Turkish News Agency - TNA - THA

Turkish News - Türk Haber Ajansı - Haberler

Friday, 05.16.2025, 05:50 AM (GMT)

News - Haberler

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap!

YARIN, günlerden Cumhuriyet Kitap! Sayı 1623! YARIN yayınlanacak 1623’üncü sayımızın kapağında; usta tiyatro araştırmacısı, yazar, çevirmen, yönetmen, kültür tarihçisi Prof. Dr. Özdemir Nutku (12 Ocak 1931-8 Kasım 2019) yer alıyor. Suda Ayak İzleri 1,2 - Anılar ve İzdüşümleri; yazın tarihimizde Ahmet Midhat, Şemseddin Sami gibi üretkenliği, kültürümüze, dilimize katkılarıyla, düşünsel ve sanatsal kimliğini yetkince bileştiren aydınlarımızdan Nutku’nun, şimdilik yayımlanan son ürünü. Tiyatro tarihimizin 70 yıllık geçmişine ayna tutan bir anılar yumağı. Efdal Sevinçli’nin yazısı... YARIN! /Archive/2021/3/23/182714040-1623-kitap-kapak-ic-.jpg- Sayı 1623! YARIN yayınlanacak 1623’üncü sayımızın kapağında; usta tiyatro araştırmacısı, yazar, çevirmen, yönetmen, kültür tarihçisi Prof. Dr. Özdemir Nutku (12 Ocak 1931-8 Kasım 2019) yer alıyor. Suda Ayak İzleri 1,2 - Anılar ve İzdüşümleri; yazın tarihimizde Ahmet Midhat, Şemseddin Sami gibi üretkenliği, kültürümüze, dilimize katkılarıyla, düşünsel ve sanatsal kimliğini yetkince bileştiren aydınlarımızdan Nutku’nun, şimdilik yayımlanan son ürünü. Sanat yaşamını paylaştığı, güzel Türkçe’nin peşine takılıp şiir tadında okunan ve sürprizler sunan bir anılar yumağı. 1200 sayfa olarak yayımlanan anılar, tiyatro tarihimizin 70 yıllık geçmişine ayna tutuyor. Efdal Sevinçli’nin yazısı...- Alev Coşkun; yalancı, saptırmacı, alternatif bir tarih yaratmak isteyenlere karşı savaşan bir Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olan Sinan Meydan’ın; Yüzyılın Kitabı - Yüzyılın Lideri, Atatürk Etkisi ve Hafıza: Yakın Tarihin Kitabı serisinin dördüncü kitabı; Yakın Tarih İçin Pusula kitabını merceğe alıyor. Yine belgelere dayalı ve kaynak niteliğindeki kitabında Sinan Meydan; yakın tarihin tartışma yaratan 50 konusu üzerinde, 50 ufuk açıcı inceleme sunuyor.- Barış Doster; yetkin, üretken bir Cumhuriyet tarihçisi olan Prof. Dr. Tülay Âlim Baran’ın yayına hazırladığı ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın simge fotoğraflarını çeken Etem Tem’in öyküsünü anlatan ‘Tarihe Tanıklık Eden Bir Objektiften Kurtuluş Savaşı: Etem Tem’in Hatıraları’nı inceliyor.- Emin Adnan; deneyimli gazeteci ve yazar Mehmet Bican’ın, “dinin politik araç olarak kullanılması”nı merkeze alan, Adnan Menderes’ten başlayarak Demirel, Evren, Özal, Çiller, Erbakan, Ecevit ve 28 Nisan dönemlerini kapsayan araştırması Adım Adım İrtica’yı değerlendiriyor.- Nurbanu Kablan; ‘Bir Yıldız Kanatırsa Geceyi’ ile ‘Ay Doruklarda Üşüyorum’ kitapları ve anılar merkezinde şair Hasan Uğur Taşçı’yı yazıyor.- Bu sayımıza özel hazırladığımız Klasikler Dosyası kapsamında; ustaların ölümsüz yapıtlarını yeni dizilerle okurlarla buluşturan kimi yayınevlerinin seçkilerine de yer veriyoruz.Bu kapsamda;- Sevda Fidan; Marcel Proust’un 1905’te yazdığı ve ilk cildi 1913’te yayımlanan yarı otobiyografik romanı Kayıp Zamanın İzinde’den hareketle değerlendirdiği, Proust ve Annesi - Psikanalitik Bir Kayıp Zamanın İzinde Okuması’nı değerlendiriyor.- Nilüfer Altunkaya; Can Yayınları’nın, Ann Radcliffe, Mary Shelley, Emily Brontë, Jane Austen, Daniel Defoe, Honoré de Balzac, Gustave Flaubert ve Charlotte Brontë’nin yapıtlarından oluşan ilk sekiz kitabı okurlarla buluşturduğu Klasik Kadınlar dizisini...- Masum Gök; Kırmızı Kedi Yayınevi’nin, Franz Kafka’dan Lev Tolstoy’a, H.G. Wells’ten Fernando Pessoa’ya, Tevfik Fikret’ten Hüseyin Rahmi Gürpınar’a, Victor Hugo’dan Friedrich Nietzsche’ye, Ahmet Hâşim’den Ferîdüddin Attâr’ın rubailerine usta yazarların ölümsüz yapıtlarının yer aldığı Klasikler dizisini...- Aslı Güneş; bugüne kadar Dostoyevski’den Puşkin’e, Tolstoy’dan Balzac’a, Flaubert’den Fitzgerald’a, London’dan Goethe’ye, Hugo’dan Turgenyev’e, Gogol’den Austen’e, Dickens’tan Zweig’a klasik yapıtları okurlarla buluşturan Doğan Kitap Klasikler serisini tanıtıyor.- Bedriye Korkankorkmaz; Jack London’ın, Büyük Dünya Savaşı öncesinde ve sanayi devrimi sonrasında gelişen, işçi sınıfının günde on yedi saat çalıştığı bir dönemde, genç ve eğitimsiz bir gemicinin verdiği mücadeleyi, çektiği yoksulluğu ve düş kırıklıklarını anlattığı klasikleşmiş yarı otobiyografik yapıtı Martin Eden’i inceliyor.- Sadık Usta; Kafka Kitap’ın Büyük Fikirler serisini irdeliyor.- Nevnihal Erdoğan; Hikmet Temel Akarsu’nun üç perdelik müzikal oyunundan kitaplaştırılan Felekleri Temaşa-Takiyüddin & Dar-ü’r Rasad-ül Cedid’i inceliyor. Yapıt, 16. yüzyılın sonlarında İstanbul’da kurulan fakat bağnazlığa yenik düşerek havaya uçurulmuş Takiyüddin’in rasathanesinin başına gelenleri anlatıyor.- Batuhan Sarıcan; erkek egemenliğin, homofobiye, ırkçılığa, şiddete karşı kalemini sivrilten Édouard Louis’in cesur anlatısı Babamı Kim Öldürdü’yü inceliyor.- Alin Kayalar; Burak Eldem ile ürpertici labirentleriyle “gerçeklik” kavramını sorgulatan sarsıcı romanı Tavuskuşu Güncesi’ni konuşuyor.- Y. Bekir Yurdakul; Kulaktan Kulağa köşesinde, Alex Nogues’in ‘Aylaklar Kumsalı’nı merceğe alıyor.- Emek Yurdakul; dört yeni çocuk kitabını tanıtıyor: Neon Leon (Jane Clark-Britta Teckentrup), Küçük Siyah Bir Şey (Reza Dalvand), Rengini Değiştirmek İsteyen Kurt (Orianne Lallemand), Pibalu Gezegeni’ne Dönüş (Emre Şimşek).- Vitrindekiler farklı alanlardan yetkin kitap önerileriyle sizleri bekliyor.- Mustafa Başaran’ın hazırladığı Bulmaca köşemizde ise düşün serüveni sürüyor.İyi okumalar…EditördenUnutmayın her gün Cumhuriyet, her Perşembe Cumhuriyet Kitap okunur!Kitap Dergi, YARIN gazeteniz Cumhuriyet’le birlikte… Cumhuriyet Kitap Eki

Devrimin yürekli düşünürü; Ceyhun Atuf Kansu! BarışDoster'in yazısı...

Devrimin yürekli düşünürü; Ceyhun Atuf Kansu! Barış Doster'in yazısı... Geçtiğimiz yıl doğumunun 100’üncü yıl dönümünü kutladığımız büyük edebiyatçı ve düşünürümüz Ceyhun Atuf Kansu’nun anısına son iki yıl içinde; Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı, Cumhuriyet’i, Kemalizm’i, devrimciliği, halkçılığı, yurtseverliği anlattığı bir dizi kitap yayımlandı. Kitapların dördü Kansu’nun politik yazılarından oluşuyor, biri çocuk kitabı. Farklı tarihlerde, farklı dergi ve gazetelerde çıkmış, ama kitap olarak basılmamış yapıtlarını, oğlu gazeteci ve yazar Işık Kansu yayıma hazırladı. /Archive/2021/3/23/133620618-ic1.jpg(Ceyhun Atuf Kansu, Cahit Külebi ve çocuklarla / Işık Kansu Belgeliği)Tarihin ve talihin güzel, anlamlı bir armağanı olsa gerek, 2019 yılı, büyük edebiyatçı ve düşünürümüz Ceyhun Atuf Kansu’nun 100. doğum yıl dönümüydü. Bir diğer ifadeyle Kansu, ömrünü adayacağı Cumhuriyet’in ilk adımının atıldığı, Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yıl, 1919’da doğmuştu. Bu nedenle Cumhuriyet Kitapları ve Telgrafhane Yayınları’nca Kansu anısına bir dizi kitap yayımlandı.AYDIN BİR DOKTORKansu soyadı, Cumhuriyetçilerin, Kuvayı Milliyecilerin, Kemalistlerin, yurtseverlerin, devrimcilerin iyi bildiği, saygı duyduğu bir soyadı. Cumhuriyet’in temelinde emeği olan, Cumhuriyete kol kanat geren bir aile Kansu’lar. Ceyhun Atuf Kansu’dan başka, babası Nafi Atuf Kansu, Şevket Aziz Kansu, Mazhar Müfit Kansu, ağabeyimiz ve ustamız Işık Kansu, ilk aklımıza gelenler…Ceyhun Atuf Kansu, İstanbul’da doğmuş. Eğitimci olan annesi Müfdale Hanım’ı küçük yaşta yitirmiş. Erzurum Milletvekili olan babasıyla birlikte, 1921’de Ankara’ya gitmiş. Ankara Gazi Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirmiş. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları doktoru olmuş.Altındağ’da, gecekondu mahallesindeki çocuklara sağlık hizmeti götürmüş. Turhal’a gidip, Şeker Fabrikası’nın çocuk doktorluğunu yapmış. 11 yıl sonra döndüğü Ankara’da, Etimesgut’taki Şeker Fabrikası’nda doktorluğa devam etmiş.İlk şiirini lise öğrencisiyken yazan, şiirleri yanında denemeleri, öyküleri, çocuk kitaplarıyla da öne çıkan Kansu, çocuk doktorluğuyla ilgili kitaplar da yazmış. Aramızdan ayrıldığı 1978 yılına dek, hem edebiyat ve fikir alanında çok sayıda ürün vermiş hem doktorluğa devam etmiş hem de Ankara Radyosu’nda Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Türkçe üzerine konuşmalar yapmış./Archive/2021/3/23/133638820-ic2.jpg(Fotoğraf: Metin Atuf Kansu, Işık Kansu Belgeliği)KARŞILIKSIZ VE SINIRSIZ HALK SEVGİSİCeyhun Atuf Kansu’nun şiirlerinde, denemelerinde, çocuk kitaplarında, dil, kültür, sanat ve siyaset üzerine yazdıklarında en dikkat çeken unsur, karşılıksız ve sınırsız halk sevgisi. Atatürk’e, Türk Devrimi’ne, yurdumuza, ulusumuza duyduğu sadakat. Katıksız Atatürkçülük. İdeolojik berraklık. Politik tutarlılık.59 yıllık ömrüne çok ve de çeşitli yapıtlar sığdıran, çalışkan, üretken bir yazar Ceyhun Atuf Kansu. Hekimliği de toplumcu şairliği, yazarlığı da. Şiirleri, yazıları özellikle toplumun sorunlarına, halkın özlemlerine, Kurtuluş Savaşı, Atatürk Devrimi ve Cumhuriyet’e, yurtseverlik, halkçılık ve bağımsızlığa odaklanıyor.Bu duyarlılık, şiirlerinin, yazılarının, kitaplarının adına da yansıyor: Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı, Devrimcinin Takvimi, Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Ağacı bunlardan bazıları…/Archive/2021/3/23/133655008-ic3.jpgOĞLU IŞIK KANSU YAYIMA HAZIRLADISon iki yıl içinde Ceyhun Atuf Kansu’nun art arda beş kitabı çıktı. Kitapların dördü politik yazılarından oluşuyor, biri çocuk kitabı. Kansu’nun farklı tarihlerde, farklı dergi ve gazetelerde çıkmış, ama kitap olarak basılmamış yapıtlarını, oğlu Işık Kansu yayıma hazırladı.Yurdumuzu Şen Edeceğiz; incelemelerinden oluşuyor. Alt başlığı, “Atatürkçülüğün El Kitabı”. Kansu’nun tümceleri yalın, açık. Örneğin, “Sevgili Öğretmenim Atatürk” başlıklı ilk makalesi şöyle başlıyor: “Devrim önderleri, devlet kurucular, gerçek yurt yöneticileri bir öğretmene benzerler. İnsanlığın devrimci tarihinin dersliğinde ve kendi uluslarının yaşama okulunda yeni bir şeyler öğretirler. Siyasal eylemlerini, öğretiyle besleyip doğrularlar”./Archive/2021/3/23/133713023-kapakic4.jpg(Ceyhun Atuf Kansu, Ankara, Konur Sokak'taki evinin balkonunda / Işık Kansu Belgeliği)TUTARLI VE YÜREKLİ DÜŞÜNÜR“Kemalizmi Anlamak”, denemelerden oluşuyor. Kitabın alt başlığı, içeriğini ve ruhunu da anlatıyor. “Devrimcinin kan damarı, halkın yüreğine bağlıdır”. Kitap; ulusçu olmayan bir solculuğun da, solcu olmayan bir ulusçuluğun da ülkemizde başarı şansı olmadığını açık biçimde ortaya koyuyor.Cumhuriyetin kuruluş felsefesini, Kemalizm’in antiemperyalist, tam bağımsızlıkçı, ulusal egemenlikçi, halkçı, laik, devrimci özünü büyük bir kararlılık, tutarlılık ve yüreklilikle anlatıyor: “Kemalizm’in bağımsızlık birimi ulus, devrim birimi halktır. Atatürk; öncelikle bir devrimci, Kurtuluş Savaşı devrimcisi, Orta Çağ yıkıcısı, halk yönetimi devrimcisi, temel yapı devrimcisi, dünya devrimcisidir”./Archive/2021/3/23/133733241-ic5.jpg(Orhan Duru, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ceyhun Atuf Kansu, Bilge Karasu - 1965 / Fotoğraf: Muzaffer Erdost- Işık Kansu Belgeliği)KURTULUŞ SAVAŞI VE KÖYLÜLER“Kurtuluş, Uyanış, Direniş” kitabı da denemelerden oluşuyor ve çok önemli bir soruyla başlıyor: “Kurtuluş Savaşı nedir?”. Kurtuluş Savaşı felsefesini, ilkelerini, koşullarını anlatan Kansu; Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı, “kurtuluş savaşlarının babası” olarak tanımlıyor.En dikkat çeken makalelerden biri de; “Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Köylüler”. Şu saptaması da çok önemli: “Ulusal kurtuluş savaşlarının evrensel iki gerçeği vardır: Bu savaşların vurucu, savaşçı gücü yurtsever aydınlarla birlikte, köylülerdir. Ve bu köylüler, bağımsızlıkla birlikte toplumsal bir değişim, gerçek bir kurtuluş adına savaşmaktadırlar”.“Bağımsızlık Devrimcisi” kitabı, denemelerden oluşuyor. Bölüm başlıkları; Devrimcilik, Bağımsızlık, Uygarlık, Kurtuluş, Uluslaşma, Halkçılık. İlk makalesinde Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken şöyle diyor Ceyhun Atuf Kansu: “İstanbul monarşi, Ankara ulusun kurtuluşu peşindedir… Bu alanda iki kılıç gibi çatışmaktadırlar... İstanbul Ankara’yı asi ilan ederken, Ankara İstanbul’u tanımamış, yasa dışı, halk dışı ilan etmiştir”.“İyi İnsan Mehmet Ali” ise sevimli, bilgilendirici bir çocuk kitabı. Harf karakteri büyük, resimli, kolay okunan, öğretici bir kitap. İyi insan olmanın, dürüstlüğün, temiz yürekliliğin, açık bilinç sahibi olmanın önemini, erdemini anlatıyor.* Yurdumuzu Şen Edeceğiz / Ceyhun Atuf Kansu / Cumhuriyet Kitapları / 95 s. / 2020.* Kemalizmi Anlamak / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 155 s. / 2020.* Kurtuluş, Uyanış, Direniş / / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 101 s. / 2019.* Bağımsızlık Devrimcisi / / Ceyhun Atuf Kansu / Telgrafhane Yayınları / 265 s. / 2018.* İyi İnsan Mehmet Ali / / Ceyhun Atuf Kansu / Cumhuriyet Kitapları / 48 s. / 2019. Barış Doster

‘Madam Bovary benim!’Ülkerİnce'nin yazısı...

‘Madam Bovary benim!’ Ülker İnce'nin yazısı... Gustave Flaubert’e Madam Bovary’nin kim olduğunu sormuşlar, “Benim,” demiş. Nasıl olur da erkek bir yazar kendini romanının “kadın” kahramanıyla özdeşleştirir? Bu ne gizemli bir şey. Ben de şimdi, “Madam Bovary, Marki de Sade’dır,” diyeceğim ama açıklamayı size bırakmayacağım. /Archive/2021/3/23/133432932-ic1.jpgZaman zaman dönüp, çeşitli nedenlerle daha önce okuduğum eski romanları, kitapları okuyorum. Bazen yeniden okuduğum metinlerin, o metinlerden aklımda kalan şeylerle neredeyse hiçbir ilişkisinin bulunmadığını görüyorum. Jean Cocteau, “Bir kitabı yeniden okuduğum zaman daha önce hiç okumamış olduğumu anlıyorum,” demiş.Madam Bovary’yi yeniden okurken bana da aynı şey oldu, acaba ben bu romanı gerçekten yıllar önce okumuş muydum yoksa yalnızca taşralı bir doktorun güzel karısının ihanetinin öyküsü olduğunu bildiğim için mi kitabı okuduğumu sanıyorum, diye kuşkuya düştüm. Yeniden okuduğuma göre bari o zaman okurken başka bir soruya da yanıt bulmaya çalışayım, dedim: Bu roman niçin edebiyat tarihinin önemli yapıtlarından biri ve niçin evrensel?ÇOCUK KALMIŞ KADINLARBu arada, müzik notalarını ne kadar iyi okuyorsa kitapları da en az o kadar iyi okuduğuna tanık olduğum büyük piyanist İdil Biret’le sohbet ederken, nasıl oldu bilmem, kafamdaki bu soru birden ağzımdan çıktı, İdil Biret hiç duraksamadan, “Evrensel bir roman çünkü dünyada çocuk kalmış kadın o kadar çok ki,” dedi.Birkaç gün sonra evde bazı fotokopiler, basılı metinler arasında iki sayfalık bir metin buldum. İskenderiye Dörtlüsü’nün yazarı Lawrence Durrell’ın konuşmalarının toplandığı Lawrence Durrell Conversations adlı bir kitaptan alıntılanmış bir bölümün kopyasıydı.O alıntıda L. Durrell’a, Marki de Sade’dan sık sık yaptığı alıntıların anlamı soruluyor. Durrell’ın verdiği yanıttaki “çocuk” sözcüğü birden dikkatimi çekti, bunun üzerine metni sonuna kadar ciddi olarak okudum.Durrell, “Marki de Sade, cahilliği ve acımasızlığıyla, çağımızın en tipik insan örneğidir,” diyor. Sonra ekliyor: “Ben onu hem bir kahraman hem de bir cüce olarak görürüm. Freud çok doğru bir kararla onu çocuk özneler galerisine yerleştirmiştir çünkü Sade çocuktur,” diye eklemiş.Pekiyi, çocuk olması ne anlama geliyor? Durrell onu da tanımlamış: “O bir mızmızlanma şampiyonudur, gelmiş geçmiş mızmızların en büyüğüdür; evet, çağdaş insan gibi çocuk kalmıştır: acımasızdır, isteriktir, budaladır, hepimiz gibi kendi kendisinin celladıdır. O bizim ruhsal hastalığımızın somutlaşmış halidir.”İNSAN NİÇİN ÇOCUK KALIR?Görüldüğü gibi burada Durrell “ruhsal bir hastalık”tan söz ediyor ve bunu çağdaş insanın hastalığı olarak niteliyor. Nedir bu hastalık? Onu da açıklamış: Cahillik (bilgisizlik), acımasızlık (benmerkezcilik, başkalarıyla kendini özdeşleştirememe, onların acılarına kapalı olma), çocuksuluk, bilinçsizlik, isteriklik ve (akılsızlık anlamında değil ama akılcı davranamama anlamında.) aptallık.İnsan niçin çocuk kalır, dahası “çağdaş insan” niçin çocuk kalmış olsun, bunun yanıtını da yine Marki de Sade için “O bir cücedir” diyen Durrell veriyor: “O [Marki de Sade] bir cüceyse … manevi sorumluluklar yönünde yol alamadığı için cücedir.”Bir çocuk manevi sorumluluk diye bir şey bilmez, gerçekten de, yalnızca isteklerini ve gereksinimlerini bilir, rahatını bilir. “Manevi sorumluluk” derken Durrell’ın ne kadar önemli bir şeyden söz ettiğini anlamak için de sorumluluk duygusu yokluğunun sonuçlarının neler olabileceğini bir an düşünmek gerekiyor./Archive/2021/3/23/133451978-ic2.jpgÇAĞLARIN HASTALIĞISorumluluk sahibi olmakla olmamak arasındaki farkın ne büyük bir fark olduğunu görüyorsunuz! En yakın çevresinden, ailesinden başlayarak, ülkesine, başka insan hemcinslerine, doğal çevreye ve hatta geçmişe ve geleceğe karşı sorumluluk duymayan insan ne korkunç bir şeydir. İşte o yüzden bu tür bir insan için Durrell, “acımasızdır, isteriktir, budaladır … kendi kendisinin celladıdır,” demiş.Durrell buna hastalık derken kurtulunması gereken bir şey olduğuna da işaret etmiş oluyor elbette. Ancak “çağın” sözcüğüne karşı çıkacağım, onun yerine keşke “çağların hastalığı” deseydi çünkü bir yandan günümüzde bu hastalığın en şiddetli biçimiyle hüküm sürdüğünü görüyorum, bir yandan da Flaubert’in kahramanı Emma Bovary’nin sorununun tam da bu olduğundan eminim. Emma sorumluluk duygusuna sahip bir kadın olsaydı, kasaba doktoru olan kocasını, ün ve para uğruna, bilmediği bir ameliyatı yapmaya zorlayabilir, onu rezil eder miydi? Sorumluluk duygusu olan insan bu kadar benmerkezli, bilinçsiz, acımasız, aptal ve isterik olabilir miydi?Flaubert de, Durrell’dan neredeyse yüz yıl önce, hiç değilse bu roman temelinde, çağının hastalıklarından birinin bu olduğunu söyler gibidir.Örneğin, o dönem Fransa’sında burjuva kadınlar çocukları olunca hemen bir dadı, bir sütanne tutar, çocuklarını kendileri emzirmezler. Sonuçta çocuğun ne beslenmesinden ne de hastalık ya da sağlığından sorumludurlar, hatta eğitiminden bile tam anlamıyla sorumlu değillerdir. Paraları vardır ama sorumlulukları yoktur. Çocuğun eğitimini de özel öğretmenlere devrederler.Flaubert romanının bir kahramanı olan kasabanın eczacısına, “… anneler çocuklarını yetiştirmelidir. Bu, Rousseau’nun fikridir, belki zamanımız için biraz yenidir,” dedirtirken böyle bir soruna parmak basmak istemiş olabilir pekâlâ.Emma Bovary’nin istekleri vardır, ün ister, zenginlik ister, aşk, heyecan ister ve bunları elde etmek için denemediği şey kalmaz, kendisine sevgililer bulmaktan tutun da kendini dine vermeye kadar, her şeyi dener. Hepsi bozgunla sonuçlanır, hayatı bozgunlarla, mutsuzluklarla geçmiş acınası ve bazen de gülünç bir kişiliktir.Romanı okuyanlar bilirler (ya da okuyacak olanlar da görecektir) roman, çok anlamlı bin bir ayrıntıyla, gözlemle, kişilik çözümlemesiyle doludur, toplumsal hayat betimlemeleriyle doludur. Böyle olduğu için de elbette çok farklı yorumlara açıktır. Ancak burada ben, günümüzün bunalımı açısından en anlamlı bulduğum yanını vurgulamak istedim.Madam Bovary’nin kim olduğu sorulduğunda Gustave Flaubert, “Benim,” dediği zaman, eminim ki, “Evet, Madam Bovary bir kadın ama bir erkek de olabilirdi,” demek istedi. Çocuk kalmış kadınlar varsa çocuk kalmış erkekler de çok çünkü. Hem de tarih boyu koca koca ülkeleri yönettiklerine tanık olduk. Ülker İnce

Kafka’dan Kafka’ya

Kafka’dan Kafka’ya Monokl’un kırmızı serisinde Maurice Blanchot, Kafka’yı hiç görülmedik bir halde okurunun karşısına çıkarıyor. /Archive/2021/3/23/133254650-ic.jpgMonokl’un kırmızı serisinde Maurice Blanchot, Kafka’yı hiç görülmedik bir halde okurunun karşısına çıkarıyor.“Yazmak gececil şeydir; kendini karanlık güçlere bırakmak demektir, aşağıdaki bölgelere inmek, kendini saf olmayan kucaklaşmalara teslim etmektir. Bütün bu ifadeler Kafka için dolaysız bir hakikati barındırır.Karanlık büyülenmeyi, arzunun iç karartıcı parıltısını, her şeyin radikal ölümle son bulduğu geceleyin zincirlerinden boşanan şeyin tutkusunu çağrıştırır. Peki, aşağının güçleriyle neyi anlar Kafka? Bunu bilmiyoruz.Ama git gide, canlı şeylere susamış ve her türlü hakikati güçten düşürmeye muktedir olarak, sözcükleri ve hayaletimsi bir gerçekliğin yaklaşmasıyla sözcüklerin kullanımını birbirine bağlayacaktır.İşte bu yüzden son yıl arkadaşlarına yazmayı dahi neredeyse bırakacak ve özellikle de kendinden söz etmeyecektir:‘Doğru, hiçbir şey yazmıyorum ama gizleyecek bir şeyim olduğundan değil. Her şeyden önce, bunu kendime son yıllarda stratejik nedenlerle bir yasa bellediğim için, sözcüklerime de mektuplarıma da güvenmiyorum; kalbimi pekâlâ insanlarla paylaşmayı istiyorum ama sözcüklerle oynayan ve onu dilleri sarkık, mektupları okuyan hayaletlerle paylaşmak istemiyorum.’Dolayısıyla sonucun kesin bir şekilde şu olması gerekirdi: artık yazmamak. Oysa sonuç bambaşkadır: ‘Benim için yazmak en zorunlu ve en önemli şeydir.’Ve Kafka, bizlere bu zorunluluğun nedenlerini göstermekten, hatta onları farklı mektuplarında yinelemekten geri kalmadı: eğer yazmayacak olursa delirecekti. Yazmak deliliktir, onun deliliğidir ama bu delilik onun aklıdır…Kendinden kaçmayı isteyerek kendi saplantısına daha da batan kör uyanıklığıyla edebiyat; eğer varoluş varoluştan çıkma olanaksızlığıysa, varlık her zaman varlığa geri itilen şeyse, dipsiz derinlikte olan şey çok da dipteyse, hâlâ uçurumun temeli olan uçurumsa, kendisine karşı çarenin olmadığı çareyse, varoluş saplantısının tek tercümesidir.” Maurice BlanchotKafka’dan Kafka’ya / Maurice Blanchot / Çeviren: Serdar Rifat Kırkoğlu / Monokl Kitap / 240 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Yazınsal deneme... Adnan Binyazar'ın yazısı...

Yazınsal deneme... Adnan Binyazar'ın yazısı... Eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı olan yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı... /Archive/2021/3/23/133127433-kapakic.jpgDENEMEDeneme dümdüz bir anlatı sanılır. Oysa deneme, kimi durumda öykü damlacıklarından, romanın geniş soluğundan, eleştirinin gerçekçi bakış açısından beslenen bir anlatıya dönüşür. Hevesli bir lise öğrencisinden, en yetişkinine, hatta adlı sanlı yazarına herkes deneme yazabilir. Ama yazınsal türde deneme yazan azdır.İlk akla gelen Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Nermi Uygur’dur.Batı yazınında şairinden romancısına deneme yazmayan yazar yok gibidir. Denemeyi anlatı dünyasına kazandıranlar ise Montaigne ile Francis Bacon’dır. Başta André Gide, Albert Camus olmak üzere yüzlerce yazar adı da sıralanabilir.Deneme, okullarda duygu, düşünce ve görüşlerin kesin yargılara varmadan, içtenlikli bir üslupla dile getirildiği bir yazın türü olarak öğretiliyor. Öğrenciye ipucu veren bu tanım yeterli sayılsa da, yazınsal denemenin dışında kalır.Denemeyi yazın dünyasına armağan eden Montaigne, üç ciltten oluşan Denemeler adlı kitabının önsözünde bu bağlamda aydınlatıcı bir açıklama yapıyor: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılarınızı istemiyorum.”MONTAIGNEMontaigne, insan yaşamında akla gelecek her türlü tutum ve davranışları kendi ürettiği düşüncelerle İlk Çağ yazarlarına göndermeler yaparak daha da geliştirmiştir. Montaigne, düşüncesini özgürce söylerken kimsenin ona hak vermesini, yargılamaya kalkmasını istemiyor, insana özgürce düşünmenin yolunu açıyor.Denemenin amacı bilgi vermek değil, düşünceyi açımlayan konuları, insan hayatının içine girerek yerine oturtmaktır. Montaigne, “Her insanda insanlığın bütün halleri” vardır ana düşüncesi bağlamında genellikle şu konuları işlemiştir denemelerinde: Kendini tanımak, anlamak, yüreğin aynası, bilgi, ruh ve beden, korku, korumak...Montaigne’den korku üzerine beş aforizmadan birkaç örnek:“Beni korkutan ölüm değil, ölüyor olmak.”, “Neden sürekli hayattan şikâyet ediyorsunuz? Sürekli acı içinde yaşıyorsanız, bu sizin korkaklığınız yüzündendir.”, “En korktuğum şey korkunun kendisidir, bir kez sardı mı vücudu diğer duyguların önüne geçer.”, “Korkunun bana yaptırdığı şeyleri korkmadan da yapabilirsem gerçekten güçlü olurum.”, “Korktuğumuz insanlardan gördüğümüz saygı, gerçek saygı değildir.”Bu konuların işlenişinde bilgi kaynaklarının yanında geniş bir felsefe bilinci de var.FRANCIS BACONBacon ise ölüm, öç, mutsuzluk, iki yüzlülük, ana-baba-çocuklar, sevgi, iyilik, huy güzelliği, soyluluk, toplumsal kargaşa, boş inanç, ülke yönetimi, kurnazlık, çıkarcılık, bilge görünmek, dostluk, para, krallık, sağlığın korunması, kuşku, sömürgeler, insan yaratılışı, eğitim ve insan ilişkileri üzerinde yoğunlaştırır düşüncelerini.İşlenen konular karşılaştırıldığında, denemenin bu iki büyük ustasının, üsluplarının yanında konu seçimi yönünden de farklı yönleri var. Bu da, denemenin neredeyse kalıplaşmış bir tanımla, şiir, roman, öykü gibi “çağının aynası” olduğunu gösteriyor.Ayrıca, Montaigne’in konu alanlarına düşünsellik egemenken, Bacon, yaşadığı çağın gereği olan insan ilişkileri üzerinde durmuştur. Onları birleştiren bir yan ise, dil düzeylerindeki kendilerine özgü değişkenliktir.Sözcüklerin Vicdanı, İnsan Yüreğine Yolculuk, O İyi Kitaplar Olmasaydı, Anadilin Toprağında adlı deneme kitaplarının yazarı Emin Özdemir, bir yazısında deneme yazarlarının dilsel özelliklerine değiniyor:“Deneme, düzyazının sorgulayan gücü, kendine özgü söylemi olan yazınsal bir türdür. Kimileri, yazınsal bir tür olmanın ötesinde bir söylem biçimi olduğunu savunurlar. Oysa denemesel söylem ise, dille içli dışlı olmayı, sözcüklerin iç evrenine uzanmayı, bu evrenin katlarında dolaşarak onlara yeni boyutlar kazandırmayı gerektirir.”Öyle olmasaydı, döneminin ünlü deneme yazarı Ahmet Haşim, bir başparmağı ele alarak aklın, insanın gelişim evrelerini böylesine yalın, mantık ürünü kanıtlarla doğruladığı bir deneme yazabilir miydi?“Başparmak, insan medeniyetinin yarısını vücuda getirdikten sonradır ki, dimağ, kemik mahfazasında tabii uykusundan silkinerek konuşmaya başlamış ve belki insan işlerine karışması faydadan ziyade zarar vermiştir. Aklın başparmağa nazaran esaret veya galibiyetine göre medeniyet ilerlemiş veya gerilemiştir. Bütün taş ve demir sanayisi başparmağın, felsefe ve edebiyat gibi boş hünerler de zekânın eseridir. Orta Çağı aklı, bugünkü Amerika’yı ise başparmak yapmıştır. Bizde de başparmağın akla ve ukalalığa üstün gelmesini temenni etmek hepimizin kutsal bir vazifesi olmalı.”DİLSEL BİLİNÇJean-Paul Sartre, sözü yazarın dili iyi kullanmasına bağlayarak “Önemli olan konu değil, onun nasıl işlendiğidir.” der. Sartre’ın sözü, yalnızca deneme için değil yazınsal olan her anlatı için de geçerlidir.Aziz Nesin, “Üç insanımızdan biri şairdir.” demişti bir yazısında. Son zamanlarda bu gerçek daha da belirginleşmiştir. Yazınsallığı kavramadan, belli başlı şairleri, anlatıcıları okumadan şiir, roman yazarları türedi. Oysa eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı olan yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı... Adnan Binyazar / Cumhuriyet Kitap Eki

Yapayalnızlığınşairi; Emily!

Yapayalnızlığın şairi; Emily! Emily Dickinson’ın şiirlerinin İngilizce orijinallerinin de çevirileriyle birlikte yer bulduğu bu seçki, Dickinson’ın usta trajik imgelerine, entelektüel zenginliğine ve duygusal keşiflerine tanıklık niteliğinde. /Archive/2021/3/23/132525092-ic3.jpg “Ölüm için duramadığımdanO benim için durdu kibarcaFaytonda ikimiz vardıkVe ölümsüzlük yalnızca.” “Emily Dickinson - Shakespeare’i saymazsak - Dante’den bu yana en çok bilişsel özgünlük gösteren Batılı şairdir. Bu konuda en yakın rakibi onun gibi her şeyi kendisi için yeniden kavramlaştıran Blake olabilir. Fakat Blake sistematik bir mit yaratıcısıydı, Dickinson ise her şeyi yeniden düşündü ama sahne oyunları ya da mitik şiirsel epikler yerine lirik düşünceler yazdı.”Harold Bloom/Archive/2021/3/23/132604842-ic2.jpgAmerikan edebiyatının önde gelen şairlerinden Emily Dickinson’ın 1886’da yaşamını yitirmeden önce yazdığı yaklaşık bin sekiz yüz şiirden sadece on biri o hayattayken yayımlanmıştı. İngilizce orijinallerinin de çevirileriyle birlikte yer bulduğu bu seçkide, okurlar Dickinson’ın şiirlerindeki usta trajik imgelere, entelektüel zenginliğe ve duygusal keşiflere tanıklık niteliğinde.1830’da Amherst Massachusetts’de doğan Emily Dickinson, 19’uncu yüzyılın en önemli yenilikçi şairleri arasında sayılıyor. Dedesi, Amherst’de birçok okul kurmuş bir eğitimci, babası ise avukat ve politikacıydı.Amherst Akademisinde ve ilahiyat okulunda eğitim gören Emily, ilk dizelerini 1880 yılında yazmaya başladı. Daha sonraları Emerson ve Emily Bronte’nin etkisi altında kalan Dickinson, özellikle iç savaş yıllarında çok verimli bir dönem geçirerek, 800’den fazla şiir kaleme alır./Archive/2021/3/23/132626029-ic1.jpgKısa lirik şiirin ustalarından kabul edilen Emily Dickinson sıradan hayatlarda büyüleyici sözcükler yakalamış, geleneksel şiirin dışında özgün bir yorumu benimsediği eserler de kaleme almıştır.İç savaştan sonra münzevi bir hayatı tercih eden şair, çoğu vaktini odasında geçirmeye başlar. Dışarıya çıkmaz, ziyaretçi kabul etmez, en yakın arkadaşlarıyla bile görüşmeyip, mektuplaşmayı seçerek, kendini tamamıyla edebiyata verir.İnzivadayken yazdığı şiirlerin bazılarını eleştirmen Thomas Higginson’a göndermiş fakat kendisine verdiği tavsiyeleri göz önüne almayarak, daha da içine kapanmıştır.Genç şairin şiirlerinin çoğunu ithaf ettiği gizli bir aşkı vardır, aynı zamanda öğretmeni olan, evli bir din adamı Charles Wadsworth. Bu genç adama karşı hisleri onu daha da içe dönük bir hale getirmiştir.Hayattayken sadece on bir şiiri yayınlanan şair öldükten sonra, kız kardeşi Lavinia tarafından kilitli bir çekmecede 1800 kadar şiiri ve mektupları bulunur. Lavinia tüm şiirleri ve mektuplarının yayınlanmasını sağladığında, eserler oldukça ilgi çeker ve hayattayken kimsenin tanımadığı Emily Dickinson 1920’lerde ABD’de en sevilen şairlerden biri olur.Dickinson’ın hayatında dikkat çeken en önemli özellik yalnızlığıdır. 23 yaşında sosyal hayatla bağını kesen şair, 15 Mayıs 1886’da Amherst, Massachusetts’te babasının evinde ölünceye dek yazmaya devam etmiştir./Archive/2021/3/23/132635341-kapak-.jpgYAPITLARI:* Poems by Emily Dickinson (1890; Emily Dickinson’dan Şiirler)* Poems: Second Series (1891; Şiirler: İkinci Dizi)* Poems: Third Series (1896; Şiirler: Üçüncü Dizi)* İki cilt olarak yayımlanan Letters of Emily Dickinson (1894; Emily Dickinson’ın Mektupları)* The Single Hound: Poems of a Lifetime (1914; Yalnız Tazı: Bir Ömrün Şiirleri)* Further Poems of Emily Dickinson: Witheld from Publication by Her Sister Lavinia (1929; Emily Dickinson’ın Kardeşi Lavinia Tarafından Yayımlatılmayan Şiirleri)* Unpublished Poems of Emily Dickinson (1935; Emily Dickinson’ın Yayımlanmamış Şiirleri)* Bolts of Melody: New Poems of Emily Dickinson (1945; Ezgi Yıldırımları: Emily Dickinson’ın Yeni Şiirleri).Seçme Şiirler / Emily Dickinson / Çeviren: Dost Körpe / İthaki Yayınları / 232 s. Cumhuriyet Kitap Eki

'Brunelleschi'nin Kubbesi'

'Brunelleschi'nin Kubbesi' Popüler kültür tarihi araştırmacısı Ross King’in çalışması, Rönesans döneminin ünlü mimar ve sanatçısı Filippo Brunelleschi’nin kubbesinin yapım sürecini mimarın kişisel serüveninin yanı sıra savaşlar, siyasal entrikalar, mesleki rekabetler ve ağır çalışma koşullarını içeren toplumsal ve tarihsel arka planıyla birlikte dramatik bir anlatıma kavuşturuyor. /Archive/2021/3/23/132927059-ic1.jpgFilippo Brunelleschi, Rönesans döneminde İtalyan hümanist düşünürlerin özgün icatlara yönelik doğal yeteneği ifade etmek için türettiği ingegno yani “deha” sıfatına değer görülen ilk mimarlardan hattâ ilk sanatçılardan biri. Çoğu Ortaçağ mimarının adı dahi bilinmezken onun adına şiirler yazılmış, kitaplar ithaf edilmiş, biyografiler kaleme alınmış, büstleri ve portreleri yapılmıştır.Onunla birlikte yapı ustaları mimarlık yanında isim de yapmaya başlamış, yapıtları dünyaya bakışları, kişilikleri ve hayat hikâyeleriyle birlikte her dem yeniden okunur hale gelmiştir. Mimarın ilahi güçle hâlelendirilmesi yeni ve okuması keyifli bir efsane kültürünün de doğmasına yol açmıştır./Archive/2021/3/23/132937965-ic2.jpgFloransa’daki Santa Maria del Fiore Katedrali'nin kubbesi böyle bir okumaya izin veren ilk yapıtlardan. Yapımına 1296’da başlanan, ama aradan yüz yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen devasa büyüklüğü nedeniyle kubbesi bir türlü tamamlanamayan katedral, dönemin yapı ustaları ve ileri gelenlerinin, çözümü için ilahi bir gücün dokunuşunu bekledikleri bir muammaya dönüşmüştür.Brunelleschi bu muammayı, üstelik dönemin inşaat tekniğinin olmazsa olmaz kabul ettiği ahşap kemer kalıbını kullanmadan, öküz-kaldıracı gibi türlü mekanik buluşlarla mucizevi bir şekilde çözmüştür.Popüler kültür tarihi araştırmacısı Ross King’in çalışması, Brunelleschi’nin kubbesinin yapım sürecini mimarın kişisel serüveninin yanı sıra savaşlar, siyasal entrikalar, mesleki rekabetler ve ağır çalışma koşullarını içeren toplumsal ve tarihsel arka planıyla birlikte dramatik bir anlatıma kavuşturuyor.Brunelleschi'nin Kubbesi / Ross King / Çev.: Belkıs Dişbudak / E Yay. / 184 s. Cumhuriyet Kitap Eki

Ali Koç: Hocamıza ve tüm teknik kadroya teşekkür ediyorum

Ali Koç: Hocamıza ve tüm teknik kadroya teşekkür ediyorum Fenerbahçe Başkanı Ali Koç Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı ile buluştu. Sarı-lacivertli kulüpten yapılan açıklamaya göre, eski yöneticilerden Ömer Temelli'nin davetiyle Dalyan Club'ta düzenlenen yemeğe Ali Koç'un yanı sıra genel sekreter Burak Çağlan Kızılhan, erkek basketbol şubesinden sorumlu yönetim kurulu üyesi Sertaç Komsuoğlu ile basketbol takımı katıldı.Yemekte konuşan başkan Koç, hem ING Basketbol Süper Ligi hem de THY Euroleague'de başarılı sonuçlar aldıklarını belirterek, "Artık son viraja giriyoruz. Euroleague'de müthiş bir seri yakaladık. İnşallah kazasız belasız devam ederiz. Kalan 4 maçın mümkünse hepsini ama en azından ikisini alıp, önce play-off sonra da Dörtlü Final hedefine emin adımlarla yürümek istiyoruz. Başta hocamıza, tüm teknik kadroya ve tüm sporcularımıza teşekkür ediyorum. Yolları açık, şansları bol olsun." ifadelerini kullandı.Organizasyonda yönetici Sertaç Komsuoğlu ve takım kaptanı Melih Mahmutoğlu, Ömer Temelli'ye oyuncular tarafından imzalanan Fenerbahçe Beko forması hediye etti. cumhuriyet.com.tr

İmamoğlu'ndan Galatasaray paylaşımı

İmamoğlu'ndan Galatasaray paylaşımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu CEV Kupası'nda 2. olan Galatasaray Kadın Voleybol takımını tebrik etti. Galatasaray Kadın Voleybol takımı CEV Kupası'nda ikinci oldu. İBB Başkanı İmamoğlu Galatasaray'ı twitter'dan tebrik etti. Kadınlar CEV Kupası'nda ikinci olan Galatasaray HDI Sigorta Kadın Voleybol Takımı'nı kutluyorum. Mücadeleniz için tebrikler. @GSVoleybol1905 ?? ???? pic.twitter.com/1TgrnsGonJ— Ekrem İmamoğlu (@ekrem_imamoglu) March 23, 2021 cumhuriyet.com.tr

SON DAKİKA... LütfüElvan'dan ekonomik reform paketi açıklaması

SON DAKİKA... Lütfü Elvan'dan ekonomik reform paketi açıklaması Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, "Ekonomi Reformlarımızın takvimini tamamladık. Bakanlığımızın internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Hayırlı olsun" açıklaması yaptı. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, ekonomi reformlarının takvimlerini belirlendiğini açıkladı. 10 ana başlıktan oluşan Ekonomi Reformları Eylem Planı, Hazine ve Maliye Bakanlığının internet sitesinden ilan edildi.AYRINLAR GELİYOR... cumhuriyet.com.tr

Kadınlar CEV Kupasıfinalini kaybettiler Avrupa ikincisi oldular

Kadınlar CEV Kupası finalini kaybettiler Avrupa ikincisi oldular Galatasaray HDI Sigorta, Saugella Monza'ya 3-0 yenildi ve Avrupa ikincisi oldu. İtalyan ekibi, CEV Kupasını müzesine taşıdı. /Archive/2021/3/23/215944605-galatasaray-kadinlar-cev-kupasi-finali-rovansinda-saugella-monzaya-iki-set-verdi-ve-kupada-ikinci-oldu_1.jpgSalon: Burhan FelekHakemler: Vasileios Vasileiadis (Yunanistan), Mirko Jankovic (Sırbistan)Galatasaray HDI Sigorta: Hazal Selin Uygur, Çağla Akın, Kosheleva, Ergül Eroğlu, Rykhliuk, Güldeniz Önal (Gizem Karadayı, Derya Çayırgan, İlkin Aydın, Çağla Salih, Nilay Karaağaç, Sude Hacımustafaoğlu)Saugella Monza: Begic, Heyrman, Orro, Meijners, Danesi, Van Hecke (Parrocchiale, Negretti, Obossa, Carraro, Squarcini, Orthmann, Davyskiba)Setler: 17-25, 19-25, 19-25Süre: 67 dakika (22, 23, 22) Voleybol Kadınlar CEV Kupası finali rövanş maçında İtalya temsilcisi Saugella Monza, Galatasaray HDI Sigorta'yı 3-0 yendi.İlk maçı da evinde 3-0'lık skorla kazanan Saugella Monza, bu kulvarda sezonu şampiyon tamamladı.Karşılaşmaya hızlı başlayan Galatasaray HDI Sigorta karşısında iki kez beraberliği yakalayan konuk ekip, 7. sayıda ilk kez öne geçti. Rakibinin bloklarını aşmakta ve etkili hücum üretmekte zorlanan sarı-kırmızılı takıma karşı Van Hecke ve Mejners'in sayılarıyla üstünlük kurup, farkı 7 sayıya kadar (13-20) çıkaran İtalyan temsilcisi, ilk seti 25-17 üstün bitirdi.İkinci sette savunmada etkisiz kalan sarı-kırmızılı takım karşısında oyunu domine eden ve rakibinin farkı azaltmasına izin vermeyen Saugella Monza, bu bölümü de 25-19 galip kapatarak şampiyonluğu garantiledi.Rahat bir oyun ortaya koyduğu son seti de 25-19 alan İtalyan ekibi, ikinci karşılaşmayı da 3-0 kazandı ve kupaya uzandı.Bu arada, karşılaşmayı Galatasaray Kulübü Başkanı Mustafa Cengiz, kulüp ikinci başkanı Abdurrahim Albayrak ve başkan yardımcısı Yusuf Günay da tribünden izledi.SAUGELLA MONZA KUPASINI ALDICEV Kupası finalinde iki maçta da Galatasaray HDI Sigorta'yı 3-0'lık skorlarla mağlup eden Saugella, düzenlenen törenle kupasını aldı.Burhan Felek Spor Salonu'ndaki final maçının ardından konuk ekibin sporcuları büyük coşku yaşadı.Müsabakadan sonra düzenlenen törende Galatasaray Kulübü Başkanı Mustafa Cengiz, sarı-kırmızılı oyunculara ikincilik madalyalarını takdim etti.Şampiyon olan İtalyan ekibinin oyuncuları, madalyalarını ve kupayı CEV Başkan Yardımcısı Miroslaw Przedpelski'nin elinden aldı.Final maçının en değerli oyuncusu (MVP) Saugella Monza takımından Alessia Orro oldu. AA




Gallery

İnternet Nasıl Çalışır

Newsletter