyleydik de, artık ipin ucunu bıraktık” ları duydum. Biraz tembeliz bence ve almamız gereken birçok sorumluluğu almıyoruz. Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki meslek olarak hiç desteklenmeyen bir ülkede oyuncu, sanatçı olmak gerçekten çok zor. Hiçbir yerden nefes alacağımız bir alan tanımıyorlar maalesef. Ama bu da bir özür değil bence. Çünkü anladığım kadarıyla neredeyse sanatçının desteklendiği dönem yok denecek kadar az.TİYATROLAR KAPANMAK ÜZERE- Hangi tiyatroları beğeniyorsun?Galata Perform, Kumbaracı50, Moda Sahnesi, Tiyatro Adam, Emek Sahnesi, performans ekipleri… çok var ve malesef şu anda birçok alternatif tiyatro zor durumda, kapanmak üzere.ARTIK KENDİMİ KAYBETMİYORUM- Peki ikili ilişkiler?Çok aşık oldum, çok sevdim, sevildim. İlişkilerim de güzel geçti hep. Hâlâ da kıymetliyizdir birbirimiz için. Arkadaşlığım, dostluğum devam ediyor.- Neden bitti aşklar peki?Herşeyden önce ben mesleğine aşık biriyim. Muhtemelen bugüne kadar aşık olduğum zaman karşı tarafta kayboluyordum. Kendimden uzaklaşmak da iyi gelmiyordu ve tek başıma daha iyi üretiyordum. Bununla beraber artık yollarımızın çok da aynı olmadığını gördüğüm noktada sevdiğim için ne onun hayatını ne de kendi hayatımı zorlaştırmak istedim. Artık kendimi kaybetmiyorum. Bu yüzden sadece sevgili değil tüm ilişkilerimi daha sağlıklı yaşıyorum. Bir de kalıp düşüncelerle de bakmıyorum ilişkilere. Hiçbir şey bitmez. Form değiştirir. Yollarınız kesişmiştir ve bir gün değişebilir, tekrar kesişir...BERLİN YOLUNDAYIM- Şimdi bir ilişkin var mı?Yok.- İstiyor musun peki?Bu veya herhangi bir konuda bekleyen, arayan bir insan değilim. Açıkçası mutluluğu buna bağlamıyorum. Bir gün biriyle kendiliğinden yollarımız denk olabilir ve uzun yıllar devam edebilir, kısa da sürebilir. Hayat güzel ve onunla, içindeki birçok şeyle ilişkim iyi, memenunum. Şu anda tamamen yeni kurduğum hayata ve işime odaklanmış durumdayım.- Bahsetsene biraz.Dizilerin durumu garipleştikçe dediğim gibi oyunculukla ilgili diğer alanları araştırmaya başladım. Bir baktım kısa filmler var, dünyayı geziyorlar. Performans sanatı çok evrensel bir dil ve çok da sevdim. Dünyayı görmeye başladım, açıldım. İki sene evvel Berlin girdi hayatıma.- Nasıl oldu?Bir arkadaşım “Almanya’da burs ister misin” dedi. Niye, nereden, araştırdım. Türk sanatçılarını destekliyorlarmış. Sonra Galata’da bir Pazar sabahı Tiyatro Frankfurt karşıma çıktı. Beraber çalışmaya niyetlendik. Oyun provasına girdik. Provanın sonlarında reddedemeyeceğim, beğendiğim bir dizi teklifi geldi. Bu yüzden Almaya’ya oynamaya gidemedim. Yine hesaba katamadığım bir durum. Allah’tan kastlı oynuyorduk. Ama çok kıymetli bir bağımız oldu ve geçen yaz uzun bir Avrupa seyahati yaptım. Oralala ilgili bilgilerimi güncelledim. Kendiliğinden hoş gelişmeler oldu, işimle ilgili insanlarla bağ kuruldu. Derken o zaman tanıştığım, Viyana’da yaşayan prodüktör ve organizatör Nazmi Ateş geçtiğimiz Nisan ayında beraber bir şey yapmak istediğini söyledi. Hemen kabul ettim. Üstüne Tiyatro Frankfurt’un kurucusu sevgili Kamil Kellecioğlu da çalışmak istediğini yineleyince bana oraya doğru yol göründü. Farklı yerlerde, farklı kültürlerde yaşamayı, öğrenmeyi seviyorum. Şu anda önümüzdeki sezon için tek kişilik bir oyun yazıyorum ve ikisinin ortası Berlin’de yaşamaya hazırlanıyorum. Çünkü sanatçı vizesini bir tek Berlin veriyor. Biraz da oradaki Türk ve yabancı seyirci ile bir araya geleceğim, sanatçı arkadaşlarım ve ekiplerle çalışacağım. Bakalım pandemi ve hayat ne zaman izin verecek. Biz Ekim diyoruz.- Şimdi Kaş’ta yaşıyorsun, değil mi?Evet, annemle. Daha güzel bir yerde olamazdım. Hele ki yazma sürecinde. Araştıracağım ve üstüne çalışmam gereken o kadar çok şey var ki…Tam kamp yeri.- Yine en zor yoldasın yani.Zor yoldayım, evet. Ama ben kıyafet de seçerken, ev temizlerken de ne yaparsam yapayım ıncık cıncık yapıyorum. Ne yapayım, böyleyim. Çok meraklıyım. İşin hakkını vermek istiyorum. Aksi zor oluyor benim için.- Saçlarını neden kestirdin ve neden her yerde haber oldun?Instagram’daki paylaşımımda içsel sebeplerini anlattım. Bir de iş kısmı var. Yazdığım karakteri kısa saçlı oynayabilirim. Oynayacağım zaman kestirsem ve iyi olmasa uzatacak zaman olmadığı için hoş olmayabilir. Açıkçası içimden geleni yapma cesaretini göstermek zorunda olmamın sebebi buydu. Benim için ciddi bir cesaretti. Başkası için olmayabilir. Gidişatım da belli… Bu sene iş yapmakla ilgili bir beklentim de yok. Çünkü yazmak tüm zamanını isteyen bir şey biliyorsun. Bu kadar haber olmasının sebebi Barbie ve sarışın olarak akıllara kazınmam olabilir. Birçok kadın oyuncu da saçını kısa kestirdiğinde her yerde haber olmuştu. Demek ki ilgiliyiz böyle şeylere. Ama magazinde yer alacağı hesap etmediğim bir şey değildi. Beklemiyordum, çok şaşırdım. Hiçbir zaman magazinel bir insan olmadım çünkü.-Nasıl magazinel bir insan olmadın, sevgilinle de mi görüntülenmedin?Birkaç kere görüntülendiğim oldu. Ama magazinle ilgili olmadığım için iki taraf da birbiriyle ilgilenmedi sanırım.- Peki ileri de nerede görüyorsun kendini?Oyun yazmaya, sahnede, sinemada, dizide, sokakta oynayabileceğim her yerde oynamaya ve performansa devam edeceğim. Bunun dışında aklıma birçok fikir geliyor. Karikatür, çizgi film, senaryo, okul… Bazılarını yapamam tabii. O işi yapan arkadaşlarımla paylaşacağım. İşte böyle bilgi, birikim, üretim arta arta gidecek ve bir süre sonra da bir şekilde aktarmaya başlayacağım sanırım.-Evet daha önce de oyunculuk dışında bir çok şey gerçekleştirdin değil mi? Kapadokya’da caz festivali gibi.Evet bazı ilgi alanlarımı o kadar yoğun araştırıyorum ki böyle fikirler zıplayabiliyor ve bazılarını gerçekleştirebildim. Güzel bir festivaldi. İki sene yapabildik. Sonra ülke zor zamanlara girdi ve devam ettiremedik. Fatih TürkmenoğluGirişinin yasak olduğu tersaneye kaptan oldu
Girişinin yasak olduğu tersaneye kaptan oldu Fotoğraf: Vedat ARIKDünyanın yaşayan en eski tersanesi...Bir dönem HaliçPort projesi kapsamında özelleştirilmesi ve AVM'ye dönüştürülmesi de planlandı işte tam o dönemde özelleştirilmemesi için çabalayan ve içeriye alınmaları yasak olan Sinem Dedetaş şu anda tersanenin dümeninde. Sinem Dedetaş bir yılı aşkın süredir 169 yıllık İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Hatları AŞ'nin genel müdürlük görevini yürütüyor. Şehir Hatları bünyesindeki ve Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455 yılında kurulan Haliç Tersanesi ise Dedetaş için ayrı bir önemde.2014-2016 yılları arasında TMMOB Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı döneminde tersanenin kapanmaması için dışarıda mücadele ederken içeriye girmeleri bile yasak olan Sinem Dedetaş, şimdi bu görevde olmayı “mucize gibi bir şey” diye tanımlıyor. Sinem Dedetaş, göreve geldiği günden bu yana Moda ve Barış Manço vapurlarını onarıp yeniden denizle buluşturmuş. 2021'de seferlere başlayacak deniz taksilerin tasarımını bizzat yapmış. Yeni projeleri heyecanla anlatan İBB Şehir Hatları AŞ Genel Müdürü Sinem Dedetaş ile hedeflerini konuştuk.* Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz, hayalinizdeki meslek bu muydu?- İlk tercihim gemi mühendisliğiydi. Tam hayalimdeki meslek buydu. Mekanik şeyleri çok sevdiğim için mühendisliğe yatkındım. Eskişehirliyim ama çocukluktan bu yana denizle iç içeydim. İkisini birleştirince bilerek ve isteyerek İTÜ Gemi İnşaatı ve Gemi Deniz Bilimleri Fakültesini seçtim. Orada yüksek lisans da yaptım. Okul biter bitmez işe başladım. İşin mühendislik, dizayn, finans, Ar-Ge kısmı dahil olmak üzere her alanında çalıştım, sonra kendi şirketimizi kurduk, STK tarafında da Gemi Mühendisleri Odası'nda başkanlık yaptım.* Gerçi bu işin her alanında çalışmışsınız, bir kadın olarak hiç mi zorluk yaşamadınız?- Ben karşılaştıklarımı zoruluk olarak tanımlamadım hiç. Bir sorun varsa çözülmesi gerekiyor. Benim yaklaşımım hep bu oldu. Buraya gelince nereden geldi bu kadın tarzı sorgulamalar yaşamadım. Sanki daha önce de buradaymışım gibi hissettim. Çalışma arkadaşlarım da aynı şeyi hissetmiş. Bu belki daha önce tersaneyle olan ilişkimden de kaynaklanıyor. Oda başkanlığım sürecinde tersanenin kapatılması AVM, otel projesine dönüştürülmesi gündemdeydi. Geliyorduk ama girişimiz yasaktı. Ama dışarıda dayanışmanın bir parçası olarak destek veriyorduk. Burası dünyanın yaşayan en eski tersanesi. Hem tarihi ve endüstri birikimi olan üretebilen bir yer. Buralar elden gitmesin yaşasın diye mücadele ettik. İki tersaneyi kaybettik ama Haliç üzerinde bir güç sağlayabildik.MUCİZEVİ BİR HİS* Yani girişinizin yasak olduğu tersanenin başına geçtiniz.- Aynen. O muazzam bir şey. Mucize gibi hissediyorum. Bu kadar korumaya çalıştığımız bir yere icracı olarak gelmek hem birlikte mücadele ettiğim arkadaşlarım adına da büyük bir sorumluluk... O an dedim ki tamam şimdi buradayız artık. Tersanede fayda anlamında yapılması gereken ne varsa artık yapabiliriz. O çok güzel ve mucizevi bir his. Gece gündüz o sorumluluklarımızı yerine getirmek için çalışıyoruz.45 GEMİNİN BAKIMI YAPILDI* Göreve geldiğiniz günden bu yana hangi projeleri hayata geçirdiniz?- Buranın tersane vasfında kalması için göreve gelir gelmez başkanımızla (Ekrem İmamoğlu) konuştuk. O da destek verdi. Bir taftan kamuya açılması konusunda İBB'nin diğer kuruluşlarıyla çalışmalarımız var. İnsanların burayı görmesi gerekiyor. Yaşayan bir müzecilik olabilir. Tersane alanı olarak kullanılmayan bir bölümünün tamamen kamuya açılması olabilir. Tersanede göreve geldiğimizden bu yana 45 geminin bakımını yaptık. Burada Şehir Hatlarımız'ın vapurları da var. Ama daha önce dışarıya kapatılmış burası. Şimdi Kıyı Emniyeti'nin ve başka kurumların da gemi bakım işlerini alıyoruz. Yeni gemi inşa projeleri geliştiriyoruz. Daha da önemlisi bizim Deniz Taksi projemiz var. Onu da burada yapmak için girişimlerde bulunduk.* Kamuya açılacak bölümde planlar netleşti mi, neler olacak?- Çok net değil. Denizcilikle ilişkili bir müzeciliğe ev sahipliği yapmak istiyoruz. Son zamanlarda heykeltraşlarla çalışmaya başladık. Kütüphane okuma alanları.. Şimdi tersaneyi hem staj, hem mesleki anlamda dışarıya açarken insanların da ilgisi oluşuyor.ÇOCUKLAR İÇİN OYUN ALANI* Şehir Hatları'na gelelim orada neler yapıyorsunuz?- Moda, Barış Manço vapurlarını onardık yeniden denizle buluşturduk. Moda'nın içine ilk defa çocuklar için oyun alanı kurduk. Çok iyi tepkiler aldık. Çocukların da denizle ilişkisini kurmak istedik.Tabi pandemi yüzünden yolcu sayılarında yüzde 50 kayıp var. Geçen yıl 42 milyon kişi taşıdık, bu yılı 21 milyon civarında kapatacağız. Üç aylığına vapur ücretlerini 5 kuruş yaptık ve çok iyi tepki aldık. Sefer sayılarında azaltmadık. Yolculardan da bu anlamda bize şikayet gelmedi./Archive/2020/11/14/212312038-sinem-dedetas-sehriban-kirac.jpgSinem Dedetaş, Şehriban Kıraç'a konuştu.DENİZDE BİRLİKTELİK* Şikayet ettikleri konular var mı?- Vapurda sigara. Yasak olmasına ve uyarılarımıza, tabelalara rağmen içenler oluyor. Bir de yolcularımız Şehir Hatları mı , İDO mu, motorcular mı, diğer firmalar mı diye genelde karıştırıyorlar. Burada bir birlikteliğe ihtiyaç var. Yolcuların yüzde 50'sini biz taşıyoruz. Ortak iskele kullanımı, tarife birlikleri gibi bazı şeyleri birlikte yapmayı konuşuyoruz. Şehir Hatları'nın elindeki vapur sayısı ne yazık ki düşmüş. Elimizde 21 tane vapur var. Küçük vapurlarımız başka belediyelere hibe edilmiş. Daha fazla sefer yapmak isteseniz de elde vapur yok. Kiralamak durumunda kalıyorsunuz. Ya yeni bir vapur inşa etmeniz lazım. Modeller üzerinde çalışıyoruz. 2021 için bir hat daha açacağız.Deniz Taksi'nin de tasarım aşaması bitti, üretime aralık ayı gibi başlayacağız. Yazın da devreye koymayı planlıyoruz.VAPURDA SPOR YAPILACAK* Vapurlar içinde çocuk alanı dışında farklı aktiviteler görecek miyiz?- Farklı istekler var. Kukla tiyatrosu olacak. Stand-up istekleri var. Spor etkinliği planlıyoruz. Deneme yaptık. Spor AŞ ile birlikte yapacağız. Oturduğunuz yerden esneme ve germe hareketleri olacak. Aktifiteler için çok dikkatli davranıyoruz. Memnun olan kadar olmayan yolcularımız da var, dengeyi tutmak zorundayız.* Göreve geldikten sonra kadın çalışan sayısı arttı mı?- Şehir Hatları'nda 21 kadın çalışandan 35'e çıktık. 5 tane kadın gemicimiz oldu. Bu da ilk olunca ses getirdi. Bu oda başkanlığında da olmuştu. Buraya ilk kadın genel müdür... Erkek gelince şaşırmıyorlar da kadın gelince şaşırıyorlar.* Bir başarı değil mi ama bu?- Cinsiyetten bağımsız insanların yaptıkları işlere bakmak lazım. Bunların konuşmadığı zaman kendimizi tamam ve gelişmiş gibi hissedeceğiz. Cinsiyetten bağımsız olarak birileri için pozisyon yaratmak değil, ihtiyacımız olan liyakat sahibi elamanı alıyoruz.BAŞKAN DIŞARIDA GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ* Ekrem İmamoğlu ile çalışmak nasıl bir duygu?- Başkanımız çok çalışkan biri. Biz ekip olarak yakalamaya çalışıyoruz. Çok net, kibar ve güler yüzlü. Dışarıda göründüğü gibi. Çok iyi takip ediyor. Şimdiye kadar unuttuğu hiç bir şey görmedim. Ayaküstü şunları şunları yapalım dediği şeyleri bile muhakkak takip ediyor. Denizi de çok seviyor ve oradaki payı artırmak istiyor.Bizim günde ortalamada 620 seferimiz var. Hizmet tarafını biraz işletme tarafıyla yani tersaneyle destekleyeceğiz.ÇELLO ÇALARIM, YÜZERİM* Biraz daha özel sorulara geleyim ne tür tutkularınız var?- Her şeye ilgim var. Beynimin iki yanının çalışmasıyla ilgili bir durum sanırım. Her ne kadar mühendis yanım olsa da sanatla da çok ilgiliyim. Çello çalıyorum. Liseden bu yana lisanslı yüzücüyüm. Biniciliğe ilgim var. Minyatürle bir dönem uğraştım. Yine o alana da dönmek istiyorum.Mesleki olarak araçların her türlüsü ilgimi çekiyor, gemiler arabalar, tren.. Mesela Deniz Taksiler benim tasarımım.* Bu aralar baş ucu kitabınız hangisi?- Şimdi ABD tarihini okuyorum. Felsefeci Ahmet Aslan'ı okuyorum. Murakami'yi okuyorum. Yani tek bir başucu kitabım yok iki üç tane okuyorum.* Ne izliyorsunuz?- Polisiye ve bilim kurgu çok seviyorum. Çocukluğumdan beri Anime hayranıyım. Çizgi filim alışkanlığım sürüyor. Hayao Miyazaki hayranıyım.* Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?- Ne geliyorsa başımıza gelir dağılımı eşitsizliğinden geliyor. Her anlamda eşit, hakların da eşit paylaşıldığı bir dünya olsa çok güzel olur. ŞEHRİBAN KIRAÇKenanİmirzalıoğlu seni alıyorsa hiçkaçırma evlen
Kenan İmirzalıoğlu seni alıyorsa hiç kaçırma evlen - Paranın mutlulukla alakası olmadığını ve 10 yıl süren gerçek aşkınızla en parasız günlerinizi beraber yaşadığınızı anlatıyorsunuz. O günlere dönelim mi?Bana geri dön desen yine o günlere dönerim. Çünkü o günler maddiyatın bu kadar değeri olmadığı maneviyatın, duyguların daha değerli olduğu yıllardı. Yaşanan çok güzel bir aşktı 10 yıl sürdü. En parasız dönemimizdeydik, para hiç önemli değildi. Villalar, havuzlu evler son model arabalar bunların hiçbiri umurumuzda değildi. O veterinerdi ben tiyatro oyuncusuydum. O dönemler yeni yeni tanınmaya başlamıştım ama bunu paraya dönüştürememiştim. Hatta bir gün ona dedim ki şan şöhret oldum ama hiç para kazanamıyorum. O da çünkü sen hiç para istemiyorsun sadece başarı istiyorsun. Senin hatan burada demişti. Sonra istedim ve de yavaş yavaş para kazanmaya başladım. Amma velakin şu andaki durum mu desen o zaman mı desen bir kere aşk olduğu için çok güzel ikincisi o zaman ki dönem daha güzeldi benim için.- Peki o aşk nasıl bitti?Eee o aşkın yaşı benden küçüktü. 10 sene boyunca çok güzel gitti ancak artık evlenmesi ve çocuk sahibi olması gerekiyordu. Bu doğanın kanunu. Benim iki kızım vardı. Asla evlilik düşünmüyordum. Üçüncü evliliğimi bitirdiğim dönemde tanışmıştık. Karşılıklı konuşarak anlaşarak ayrıldık. Ama hâlâ eşiyle de birlikte görüşürüz. Bizim hayatımızda o dönem çok önemlidir o da bilir ben de bilirim. Onun değerini de veririz her zaman. Hiçbir zaman kırılmadık bir yerde bitti ve başka bir evreye dönüştü ilişkimiz. Yaşadığımız aşkı o da unutmadı ben de unutmadım. Çok güzel yaşadık.- İlişkinizi bitirirken çok net ve saygılı davranmışsınız her ikinizde. Neden biz kadınlar ağırlıklı olarak aşk ilişkisini bitirirken net davranmıyoruz?Hatta çok açık söyleyeyim o ilişkimizi bitirmek istemedi ki onun bitirmesi gerekiyordu çünkü yaşamı için gerekliydi. Özellikle söyledim beraberliğimizi bitirelim senin hayatından çalmayayım diye. Daha gençti ve önünde yaşaması gerekenler vardı.KARAKTERİMDE ALDATMA YOK- Sevgi de bu değil mi?Sevgi böyle bir şey evet. Karşılıksız. Karşındakinin iyiliğini istemek. Canımız acımadı mı? İkimizin de acıdı ama doğru yaptığımıza inandık ki hâlâ görüşüyoruz.Kadınlar neden bitiremiyor soruna geri dönersek benim babaannemden, yaşadığım aileden, Büyükada’dan, Rum ermeni mozaiğinden dolayı biraz daha Batı'ya dönüğüm. Onlarda da böyledir ilişkiler bitince biter. Biliyorsun çocukları 17 yaşına gelir evleri ayırırlar daha farklı bakarlar hayata gerçi hoş ben hâlâ kızlarımın başındayım (gülüyor) O tarafım Batılılışmadı (gülüyor) Hayata daha çağdaş daha empati yaparak bakıyorum. Bizim kadınlarımızda fazla empati yok. Ayrılık kararı verdiğimde karşı tarafı da düşünürüm. 3. eşimden aldatıldığım için ayrıldım. Aldatılmamın mutlaka bir sebebi olmalı diye düşündüm ve çok araştırdım. Öğrendim ki maalesef bu bir karakter zaafiyeti. Yani empati yapmama gerek yok anlayabileceğim bir durum değil. Benim karakterimde aldatma yok. Aldatma iyi bir şey değil. O karakterde biri için aldatma o kadar da önemli değil yapılabilir demek ki. Benim karakterimde ise biriyle birlikteysen bir başkasıyla aldatmak kötü bir şey.- Peki aile mozaiğinden bahsetmişken nasıl bir ailede büyüdünüz? Biraz bahseder misiniz?O kadar güzel bir ailede büyüdüm ki kendime göre. Çok memnunum. Ailemizi kendimiz seçemiyoruz ama tekrar seç desen yine aynı ailemi seçerim. Benim baba tarafım daha varlıklı anne tarafım memur bir aileydi. Çalışan bir annenin kızıyım. Annem Türkiye’nin ilk kadın nikâh memuru. Annem kızım elinde bileziğin olsun, hep dik ol, hayatın ne getireceği belli değil, bugün varız yarın yokuz derdi. Ayrıca evlenirsin mutsuz olursan senin tek bir hedefin olmalı mutlu olmak ve işin için yaşamak olmalı diye eklerdi. Bir de yalan söyleme, hata yaparsan da söyle ben hallederim derdi cidden de hiç yalan söylemem. Yalan söyleyeni de hiç sevmem.Babaannem de yıllar önce Atina’dan İstanbul’a ailesiyle gezmek için gelmiş dedemle tanışmış. Çok âşık olmuşlar. Evlenmişler. Babaannem evlendikten sonra Müslüman olmuş ve adı Selma olarak değişmiş. Ne de olsa içinde kendi inancı olduğu için biz her zaman Paskalya günlerini, Noelini kutlardık ve hep beraber yaşardık. Ne zaman ki Ramazan oluyordu o zaman da (dedem tüm dini vecibelerini getiren iyi bir Müslümandı) babaannem geceleri hep şöyle derdi (aksanlı taklidini yaparak) Ben Sait Bey'e sahurda taze pilav yapardım, taze taze yesin diye (gülüyor). Yani o zaman da bizim dini ritüellerimiz yaşanırdı. İki dini bir arada çok mutlu yaşadım.- Ya babanıza isyan halleri? Kitabınızda oldukça bahsetmişssiniz.Babamın tek kızıydım ve oyuncu olmamı istemedi. Çalçene bir durumum da vardı tabii. (gülüyor) Avukat ya da doktor olmamı çok isterdi. Bütün hayatımı da ona göre planladı. Kolejlerde okuttu tamam da annem de beni çocukluğumda tiyatroya götürdüğü için gönlüm oyunculuğa düştü. Öyle de bir yeteneğim varmış. İyi ki de düşmüş ve ben bu yolu seçmişim. Hatta babam bunun için evi terk etti. Annem çok dikbaşlı bir kadındı. Anneme anne bak kocasız kalıcan babam gitti dedim. O da sen merak etme kimse kızı konservatuvar kazandı diye evi terk etmez, üç gün sonra geri döner dedi. Ve döndü (gülüyor). Ama annem eğer aman evladım kocam gitti ne yapacağız, mümkün değil, vazgeç deseydi şu an başka bir meslekteydim. Büyük bir ihtimalle gazeteci olacaktım. Çünkü gazeteciliği çok seviyordum çok iyi bir araştırmacı gazeteci olabilirdim. Doktor ya da avukat olmayı hiç düşünmedim.- Hayat dolu, enerjik Nilgün Belgün’ün yanında işinde son derece disipli bir iş kadını var. Bu tarafınızı babanızdan mı aldınız?Evet disiplinli tarafım babamdan. Babam da çok disiplinli bir adamdı. Sofrada oturmandan, düzene, konuşmana kadar. Hatta anneme "Anne burası Nazi kampı mı? Bu kadar disiplini hayatımın neresinde kullanacağım" derdim. Ancak yine de babamın sözünden çıkmazdım, uysal kızdım ama dediğimi de sevecenlikle yaptırırdım. Babamın disiplini tiyatroda çok işime yaradı. Belki şarkıcı olsam o kadar önemli olmayabilirdi. Ama tiyatro gerçekten çok disiplin isteyen bir sanat dalı.- Bir Polyanna değilim belki ama mutsuzluğu sevmiyorum diyorsunuz. Bu kadar realist düşünürken sürekli mutlu olma hali yorucu değil mi?Sürekli mutlu olma hali derken bu benim size sürekli mutlu tarafımı göstermemle ilgili. Kendi içimde, işimle ilgili, zaman zaman da hayatla ilgili çok mutsuzluklarım oluyor. Bunu size neden göstereyim? Genelde mutlu tarafımı görüyorsunuz ama depresif, mutsuz bir kadın da değilim. Mutluluğa yatkın bir karakterim var. Bundan dolayı da bardağın dolu tarafını görürüm. Farzet ki bardak boşaldı doldururum. Bu benim elimde. Mutluluk bir seçimdir. Benim seçimim mutluluk.- Çözüm odaklı mısınız?Tabii tabii. Çözüm odaklıyım. Benim için sağlık sorununun ve ölümün dışında hayatta her şeyin bir çözümü vardır. Aşkın da, ilişkinin de çözümü vardır. Nitekim çözmüşüm. Mutsuz olduğum yerde asla durmam. Neresi olursa olsun. Beni mutsuz eden insandan, ortamdan anında konuşmadan giderim. En büyük özelliğim budur. Karşı tarafla konuşmam, görüşmem, kavga etmem ama giderim.- İyi bir dost musunuz?Çok iyi bir dostumdur. Beni biri kaybettiyse o kişi üzülmeli./Archive/2020/11/14/213742702-cmt-nilgun1-en15.jpgNilgün Belgün, Ebru D. Dedeoğlu'nun sorularını yanıtladı.- Güçlü bir kadınsınız. Ve sanki kendinize bir rol biçmiş ve onu oynuyorsunuz gibi geliyor. Gerçek Nilgün göründüğü mü yoksa bir o kadar daha derin mi? Acı verici olsa da kendinizle yüzleştiğiniz dönemler oldu mu?Olmaz mı hayatım. Ben de bir insanım. Ama nasıl görünüyorsam da öyleyim. Mutsuz olduğum yere asla gitmem. İstiyorsam da koşa koşa giderim. Sahnede de öyleyim. O nedenle de Aşk ve Komedi adlı gösterim 8.yılına girdi ve hâlâ oynuyorum. İnsanlar sahnede samimi, sahici insan görmek istiyorlar. Kendi hayatımı olduğu gibi anlatıyorum. Yalanımın dolanımın olması da mümkün değil yaşamışlığım var, ispatlarım her yerde.CUMHURİYET KADINIYIM- Gösterinizde, sosyal medyada bu sahiciliğiniz çok belli. İnsanlar da siz de bunu çok seviyorlar.Evet herkes öyle diyor. Ayrımcılığı sevmem. Kutuplaşmayı sevmiyorum. Çok açık. Kutuplaşmak ve ayrışmak insanları mutsuz ediyor. Benim her partiden dostlarım vardır, görüşürüm, konuşurum. Bunu da saklamam. Saklanacak bir durumum yok. Bu dostluklarımı karşıt görüşleri için bozmam. O onun görüşüdür. Onu bağlar beni bağlamaz. Benim bir duruşum bir dünya görüşüm var. Ben bir Cumhuriyet kadınıyım. Bunu her yerde söylüyorum. Oyunumun içinde de Atatürk sayesinde sizin karşınızdayım, Atatürk’ün ilkelerine sıkı sıkı sarılın diyorum. Bunu kimse söylemedi bugüne kadar. Bunu aslanlar gibi söylüyorum. Benim ne tarafa baktığım çok belli ama bu benim dostlarımla yaptığım işlerle bağdaştırılmamalı. Kimseye hesap vermem hiçbir konuda. Anlatabildim mi? Onun için her yere yüzüm ak alnım ak giderim. Herkes tarafından da sevilirim. Kaypak değilim. Ne olduğum belli. Kavgayı sevmiyorum. Mutlu olmayı seviyorum. Ülkemin de mutlu olmasını istiyorum.BÜYÜK AŞKIMI 40 YAŞINDA YAŞADIM- Nilgün Belgün’ün ruhunda esas değişim kaç yaşlarında başladı?40 yaşında. Büyük aşkımı 40 yaşında yaşadım, 10 sene sürdü ve çok doğru bir ilişki yaşadığımı düşünüyorum. Ne istediğimi biliyordum karşımdaki de yaşına göre olgundu. Çok örtüştük ve 10 yılımız büyük bir aşkla geçti. Aptal genç kız şımarıklığı olmadan, illa benim dediğim olacak demeden, karşı tarafla empati yaparak daha kaprissiz, daha aşka, sevgiye bağlı kalarak aşkın önemini anlayarak bir insanı sevmenin ve de sevilmenin ne kadar önemli bir duygu olduğunu anlayarak yaşadığım 40’lı yaşlar çok güzeldi.TESTLERİM MEŞHURDUR- İnsanlara kolay güvenir misiniz yoksa ufak tefek testleriniz mi var?İnsanlara birden bire asla güvenmem. Bayağı testten geçiririm. Benim testlerim meşhurdur. Bazılarını bilerek yaparım, karşı taraf da hisseder bunu. Bazılarını da hiç hissettirmeden yaparım. Eğer karşımdaki yanlışsa mutlaka bir yerden yakalarım. Yanlış insan sevmiyorum. Diyeceksin ki sana göre yanlış ona göre doğru. Madem ki ben arkadaşlık edicem benim doğrularıma birileri uymalı. Çok zıtsa ilişkiyi yürütemem. Hakkaniyetli olduğumu düşünüyorum. Anlayışlıyımdır. Yalanı affetmem. Çünkü ufak bir yalan ilerde daha büyük yalanları doğurur. İyi kalpli insan severim. Birinci şartım da budur.- Ali Poyrazoğlu ile dostluğunuz ne durumda?Ali Poyrazoğlu sahnede çok iyi bir aktördür. Ben de sahnede öyle bir aktörle oyun oynamaktan zevk alırım. Ama aktörlüğün dışında çok anlaşıyor musunuz dersen çok fazla anlaştığımız söylenemez. Ama yıllarımız birlikte geçtiği için bir kopamama durumumuz var. Ali’yi tanıdığımda 24 yaşındaydım, Ali de benden 10 yaş büyük 34 yaşındaydı. Düşün ki şimdi ikimiz de kaç yaşımıza geldik. O da hep beni takdir ediyordur. Tek başıma, arkamda ne bir babamın mirası tiyatro, ne bir babam vardı, ne bir yapımcı vardı hiç birşeyim yokken tek başıma bu noktaya gelmemden bu bir başarı hikâyesidir. Ali de bunu farkında. Yıllar evvel Yıldız Hanım'ı televizyon programıma çağırmıştım, bana caniko ben seni kaçırmışım sen ne ara buralara kadar geldin demişti. Işıklar içinde uyusun. Hiç unutmuyorum. Hoca beni kaçırmış.- Aşk Ve Komedi adlı oyunuzda sizi seyrederken adeta sahnede devleşmiştiniz. Zaaflarınızı yenip nasıl bu kadar güçlü durmayı ve hatalarınızla dalga geçmeyi başardınız?Bunu herkes soruyor ancak bilerek isteyerek böyle olmalıyım diyerek yapmıyorum. Bu bir yapı. Bu yalnız kadın olmanın yapısı. Bugüne kadar tek başına oldum. Mesela babam tiyatro eğitimime başladığımda paramı kesmişti. 23 yaşındaydım ve hiç yardım etmedi. Madem tiyatro dedin kazan paranı o zaman dedi. Bir yapımcı da çok önemli bir rol oynuyordum tiyatroyu bırakacaksın dedi bırakamam dedim asıl işin bu burada para kazanıyorsun dedi. Ben de bırakamam efendim beni tiyatrocu olarak aldınız tiyatroda oynamaya devam edeceğim dedim. Peki kızım dedi kovdu beni. Hiç kimse yapmaz bunu. O dönemde yapayalnız bir sigara parasına o tiyatroyu yaptım. Annem kanser oldu, mücadele ettik ama maalesef annemi kaybettik. Daha sonra bir televizyon programı teklifi geldi ve işte o zaman para kazandım. Hayat böyle…ERTESİ GÜN KADIN MI GELECEK?- Herkes sizi bir eliniz yağda bir eliniz balda pırlantalar içinde yaşıyor sanıyor.Yok öyle değilim. Armağan Çağlayan'ın programında da o da benim pırlantalar içinde falan yüzdüğümü zannetmiş öyle değilim. Bak hiçbir şey takmam. Tabii ki bir şeylerim var onlar evde durur. Meraklı değilim takıya. Ben hayata başka bir pencereden bakıyorum. Evimde kendi işimi kendim yaparım. Haftada bir temizlikçi kadın gelir. Kadın gelmeden önce temizlik yaparım. Meşhur sevgilim temizlik yaptığımı gördüğünde derdi ki ertesi gün kadın mı gelecek? Evet nereden anladın derdim. Eee temizliğe başlamışsıın derdi (gülüyor). Aman ev kirli görünmesin diye evi temizliyormuşum. Öyle bir yapım var. Çok enteresan. (kahkaha) Ünlü gibi yaşamıyorum. Elimde torbam alışverişimi yapıyorum. İnsanlarla sıcacık bire bir iletişim kurmak ruhuma çok iyi geliyor.- Üzüntülerinizle nasıl başa çıkıyorsunuz?Güzel soru. Nasıl başa çıkıyorum? Kendi başıma başa çıkıyorum. Seninle konuşarak ancak üzüntümü paylaşırım ama çözüm üretemem. Neden? Sen ben değilsin ki. Kendi kimliğimle sıkıntıyı yaşıyorum sen kendi kimliğinle yol göstereceksin. Mutlu olmak için kendi kimliğimle çözüm yolumu bulmalıyım. Yoksa olmaz. Herkesin farklıdır hayat düşünceleri. Ayrılıklarımda da kimseyle evliliğimi tartışmam. Her şeyi kendim çözerim. Çünkü o evliliği ben yaşıyorum karşı taraf ne bilsin. Tabii ki benim iyiliğim için tavsiyeler verilir ama ben çözmeliyim. Evimde yalnız kalırım, bazen 2 gün bazen de 3 gün konusuna göre, düşünürüm müzik dinlerim ve de çözümü bulurum, hayata dönerim. Siz hep benim hayata döndüğüm zamana rastlıyorsunuz. Kızlarımla bile üzüntümü paylaşmam.- Kızlarınız üzüntülerini, sıkıntılarını paylaşır mı? Paylaşmazlarsa bozulur musunuz?Hayır ben de bozulmam. Onların kendilerine ait sıkıntıları vardır, kendileri hallederler. Halledemezlerse gelip bana söylerler ben hallederim. Bu kadar basit hayat.- Hayallerinizin bir kısmı gerçekleşmiş ama erkeklerle kurduklarım gerçekleşmedi diyorsunuz. Nasıl hayallerdi?Eee çünkü erkeklerle kurduğum hayaller onları tanımadığım için daha farklıydı. Aldatılınca tanımıyormuşum erkekleri dedim. Ben zannediyordum ki bir erkek aşık olduğu zaman aldatmaz. Bunu da savunurum hep. Ama onların aşkı ne kadar süreli? Kadınların aşkı daha uzun sürüyor da erkeklerin daha çabuk bitiyor. Aldatıyor. Aşkı bitmiş başka bir heyecan arıyor. Oralarda çözemedim erkekleri. Demek ki hayal ettiğim gibi değil hayat. Erkek ve kadın aynı değil. İnsan olarak eşitiz ama duygularımız, yaşama bakış açımız çok farklı. Bunu çözdüm artık onun için üstüne gitmiyorum hiçbir şeyin artık.CANİKO BİRAZ KALDIRALIM- Şahane güzel görünüyorsunuz. Anlamlı ve capcanlı bakıyorsunuz. Yaşsız ve kompleksiz bir kadın olmayı nasıl başardınız?En büyük tüyoları vereyim. Aynaya günde bir kere bakarım. Aynayla hiç ilgim yok. Burnum bile yapma değil. Bak kemikli bir burnum var ki hocam Yıldız Kenter kalkık buruna çok meraklıydı. Caniko biraz kaldıralım demişti bana (gülüyor). Ama dinlemedim yüzümün bir manası var onu bozmak istemiyorum. İkincisi güzellik delisi bir kadın değilim yani güzellikten daha önemli vasıfların olduğuna inanan biriyim. Herkes çok güzelsin dedikleri zaman şaşırırım. Çünkü ben kendimi öyle inanılmaz çok güzel bulmuyorum. Aslında güzellik nedir biliyor musun? Bir konuşma, bir bakış, bir gülüş. Güzellik bunlardan olduğu zaman evet ben güzel duruyorum. Suratsız, sfenks gibi duran bir kadın olsam güzel durmam. Bir kadını çekici ve seksi yapan duruşudur, tavrıdır, bakışıdır, tarzıdır, gülüşüdür, konuşmasıdır. Bir bütündür benim için güzellik. Ben böyle baktığım için hayata size böyle gözüküyorum.- Dönemimizde biz kadınlar üzerinde sürekli güzel olma baskısı var. Bunu hissi üzerinizde yaşıyor musunuz?Öyle bir baskı yaşamıyorum. Mesela saçım darmadağın sokağa çıkmam sürekli fön çektiririm. En büyük masrafım kuaförüm. Günlük hayatımda makyaj yapmam. Bir ruj bir allık sürerim. O kadar. Instagramda filtre asla kullanmam. O nedenle beni sokakta çok rahat tanırlar. Ne görüyorlarsa oyum ben. Güzellik, zayıflık iddiasıyla yaşayan biri hiç olmadım. Mutluluk üzerine yaşıyorum. Yediğim zaman mutlu oluyorsam kimse alamaz benden yerim Ama yiyip de çöp tenekesi gibi hapur hupur sabahtan akşama yemem. Fazla yemek yemek de sinir bozukluğu yaratır. Dozunda yerim. Hiç rejim yapmadım. Balık etli biriysem böyle mutluyum. Bir şey giydiğimde düzgün duruyorsa o iş bitmiştir.- Hayatımın en muhteşem yalnızlığını yaşadığım bir dönemdeyim diyorsunuz. Belki de gerçek aşk şimdi kapınıza çalacak ne dersiniz?Çok açık söylüyorum bu saatten sonra bir erkekle aynı evi paylaşmam. Gerçek aşkı da yaşayacaksam mutlaka onun evi, hayatı olmalı. Böyle bir yaştayım. Artık kendimi daha çok seven, kendimle baş başa kalmaktan çok mutlu olduğum bir dönemdeyim. Eğer evliliklerim devam etseydi onlarla bu yaşa gelseydim beraber yaşamaktan keyif alıp alışmış olacaktım büyük ihtimal. Ama yalnızlığın lüksünü yaşadıktan sonra bir daha eski günlerime, evlilik hayatına dönmem. Üç kere evlendim zaten (gülüyor) Aşk ise hayalim artık yok da kafama uygun bana göre biriyse olabilir. Yalnız yaşamayı çok sevdim. Bu muhteşem yalnızlığa aşık oldum diyebilirim.- Kendinizi çapkın değil flörtöz kadınım diye ifade ediyorsunuz. Bu tarifinize bayıldım. Yaşasın flörtöz kadınlar. Flörtöz ruh insana yaşam enerjisi veriyor sanki ne dersiniz? Flörtöz ruhun da bir dozu var mı?Flörtöz olmak güzel bir şey. Zararlı değil. Ben flörtözüm. Flörtözlük nedir dersen karşımdaki erkekle içten gelerek konuşuyorum, iltifat ediyorum, ne kadar yakışıklısın diyorum hiç yüksünmem. Herkes bana güzelsin diyor onların da hakkı var. Ben de onlara hoş sözler ediyorum.- Kitabınızda babanızla ilgili şahane bir anınız var.Aaaa tabiii. Babam ikide bir bana evlensene diyordu. Bir bayram günü uzun zamandır evlenmedim ya (gülüyor) yaşıyordu o zaman Allah rahmet eylesin. Dedi ki kızım evlenmeyecek misin hâlâ ? Artık burama geldi. Evlenicem baba dedim. Kimle kızım dedi? Kenan İmirzalıoğlu ile dedim. Çok da severim Kenan'ı. Babam durdu çatalı bıraktı "Haa o seni alıyorsa hiç kaçırma dedi (kahkaha atıyor). Ve bu olayı Kenan’ı görünce anlatmıştım. Çok eğlenmiştik. Babam da esprili adamdı.- Yeni yetişen gen kadınlara hayatla ilgili deneyimleriniz paylaşmak adına nasıl tüyolar verirsiniz?Kendi kimlikleriyle aşka başlasınlar. Asla karşısındaki erkeğin hegamonyasının altına girmesinler. Herkes bir kimliktir. Erkek ilk önce baskı kurduğu kadını ister ondan sonra o kadından hiç hoşlanmaz ve daha güçlü kadın arayışına gider. Böyledir. İlişkide herkes kartlarını açık oynamalı. Benim hayatımda sakladığım hiçbir şey olmadı ve hep açık oldum. Karşılığında da hep kazandım. Ama diyeceksin ki üç boşanma yaşamışsın (gülüyor) o ayrılıkları ben de istedim. İlişkiyi iki kişiden biri bıraktıysa o ilişki yürümez. Ayrılmalı. Ben bütün eşlerimle hâlâ arkadaş ve dostum.- Aşk ve Komedi 8. yılında. Nasıl devam edecek?Yeni sezonda nasıl devam edecek ben de sana soruyorum hahahhha.. Ben de bilmiyorum. Yaşayıp göreceğiz. İBB'nin Sahnede Bir Hayat projesiyle bir gece oynadım özlemimi giderdim. Çok şükür.Hayatımızda hep birlikte ilk defa pandemi yaşıyoruz. Hiçbirimiz bilmiyoruz. Biz ne olacağız? Perdeler açılsa da seyirci gelecek mi? Bir sürü bilinmezlik var. Yaşayarak göreceğiz. Hayatta en nefret ettiğim şey belirsizlik ve hep beraber bu belirsizliği yaşıyoruz.SOFRAMDAKİLER EN SEVDİĞİM İNSANLAR- Paylaşımlarınızdan şahane dost sofralarınızı görüyoruz. Kimler sofranızı paylaşıyor?Soframdakiler en sevdiğim insanlar. Zaten toplasan 10 kişilik bir dost grubum var. 10 kişinin içinde gider gelirim. Tanımadıklarımla sohbet etmekten pek hoşlanmıyorum. Yeni insan tanımayı çok sevmem. Alışkanlıklarıma bağlıyım. Dostlarım da eski dostlarım zaten. Onlarla birlikte yemeğe gitmeyi severim. Hayatımda en çok sevdiğim şey dost sofraları, sohbet, yemek, biraz gıybet. Benim eğlencem bu.- En güzel hangi yemeği yaparsınız?Çok güzel etli yaprak dolması yaparım. Babaannemden öğrendiğim şahane domatesli pilavı yaparım. Diğer yemekleri de Ardanın Mutfağı'na bakıp bakıp yapıyorum. (Kahkahalar)DAHA ÇOK BECERİKSİZLERE AŞIK OLUNUR- Aşkın yolu mideden geçer mi? Güzel yemek yapan bir erkek sizin kalbinize girmeyi başarır mı?Yok ya hiç ilgi yok. O eskindendi. Şimdiki erkeklerde o kadar fit ki onlarda yediklerine dikkat ediyor. Herkes başka yerde. Aşk ruhtan geçiyor. O zaman yemek yapmayı bilmeyen insanların hiç aşık olmaması gerekirdi bilakis daha çok da beceriksizlere aşık olunur. Bunu unutma!BABAANNEMİN TARİFİYLE CACIKİUyduruk tarifi var. Yoğurdu iyice çırpıyorsun. Salatalıkları asla rende yapmıyorsun. Parça parça minik halde doğruyorsun. Sarmısakları da minik minik aynı şekilde doğruyorsun. Bolca dereotlarını da ekliyorsun. Hepsini karıştırdıktan sonra asla ne cambul cumbul sulu değil ne de sadece yoğurt değil orta bir kıvama getiriyorsun. İçine birkaç tane buz ekleyip, üzerine zeytinyağ damlatılarak servis edilir. Bu harika bir cacıktır. Tavsiye derim.DOMATES PİLAVIBol domatesli yapıyorum. Önce pirinci 1 saat sıcak suda ıslatıyorum. İyice yıkayıp süzüyorum. Domatesle tereyağını karıştırıyorum. Üstüne 1’e 1 ölçü su koyuyorum. Tuz ekliyorum. Kaynamaya başlayınca pirinci ekliyorum. Önce yüksek ateşte sonra içinde iyice kısık ateşte pişiriyorum. Ebru D. Dedeoğlu