News - Haberler
Ağırel:‘Melih Gökçek, sebeptençok sonuç!’
Ağırel: ‘Melih Gökçek, sebepten çok sonuç!’ Melih Gökçek başbakan olabilmek için neler yaptı? AKP kurulmadan önce ABD ziyaretinde neler yaşandı? 30 yıl boyunca nasıl “örgüt” gibi hareket etti? Genelev patronları Ankara’da neler yaptı? Gözaltına alındığında kim kurtardı? İlk “parsel parsel” satış ne zaman gerçekleşti? ANKAPARK ihalesinin ucu hangi mafya liderine uzandı? Zekeriya Öz’ü Dubai’de ağırlayan kişinin Melih Gökçek ile ne ilişkisi vardı? FETÖ firarisini kim, nasıl korudu? 17-25 Aralık’tan sonra FETÖ’ye imar rantı sağlandı mı? 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü isme parsel verildi mi? Murat Ağırel, Parsel Parsel’de, bunun gibi onlarca sorunun yanıtını veriyor... /Archive/2021/3/31/154332327-kapakic1.jpgFotoğraflar: VEDAT ARIK‘GÖKÇEK DÖNEMİ DİPSİZ KUYU!’- Metal yorgun, sistem paslı, yargı suskun, kimileri yürü ya kulum!.. Ankara’nın belediye başkanlığını yaptığı 23 yıl boyunca Melih Gökçek’in ve oğullarının ve trollerinin yürüttüğü karşı harekatın sonuçlarını, milletin cebinden peşkeş çekilen şirketlerin parsel parsel ihyasını tüm belgeleriyle inceledikten sonra sizi hâlâ en çok ne şaşırtıyor?Binlerce sayfa inceleyip okudum. Onlarca tanık ve kişiyle konuştum. Kitabı yazdım ama hâlâ yeni bir şeyler çıkıyor olması beni hala en çok şaşırtan şey. Nasıl olur da bu kadar şeyi inceledikten sonra yeni şeyler çıkabiliyor hayret ediyorum. Gökçek dönemi FETÖ’süyle usulsüzlükleriyle, kıyak çekilen ihaleleriyle, ilişkide olduğu isimlerle dipsiz bir kuyu.‘GÖKÇEK, ÇOK DA RAHAT DEĞİL!’- Gökçek hakkında değil soruşturma açılması ifadeye dahi çağrılmıyor malum. İstifa etmemek için de epey direndi yine malum. Sonra da kendi ifadesiyle ‘emir demiri kesti!’..Aslında emirin demiri filan kestiği yoktu. Gökçek istese istifa etmezdi. Gemileri yakıp geri dönmesi imkânsız yola girseydi yani istifa etmeyip devam etseydi bugün büyük ihtimal birçok davadan yargılanacaktı.Fakat “emir demiri keserek” emekliliğini ve çocuklarının “parlak geleceğini” böylelikle güvence altına aldı. Belki kendisine yargılanmayacağına dair güvence verildi kim bilir! Yoksa neden bu kadar rahat olsun.Gerçi ben çok da rahat olduğunu düşünmüyorum. İktidar değişmesin diye, soruşturma başlamasın diye sabah akşam dua ediyor olabilir. Malum yargı sistemi maalesef iktidarlara endeksli hale gelmiş vaziyette./Archive/2021/3/31/154405405-ic2.jpg‘YARGILANIRSA FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI BAŞLAR!’- Gökçek yargılanamaz çünkü?Çünkü FETÖ’nün siyasi ayağı başlamak zorunda kalır. Ha diyeceksiniz ki sadece usulsüzlükleri ve yolsuzluk şüpheleri yargılanamaz mı? Hayır yargılanamaz çünkü bu işlerinin birçoğu FETÖ’ye yönelik kıyaklarını oluşturuyor.- İş kitaba mı uyduruluyor?Hayır, öyle ki iktidar onda olduğu sürece yargılanmayacağını bilerek umursamazca istediği gibi ihaleleri dağıtıyor. İhale süreçleri bile hukuka uygun değilken, ihaleyi verdikleriyle ihaleyi veren belediye görevlilerinin aynı şirketlerde çalıştıklarını, akraba olduklarını hepsini yazdım.‘AKP KONUSUNDA BİR ŞEY YAPMAYACAK, MECBUR!’- Melih Gökçek’in belli başlı kurmayları ve has adamları, Ankara’yı parsel parsel sattığı döneminde en fazla ihale alan şirketler ve isimler arasında en dikkat çekenler?Kimler yok ki... Ali Okan Çam, Murat Genç, Korkutata ailesi, Muradiye Vakfı Kurucuları. Mustafa Ahmet, Hüsamettin Korkutata, oğlu Muhammed Korkutata, Serkan Korkutata, kızı Sinem Şenbaş, damadı Ali Sedat Şenbaş, Serhat Can Korkutata, Fuat Korkutata var.Melih Gökçek ve yönetimi tarafından belediye aracılığıyla özel mezar yeri tahsis edilecek kadar el üstünde tutulan Hüsamettin Korkutata ve ailesinin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden aldığı milyonlarca liralık ihaleler var.- ANAP serüveninin sonlarına, Refah Partisi’ni geçme anlarına doğru Mesut Yılmaz’ı yuhalatmak gibi gösterdiği agresif tepkileri, AKP’de gösteremedi Gökçek! Sizce bundan sonraki dönemde ne yapabilir?Şu ana kadar hiçbir şey yapmadı. Yapmayacağını da düşünüyorum. Kendi durumunu değişen güç odaklarına göre hayatının sonuna kadar konumlayacak. Buna mecbur, aleyhinde büyük bir kamuoyu tepkisi ve “kötü” bir geçmişi var./Archive/2021/3/31/154435467-ic3.jpg‘USULSÜZLÜK YAPACAKLAR İÇİN DE KÖTÜ BİR ROL MODEL!’- ANAP döneminden bu yana Melih Gökçek’in belediyecilik anlayışında göze çarpanlar... Agresif kadrolaşma azmi ve makam yordamı... Siyasette benimsediği demagog ve kavgacı dil...Bütçe takıntısı, tarikat bağları... Tökezleyene kadar partisiyle genellikle ise bireysel ilerleyişi... Değişmeyenleri... Merkez noktasında iyice yüze çıkıyor.Kitabımda tam da bu anlattığınız Gökçek karakterinin etrafında Türkiye’nin son 30 yılının siyasi tezahürünü inceliyorum.Bugünün siyaset anlayışında Gökçek, bir sebepten çok sonuç… Usulsüzlükleriyle, FETÖ bağlantısıyla ve bozuk üslubuyla tam bir eski kuşak siyasetçi profili.Kitapta da Gökçek’in yaptıklarıyla esasında yakın çağ siyasi tarihine dair bir incelemeye giriyoruz. Nasıl aday oldu, hangi araçları kullandı, yaptığı hileler nelerdi, nasıl yükseldi...- İşin daha da kötüsü Melih Gökçek’in bu yönde sıkı bir rol model de sunması..Melih Gökçek siyasetçiler için olduğu gibi ihale usulsüzlüklerine imza atacaklar için de kötü bir rol model! /Archive/2021/3/31/154507607-ic4.jpg‘HER AŞAMADA SİNİR BOZUCU!’- Parsel Parsel’de ortaya koyduğunuz bağlamlardan ikisini yöntemleri bağlamında ayrıca değerlendirmenizi rica edersem...Birincisi; Melih Gökçek’in, yönetim anlayışında “para”nın sarf edilme oranı/trafiği bağlamında çizdiği profil, yöntem?İkincisi ise kurduğu ve tıkır tıkır işlemiş düzenin tarikat dişlisini özellikle FETÖ zincirinde nasıl konumladığı?Birincisi, halkın parasını kendisi için umarsızca harcamış. Açıkçası hepimiz ülkece bu kadar yoksulluk çekiyorken bizim paramızı kendisi için bu kadar savurganca harcaması sinirlerime dokunuyor.Her ne kadar objektif açıdan araştırmalarımı yapsam da her aşamada sinirlerimin bozulmadığını söylesem yalan olur.Muradiye Vakfı ile başlayan yandaş toplama ve örgütleme işini belediye şirketleri ve ihaleler aracıyla yıllar içerisinde kendi etrafında örgütlemiş. Bu vakfa daha sonra da FETÖ’ye milyonlarca liralık rantlar sağlamış.30 yılda hesaplanamayan miktarlarda çok parayı böyle kendi adamlarına savurmuş. 30 yıl boyunca kim güçlüyse ona göre konum alarak kurduğu bu derebeylik düzenini görevden alınana kadar sürdürmüş./Archive/2021/3/31/154521514-ic5.jpg‘YURTLAR KONUSUNDA ÇOK KİŞİYE ULAŞTIM FAKAT...’- Gökçek döneminde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında çocuk olmak ne demekti?Meselâ Gökçek, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun başındayken, kurumun yurtlarından 29 çocuğun bir şebeke tarafından yurt dışına satıldığı ortaya çıktı.Bunu kitapta yazdım öyle ki o dönemde Gökçek olayı kabul etmişti. Çocukların verildiği ailelere ilişkin ellerinde Fransa’da bazı adreslerin bulunduğunu bile söylemişti.Bir süre sonra olay unutturuldu. Bu işten de ceza almadan kurtuluyor. Bu konuda çok kişiye ulaştım aslında. Anlattıkları inanılır gibi değildi. Bir soruşturma açılması durumunda, bu kişilerin anlatacakları olayları aydınlatacak. Ancak maalesef şu aşamada yazılmasını istemediler.Parsel Parsel / Murat Ağırel / Kırmızı Kedi Yayınevi / 271 s. / 2021. Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap EkiEvrimin en temel ilkesi; ayakta kalmak! Erdal Atabek'in yazısı...
Evrimin en temel ilkesi; ayakta kalmak! Erdal Atabek'in yazısı... İki değerli bilim insanı Osman Şadi Yenen ve Selim Badur’un editörlüğünde alanının uzmanları olan yazarların bilgileriyle oluşan bir başvuru kitabı: Pandemi ve Covid 19 (Ayrıntı Yayınları). Covid 19 virüsünün dünya çapında yayılan salgını gerçekten de çok yönlü incelenmesi gereken bir olgu. Bu kitapta yaşanan olayın felsefesi, biyolojisi, sosyolojisi,ekonomisi ve politik etkileri ayrı bölümler olarak yer alıyor. Elbette, bütün dünyayı etkisi altına alan bir salgın (pandemi) bu durumu geniş bir açıdan görmeden anlaşılamaz. Kitapta yer alan her yazar, alanında çalışmaları bulunan bilim insanları olarak konuları yetkinlikle okura ulaştırıyor. /Archive/2021/3/31/153922436-kapakic1.jpgYAŞAM MÜCADELESİNİN TEMELİ!İki değerli bilim insanının editörlüğünde alanının uzmanları olan yazarların bilgileriyle oluşan bir başvuru kitabı: Pandemi ve Covid 19.Covid 19 virüsünün dünya çapında yayılan salgını gerçekten de çok yönlü incelenmesi gereken bir olgu. Bu kitapta yaşanan olayın felsefesi, biyolojisi, sosyolojisi,ekonomisi ve politik etkileri ayrı bölümler olarak yer alıyor.Elbette, bütün dünyayı etkisi altına alan bir salgın (pandemi) bu durumu geniş bir açıdan görmeden anlaşılamaz. Kitapta yer alan her yazar, alanında çalışmaları bulunan bilim insanları olarak konuları yetkinlikle okura ulaştırıyor.Pandeminin birinci yılında böyle bir kitabın okura ulaşması çok önemli. Bu bakımdan editörlüğü üstlenmiş olan Osman Şadi Yenen ve Selim Badur’u kutluyorum. Her ikisi de emekli profesör olan editörler, alanlarının tanınmış öğretim üyeleri. Ayrıntı Yayınları da bu yapıtla büyük bir hizmeti yerine getiriyor.Kitap emekli profesör Ali Demirsoy’un ‘Yaşam Nedir?’ sorusunu açıklayan yazısıyla başlıyor:“Canlılığın bu süre içinde en büyük amacı öncelikle kalıtsal yapısını bir sonraki kuşağa en etkin biçimde iletmek olmuştur. Bunun için de olabildiğince çok yavru ya da yumurta üretmeyi başarının bir yolu olarak görmüştür. İkincisi bu amacı etkin bir şekilde gerçekleştirebilmesi için olabildiğince ayakta kalmaktır; bunun evrim dilinde çok kullanılan şekli ‘survival’dır. Ayakta kalmak için hem tür dışı hem tür içi canlılarla mücadele eder. Böylece evrimin en temel ilkesi belirlenmiş olur: ‘ ayakta kalan başarılıdır’.”Profesör A. Demirsoy’un belirttiği ‘ayakta kalma’ ya da ‘hayatta kalma’ ve ‘ üreyip çoğalma’ bütün canlıların yaşam mücadelesinin temelidir. İşte virüsler de doğanın canlı organizması olarak bu evrimsel amacı izlemektedirler.İYİMSER OLMA YARIŞI!İnsanlık tarihinde uygarlığın gidişini etkileyen çeşitli salgınlar yaşanmıştır. Kitapta bu salgınların tarihi yer almakta, bu büyük salgınların toplumları, insanları nasıl etkilediği açıklanmaktadır.Tarihin büyük veba salgını, çiçek hastalığı salgını, grip salgını, çeşitli hastalık yapıcı etkenlerin (ajan patojen) yol açtığı sosyal etkiler çeşitli yönleriyle incelenmektedir.Toplumların, insanların bu salgınların dehşeti karşısındaki tutumları, yorumları, günah gibi, ilahi ceza gibi kabulleri ele alınmakta, çeşitli düşüncelerin, duygu çalkantılarının sonuçları irdelenmektedir.Ülkemizde yöneticiler, Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı salgının her evresinde ‘başarıyla mücadele edildiğini’, ‘salgının kontrol alına alındığını’ açıklayarak topluma moral vermeye çalıştılar. Ancak bu iyimser olma yarışı toplumda ‘ her şeyin yoluna girdiği, tehlike olmadığı’ yolunda yanlış bir kanı oluşturdu. Bu da önlemlerin gevşemesi ile sonuçlandı ve bulaşma oranı yükseldi, hastalık sayıları arttı./Archive/2021/3/31/153938733-ic2.jpg‘BAKANLIK HALKI, HALK BİRBİRİNİ SUÇLADI!’Doç. Dr. Ümit Kartoğlu da yazısında şunları ifade ediyor: “Doğal olarak insanlar bir anlamda bu işin çözümlendiğine inandı. Her geçen gün eve kapatıldıkları gümlerin acısını çıkarırcasına Ayasofya’lara, asker uğurlamalarına, kına gecelerine, düğünlere, tatillere, taziyelere gittiler, evlerde misafir ağırladılar. Her geçen gün artan vaka sayılarından kimse kendini sorumlu tutmadı. Bakanlık halkı suçladı, halk birbirini.”Bu salgında yöneticilerin güvenilir bir yol izlemediği kanısı giderek artmıştır. Maske takılmasının zorunlu olması kararının gecikmesi yanında halka maske sağlanmasındaki yöntem değişiklikleri hastalıkla mücadelenin çok da başarılı olamadığı kanısı uyandırmış, bu da önlemlere uyulmasında gecikmelere yol açmıştır.COVID 19 NASIL BİR HASTALIK?Prof. Dr. Esin Şenol bu konuda araştırmalara dayalı ölçütler vererek konuyu irdelemiştir.Covid 19, bu ad verilen virüsün hastalardan ya da kendisi hasta olmayan taşıyıcılardan ağız-boğaz-burun yoluyla bulaştığını, bulaştıktan bir kaç gün sonra da hastalık belirtileriyle ortaya çıktığını belirtmektedir.Virüsü aldığı halde hastalık belirtisi görülmeyen ‘belirtisiz- asemptomatik’ olanlardan derece derece artan hastalık belirtilerine kadar değişen tablolar görülmektedir.Hastalığın virüsü aldıktan hastalık belirtilerinin görüldüğü ana kadar geçen sürenin ortalama 5 gün (4-6) olduğu anlaşılmaktadır.Hastalığın görülen belirtileri ‘ateş-öksürük-nefes darlığı’ üçlüsüdür. Kimi olgularda öksürük olmadan da nefes darlığı ortaya çıkmaktadır. İkinci sırada; kas ağrıları, eklem ağrıları, baş ağrısı gelmektedir. Baş ağrısı, baş dönmesi kimi vakalarda ilk belirtiler olabilmektedir.Koku almada azalma, tat almada azalma olguların bir bölümünde görülmektedir. Çeşitli organlara ait belirtiler, kalp- damar sistemi, karaciğer gibi organlarda işlev bozuklukları görülmektedir. Kan pıhtılaşmasında artma Covid 19 için tipik bir bulgudur, bu da çeşitli trombüslerin oluşmasına yol açmaktadır.Hastalığın çeşitli derecelerde seyretmesi olguların ‘hafif- orta- ağır- kritik’ olarak sınıflandırmasına yol açmıştır. Yaşlılarda, 65 yaşından büyük olanlarda ve çeşitli hastalıkları olanlarda daha ağır seyrettiği görülmektedir.Genel olarak solunum yoluyla akciğer alveollerine inen virüsün ‘kana verilen oksijenin alımını azalttığı’ bu nedenle tehlike yarattığı anlaşılmaktadır.Hastalık hafif olgularda iki, ciddi olgularda 3-6 haftada olmaktadır. Erken tedavi hastalık gidişini etkilemekte, iyileşme oranları artmaktadır.Ancak gene yineleyelim; korunma her şeyden önemlidir, ‘maske-sosyal mesafe-el ağız boğaz burun temizliği’ en önemli koruyucu önlemlerdir./Archive/2021/3/31/153958108-ic3.jpgİLAÇ MI, AŞI MI?İlaç konusunu hekimlere bırakarak aşı konusunu ele alalım. Bu konuyu irdeleyen Prof. Dr. Ener Çağrı Dinleyici, ilaçlar konusunda da aydınlatıcı bilgiler vermektedir.Aşı gibi bağışıklık sistemini ciddi oranda güçlendiren bir uygulamanın bu dönemde olduğu kadar tartışması belki hiç yapılmamıştır. Aşının gerekli olup olmadığı tartışılmıştır. Aşı karşıtları her zamankinden daha etkin çıkışlar yapmışlardır.Sşılar arasında da tartışmalar yapılmış, Çin aşısı mı, Pfizer-Bion Tech aşısı mı (Almanya menşeli), Astra Zelena aşısı mı(İngiltere) tartışmaları sürüp gitmiştir. (Bu arada, ben ve eşim iki doz Çin aşısı -Sinovac- yapılarak aşılandık. 17 gün sonra yapılan ‘antikor testinde yüksek rakamlara ulaşıldığı görülerek aşılanmanın etkin olduğu anlaşıldı).Aşılama çalışmaları hastalıkla mücadelede en etkin araçlardan birisidir. Aşıların insanlığın belası olan bir çok hastalığın önlenmesinde ve ortadan kalkmasında üstlendiği rol çok açıktır.Çocukluk çağının aşıları bir çok hastalığa karşı çocukların dirençli olmasını sağlayarak toplum sağlığına hizmet etmiştir. Buna karşın aşı karşıtlığı eski dönemlerden beri sürüp gitmiştir.Kitapta bu konu özel olarak ele alınmış, Dr. Işıl Arıcan ve Prof. Dr. Selim Badur tarafından yazılan bölümde çok değerli bilgiler verilmiştir.İngiltere’de Edward Jenner (1749- 1823)tarafından yapılan aşı çalışmalarına karşı çıkan din adamı Edmund Massey, ‘hastalıkların Tanrı tarafından ceza olarak gönderildiğini; bu nedenle de hastalıkları önlemeye çalışmanın Tanrıya karşı gelmekle eş anlamlı olduğunu’ öne sürmüş, aşılamanın ‘şeytanın işi’ olduğunu ileri sürmüştür.O yıllardan beri çeşitli gerekçelerle yürütülen aşı karşıtı kampanyalar, ebeveynlerin aşırı korumacı tutumlarından, insan hakları alanına kadar çeşitli etkenlerle günümüzde de sürdürülmektedir.Aşıların yan etkileri vardır, ancak bu yan etkiler aşıların yararlı sonuçlarını ortadan kaldıramaz. Bu konunun ele alınması ve bilimin rehberliği hiç bir zaman gözardı edilmemelidir.HALK SAĞLIĞI: SALGINLAR VE SOSYAL SINIFLARProf. Dr. Kayıhan Pala, hastalıkların, bu arada salgınların toplum içindeki sınıfsal etkilerini inceleyen yazısında tarih boyunca görülen sosyal etkileri anlatmıştır.Hastalıkların yoksullar arasında neden daha çok görüldüğünü, kötü yaşam koşullarının, yetersiz beslenme, kötü konutlar, sıkışık yaşam arasında hastalıkların nasıl daha çok zarar verdiğini açıklayan yazar, toplumların sınıfsal yapısına dikkat çekmiştir.Günümüzde de, salgın etkilerinden aşı sağlanmasına kadar toplumların içinde de, ülkelerin arasında eşitsizlikler büyük bir rol oynamaktadır.Kapitalist sistemin, ‘gücü olan alır, parası olan yapar’ kuralına uygun olarak varsıl kesimlerle varsıl ülkeler her bakımdan daha iyi donanıma sahip olmuşlardır.Hastalığın önlenmesinden yeterli tedaviye kadar, aşılama çalışmalarından izolasyon önlemlerine kadar her koşul ekonomik ve politik kuralların etkisindedir.YARARLI BİR BAŞVURU KİTABIBir yazıda kitabın tümünü değerlendirmek elbette olanaksızdır. Ancak, bu kitabın Covid 19 salgınını çeşitli yönleriyle incelemede çok yararlı işlevi olduğunu belirtmek istiyorum,Bu arada; ‘insanın bağışıklık sistemi’ konusuna özel bir bölüm ayrılmasının yararlı olacağı kanısındayım.Evrimin canlılara ‘hayatta kalma’ yolculuğundaki en önemli aracı olan ‘bağışıklık sistemi’ ayrı bir bölüm olarak yer almayı hak etmektedir.‘Stres yönetimi’de dolaylı olarak değil de ayrı bir bölüm olarak eklense yararlı olacaktır.Kitabın konularının ayrı bölümler olarak ele alınması da okunması açısından yararlı olmuştur.Editörlerini, yazarlarını kutlamak görevimizdir. Yayınevi de bu aşamada önemli bir hizmet yapmıştır.Konuya ilgi duyan herkesin dikkatine... Dr. Erdal AtabekGökçek döneminde başkentte her“parsele”bir yolsuzluk!
Gökçek döneminde başkentte her “parsele” bir yolsuzluk! Murat Ağırel, Parsel Parsel’de (Kırmızı Kedi Yayınevi); Melih Gökçek döneminde, “şaibeli ihaleler” yoluyla başkentte elde edilen ve “dost sofralarında paylaşılan” milyarlık rantı belgeleriyle su yüzüne çıkarıyor. Gökçek’in 24 yıl yönettiği Ankara’da, yapıp bozduğu projelerle devleti nasıl milyarlarca lira zarara uğrattığını yazarken, arkadaşlarını “ihale zengini” yapan Gökçek’in “ahireti” düşündüğünü (!) de ortaya koyuyor. /Archive/2021/3/31/154156326-kapakic.jpg Murat Ağırel’e göre, Melih Gökçek, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından istifaya zorlanmadan önce, dev projeleri belediye meclisinde görüşmeye açmadan, defalarca değiştirmiş, yapmış bozmuş, çürümeye terk etmiş, vazgeçmiş ve milyarları havaya savurmuş.Yeni kitabı Parsel Parsel’de; Ankapark dahil,3 dev projede 10 milyar TL’ya yakın yolsuzluk yapıldığını vurgulayan Ağırel; karmaşık yolsuzluk yöntemlerini de açımlıyor. Bunun nedeni, Gökçek hakkında yıllardır dile getirilen yolsuzluk iddialarının ancak bu yıl yargılama konusu oluşu.Ağırel’e göre uzun yıllar AKP kalkanıyla korunan Gökçek, yakınlarına öyle büyük ihaleler “ikram etmiş” ki, çevresinde zengin olmayan kalmamış. Başkentin doğal dokusunu alt üst ederken, hava kirliliğine, trafik keşmekeşine, su kaynaklarının gerilemesine de yol açmış.Atatürk’ün Türk halkına miras bıraktığı Atatürk Orman Çiftliği, “parsel parsel” talan edilirken; arta kalan araziye, Gökçek eliyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi kondurulmuş. Kesilen on binlerce ağaç, yok edilen koruluklar, araziyi beton yığınına döndüren bağlantı yolları da cabası.ODTÜ arazisinin Gökçek’in “gece baskınlarıyla” nasıl talana kurban gittiği de detaylarıyla anlatılıyor. Gökçek’in tutumundan Anıtkabir bile nasibini almış. Çevre binalar için “kat sınırı” imar planları değiştirilerek Anıtkabir “görünmez” kılınmak istenmiş.Gökçek’in Fethullah’a bağlılığı, Hizmet Hareketi’ne katkıları, AKP ile inişli çıkışlı çizgisi, Çakıcı’ya uzanan ilişkiler ağı, Muradiye Vakfı bağlantıları, hatta oğullarının karıştığı, yargıya intikal eden “kılıçlı-silahlı kavgalar” da kitapta.Kitaba göre Gökçek dostlarını, ihalelerle kollayıp zengin ederken, ailelerinin “ahiretini” de düşünüp, tarihi Hacı Bayram Camisi’nde mezar yeri tahsis etmiş. Görevi bırakmadan önce, Belediye Meclisi’nde “Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak tescilli türbelerin bir kısmının mezar yeri olarak düzenlenmesi ve bunun komisyonda kabul edilmesi” öngörülmüş.Böylece, Belediye Meclisi’nde görüşülmeden alınan kararla Hacı Bayram Veli Türbesi’nde; Muradiye Vakfı kurucularından Ahmet Kalfaoğlu ve eşi Müşerref Kalfaoğlu; ailesine 2013-2017 yılları arasında 256 milyon TL tutarında 56 ihale verilmiş eski Refah Partisi milletvekili Hüsamettin Korkutata, eşi Zehra Korkutata, kızı Sinem Şenbaş, damadı Ali Sedat Şenbaş, Serhat Can Korkutata, Fuat Korkutata’nın da aralarında yer aldığı 34 kişiye mezar yeri tahsis edilmiş.Oğullarının perde arkasından yönettiği televizyon, radyo şirketlerinin, ağır borçlara sokulan, liglerde kümeden bir düşüp, bir çıkan futbol kulüplerinin karmaşık olayları, hatta Gökçek ismini alan bir yabancı futbolcunun yaşamı da kayda geçirilmiş.Parsel Parsel; yeni Başkan Mansur Yavaş’ın “adrese teslim ihaleler yoluyla Ankara Belediyesi’nin kaybettiği milyarları geri alma, hesap sorma” çabasına ışık tutuyor. Bu yargılamalar sırasında, Gökçek ile şirket sahiplerinin karmaşık ilişkiler ağı ve Cayman Adaları’na kadar uzanan paravan şirketlerin izinin bulunup bulunamayacağı ise merak konusu.Kitabı nedeniyle Murat Ağırel’i her fırsatta topa tutan Gökçek ve oğulları, şu ana değin yargı yoluna gitmedi. Ağırel bu durumu, Cumhuriyet’e, “Aksine ben suç duyurusunda bulundum, ama bir gelişme olmadı” diye özetliyor. Nursun ErelVerne ile devriâlem!
Verne ile devriâlem! Bilimkurgunun öncü yazarlarından Jules Verne, kült gezi macerası klasiği Seksen Günde Devriâlem’de okurları yüz elli yıla yakındır Süveyş Kanalı, Bombay, Kalküta, Hong Kong, Yokohama, San Francisco, New York gibi merkezlerinde keyifle dolaştırıyor. Bıkılacak gibi değil! /Archive/2021/3/31/153719874-ic2.jpgBilimkurgunun öncü yazarlarından Jules Verne, 19. yüzyıldaki endüstri devriminin sonucunda değişen dünyanın gidişatını hayal edip yazıyordu.Henüz yabancı diyarların fazla tanınmadığı, keyif için dolaşmanın yaygınlaşmadığı bir dönemde, Verne gibi bir yazarın dehası, aynı zamanda turizmin sosyolojisini ortaya koymasıydı.Buhar çağında hizmete giren kıtalar aşan trenler ve okyanuslar aşan transatlantikler yazarın kullandığı ulaşım araçlarından bazılarıydı./Archive/2021/3/31/153701874-kapak-.jpgVerne, prensiplerinden ödün vermeyen ve çok büyük bir iddiayı gerçekleştirmeye kalkışan İngiliz centilmeni Phileas Fogg, heyecanı ve merakı sayesinde maceradan uzak duramayan Fransız hizmetkârı Passepartout, doğu kültürünün zarafetini simgeleyen Prenses Auda ve o dönemde dünyaya yayılmış Britanya İmparatorluğu'nun yetersizliğinin örneği Dedektif Fix karakterleriyle, gitgide küreselleşen ve modernleşen dünyanın nasıl olacağını göstermeye çalışıyordu.Verne, bu kült gezi macerası klasiğinde okurları yüz elli yıla yakındır Süveyş Kanalı, Bombay, Kalküta, Hong Kong, Yokohama, San Francisco, New York gibi merkezlerinde keyifle dolaştırıyor.Seksen Günde Devriâlem / Jules Verne / Çeviren: Aylin Yengin / Kırmızı Kedi Yayınevi / 296 s. Cumhuriyet Kitap EkiYaşamıve eserleriyle Raffaello...
Yaşamı ve eserleriyle Raffaello... “Raffaello - 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri”, Yüksek Rönesans'ın en etkili sanatçılarından İtalyan ressam, mimar ve tasarımcı Raffaello’nun yaşamı, kariyerinin Umbria, Floransa ve Roma aşamaları ve dönemin tarihsel bağlamına ilişkin güvenilir bir araştırma. Şefkat dolu Meryem Ana ve Çocuk İsa tasvirlerine, İncil hikâyelerine dayanan portrelerine ve diğer eserlerine detaylı bir bakış. Uzman görüşleri, üslup ve yöntemlerine dair analizlerin eşlik ettiği resim ve çizimlerle zengin bir galeri. Raffaello'nun en önemli eserlerinin yanı sıra onu etkileyen ve ondan etkilenen sanatçıların çalışmalarının muhteşem röprodüksiyonları. /Archive/2021/3/31/153429828-2-.jpg“Raffaello - 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri”, Yüksek Rönesans'ın en etkili sanatçılarından İtalyan ressam, mimar ve tasarımcı Raffaello’nun yaşamı, kariyerinin Umbria, Floransa ve Roma aşamaları ve dönemin tarihsel bağlamına ilişkin güvenilir bir araştırma.Şefkat dolu Meryem Ana ve Çocuk İsa tasvirlerine, İncil hikâyelerine dayanan portrelerine ve diğer eserlerine detaylı bir bakış. Uzman görüşleri, üslup ve yöntemlerine dair analizlerin eşlik ettiği resim ve çizimlerle zengin bir galeri.Raffaello'nun en önemli eserlerinin yanı sıra onu etkileyen ve ondan etkilenen sanatçıların çalışmalarının muhteşem röprodüksiyonlarının yer aldığı inceleme; uzman görüşleri, üslup ve yöntemlerine dair analizlerin eşlik ettiği resim ve çizimlerle zengin bir galeri sunuyor./Archive/2021/3/31/153505625-4-.jpgUrbino’da 1483 yılında doğan Raffaello çizim ve resim yapmayı babasından öğrenmiş, 11 yaşında Perugino’nun yanına çırak olarak girmiştir. Sıra dışı yeteneği çok geçmeden fark edilmiştir.Rönesans’ın doğum yeri olarak kabul edilenFloransa’ya yerleştikten sonra karşılaştığı Michelangelo ve Leonardo’ya hayran kalmış, onların dinamik ve çağrışımlarla yüklü resimlerinden etkilenmiş ve nihayetinde bu isimlere duyduğu takdir duygusunu eserlerine yansıtmıştır.Çok geçmeden kendi üslubunu yaratarak varlıklı Floransalıların büyük beğenisini kazanan huzurlu, şefkatli ve sevecen Meryem Ana tasvirlerini yapmıştır. Daha sonra Papa II. Julius’tan Vatikan’daki odaların süslenmesi siparişi almıştır. Burada yaptığı yenilikçi freskler daha da büyük bir beğeniyle karşılanmıştır.Raffaello - 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri / Ssuie Hodge / Çev.: Selin Dingiloğlu / Türkiye İş Bankası Kültür Yay. / 260 s. Cumhuriyet Kitap EkiAdorno’dan niteliksel ideoloji incelemeleri!
Adorno’dan niteliksel ideoloji incelemeleri! Faşizme eğilimli birey kimdir, nasıl düşünür, bu eğilimine eşlik eden özellikleri nelerdir? Faşizan propagandanın kimi insanlarda daha kolay karşılık bulmasının nedeni yalnızca sosyolojik koşullarla açıklanabilir mi? Theodor W. Adorno, Otoritaryen Kişilik Üzerine - Niteliksel İdeoloji İncelemeleri’nde; “potansiyel faşist”e, ırkçı ve faşizan eğilimleri olduğunu açıkça beyan etmediği ya da reddettiği ve bu doğrultuda bir örgütlenme içerisinde yer almadığı halde antidemokratik propagandaya açık kişiye odaklanır. Antisemitizm örneği üzerinden ırkçılığın ve muhafazakârlığın toplumsal kökenlerinin derinlemesine irdeler. /Archive/2021/3/31/153113174-ic1-.jpgTheodor W. Adorno; Horkheimer yönetimindeki Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nün faşizmin yeniden yükselişini önlemek yolunda, II. Dünya Savaşı sonrası Amerikası’nda yürüttüğü sosyolojik araştırmalarda; “potansiyel faşist”e, ırkçı ve faşizan eğilimleri olduğunu açıkça beyan etmediği ya da reddettiği ve bu doğrultuda bir örgütlenme içerisinde yer almadığı halde antidemokratik propagandaya açık kişiye odaklanır.Otoritaryen Kişilik Üzerine’de düşünür, totaliter rejimlerin makbul yurttaşını yaratan koşulları yürütülen bu çok yönlü araştırma sonucunda çözümlüyor.Faşizme eğilimli birey kimdir, nasıl düşünür, bu eğilimine eşlik eden özellikleri nelerdir? Faşizan propagandanın kimi insanlarda çok daha kolay karşılık bulmasının nedeni yalnızca sosyolojik koşullarla açıklanabilir mi? Kişiliğin ideolojik şekillenmelere etkisi nedir?Adorno, antisemitizm örneği üzerinden ırkçılığın ve muhafazakârlığın toplumsal kökenlerinin derinlemesine irdelediği yapıtında, “otoritaryen insan tipi dediğimiz ‘antropolojik’ türün” ortaya çıkma gerekçelerini gözler önüne seriyor.Hiç kimsenin ırkçılığını, ayrımcılığını, bir başka ulus ya da gruba yönelik düşmanlığını kabul etmediği ancak gündelik reflekslerine dahi yansıyan eğilimlerinin küçük bir dokunuşla açığa vurduğu günümüz toplumunun da yaldızını kazıyan ve siyasal tercihlerinin nedenlerine ışık tutan bir çalışma...Otoritaryen Kişilik Üzerine - Niteliksel İdeoloji İncelemeleri / Theodor W. Adorno / Çeviren: Doğan Şahiner / Sel Yayıncılık / 283 s. Cumhuriyet Kitap Eki1 NisanŞaka Günü: Kuvvetli mizah anlayışı, ruh sağlığınıolumlu etkiliyor
1 Nisan Şaka Günü: Kuvvetli mizah anlayışı, ruh sağlığını olumlu etkiliyor Yerinde ve dozunda yapılmış barışçıl bir mizahın hemen herkesin hoşuna gittiğini belirten uzmanlar, araştırmaların mizah anlayışı kuvvetli olan bireylerin stresle daha iyi başa çıktıklarını, başkalarıyla daha iyi anlaştıklarını ve daha iyi zihinsel ve hatta fiziksel sağlığa sahip olduklarını gösterdiğine dikkat çekiyor. Uzmanlar, “Mizah, kişinin kendi olumsuz duygularını düzenlediği gibi, çevresi üzerinde de olumlu tesir gösterir. Çevresini neşelendirebilmek, onları psikolojik olarak iyi hissettirebilmek, mizahı kullanan kişiye psikolojik sağlamlık verir” diyor. 1 Nisan Dünya Mizah ve Şaka Günü, her yılın 1 Nisan günü kutlanıyor. Genelde şaka gününde insanların birbirine şaka yapması gelenek haline gelmiştir. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, 1 Nisan Mizah Günü’ne ilişkin yaptığı açıklamada mizah ile psikoloji ilişkisini değerlendirdi.KOMİK YÖNLERE ODAKLANMAK, HAYATLA BARIŞIK OLMAYI SAĞLIYORMizah ve şakanın yaşamdaki yerine ve önemine işaret eden Sayar, "İçinde bulunduğu zor durumun ve hayatın komik yönlerine odaklanabilmek, kendisi ile ve hayatla barışık olmayı sağlar. Olumlu mizah yapabilme becerisi, kişinin kendisi için ve çevresi için önemli bir katkıdır. Evrensel olarak komik kabul edilebilecek şeyler hakkında şakalar, ilişkileri kolaylaştırmak için birebirdir. Kendinize ve hayatın saçmalıklarına gülebilmek, stres veya zorluklarla başa çıkabilmek için etkili bir araçtır. Ancak çevresine ya da kişinin kendisine karşı saldırgan olan mizah ise yıkıcıdır, ilişkileri – özgüveni yıpratır" dedi.KUVVETLİ MİZAH ANLAYIŞI STRESLE BAŞA ÇIKMADA ETKİLİ"Freud, mizahı, kaygıyı zevke dönüştürebilen savunma mekanizmalarının en yükseği olduğunu vurgulamıştır" diyen Sayar, "Yerinde ve dozunda yapılmış barışçıl bir mizah hemen herkesin hoşuna gider. Araştırmalar mizah anlayışı kuvvetli olan bireylerin stresle daha iyi başa çıktıklarını, başkalarıyla daha iyi anlaştıklarını ve daha iyi zihinsel ve hatta fiziksel sağlığa sahip olduklarını göstermektedir. Araştırmalarda mizah duygusu yüksek kişilerin bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu, daha az ağrı deneyimledikleri, hastalıkları daha az belirti ile atlattıkları gösterilmiştir. Mizah, kişinin kendi olumsuz duygularını düzenlediği gibi, çevresi üzerinde de olumlu tesir gösterir. Çevresini neşelendirebilmek, onları psikolojik olarak iyi hissettirebilmek, mizahı kullanan kişiye psikolojik sağlamlık verir” diye konuştu.YIKICI MİZAH ZARAR VERİRSayar, “Mizahı küçük düşürücü ve düşmanca olmayan bir şekilde kullanan bireyler, kişilerarası çatışmaları ve gerilimleri başarılı bir şekilde azaltabilir ve başkalarındaki olumlu duyguları artırabilirler. Ancak kendisi ve çevresi ile barışık mizah yerine yıkıcı, alaycı bir mizah kullanılması da ilişkilerde bir o kadar yıkıcı olabilir” ifadelerini kullandı.MİZAH DUYGUSU GÜÇLÜ SOSYAL BAĞLARLA İLİŞKİLİDİRAyrıca mizah duygusunun daha güçlü sosyal bağlar, daha fazla sosyal destek alabilme, daha fazla özgüven ve daha yüksek başa çıkma becerisi ile ilişkili olduğunu kaydeden Sayar, “Mizahı daha fazla kullanan bireylerin olumlu düşünebilir, umutlu ve iyimser kişilik özellikleri yüksek bulunur. Bu olumlu kişilik özelliklerine sahip kişiler, mizah kullandıkça da kişilik özellikleri daha da pekişir. Mizah becerisi aynı zamanda dışadönüklük ile ilişkilidir. Çevresindeki bireylerle mizah köprüsü ile ilişki kurabilen kişi, zor zamanlarında daha kolay destek bulabilir. Dozunda ve barışçıl mizahın, duyguları dışavurmanın, kızgınlığı – kırgınlığı, beklentileri, hayalleri, duyguları çevreye iletebilmenin sağlıklı bir yolu olduğunu kaydeden Sayar, "Evlilikte ilişki kalitesi, eşin olumlu algılanan mizah kalitesi ile ilişkili bulunmuştur. Yani mizahi öğelerde, karşı tarafın bunu nasıl algıladığı çok önemlidir. Okul çağında mizahi becerisi yüksek çocukların okulda daha az zorbalığa maruz kaldıkları; ergenlikte ise sosyal ortamlara daha kolay uyum sağladıkları gösterilmiştir. Ancak saldırgan bir mizah stratejisinin de alay olarak kabul edildiği ve öğrencilerin yaşamları üzerinde ciddi sonuçlar doğurabildiği bilinmektedir” dedi.KAHKAHA TERAPİLERİNİN ETKİSİ ARAŞTIRILIYORMizahın kaygıyı yatıştıran bir etkisi bulunduğunu kaydeden Sayar, şunları söyledi:“Gülen bir kişide stres hormonları azalır. Bu nedenle çeşitli psikiyatrik hastalıkların tedavisinde ‘kahkaha terapileri’ nin etkisi araştırılmaktadır. Örneğin şizofreni hastaları ile yapılan bir çalışmada, hastanede yatmakta olan hastalar iki gruba ayrılmışlar. Her iki gruba da üç ay içinde 70 film izletilmiş. Bir grup komedi filmleri izlerken diğer grup farklı türlerden filmler izlemiş. Başlangıçta iki grup arasında bir fark yokken, üç aylık süre sonunda komedi filmlerini izleyen hastalar, personel tarafından daha düşük sözlü düşmanlık, kaygı / depresyon ve gerginliğe sahip olarak derecelendirilmiş. Farklı türden film izleyen hastalar ise diğer gruptaki hastalara kıyasla hastane personelinden daha çok destek aldıklarını algılamışlar.”Gülme ve mizah duygusunun, günümüzde psikolojik iyi oluş ile ilişkili kabul edildiğini kaydeden Prof. Dr. Gökben Hızlı Sayar, “Mizah hızlı olumlu duygusal değişiklikler yaratır ve kişinin olumsuza odaklanmasını engeller. Barışçıl mizah baş etme becerilerini kuvvetlendirir, sosyal bağlar kurmayı kolaylaştırır, duygu ve düşünceleri ifade etmeyi kolaylaştırır, zor olanı kabullenme konusunda yol gösterir.” diye konuştu. cumhuriyet.com.trSüngerBob'un iki bölümüyayından kaldırıldı
SüngerBob'un iki bölümü yayından kaldırıldı SüngerBob KarePantolon'un (SpongeBob SquarePants) yayımlandığı kanal Nickelodeon, çizgi filmin iki bölümünün uygunsuz olması sebebiyle kaldırıldığını açıkladı. Paramount ve Amazon da söz konusu iki bölümü yayın platformlarından kaldırdı.Bahsi geçen iki bölümden birinin adı "Karantinadaki Yengeç". 12. sezona ait bölümde bir sağlık müfettişi SüngerBob'un da çalıştığı Yengeç Restoran'a geliyor. Müfettiş restoranda "deniz tarağı gribi" tespit ederken, müşteriler karantinaya alınıyor.Bunun ardından virüse yakalandığı düşünülen kişi dışlanıyor ve bir dondurucuya atılıyor.Independent Türkçe'nin aktardığına göre Nickelodeon'un sözcüsü David Bittler, bu bölümün pandemiyle ortaya çıkan hassasiyetler sebebiyle yayımlanmamasına karar verildiğini açıkladı.Bittler, "Orta Yaş Krizi" adlı diğer bölümün halihazırda 2018'den beri kanalda yayımlanmadığını kaydetti. Zira bu bölümdeki bazı ögelerin çocuklara uygun olmadığının belirlendiğini bildirdi. "Orta Yaş Krizi"nde SüngerBob, Patrick ve Mr. Krabs, bir kadının evine girip iç çamaşırlarını çalıyor.ABD'de daha önce de bazı yapımların geçmiş tarihli bölümlerien müdahaleler yapılmıştı. Örneğin NBCUniversal, Amerikan güreşinin eski bölümlerindeki ırkçı kısımların kaldırıldığını açıklamıştı.2 Mart'ta yapılan açıklamadaysa ABD'li çocuk kitapları yazarı Dr. Seuss'un 6 kitabının ırkçı görseller sebebiyle artık yayımlanmayacağı duyurulmuştu. Dr. Seuss'un kitaplarının haklarına sahip Dr. Seuss Enterprises yaptığı duyuruda "Bu kitaplar bireyleri incitici ve yanlış şekillerde tasvir ediyor" ifadesini kullanmıştı. cumhuriyet.com.trDünyanın en soğuk bulut kümesi Pasifik Okyanusuüzerinde tespit edildi
Dünyanın en soğuk bulut kümesi Pasifik Okyanusu üzerinde tespit edildi Dünyanın en soğuk bulut kümesi Pasifik Okyanusu üzerinde sıfırın altında 111,2 derece olarak saptandı. Sonuçları "Geophysical Research Letters" dergisinde yayımlanan ve İngiltere Ulusal Yer Gözlem Merkezince yürütülen çalışmada, dünyanın en soğuk bulut kümesi Pasifik Okyanusu üzerinde tespit edildi. Bulutun ısı durumu, 28 Aralık 2018’de ABD’ye ait çevre gözlem uydusu NOAA-20'nin kızıl ötesi ısı sensörleri aracılığıyla sıfırın altında 111,2 derece olarak ölçüldü. Normal şartlarda şiddetli fırtınaların ve tropik hortumların 18 kilometre yüksekliğe kadar ulaştığı ve bulut kümesini yukarı doğru ittiği belirtilen çalışmada, dile getirilen en soğuk bulutun normal fırtına bulutlarından bile yaklaşık 30 derece daha soğuk olduğu kaydedildi. SOĞUK BULUT KÜMELERİYLE BİRLİKTE SOĞUK HAVALAR DAHA YAYGIN HALE GELDİ İngiltere Ulusal Yer Gözlem Merkezinden çalışmayı yürüten ekibin lideri Simon Proud, son 3 yılda bulutlarda aşırı soğuk hava kayıtlarının aynı sayıda olduğuna dikkati çekerek, soğuk bulut kümeleriyle birlikte soğuk havaların gittikçe daha yaygın hale gelmeye başladığını ifade etti. Proud, son yıllarda artan bu yaygınlığın iklim değişikliği ya da hava şartlarından kaynaklı aşırı gök gürültülü fırtınaların oluşturduğu "mükemmel fırtınadan" kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmeye çalıştıklarını söyledi. AAÇin, ABD ile Mars’a gönderilen keşif aracıTienvın-1'in uçuşgüvenliği için görüşmeler yaptığınıdoğruladı
Çin, ABD ile Mars’a gönderilen keşif aracı Tienvın-1'in uçuş güvenliği için görüşmeler yaptığını doğruladı Çin, Mars'a gönderilen Tienvın-1 uzay aracının uçuş güvenliği için ABD Havacılık ve Uzay Ajansı (NASA) ile görüşmeler yaptığını bildirdi. Çin Ulusal Uzay İdaresinden (CNSA) yapılan açıklamada, ocak ve şubatta NASA ile uzay araçlarının uçuş güvenliği üzerine fikir alışverişi yapıldığı doğrulandı. NASA Yöneticisi Steve Jurczyk, 23 Mart’ta çevrim içi ortamda yaptığı toplantıda, Çin uzay araçlarına ilişkin görüşmeler yapıldığını ve en son Çinli yetkililer ile Tienvın-1'in çarpışma riskini analiz edebilmeleri için yörünge verilerinin paylaşıldığını söylemişti. Jurczyk, ABD yasalarınca, NASA ile Çin arasındaki neredeyse tüm temasların teknoloji hırsızlığı gibi güvenlik endişeleri gerekçesiyle yasaklandığını ancak bazı istisnai durumların olabileceğini belirtmişti. Dünya'dan 23 Temmuz 2020’de ayrılan Tienvın-1, Mars yörüngesine girene kadar 202 günlük uçuş gerçekleştirmiş, bu sürede 4 kez yörünge düzeltmesi yapan araç 475 milyon kilometre mesafe kat etmişti. ABD’nin keşif aracı Perseverance da 30 Haziran 2020'de ABD'nin Florida'daki Cape Canaveral Uzay İstasyonu'ndan fırlatıldıktan sonra yaklaşık 7 aylık ve 470 milyon kilometrelik yolculuğun ardından 20 Şubat'ta Mars yüzeyine inmeyi başarmıştı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından geliştirilen ve "Hope (Umut)" adı verilen uydu, Temmuz 2020'de Japonya'dan fırlatılmış ve 9 Şubat’ta Mars yörüngesine yerleşmişti. AA"Bebeği sırtüstüyatırmak, ani bebekölümüsendromu riskini azaltıyor"
"Bebeği sırtüstü yatırmak, ani bebek ölümü sendromu riskini azaltıyor" Bebeklerin sırtüstü yatmasının ani ölüm riskini azalttığına dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Gökmen Alpaslan Taşkın, “Bebekler gece olsun, gündüz olsun, yatağına her zaman sırtüstü yatırılmalı. Saygın Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları derneklerinin ortak görüşüne göre sırtüstü yatmak ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) riskini azaltan en güvenli pozisyondur” dedi. Bebeklerin yatış pozisyonunun önemine dikkat çeken Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Gökmen Alpaslan Taşkın, bebeklerin sanılanın aksine sırtüstü yatmasının ani ölüm riskini azalttığını belirtti. Saygın Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları derneklerinin ortak görüşüne göre de sırtüstü yatmanın ani bebek ölümü sendromu (ABÖS) riskini azaltan en güvenli pozisyon olduğunu kaydeden Uzman Dr. Taşkın, “Bebekler gece olsun, gündüz olsun, yatağına her zaman sırtüstü yatırılmalı. Beşik ölümü de denilen ABÖS, bir yaşından küçük bebeklerin ani ve nedeni bilinmeyen ölümü için kullanılan bir terimdir” diye konuştu. YAN YA DA YÜZÜKOYUN YATIRMAK RİSKİ YÜKSELTİYOR Uzman Dr. Taşkın, “Araştırmalar yüzükoyun yatırılan bebeklerde ABÖS riskinin sırtüstü yatırılanlara nazaran çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Yan yatırılan bebeklerde de bu risk yüksek çünkü kolayca yüzükoyun pozisyona geçmeleri mümkün. Örneğin, Amerikan Pediatri Akademisi 1992 yılında bebeklerin sırt üstü yatırılmasını tavsiye ettiğinden beri ABD'deki ABÖS vakalarında belirgin bir düşüş oldu. Bu sırtüstü yatma kuralının tek istisnası yüzükoyun yatmalarını gerektiren sağlık sorunları olan bebekler. Eğer bebeğiniz bir doğum kusuruyla doğmuşsa, beslendikten sonra sık sık kusuyorsa ya da solunum, akciğer ve kalp sorunu varsa, onun için ideal uyuma pozisyonunun ne olabileceği takip eden doktorunuz ile karar verilmelidir” dedi. /Archive%5C2021%5C3%5C31%5C205511660-bebegi-sirtustu-yatirmak-ani-bebek-olumu-sendromu-riskini-azaltiyor_3.jpg ''BAKAN HERKESİN BİLMESİ ÖNEMLİ'' Uzman Dr. Gökmen Alpaslan Taşkın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebeğinize sizin dışınızda bakan herkesin uyurken onu sırtüstü yatırması gerektiğini bilmesi de çok önemlidir. Buna büyükanne ve büyükbabalar, doktorlar, bebek bakıcıları, arkadaşlar ve diğer herkes dahildir. Bazı bebekler başlangıçta sırtüstü yatırılmaktan pek de hoşnut olmazlar ama kısa zamanda alışırlar. Çoğu anne-baba da bebek sırt üstü uyurken kusarsa boğulacağından endişe eder ama yapılan çalışmalarda boğulma ve benzeri vakalarda herhangi bir artış saptamamıştır.” BAŞ ARKASINDA OLUŞAN DÜZLÜK OTURMAYI ÖĞRENDİKTEN SONRA GEÇER Sırtüstü yatırılan bebeklerin başının arkasında düzlük oluşabildiğini ancak bu sorunun geçici olduğunu dile getiren Uzman Dr. Taşkın, “Sırtüstü yatan bebeklerin bazılarının başının arkasında düzlük oluşabilir. Bu durum çoğunlukla bebek oturmayı öğrendikten sonra da geçer. Bebeğinizin beşikte yattığı yönü değiştirerek, birkaç gece başı beşiğin bir ucuna, sonra da öbür ucuna gelecek şekilde yatırırsanız, bebeğin başının biçiminin bozulmamasını sağlayabilirsiniz. Böylece bebek her zaman başı aynı yere gelecek şekilde yatmamış olur. Bazen düz kafa yastıkları da kullanmak faydalı olabilir” diyerek sözlerini sonlandırdı. DHA