News - Haberler
Öğrenciler zaten en büyük sınavıveriyor
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Öğrenciler zaten en büyük sınavı veriyor figure > Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), ortaokul ve lise öğrencileri için yüz yüze sınav yapılacağı yönündeki açıklamasının ardından gelen tepkiler, bakanlığa geri adım attırdı. Sosyal medyada, Milli Eğitim Bakanı’na yönelik önceki gün başlatılan ve 100 bini aşkın “Ziya Selçuk İstifa” etiketinin ardından Selçuk, yüz yüze sınavların iptal edildiğini, lise öğrencilerinin sınavlara ikinci dönem gireceğini açıkladı. Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım ve eğitimci Feray Aytekin Aydoğan, uzaktan eğitime erişemeyen öğrenciler varken sınav yapılmak istenmesine tepkili.Tepkilerin ardından Selçuk, dün, “yüz yüze sınav konusunu Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri ve Sağlık Bakanlığı’nın değerlendirmeleri doğrultusunda yeniden ele aldıklarını” belirterek, ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin karne notlarının ders etkinliklerine katılım puanı üzerinden; lise öğrencilerinin birinci dönem notlarının ise ikinci dönem yapılacak yüz yüze sınavlarla belirleneceğini açıkladı.‘100 TAM PUAN VERİLEBİLİR’Eğitim-İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, “evde kalın, toplu taşıma kullanmayın” çağrılarına karşın “milyonlarca öğrenci ve öğretmenin, bir iki hafta boyunca evden toplu taşıma ile okullara gelmesinin istenmesini” eleştirerek “Milyonlarca öğrenci uzaktan eğitimi düzgün alamıyor, milyonlarca öğrenci EBA’ya erişemiyor. Bu öğrencileri zorunlu olarak sınava tabi tutmak, hem eğitim hem de çocukların gelişimi açısından sakıncalı” dedi. Sınavların ertelenmesi ve iptal edilmesinin doğru olduğunu söyleyen Yıldırım, “Çocukların tamamına 100 tam puan verilerek çocuklar arasında ayrım olmaması sağlanabilir. Geçmiş dönemde aldıkları notlar, çocukların eğitim seviyesini gösteriyor. Yeni başlayacaklar için de gelecekte alacakları notlar gösterecek” önerisinde bulundu. Eğitimci Feray Aytekin Aydoğan ise milyonlarca öğrencinin uzaktan eğitime ulaşamadığını, ulaşan öğrencilerin yüzde 60’ından fazlasının ise cep telefonu ile bağlandığını vurgulayarak, “Eğitimde eşitsizliği daha da derinleştiren seçmeye, elemeye dayalı sınav kararları alınamaz ve uygulanamazdı” dedi. Salgın sürecinde sınavların tamamının iptal edilmesi çağrısında bulunan Aydoğan, “Öğrencilerin başarıları notla değerlendirilmemeli” dedi. Aydoğan, “Öğrencilerimizin eğitimden kopuşu engellenmeli, devamlılığı sağlayan önlemler alınmalı, uzaktan eğitime erişim için öğrencilerimizin ve kamu hizmeti veren öğretmen arkadaşlarımızın ihtiyacı olan tüm cihazlar ve internet erişimi ücretsiz sağlanmalı, ihtiyacı olan tüm öğrencilerimize düzenli eğitim desteği sağlanmalı” diye konuştu. Sefa UyarKılıçdaroğlu, yıl sonunda gündemi değerlendirdi, Erdoğan’a S-400çağrısıyaptı: Ecevit gibi cesur ol
Kılıçdaroğlu, yıl sonunda gündemi değerlendirdi, Erdoğan’a S-400 çağrısı yaptı: Ecevit gibi cesur ol figure > CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, AİHM’nin Selahattin Demirtaş hakkında verdiği kararın yasal süreçlere göre uygulanması gerektiğini belirterek “Kararı uygulayacaklar. Çünkü anayasada var. Uygulamayacaksanız niye bunu anayasaya koydunuz” dedi. Kılıçdaroğlu, gazetelerin Ankara temsilcileriyle yılın son günlerinde parti genel merkezinde bir araya geldi. Kılıçdaroğlu’nun sorulara konu başlıklarıyla verdiği yanıtlar şöyle...- AİHM’nin Demirtaş kararı: Kararın uygulanmasını Anayasa Mahkemesi söylüyor. Ben bu karara uymam dediğiniz zaman Avrupa’dan kendinizi tamamen tecrit etmiş oluyorsunuz. Demokrasi yükseltilebilir algısı tamamen yok oluyor. Kararı uygulayacaklar ama topluma, “elimiz makûm” diyecekler. Uygulanmamasının faturası ağır olur. Uygulamazlarsa da şaşırmam. Daha önce Anayasa Mahkemesi kararını da tanımadılar. Türkiye tamamen içe dönük bir ülke haline gelir.- Erken seçim: Erken seçimi, Türkiye’nin ağır faturayı ödememesi için istiyorum. Hükümet sorunları çözme kapasitesini kaybetti. Fatura ağırlaşmasın, topluma gidelim diyoruz. Türkiye’nin tepeden tırnağa yapılanması gerekiyor. Parlamenter sistem gerekiyor.- Değişen ekonomi yönetimi: O politikaları uygulayan Erdoğan’dı. Erdoğan’ın istifa etmesi lazım. 128 milyar dolarlık kaybın faturasını Erdoğan’ın ödemesi gerekmiyor mu? Yarın ne gibi bir politika izleyeceğini merak ediyorum. Merkez Bankası söylediklerinin tam tersini uyguluyor. - Bahçeli’nin Akşener’e çağrısı: Meral Hanım gerekli yanıtı verdi. Bir dönem CHP’yi eleştirme görevi Bahçeli’ye verilmişti. Yetmeyince Erdoğan eleştirmeye başladı. Efendim biz CHP olarak iktidar olduğumuzda AKP’yi kapatacakmışız. Arkadaşlarımıza sordum, kimse söylememiş. Ciddi bir sağlık sorunu var. Eğer bu bilgileri kendisine biri dediyse o kişiyi tutup Saray’dan atması lazım. Eğer hayal dünyasının ürünü olarak bu eleştiriyi yapıyorsa ciddi bir sağlık sorunu var.- S-400’lerin çalıştırılması: Türkiye hava savunması açısından bölgedeki en zayıf ülke. Kendinizi korumak için S-400’leri madem aldınız kurmak zorundasınız. Erdoğan kurar mı, kurmaz. Erdoğan ne diyorsa mutlaka aksi vardır. Yapacağım diyorsa, bunu yapmayacaktır biliyoruz, zamana yayıp üstünü örtecektir. Rametli Ecevit, Kıbrıs’a çıktığı zaman, gemimizi kullanamazsınız dediler. Ecevit’in gösterdiği cesareti göstermesi, S-400 sistemini kurması lazım. Yapmazsa ikinci papaz vakası olur. Verdiği sözü tutmayan 2.5 milyar dolarla dünyanın en pahalı hurdalığına sahip olan ülke olur. - MİT TIR’ları: Bu dava farklı düşünenlerden intikam alma davasıdır. Hukuk davası olarak görmüyoruz. 24 ayrı internet sitesinde yayımlandı görüntüler, sonra yasaklandı.- CHP dindar mı? (Abdulkadir Selvi’nin “CHP’den dindar olması beklenemez” iddiasının anımsatılması üzerine): Hangi öngörüye dayanarak bunu ifade ediyor bilmiyorum. Tüzelkişiler değil, gerçek kişilerin inançlı olup olmadığı sorgulanabilir belki. Allah’la kul arasındaki ilişkiye birisinin müdahale hakkı yok. Biz laik bir partiyiz. Kimsenin inancına başka bir kişinin müdahale etmesini doğru bulmayız. Kimin daha dindar olduğunu kim bilir. Allah’ın birisine verdiği böyle bir yetki mi var? Selvi’ye böyle bir yetki mi verilmiş. Yok öyle bir şey. - Ezan evrenseldir: Ezan bugünkü okunuş şekliyle, diliyle artık evrensel bir halde. Türkçe-Arapça tartışmasının yapılmasını doğru bulmam. Namaza çağrı olduğunu küçük çocuk da biliyor. ‘SUÇLU SUÇLUDUR’- Taciz iddialarında iftira da var (Kriminal olaylar partilerle özdeşleştirilebilir mi, sorusu üzerine): Bazıları iki üç yıllık olay, gereğini yapmışız. Bazıları iftira, Konya’da olduğu gibi... Bunu bir parti üzerinden götürmek doğru değil. Şimdi tecavüze uğrayan kişi falan partiliydi, bu doğru değil, Türkiye’yi ayrıştırır. Böyle bir şey varsa devletin derhal müdahil olması lazım. Tecavüzde bulunanın A veya B partili olmasının önemi var mı, suçlu suçludur. Olay olmuş, biz duymazlıktan gelmişsek o zaman haklı olur. Öyle bir şey hiç olmadı. AKP gündem oluşturamıyor. Hani “çamura yatmak” denir ya. AKP bugün çamura yatıyor. Bu konuda emin olun, benzer şekilde olayların üzerine gitsek çok daha farklı şeyler çıkabilir. Kişisel konuları parti meselesine dönüştürmek doğru değil. Şirin Ünal konusunu biz parlamentoya hiç getirmedik. Ama hukukçu arkadaşlar takip etti. Bunu AKP’ye bağlayıp da şöyle böyle yaptın demedik.- Uyuşturuculardan vergi alınması: Kurumlar Kanunu’nda bir düzenleme yapıldı 2006’da. Vergi cennetlerindeki paralar Türkiye’ye gelirse yüzde 30 oranında vergilenir. Tek koşulu vergi cennetleri listesinin cumhurbaşkanı kararıyla yayımlanması gerekiyor. Karar yayımlanmıyor. Vergi cennetlerindeki parayı getirip de devlet bankasına yatırmaz, vergi cennetine yatırır. Yolu ne, af kanunu. Hani diyor ya “paranın dini rengi yoktur” getir yatır, asla sorgulamayacağım, kimliğini de sorgulamayacağım diyor. Önce vergi cennetlerini niye yayımlamıyorsun. Man Adası örneğini de verdim. Para gelsin diyor, gelsin. Bunlar kirli para. Uyuşturucu, fuhuş parası. 15 yıldır, bir kararname uygulanmıyor. Bu kararname çıkarsa bir daha öyle vergisiz kanun çıkaramazlar. Milyonlarca dolar uyuşturucu parası Türkiye’ye gelip bankaya yatacak, bu adama uluslararası saygınlık kazandırıyorsun, sıfır vergi alıyorsun bir de sırtını sıvazlıyorsunuz. Onlar benim vergici olduğumu da unuttu. Diyelim ki bir yeri bastınız, oradaki ürünlere el koyacak. Maliyeye bildirdikleri takdirde, vergi dairesi o ürünlerin değerini bulur. Vergi kaydını yaptırır ve vergisini alır. Kaçak çay yakaladıysanız, müsadere edersiniz, ama onun değeri üzerinden maliye vergisini alacağım der. Niçin Vergi Usul Kanunu diyor ki konusu suç teşkil eden gelirler dahi vergilenir... Ama adamların dünyadan haberleri yok. AŞI OLACAĞIMBeş maskeyi dağıtmaktan aciz kaldılar. Bütün sağlık çalışanlarına teşekkür ederim. Bir maaş ikramiye verin dedik. Onlar başka bir yol buldular. Yoğun bakımda çalışan bir hemşirenin maaşına 7 lira ek ödeme yatmış. İnanamadım. Orada da büyük adaletsizlikler var. İnsanlar onurlarına düşkün. Biz insani koşullarda çalışmak istiyoruz diyolar. Aşı gelirse, hangi aşı olursa, doktorlar şu aşıyı olacaksın derlerse olacağız.‘DAVUTOĞLU’NUN ÇALIŞMASI GÜZEL’- Parlamenter sistem (Seçimde sistem oylamasıyla mı karizmatik lider oylamasıyla mı milletin karşısına çıkacaksınız sorusu üzerine): Millet ittifakını oluşturan partiler parlamenter sistemle ilgili düşüncelerini olgunlaştırmaya çalışıyorlar. Hükümetlerin kuruluş sürecinde oluşabilcek sorunları aşabilecek bir çalışma yapıyoruz. Davutoğlu’nun çalışması güzel bir çalışma. Bir araya gelip çalışmamız gerekir zaten. İktidarda değil öncesinde uyuşmaslıkları çözmek lazım. Bir an önce de parlamenter sisteme geçmek gerek. Çok uzun süreç olmaması lazım. 1-1,5 yıllık süreçte Cumhurbaşkanı yetkilerinin parlameto ve yürütmeye devredildiği sistemi oluşturabiliriz. Takvimle kamoyunun önüne çıkılması lazım. Cumhurbaşkanının kim olması konusunda liderler karar verir. Adayın da yetkilerinin de devredileceğini bilmesi ve bu çabaya katkı vermesi gerekiyor. Sertaç EşBahçeli’den Akşener‘e ikinci kez‘dön’çağrısı:Çağrının perde arkası
Bahçeli’den Akşener‘e ikinci kez ‘dön’ çağrısı: Çağrının perde arkası figure > MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik ikinci “evine dön” çağrısının “Cumhur İttifakı için Akşener’e şartlı destek olduğu” ileri sürülüyor. Akşener’in uzun zamandır HDP ile CHP arasındaki yakınlaşmadan rahatsızlık duyduğu, bu nedenle “masa kurma” teklifini getirdiği, bu teklifle de CHP’ye üstü kapalı “Ya biz, ya hiç” göndermesinde bulunduğu konuşulurken, Bahçeli’nin de “Akşener’in masa çağrısıyla restini gördüğü” belirtiliyor. Akşener, geçen günlerde katıldığı bir televizyon programında, “güçlendirilmiş parlamenter sistem için bir masanın kurulması ve bu masada ana muhalefet partisinin de yer alması gerektiğini” ifade etmişti. Akşener’in bu teklifine önceki gün Bahçeli’den, “Masa kur demedik, evine dön dedik. Evine dön, bitsin bu çile” yanıtı gelirken, kulislerde, Bahçeli’nin bu sözü “Akşener’in 2023 seçimlerine doğru giderken Cumhur İttifakı’na yakınlaşmak istediğini görmesi üzerine söylediği” konuşuluyor. Akşener ile birlikte İYİ Parti yönetimi ve tabanının özellikle son zamanlarda dillendirilen “Millet İttifakı’nın gizli ortağı HDP” nitelendirmesine kızdığı, Millet İttifakı’nın bileşenlerinin de bu nitelendirmelere karşı “kartlarını açık oynaması gerektiği” üzerinde durulması gerektiği kaydediliyor. Akşener’in de “2023’e giden süreçte CHP ve HDP arasında yeni bir blok oluşabileceğine yönelik düşüncesini kamuoyuna ve Millet İttifakı cephesine doğrudan açıklayamayacağı, şu an siyasi ortamın buna müsait olmadığı, bu nedenle masa önerisiyle ‘CHP’nin dikkatini çekmek istediği’” de kaydediliyor. Kulislerde, Akşener ile Cumhur İttifakı arasındaki anahtar sözcüklerin “masa kurmak” olduğu ileri sürülürken, Akşener’in, AKP ve MHP’lilerle görüşüp, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yürütmede tıkanan noktaları konusunda ittifak bileşenlerine “reçete sunmak isteyeceğine” de dikkat çekiliyor. Öte yandan İYİ Parti yönetiminin “Akşener’i seçimlerde yeniden aday olarak görmek istediği” ifade edilirken, MHP’nin ise adayının çok önceden “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan” olduğunu açıklamasının “Akşener’in hedefleriyle çeliştiğine” dikkat çekiliyor. Selda GüneysuDünyanın altüst olduğu gün...
Dünyanın altüst olduğu gün... figure > Kameralar karşısında vakur görünmeye çalışan ama kırgınlığının yüzüne yansımasını engelleyemeyen adam altı yıllık iktidarını 11 dakikada savunmaya, suçsuz olduğunu kanıtlamaya uğraşıyordu ama onu ekrandan izleyenlerin gözlerinde sadece öfke ve nefret vardı. Kameralar karşısında vakur görünmeye çalışan ama kırgınlığının yüzüne yansımasını engelleyemeyen adam altı yıllık iktidarını 11 dakikada savunmaya, suçsuz olduğunu kanıtlamaya uğraşıyordu ama onu ekrandan izleyenlerin gözlerinde sadece öfke ve nefret vardı. Zaten o, artık olmayan bir ülkenin devlet başkanıydı. TV’de istifasını açıklayan adam Mihail Gorbaçov’du yani Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı. Tarih 25 Aralık 1991’di yani dünyanın altüst olduğu gün. 1985 yılında Komünist Parti genel sekreterliğini üstlenmesinden sonra Gorbaçov hemen kolları sıvadı ve herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle dile getiremediği sorunlara el attı. Artık takati kalmayan ekonomiyi yeniden yapılandırmak için “Perestroyka”, korku imparatorluğuna dönen ülkenin nefes alması, açıkça ve özgürce konuşabilmesi için “Glasnost” reformlarını uygulamaya koydu.Ama kısa süre sonra tökezlemeye, bir adım ileri iki adım geriye gitmeye başladı. 280 milyondan fazla kişinin yaşadığı 22 milyon kilometrekarelik dev bir ülkede yapılacak en küçük değişikliğin devrim boyutunda sonuçlara yol açmasından ürkmüştü.Oysa yönetenlerle arasında artık bir uçurum bulunan Sovyet halkı Gorbaçov’un reform idealine dört elle sarılmıştı. İstedikleri çok basitti: İnsan gibi yaşamak, örneğin temel gıda maddelerine karaborsaya düşmeden, kuyrukta beklemeden ulaşmak. Gorbaçov’un aniden frene basmasını “ihanet” olarak gördüler, içlerinde uzun zamandır uyuyan “umut”u uyandırmış ama onları yarı yolda bırakmıştı.YELTSİN HAMLESİ19 Ağustos 1991’de Gorbaçov’un Kırım’da tatilde bulunduğu sırada bir grup üst düzey yetkilinin iktidara el koymaya çalışması sonun başlangıcı oldu. Muhalefet lideri Boris Yeltsin’in bir tankın üzerine çıkarak başlattığı direniş, zaten kötü hazırlanmış darbe girişiminin sadece iki buçuk günde çökmesini sağladı. 22 Ağustos akşamı Gorbaçov, Moskova’ya döndü ama darbe girişimi ülkedeki dengeleri altüst etmiş, fiili iktidar Yeltsin’in eline geçmişti. İkisi arasında eskiye uzanan bir kan davası vardı; Yeltsin aylar boyunca herkesin gözü önünde Gorbaçov’la alay etti, aşağıladı. Asıl darbeyi ise 8 Aralık 1991’de vurdu: Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya liderleri Sovyetler Birliği’nin artık tarihe karıştığını, yerine Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kurulduğunu dünyaya duyuran tarihi belgeyi imzaladı. Koca imparatorluk tam 15 parçaya bölünmüştü.Olayları yönlendirebilecek gücü kalmayan Gorbaçov absürt bir duruma düşmüş, ülkesinin tarihe karışmasını herkes gibi seyretmek zorunda kalmıştı. Daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu görünce 25 Aralık gecesi televizyondan halka seslenerek istifa ettiğini açıkladı, böylece 74 yaşındaki bir ülkenin tabutuna son çiviyi kendisi çaktı. Peki, Sovyetler Birliği Gorbaçov’un hataları yüzünden mi yıkılmıştı?Sorumluluğu tek başına onun sırtına yüklemek haksızlık olur, süreç çok daha önce yani Batı ile girişilen üstünlük yarışı nedeniyle kaynakların silahlanma ve uzay çalışmalarına aktarılmasıyla başlamıştı. Ülkenin Batı’nın ambargosu altında bulunması önemli bir faktördü ama Sovyet ekonomisi ağırlıklı olarak enerji kaynaklarının ihracından gelecek gelire dayanıyordu yani kırılgandı. İktidarda adı “Komünist Parti” olan, aslında zaman içinde herhangi bir ideolojisi bulunmayan oligarşik yapıya dönüşmüş, toplumdan kopmuş ayrıcalıklı bir grup vardı. Bu gerçek karşısında halk sosyalizmi kurma misyonunu, hayallerini ve heyecanını terk etmiş, çalışmak için bir neden görmemeye başlayınca ülke toptan “stop” etmişti.Gorbaçov’un 25 Aralık 1991’deki istifası belki artık sadece formaliteydi ama hem ülkesi hem de uluslararası dengeler açısından sonuçları devasa oldu. Cenk BaşlamışKatar ABD’yi solladı
Katar ABD’yi solladı figure > Borsa İstanbul’da en yüksek portföy değerine sahip yabancı yatırımcı sıralamasında Katar, ABD’yi sollayarak tepeye yerleşti. ABD’li yatırımcılar 2020 üçüncü çeyrekte 5 milyar dolarını geri götürdü. Kasım ayında Borsa İstanbul’un (BIST) yüzde 10’luk payı Katar devletinin yatırım fonu Katar Yatırım Otoritesi’ne satılırken, Borsa İstanbul’da da portföyü olan yabancı yatırımcılar arasında Katar, ABD’yi sollayarak birinci sıraya oturdu.2020 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla ABD’de yerleşik yatırımcıların BIST’teki portföy yatırımlarını yarıya yakın düşmesi dikkat çekti. BIST’te ABD’li yatırımcıların portföy büyüklüğü 2019 Eylül sonunda 12 milyar 517 milyon dolardan, bu yıl aynı dönemde 7 milyar 375 milyon dolara, İngiltere’nin portföy büyüklüğü 5 milyar 766 milyon dolardan 3 milyar 617 milyon dolara indi.2020 Eylül itibarıyla 2019 sonuna göre yabancı yatırımcıların portföy değeri içerisinde Katar’ın payı yüzde 20’den yüzde 36’ya yükseldi. Bu dönemde Borsa İstanbul’da Katarlı yatırımcıların portföy büyüklüğü13 milyar 669 milyon dolara çıktı, geçen yıl aynı dönemde bu rakam 5 milyar 735 milyon dolardı. ABD’nin payı yüzde 26’dan yüzde 20’ye, İngiltere’nin payı ise yüzde 14’ten yüzde 10’a geriledi. Geçen yıl sonunda dördüncü sırada yer alan Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise yatırımlarıyla bu dönemde ilk 15 ülke arasına girememesi dikkat çekti. Listede İngiltere üçüncü, Lüksemburg dördüncü, İrlanda beşinci Hollanda altıncı ve Cayman Adaları yedinci sırada yer alıyor.YABANCI PAYI YÜZDE 48’E İNDİMerkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) ile TÜYİD Yatırımcı İlişkileri Derneği’nin Ocak-Eylül 2020 Borsa Trendleri Raporu’na göre, üçüncü çeyrekte Borsa İstanbul’da 1.7 milyar dolar net yabancı satışı yaşandı. Yabancı yatırımcıların piyasa değerindeki payı ise 2020 Eylül sonu itibarıyla son dönemlerin en düşük seviyesi olan yüzde 48’e geriledi. Yabancıların elindeki hisse senetlerinin toplam değeri 293 milyar TL oldu.2019’un ilk çeyreğinde Borsa İstanbul’da ABD’de yerleşik 1.243 adet yatırımcı toplam yabancı yatırımların yüzde 31’ine sahipti. Katar ise aynı dönemde 1 milyar 970 milyon dolar ile sadece yüzde 5 pay ile 5. sırada yer alıyordu.6 PUANLIK DÜŞÜŞOcak-Eylül 2020 Borsa Trendleri Raporu’nda şu tespitlere yer verildi:- İkinci çeyrek sonunda azalan BIST TÜM’deki yabancı yatırımcı sayısı bu yılın üçüncü çeyrekte artış göstererek 2020 yılı Eylül sonunda 11 bin 222 adet oldu. muştur. Eylül 2020’de bir önceki yıl aynı döneme göre en fazla yabancı yatırımcı sayısı artışı 1.645 yatırımcı ile BIST TÜM endeksinde görüldü.- Yabancı yatırımcıların BIST TÜM işlem hacmindeki payı 2020’nin üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre 6 puan birden düşerek yüzde 21 seviyesine geriledi.- Eylül 2020 sonunda Borsa İstanbul’daki toplam yatırımcı sayısı 2019 yıl sonuna göre artarak 1 milyon 761 bin 538 adet oldu.- Yabancı yatırımcılar içinde 8 bin 622 adete karşılık gelen pay gerçek kişilere ait yüzde 24’lük pay ise kurumsal yatırımcılara ait.İKTİSAT DIŞI YAKLAŞIMCumhuriyet yazarı ve Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, Katar’ın portföy yatırımlarında payının artmasıyla ilgili “Katar sermayesi birden bire Türkiye’ye gelmedi. Tamamen iktisat dışı yaklaşımlarla, resmi olan ya da olmayan, kayıtlı ya da kayıtsız, AKP’nin sunduğu ayrıcalıklarla da alakalı olarak Katar sermayesinde artış var” dedi.Yeldan’a göre, Türkiye’nin 2018’den beri yaşadığı ekonomik krizle birlikte uluslararası yatırımcılar gözündeki cazibesi hızla düşmeye başladı. Prof. Dr. Yeldan, Hükümetin uluslararası sermayeyi kast ederek bir 'hayali düşman' yaratan söylemleri bulunduğunu vurgulayarak, “İster yerli ister yabancı yatırımcı olsun, güvenilir bir ekonomik sistem arar. Sermaye uzun vadeli planlar yapabilmek için ülkelerde makro ekonomik istikrar, bağımsız çalışabilen kurumlar ve her şeyden önce hukukun üstünlüğünü görmek ister” diye konuştu.5 MİLYAR DOLAR SEVİYESİNE GERİLEDİTürkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye girişi de 2015’te 19 milyar dolar civarındayken bu yılın ocak-eylül döneminde 5 milyar dolar seviyesine geriledi.Amerikan Wall Street Journal gazetesi ise, 2020’nin ilk yarısında yabancı yatırımcıların TL tahvil piyasasından çıkışlarının 7 milyar doları aşarak rekor kırdığını yazdı. Gazete, Borsa İstanbul’da yabancı payının 16 yıl sonra ilk kez yüzde 50’nin altına düştüğünü ifade etti. Şehriban KıraçGörev değil adeta‘ceza’
Görev değil adeta ‘ceza’ figure > Kamuda “geçici görevlendirme”, zaman zaman amacı dışında da kullanılıyor. Yönetmelikteki “Bir yılda 2 aydan fazla geçici görevlendirme yapılamaz” açık hükmüne karşın sağlık personeline 3 ay geçici görevlendirme verildi. Personel, “görevlendirme beni yıpratmak amacıyla yapılıyor” diyerek dava açtı. Mahkeme, çalışanı haklı buldu. İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin kararına göre süreç şöyle işledi: İstanbul Büyükçekmece İlçe Sağlık Müdürlüğü bünyesinde laboratuvar teknisyeni olarak görev yapan kamu çalışanı, Büyükçekmece Mimar Sinan Hastanesi’nde 2 ay süreyle geçici görevlendirildi. Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin “geçici görevlendirme” başlıklı 11. maddesinde, “Resen yapılan geçici görevlendirme süresi bir mali yılda iki ayı geçemez” açık hükmü bulunmasına karşın iki ayın sonunda personelin geçici görevlendirme süresi uzatıldı. Kamu çalışanının üyesi bulunduğu Türk Sağlık-Sen dava açtı. Çalışan da görevlendirmenin “kendisini yıpratma amacıyla yapıldığını, kamu yararı amacı taşımadığını, haksız ve hukuka aykırı olduğunu” savundu. Buna karşın idare, görevlendirmenin “hizmet ihtiyacına binaen uzatıldığını, davacının görevlendirildiği birimlerde isteksiz olduğunu” savunararak davanın reddedilmesini istedi. YÖNETMELİK VURGUSUİstanbul 5. İdare Mahkemesi ise kararında yönetmeliğe dikkat çekti. Kamu görevlisinin hizmet gerekleri ve kamu yararı kapsamında hizmetine ihtiyaç duyulan görevlere resen geçici olarak görevlendirilebileceğini ancak sürenin bir mali yıl içerisinde iki ayı geçemeyeceğine dikkat çeken mahkeme, kararı hukuka aykırı bularak iptal etti. Karar oybirliğiyle alındı. Mustafa ÇakırAdıyaman’a internet: Seslerini Mansur Yavaşduydu
Adıyaman’a internet: Seslerini Mansur Yavaş duydu figure > Adıyaman Yaylakonak beldesinde 177 öğrenci, internet altyapısı ve ailelerinin imkânsızlığı nedeniyle bilgisayar ve tablet olmadığı için uzaktan eğitime erişemedi. Beldenin ve çocuklarının durumunu bir video ile sosyal medyada yayımlayan Kalender Akdemir’in sesini Ankara Büyükşehir Belediyesi duydu. Başkan Mansur Yavaş’ın talimatıyla Yaylakonak beldesine internet altyapısının kurulması için çalışma başlatıldı. Yaylakonak Karaçal Mahallesi’nde oturan ve beş çocuğunun beşinin de okula gittiğini, gücünün sadece bir telefon almaya yettiğini belirten Akdemir, durumunu anlatan bir video çekerek sosyal medyada yayımladı. Akdemir, çektiği videoda şunları dile getirdi: “Beş çocuğumun beşi de öğrenci. Canlı ders dinlemeleri için gittim bir telefon alabildim. Ayda 410 lira internet parası geldi. Beş çocuk bir telefon, hangisi ders dinleyecek, hangisi uzaktan eğitimden faydalanacak? Biri telefonla ders dinliyor, ötekiler dinleyemiyor. Adıyaman Valisi, Milli Eğitim Bakanı gelsin halimizi görsün.” Videoyu sosyal medyada gören Ankara Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem Dairesi, Yaylakonak beldesinin dört muhtarı ile bağlantıya geçti. Bilgi işlem daire başkanlığından Gökhan Özcan, beldeye internet erişimi için gerekli çalışmaların başlatıldığını belirtti. BİLGİSAYAR VE TABLET DE YOKMerkez Mahalle Muhtarı Aziz Kartal, beldede Türk Telekom’a ait kabloların olduğunu ancak altyapının çalışmadığını, bu durumun düzeltilmesi için yaptığı girişimlerin sonuçsuz kaldığını belirtti. Kartal, “Beldede 177 öğrenci var ve hiçbiri internet aracılığı ile uzaktan eğitimde ders alamıyor, zorluk çekiyorlar. Sesimizi duyan Mansur Yavaş’a katkısından, desteğinden dolayı çok teşekkür ederiz, tuttuğu altın olsun” dedi.Yayalakonak Çatderesi Muhtarı Hasan Yaşar ise “Dağlık ve kırsal bir bölgedeyiz, öğrencilerimizin hiçbirisi hiç ders alamıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş, beldeye internet vericisi kuruyor, kendisine çok teşekkür ederiz. İnternet gelse de sorunumuz çözülmüyor, çoğu öğrencinin ne bilgisayarı ne de tableti var. Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilere tablet dağıtacaktı, dağıttı mı bilmiyorum ancak bizim beldeye tablet gelmedi” dedi. Mehmet MekenşeKarikatürcüüzerinden belediye yıpratması!
Karikatürcü üzerinden belediye yıpratması! figure > Karalama kampanyası İzmir’deki Karikatür Festivali’ne ara verdirdi. Yahudi düşmanlığı yapan yerel medya, din düşmanı diye karikatüristler Plantu ve Kichka’nın konuşmalarının yayımlanacağı bölümün yayından kaldırılmasına neden olurken Türkiye’nin en özgürlükçü kenti olarak bilinen İzmir’e bu baskı yakışmadı. Öyle anlaşılıyor ki Millet İttifakı’nın büyükşehirlerin belediyelerini kazanıp başarıyla yönetmelerini Cumhur İttifakı’nın merkezi iktidarı bir türlü hazmedemeyecek! Çıkarılan her türlü engele bir de karalama kampanyaları eşlik ediyor. Daha çok İstanbul Büyükşehir üzerinde yürütülen kıskaç, (şimdi de Bellini’nin Fatih portresinin sahici olup olmadığını sorguluyorlar!) kültür sanat faaliyetlerini bile kapsıyor. En sonuncusu ise İzmir’de gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği 16 Aralık’ta başlayan İzmir Mizah Festivali’ne İzmir’de yayımlanan Yeni Asır Gazetesi’nin yürüttüğü saldırı kampanyasına valiliğin de destek vermesi, festivalin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i yıpratma kampanyasına dönüşmesi festivalin ara vermesine neden oldu. /Archive/2020/12/26/002143284-manset-kulturmaxrnk.jpgİlki Aziz Nesin’in 100. doğum yılında gerçekleştirilen festival bu yıl ilk kez uluslararası boyuta taşınmış ve pandemi koşullarında çevrimiçi ortamda yayımlanıyordu. Festivalde, on günde farklı sanat disiplinlerinde mizahın rolünü vurgulayan 60’a yakın söyleşi gerçekleştirildi. Hilmi Etikan’ın seçtiği dünya kısa filmlerinden 10 ödüllü yapım ve Tan Oral’ın “İş - Aş - Eş” başlıklı karikatür sergisi ile Turgut Çeviker’in küratörlüğünde “Dünden Bugüne Karikatürümüzde Toplumsal Eleştiri ve Mizah” başlıklı sergi açıldı. BASKI ERTELEMEYİ GETİRDİSöyleşilerden onuncusu, uluslararası basın karikatürcüleri ile ünlü karikatürist İzel Rozental’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen “Dünya Karikatüründe Toplumsal Eleştiri ve Mizah” başlıklı olan bölümdü. Bundan sonrasını festivalin yöneticisi Vecdi Seviğ’den dinleyelim: “Ne yazık ki bu programı yayından çekme kararını almak zorunda kaldık. Nedeni, yerel bir gazetenin programda yer alan iki karikatüristin adını diline dolayarak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i hedef alan bir karalama kampanyası başlatması; bu kampanyanın, AKP ve MHP’li siyasetçilerin ve trollerinin katkısı ile yaygınlaştırılması, sosyal medyada saldırıların tehdit boyutuna ulaşması olmuştur. İkisi de ‘Cartooning for Peace’ (Barış için Karikatür) Platformu üyesi olan, Fransız karikatürist Plantu ve İsrailli karikatürist Kichka’ya yöneltilen suçlamalar, bu kişilerin ‘İslam ve Türk düşmanı’ olduğu iddiasına dayanıyor. Oysa, ikisi de söyleşilerinde Türkiye’ye olan sevgilerini dile getirmişlerdi ve iddia edildiği gibi ‘Charlie Hebdo’ dergisinin çizeri değil. Yalanlara yaslanan bu kampanyanın asıl hedefinin, CHP’yi tartışma platformuna çekmek ve ‘din düşmanı’ söylemlerine malzeme yapmak olduğu anlaşıyordu. Ya da, HDP’li siyasetçilerin bu saldırıları eleştirmesi sonucu, ‘Bakın nasıl buluştular Türk düşmanlığında’ diye manşetler atılmasını planladıkları çok açıktı. Bu nedenle, programın moderatörü ve belediye yetkilileri ile birlikte bu programı yayına vermeme kararını aldık. Demokrasi tarihimizin bir ayıbı olarak tarihe geçecek bu olay, toplumumuzun barıştan, hoşgörüden ve mizah duygusundan ne kadar uzak bir çizgiye sürüklendiğini gösteriyor.”Program moderatörü karikatürist İzel Rozental bu konuda şunları söylüyor: “Zorlu ve hassas dönemlerden geçiyoruz. Tepkiler önyargılı ve haksız da olsa, karşılıklı hoşgörü gözardı edilmemelidir. Sözü geçen karikatürcülerin programda görünmeleri bazı kesimleri bu denli rahatsız ediyorsa, programın bu ortamda yayımlanması sorunun büyümesinden başka işe yaramayacaktı.”Olan karikatürcüleri dinlemekten mahrum kalan festivalin izleyicilerine oldu, konuşmaları yayımlanmayan katılımcılara oldu. İki karikatüristin çevirimiçi konuşmasına bile tahammül edemeyen Türkiye imajının dünyaya sunulmasına neden oldu! Türkiye, mizahın beşiği bir ülkedir ve karikatürden, fikirlerin yayımlanmasından, dile getirilmesinden korkulacak bir şey yoktur! Dileriz ki bu karar gözden geçirilir ve festival durduğu yerden devam eder.DÜNYANIN TANIDIĞI KARİKATÜRİSTLERYeni Asır’ın çevirimiçi bir yayında görünmelerine bile tahammül edemediği, dünya mizahının temsilcisi ve halen yazılı basında karikatürleri yayımlanan bu 10 karikatürist ise şu isimlerdi: Daryl Cagle, ABD’nin önemli editoryal karikatürcüsü. Plantu, Le Monde gazetesi çizeri. Türkiye’ye birçok kez konuk olmuş, sergiler açmış olan Plantu, kampanyanın hedefindeydi, ama iddia edildiği gibi Charlie Hebdo dergisinin değil, Le Monde’un çizeri. Hollandalı Tjeerd Royaards, uluslararası editoryal karikatür ajansının genel yayın yönetmeni. Norio Yamanoi, Japonya’nın yurtdışında en fazla üne sahip editoryal karikatürcüsü. Nadia Khiari, Tunus devriminin ardından yıldızı parlayan genç kuşak editoryal karikatürcülerden, geçen yıl BBC tarafından dünyanın en etkin 100 kadını arasında adı anıldı. Yemsrach Yetneberk (YEMİ), Afrika’daki kadın haklarını irdeleyen editoryal karikatürleri yalnız Afrika kıtasında değil, Avrupa basınında da yer buluyor. Damien Glez, Burkina-Fasolu dünya çapında ünlü ve çok sayıda basın ödülü sahibi bir editoryal karikatürcü. Michel Kichka, İsrail’in önde gelen muhalif editoryal karikatürcülerinden. Marilena Nardi, Venedik Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim görevlisi olup karikatür ve illüstrasyonları dünya çapında çeşitli basın organlarında düzenli olarak yer alıyor. Thiwawat Pattagulwanit (MOR), Bangkoklu bir genç kuşak editoryal karikatürcü. Yazgülü AldoğanÂşık Veysel’in hiçyayımlanmamış64 yıllık röportajı
Âşık Veysel’in hiç yayımlanmamış 64 yıllık röportajı figure > Cumhuriyeti ve kurucularını kötülemek isteyenler 1923-1950 arasında geçen olayları saptırarak anlatırlar, üzerine yalanlar eklerler. Örneğin İsmet İnönü, Kurtuluş Savaşı’nda hiçbir savaş kazanmamıştır. I. ve II. İnönü savaşlarını kazandığı bir yalandır. Tam tersine savaş sırasında samanlığa saklanmış, sonra ortaya çıkmıştır. Bu yalanlardan birine göre: CHP’nin anayasaya da girmiş olan Altı Ok’undan “Halkçılık” ilkesi de bir kandırmacadan ibarettir. Öyle ki Atatürk zamanında ortalıkta dolaşıp yabancı misyonların gözünde itibarımızı iki paralık etmemeleri için köylülerin Kızılay ve Ulus’ta dolaşmaları yasaklanmıştır. İnsanlar bu tezvirata inanmış ve daha sonraki kuşaklar genç Cumhuriyet’i yermek için bunları hiç düşünmeden kullanmıştır.Tezviratçılar, Atatürk’ü görmek için Ankara’ya gelen Âşık Veysel’in Yenişehir’e, dahası Ankara’ya sokulmadığını söyleyip yazarlar. Günümüzde Kızılay olarak anılan Yenişehir 1930’larda yeni yeni kurulmaktaydı. Sanki, Ulus ve Yenişehir semtlerine gümrük kapısından pasaport göstererek girilirmiş gibi anlatırlar. Köylünün Ulus’a sokulmamak iddiasını ele alalım: 6 Ocak 1961’den önce TBMM binası Ulus’ta idi. Şimdi müze olarak kullanılan bina. Güvenlik gereği ilk zamanlar yayaların TBMM’nin önünden geçen kaldırımda yürümelerine izin verilmez, sadece köylülerin değil şehirlilerin de Ankara Palas’ın önünden geçen kaldırımda yürümeleri tavsiye edilirmiş. Yalana kaynaklık eden gerçek bu. Bu kadar savunmadan sonra bir soru soracağım: Günümüzde TBMM’ye yaklaşmak mümkün mü?Âşık Veysel’in Kızılay’a değil, Ulus’ta bir çarşıya sokulmamasına gelince, işin doğrusunu kendi ağzından okuyacaksınız.1956 yılında aldığı sesin eski usul kaydını bulup 54 yıl sonra CD’ye aktarıp 2010’da bana gönderen değerli dostum şair ve yazar Nedret Gürcan’a (1931-2019) çok teşekkür ederim. Onun sayesinde tarihi bir anı bir daha yitirmemek üzere yakalamış bulunuyoruz. [Muhabirin açıklaması: Saz çalıp para kazanmak için gittiği Dinar’da 4 günde 4 konser veriyor, bu konserlerden birinde yaptığı sohbet zamanın ses kayıt cihazı telli diktafona aktarılıyor. Konuşmanın önemli bir kısmı gayet net anlaşılır durumda. Bir kısmı şair Nedret Gürcan tarafından Şairler Yaprağı dergisinde de yayımlanan o sohbette, Âşık Veysel Atatürk için şiir yazdığını söylüyor. Konuşmayı hiç müdahale etmeden, mümkün mertebe Âşık Veysel’in kendi telaffuzuyla aktarmaya çalıştık. Türkçenin bu büyük üstadını redakte edecek yeteneği kendimde göremedim.] Ses kaydı, Âşık Veysel’in saz çalışıyla başlıyor. Müzik bitince bir erkek sesi: “Çok çok teşekkür ederiz üstat. Eksik olmayın. Gerek ben Nedret Gürcan gerek ortaokul müdür muavini Reşat Ünsal size çok çok teşekkür ediyoruz ziyaretiniz için. Şimdi Dinar Belediye Reisi’nin yanına kadar gidelim. Kendisi bekliyor.” - Sağ olun. (Âşık Veysel’in sesi)Memleketimizin yegâne halk saz şairi, kıymetli üstat Âşık Veysel Şatıroğlu gözlerini kaybettikten sonra saz çalmaya başlamış fakat şairliğini ancak Cumhuriyetin onuncu yıldönümünde göstermiştir. Bize söylediğine göre ilk şiirini Cumhuriyetin onuncu yıldönümü üzerine Atatürk’ü konu alan bir destanla yazmıştır. Kendisinden Atatürk’e ait bir hatırası olup olmadığını sorduğumuz kıymetli Âşık bize çok güzel bir hikâyesini anlattı. Ne yazık ki büyük Atatürk’ü bu büyük sanatkâr hiç görememiş fakat hemen hemen gördü gibi bir şey olmuş. Şimdi bu hikâyeyi kendi ağzından dinliyoruz. Buyrun üstat... (Sözü Âşık Veysel alıyor.)BİZ DAHİ GEÇELİM ÖZ CANIMIZDAN- Onuncu yıldönümünde bizim nahiyede Ali Rıza isminde bir müdür varıdı. “Onuncu yıldönümüne bir şiir veya destan hazırla” deye bana beş-on gün evvel habar virmişti. İşte biz de o zamanlar bir destan hazırladıh, nahiyeye gettik. İlk defa da orada ohudum. Destan da şu idi. Baştan bir kıtasını okuyayım: “Atatürk’tür Türkiyenin ihyası / Gurtardı vetanı düşmanımızdan / Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan.”İşte bu destanı orada ohudum. Nahiye müdürü yazdı, aldı Ankara’ya gönderirim deye. Bekledih. Geldi, geleceh, Atatürk duyar, bizi ister felan bir ümitle hayli bir zaman bekledih. Nihayet, kara gışın içinde, evvelki arkadaşım İbraam varıdı, Angara’ya gadar gidelim dedih. Yaya olarak düştüh yollara. Akdağ madeninden, Yozgat koylerinden, Alaca’nın koylerinden, Sungurlu ve koylerinden, efendim, Çangırı’nın bazı koylerinden, Çıbık’tan hasılı üç ayda Angara’ya gelebildih. Çünkü gış, yaya...BİZE YEDİRMEDİKÇE KENDİSİ DE YEMEZAnkara’ya geldih. Misafir olacah bir yerimiz yoh. Cebimizde para yoh. Gendimize güvenemiyoruh otelde şurda burda yatmah için... Biz ne yaparıh filan... Orda burda dert yanar iken, dediler Erzurumlu Paşo dayı var. O adam müsafiperverdir, sizleri misafir ider didiler. Sora sora o adamı bulduh. Hakigaten adam da misafirperver bir adamıdı. Allah rahmet eylesin. Bizi seve seve misafir etti. Birkaç gun orda galdıhtan sonra, orda kahveler varıdı. Kahvelerde çalıp söylüyoruh... Orda Alaca’nın (burası anlaşılmıyor) köyünden bir Hasan Efendi isminde, Allah rahmet eylesin, orda vaktiyle gelmiş ev yapmış. İki tane arabası var. Arabalar çalışıyor. Ordan bizi gordü, misafir etti. Neyse orda kendi evinden bize bir oda ayırdı. Yatah virdi. Gece geliriz, gundüz geliriz yatahlarımız hazırlanmış bayaa evimiz gibi. Yemeklerimiz hazırlanmış. Bize yemea yedirmeyince yemaz.HALK ŞEARİYİZ ATATÜRK’Ü GORMEK İSTİYORUZDedim Hasan Efendi biz buraya yeyip içmek için gelmedih. Bizim maksedimiz var. “Neymiş” deye sordu adamcaağaz. Dedim böyle bir destanım var, bunu Atatürk’e duyurmak maksediyle geldim. Tanıdığımız yoh, yolunu bulamayoruz. Dedi, “vallahi ben işçi bir adamım böyle şeylerle elakamız yoh. Ama burda bir milletvekili var, gidelim ona danışalım da o ne türlü yol gosterirse gidelim oğa gore iş tutalım” didi. Gettik adama. “Ne istiyorsunuz” didi. Valla halk şaeriyiz, Atatürk’ü gormek istiyoruz didik. “Bırak canım” didi, “siz kıyıda köşede çalın çığırın, geçin gidin beş-on para kazanabiliyorsanız” didi. “Halk şaerine, şuna buna ehemmiyet veren yok” didi. “Hayır öyle deel, bizim şöyle bir destanımız var, bunu okuyalım da onun için onu duyuracağız” didik. “Söyle bakalım” didi. Aynen destanı baştan ayağe gader ohudum. “Gozel” didi. “Çok iyi yazmışsın ve iyi düşünmüşsün” didi. “Bunu” didi, “Hakimiyeti Milli Metbaası’na abimiz (anlaşılmıyor) Bey’i goriyim de” didi. “Yarın saat sekizde bir cevap viririm”. Gittih.Nota bene: “Âşık Veysel’in CHP’nin tek parti döneminde Sivas’a bile girmesinin yasaklandığını, bağlamaların kırılıp yakıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan’a Veysel’in torunu Yeliz Şatıroğlu’ndan cevap geldi:“Demokrat Parti döneminde dedeme ‘Bizim partinin vatan cephesine üye olmanı istiyoruz’ demişler. Dedemin cevabı şu olmuş: ‘Ben sadece Atatürk’ün partisine (CHP) üyeyim. Başka partiye üye olmam...’ Bunun üzerine dedemin Sivas bağlantılı müzik çalışmalarına engel olmaya çalışılmış. O dönem dedemin radyolara çıkması da bir süreliğine yasaklanmış. Kısacası Başbakan’ın sözünü ettiği yasakların CHP’yle ilgisi yoktur..”(Sözcü, 07.03.13)BELEDİYENİN PARASI TÜKENMİŞNeyse koye getmeh istedih. Bi avukatın birisi dedi ki “Yahu ben bir istida yazayım, belediyeye gotürün meccanen gidin” didi. “Neye para veresiğız” didi. Yazdı. Belediyeye çıktıh. Belediye istidaye bahtı. “Siz nasıl gelebildinizse öyle gidersiniz, siz sanatker adamsınız” didi. Geri geldik. Avukat sordu “Ne yaptınız” didi. “Mesele böyle” didik. “Dur bir de valiye yazalım” didi. Valiye yazdı. Gotürdük vali imza etti. Gene belediyeye gotüreceez. Belediyeye gotürdüh. Belediye gine reddetti. Ama giderken vali yardımcısı “Gabul itmezse bana getirin” didi. Muavine getirdih tekrar. Adamcağız içerledi. “Bırakın baba” dedi. “Herhalda Angara Belediyesi’nin parası tukenmiş, sizin için parası yoh” didi. Çıktıh. Orda donelim monelim deriken adam “Bir de şeye uğriyah” didi, halkevine. Belki ordan bir yardım olur felan. Halkevine gettik, halkevinde içeri girecaaz kapıcılar bırahmeyor. Ordan bir adam çıhtı. “Ne dolanıyorsunuz burda” didi. “Halkevine gireceğiz kapıcılar koymuyor” didik. “Yahu bunları bırakın bunlar tanınmış edam. Âşık Veysel’dir” didi. Geçsin edebiyat şube reisi elakeder olsun. Gotürün gosterin” didi. 50 lira verdiler döndük köyeeAdamlar bizi gotürdüler. Gaziantepli İshak (anlaşılmıyor) Bey varıdı. Edebiyat şube reisi oymuş. Bizi gorünce “Ooo buyrun buyrun buyrun”, bir iltifat hürmet. Sordu, sual etti, yazdı hangi şairlerden birisin... Duyduğu şiirleri yazdı gaydetti. Dairalar dağılıyor, saat 6 oldu. Orda İzzet Ünlü Bey varıdı, Afyonkarahisar milletvekili. Sonra Necip Ali Bey varıdı. Bir Denizlili. Umum halkevlerinin reisiydi o zamanlar. Onlar giderken, “Buyrun beyler halk şaerleri gelmiş, biraz dinleyelim” didi. Başımızı sardılar, toplandılar. Çaldıh söyledih. Necip Ali Bey dedi ki “Yahu bunlar perişan adamlar, bunlara bahmalı, birer gat elbise yapdırın” didi. “Kerem’e yaptırın (anlaşılmıyor) gozden çıkarman,” didi. Yani ikimize yaptırın. Neyse, “Pazar gunu de” dedi, “Halke bir gonser tertib edin bir gonser virsinler” didi. Pazar gunüne elbiseleri hazırmışlar. Gettik geyindih. Orda bir gonser virdik. 50 lira virdiler ordan döndük köyee.RADYODA DUYUP TELEFON ETMİŞSonra dolandık İstanbul’a vardıh. İstanbul’da, daha Angara’da radyo açılmamıştı, radyo evinde söylerken, Atatürk rahmetlik, Dolmabahçe Sarayı’nda içermiş. Duymuş. Biz çıktıh (kesintiler) telefon etmiş radyo evine. Bizi de bir Arapgirli bir Memmet Efendi isimli birisi, Guledibi’nde gapıcıymış, bizi aldı oraya gotürdü. Orda çalıp eğleneyoz. Radyo evinden cevap virmişler ki “Çıhtılar edreslerini bilmiyoruz”. Emniyet müdürlüğüne telefon etmişler. Polisler 12’ye gader İstanbul’u altüst etmiş, aramış daramış bulamamışlar. Sabahleyin geldik. Cemil Bey “yahu akşam nerdeydiniz bir fırsat kaçırdık ki”... “Hayrola neymiş” didik. “Böyle böyle oldu, nerdeydeniz” didi. Eee tabii müteessir olduk emme “iş elden cıhtı, ne yapalım ya” didik. “Valla ben bir mektup yazayım Yaver Şükrü Bey’e” didi. “Gidin doğrulun doğru Dolmabahçe Sarayı’na gader” didi. Yazdı, mektubu aldıh, sazı aldıh, haydi bahalım Dolmabahçe Sarayı’na. Vardık gapıya dayandıh. Polisler “Ne o” didiler, “Böyle böyle olmuş” didik. Komiser dedi ki “Evet evet bırahın geçsinler akşem (anlaşılmıyor) Atatürk” dedi. Geçtik içeriye. Vardık, Yaver Şükrü Bey’e habar virdiler, geldi. Mektübü verdih. Açtı ohudu. “Ne yapayım şansınız dutmadı” didi. “Akşem o gadder arattım saat 12’ye gader” didi. “Fakat bulduramadım” dedi. “Malum bu bir keyf zamanıdır” didi. “O zaman çok iyi, hakkınızda hayırlıydı” didi. “Fakat şimdi söylenmez ve ben söyleyemem” didi.)Âşık Veysel’in kendisiyle 1956 yılında Dinar’da yapılan söyleşiyi okudunuz. Başından geçenleri içtenlikle anlatıyor. Herhangi bir densiz sazını kırmış olsaydı, onu da anlatırdı.1950 yılında, yasasını iktidar ile muhalefet liderlerinin birlikte hazırladığı genel seçimi kaybeden CHP, 27 yıllık tek parti iktidarından sonra, dünyada örnek ve benzeri olmayan uygar davranışla iktidarı Demokrat Parti’ye barış içinde teslim etti. Ancak 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’den başlayarak günümüze kadar, iktidara gelen bütün sağcı partiler Cumhuriyeti kuran partiyi karalamak amacıyla masum olayları tersine çevirip kendi çıkarları için kullanarak her türlü yalana dolana başvurdular. Âşık Veysel’in Ankara’ya alınmaması, sazının kırılması yalanı da bunlardan biridir. Ama aslında hedef devrimci ve halkçı Cumhuriyettir. Çağdaşlaştırıcı Cumhuriyet, toplumu dönüştürecek devrim ve reformlara başlayınca mürteci akımlar ve tarikatlar yeminli ve inatçı bir direnmişe geçti ve yeraltına indi. 1950’de iktidara geçmelerine karşın hâlâ yeraltı yöntemlerini kullanıyorlar ve Cumhuriyete karşı “Beşinci Kol” yöntemiyle çalışıyorlar. Bu insanların “Âşık Veysel” yalan ve düzmecesinden vazgeçeceklerini hiç sanmıyorum. Ancak bundan sonra Âşık Veysel’in ağzından çıkan yalanlama tarihsel bir tanık ve kanıt olarak kalacak. Yazar Aka GündüzATATÜRK’ÜN BAŞI KALABALIHTI, PEHLEVİ GELİYORUDU(Sabahsı saat sekizde geldih. Adam gine “Yoh” didi, “Ben böyle şeye karışmam” didi. “Gedin ne yaparsanız yapın. Ben öyle şeyleri bilmem” didi. Eeeee ümidimiz kesildi. İbraem’e didim, “Haydi gideh yahu, madem metbaa bunu basarmış, kendimiz gideh bir görüneh bahalım nasıl olur”. Ordan indıh Bent Deresi’nden Karaoğlan Çarşısı’na gireceğimiz zeman polisler bizi zırp yakaladı. Ayağımızda çarıh, bacağımız şalvar, üstümüzde şal ceket, belimizde guşak, perişan bir vaziyette. “Girmen çarşıya” didi. “Yahu biz dilenecek değiliz, bizim başka işimiz var!”. “Hayır” didi, olmaz giremezsiniz” didi. E başka türlü bir şey diyemedih, “Girmeyeh” didik. Birez geri döner gibi ettik, polisi sapıtmış gibi olduk goya. Polis bizi takip ederimiş. Gene ileriye devam ettih, polis geriden geldi, İbraam’ın yakasından duttu, “Beynini patladırım girme deyom” didi. “Beyefendi tel alacağız” filan... “Tel alacaasan bunu bi yere oturt” didi, “Git telini al gel!” didi. İLTİFAT BAŞLADI İbraam beni bi gayfeye oturttu. Getti teli aldı geldi. Gittih sazı telledih düzenledih. Bu Dış Gapı tarafından dolandık, çarşıdan gidemeyoz. Gettik metbaayi bulduh. Vardıh. “Ne istiyorsunuz” didiler. “Ağa Gundüz* Bey’i goreceğiz” didik. Neyse haber virdiler, geldi. “Ne istiyorsunuz” didi. “Valla böyle böyle bir destan hazırladıh, bunu metbaaya vereceeiz” didik. “Okuun bahiyim” didi. Ohudum. “Gozel” didi!Hemen fotoğraflarımızı aldılar. Destanı yazdılar. Orda telif hakkı 8 lira bir para virdiler bize. O zaman için gıymatli. Sabahleein gelin gazetenizden gazete alın dediler. Sabahlayın vardık beş-altı tane gazatea virdiler. Aldıh, çarşıya çıktıh. Polisler “Ooo Veysel Efendi, siz misınız Âşık Veysel? Efendim kahvelere girin oturun istirahat idin, ayaküzeri dolaşman filan filan iltifat başladı.” Onun üzerine bir müddet gezdik. Gece gezdik, gundüz gezdik. Bazı tanıyanlar oldu. Evlerine gotürdüler. Saet bire gadder, ikiye gadder geliriz gideriz ne polis ne de şey hiç kimse müdahale etmedi. Hatta ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Eeee, dinledih hiçbir ses-sade yok. Atatürk okuyacak da, bizi çağıracak... O zaman da başının kalabalıh zemanıydı. Şu Rıza Pehlevi (İran şahı) geliyorudu, o esnada. Özdemir İnceCumhuriyet Gazetesi dayanışmasıbüyüyor. 26 Aralık 2020 tarihli okur dayanışmasıilanları
Cumhuriyet Gazetesi dayanışması büyüyor. 26 Aralık 2020 tarihli okur dayanışması ilanları figure > Basın İlan Kurumu'nun gazetemize yönelik ilan cezalarına karşı okurlarımızın 'dayanışması' büyüyerek sürüyor. Cumhuriyet'e 'dayanışma ilanları'yla büyük güç veren gazetemizin gerçek sahibi okurlarımızın sayfalarımızda yayımlanan ilanlarına dijital dünyadaki sesimiz www.cumhuriyet.com.tr'de de yer vereceğiz. BASKI SÜRÜYOR, DAYANIŞMA BÜYÜYOR, OKURLARI CUMHURİYET'İ YALNIZ BIRAKMIYOR! BASIN İLAN KURUMU'NUN CUMHURİYET'E YÖNELİK İLAN KESME CEZALARINA KARŞI OKURLARIMIZ DAYANIŞMA İLANLARI VERİYOR, BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ CUMHURİYET'E DESTEK OLUYOR. DAYANIŞMA İLANLARI HAKKINDA BİLGİ İÇİN AŞAĞIDAKİ İLETİŞİM BİLGİLERİNİ KULLANABİLİRSİNİZ./Archive/2020/12/26/004602435-1.jpg/Archive/2020/12/26/004637779-20.jpg/Archive/2020/12/26/004637841-27.jpg/Archive/2020/12/26/004637888-28.jpg/Archive/2020/12/26/004637951-29.jpg/Archive/2020/12/26/004637998-30.jpg/Archive/2020/12/26/004638060-31.jpg/Archive/2020/12/26/004638107-32.jpg/Archive/2020/12/26/004638170-33.jpg/Archive/2020/12/26/004638232-34.jpg/Archive/2020/12/26/004638248-26.jpg/Archive/2020/12/26/004638279-35.jpg/Archive/2020/12/26/004638295-36.jpg/Archive/2020/12/26/004638748-21.jpg/Archive/2020/12/26/004639310-23.jpg/Archive/2020/12/26/004640279-25.jpg/Archive/2020/12/26/004641310-24.jpg cumhuriyet.com.trMidemizde kelebekler varmışgibi hissetmemize sebep olanşey nedir?
Türkçe Haberler En Son Başlıklar Midemizde kelebekler varmış gibi hissetmemize sebep olan şey nedir? figure > Genelde aşık olduğumuzda, sarılıp öpmek istediğimiz özel biri etrafımızda olduğunda sanki midemizde kelebekler kanat çırpıyormuş gibi garip bir mutluluk hissi kaplar içimizi. Fakat çok önemli bir sınava veya iş görüşmesine girmeden hemen önce de vücudumuzun yarattığı gerginlikle aynı şeyleri hissetmemiz mümkün. Peki, bu kelebek hissi nereden geliyor? Bu duygunun, beynin amigdala bölgesi tarafından oluşturulan “kaç ya da savaş!” refleksi ile ilgili olduğu düşünülüyor.Ne gelişmekte olduğunu seziyoruz, vücudumuz anında aksiyon moduna geçiyor.Böylece kana karışan adrenalin seviyemiz bir anda yükseliyor. Ayrıca otomatik sinir sistemi, kanımızı yaşamsal anlamda gerek duymadığımız bölgelerden hızla uzaklaştırmaya başlıyor.Örneğin mide ve bağırsaklardaki kan çekiliyor, vücudun bu ani durum için kullanacağı diğer bölgelere pompalanıyor. Kan akışındaki bu değişimi büyük ölçüde yöneten kısım ise onuncu kafa siniri olarak da bilinen vagus siniri adlı bölüm.Vagus, kanın çekilmesiye birlikte midenin fonksiyonlarını yavaşlatmasına yardımcı oluyor. Fakat diğer taraftan kalbin atış ritmini de arttırıyor.Tüm bunlar vücudumuzun ilkel bir biçimde yarattığı ani refleks sonucunda ve çok kısa sürelerde gerçekleşiyor.Sonuç olarak bu etkiyi; “midemizde kelebeklerin uçması” olarak adlandırıyoruz.Kaynak: Popular Science Türkiye cumhuriyet.com.tr