News - Haberler
Osmangazi Köprüsü'ne 1.6 milyarödeme
Osmangazi Köprüsü'ne 1.6 milyar ödeme Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’na, 2020 yılının ikinci yarısına ilişkin “garanti” kapsamında yapılacak ödemeye ilişkin tutar büyük ölçüde netleşti. İşletmeci Otoyol Yatırım AŞ’ye, 2020 yılı 1 Temmuz-31 Aralık döneminde araç geçişlerinin garanti sınırının altında kalması nedeniyle 1.5-1.6 milyar lira aralığında bir ödeme yapılacak. Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’na, 2020 yılının ikinci yarısına ilişkin “garanti” kapsamında 1,5 - 1,6 milyar lira ödeme yapılacak.Şirkete, 2020 yılının ilk yarısı için de 29 Eylül Salı günü 1 milyar 750 milyon TL garanti ödemesi gerçekleştirilmişti. Şirkete yakın kaynaklar, ödemeyle ilgili çalışmaların sürdüğünü belirtti. Kaynaklar, tutarın hemen hemen kesinleştiğini kaydetti.YILDA İKİ KEZ GARANTİ ÖDEMESİ YAPILIYORHabertürk'ün haberine göre, Türkiye, yap-işlet-devret (YİD) modeliyle özel sektör eliyle “mega” olarak nitelendirilen büyük alt yapı projelerini gerçekleştirdi. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kuzey Çevre Otoyolu, Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu, Avrasya Tüneli, bu yöntemle inşa edildi. Devlet, yapım ve işletmesini özel sektörün üstlendiği bu projelere, araç geçiş garantisi verdi. Araç geçiş bedelleri, bazı projelerde dolar, bazılarında (son dönem gerçekleştirilen) avro kuru üzerinden belirlendi. Araç geçişleri, garanti sınırının altında kalması durumunda aradaki farkı devlet ödüyor. Buna, “Araç geçiş garanti ödemesi” adı veriliyor.Devlet, Yavuz Sultan Selim Köprüsü-Kuzey Çevre Otoyolu ile Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’nda yılda iki kez garanti ödemesi yapıyor.Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu’nu, Otoyol Yatırım AŞ işletiyor. İşletmeye, 2020 yılının ilk yarısı için 29 Eylül Salı günü 1 milyar 750-800 milyon TL aralığında garanti ödemesi yapıldı. 2020 yılının ikinci yarısına ilişkin garanti ödemesi bu ay gerçekleştirilecek.Garanti kapsamında yapılacak ödemeye ilişkin tutar büyük ölçüde netleşti. İşletmeci Otoyol Yatırım AŞ’ye, 2020 yılı 1 Temmuz-31 Aralık döneminde araç geçişlerinin garanti sınırının altında kalması nedeniyle 1.5-1.6 milyar lira düzeyinde bir ödeme yapılacak. Ödemenin, en geç bu ay sonunda yapılması ön görülüyor. cumhuriyet.com.trIEA raporu: Türkiye karbon ayak izini azaltmaya dikkat etmeli
IEA raporu: Türkiye karbon ayak izini azaltmaya dikkat etmeli Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), Türkiye'nin geçen on yılda enerji kaynaklarını çeşitlendirdiğini, bundan sonra yenilenebilir enerjinin büyümesini hızlandıracak ve sanayinin kullandığı enerjiyi azaltacak politikalara odaklanması gerektiğini belirtti. /Archive/2021/3/11/121748477-turkiye-karbon-ayak-izini-azaltmaya-dikkat-etmeli.jpgIEA tarafından yayımlanan Türkiye 2021, Enerji Politikası Değerlendirmesi raporunda, "Son yıllarda enerji arzının güvenliği ve çeşitlendirilmesi alanında büyük ilerleme kaydeden Türkiye, enerji sektörünün uzun vadedeki karbon ayak izi ve sürdürülebilirliğini yakından izlemeli" denildi.Petrol ve doğalgazda neredeyse tamamen dışa bağımlı olan Türkiye son yıllarda altyapı yatırımlarıyla ve artan yenilenebilir enerji üretimi ile enerji kaynaklarını çeşitlendirdi. Ayrıca Karadeniz'de keşfedilen doğalgaz, 2023'te devreye girecek Akkuyu nükleer santrali ülkenin enerji kaynaklarını daha da çeşitlendirmiş olacak.Türkiye'nin yenilenebilir enerjide kurulu gücünü beş yılda %50 artırdığını hatırlatan IEA, Türkiye'nin güçlü olarak nitelediği rüzgar, güneşlenme ve jeotermal kaynaklarını kullanarak yenilenebilir enerji üretiminin daha da hızlı artırabileceğine dikkat çekti.Raporda, "Yenilenebilirdeki büyüme sadece elektrik üretimi ile sınırlı değil, aynı zamanda ısıtmayı da ilgilendiriyor. Türkiye'nin güneşte potansiyelinin %3'ünü, karasal rüzgarda ise %15'ini kullandığı tahmin ediliyor" denildi.IEA, uzun vadede enerji sektörünün karbon ayak izini azaltmasını sağlayacak adımlara da göz atılmasını tavsiye etti. Kuruluş linyit santrallerinin elektrik üretimindeki rolünün gözden geçirilmesini ve sanayi politikalarının elektrikli araçları özendirecek şekilde şekillendirilmesi tavsiyesinde bulundu.Türkiye'nin geçen 10 yılda enerji piyasalarını serbestleştirmek için attığı adımlarla öngörülebilirlik ve fiyat oluşumunda şeffaflığı artırdığını belirten IEA, doğalgaz ve elektrik piyasalarında rekabeti artıracak ek reformların yatırımları artırıcı etkilerinin olacağını ifade etti.Toplam 191 sayfalık raporda şu tavsiyeler yer aldı:*Sistem maliyetlerini düşük tutmak için EÜAŞ'ın zorunlu olarak üretilen elektriğin büyük bir bölümünü satın alması ve sübvansiyon gibi piyasa destek mekanizmaları kademeli olarak kaldırılmalı*Sanayi ve inşaat sektörlerindekiler başta olmak üzere enerji verimliliği projeleri için finansmana erişim kolaylaştırılmalı, teşvikler ve piyasa mekanizmaları önemli ölçüde güçlendirilmeli *Talebin azalmasını sağlayarak petrol tüketimini düşürmek ve taşımacılık sektöründe kullanılan yakıtların değişmesini sağlayacak hükümet politikaları genelini etkileyecek bir program oluşturulmalı, bu program elektrikli araçları da kapsamalı *Türkiye doğalgaz piyasasında rekabetin artırılmalı ve BOTAŞ'ın piyasadaki hakimiyeti azaltılmalı *Yenilenebilir enerji alanındaki teknolojilerin potansiyelinden azami oranda yararlanılmasını sağlayacak uzun vadeli hedefler belirlenmeli *Orta-uzun vadeli emisyon hedefleri ile yurtiçinde geçerli hava kirliliği hedeflerinin belirlenerek sürdürülebilir enerji politikalarına rehber olunmalı, emisyonların zirveye varacağı dönemi öngören bir plan hazırlanmalı.Kaynak: Reuters cumhuriyet.com.trSalih Memişoğlu'nuöldürdüğüiddia edilen zanlıyakalandı
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Salih Memişoğlu'nu öldürdüğü iddia edilen zanlı yakalandı İstanbul Çekmeköy'de, hayvanat bahçesinde, kamuoyunda bioenerji ve metafizik uzmanı olarak bilinen Salih Memişoğlu'nun da aralarında bulunduğu 2 kişiyi öldürdüğü ve 1 kişiyi yaraladığı iddia edilen şüpheli gözaltına alındı. İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliği ve İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, 30 Ağustos Caddesi'ndeki bir hayvanat bahçesinin içinde bulunan iş yerinde meydana gelen saldırıda, Salih Memişoğlu ve Ömer Faruk Zengin'in hayatını kaybetmesi, Osman Ö'nün yaralanmasına ilişkin çalışma başlattı.Güvenlik kamerası kayıtlarını inceleyen ve takibini sürdüren ekipler, zanlı Mustafa Ö'yü yakaladı.Şüpheli emniyete götürülürken, yürütülen çalışmalar kapsamında olayla ilgili gözaltı sayısının artabileceği bildirildi. AAFukuşima felaketi: Nükleer santralde neler oldu?
Fukuşima felaketi: Nükleer santralde neler oldu? On yıl önce Japonya tarihinin en büyük depremiyle sarsılmış, Fukuşima Nükleer Santrali de depremden etkilenip radyoaktif sızıntıya neden olmuştu. Felaketin etkileri ne oldu, hükümet bugüne dek neler yaptı? Bilim insanları ne diyor? Getty ImagesOn yıl önce Mart ayında Japonya'nın en büyük depremi ülkenin doğu kıyısını sarsmıştı.9.0 büyüklüğündeki deprem öyle güçlüydü ki Dünya'nın eksenini kaydırdı. Honshu adasını etkileyen dev tsunami 18 bin kişinin yaşamına mal oldu, bazı yerleşimleri haritadan sildi.Dev dalgalar Fukushima nükleer santralini de vurmuş, reaktörleri su basmış ve büyük bir felakete yol açmıştı.Radyasyon sızıntısı arttıkça yetkililer de yasak bölge alanlarını genişleterek 150 bin kişiyi bölgeden uzaklaştırdı.Aradan 10 yıl geçmesine rağmen yasak bölge korunuyor ve civarda yaşayanların çoğu geri dönmüş değil.Yetkililer, Japonya'ya trilyonlarca yene mal olan çalışmaların 40 yıl kadar sürmesini bekliyor.NÜKLEER SANTRAL NEREDE?Fukuşima Daiichi Nükleer Santrali, Japonya'nın doğu kıyısındaki Okuma kentinde, başkent Tokyo'nun 220 kilometre kuzey doğusunda yer alıyor.11 Mart 2011'de yerel saatler 14.46'yı gösterdiğinde (TSİ 08.46) deprem oldu. Merkez üssü santralin 97 km kuzeyindeki Sendai kentiydi.BBCTsunami kıyıya ulaşmadan önce bölge halkının terk etmesi için sadece 10 dakikaları vardı.Yaklaşık yarım milyon insan deprem, tsunami ve nükleer sızıntı nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı.Eski Japonya Başbakanı Naoto Kan: Türkiye'ye nükleer enerjiyi tavsiye ettiğim için pişmanım, utanç duyuyorumGreenpeace uyardı: Fukuşima nükleer felaketinden kalan toksik su insan DNA'sına zarar verebilirReuters2011'deki 9.0 büyüklüğündeki deprem, Japonya tarihinde görülen en büyük deprem olduFukuşima'da ne oldu?Nükleer santralde kurulu sistem depremi tespit ettiğinden nükleer reaktörler otomatik olarak devre dışı bırakılmıştı. Ancak reaktörlerin merkezi hala çok sıcak olduğundan acil durumlarda devreye giren dizel jeneratörler soğutucu pompalamaya devam ediyordu.Ancak bir süre sonra Fukuşima'ya ulaşan 14 metre yükseklikteki bir dalga, deniz kıyısına kurulu koruyucu duvarı yıkmış, jeneratörleri devirip geçmişti.Elektrik akışını yeniden sağlayıp soğutma işlemine devam etmek üzere işçiler gönderildi; ama bir süre sonra aşırı ısınmış nükleer yakıt, üç reaktörün merkezini eritmişti.Santralde ayrıca kimyasal patlamalar olmuş ve binalar yıkılmıştı. Radyoaktif madde atmosfere ve Pasifik Okyanusu'na sızmaya başladı. Bunun üzerine bölge insandan arındırıldı ve giderek genişletilen yasak bölgeler ilan edildi.Fukuşima felaketinden alınacak derslerFukuşima'da sualtı robotu olası erimiş nükleer yakıt bulduJapon medyası: Fukuşima'da 1 milyon tondan fazla radyoaktif su denize boşaltılacakGetty ImagesTsunami deniz kıyısındaki setleri yıkarak nükleer santralde su baskınına yol açtıKAÇ KİŞİ YARALANDI?Nükleer felaketin hemen ardından kayda geçen ölümler olmadı. En az 16 işçi patlamalarda yaralandı, onlarcası da reaktörleri soğutma ve santrali stabilize etme çalışmasında radyasyona maruz kaldı.Yüksek seviyede radyasyon ile temas nedeniyle üç kişi hastaneye kaldırıldı.Ancak radyasyonun uzun dönemli etkileri tartışmalı bir konu. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) 2013'te yayımladığı raporda, felaketin bölgede kanser vakalarında görünür bir artışa neden olmayacağı belirtiliyordu.Bilim insanları, santralin yakın çeperindeki bölge dışında radyasyon riskinin düşük olduğunu söylüyor.Japonya'da Fukuşima felaketinden yedi yıl sonra ilk radyasyon ölümü gerçekleştiJaponya'da Fukuşima nükleer felaketini çözmek için aranan genç kahraman bulundu Getty ImagesFelaketin ardından radyoaktif taramalar yapıldıFelaketin 10. yıldönümü öncesinde 9 Mart 2021'de Birleşmiş Milletler'in yayımladığı rapor da doğrudan felaketle bağlantılı radyasyondan kaynaklı olarak Fukuşima sakinlerinin sağlığını olumsuz etkileyen herhangi bir şeye rastlanmadığını kaydetti. Gelecekte de radyasyon bağlantılı fark edilebilir etkilerinin olması beklenmiyor.Fakat çoğu insan tehlikenin büyük olduğuna inanıyor ve bölge sakinleri de endişelenmeye devam ediyor. Birçok alanda kısıtlamalar kaldırılmış olsa da pek çok kişi evine geri dönmedi.2018'de Japon yetkililer bir işçinin radyasyon nedeniyle öldüğünü açıkladı ve ailesine tazminat ödenmesini kabul etti.Ancak radyasyon riski nedeniyle bölge sakinlerinin uzaklaştırılması sürecinde bazı insanların yaşamını yitirdiği, bunlar arasında hastanede bakım görmekte olan onlarca hasta olduğu açıklandı.Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Fukuşima felaketini kategori 7 seviyesinde sınıflandırdı. Çernobil'in ardından bu ölçekte sınıflandırılan ikinci felaket oldu bu.Rolls-Royce, kamyonla taşınan mini nükleer santraller üretmeyi planlıyorJaponya Çevre Bakanı: Fukuşima'daki radyoaktif suyu okyanusa boşaltmak zorunda kalacağızGetty ImagesHATA KİMDEYDİ?Felaket için yeterli hazırlık yapılmamış olmasını eleştirenlerin yanı sıra, nükleer santrali işleten Tokyo Electric Power (Tepco) şirketine ve hükümete birçok suçlama yöneltildi.Parlamentonun açtığı bağımsız soruşturma, Fukuşima'nın "insan yapımı bir felaket" olduğu sonucuna vardı ve enerji şirketini gerekli güvenlik önlemlerini almamakla ve böylesi bir olasılık için plan yapmamış olmakla suçladı.Ancak mahkeme 2019'da Tepco'nun üç üst düzey sorumlusunu, kendilerine yöneltilen ihmal suçlamasından akladı. Felaketle bağlantılı tek dava da bu olmuştu.2012'de dönemin başbakanı Yoşihiko Noda,felakette hükümetin de payı olduğunu söyledi. 2017'de bir mahkeme hükümeti kısmen sorumlu buldu ve evlerinden uzaklaştırılan bölge sakinlerine tazminat ödemesi gerektiğine hükmetti.Getty ImagesSantrale 2,5 km uzaklıktaki bir mezarlığı geçen ay koruyucu giysilerle ziyaret eden kişi dua ediyorTEMİZLEME ÇALIŞMALARI NE AŞAMADA?Japonya'nı kuzey doğusundaki birçok kasabaya hala giriş izni verilmiyor. Yetkililer bölge sakinlerinin geri dönebilmesi için bu bölgelerin temizlenmesine öncelik veriyor.Ancak birçok sorun söz konusu. Gelecek 30-40 yıl boyunca nükleer atıkların, yakıt çubuklarının ve hala santral içinde tutulan bir milyon tonu aşkın radyoaktif suyun güvenli bir şekilde temizlenmesi için on binlerce işçiye ihtiyaç var.Hükümetin bu suyu filtreden geçirip radyoaktivite seviyesini azaltarak gelecek yıldan itibaren Pasifik Okyanusu'na boşaltamaya başlayabileceğine dair haberlere geçen yıl medyada yer verilmişti.Bazı bilim insanları bu suyun okyanusa karışınca seyrelmiş olacağını ve canlılar için fazla risk teşkil etmeyeceğini söylüyor.Çevre örgütü Greenpeace ise suyun insan DNA'sını bozma potansiyeline sahip maddeler içerdiği uyarısında bulunuyor.Yetkililer ise bu konuda henüz kesin bir karar alınmadığını belirtiyor. BBC TürkçeAltay’ın hedefi ulusal forma
Altay’ın hedefi ulusal forma F.Bahçe’nin başarılı file bekçisi Avrupa Şampiyonası’nda kalede olmak istiyor. Fenerbahçe’nin başarılı file bekçisi Altay Bayındır gözünü ulusal takım kalesine dikti. Bu sezon yaptığı kurtarışlarla Sarı-Lacivertlilerin bugünlere gelmesinde büyük rol sahibi olan Bayındır, performansını sürdürerek, Avrupa Şampiyonası’nda ulusal takımın kalesini korumayı hedefliyor. Altay Bayındır’ın 24 ve 30 Mart tarihlerinde oynanacak Hollanda ve Litvanya Milli Takım maçlarında ulusal takım kadrosuna çağrılması bekleniyor. Mert Günok’un Başakşehir’de yedek kulübesine geçmesiyle Altay’ın birinci kaleci olma ihtimali artmış görünüyor. ORTA SAHAYI BOZMAYACAK Fenerbahçe Konyaspor karşılaşmasında ilk 35 dakika baskılı bir futbol ortaya koymuştu. Ancak bu futbolun devamı gelmedi. Teknik direktör Erol Bulut ön alanda verimli pres, yerden pasla ve set oyunuyla hücuma çıkmayı maçın geneline yaymayı hedefliyor. Görünen o ki Erol Hoca G.Birliği maçında da Sosa-Mert Hakan Yandaş-Pelkas üçlüsünü değiştirmeyi düşünmüyor. Uzun süren sakatlığının ardından Konyaspor maçıyla sahalara dönen Luiz Gustavo G.Birliği maçında da yedek soyunacak, İrfan Can Kahveci de sonradan oyuna girecek. Fenerbahçe tarafında asıl hedef elbette bir hafta sonraki Beşiktaş maçı. PELKAS PAZAR GÜNÜ SAHADA Konyaspor maçında yaşadığı sakatlık sonrası ambulansla hastaneye kaldırılan F.Bahçe’nin yıldız oyuncusu Pelkas, “Doktorla görüştüm pazar günü sahada olacağım” dedi. Hilmi TürkayTurhan Selçuk‘Siyasetin Göbeği’nde!
Turhan Selçuk ‘Siyasetin Göbeği’nde! Karikatürün büyük dehası Turhan Selçuk, ölüm yıldönümünde üç ciltlik siyah beyaz bir seçki ile anılıyor. Selçuk’un, yıllar içinde çeşitli kitaplarda ve mecralarda yayımlanan siyah beyaz karikatürlerinin ayrıntılı bir kataloglama ve tematik düzenleme ile yayına hazırlandığı “Turhan Selçuk Seçkisi” üç kitaptan oluşuyor: Siyasetin Göbeği, Manzara-i Umumiye ve İnsan Denen Garip Hayvan.Desen Yayınları tarafından uzun ve titiz bir çalışmayla hazırlanan “Turhan Selçuk Seçkisi”, sözsüz karikatürün öncüsü Turhan Selçuk’un mizahını genç kuşaklara tanıtmak ve büyük ustanın çizgilerinin nasıl da hâlâ yaşadığını göstermesi açısından çok özel bir koleksiyon.Seçkinin ilk kitabı Siyasetin Göbeği, sanatçının, 1950-1995 yılları arasında, Türkiye’nin ve dünyanın seçkin gazete ve dergilerinde yayımlanmış 80 karikatürünü bir araya getiriyor. /Archive/2021/3/11/040710541-kul-vinyet.jpeg Turhan Selçuk’un, koltuk sevdalısı siyasetçilere yer verdiği Siyasetin Göbeği; yoksulluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın hüküm sürdüğü, gerçeklerin çarpıtıldığı bir siyasal düzeni odağına alıyor. İkiyüzlülüğün, açgözlülüğün ve çürümenin siyaseti nasıl ele geçirdiğini incelikle gözler önüne seren sanatçı, mizahın birleştirici gücüyle doğru bildiğimiz yanlışlara farklı bir perspektiften bakmamıza olanak tanıyor. Elli yıllık dünya düzeninde ne kadar az şeyin değiştiği üzerine düşündürüyor.İkinci seçkide patronlar, emekçiler ve ekonomik sistemin karşısında insan hakları, düşünce özgürlüğü ve medya gibi direniş noktaları var. Üçüncü kitapta ise kadın erkek ilişkileri, insan doğası, kültür sanat, bilim ve teknoloji gibi konulardan insana varılıyor. Sanat yaşamı boyunca karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiği üstüne kafa yoran Selçuk, toplumsal öngörü yeteneği ve zamanının ötesindeki eserleriyle günümüz okurlarını şaşırtmayı sürdürüyor.Grafik mizahın, karikatürün evrensel dili olduğunu vurgulayan Turhan Selçuk’un sanatsal kişiliğini, yazar Yaşar Kemal bu sözlerle tanımlıyor: “Turhan, dünyamızın kötülüklerinin, karanlıklarının ortasında durmuş bir ışık gösterendir durmadan.” cumhuriyet.com.trÇizginin ustasıTurhan Selçuk'uözlemle anıyoruz
Çizginin ustası Turhan Selçuk'u özlemle anıyoruz Çizginin ustası Turhan Selçuk'u özlemle anıyoruz Kimse alınmasın ama Turhan Selçuk gibi gerek çizgileri, gerek içerikleriyle, gerek günlük karikatürleri, gerek kitapları, sergileri, katıldığı çalışmalar, aldığı ödüllerle onu aşmış karikatürist yok sanki yaşayan... Turhan Selçuk’u, grafik mizah tarzına varışı, yalın çizgilerine yüklediği zengin içeriği ile bugün hâlâ güncel ve yaşayan yapan, onun yeteneği ve savunduğu değerler. Gerçi karikatürist hemen her zaman vicdan ve yürek taşımıştır ama Turhan Selçuk’un göbekli politikacısı ve kemiği çıkmış yoksulu kadar adaletsizliği ve yozlaşmayı en çarpıcı hangi görsel anlatmıştır ki? Güzel insandı. Fani bedeni yok ama eserleri, fikirleri kitaplarda yaşıyor. Amacımız sevenleriyle buluşturmak, gençlere tanıtmak, Turhan Selçuk kimdi diye sormalarına gerek kalmadan yaşatmak! Işıklar saçmıştı, ışıklar içinde uyusun./Archive/2021/3/11/040920118-kul-turhan-rnk.jpegANILARDANRuhan Selçuk yazdı...Turhan Selçuk’un özel seçkilerden oluşan “İnsan Hakları” konulu sergisi tüm Avrupa ülkelerinde dolaştı... Dönemin Dışişleri Bakanlığı kanalıyla organize edilen sergilerin herbirinin açılışına mümkün olduğunca katılıyorduk. Almanya’nın Nürnberg şehrindeki sergi açılışında Abdülcanbaz hayranı, lokanta sahibi bir Türk vatandaşımız bizi lokantasında ağırlamak üzere randevu istedi. Konsolosluk yetkilileri eşliğinde davete katıldık. Lokantanın neon lambasında Abdülcanbaz’ın portresi ve mekânın sahibi bizi karşıladı. Cam vitrininde ise Abdülcanbaz heykeli ve dergileri... İç kısımda masalarda, duvarlarda yine Abdülcanbaz desenlerinden oluşan örnekler konumlandırılmıştı... Dahası bayanların lavabo kapısında Ramona, beylerinkinde Fayrabi gibi Abdülcanbaz kahramanlarının figürleri vardı.. Lokantanın sahibi tüm grubu gece boyunca çok güzel ağırladı ve yemeğin sonunda mahcup bir şekilde masaya gelerek “Turhan Bey, efendim bir gün sizi burada görmek benim hayalimdi, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam... Ben tüm bu desenleri uygulamadan önce sizden izin almak için çok uğraştım ancak bir türlü irtibat kuramadım. Bunları sizden izinsiz kullandığım için beni affeder misiniz” dedi... Turhan bu içtenlik karşısında çok duygulanmıştı... “Rica ederim, verdim izni şimdi, lütfen rahatsız hissetmeyin, ayrıca burada olmak beni de çok mutlu etti” diye yanıtladı...Bu kez başka bir şehirde, “Bamberg” sergisinin açılışındayız. Sergiyi gezen aynı şehirdeki bir Alman profesör bizi mensubu olduğu üniversitesine davet etti. Önce üniversiteyi gezdirdi ve üniversite hakkında devamlı bilgiler veriyordu. Alman profesör tüm bunları çok güzel konuştuğu Türkçesiyle anlatıyordu.Turhan, bir ara “Sayın profesör öyle güzel Türkçe konuşuyorsunuz ki bu kadar güzel Türkçeyi nerede öğrendiniz” diye sordu. Profesör bu soruya yanıt vermedi ve bizi odasına götürdü. Masasının çekmecelerinden ve dolaplardan çıkardığı Abdülcanbaz dergilerini masanın üzerine yaydı... “Turhan Bey, işte biraz önceki sorunuzun yanıtı, Türkçeyi bunlardan öğrendim efendim, eksiğiniz varsa alabilirsiniz” dedi. Bu Turhan’ın çok hoşuna gitmişti...BABAM TURHAN SELÇUK Aslı Selçuk yazdı...Babam Turhan Selçuk evde çalışırdı. Ben onu ilk adımlarımı attığım yıllardan başlayarak merakla izledim. Çalışkan, disiplinli, dikkatli, titizdi. O tüm yaşamında her yaptığına, her davranışına, her söylediğine aynı özeni, titizliği gösterdi. Sabah ilk işi tüm günlük gazeteleri inceleyerek önemli iç ve dış olaylarla ilgili notlar almaktı. Sonra çalışma masasının başına geçerek günlük karikatürünü çizmeye girişirdi. Evin içindeki sesler ve hareketler ona asla ulaşamazdı. Çalışma, yaratım yoğunluğu gerçekten şaşırtıcıydı. Bu yalın, yoğun ortamda evrensel karikatürlerini yaratıyordu. Çizerken apayrı bir boyuttaydı. /Archive/2021/3/11/040511714-kul-asli-sepya.jpgAynı konuyla ilgili bir-iki-üç bazen de daha fazla karikatür çizerdi. Bitirdikten sonra da beni yanına çağırıp bunlardan hangisi iyi sence derdi. Ben de kendime göre bir seçim yapıp “Bu bence çok daha iyi pederim” derdim. Öğleüstü bu kutsal seremoni bitmiş olurdu. Babam karikatürü rulo yapıp beyaz kâğıtla iyice sardıktan sonra karikatürü gazetenin Cağaloğlu’ndaki binasına götürmek benim görevimdi, bunu gururla yapardım.Bu yaratıcı çalışkanlık onun dünyanın değişik yerlerindeki (İtalya, Fransa, İspanya, Almanya, İsviçre, Rusya, ABD vb.) başlıca yayınlarda yolunu hazırladı. Çocukluğumundan başlayarak büyüme yıllarımın babamın yanında geçmesi benim çok mutlu olmama, ondan çok şey öğrenmeme neden oldu. Bugünlerde onunla ilgili yaptığım çalışmaları aynı yoğunlukla ve aynı dikkatle sürdürüyorum. Babam benim kahramanım, Abdülcanbazım, ben de onun sevgili Canbaziye’siyim. O hep benim yanımda.Ve yapıtlarıyla, düşünceleriyle, ödünsüz tavrıyla yaşamayı sürdürüyor. cumhuriyet.com.trEfsaneşarkılar gençlerin sesi oluyor!
Efsane şarkılar gençlerin sesi oluyor! Bee Gees şarkısı “Stayin Alive” İZEV’e bağışlandı. Özel gereksinimli gençler Türkçeye uyarlanan şarkı için kamera karşısına geçti. Şarkı, YouTube ve tüm dijital platformlarda yayımlanırken gençlerin hedefi müzik listelerine girebilmek! Çok fazla bir istekleri yok; toplumda yer edinebilmek, ilk olarak engelli bir birey olarak değil, yaptıkları işlerle tanımlanmak istiyorlar. İstanbul Zihinsel Engelliler İçin Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV) da 32 yıldır, özel gereksinimli gençlerin toplumda yer edinebilmesi için çalışıyor. İZEV’in desteklediği bu gençler, geçen yıllarda Fark Band diye bir grup kurarak müzik yeteneklerini gösterdiler. Efsanevi Pink Floyd grubu, kült haline gelmiş şarkısı “Another Brick in the Wall” şarkısını İZEV’e bağışlarken kurulan Fark Band grubu da bu şarkıyı “Yaşam Hakkı-Duvar” ismiyle Türkçeleştirip seslendirmişti. Şarkı YouTube’da milyonlarca kez dinlendi.Şimdi de 70’lerin efsane müzik grubu Bee Gees’in yaşayan tek üyesi Barry Gibb, o ismi duyulduğunda hemen akla gelen “Stayin Alive” şarkısını İZEV’e bağışladı. Türkçeye uyarlanan şarkı, Fark Band grubu tarafından “Yanımda ol, benimle ol” adıyla farkındalık odağında yeniden seslendirildi. Şarkı için İstanbul’un tarihi mekânlarında özel bir klip çekildi. 8 dilde altyazılı olarak işaret dili tercümesiyle yayımlanan şarkının bu özel versiyonu için Yavuz Dizdar (doktor), Özlem Gürses (gazeteci), Eda Erdem (milli voleybolcu), Pınar Altuğ (oyuncu), Murat Tarman (iş insanı), Koray Avcı (sanatçı), Birol Topuz (milli sporcu), Jason Tahincioğlu (F1 yarışçısı) Larissa ve Burak Gacamer (sosyal medya içerik üreticileri) ve Efe Tanay (blogger) gibi ünlü isimler de kamera karşısına geçti.‘EKSİK YAPRAĞI SEN TAMAMLA’ Şarkıyı ve klibi dün düzenlenen özel lansmanda izledik, Fark Band grubuyla tanışma imkânı da yakaladık. “Yaşam Hakkı-Duvar” video klibinde metafor olan duvarı yıkan özel gereksinimli gençler, çekimleri 4 ay süren devam klibinde bu kez duvarın diğer tarafına geçiyor... Şarkıda görme engelli solist Buğra Kurtuluş’a özel gereksinimli İZEV gençleri Elif Yavuz, Selva Çavuşoğlu, Okan Dinç ve Tan Aytıs eşlik ediyor. Mottoları ise: Eksik yaprağı sen tamamla!İZEV Başkanı Hakan Kural, lansmanda anlamlı bir de konuşma yaptı. Kural, “Toplumun ‘engelli’ diyerek önyargıyla yaklaştıkları özel gereksinimli gençlerin güçlü yanlarıyla müzik dünyasına adım attığı bu proje ile hem yurtiçi hem de yurtdışında yeni bir model olacağımıza inanıyoruz” diye konuştu. Başkanın konuşmasında vurguladığı belki de en önemli nokta “umut” konusundaydı. Kural, İZEV gençlerinin yaptığı bu şarkıyla birlikte kamera karşısına geçmeleri, tanınmaları, kendilerinden imza alınması gibi olayların dünya çapındaki tüm özel gereksinimli insana umut sağladığını gördüklerini dile getirdi. İZEV Başkanı, bu şarkıyı en çok dinlenen şarkıların yer aldığı listelere sokmayı hedeflediklerini ifade etti.‘ALGILARI DEĞİŞTİRDİK’ Fark Band’in solisti Buğra Kurtuluş ise “Duygularımı saklamayı becerebilen birisi değilim. Bu projede çok duygulandım. Benim bu hayatta yapmak istediğim her şey ile örtüşen bir proje oldu. Önceki dönemlerde müzik ile uğraştığımda bu kadar etkili olmuyordu. Ne yaparsak yapalım insanların zihinlerindeki algı yıkılmıyordu. Bu projeyle bu algıyı kırabileceğimize hatta değiştirdiğimize inanıyorum. Beni Engelliler Günü’nde sahneye davet ediyorlardı. Oysa ben birkaç dilde şarkı söyleyebilen bir yorumcuyum. Bu projeyle beni anlayan insanlarla birlikte olmanın mutluluğu bambaşka” dedi. Orhun AtmışFransa'da 'İslamcı-solculuk' tartışmaları: Radikalİslam ve siyasalİslam eleştirisi, sol muhalefeti hedef alan bir siyasete mi dönüştü?
'İslamcı-solculuk' (Islamo-gauchisme) Fransa'da gündemi en çok meşgul eden konulardan biri. Tanımı konusunda uzlaşı olmasa da siyasetçiler bu tanımı radikal İslam'ı 'yeterince eleştirmeyenler' için kullandıklarını söylüyor. Muhalifler ise tanımın bilimsel bir temeli olmadığını, siyasi araç olarak kullanıldığını düşünüyor.Habere Gitmek için TıklayınCovid-19 pandemisi ile bir yıl-1: Derinden sarsıldık
Covid-19 pandemisi ile bir yıl-1: Derinden sarsıldık 2020 yılının mart ayıydı. Dünya yeni bir virüs yayılmasıyla sarsıldı. Çin’in Wuhan kentinden başlayan Covid-19 salgını hızla yayıldı. İLK ŞAŞKINLIK ATLATILINCA...2020 yılının mart ayıydı. Dünya yeni bir virüs yayılmasıyla sarsıldı. Çin’in Wuhan kentinden başlayan Covid-19 salgını hızla yayıldı. Yeni ve bilinmeyen bu virüs hastalığı, sıradan bir grip gibi başlıyor kısa sürede akciğerlerde oksijen alımını engelleyecek ölçüde yerleşerek tedavi edilmediği takdirde ölümle sonlanıyordu.Virüs hava yoluyla solunum sisteminden giriyor, ağızdan ve burundan alınan havayla bulaşıyor, kısa sürede akciğerlere inerek ölümcül hastalığa yol açıyordu.Ülkeler birbiri ardından ilk şaşkınlığı ve paniği atlatarak hızla önlem almaya başladı.İlk önlem, yayılmayı durdurmak oluyordu.Virüs havadan uçak yolculuklarıyla, denizden gemilerle, karadan her türlü araçla yapılan yolculuklarla yayılıyordu.Ülkeler bu yolculukları kısıtlayarak önlem almaya başladılar.Çin ile ilişkide olan bütün ülkeler bu tehdidin altındaydı.Kısa sürede Avrupa, İspanya, İtalya, Fransa, Almanya İngiltere ile salgına yakalandı. Amerika, virüs salgınına uğrayarak hızla epidemi kervanına katıldı.Türkiye 11 Mart’ta ilk hastalık vakalarının saptanması ile pandemi zincirine katılan ülke oldu. İlk şaşkınlık ve panik durumu atlatılınca durumun kötüleşmesini engellemek için önlem almanın zorunlu olduğu anlaşıldı.Önlemler hızla belirlendi:- Ağız ve burnu örten maske ile hava temasının kontrol edilmesi,- Ellerin sık sık 20 saniye sabun ve suyla yıkanması,- Kişiler arası temasın kesilmesi, araya 1.5 metrelik mesafe konulması.Ben bir hekim olarak daha ayrıntılı bir önlemler listesi önerdim:- Sürekli olarak maske takılması.- Ellerin sabun ve suyla yıkanması. Ayrıca ağız, burun ve boğaz temizliğinin sık sık yapılması.- Çalışma yerlerinin antiseptikle sık sık temizlenmesi.- El sıkma, sarılma, öpüşme gibi alışkanlıkların terk edilmesi, toplu bulunulan mekânlara gidilmemesi.- Kapalı mekânlarda bulunmama. Zorunluluk olduğunda hızla işini görüp orayı terk etme.- Bağışıklık sistemini güçlendiren önlemleri alma. Düzenli ve yeterli beslenme. Bol su içme. Dinlendirici uykuyu ihmal etmeme. Stres kontrolünü yapabilme.- Sigara içmeme, alkol almama.Bu listede yer alan önlemlere özel bir önem verilmesi için de olabildiğince çaba harcanması gereğini vurguladım.MASKE KARGAŞASIVirüs salgını ne yazık ki ülkemin çapaçul bir yönetim dönemine rastladı ve önlemlerin alınması kısa sürede sorunlara dönüştü.Sağlık Bakanlığı, başta Bakan Dr. Fahrettin Koca ile salgını önleme çalışmalarına başladı. Bir “Bilim Kurulu” kuruldu. Konu ile ilgili üniversite üyelerinden oluşan kurul, önlemleri saptamaya başladı. Ancak konu, yönetime gelince Bilim Kurulu devreden çıkıyor; yönetim, önlemleri Cumhurbaşkanı tarafından açıklıyordu.Bu durum, bilimin siyasal organ tarafından kontrol edildiğini açıklıyordu.Bu arada, ilk önlem olan MASKE konusunun çözülmesi güç bir soruna dönüştüğü anlaşıldı.Maske nerede ve kimler tarafından sağlanacaktı?Maske ücretle mi satılacak, ücretsiz mi dağıtılacaktı?Önce, eczanelerde satılması kararlaştırıldı.Sonra, ücretsiz olarak PTT tarafından dağıtılacağı söylendi.Daha sonra, karar yine değişti, eczanelerden ücretsiz olarak vatandaşlık numarası ile alınacağı söylendi.Bu dağıtımların hiçbirisi gerçekleşemeyince, eczanelerden ücretsiz verileceği açıklandı.Bu da yürümeyince, maskelerin her yerde ücretle satılmasında karar kılındı.Şu anda, her yerde, eczanelerde, marketlerde maske ücretle satılmaktadır.Ama, salgının ilk aylarında, 2020 yılının, mart, nisan, mayıs aylarında bu “maske kaosu”, bir yönetim skandalı olarak yaşandı.Bu koşullarda bile partizanlık yapılması ne yazık ki ülkenin kader sorunu oluyordu.UMRE ZİYARETİPartizan iktidar, virüs salgını koşullarını da kendisi için fırsatçılığa çevirmeyi ihmal etmedi.Nisan ayının en önemli ulusal bayramı olan “23 Nisan Atatürk’ü Anma ve Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı” kutlamalarını virüs salgınını öne sürerek yasakladılar. Valilik emri olarak yapılan bu yasaklamaların kararı elbette siyasal iktidar tarafından veriliyordu.İleride de “ulusal” nitelikli bütün anma ve kutlamalar yasaklanacak ama “dini” nitelikli toplantıların hiçbirisi engellenmeyecekti.Salgının yayılmasında en büyük rollerden birisi olan “umre ziyareti” izin verilerek gerçekleşmiş, umreden dönen yolcular ülkeye ayak basmışlardı. Bu durumda kaçınılmaz olarak “karantina süresi olan 14 gün” umreden dönenlerin bir yerde topluca tutulmaları zorunlu oluyordu. Bu önlem de sonradan akla gelince dönenlerin bir bölümü kentlerine, köylerine gittiler.Başarısız yönetim, geri kalanlara çözüm olarak bula bula öğrenci yurtlarını bu işe ayırmayı buldu. Yurtta kalan kızlı erkekli öğrenciler apar topar yurtlarından çıkarılarak başlarının çaresine bakmak zorunda bırakıldılar. Umreden dönenlerin ancak bir bölümü bu yurtlarda 14 gün karantina altına alındılar. Ama bu önlem alınıncaya kadar kentlerine, köylerine giden umreciler, oralarda virüs salgınının yayılmasının aracıları oldular. Hiçbir hatasını kabul etmeye yanaşmayan başarısız yönetim, bu salgının yayılmasını da umreden dönenlere değil, yurtdışından gelenlere bağladı.Oysa gerçek, umreden dönenlerin salgının ülkenin her tarafına yayılmasında önemli payının olduğudur.GELENEKLERE SES ÇIKARILMAYINCA! Bu arada “nişan törenleri”, “düğünler”, “asker uğurlamaları”, “ev ziyaretleri” gibi topluca birarada bulunulan geleneksel buluşmalar, hiçbir sosyal mesafe kuralına uymadan, maske takmak akla getirilmeden sürdürüldü.“Ulusal bayramlardaki kutlamaları” yasaklayan, bu yasakları da polis gücüyle titizlikle sürdüren yönetimin valileri, kaymakamları bu geleneksel “virüs yayıcı etkinliklere” kayıtsız kaldılar. Toplu kılınan namazlar, bayram namazları, cuma namazları başlangıçta engellendiyse bile kısa bir zaman sonra “sosyal mesafeye dikkat edilmesi” kaydıyla serbest bırakıldı. SALGIN YAYILIYOR Salgının önlenemediği görülüyordu.Sağlık Bakanı, her gün hastalığın bilançosunu tablo olarak açıklıyor, bu tabloda “yeni vakalar, hastaneye yatanlar, yoğun bakım hastaları ve ölenler” yer alıyordu.Bu arada “Bilim Kurulu”na Türk Tabipleri Birliği’nin temsilcilerinin neden alınmadığı tartışma konusu oldu.Türk Tabipleri Birliği, hekimlerin anayasal meslek kuruluşu olarak ülkede tıp bilimini temsil ediyordu.Birlik temsilcilerinin söz konusu kurula alınmaması acaba her şeyin açıkça belirtilmemesinden mi kaynaklanıyordu? Hastalık rakamları, ölüm rakamları üzerinde politik kısıtlamalar mı yapılıyordu?Bu kuşku hiçbir zaman tam olarak giderilemedi.Halk sağlığı uzmanları olan Prof. Dr. Ahmet Saltık ve Prof. Dr. Kayıhan Pala, sordukları sorular nedeniyle soruşturmalara uğradılar ama bilim hiçbir zaman susturulamaz.Bilim her zaman haklı çıkar ve gücünü kanıtlar.BİLİM SAFSATAYI YENİYOR Covid-19 salgınının bir önemli göstergesi, bilimin safsatayı yenmesi oldu.Tıp bilimine alternatif olarak çıkarılmaya çalışılan geleneksel yöntemler ile düpedüz hurafeler, bilimsel gerçekler tarafından devre dışı bırakıldı.Başka zamanlarda pek rağbet görecek “muskalar”, “okunmuş taşlar”, “şifalı baharat” muhafazakâr çevreler tarafından bile bu salgında çare olarak kabul edilmedi. Başka zamanlarda inatla bu sembollere sarılan kesim de “maskesini taktı”, “mesafesine dikkat etti” ve “aşısını bekledi.”Gözle görülmeyen, elle tutulmayan minicik virüsler, Louis Pastör’lerin, Robert Koch’ların büyük çabalarıyla insanlığa “mikroplar” olayını anlattılar ve aşılarla korunmayı armağan ettiler.Tıp bilimi, öncüleriyle insanlığın yolunu aydınlattı.İslam da bilimsel gelişme çağında tıp bilimine önemli katkılarda bulunmuş, İbni Sina, El Zehravi, Razi gibi bilginler yapıtlarıyla Batı bilimine de ışık tutmuştur.Ancak sonraki dönemlerde, İslam dininin katı kurallar içine sokulması bilimsel gerçekler yerine birçok hurafenin yer almasıyla sonuçlanmış, bu alanın gelişmesi durdurulmuştur.Ülkemizde yaşanan “dogmacı iktidar”ın siyasal baskısıyla bilim kurumlarına yapılan müdahaleler bilimsel özgürlüğün zararına olmaktadır.Ama bu virüs salgını, bilimin ışığını yeniden ortaya çıkarmış, tartışma kabul etmeyecek biçimde bilim hurafeyi yenmiştir.EKONOMİ ÇÖKÜYOR Salgının umulandan daha hızlı yayılması, hastane hizmetlerinin zorlanmaya başlaması, yoğun bakım hastalarının artması üzerine daha köklü önlemlere başvuruldu.Okullar kapatıldı, restoran ve kafelerde seyrek masa uygulamasına geçildi, evden çıkış günleri, saatleri sınırlandırıldı. 65 yaş üstündekiler ile 20 yaş altı çocuk ve gençler için dışarı çıkış daha da kısıtlandı. Bu “Evde Kal” önlemleri ekonomik hayatı giderek daha da olumsuz etkilemeyi sürdürdü.Hemen bütün sektörlerde gelir kaybı yaşandı.Aileler gelirlerinin azalışını günlük yaşamlarında besin maddeleri alımında hemen fark ettiler. Artık her şeyi daha az almak, daha az tüketmek zorunda idiler. Özellikle et gibi, yumurta, peynir, süt gibi ürünlerde fiyat artışları önlenemiyordu. Bakliyat fiyatları fırlamıştı. Mevsim sebzeleri bile artık taneyle alınır fiyatlara gelmişti.Gelirlerin azalmasına karşın giderler sürekli artıyordu.Elektrik fiyatlarına zam yapılıyordu. Doğalgaz fiyatı zamlanıyordu. Benzin fiyatı artıyordu. Köprülerin geçiş ücretleri sürekli artırılıyordu.Hükümet, azalan gelirleri desteklemek için gerekli olanı yapmazken kendi kontrolünde olan tüketim maddeleri zamlarını hiç ertelemiyordu.Bu da yanlış yönetimle, adaletsiz gelir dağılımının çok daha kötü duruma gelmesine neden oluyordu.Ekonomik çöküş, gelirleri azaltarak giderleri artırarak ülkenin sosyal refahının en büyük engeli oluyordu.Ev ekonomisi bütünüyle değişiyordu.EVDE HAYAT DEĞİŞİYOR Evde kapalı yaşam sadece evdeki alışkanlıkları değil, ev halkının ruhsal durumunu da değiştirir.Yeni koşullara uyum sağlama yeni beceriler yaratır.Evde ekmek yapma, ev içini yeniden düzenleme, birlikte yeni şeyler yapma gibi değişiklikler evdeki kapalı yaşamı daha çekilir kılar.Ama çocuklar için evde kapalı kalmak daha zordur. Onların hareket gereksinmesi kısıtlanırsa can sıkıntıları artar ve huysuzlaşırlar.Bu durumda çocuklar ve gençler için dijital araçlar daha çok oyalayıcı, daha eğlendirici, daha çok zaman geçirici olurlar.Oysa, çocukların ve gençlerin daha geniş alanlara, harekete ve sosyalleşmeye gereksinimleri daha fazladır.Bunlar salgın koşullarında dikkate alınmadı.65 yaş üstünün durumu ise bütünüyle sıkıntılı koşullara terk edildi.65 yaş üstü kadın ve erkeklerin gezme gereksinmesi, hareket etme zorunluluğu, hava almaya olan istekleri gözardı edildi.65 yaş üstünü virüs salgınından korumak adına yapılan “evde kal” uygulaması onlar için gerçek bir eziyete dönüştü.“Ne yapılabilir” sorusuna şu yanıt verilir:20 yaş altı çocuk ve gençler ile 65 yaş üstü yurttaşlar için;Her günün belirli saatlerinde belediyelerin onlara tahsis edeceği araçlarla geniş alanlara, geniş parklara götürülmeleri, hareket etme ve hava alma gereksinmelerinin karşılanması bir sağlık önlemi olarak uygulanmalıdır. Gene aynı araçlarla evlerine bırakıldıkları zaman gençlerimiz ve belirli yaştaki yurttaşlarımız “kendilerinin hapsedilmediğini, tersine sağlıklarının ve sosyal yaşamlarının düşünüldüğünü” anlayacaklardır.Küçük yaştakilerin de ileri yaşlardakilerin de yaşam sevincini canlı tutmak, bir toplumun genel sağlığı için en önemli görevdir.Halen de yapılması gerekenin bu olduğu kanısındayız. Erdal AtabekFukuşima felaketi: Nükleer santralde neler oldu?
On yıl önce Japonya tarihinin en büyük depremiyle sarsılmış, Fukuşima Nükleer Santrali de depremden etkilenip radyoaktif sızıntıya neden olmuştu. Felaketin etkileri ne oldu, hükümet bugüne dek neler yaptı? Bilim insanları ne diyor?Habere Gitmek için Tıklayın