News - Haberler
ABD Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı'naçağrıldı
ABD Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı ABD'nin Ankara Büyükelçisi David M. Satterfield Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Büyükelçi'ye, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Gara'da şehit düşen 13 Türk vatandaşına ilişkin yayınladığı 'şartlı kınamaya' yönelik en kuvvetli tepkinin iletildiği bildirildi. Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, "ABD Büyükelçisi Satterfield bugün Bakanlığımıza çağrılarak ABD açıklamasına ilişkin tepkimiz en kuvvetli şekilde dile getirilmiştir" denildi.ABD Dışişleri Bakanlığı, Gara katliamıyla ilgili yayınladığı mesajda "Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK'nın elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz" denilmişti. cumhuriyet.com.trSepinİnceer: Yüzleşmezsek delireceğiz
Sepin İnceer: Yüzleşmezsek delireceğiz Eşi Okan İnceer'i Kaçkarlar'da 2018 yılında kaybeden Sepin İnceer'in "Ağıtların Tanrısı" adlı otobiyografik anlatı kitabı Doğan Novus'tan çıktı. İnceer, kitabında hem eşinin ölüme gidişini, hem büyük acısını, yasını anlatıyor hem de bu topraklarda bir hiç uğruna öldürülen çocuklara ağıt yakıyor, her bölümün sonunda çocukların acısıyla da yüzleşiyor, hepimize yüzleşme çağrısı yapıyor. /Archive/2021/2/15/171931059-405f82fc-e612-4422-9cbb-28961ca23e3637916327.jpg“Nasıl sabah oldu bilmiyorum. Olan bir sabah mıydı? Okan’ı toprağa bırakacağım günün sabahı var mıydı? Okan, ölü, yatakta yatıyordu. Perşembe gecesi beraber yattığımız yatakta. Sağdık ikimiz de, daha perşembe gecesi sağdık. N’oldu da pazartesi gecesi ölü ölü yattık o yatağa? Ölü olmak yetmedi, bir de salı denen o lanet günde, ölülerin bir tanesini toprağa mı koyacaktık?…” Bu satırlar Sepin İnceer’in… Kaybettiği eşi Okan İnceer’in ardından yaşadıklarını kaleme aldığı otobiyografik anlatı kitabı “Ağıtların Tanrısı”ndan minik bir bölüm. Kitabın her satırı darmadağın ediyor, ‘bu nasıl bir aşk?’ diye hayranlık duyuyorsunuz ve böyle bir sona kahroluyorsunuz… İnceer’in içine yas acısı eşi hayattayken düşmüş. Yazmaya başlar başlamaz kaleminden ölümler, cenazeler, mezarlıklar dökülüvermeye başlamış, bir defasında yüksekten düştüğü için kafatası çatlayarak ölen bir kadını yazmış mesela… Ölümün usul usul kıyılarına sokulduğunu fark edemediğini düşünüyor. “Anlasayadım asla göndermezdim Okan’ı” diyor. Sansürsüz, samimi bir dille ilerliyor İnceer, sanki her şey daha birkaç gün önce olmuş, o ağlaya ağlaya anlatıyor, siz de nefesinizi tutmuş dinliyor gibisiniz okumaktan ziyade. İzledikleri filmler, gittikleri konserler, seyahatler, en sevdikleri şarkılar da var kitapta. Geri dönüp tek tek bütün şarkıları dinlemek için kitabın yapraklarını kıvırdım ben…Okan İnceer, 27 Mayıs 2018’de, Kaçkarlar yürüyüşünde, ilk defa yaptığı ipli iniş sırasında, ipi tutan düzenek yerinden çıktığı için metrelerce düştü ve yaşamını yitirdi. Dağcı değildi, bu işin eğitimini almamıştı. Grupta iki lise arkadaşı da vardı. Onlar yüzünden dağ yürüyüşlerine merak sarmıştı. Yürüyüşü düzenleyen rehber, uçağa yetişmek için acele etti, rahat dönüş yolu yerine, zoru yani dağcılığa dair teknik bilgi gerektiren rotayı seçti. İnceer iple inerken ipi bağladıkları düzeneğin başında beklemedi, önlem almadı. Tüm bu nedenlerle yargılanıyor… Sepin İnceer, kitabında hem eşinin ölüme gidişini, hem büyük acısını, hem de “Ben Okan’ın gözlerine Allah’ı gördüm” dediği büyük aşkını anlatıyor. Eşini kaybettikten sonra Alpler’den Kaçkarlar’a Toroslar’a dağlarda aradığı şifayı, sorularına yanıt bulabilmek için Avrupa’ya, Amerika’ya yaptığı yolculukları anlatıyor. Farklı kültürlerin ölümü ve yası nasıl yaşadıklarına bakıyor, şamanlarla konuşuyor, en sonunda ölümün aslında hep yanı başımızda olduğuna ikna oluyor. İkna olmadığı tek bir şey var: Çocukların bir hiç uğruna öldürülmelerine isyan ediyor her satırında. Ceylan Önkol’a, Berkin Elvan’a, Eren Bülbül’e, Erdal Eren’e, Aylan Kurdi’ye, bu topraklarda öldürülen152 çocuğa ağıt yakıyor. Çağrı yapıyor, “Gelin bütün acılarla yüzleşelim, bir hiç uğruna öldürülen bütün çocukların yasını tutalım” diyor. İnceer’le kitabını konuştuk./Archive/2021/2/15/173034021-ekran-alintisi.jpgVAHŞİ BİR DİLLE YAZDIMKitabı okuduktan sonra kendime gelemedim. Ne diyor okuyanlar?Herkes haliyle kendine dokunan yerden, kitabın neresi kendine konuşmuşsa oradan alıyor, farklı ama çok güzel tepkiler var. Kişisel hikâyesi sebebiyle kendisini benim hikâyemle özdeşleştirenler var. Onlar genelde sevdiği biri ölmüş insanlar oluyor. Bir de ülkeyle ilgili konularla gelenler var. Tepkiler çok iyi, ben açıkçası biraz şaşkınım, çok sahiplenildi. Hiç sansürlemeden yazdım, ana akıma uygun olsun, çok okunsun, herkes sevsin gibi bir düşüncem olmadı, öyle bir insan olmayı beceremediğim için de, nasılsa onu yazdım. Vahşi bir dille yazdım, küfür de var içinde, devlet kurumlarına, Türkiye erkekliğine, sisteme, düzene ağır eleştiriler de var, bu nedenle geniş çerçevede sahiplenileceğini düşünmüyordum…Yaşadığınız şeylerin hepsi olağanüstü… Ne hissediyorsunuz şimdi, iyi geldi mi yazmak?Değişik bir his. Çok anlam yüklediğim bir yazma süreciydi ister istemez, otobiyografik bir anlatı olduğundan. Kendi gerçeğimi yazdım. Bu kadar büyük bir anlamdan, anlamsızlık sarkacının çok yoğun geleceğini biliyordum. Bekledim önce… Nerede kaldı derken, geldi (gülüyor.) Anlam ve anlamsızlık arasında salınıyor gibi hissediyorum. Anlamlı gelen ne onun da adını koyamıyorum ama benim için çok anlam yüklüydü. Şimdi yer yer bu büyük anlamın arkasından çok büyük bir anlamsızlık hali geldi, geliyor. Bu anlamsızlık hissi yoran da bir şey de yapacak bir şey yok.GÖZLERİNDE ALLAH'I GÖRDÜMOkan ve Sepin’in aşkına hayranlık duyuyor insan. 16 yıllık birlikteliğinizde aşkınız hiç sönmemiş. Nasıl başardınız bunu? Sırrı neydi sizce?Az bulunur bir şey olduğunu içindeyken o kadar anlamamıştım. Okan öldükten sonra çok insandan duydum, ‘biz böyle bir şey görmedik’, ‘böyle bir şey yaşamadık’ diye. Hatta, ‘çok şanslısın, hayat boyu böyle bir şey yaşamayanlar var’ gibi teselli cümleleri de çok duydum. Bense ‘neden olmasın ki’ diyorum. Bu değilse yaşayacağımız biz neyi yaşıyoruz? Ben de onu anlamaya çalışıyorum. Aşk olmayacaksa ne yapıyoruz ki burada? Ne, aşk kadar anlamlı olabilir? Bundan sonraki kitapta bir aşk hikâyesi yazmak istiyorum. Bunu, aşkı yaşamayacaksak, ne yapıyoruz biz burada? Başka ne var ki? Bu noktadayım. Benim bildiğim bir adamla yaşanan aşk. Ben onu iyi biliyorum, yani ne mutlu ki bana hakikaten bir adamla yaşanabilecek en güzel şeylerden birini yaşayabilmişim. O sebeple benim ağzımdan sevgiliyle yaşanan aşk diye çıkıyor, âşık olmayacaksak, bu gündelik hayatımızın bir parçası olmayacaksa ne yapıyoruz ki burada diye çıkıyor. Ama ille de konuyu bir adamın aşkına bağlamak istemiyorum, ben sadece bildiğimden konuşuyoruz, bambaşka aşklar da var illa. Ama hakikaten böyle bir şey yaşamayacaksak ne yapıyoruz ki burada? Benim için soru bu aslında. Aşk yoksa ne var ki? Asıl soru bu.Haklı bir soru sizinki ama çok da yok sizinki gibi bir aşk…Bilemiyorum. Biz de her gün çiçekler, böcekler, romantik yemekler… Hiç öyle bir hayatımız yoktu. Herkes gibi çocuklarla, işinde gücünde insanlardık. Ama kelimelerle nasıl anlatacağımı bilmiyorum, hakikaten Okan’ın gözlerinde ben başka bir şeyi görüyordum. Ölüm ilanında da yazdım, kitapta da yazdım, Allah’ı görüyordum, birçok kere ona da söylemiştim bunu. Nasıl diye sorarsanız, vallahi bilmiyorum. Bilsem de reçetesini yazsam keşke… Ben öyle romantik falan da değilimdir… Çok severim, çok çok severim, ama romantik bir insan değilim.FİLM OLMASINI İSTERİMKitabı okurken filmi yapılsa keşke dedim…Bunu çok söyleyen oldu, ne enteresan. Birkaç yönetmen arkadaşıma kitabı gönderdim. Keşke olsa, çok mutlu olurum. Okan film izlemeyi çok severdi. Ben hiç bilmem, takip etmem çok. Okan çok izlerdi, deli bir iştahı vardı sinemaya karşı, onun için isterim. Çocukken hamburgercide karşılaşmanız çok ilginç. Sonra iş yaşamına yeni başladığınızda karşılaşıyorsunuz...Bizim onu sonradan fark etmemiz daha da ilginç. O karşılaşmalar çok garip… Kitapta da anlattım. O karşılaşmalarda bahsi geçen Sidem’le bunu yazdığımı konuşurken hatırladık o anı, bayağı güldük. Hayat tuhaf.Kızmış mı size, iki kere karşılaşıyorsunuz, arkadaşınız onu tanımayınca siz de gülüyorsunuz…Hiç öyle şeylere kızmaz Okan. Biz bu iki karşılaşmayı konuşurken ona değil Sidem’in onu tanımamış olmasına gülerdik, Sidem bana bunu anlatıp anlatıp duruyorum diye çok kızardı. Asıl komik olan oydu. Okan çok az konuşan, “cool” bir adamdı, takılmazdı hiç öyle şeylere de…/Archive/2021/2/15/171956090-9b598f0f-6c26-4309-a5e8-ae28f1a8da8d37916323.jpg"Okan ölmeden önce Türkiye’yi açık mezarlık gibi çizmişim, kendi mezarımı çizmişim, bir adam mezarı çizmişim… Hep ölüm ve yas çıkmış. Yani şunu demek istiyorum, kendi kişisel yasım değil ki konu. Ben kendimle alakalı çok çalıştım, son 20 senedir, yapmadığım şey kalmadı. Bir zaman geldi, başım camdan bir tavana toslamaya başladı, sırf kendimle uğraşarak iyi olmak mümkün olmamaya başladı. Bireysel olan toplumsal olanla birleşmezse camdan tavana toslar başınız. En azından bana böyle oldu."KENDİMİ KAÇKARLAR'A AİT HİSSEDİYORUMİkinci dağ yürüyüşünde onu kaybettiniz, dağa gitmek nereden çıkmıştı?İki yakın arkadaşı gidiyordu dağlara. Dağcı olarak değil de trekkingden hallice bir tırmanış yapıyorlardı anladığım. Okan da dağla özdeşleşebilecek bir insan. Çok kendi halinde, ben ne kadar sosyalsem Okan da o kadar içe dönük bir insandı. Dağın içine dönme hali, oradaki sessizlik, yüksekte olma, dağda olma hali… Nasıl Okan’ın içine işlemiş tahmin ediyorum, Kaçkarlar’a gittiğimde anladım. Hayatının o evresinde sevdiği bir şey olarak onu yapmak istemişti…Hiç konuşmuş muydunuz dağ sevgisiyle ilgili?Çok anlatmamıştı. Şimdi düşününce birazcık “gitme” diyeceğimden çekinmiş olabileceğini düşünüyorum. Okan’ın üzerine titreyen biri olarak hiç aklıma gelmedi, resmen akıl tutulması yaşadım o dönem. Annesi bana şunu demişti, “sen nasıl onu oraya saldın bilmiyorum.” Bir yandan da “gitme” desem gitmeyecek bir adam da değildi.Sonra siz de gittiniz Kaçkarlara. Kitapta detaylıca var... Nasıldı?Bir kere gittim, kendi başıma, yazın yine gidesim var. Çok iyi geldi. Anlatması zor, dağlara çok özel sevgim var, dağlara ait hissediyorum. Kaçkarlar’a ait hissediyorum. Anneannem, annem, babaannem, babam Toroslar’dan ama beni nedense Kaçkarlar çekiyor. Müziğini de çok seviyorum. Bir de dağlarla konuşuyorum ben ya da onlar benimle konuşuyor. Şimdi size anlatınca yine içim bir tuhaf oldu, bir an önce gidesim var.KALEMİN UCUNDA HEP ÖLÜM VE YASEşiniz ölmeden önce yas tutmaya başlamışsınız, eliniz nasıl gitti o en karanlık yerlere, bilinmezliğe…Bilmiyorum. 2018’in martından itibaren özellikle, kitapta Okan ölmeden önce yazdıklarımdan diye işaretledik, adlandırdık, öyle yazılar çıkıyordu. Mesela Okan’dan önce yazdığım bir yazıda, kitaptaki ilk yazıda Berkin Elvan’ın annesinin yuhalanmasına atıf var. İsyanıma dair öyle metinler çıkıyordu, hep öldürülen çocuklarımızla alakalı. Bir yandan da zaten olan biteni görüp de onların çıkmaması tuhaf olurdu. İçinde yası barındıran çok şey yaşadık. Hep yaşamışız zaten, benim hep hissettiğim şeylerdi ama iyice ayyuka çıktı o dönem, Okan ölmeden önceki o üç dört ay, artık ellerimden yazı olarak çıkmaya başladı. Öyle bir çıktı ki ben asıl yazmak istediğim romanı bırakıp bunları yazmışım, ortaya Ağıtların Tanrısı’nın ilk metinleri çıktı. Yazarken eskiz çiziyordum, Türkiye’yi açık mezarlık gibi çizmişim, kendi mezarımı çizmişim, bir adam mezarı çizmişim… Hep ölüm ve yas çıkmış. Yani şunu demek istiyorum, kendi kişisel yasım değil ki konu. Ben kendimle alakalı çok çalıştım, son 20 senedir, yapmadığım şey kalmadı. Bir zaman geldi, başım camdan bir tavana toslamaya başladı, sırf kendimle uğraşarak iyi olmak mümkün olmamaya başladı. Bireysel olan toplumsal olanla birleşmezse camdan tavana toslar başınız. En azından bana böyle oldu.YÜZLEŞEMİYORUZ ÇÜNKÜ...Kaybettiğimiz o kadar çok çocuk var ki… Kitapta her birini bir bölümün sonunda anıyorsunuz. Nasıl eklendiler kitaba?Okan ölmeden önce yazdıklarımda hep bu ülkede öldürülmüş çocuklar çıkıyordu… Kitabı yazmaya oturduğumda da çıktı. Ben Okan’ı yazmaya oturuyordum, metinlerin içinde bu çocuklar karşılıyordu beni. Yazarken bir şey oluyor, ben yazmıyorum, başka bir şey yazmaya başlıyor. Baktım devamlı çocuklar çıkıyor, bunu görünce bütüne eklemek istedim. Her sabah yazmaya oturduğumda bir çocuğun fotoğrafına, gözlerine bakıyordum, hikâyesini okuyordum ve kendime göre özür diliyordum. İyi ki de kitaba bu şekilde girdiler. O çocukların isimleri çoğu zaman sonuçlanmayan dava dosyalarında.. Şimdi sizin kitabınızdalar, onları bir nevi ölümsüz kıldınız.Ben kimim ki? Onları ölümsüz yapacak insan ben değilim ama belki hep beraber hatırlamamızda bir payım olur. İçimden çok geldi onları kitaba dahil etmek, yazılarda kendiliğinden çıkıyordu çocuklar…Yüzleşme belki de ana vurgusu kitabın. Türkiye acılarıyla neden yüzleşemiyor sizce? Sizin bu konuda umudunuz var mı?Yüzleşme mümkün değilse hepimizin topluca delireceğini düşünüyorum ben. Şu an yeteri kadar delirdik zaten. Bunu, yüzleşmeyi, mümkün kılmayacaksak hepten delireceğiz. Niçin olmuyor? Biz bence aidiyet, köken deyince bir şeyleri karıştırıyoruz. Bizlerin bu aidiyet konusunu, kimlik konusunu tam anlamadığımızı düşünüyorum. Aidiyet ve köken güzeldir. Evet, nereden geldiğini bilmek çok önemli. Senin dünyaya, buraya, bu güzel gezegene ait olman için de geçmen gereken ilk kapı bu, aidiyet, ama bizdeki aidiyet tamamen taraf tutmaya yönelik bir aidiyet. Diline ait hissedersin, geleneğine göreneğine ait hissedersin, müziğine ait hissedersin, yerine, dağına taşına ait hissedersin. Müzik mesela, ait olunacak bir şey. Mesela ben Kaçkarların müziğine ait hissediyorum kendimi, Kaçkarlar’a ait hissediyorum. Bunlara ait olmak güzel ama bizler çoğu zaman körü körüne bir kimliğe ait hissediyoruz, altını asla dolduramadığımız bir kimliğe ve derinliğini bilmediğimiz o kimliğe atfedilmiş nefrete. O nefrette de taraf tutmak var. Taraf tutunca da yüzleşemiyoruz. Asıl ait olunacak her şeyi es geçiyoruz. Anneannelerimizin geleneğinden göreneğinden haberimiz yok.Kesinlikle!Mesela, Okan’ın cenazesini eve getirip, bir gece evde beklettim diye ‘ne cesaret’ dediler. Bu zaten yapılıyor bu topraklarda, n’oldu da bunları unuttuk. Bunlar bilinmiyor. Ait olduğunu düşündüğün kimliğe dair hiçbir şey bilmiyorsun ve sığ bir aidiyette taraf tutma ve nefret içinde boğuluyorsun. O kadar güzel şey var ki ait olunacak. Onları yaşatmaktansa nefreti yaşatırsan, aidiyetin altını derinliğini bilmediğin bir kimliğe dair olursa Trabzon’dan biri ikna ediliyor Hrant Dink’i öldürüyor. Bunların toplu delirmelerin işareti olduğunu düşünüyorum. Metafor yapmıyorum ben Türkiye’nin çok hasta olduğunu düşünüyorum./Archive/2021/2/15/172015168-2b903291-fe0e-42f7-b32d-43dfc1c44c9837916329.jpg"Okan’la buluşacağıma inanmıyorum ben. O artık Okan olarak devam etmiyor. O benim için bir insan değil artık. Çok aşk, dünyanın kendisi, yasın kendisi, herkesi sevmek, yazma aşkım falan hepsi içinde… Onun adına Okan bile denmez artık. Yanıtım böyle ama “Okan nereye gitti” sorusunun yanıtı değil. Belki de önemli olan kendi sorularımın yanıtlarını değil de bana fısıldanan yanıtları duymak..."OKAN'LA BULUŞACAĞIMA İNANMIYORUMPeşine düştüğünüz soruların net bir yanıtının olmasını çok isterdim. “Gitmeseydi o an yine ölecek miydi?” sorusu mesela…Benim kendime göre bazı yanıtlarım var ama o anki özel sorunun yanıtı olmuyor o. Mesela başka bir soru da var, nereye gitti? Okan’la buluşacağıma inanmıyorum ben. O artık Okan olarak devam etmiyor. O benim için bir insan değil artık. Çok aşk, dünyanın kendisi, yasın kendisi, herkesi sevmek, yazma aşkım falan hepsi içinde… Onun adına Okan bile denmez artık. Yanıtım böyle ama “Okan nereye gitti” sorusunun yanıtı değil. Belki de önemli olan kendi sorularımın yanıtlarını değil de bana fısıldanan yanıtları duymak. Dağ da fısıldıyor, ağaçlar fısıldıyor, Boğaz’da yürürken Boğaz da bir şeyler fısıldıyor bana…Belki başka yanıtlar vardır, benim sorularıma dair olmayan ve akıllıcası onlara kulak kabartmaktır belki. UNUTMAK BÜYÜK YALANUnutmaya dair ne düşünüyorsunuz peki?Bence hiçbir şey unutulmuyor. Kitapta çok tekrarladığım bir cümle var, “unutmak diye bir şey yok, büyük yalan o”. Unuttuğunu sananlar hasta oluyor, benim gördüğüm o. Unuttuğunu sandığın yerden yaşamak var ama bunun depresyon olduğunu düşünüyorum. Bir de her yerin acısa da unutamamak var, aklıselim olan. Bu ikisi arasında gidip geliyoruz. Ben de bir onda bir onda salınıyorum sanırım ama asıl iş unutmama halinde daha fazla vakit geçirmek.'Unutmazsak dayanamayız' diyenler de olacaktır. Çaresizlik var. Acı çok…Zaten unutmuyorsun ama benim dediğim bilinçli olarak hatırlamak… Akıl verme hadsizliği yapmak istemem ama unutmamak için herkesin kendine göre kalbinden yapabileceği bir şey vardır. İlla başkasının göreceği bir şey yapmak zorunda değilsin, illa bir kitap, bir film, bir şiir olmak zorunda değil… Ben öğrencilere ödev veririm, sabah kalkıp suyu açtığında, musluktan su akması çok mucizevi bir şey, ilk suyla temasında o suyun eline değene kadar geldiği yolu bir hayal et. Çıkıp aktivistlik yapamayabilirsin belki ama suyla kurduğun ilişkiyi hayal edebilirsin. Devamlı devri daimdeki o su, bizden çok daha büyük, bizden çok daha eski o su. Belki de aktivizm budur. Bunun gibi şeyler. Unutmamaya dair, senin unutmayacağın o şey neyse, o şeyi unutmamaya dair kendinin bulacağı şeyler. Bunları biliyoruz aslında, bunları hücre seviyesinde biliyoruz.GERÇEK NEŞE İLE BAĞIMIZ KAYBOLDUYüzleşmek belki de cesaret istiyor. Kuşanılan o nefret zırhını bırakmak zor, çok şeyi geride bırakmak gerekiyor belki de.Bununla ilgili bir vaatte bulunabilirim. Bunu yapınca çok neşe geliyor, müthiş bir neşe. Yasın ikiz kardeşi neşe gibi bir şey. O yüzleşmeyi yaşadığın an hayatta başka yollarla aradığın o neşe kendiliğinden geliyor. Kendimizi çok çalışmaya, içkiye, spora, hastalık derecesinde çocuklara vererek, farklı farklı yollarla neşeyi arıyoruz. Gerçek neşe ile bağımız kayboldu. Ben o bağın buradan geçtiğini düşünüyorum. Orada çaresizlikten, acıdan ziyade çok büyük neşe var bence. Z kuşağı devri başka mı olacak sizce?Bunu niye dediğinizi çok iyi anlıyorum ama asıl bizim bir şey yapmamız lazım. Konu yetişkinlerde, gencecik insanların sırtına bu yükü yüklemek yetişkin davranışı değil. Greta mesela, bana çok hazin geliyor. Minnacık bir insan bu konunun sembolü oluyor, bu çok üzücü. Konu tamamen bizde, kaçamayız bundan, dönüp kendimize bakmamız lazım, ne yapıyoruz biz burada Allah aşkına? Biz burada ne yapıyoruz diye düşünmemiz lazım. Eğitimime gelen insanlarla da bunu çok konuşuyorum, hayatlar geçiyor ama hepimizde ne yaptığını bilmeme hali var. Asla içinde olmak istemediğimiz durumlarda devam ediyoruz, tam da oradan başlamamız gerekiyor. Ben ne yapıyorum burada sorusu bence çok iyi bir soru hayatı yaşarken. Bir cevap bulmaya gerek yok, arayış bitmese yeter.Kendi sessizliğim dahil asıl derdim sessiz kalınması diyorsunuz. Biraz açar mısınız burayı?Derdim kendi sessizliğim, olan bitene sessiz kalmak, bu bana suç ortaklığı gibi geliyor, benim derdim kendi suç ortaklığım. Yoksa başkalarınınkiyle ne işim olsun. Kitapta birçok metinde sessizliğime ağıt yakıyorum ya, kastettiğim bu. Sessizliğime ağıt yakmam lazım, sessizliğimin de yasımı tutmam lazım. Bunu çok çok çok önemsiyorum. Bu ülkeye borcumu ödemeye ancak böyle başlayabilirim, başladım. Bitmeyecek o borç ama azalacak, inşallah./Archive/2021/2/15/172030840-5a429ebc-b730-4f3c-a288-4c66db5b9b0937916324.jpgASLA VAZGEÇMİYORUZ, AŞAĞI BAKMIYORUZSon olarak bir Boğaziçili olarak, okulunuzda olan bitene ne diyorsunuz?Meşru olmayan bir şekilde Melih Bulu’nun o makamda oturması bana akıl tutulması gibi geliyor. Aklım almıyor. Melih Bulu yetişkin bir insanın söyleyeceği şeyleri söylemiyor, Melih Bulu yetişkin gibi davranmıyor, yetişkin gibi konuşmuyor. Nasıl böyle olunur? Her gün hocalarımız, okulun öğretim üyeleri kendisine sırtını dönüyor. Bunu göre göre devam etmek nasıl bir aymazlıktır. Öğrenciler isyanda, birçok gözaltı var. Üniversite bütün bileşenleriyle direniyor, gencecik insanlar gözaltına alınıyor. Daha ne olması gerekiyor, ben anlamıyorum. Şaşkınlıkla izliyorum, üniversite solumuş, rektörlük hayalleri kurmuş bir kafa nasıl böyle çalışır? Her konuda farklı düşünebiliriz ama bazı minimumlar vardır, insan haysiyetine, insan şerefine dair. İnsanlığa dair bir konuda nasıl bu kadar farklı olunabilir, kafam almıyor hakikaten. En büyük hayaliymiş rektör olmak…Bu nasıl bir söylem, senin hayalin Ankara’da bir kişinin iki dudağı arasında biat ettiğin için gerçekleşiyor ve utanmadan benim hayalimdi, gerçek oldu diyorsun. Üniversite kültüründen gelen bir insansan hayatındaki biata son vermiş olman gerekiyor senin. Sen seçilmedin ki… Sen seçilerek, özgeçmişinle, hak ederek gelmedin ki. Bunu sağır sultan bilirken nasıl bu cümleler kuruluyor? Her şeyi bıraktım, insan biraz kendine saygı duymaz mı? Bir insanın kendi ruhuna bu kadar ihanet etmesine de hayret ediyorum. Ruhun o senin. Beni ben yapan yerlerden biridir Boğaziçi. Ama vazgeçmeyeceğiz ve kabul etmiyoruz ve aşağı bakmıyoruz. Bunu böyle bilsin kendisi. Ayrıca rektör yardımcılığını kabul edip de öğrencilerin her sorusuna “bunu düşüneyim” diye cevap veren Naci Hocaya da selamlar buradan. Çok hazin. Boğaziçi Direnişi sosyal medya hesabındaki videoyu gözlerim dolarak izledim. Çok üzücü. Adamların kendilerine bunları yapmalarını çok üzücü buluyorum. Bir insan kendine bunu nasıl yapar, hangi mevki buna değer? Hilal KöseBitlis'te teröristlerin kullandığı5 mağara tespit edildi
Bitlis'te teröristlerin kullandığı 5 mağara tespit edildi Bitlis kırsalında yürütülen operasyonlarda, terör örgütü PKK'lıların kullandığı 5 mağara tespit edildi. Mağarlarda yapılan aramalarda yaşam malzemesi ve mühimmat ele geçirildi. İl Jandarma Komutanlığı ekipleri, teröristleri bulmak, etkisiz hale getirmek, kullanmış oldukları sığınak, barınak ve depoları imha etmek amacıyla Kayalıbağ köyü kırsalında operasyon düzenledi. 'Eren-6 Şehit Jandarma Astsubay Kıdemli Üstçavuş Hakan Toydemir 2021-11 Operasyonu' kapsamında arazide yapılan aramalarda, 5 mağara tespit edildi.Mağaralarda yapılan aramalarda ise 2 Kalaşnikof marka tüfek şarjör kütüklüğü, 41 pil, telsiz anteni, 2 çift ayakkabı, tencere, radyo, levye, balyoz, kürek, kazma, mont, yağmurluk, 10 panço, 5 kilogram toz deterjan, 45 kilogram çeşitli gıda ve sağlık malzemesi ele geçirilildi.Delil niteliği olan malzemeler muhavafaza altına alınırken, mağaralar ise kullanılmaz hale getirildi. DHASüper Lig'e 300 milyonluk isim sponsoru!
Süper Lig'e 300 milyonluk isim sponsoru! Süper Lig sezon sonuna kadar “Spor Toto Süper Lig” ismiyle oynanacak. Süper Lig ve TFF 1. Lig yayıncısı beIN Sports, Twitter’dan yaptığı paylaşımda iki ligin de isimlerinin değiştiğini duyurdu. Süper Lig sezon sonuna kadar “Spor Toto Süper Lig” ismiyle oynanacak. TFF 1. Lig de “Spor Toto 1. Lig” ismini aldı. Türkiye Futbol Federasyonu’ndan resmi açıklama bekleniyor.Spor-Toto'nun isim hakkı için 300 milyon TL ödeyeceği öğrenildi. cumhuriyet.com.trAKP Genel Başkan YardımcısıMehmetÖzhaseki: "Onlar dünyalık derdinde, bizim 'millet,ümmet, bayrak ve ezan' diye bir derdimiz var"
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki: "Onlar dünyalık derdinde, bizim 'millet, ümmet, bayrak ve ezan' diye bir derdimiz var" AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, partisinin Aksaray Olağan İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada " İktidar olma ve hükümet etme noktasında gelmiş geçmiş tüm iktidarlardan daha başarılıyız. Sağlıkta, ulaşımda, enerjide, savunma sanayisinde ve aklınıza gelen her alanda Allah'a hamdolsun başarılıyız" dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın canlı bağlantıyla katıldığı AKP Aksaray 7. Olağan İl Kongresi'nde konuştu.Kongrelerinin "bir düğün ve şenlik havasında yaptıklarını" belirten Özhaseki, başka partilerin ise küçük ilçelerde bile kavgalarla kongrelerini yaptıklarına şahit olduklarını ifade etti. Özhaseki, kendilerinin ise "Allah rızası ve millet için burada olduklarını" dile getirdi."Sıradan particilik" yapan insanlar olmadıklarını söyleyen Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü:"Çünkü onlar makam bölüşüyor. Onlar dünyalık derdinde. Bizim partimiz sıradan bir parti değildir. Bizim 'millet, ümmet, bayrak ve ezan' diye bir derdimiz var. Allah bu derdi elimizden almasın. Ölünceye kadar da istikamet üzere, son nefesi verinceye kadar bu uğurda mücadele etmeyi bizlere nasip etsin inşallah. 18 yıldır iktidardayız. O kadar güzel işler yaptık ki. Bütün AK Parti ailesi olarak lütfen başınızı dik tutun. Gittiğimiz her yerde alnımız açık olarak iktidarımızdan ve yaptığımız güzel işlerden bahsedebilirsiniz. İktidar olma ve hükümet etme noktasında gelmiş geçmiş tüm iktidarlardan daha başarılıyız. Sağlıkta, ulaşımda, enerjide, savunma sanayisinde ve aklınıza gelen her alanda Allah'a hamdolsun başarılıyız."Kongrede tek liste ile yapılan seçimde, mevcut başkan Hüseyin Altınsoy, yeniden AKP Aksaray İl Başkanlığına seçildi. AAGara: Hayatınıkaybeden 13 Türk vatandaşıkimdi ve ne zaman kaçırılmıştı?
Gara: Hayatını kaybeden 13 Türk vatandaşı kimdi ve ne zaman kaçırılmıştı? Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'ın kuzeyinde Gara bölgesinde PKK'ya yönelik operasyonu sırasında cansız bedenlerine ulaşılan 13 Türk vatandaşının büyük bölümünü, çözüm sürecinin sona ermesinin ardından PKK tarafından alıkonulan kişiler oluşturuyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'ın kuzeyinde Gara bölgesindeki operasyon sırasında cansız bedenlerine ulaşılan 13 Türk vatandaşının büyük bölümünü, çözüm sürecinin sona ermesinin ardından PKK tarafından alıkonulan kişiler oluşturuyor.Şu ana kadar kimliği açıklanan 12 kişinin arasında asker ve polislerin yanı sıra iki de sivil bulunuyor. Ancak, PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı (ANF), 2015'te yayımladığı bir haberde bu iki kişinin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensupları olduğunu öne sürmüştü.Kimliği tespit edilenlerin neredeyse tamamını Temmuz 2015 ile Eylül 2016 arasındaki dönemde PKK tarafından alıkonulan kişiler oluşturuyor.Bu dönem aynı zamanda Türkiye ile PKK arasında yürütülen çözüm sürecinin de sona ermeye başladığı zamana denk geliyor.Bu dönemde kaçırılan kişilerin serbest bırakılmasıyla ilgili 2018 yılında İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından yapılmış bazı girişimler bulunuyor. Ancak yapılan girişimler sonuçsuz kaldı.HAZİRAN 2018'DE MESAJLARI YAYIMLANDIANF; 7 Haziran 2018'de Astsubay Semih Özbey, Polis memuru Sedat Yabalak, Er Sedat Sorgun, Müslüm Altuntaş, Adil Kavaklı, Süleyman Sungur ve Uzman Çavuşlar Hüseyin Sarı, Ümit Gıcır ve Mevlüt Kahveci'nin sesli ve görüntülü mesajlarını yayımlamıştı.Bu isimlerin tamamının Gara'da cansız bedenine ulaşıldı.Görüntülü mesajların yayımlanmasından kısa bir süre sonra aileleri, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ile birlikte Diyarbakır'da bir basın toplantısı düzenleyerek, çocuklarının serbest bırakılmasını istemişti.Türkdoğan o dönem, kaçırılan asker ve polislerin durumunu görüşmek üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve İçişleri Bakanı Efkan Ala'dan randevu talep ettiklerini ancak olumlu geri dönüş alamadıklarını öne sürdü.BBCGazeteci Saygı Öztürk, 2019 yılında Sözcü gazetesindeki köşesinde Astsubay Özbey'in yazdığı bir mektubu paylaştı.Öztürk'ün köşe yazısına göre, Özbey ailesine yazdığı mektupta halen sağ olduğunu belirtip, "Sesimizi artık birileri duysun diye yazıyorum. Burada bize mektup yazma imkanı yıllar sonra çok geç olsa da verildi... Sakın üzülmeyin, umudunuzu kaybetmeyin, hep taze tutup, koruyun. Dışarıda hayat normal seyrinde devam ediyor, bunun farkında ve bilincindeyim. Ben buradayım diye kendinizi hayattan ve olaylardan soyutlamayın, uzak tutmayın, hayatın normal akışına ve seyrine uyun istiyorum" dedi.Özbey'in ailesi daha sonra Diyarbakır'da Halkların Demokratik Partisi (HDP) binası önünde düzenlenen oturma eylemine katıldı.Gara'da yaşamını yitirdiği açıklanan Er Sedat Sorgun, Adil Kavaklı, Vedat Kaya, Müslüm Altıntaş ile Polis Memurları Vedat Kaya ve Sedat Yabalak'ın aileleri de çocuklarının serbest bırakılması talebiyle oturma eylemlerinde yer aldı.ÇÖZÜM SÜRECİ SONRASI KAÇIRMA EYLEMLERİÇözüm sürecinin sekteye uğramasının ardından 2015 yazı ile 2016 sonbaharı arasında PKK'nın güvenlik güçleri ve kamu görevlilerine yönelik kaçırma eylemlerinin yoğunlaştığı görülüyor.Gara'da yaşamını yitirdiği açıklanan Polis Memuru Vedat Kaya, bu dönemde ilk kaçırılan isimler arasında yer alıyor. Kaya, 24 Temmuz 2015'te Diyarbakır-Bingöl karayolunda kaçırıldı.33 yaşındaki Kaya'nın adının açıklanmasının ardından bazı sosyal medya hesaplarında 2016'da Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden ihraç edildiği yönünde bazı iddialar ortaya atıldı. Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü, yaptığı yazılı açıklamayla bu iddiaları reddederek, Kaya'nın memuriyet haklarının bugüne kadar kesintisiz devam ettiği ifade edildi.Bir diğer polis memuru Yabalak'ın da Kaya'dan dört gün sonra yine benzer bir noktada akraba ziyaretinin ardından görev yerine dönerken kaçırıldığı açıklandı.Evli ve üç çocuğu olan Yabalak, bugün Mersin'de düzenlenen cenaze töreniyle toprağa verildi. Babası Kadir Yabalak, oğlunun vefat haberini aldıktan sonra yaptığı açıklamada, "Çok ağır bir fatura ödüyoruz. Hayalim bugün bitti" dedi.Diyarbakır-Lice karayolunda Ağustos 2015'te kaçırılan Hava Savunma Uzman Çavuş Hüseyin Sarı ile Erler Sedat Sorgun ve Süleyman Sungur da Gara'da yaşamını yitirdiği açıklanan isimler arasında yer alıyor.Sarı'nın düğünü için memleketi Kahramanmaraş'a otobüsle seyahat ederken kaçırıldığı bildirildi. 32 yaşındaki Sarı, Kahramanmaraş'ta toprağa verildi.Aile ziyaretinden dönerken kaçırılan 35 yaşındaki Er Sorgun için Erzurum'da, 27 yaşındaki Sungur için Bingöl'de cenaze töreni düzenlendi.18 Eylül 2015'te Tunceli-Erzincan karayolunda kaçırılan Astsubay Özbey de Malatya'da toprağa verildi. Annesi Sabiye Özbey, oğlunun seyir halindeki aracının durdurularak kaçırıldığını söylemişti.Gara'da cansız bedenine ulaşılan isimlerden Erler Müslüm Altıntaş ve Adil Kavaklı da 2 Ekim 2015'te Tunceli-Pülümür karayolunda; uzman çavuşlar Ümit Gıcır ve Mevlüt Kahveci de 21 Eylül 2016'da Hakkari'de kaçırıldı.31 yaşındaki Kahveci için Eskişehir'de, Gıcır için de Balıkesir'de cenaze töreni düzenlendi.İKİ KİŞİ HAKKINDA FAZLA BİLGİ YOKYapılan resmi açıklamalarda, Gara'da Muhammet Sahil Kanca ve Aydın Köse adında iki sivilin de yaşamını yitirdiği belirtildi.Ancak bu kişilerin ne zaman kaçırıldığına dair herhangi bir bilgi bulunmuyor.35 yaşında olduğu belirtilen Köse, Adıyaman'da; 38 yaşındaki Kanca da Samsun'da düzenlenen cenaze törenleriyle toprağa verildi.ANF ajansı, 2015'te yayımladığı bir haberde, Kanca ve Köse'nin MİT mensupları olduğunu ve bu isimlerle röportaj talebinin ise PKK tarafından kabul edilmediğini iddia etmişti.Türkiye, cesetlerine ulaşılan 13 kişinin PKK tarafından öldürüldüğünü söylüyor. ANF'de yayımlanan PKK açıklamasında ise bu kişilerin Türk ordusunun düzenlediği hava operasyonu sırasında öldürüldüğü öne sürülüyor. BBC TürkçeKocaeli'de bir kişi daha yaşamına son verdi
Kocaeli'de bir kişi daha yaşamına son verdi İzmit'te geçirdiği hastalıklar nedeniyle psikolojisinin bozulduğu iddia edilen Ahmet O. evinde yaşamına son verdi. Ahmet O. ile birlikte, basına yansıyan haliyle Kocaeli'de 7 gün içinde 7 kişi yaşamına son vermiş oldu. İzmit ilçesi Tavşantepe Mahallesi Ramazan Sokak'ta müstakil bir binada yaşayan Ahmet O.'dan (62) haber alamayan yakınları, eve bakmaya gitti. İçeri giren yakınları Ahmet O.'nun yaşamına son vermiş olduğunu fark edince polis ve sağlık ekiplerine haber verdi. Gelen sağlık ekipleri Ahmet O.'nun yaşamını yitirdiğini belirledi.Yapılan incelemenin ardından Ahmet O.'nun cansız bedeni, otopsi için Kocaeli Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.Evli ve 2 çocuk babası Ahmet O.'nun geçirdiği hastalıklar nedeniyle psikolojisinin bozulduğu öne sürüldü. 7 GÜNDE 7 İNTİHARBugün Kocaeli isimli haber sitesinde yer alan habere göre, evli ve 2 çocuk babası olan Ahmet Orhan’ın bir süredir prostat ve verem nedeniyle tedavi gördüğü, ağrıları nedeniyle de psikolojisinin bozulduğu ve psikolojik tedavi gördüğü öğrenildi.Orhan’ın cenazesi tamamlanan işlemlerinin ardından ailesine teslim edilerek toprağa verilecek. Ahmet Orhan’ın intiharının ardından Kocaeli’de son 7 günde 7 intihar vakası meydana gelirken 2021’in ilk gününden bu yana intihar edenlerin sayısı ise 13’e yükseldi. DHABekaroğlu’dan Elvan’a zor sorular
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Bekaroğlu’dan Elvan’a zor sorular CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’a; Borsa İstanbul AŞ yönetiminde görevlendirilen ve birden fazla yerden maaş alan TÜİK ile diğer birimlerde görevli Bakanlık bürokratlarını sordu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) eski Başkanının TÜİK’in bağımsızlığını kaybettiği, TÜİK'in enflasyon, istihdam, büyüme gibi alanlarda yayınladığı verilerin artık çok şüpheli ve tartışmalı olduğu kanaatini taşıdığı, büyüme, enflasyon, işsizlik rakamlarıyla ilgili bazı verilerin kamuoyuna açıklanmadan önce eski Bakan Berat Albayrak ile paylaşıldığı, Albayrak’ın söz konusu verilerle ilgili birkaç gün önceden mesajını verdiği, rakamların da aynı doğrultuda yayımlandığı, TÜİK’in liyakate uygun olmayan mesleki bilgi birikimi bulunmayan vekaleten atamalarla yönetildiği şeklindeki iddialarının cevaplanması gerektiğini belirten CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu,TÜİK’te ve Bakanlığın değişik birimlerinde görevli bazı üst düzey bürokratların aynı zamanda Borsa İstanbul AŞ yönetiminde de görevlendirildiğini, bu şekilde birden fazla yerden maaş aldıklarını hatırlattığı Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ın cevaplaması istemiyle TBMM Başkanlığına yazılı soru önergesi verdi. /Archive/2021/2/15/134121235-hhhh.jpgTÜİK'in enflasyon, istihdam, büyüme gibi alanlarda yayınladığı verilerin artık çok şüpheli ve tartışmalı olduğu yönündeki iddialar bulunduğunu belirten Bekaroğlu, TÜİK bünyesinde kurulan ve ekonomistler ile bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer aldığı değerlendirme komisyonlarının TÜİK verileri konusunda kamuoyunda oluşan yaygın olumsuz kanaati değiştirmeye yeterli görünmediğini söylediği Bakan Elvan’a başka ne gibi tedbirler almayı düşündüğünü sordu. Önergesinde, TÜİK’in dijital dönüşüm ve veri kapsayıcılığı konusunda çalışma performansı ve stilini artırma amacına yönelik çalışma yapılması gerektiği görüşüne yer veren Bekaroğlu, “TÜİK'in enflasyon, istihdam, büyüme gibi alanlarda yayınladığı verilerin hesaplanmasında uluslararası standartlara uygun olmayan yöntemler mi kullanılmaktadır?” sorusunu yöneltti. TÜİK’TE LİYAKATSİZ YÖNETİCİLER Bakan Elvan’dan, TÜİK'in enflasyon, istihdam, büyüme gibi alanlarda yayınladığı verilerin kamuoyuna açıklanmadan önce Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak’la paylaşıldığı yönündeki iddialarla ilgili araştırma ve soruşturma yaptırmasını isteyen Bekaroğlu, TÜİK’in liyakatsiz, mesleki bilgi birikimi bulunmayan vekaleten atamalarla yönetildiği iddiasını gündeme getirdi.TÜİK Başkanı Muhammed Cahit Şirin’in 2018 yılında TÜİK’te göreve başladıktan sadece iki yıl sonra TÜİK başkanlığına vekâleten atandığını belirten Bekaroğlu, Şirin’in istatistik bilimi ile ilgili mesleki birikiminin ve istatistiki hesaplama metotları ile ilgili lisans, lisansüstü, doktora veya başka herhangi bir çalışması olup olmadığının açıklanması gerektiğini söyledi. Keza, Kurumda Başkan Yardımcısı olarak görevlendirilen Mehmet Özyurt’un da istatistik bilimi ile ilgili mesleki birikiminin ve TÜİK’te geçmişte herhangi bir kadroda görev yapıp yapmadığının da kamuoyuna açıklanması gerektiğini belirten Bekaroğlu, “Adı geçenin geçmişte istatistiki hesaplama metotları ile ilgili lisans, lisansüstü, doktora veya başka herhangi bir çalışması veya görevi olmuş mudur? Adı geçen şahıs asıl olarak hangi kurumda çalışmakta veya hangi kurumdan maaşını almaktadır?” diye sordu. BAKANLIKTAKİ ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERE ÇİFTER MAAŞ İDDİASI TÜİK’de ve Bakanlığınızın bazı birimlerinde görevli bazı üst düzey şahısların aynı zamanda Borsa İstanbul Anonim Şirketinde veya yan ve ilgili kuruluşlarında görevli olarak gösterildiği, Borsa İstanbul A.Ş. veya diğer yan kuruluşlarından da ayrıca maaş aldığı, ilgililere Borsa İstanbul A.Ş. ve yan kuruluşları tarafından ödenen bu ücretlerin bilahare Hazine ve Maliye Bakanlığına fatura edildiği yönündeki vahim iddialar bulunduğunu belirten Bekaroğlu, Bakan Lütfi Elvan’dan bu iddialara açıklık getirmesini istedi.Bekaroğlu, “Devlette, kamu personelinin istihdamı açısından bu tür dolambaçlı yöntemler uygulanması doğru mudur? Bu kişilerin görevleri sonlandırılacak mıdır? Başta TÜİK olmak üzere Bakanlığınızdaki diğer birimlerin liyakate uygun olmayan mesleki bilgi birikimi bulunmayan vekaleten atamalarla yönetilme ve çalışma tarzına sizin yönetim döneminizde son verilecek midir?” dedi. cumhuriyet.com.trUEFAŞampiyonlar Ligi'nde son 16 turu heyecanıbaşlıyor
UEFA Şampiyonlar Ligi'nde son 16 turu heyecanı başlıyor Son 16 turunda yarın ve 17 Şubat Çarşamba günü toplam 4 karşılaşma yapılacak. Bu turun ilk mücadeleleri, 23 ve 24 Şubat'taki müsabakalarla tamamlanacak. UEFA Şampiyonlar Ligi'nde son 16 turunda yarın ve 17 Şubat Çarşamba günü toplam 4 karşılaşma yapılacak.Bu turun ilk mücadeleleri, 23 ve 24 Şubat'taki müsabakalarla tamamlanacak.Çeyrek finale yükselen takımlar, 9-10 Mart ile 16-17 Mart tarihlerindeki rövanş karşılaşmaları sonunda belli olacak.TSİ 23.00'te başlayacak son 16 turu ilk maçlarının programı şöyle:YARIN:Leipzig (Almanya) - Liverpool (İngiltere)Barcelona (İspanya) - Paris Saint-Germain (Fransa)17 ŞUBAT ÇARŞAMBA:Sevilla (İspanya) - Borussia Dortmund (Almanya)Porto (Portekiz) - Juventus (İtalya)23 ŞUBAT SALI:Atletico Madrid (İspanya) - Chelsea (İngiltere)Lazio (İtalya) - Bayern Münih (Almanya)24 ŞUBAT ÇARŞAMBA:Atalanta (İtalya) - Real Madrid (İspanya)Borussia Mönchengladbach (Almanya) - Manchester City (İngiltere) DHASoylu'yaçok sert sözler: Sokak ağzıyla açıklamalar yaparak milletimizin temiz duygularınıistismar etmeyi de bırakın
Soylu'ya çok sert sözler: Sokak ağzıyla açıklamalar yaparak milletimizin temiz duygularını istismar etmeyi de bırakın Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sert tepki göstererek istifa çağrısında bulundu. Özdağ, “Şehitlerimizin aziz hatırasına ve yakınlarının acılarına karşı azıcık hürmetiniz ve saygınız varsa bu milletten özür dileyin ve istifa edin. Sokak ağzıyla açıklamalar yaparak milletimizin temiz duygularını istismar etmeyi de bırakın” dedi. 10 Şubat'ta Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde PKK terör örgütü tarafından kaçırılarak alıkonulan 13 yurttaş şehit edildi. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘şehitlerin kanı’ üzerinden siyaset yaptığını öne sürerek Soylu’ya sert tepki gösterdi. Soylu’yu istifaya çağıran Özdağ, şu paylaşımları yaptı: “Sayın Süleyman Soylu, şehitlerimizin aziz hatırasına ve yakınlarının acılarına karşı azıcık hürmetiniz ve saygınız varsa bu milletetten özür dileyin ve istifa edin. Sokak ağzıyla açıklamalar yaparak milletimizin temiz duygularını istismar etmeyi de bırakın.Şehitlerimiz ölmüyor, el-Hak iman ettik ve dahi ilan ediyoruz. Şehitlerimiz ölmüyor evet, ama vatan evlatlarımızın kanı üzerinden siyaset yapan, ikbal devşiren ne kadar ikiyüzlü karanlık figür varsa, maalesef bu milletin umutlarını öldürüyor.PKK teröristleri tarafından şehit edilen masum vatandaşlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet, akraba ve yakınlarına da sabır diliyorum. Ve soruyorum; Yıllardır PKK’lı teröristlerin elinde rehin tutulan masumları, bugüne kadar niçin kurtarmadınız? Milletimizin bilmeye hakkı yok mu?Terör belasını bile siyasetlerine şov malzemesi yaptığı iddia edilenlerin böyle bir operasyonda yine benzer kaygılar taşıyıp taşımadığını milletimiz ve herşeyden önce şehit yakınları öğrenmek istiyor. Çarşamba açıklanacağı söylenen müjdenin bu konuyla bir alakası var mıydı?Operasyondan beklenilen elde edilemeyince mi açıklamadan vazgeçildi? Eğer böyle değilse açıklamaktan vazgeçilen müjde neydi? Yıllardır asker ve polislerimiz PKK’nın elinde rehinken mi terörist elebaşısının v kardeşinin TRT’de mektubunu okutup röportajlarını yayınlattınız?Genelkurmay ve MS. Bakanının açıklamaları birbirinden niçin farklı? Koskoca MSB’nın bizzat yönettiği bir operasyonda bunca şehit verilmişken ortada büyük bir başarı varmış gibi açıklamalar da ne oluyor? Madem başarı var, niçin şehit açıklamasını bir valiye yaptırıyorsunuz?Yıllardır PKK'nın elinde rehin olan asker, polis vatandaşlarımızı kurtarmak için operasyon yapılıyor, 13 asker-polis yurttaşımızla birlikte 16 şehit veriyoruz, sonra milletin gazını almak için karşı taraftan 48 kişi öldürdük diyorsunuz.”/Archive/2021/2/15/132955116-screenshot3.jpg cumhuriyet.com.trÜniversiteye hazırlanan gençlerin test kitaplarıİzmir Büyükşehir Belediyesi'nden
Üniversiteye hazırlanan gençlerin test kitapları İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden İzmir Büyükşehir Belediyesi “Biz Varız” dayanışması kapsamında üniversiteye hazırlanan ihtiyaç sahibi gençlerin kaynak kitapları alabilmeleri için 125 liralık destek kartı veriyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) hazırlanan ihtiyaç sahibi gençlerin kaynak kitaplara erişimini sağlamak üzere İzmir Kitap ve Kırtasiyeciler Odası işbirliğiyle “Kitap Kart” projesini hayata geçirdi. İhtiyaç sahibi gençlerin soru bankası, konu anlatımlı kitapları ya da yaprak testlerini anlaşmalı kırtasiyelerden alabilmeleri için 125 liralık destek kartı veren Büyükşehir, eğitimde fırsat eşitsizliğini azaltmayı ve bu kaygılı süreçte gençlere destek olmayı hedefliyor.BAŞVURUİzmir il sınırları içerisinde yaşayan 17-20 yaş arası, üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanan lise son sınıf öğrencisi ve mezun gençler “bizizmir.com” üzerinden başvuru yapabilecek.Sosyal Projeler Dairesi Başkanlığı’na bağlı Sosyal Projeler Şube Müdürlüğü, kart teslimine gelen gençlere Havagazı Gençlik Yerleşkesi ve Örnekköy Gençlik Yerleşkesi çalışmaları hakkında da bilgi verecek. Büyükşehir böylece sınav hazırlığındaki öğrencilerin gençlik yerleşkeleri hizmetlerinden faydalanmalarını sağlamayı da hedefliyor. Uzak ilçelerde ikamet eden gençlerin kartları ise İzmir Büyükşehir Belediyesi Yerel Hizmetler Şube Müdürlükleri tarafından ulaştırılacak. İZMİR / Cumhuriyet