News - Haberler
Otostop yapan erkekçocuğuna istismarda bulunan kamyonşoförütutuklandı
Otostop yapan erkek çocuğuna istismarda bulunan kamyon şoförü tutuklandı Burdur'da otostop yapan 14 yaşındaki erkek çocuğunu kamyonuna alarak, cinsel istismarda bulunan kamyon şoförü O.K. (48), tutuklandı. Denizli'den İzmir'e gitmek için otostop yapan K.S. adlı erkek çocuğunu gören kamyon şoförü O.K., "Burdur tarafına gidiyorum oradan otobüse biner İzmir'e gidersin" diyerek, kamyonuna aldı. İddiaya göre yolda çocuğa cinsel içerikli filmler izlettiği belirtilen kamyon şoförü O.K., çocuğa cinsel istismarda da bulundu. Burdur'da kamyondan inen çocuk durumu polise bildirdi. Çocuk İzlem Merkezi'nde (ÇİM) psikolog eşliğinde ifadesi alınan K.S. daha sonra ailesine teslim edildi. Çocuğun neden otostop ile İzmir'e gitmeye çalıştığı ise açıklanmadı.Burdur Emniyet Müdürlüğü ekipleri yaptıkları çalışma ile cinsel istismar şüphelisi kamyon şoförü O.K.'yi yakaladı. O.K. çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak Burdur E Tipi Kapalı Cezaevi'ne konuldu. DHABilim KuruluÜyesi Prof.Ünal: Mutant virüs nedeniyle bir daha aşıyapılmasızorunlu hale gelebilir
Bilim Kurulu Üyesi Prof. Ünal: Mutant virüs nedeniyle bir daha aşı yapılması zorunlu hale gelebilir Türkiye’deki aşı çalışmasını yürüten Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, "Güney Afrika’da görülen mutant virüsün bazı aşıların etkisinden kaçabilme ihtimali olduğuna dönük güçlü veriler var. Bu da bazı aşıların güncellenip bir daha aşı yapılmasının zorunlu hale geleceğini gösteriyor" dedi. /Archive/2021/1/24/115247645-2021-01-23t194349z1063841370rc2vdl9quvayrtrmadp3health-coronavirus-usa-new-york.jpgYeni tip koronavirüse (Covid-19) karşı 81 ile dağıtılarak 14 Ocak'ta yapılmaya başlanan CoronaVac aşısının ilk dozu, 1 milyon 200 binden fazla kişiye uygulandı.Türkiye’deki aşı çalışmasını yürüten Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serhat Ünal, Güney Afrika’da görülen mutant virüsün kendilerini de endişelendirdiğini söyledi.Ünal, “Güney Afrika’da görülen mutant koronavirüsün, bazı aşıların etkisinden kaçabilme ihtimali olduğuna dönük güçlü veriler var. Bu da bazı aşıların güncellenip bir daha aşı yapılmasının zorunlu hale geleceğini gösteriyor. Çünkü virüse karşı 1/80’de etkili olabilirken, bu yeni virüsü ancak 1/8’de durdurabiliyor" açıklamasını yaptı. HaberTürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya'ya konuşan Ünal, mutan virüse karşı güncellenmiş bir aşıya neden ihtiyaç duyulabileceğini şu sözlerle anlattı:"Bir virüse karşı etkisini ölçmek için virüs sürünümü alınır ve laboratuvardaki hücre kültüründe şuşu üretilir, aşıdan da bir o kadar kültür alır ve ona uygulanır. Sonra onu yarı oranında sulandırarak, yani ½, ¼, 1/8, 1/16 ... 1/32 oranda sulandırarak devam eder. Görür ki bir seviyeye kadar etkili oluyor. Aynı testi bu kez yeni mutant virüse karşı uygular. Bu da yapılmış. Daha önceki 1/80 oranına kadar virüsü bloke ederken, bu yeni mutant virüse karşı 1/8 oranında bloke ediyor; yani 10 kat az. Yeni virüs şuşu korumadan kaçıp, bir başka yoldan hücreye girebildiğine dönük iddiayı ortaya koyuyor. Direncin eskisine göre 10 kat az etkili olduğunu sergiliyor. Güncellenmiş aşıya ihtiyacı ortaya çıkarıyor...” Dünya Sağlık Örgütü’nün de 8 kat düşüş olması halinde uygulanan aşının kaldırılıp, yerine yenisinin konulmasını şart koştuğuna vurgu yapan Ünal, Güney Afrika mutandının tam 10 kat düşüş sağladığını anımsattı.Ünal, bunun Türkiye’de kullanılmakta olan inaktif Sinovac aşı için de geçerli olup olmadığını sorusuna ise, "İnaktif aşılar açısından şu aşamada bir olumsuzluk görünmüyor, ama takip ediyoruz" yanıtını verdi. cumhuriyet.com.trKoronavirüs hastasıhırsız soygundan sonra yaşamınıyitirdi
Koronavirüs hastası hırsız soygundan sonra yaşamını yitirdi Başakşehir ve Beykoz’da, koronavirüs hastası olmasına rağmen hırsızlık yapan şüphelilerden biri olaydan sonra hayatını kaybetti. Diğer 3 şüpheli ise yakalandı. /Archive/2021/1/24/112836174-olay-yeri.jpg17 Temmuz 2020 tarihinde Başakşehir ve Beykoz'da üç ayrı evin soyulması üzerine, polis ekipleri çalışma başlattı. Güvenlik kameralarından yola çıkan ekipler, ilk önce şüphelilerin eşkalini sonrasında kimliklerini tespit etti. 18 Ocak’ta ikamet ettikleri adreste kıskıvrak yakalanan Kemal K.(24)'nın 47, Emre D.(22)'nin 8, Ahmet M.(22)'nin ise 5 suç kaydı olduğu öğrenildi.İddiaya göre şüphelilerden İsmail Ç.(25) koronavirüse yakalandı. İsmail Ç., polis ekiplerinin onu yakalamak için çalışma başlattığı sırada koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiği öğrenildi. (DHA)Karantinadan bir yıl sonra Vuhan: Hayat normale döndü
Karantinadan bir yıl sonra Vuhan: Hayat normale döndü Dünyada ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği Çin'in Vuhan kentinin karantinaya alınışının üzerinden tam bir yıl geçti. 11 milyon nüfuslu, endüstri ve ulaşım merkezi konumundaki kentte virüs, 76 gün boyunca hayatı felç etmişti. Karantinanın kaldırıldığı 8 Nisan itibarıyla hızlı bir normalleşmenin yaşandığı Vuhan'da bir yıl sonra karantinanın izleri neredeyse tamamen silinmiş durumda. Kentte, ulaşım araçlarının, parkların ve barların dolu olduğu gözleniyor.Dünyanın geri kalanına da hızla yayılan bu virüse bağlı nedenlerle şimdiye kadar dünya çapında yaklaşık 2 milyon kişi hayatını kaybetti. Birçok ülke virüsün mutasyona uğramış haliyle mücadeleye devam ederken, aşılama programlarında da aşı üretim kapasitesinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle gecikmeler yaşanıyor.SALGIN KONTROL ALTINDAÇin sokağa çıkma yasakları ve kısıtlamaları, zorla karantina, kitlesel testler ve seyahat kısıtlamaları gibi sıkı tedbirlerle koronavirüs ile mücadele ederek, yaz aylarından bu yana salgını büyük ölçüde kontrol altına almayı başardı. DW Türkçe servisinde yer alan habere göre, ülkede güncel verilere göre tespit edilen yeni vaka sayısı 206 olarak açıklandı. Salgının başından bu yana görülen toplam vaka sayısı ise 88 bin 900'ü aştı. Çin'deki koronavirüs kaynaklı vefatların çoğu Hubey eyaletinde yer alan Vuhan'da kaydedildi. Çin'de bugüne kadar 4 bin 635 kişi virüs kaynaklı nedenlerle hayatını kaybetti. Çin takvimine göre önümüzdeki ay yeni yılı kutlamaya hazırlanan ülkede yetkililer, vaka sayısında olası bir artışın önüne geçmek için vatandaşlara seyahat etmekten ve toplanmaktan mümkün olduğunca kaçınmalarını tavsiye ediyor. Çoğu uzaktan eğitime geçmiş olan okulların bir hafta erken tatile girmesi kararı alınırken, birçok bölgede kapalı mekanlarda ve ulaşım araçlarında maske takma zorunluluğu da devam ediyor. Vaka takibi için akıllı telefon uygulamaları yaygın biçimde kullanılıyor.HONG KONG'DA YENİ DALGA ENDİŞESİÇin'in özel idari bölgesi statüsündeki Hong Kong'da ise binlerce kişi olası bir "yeni dalganın" önüne geçmek için karantinaya alındı. Dünyanın en yoğun nüfusa sahip bölgelerinden biri olan Hong Kong'da geçen iki ay içinde 4 bin 300'den fazla yeni vaka kayıtlara geçmişti. Bu rakam bölgenin toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ına tekabül ediyor.Yetkililer, işçilerin yoğunlukta olduğu Yau Tsim Mong'da 16 binadan oluşan bir bölgenin, burada ikamet edenlerin tamamı test edilene kadar karantinada kalacağını açıkladı. cumhuriyet.com.trSesleniş
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Sesleniş Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken, bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken, bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.Vurulduk ey halkım unutma bizi!..Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabamız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.Öldürüldük ey halkım unutma bizi!..Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı, bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.Hücrelere atıldık ey halkım unutma bizi!..Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat Yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde, öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezartaşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..Kanserdik. Ölüm her gün bir sinsi yılan gibi, dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı ecelsiz.Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..Giresun’daki yoksul köylüler. Sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler sizin için öldük.Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım unutma bizi!..Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle, başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. “Amerikan üsleri kaldırılsın” dedik, sokak ortasında sorgusuz-sualsiz vurdular.Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi!..Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk: Komünist dediler. “Ülkemiz bağımsız değil” dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda, emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı, daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi.Bir kez anlamak istemediler bizi...Vurulduk ey halkım, unutma bizi!..Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki, korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik, boynumuzu uzattık yağlı kementlere.Asıldık ey halkım, unutma bizi!..Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.Korkmadan öldük ey halkım unutma bizi!..Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi.Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...Cumhuriyet, 25 Ağustos 1975 GÖZLEM / UĞUR MUMCUKanadalıbilim insanları, laboratuvar ortamında et türügeliştirdi
Kanadalı bilim insanları, laboratuvar ortamında et türü geliştirdi Kanada’nın Hamilton kentindeki McMaster Üniversitesi bilim insanları, laboratuvar ortamında hem yağ hem de kas hücrelerinden oluşan yeni et türü üretti. Kanada resmi yayın kuruluşu CBC’ye konuşan araştırmacılar Prof. Ravi Selvaganapathy ve Prof. Alireza Shahin-Shamsabadi, insan nakilleri için doku elde etmede kullanılan bir yöntemden uyarladıkları teknikle, laboratuvar ortamında yetiştirilen ince işlenmiş kas ve yağ hücrelerini istifleyerek et elde etmeyi başardıklarını söyledi.Biyomedikal Mühendisliği Profesörü Selvaganapathy, "Bunu yapmak için başta fare hücrelerini kullandık ve şu anda tavşan hücreleriyle çalışıyoruz. Bu türün üretimi, insanların tükettiği tavuk, sığır eti ve diğer et türleri için de geçerli." dedi.Selvaganapathy, her biri yaklaşık bir A4 kağıdı kalınlığındaki canlı hücre tabakalarının, önce kültür içinde büyütüldüğünü ardından da soyulmadan, istiflenmeden ve katlanmadan önce büyüme plakaları üzerinde konsantre edildiğini anlattı.LABORATUVARDA ÜRETTİKLERİ ETİ PİŞİRİP YEDİLERTabakaların, hücreler ölmeden önce doğal olarak birbirine bağlandığını kaydeden Selvaganapathy, tavşan hücrelerinden elde ettikleri yeni formdaki eti pişirip yediklerini dile getirdi.Selvaganapathy, son 5 veya 6 yılda dünyanın dört bir yanındaki çeşitli grup ve şirketlerin bu teknolojiyi araştırdığını belirterek, şöyle devam etti:"Dünyada hem yağ hem de kastan oluşan doku benzeri bir yapı geliştiren ilk grubuz. Çünkü etin tadını veren yağdır. Önceki gruplar, büyümenin kendisine yağ ekleyemedi sadece kas geliştirilebildi. Biz hem yağı hem de kası birleştirebildik. Kanada'da 'kültürlü et' yetiştiren ilk grup kesinlikle biziz.""TARIM ARAZİLERİNİN BÜYÜK KISMI HAYVANLARI BESLEMEK İÇİN KULLANILIYOR"Ülkeler zenginleştikçe et tüketiminin arttığına işaret eden Selvaganapathy, bunun tarıma ayrılan arazilerin büyük kısmının, hayvanlara yemlik yetiştirmek için kullanmayı da zorunlu kıldığını hatırlattı.Buna örnek olarak, Amazon ormanlarının bir kısmının soya fasulyesi yetiştirmek için yok edilmesini gösteren Selvaganapathy, Brezilya’nın burada üretilen soya fasulyesini domuz yemi olarak Çin'e ihraç ettiğini belirtti.Selvaganapathy, "Bu teknoloji, toprak ve su kaynakları üzerindeki etkiyi azaltmamıza imkan tanıyacak. Böylece tarım alanlarında pirinç ve buğday gibi insanların tüketimi için mahsul yetiştirilebilecek. Ormanların tahribatı ve dolayısıyla iklim üzerindeki etkileri azalacak." diye konuştu.Buldukları teknolojiyle elde ettikleri ürünleri ticarileştirmeye başlamak için "CaroMeats" isimli bir de şirket kuran Selvaganapathy ve Shahin-Shamsabadi, ürünlerin yakın gelecekte piyasaya çıkacağını bildirdi. cumhuriyet.com.trİsrail'de Covid-19'un yeni mutasyonu ortayaçıktı
İsrail'de Covid-19'un yeni mutasyonu ortaya çıktı İsrail'de, yeni tip koronavirüsün (Covid-19) mutasyona uğramış yeni bir türünün ortaya çıktığı bildirildi. Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, İsrail Askeri İstihbarat Şubesinin (AMAN) hazırladığı raporda, İsrail'de tespit edilen virüsün yeni mutasyonunun çok daha hızlı yayılabileceği belirtildi.Raporda, Covid-19'a yakalanıp iyileşmiş ya da aşılanmış olsalar da tüm yurt dışından gelenlerin yeniden karantina altına alınması gerektiğinin zorunlu olduğu vurgulandı.Çeşitli ülkelerde Covid-19'un yeni mutasyonlarına rastlandığına işaret edilen raporda, bunları kontrol etmenin oldukça zor olduğunun altı çizildi.Gazetenin haberinde Başbakan Binyamin Netanyahu'nun, Sağlık Bakanlığı ve hükümete bağlı Ulusal Güvenlik Konseyi üyeleriyle, İngiltere'de ortaya çıkan yeni mutasyonun yaygınlaşması nedeniyle Tel Aviv'deki Ben Gurion Havalimanı'nın iki hafta süreyle geliş gidişlere kapatılması konusunu görüşeceği aktarıldı. cumhuriyet.com.trŞili ve Antarktika'da depremler
Şili ve Antarktika'da depremler Şili'nin başkenti Santiago yakınlarında 5,8, Antarktika'da Güney Shetland Adaları yakınında ise 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. ABD Jeolojik Araştırma Merkezi (USGS), Şili'de meydana gelen depremin merkez üssünün başkent Santiago'ya yaklaşık 45 kilometre uzaklıktaki bölgede, 110 kilometre derinlikte olduğunu açıkladı.Can ve mal kaybı bildirilmeyen depremin ardından "tsunami" uyarısı da yapılmadı.Antarktika'da, Şili'nin bilimsel araştırma üssü O'higgins'e yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta, denizde 9,6 kilometre derinlikte meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki depreme ilişkin ise Şili İçişleri ve Kamu Güvenliği Bakanlığı Ulusal Acil Durum Ofisi (ONEMI), Twitter hesabından "tsunami" uyarısı yaptı ve bölgede sahillerin terk edilmesi çağrısında bulundu. AAOnsuz 28 yıl: Uğur Mumcu kimdir?
Onsuz 28 yıl: Uğur Mumcu kimdir? Bombalı suikastla katledilen yazarımız Uğur Mumcu, ölümünün 28. yılında anılıyor. Türkiye'nin en önemli gazetecileri arasında yer alan ve ardından geçmişteki birçok olaya ışık tutan yazı ve kitap bırakan Uğur Mumcu kimdir? Türkiye basın tarihinin en önemli isimlerinden, gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, Ankara Karlı Sokak’taki evinin önünde otomobiline konan bombayla 24 Ocak 1993’te katledildi. Yazarımız Uğur Mumcu’ya suikast organizasyonunda yer alan isimlerin bazıları yakalandı, yargılandı ancak Mumcu’yu hayattan koparanların arkasında hangi güçlerin olduğu bugüne kadar aydınlatılamadı. Türkiye’nin cesur kalemi Uğur Mumcu, bugün, katledilişinin 28. yılında Türkiye’nin dört bir tarafında anılıyor. Araştırmacı ve ilkeli gazeteciliğin en önemli isimlerinden olan Uğur Mumcu kimdir? İşte usta gazetecinin hayatı, gazetecilik anlayışı, geçmişe ve geleceğe ışık tutan sözleri ve kitapları…UĞUR MUMCU KİMDİR?Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde Kırşehir'de dört kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Annesi Nadire Mumcu, babası Tapu Hakkı Şinasi Bey idi. İlkokulu Ankara Devrim İlkokulunda ve ortaokulu Ankara Bahçelievler Deneme Lisesinde okuyan Mumcu, 1961'de başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü alan Mumcu, 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı sözler nedeniyle gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevinde bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini Ağrı Patnos'ta yaptı.Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975'ten itibaren Cumhuriyet'te “Gözlem” başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı’nda çalışmaktaydı. 1975 Mart’ında makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen’le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in hayalî mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı. 1976’da Güldal Homan ile evlendi. Özgür adında bir oğlu ve Özge adında da bir kızı oldu. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı ve Cumhuriyet’in kadrolu yazarı oldu. “Gözlem” başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977'de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçe kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosunda tam 700 kere sahneledi. 1978'de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı “Büyüklerimiz” yayımlandı.Türkiye’de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak'ı yayımladı. 1982'de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren’in imzalayanları “vatan hainliği” ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi’nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.1987'de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991'de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925 yayımlandı. 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat – 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazan Mumcu, Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992’de Cumhuriyet’e döndü.KATLEDİLMESİNE SEBEP OLAN YAZIMumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde “Mossad ve Barzani” isimli bir yazı yazdı. Ve yazısında şu ifadelere yer verdi: “Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında?” “Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”Öldürülmeden 16 gün önce, Cumhuriyet’te yayımlanan 8 Ocak 1993 tarihli “Ültimatom” başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı.Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara Karlı Sokak’taki evinin önünde otomobiline konan bombayla katledildi. Suikastı; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edildi. Suikastın failleri yakalanamadı.MUMCU’NUN GAZETECİLİK TANIMIGazeteciliği sadece Türkiye’de değil dünyada da yalnızca bilgiye değil aynı zamanda etik bir zemine oturtan Uğur Mumcu, gazeteciliği şöyle tanımlıyordu:“Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir."(Milliyet, 3 Mayıs 1992)UĞUR MUMCU’NUN KİTAPLARIMobilya Dosyası (1975)Suçlular ve Güçlüler (1975)Sakıncalı Piyade (1977)Bir Pulsuz Dilekçe (1977)Büyüklerimiz (1978)Çıkmaz Sokak (1979)Rabıta (1979)Tüfek İcad Oldu (1980)Silah Kaçakçılığı ve Terör (1981)Söz Meclisten İçeri (1981)Ağca Dosyası (1982)Terörsüz Özgürlük (1982)Papa-Mafya-Ağca (1984)Sakıncasız (1984)Devrimci ve Demokrat (1985)Liberal Çiftlik (1985)Aybar ile Söyleşi (1986)12 Eylül Adaleti (1987)İnkılap Mektupları (1987)Bir Uzun Yürüyüş (1988)Tarikat-Siyaset-Ticaret (1988)40'ların Cadı Kazanı (1990)Kâzım Karabekir Anlatıyor (1990)Kürt İslam Ayaklanması 1919-1925 (1991)Gazi Paşa'ya Suikast (1992)Kürt Dosyası (1993)Katiller Demokrasisi (1997)Saklı Devletin Güncesi "Çatlı vs." (1997)Gazetecilik (1998)Polemikler (1998)Uyan Gazi Kemal (1998)Bu Düzen Böyle mi Gidecek? (1999)Söze Nereden Başlasam (1999)Bomba Davası ve İlaç Dosyası (2000)Unutmayalım, Unutturmayalım (2003)Eğilmeden Bükülmeden (2004)Kır Çiçekleri (2004)Türk Memet Nöbete (2004)Dost Yüzlerde Zaman (2005)Çocuklar İçin (2009)İsterler ki Susalım (2011)Beyaz Melek (2011)UĞUR MUMCU HAKKINDA BESTELENEN ŞARKILARUğur'lar Olsun - Selda BağcanYiğidim Aslanım- Zülfü LivaneliUĞUR MUMCU’NUN UNUTULMAYAN SÖZLERİ"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? ""Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.""Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da Türkiye'de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. ""Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.""Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet, bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?"Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir.""Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.""Bu masum insanlar Yahudi de olur, Arap da, Hristiyan da. Ölenlerde ırk, din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır.""Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi..."“Anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün.” cumhuriyet.com.trGaffar Okkanölümünün 20. yılında anılıyor
Gaffar Okkan ölümünün 20. yılında anılıyor Diyarbakır'da 20 yıl önce uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edilen İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ölüm yıldönümünde anılıyor. Gaffar Okan, Diyarbakır Emniyet Müdürü iken uğradığı silahlı saldırı sonucu, 5 mesai arkadaşı ile birlikte 20 sene önce bugün şehit edildi. Diyarbakır'ın merkez Yenişehir İlçesi Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde 24 Ocak 2001 tarihinde düzenlenen silahlı saldırıda şehit olan Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile koruma polisleri Atilla Durmuş, Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Selahattin Baysoy, ölümlerinin 20. Yılında anılıyor. Peki Diyarbakır'ın "Gaffar Baba"sı olarak adlandırılan Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan kimdir? GAFFAR OKKAN KİMDİR?Okkan, 1952’de Sakarya'nın Hendek ilçesinde dünyaya geldi. 30 Eylül 1970'te Polis Kolejinden, 29 Eylül 1973'te Polis Akademisinden mezun olup, İzmir Emniyet Müdürlüğüne komiser yardımcısı olarak atanandı. Çeşitli birimlerde görev yaptıktan sonra 1983 yılında Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğünde göreve başladı, 1985'te ise şube müdürlüğüne terfi etti.1986 yılında Eskişehir Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görev alan Gaffar Okkan, burada 1992 yılında Emniyet Müdür Yardımcısı oldu. 6 Aralık 1993'te 1'inci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne terfi edip, Kars Emniyet Müdürü olarak ataması yapılan Okkan, 18 Kasım 1997'de ise Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü görevine başladı. Bu sırada ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden de mezun oldu.24 Ocak 2001 günü saat 17.40 sularında Valilik binasına doğru seyir halindeyken Sezai Karakoç Bulvarı'nda kurulan pusuda şehit olan Okkan, evli ve 2 çocuk babasıydı. Okkan ile polisler Mehmet Kamalı, Sabri Kün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy da saldırıda şehit düştü. cumhuriyet.com.trUğur Mumcu’nun akademikçalışmasıbasında ilk kez Cumhuriyet aracılığıyla yayımlanıyor: Osmanlıdeğerlendirmesi*
Uğur Mumcu’nun akademik çalışması basında ilk kez Cumhuriyet aracılığıyla yayımlanıyor: Osmanlı değerlendirmesi* Bazı yasaların sosyolojik açıdan uygulanıp uygulanmadıklarını ve Batı tipi kurumların yaşama şanslarını araştırırken bu gibi değerlendirmelerin yapılmaması sanırız büyük bir eksikliktir. Salt hukuksal sorunlar araştırılırken, bu hukuksal kural ve kurumları oluşturan hukuk dışı nedenlerin araştırılmaması bizleri sadece “dogmatik” araştırma yapmaya zorlamaktadır. Bu kuru “kanunculuk” ise sorunlara çözüm yolları getirmemektedir. Osmanlı Devleti, ilk kuruluşunda toprak rejimine dayanan bir askeri yönetimdi. Askeri ve siyasal amaçlara göre örgütlenen devlet, Selçuk Türkleri ile öteki Türk devletlerinin siyasal ve askeri kurumlarından esinlenerek kurulmuştu. Türk-İslam geleneklerinin temel yapıldığı devlet, teokratik yapıda ve düalist hukuk sistemi içinde yönetilen bir ortaçağ devleti niteliğindeydi.Devletin siyasal örgüt biçimini toprak düzeni ve toprağın bölüşümü belirtiyordu. Bu yönetim biçimi Osmanlılara ilk kez bulunmuş ve uygulanmış değildi. Siyasal ve askeri yapı Türk İslam devletlerinin ortak özellikleriydi.Askeri otoriteye sıkı sıkıya bağlı Osmanlı Devleti’nde toprağın yönetimi bazı özel koşullara bağlı olarak özel kişilere verilirdi. Miri arazi denilen ve çıplak mülkiyeti devletin olan toprakların işletilmesi belli kişilere verilir; devlet toprakları kendisine işletilmek üzere bırakılan bu kişilere “dirlik” ya da “tımar” sahibi denirdi.Dirlik sahibi arazinin maliki değildi. Sahibi arz denilen ve asker memur karışımı yetkilerle donatılmış görevliler, halktan vergi alır; bunu devlete verir. Devlet vergiyi, doğrudan doğruya değil dirlik sahipleri eliyle toplamış olurdu.Merkezi siyasal örgütün güçlenmesi ve toplum içersinde iki ayrıcalıklı grup yaratmaktaydı. Bunlardan birincisi “saray aristokrasisi” ikincisi de “Mülk sahipleri (dirlik sahipleri)” idi.Devlet toprağını bölüşen dirlik sahiplerini güçlü bir hiyerarşi ile kendisine bağlardı. Bu hiyerarşik örgütün başı her türlü sınırsız yetkinin sahibi olan padişahtı. Mülki ve askeri hizmetlilerin çoğu devşirmeydi. Yöneticilerin büyük çoğunluğu Kırım ve Kafkas pazarlarında satılan kölelerden oluşurdu. Bunlar gerekli özen ile yetiştirilirlerdi. Bunlara askeri-siyasal eğitim verilirdi. Mülkiye sınıfı Enderun denilen bir idare okulunda yetiştirilirdi. Bu sınıf içerisinde sadrazamlar, vezirler, beylerbeyleri ve sancak beyleri girerdi. Geleceğin yöneticileri Enderun’da çağın koşullarına göre düzenli bir eğitim görürlerdi.AYRICALIKLI SINIFLARKadılar, naipler ve kazaskerler ise devletin teokratik özelliklerine bağlı olarak bazı ayrıcalıklara sahiplerdi.Bunlara “ilmiye sınıfı” denirdi. “Seyfiye sınıfı” yüksek kumanda kurulları dışındaki askeri sınıfları ifade ederdi. “Kalemiye” sınıfı ise devletin günlük işlerini gören memurlarıydı.Osmanlı Devleti güçlü bir merkezi otoriteye dayanmak zorundaydı. Devlet fetih politikası ile genişlerken bu idari sınıfların görevleri de gittikçe genişliyordu. Osmanlı Devleti’nin yükselme devirlerinde bu yönetim biçimi yararlı olmuş ve devletin kuvvetli yapısı korunabilmişti. Ancak gerileme ve duraklama devirlerinde, devletin bu örgütsel yapısı da geniş ölçüde bozuşmaya ve çökmeye uğramıştı.Osmanlı Devleti son zamanlarında, Batı’nın da etkisi ile kurumlarını Batı modellerine göre düzenlemek ihtiyacını duydu. Mülki idareyi çağın koşullarına göre düzenlemek amacı ile “Umuru Mülkiye Nezareti” kuruldu.“Reisülkittaplık” makamı da 1835 yılında “Hariciye Nezareti” adı ile yeniden örgütlendi. Devletin tüm işlerini ve yazışmalarını yürüten “memur amedi odası”, içişler ve dışişler olmak üzere iki bölüme ayrıldı. Batı’nın ordu ile ilgili yasa ve kuralları incelemek üzere “Deri Şuray-ı Asker” kuruldu. Bundan sonra tüm Batı kurumları tek tek alındı. “Meclisi Valayı Adliye” “Darı Şurayı Babıali” adlarına iki meclis kurularak devlet yönetiminde, yeni ilkeler kabul olundu.TANZİMAT VE EMPERYALİZM...Tanzimat devri tarihimizde çeşitli açılardan değerlendirilmektedir. Bu devir Batılılaşma çabalarının ilk aşaması olarak kabul edildiği gibi Batı emperyalizminin Türkiye de egemenliğini kabul ettirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bazı yasaların sosyolojik açıdan uygulanıp uygulanmadıklarını ve Batı tipi kurumların yaşama şanslarını araştırırken bu gibi değerlendirmelerin yapılmaması sanırız büyük bir eksikliktir. Salt hukuksal sorunlar araştırılırken, bu hukuksal kural ve kurumları oluşturan hukuk dışı nedenlerin araştırılmaması bizleri sadece “dogmatik” araştırma yapmaya zorlamaktadır. Bu kuru “kanunculuk” ise sorunlara çözüm yolları getirmemektedir.Sanayi Devrimi’nden sonra, pazar arayan Batı ekonomisinin Doğu ile ilişkiler kuracağı bir toplumsal zorunluluktu. 1838 ticaret anlaşması ile Batı kapitalizmi Osmanlı ekonomisi ile sıkı ilişkilere girmişti. Devlet örgütünün düzenlenmesi ve Batı tipi bir memur kadrosunun yaratılması, yani “bürokrasinin” Batılı kurallara benzetilerek örgütlenmesi “Batılılaşmanın” gereği sayılmaktaydı.Batı sermayesi Tanzimat ile birlikte, yatırım yapacağı alanlarda idari ve hukuksal kolaylıklar istemekteydi. Batı açısından görünüm bu koşullara bağlıydı. Merkeziyetçi devletlerin o çağdaki örgütlenme biçimi de bunu gerektiriyordu.* Uğur Mumcu’nun Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi dergisinde 1971’de yayımlanan “Türk Hukukunda Memurların Yargılanması” adlı akademik makalesinden bölümler olarak alınmıştır. cumhuriyet.com.tr